FAVORİ

Bởi Anesrum

284K 23.5K 4.2K

Cevahir Cemre, ruhu eskilerde kalmış bir pısırık, dili değil beyni sivri olan, iflah olmaz bir âşıktır. Okul... Xem Thêm

Tanıtım
1. Bölüm: "Favori'nin Kusuru"
2. Bölüm: "Dilsiz Cevahir"
3. Bölüm: "Sırra Mühür Basmak"
4. Bölüm: "Kişilik Listesi"
5. Bölüm: "Usta Yalancı"
6. Bölüm: "Vakumla Beni Pakize!"
7. Bölüm: "Güzin İle Baha"
8. Bölüm: "Alışma Süreci"
9. Bölüm: "Emanetime Hıyanet Etme!"
10. Bölüm:"İddia Kraliçesi Damla"
11. Bölüm: "Amaçsız Cevahir"
12.Bölüm: "İlk Randevu"
14.Bölüm: "Taylan, Müzik, Doksanlar"
15. Bölüm: "Gümüş Günü"
16.Bölüm: "Prens Köle Olursa"
17.Bölüm: "Anan Kim?"
18.Bölüm: "El-Hubb"
19. Bölüm: "Çok İyi Arkadaş"
20.Bölüm: "Okul Partisi"
21.Bölüm: "İlk Yalan"
22.Bölüm: "Sen Kimsin?"
23.Bölüm: "Aşktan Kaçmak"
24.Bölüm: "Çağlar'a Düşen Sırlara Sarılır"
25.Bölüm: "Kalp Kaçar"
26.Bölüm: Çocuk Parkında Facia"
27.Bölüm: "Nediz Ailesine Giden Yol"
28.Bölüm: "Nediz Toprakları"
29.Bölüm: "Okul Taylan'a Karşı"
30.Bölüm: "Sırrımız?"
31. Bölüm: "3C'nin Favorisi"
32. Bölüm: "Yalanların Ardında"
33. Bölüm: "Huzurevi Çetesi"
34. Bölüm: "Berru'nun Sırrı"
35. Bölüm: "Buzun Hükümdarı"
36. Bölüm: "Taraflar"
37. Bölüm: "The Görümce"
38. Bölüm: "Acaba?"
39. Bölüm: "Bebek Bakıcısı"
40. Bölüm: "1 Cevahir 3 Taylan"
41. Bölüm: "İtiraf Rüzgarı"
42. Bölüm: "Yakın Ama Uzak"
43. Bölüm: "Ölmek"
44. Bölüm: "Acı? Acı!"
45. Bölüm: "Sevdamız"
46. Bölüm: "Saf Sevgi"
47. Bölüm: "Favori 3C'yi Seviyor!"
48. Bölüm: "Barış Antlaşması"
49. Bölüm: "Elveda"
50. Bölüm: "Bir Daha Asla" (Final)
SON
Özel Bölüm: "Damat Kınası"
Özel Bölüm 2: "Aşırı Doz"
Özel Bölüm 3: "Seni Seviyorum...Cennet."
Özel Bölüm 4: "3T ve Cevahir Nediz"
Özel Bölüm 5: "Arkadaş Krizi."
Özel Bölüm 6: "Elde Etme Planı"
Özel Bölüm 7: "Bakıcı"
Özel Bölüm 8: "Merhaba"
Özel Bölüm 9: "Söz"
Özel Bölüm 10: "Sıradan Bir Akşam"
Özel Bölüm 11: "Bay ve Bayan Nediz"
Özel Bölüm 12: "Öpücüğün Sonu"
FAVORİ & BULUTLAR DA AĞLAR
Özel Bölüm 13: "Ailemiz"
Özel Bölüm 14: "Hoş Geldin Bebek"
Son Özel Bölüm: "İyi ki Doğdun"
RUHUMDAKİ LEKELER

13.Bölüm: "En İyisi"

4.6K 405 95
Bởi Anesrum

Multimedia'da Berru mevcut! Bölüm şarkımız  Kamuran Akkor - Aşk, Eski Bir Yalan

İyi okumalar!

*


Pazar günü ruh gibiydim. Taylan'ın bana arkadaş olarak hitap etmesinden sonra kabus görmüştüm adeta. Yedi voltluk elektrik alsam bile kalkamayacağım bir kabusta gibiydim. Bir haftayı devirmiş olsak da buna hala inanamıyordum. Taylan Nediz'in yanındayken adımın önünde bir ibare vardı ve bu da "sevgili" idi. İnsanların bakışlarından, onun sırlarından ve yalanlardan nefret etmeme rağmen daha dün ilk kez işin mental ağırlığını fark etmiştim. Bunu hiç görememiş, olaya bodoslama dalmış ve kendimi masalıma o kadar kaptırmıştım ki, bu kadar sarsılmak belki de beni kendime getirebilecek tek şeydi. Taylan benden, benim ondan hoşlandığım gibi hoşlanmıyordu ve Allah biliyordu ki hiçbir zaman da hoşlanmayacaktı.


Höst lan yavaş gel.


Kalbim bir anda teklediğinde derin bir nefes aldım. Göğsümde soluklanırken göğüs kafesime yaslandığını hayal ettim kafamda. O kadar masal gibi geçen bir haftadan sonra o kelimeyi duymak kalbime ağır gelmişti. Üzerimde alışagelmemiş bir ağırlık vardı. Normalde üzerimde olan neşeli tavırlar iz bırakmadan ortadan kaybolmuştu ve Müge Anlı bile gelse onu bulamazdı.

Arkadaş olmak benim istediğim bir şey değil, imkansız olduğunu bilsem bile. Ama yapabileceğim tek şey, Taylan'ı en azından birazcık da olsa mutlu etmekti. Benimle net konuşmasa, içini açmasa bile; her daim içerisinde sakladığı bir korkusu olduğunu biliyordum. O her nasılsa bana yardım ediyorsa bende ona yardım edecektim. 3C, yavaş hızıyla Çekik Gözlü Prensi'ne yardım edecek daha sonra onu damatlıklarla başka bir adamın eline verecekti. Belki de ondan sonra çürüyüp gidecekti ama yeni versiyonları çıkacağından kimse 3C'nin kaybolduğunu fark etmeyecekti.


O an tüm varlığımla "Kara tren gecikir, beki hiç gelmez..." diye zılgıt çekmek istesem de zar zor o kasveti Pazartesi gününde okulun kapısından içeriye giriyordum. Öğrenciler İstiklâl Marşı'nı okumak için dışarı çıkarken bende tek bir kelime etmeden bizim sınıfın olduğu sıraya doğru ilerledim. Sanki üzüntüm buhar olup uçmuş, ardından bulut olmuş gibiydi. Koroel'in tepesinde ağlamaklı bulutlar dolaşıyor ve üzüntülü bir şekilde okşuyorlardı mehtabı. Kafamı her kaldırışımda kulaklarımda Taylan'ın sesi yankılanıyor ve içim daha da sıkılıyordu. O seksenlerin popüler İspanyol paça pantolonlarını kafama kadar geçirmek ve kemeri sıkıp kendimi evin bir köşesine atmak istiyordum. Ne var ki bu mümkün değildi. Zaten on Hitler gücünde ki annemin sorgularından zar zor kurtulmuştum. Taylan'ın sırrını bilmediği için ona neden canımın sıkkın olduğunu açıklayamamıştım o ise durmadan Taylan ile kavga edip etmediğimi sormuştu. Ana yüreği mi deseydim ne yapsaydım? Akşama doğru karnım ağrımaya başladığında onun da karın ağrısı tutmuştu. Annem bu gibi durumlarda hep "Bir zamanlar kordonla bağlıydık biz şapşirik ne sandın." derdi. Acaba o da şuan yolda iken, benim olduğum kadar mutsuz muydu?


"Evet, geldik yine bir Pazartesi'ye," dedi müdür ben ne ara çıktığını anlamadığım kürsüden. Hafif bıyıklı, ufacık kara gözlü orta boylu bir adamdı. Çok tonton biriydi aslında ama onunla hiç konuşmadığımdan nasıl biri olduğunu bilemiyordum. "öncelikle çocuklar burası ananızın evi mi? Ne o, tüm çöpler yerde? Siz çöpü evde de mi yere atıyorsunuz ha? Vallahi bir daha çöp görürsem, hepinize baştan aşağıya okulu temizlettiririm. Ona göre! Ardından bu hafta sonu yapılacak Okul Partisi için hazırlıklarınızı iyi yapın. Duyurular panolarda asılı. Partiye içki miçki getirmeye kalkarsınız sizi bacaklarınızdan asarım vallahi! Bu yıl ki partide kazanana bir ödül de vereceğiz, Öğrenci Kurulu Başkanı Taylan Nediz her şeyi detaylıca anlatan kağıtları panolara astı." Taylan'ın adını duyunca ister istemez kalbim tekledi. Kalbimin "Ay bayılıvereceğim şimdi!" nidaları arasında sınıf arkadaşım Hakan'ın arkasına saklanarak etrafıma Taylan'ı görme umuduyla bakındım. Ama öğrenci topluluğundan ponçiğimin tırnağını bile göremedim. " Okumayı unutmayın yok sonra "Ben bilmiyordum, ben duymadım." demeyin. Şimdi. İstiklâl Marşı'nı gür bir şekilde okumanızı istiyorum."


Müdür kürsüden ayrılıp müzik öğretmeni geçtiğinde spor hocası Tahir Hoca "Rahat! Hazır ol! Dikkat!" diye bağırdı. Talimatlara uyup kafamı karşıya diktim. Kafamda bin bir düşünce varken topluluğa uyarak İstiklâl Marşı'nı okuduk. Tören marşın okunmasından sonra birkaç duyurunun yapılmasıyla devam etti. En sonunda sınıflara yollandığımızda arkamda bir el hissettim.


"Ben masumum, hiçbir şey yapmadım memur bey..." diye hayıflandım hemencecik kafam başka şeylerle meşgulken. Başımı çevirmemle önüne düşen sarı saçlarıyla Berru'yu gördüm. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Çantamı tutan elini gevşetti ve bana sırıttı.


"Günaydın ponçiğim," dedi neredeyse şakıyarak. Yüzünde Güneş'i kıskandıracak bir gülümseme vardı. Milli piyangoyu kazanmış gibiydi. Bu haliyle Koroel ile İstanbul arasında ki dağı deler yeni bir tünel kazandırırdı Ulaşım Bakanlığı'na.


"Günaydın," dedim mahzun mahzun. Aramalarıma cevap vermemişti, okula gelmemişti. Neredeydi bu kız günlerdir? "neredeydin?"


Merdivenleri çıkmaya başladığımızda ayrılan öğrencilerden farklı bir yöne saptık. Berru neşeli halinden taviz vermeden saçlarını salladı. Yüzünde hafif bir pembelik, bir renk vardı. "Ay biz sinemaya gittik ya. Neler oldu neler... Can benim elimi tuttu!" diye bağırdı bir anda kulağımın dibinde. Ay yemin ediyorum o anda kulak zarım çatladı. Mayday mayday! Cemre Cevahir 1997 düşüşe geçti, tamam! "Cuma günü ailesiyle iki günlük bir geziye gidecekmiş ona davet etti beni. Hafta sonu onlarlaydım."


Ay kız biri balımıza şimdi devrin kötü olduğunu söylesin!


Sınıftan içeriye girdiğimizde kafamı kaldırıp arım balım peteğime baktım. Cidden onlarla gitmiş olamazdı değil mi? Ailesini tanımıyordu ki bir kere. Bu konuda beynime gerektiği kadar hak veriyordum. Ya onu kaçırıp bir eve hapsedip organlarını çıkarıp organ mafyalarını satsalardı? Ne olurdu o zaman ha?


Çantamı çıkarıp sırama koydum ve Berru'ya döndüm. Diğerleri bir şeyler konuşurken o da sırasına yerleşiyordu. "Bunu yapmış olamazsın." Sesimi alçaltıp ona doğru eğildim. "Daha ailesini tanımıyorsun bile."


Sanki ona Dünya'nın aslında iki uydusu olduğunu söylemişim gibi baktı bana. Suratından belli belirsiz bir ifade geçti. Montunu da çıkarıp surat astı. "Ne olabilir ki? Alt tarafı iki günlük bir tatil. Bu kadar abartma Cevahir."


Sırama oturup çantamdan defterimi çıkardım. "Abartmıyorum, gerçekleri aktarıyorum. Derya Teyze buna nasıl izin verdi anlamıyorum."


Berru umarsızca omuz silkti. "Bilmiyordu ki. Ona sizde kalacağımı söyledim."


Ay suça yataklık etmekten içeride yatacağız! Gençliğimiz sönecek! Taylan'ımızdan uzak kalacağız, elinden şekeri alınmış çocuklar gibi olacağız! Dünya Kupa'sını Nur'a kaptıracağız! Yetişin dostlar!


Kalbim yine hunharca çığırdında ağzım açık Berru'ya bakıyordum. Nasıl oluyordu da benim yalandan nefret ettiğimi bile bile, yalanına dahil etmekten beni, hiçbir sorun görmüyordu? Derya Teyze ya beni arasaydı ne derdim ona? Ya da annemi? Bunları düşünemiyor muydu? Bu tatil çok mu önemliydi?

Yutkunup kaşlarımı çattım. İçimde belirsiz bir öfke belirmişti. "Bunu nasıl söylersin?"


"Of Cevo," dedi bıkkınlıkla. "başım şişti yeter."


Beynim, "Ulan banane, onu yalan söylemeden önce düşünecektin!" derken dilim hiçbir şey söylemeden vücudum önüne döndü. İç geçirip dilimi ısırdım ve ders kitabımı çıkardım. Kitabımın arasında ki çözmediğim testlerimi çıkardım çözmek için. Berru'da onunla ilgilenmediğimi görünce telefonunu çıkarıp onunla uğraşmaya başladı.


Ders testi çözmem ve Berru'yu kesmemle devam etmişti. Teneffüs olup Coğrafyacının bugün okula gelmediğini öğrendiğimizde üzerime daha da ağırlık çökmüştü. Önce Taylan, şimdi de Berru... Biraz hava almak amacıyla sınıftan çıkıp bahçeye doğru ilerledim. Kızlar aradan bir hafta geçmesine rağmen bana dik dik bakıyordu ve hala kulaklarımda "Double Kill! Triple Kill! Nidalarını duyuyordum. Artık alenen bir düşmanlıkları kalmış olmasa da gözleriyle yiyorlardı beni.


Tüm vücudum depresyondaydı. Midem işi bırakmıştı. Bağırsaklarım ters yatmış Müslüm Baba'dan nameler söylüyordu. Beynim bir rakı açmıştı, ciğerlerim ise kepengi kapatmıştı. Ailecek depresyon tarzı takılıyorduk.


"Yenge!" dedi arkamdan biri bir anda ben merdivenden inmişken. Yorgun bir şekilde kafamı çevirmişken bana doğru koşan Efdal ile karşılaştım. Yanından geçen kızların bakışlarını fark etmiyor gibiydi. Halbuki kızlar resmen "Ah yanında kahve ile tam yemeklik." tarzı bir bakışla süzüyorlardı onu. Efdal açık saçları karışmış, yanakları pembeleşmiş bir şekilde yanıma vardı. Beni süzdü, ardında kolunu omzuma atıp gülümsedi. "nasılmış dünyanın en güzel yengesi ha? Ay sevgili yarısı yer onu!" Yanaklarımı tutup sıktığında ifadesiz biçimde ona bakmaya devam ettim.


Beynim rakıdan kafayı bulmuş gibi, "Ben gülüyor muyum? Gülmüyorum. Halbuki ben gülürsem herkes gülür. Ben gülmezsem kimse gülmez. Anladın mı beni? Anladın mı?" diye mırıldanıyordu kendi kendine.

Efdal benim somurtmaya devam ettiğimi görünce yanaklarımı bırakıp omuzlarımdan tutarak beni karşısına aldı. "Neyin var yenge? Eğer Taylan oğlumuz bir şey yaptıysa söyle alalım boyunun ölçüsünü."


Taylan'ın adının geçmesiyle anında irkilerek kafamı iki yana salladım ve hafifçe gülümsedim. Somurtmamın kimseye yararı olmazdı, o yüzden gülümsemeliydim. "Sadece..."


Efdal sırıtıp koluma girdi ve beni bahçeye doğru çekiştirdi. "Biliyorum, biliyorum bu öğlen Damla ie yapacağım maçta beni tutacağın için Damla'ya karşı çok üzgün hissediyorsun. Ama emin ol ki bunu anlayacaktır."


Gülüp kafamı iki yana salladım. Basketbol maçını unutmuştum bile. Damla ile Efdal'in iddia maçı bu öğlen yapılacaktı. Hakikatten ben kimi tutacaktım ya? Sorunlarım çoktan boyumu aşıyordu.


"Kazanacağından emin misin?" diye sordum çekinerek. Efdal gülüp kafasını salladı. Beni kantine sokup peşinden sürüklemeye devam etti. Vitrinin önünde durduğumuzda ise iki tane kahve istedi.


"Tabii ki eminim," Ağzından cümle çıkmıyordu da, sanki özgüven akıyordu buram buram. Ay bir ben böyle olmayı beceremiyordum yeminle. Kahveleri alıp parasını ödeyince birini bana uzattı. Şaşkınlıkla kahveye bakıp utangaç bir şekilde gülümsedim.


"Teşekkürler...ama...ben kahve içmem..." Özür dileyen bir şekilde baktım. "Çok nadir içerim..." Omuz silkti ve yoldan geçen bir kıza uzattı kahveyi. Kız önce şaşırsa da kahveyi işve yaparak aldı Efdal'den. Efdal her zaman ki gibi bunun farkında değildi.


"Önemi yok. Haydi gel." Eliyle işaret verip kahvesini yudumlayarak kantinden çıktı. Bende onu izledim. Havanın tüm karanlığına rağmen sesi neşe doluydu. "Yani biliyorsun ki maçı benim kazanacağım çok kesin. O yüzden sadece ilk ders biraz antreman yaptım o kadar. Damla'yı çok zorlamak istemem açıkçası."

Onu gördüğümde ki pembe yanaklarını şimdi anlayabiliyordum. Acaba bu ciddiye almadığı hali ise, karşısında ciddiye alacağı bir rakibi olsa ne zamana kadar antreman yapardı?


"Anlıyorum..." dedim yeniden okul binasına girdiğimizde. O sırada ders zili çaldı. Öğrenciler yavaş yavaş kalkmaya başlayınca Efdal kahvesini kafasına dikti. Benim şaşkın bakışlarım altında kaynar su gibi olan sımsıcacık kahveyi midesine indirip karton bardağı çöpe attı. "Amaney..." dedim kendime engel olamadan sıcacık kahveyi bir yudumda içtiğini görünce. Efdal lafıma şaşırmış olacak ki bir kahkaha patlattı bir anda.


"Amaney mi?" Karnını tutarak güldü ve merdivenlere doğru yöneldi. "Ya yenge alemsin yemin ediyorum."


"O kadar alemim ki, hiçbir yere sığamıyorum..." diye mırıldandım sakince peşinden çıkarken. Yukarı çıkıp ikinci kata geldiğimizde ayrıldık. O üst kata giderken bende sınıfa doğru ilerledim.

Allah'ım tüm gücüm emilmiş gibi hissediyorum. Kendimi bir kukla gibi hissediyorum. Hayat topu ağlarıma bomba gibi bırakmışta henüz patlamamış gibi hissediyorum.


Öğle vakti gelip çattığında açıkçası içimde heyecandan çok stres vardı. Hem Berru'yla aramızda ki soğukluk hem de Taylan'ı görecek olmam beni germişti. Öyleydi ki az kalsın altıma işeyecektim. Tuvalete penguen yürüyüşümle koşmuş, kabine girene dek neredeyse tüm yerel halk danslarını yapmıştım. Tuvaletten çıkıp spor salonuna doğru ilerlerken ellerim titriyordu neredeyse. Herkes erkenden gitmiş, geride tek tük bu maçla ilgilenmeyen insanlar kalmıştı. Boş koridorda ilerlerken kendimi sakinleştirmeye çalıştım.


"Pekala," dedim kendi kendime. "hiçbir sorun yok." Derin bir nefes aldım.


Ortada büyük bir sorun var. O da ponçiğimizin, mıncırdığımızın çocuğunun da orada olacak olması.


Beynim kalbin çırpınmasıyla homurdandı.


Ya sen sussana, otomatik pilottan yeni çıktı zaten!


"Honki ponki toni nok!" diye başladığımda merdivenleri inmiş ve okul binasının yan tarafından spor salonuna yönelmiştim. Salondan çok büyük bir gürültü geliyordu. Bazıları Damla'ya bazıları Efdal'e tezahürat yapıyordu. Tahmin edildiği gibi Efdal'e yapılan tezahürat daha fazlaydı.


İçeri girince beni Meksika dalgasından çok Meksika tsunamisi karşıladı. İçine şeker sokulmuş karınca yuvası gibiydi, kim ne yapıyor belli değildi vallahi. Ben o karmaşada şaşkınca bakınırken bir anda birisi beni kolumdan yakaladı. Beynim, "Ay biraz yaratıcı olun. Hep kol, kol, kol, sıkıldım yahu!" diye trip atarken kalbim o bebek kokusunu almakla beraber anında teklemeye başladı.


"Merhaba Cennet," dedi neşeyle. "kime tezahürat edeceğine karar verdin mi?" Kolumdan elini çekip yanımda durduğunda elimi yumruk yapıp bacağıma yapıştırdım. Kulaklarımda hala "arkadaş" kelimesi yankılanıyordu ve bu kalbimin sıkışmasına neden oluyordu. Bunu umursamamaya çalışarak gülümsedim. O güzel, çekik gözlerinin içinin bana gülümsediğini fark ederek bir anda elimde olmadan daha da sırıttım.


"Aslında...hayır."


O kalabalığın ve sesin arasında güldü ve elini kolumdan aşağıya indirip elimi tuttum. Parmakları tenime değdiğinde "Emin misin cici oğlan?" diye artı on sekize bağlayıp tepinen kalbimi görmezden gelmeye çalışarak yutkundum. Taylan beni tribünlere sürükleyip hala bağrışlar içerisinde olan insanların arasından geçirdi. Bazı kızlar bana tip tip bakarken onların bakışlarını umursamamaya çalışarak Elimi tutan canlıya diktim gözlerimi. Öyle güzel, öyle harikaydı ki... Kendi güzelliği bu dünyaya fazla geleceği için belki de kızlardan hoşlanmıyordu. Zira böyle bir şeyi tek bir kıza mâl edip diğerlerinden saklamak büyük bir suç olabilirdi!


Taylan iki boş koltuğa geldiğimizde yavaşça beni oturttu ve Efdal'e bağırıp tezahürat ederek hemen yanıma yerleşti. Yanımızda ki kızların sinirli fısıldaşmalarını umursamadan salonun girişine baktım ve Efdal ile Damla'nın içeriye girdiğini fark ettim. Taylan hala bağırarak arkadaşının adını haykırırken Efdal'in kalabalığa el salladığını, Damla'nın ise bunu gülünç bulduğunu belli eden tiksinç yüz ifadesiyle arkasından geldiğini fark ettim. İkisinin üzerinde de basketbol takımının giydiği formalardan vardı. Damla saçını tepeden at kuyruğu yapmış, elinde ki topu sektire sektire geliyor ve bu maçtan kolay vazgeçmeyeceğini haykırıyordu adeta.


"Yürü be Kurtarıcı!" diye bağırdım elimde olmadan gaza gelerek. Taylan bana bakıp gülerken sahanın ortasına varan Efdal ile Damla karşı karşıya geçtiler. Beden hocası çıkıp yanlarına geldiğinde ikisi de birbirlerine sinir sinir gülümsedi. Efdal tribünlere bir öpücük atarken Damla bacaklarını gevşetti. Taylan yerinde hala Efdal için alkış tutuyordu.


"Sence hangisi kazanır?" diye soru bana doğru. Açıkçası bir fikrim yoktu. Ben maç boyunca Taylan'ı izlemeyi düşünmüştüm.


"Bilemiyorum..." derken huzursuzca kıpırdandım. Hoca maçtan önce büyük ihtimal adil oynamaları için Efdal ile Damla'yı uyarırken Efdal'in ego kasmasına gülümsedim. "Efdal kazanacağına dair çok emin."


"Ah, yanılıyor." dedi Taylan tereddütsüz. Hala alkış tutarken Efdal ile Damla'yı izliyordu. "O kadar kibirlendi ki Damla'ya karşı kaybedecek. Haydi Efdal!" Cümlesinden sonra yeniden Efdal için bağırdığında gözlerimi kırpıştırdım.


"O zaman neden onu tutuyorsun?" Şaşkınlıkla sorduğumda Taylan büyük bir kahkaha attı.


"Kaybettiğinde kafamın etini yemesin diye."


Hoca düdüğünü öttürüp topu havaya fırlattığında maç başlamış oldu. Taylan ve bende önümüze döndük anında. Salondan büyük bir gürültü çıktığında Efdal topu almış potaya doğru sürüyordu. Bağrışlar daha da yükselirken ilk basketini attı. Damla baskete rağmen üzülmüş gibi değildi. Hatta gülümsüyordu bile. Efdal sırıtıp kollarını kaldırınca herkes bağırdı. Taylan gülüp ellerini çırptığında yan gözle ona baktım.


Christian Grey'e bağlayıp seni şaplaklamamı istemiyorsan o şekilde gülümseme!


Kalbim göğüs kafesimde çırpınırken bağırdı ama tabii ki Taylan bunu duymadı. Maç hızla devam ederken Damla topu kaptı ve bir baskette o attı. Herkes bunu şansa bağlarken salonda büyük bir "Damla! Damla!" bağrışı koptu. Kafamı Taylan'dan uzaklaştırmak için kollarımı kaldırdım ve biraz utanarak kısık sesle Damla için tezahürat yaptım. Taylan buna gülümsemekle yetindi.


Maç devam ederken basketler basketleri takip etti ve en sonunda sayıları eşitlendiğinde neredeyse yirmi saniyeleri kalmıştı maçın bitmesi için. Tüm salon nefessiz izliyordu. Kimse Damla'nın bu kadar basket atabileceğini düşünmemişti, onu tutanlar bile. Taylan gülümseyen bir yüzle maçı izlerken dudağımı dişlemiş heyecanlı maçı izliyordum. Son kez atıldıklarında Efdal topu elinde tutarak potaya ilerledi. Salondan fısıldaşmalar yükseldiğinde Damla atak yaptı. Hızla topu kaptı ve gerisin geriye potasına doğru koşmaya başladı. Yerimde duramayarak kalan süreye baktım ve kocaman "10" sayısını gördüm. Kalbim heyecanla teklerken tüm bedenim bir bütün olmuş ellerinde ponponlarla bağırıyordu.


En büyük Damla! Başka büyük yok! Haydi Damla haydi!


Efdal şaşkınlıkla arkasından koşuyordu ama Damla daha öndeydi. Saçları terden yüzüne yapışmıştı ve suratında çok garip bir ifade vardı. Sayılar hafifçe değişirken Damla potadan uzak olmasına rağmen atışı yaptı. Üzerimde ki heyecanla gerildim. Efdal koşmayı kesip terli saçları yüzüne düşerken potaya baktı. Üçlü sayının olabileceği konumu izlerken tüm salondan hiç ses çıkmıyordu.


Damla'nın attığı top, uçtu, uçtu uçtu ve tam süre bittiği anda potadan içeriye giriverdi. Damla iddiayı kazanmıştı.


Đọc tiếp

Bạn Cũng Sẽ Thích

58.4K 5.4K 7
Huysuz ve yalnız bir adam. Münasebetsiz ve geveze bir komşu. Ve ikisini bir araya getiren sürprizlerle dolu bir akşam. "Hayatta öğrendiğim her şeyi...
64.4K 3.7K 15
Nisan ve Güney küçük yaşta tanıştıkları andan itibaren birbirlerinin en iyi dostu olmuştur. Liseye başladıkları yıl ayrı sınıflara düşerler ve ayrıl...
20.5K 751 60
Yoksul, suç oranı yüksek bir mahallenin ortasında bir lise, Mehmet Akif Lisesi. Okulun öğrencilerinin bazıları yaşam şartlarının sonucu suç dünyasına...
2.5K 346 26
Türkiye sınırları içinde her asil ve ikinci derece melek asiller, onlara melez diyordu. Diğer adıyla Nefil. Melek ve insanların birleşmesinden ortaya...