36-Sınav I. Kısım

3.6K 614 144
                                    

Sarp

Koynunda uyuttuğu kadının ağırlığını, sıcaklığını, teninin o güzel kokusunu içinde saklamak ister gibi sımsıkı sardı Sarp. Belki de ona son kez böyle dokunduğunu bilerek sevmek öyle zordu ki acısı yüreğine düşen bir kordu sanki. İnsan canından öte sevdiğine nasıl veda edebilirdi? Birbirleriyle sanki her an gözünün önünden, elinin altından kaybolacakmış gibi sevişmek, her saniyeyi zihnine kazımaya çalışmak çok zordu. Melek de uyumamak için diretmişti. "Sen uyu, ben seni izleyeyim lütfen," demişti. Ama Sarp ne onun uykusuz, yorgun kalmasına izin verebilirdi ne de onu son olma ihtimalini bilirken koynunda izleme fırsatını kaçırabilirdi.

Aileleri gelmişti, herkesin gözünde benzer korkular vardı. Sabah on birde ameliyata alınacaktı. Uykuya dalmadan önce Melek de ondan bir söz vermesini istemişti. Sarp'ın elinde olmadığını herkesten iyi bilmesine rağmen "Yarın ölme, bana geri dön ne olur, bunun için söz ver," demişti. "Yalan da olsa söz ver, bunu duymaya muhtacım ben." Sonra gülümsemeye çalışarak en sevdikleri şairlerden birinden, Özdemir Asaf'tan alıntı yapmıştı. "Beni öyle bir yalana inandır ki, ömrümce sürsün mutluluğu."

"O zaman binlerce kez söz sana, seni bırakmamak için her şeyi yapacağım."

Babasıyla da görüşüp sarılmış, helalleşmişti. Artık ona kırgın değildi, tek istediği Melek'le birbirlerine yarenlik edip sahip çıkmalarıydı. "Onu benim yerime koy, babası ol," diye söz verdirmişti. Kendince tüm defterleri kapatıp onları birbirlerine emanet etmişti.

***

Hastane odasında son hazırlıklar yapılırken Melek'in gülümseyişinin ardına sakladığı yaşları görse de sanki diş çektirmeye gelmiş gibi etrafına gülümseyip şarkılar mırıldandı Sarp. Melek de onu ilk gördüğü, sevdiği zamanki umursamaz adamı hatırlayınca bu defa gerçekten güldü. Her şeyin üstünü örten mutluluğu, dalgacılığı...

"Gelsene biraz, azıcık kucağımda seveyim seni."

Sarp'ın arsız isteği karşısında kapıya doğru baktı ve başını iki yana salladı. "Hastanedeyiz."

"Zaten hastanede olduğumuz için sadece biraz sarılıp öpeceğim. Azıcık dokunacağım."

"Sarp!"

"Gel kız, beni ayağa dikme."

Gülerek başını iki yana salladı ama yine de kalkıp kapıyı kilitledi ve kocasının yanına, oturduğu yatağa gitti Melek. "Sevdası büyük, kalbi çocuk sevgilim benim."

Sarp'ın dizine oturarak kollarını boynuna doladı. Dudaklarını defalarca öptü, sonra dudaklarını boynuna götürdü, ardından göğsüne, tam kalbinin üstüne. Sarp da gülerek çenesinden kavrayıp başını kaldırdı ve gözlerine baktı.

"Bana bak, sence o kadar hızlı olabilir miyiz?"

"Sarp! Valla delirdin. Ayrıca hatırladığım kadarıyla bu sabah bir hız denemesi zaten yaptık."

Bunu dile getiriş şekli ikisine de öyle komik geldi ki gülüşerek yeniden öpüştüler. Melek Sarp'ın yanaklarını okşadı, yüzünün çizgilerine dokundu.

"Meleğim, beynini açacakları insan benim, sen değilsin. Aklına kazımana gerek yok."

"Doktor hafızadan yana bir sıkıntı olmaz, tümörün etkilediği bölge farklı dedi ama bir de beni unutmazsın değil mi? Artık o kadarı da beni bulmaz diye umuyorum."

Bunu duymak Sarp'ı yeniden güldürdü. "Ne çektin be karım."

Melek de Sarp'ı taklit ederek cevap verdi."Ne çektirdin be kocam."

Sonra Sarp ciddileşerek onu yine öptü. Bu defa boynuna gerdanına art arda öpücükleri konduran kendisiydi. "Seni o kadar çok seviyorum ki miktarını anlatacak bir kelime olmaması canımı sıkıyor. Hem korkma, ben seni bu hasta aklıma değil, kalbime kazıdım."

Burnunun direği sızlayarak kocasının kalbinin üstüne elini koydu Melek ve alnından öptü. "Ama ben senin aklını da, kalbini de, o düşmemiş iki tel kirpiğini de seviyorum. Bu yüzden sakın öyle deme, sana dair her şey gibi o da benim, ben benim olana laf ettirmem."

***

Sarp'ı giydirip ameliyat için hazırladıkları sırada dua etmekten artık dilim ağzımda dönmüyordu. Annemler de benden farksızdı. İpekler bile ailecek gelmişlerdi. Dört beş saat sonra her şey belli olacaktı. Herhalde bin sene de geçse onun gülerek bize el sallayıp o ameliyathane kapısından girdiği anı unutmam mümkün olmayacaktı. Akrebin, yelkovanın hareketi, saatin tik takları, hastanenin sesleri, kokusu... Öyle kötü bir ilaç kokusu vardı ki. Sanki ölüm kokuyordu, ayrılık kokuyordu.

Bir noktada bu bekleyişe katlanamayarak lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. İçimdeki az miktarda yemeği çıkararak rahatladım. Ardımdan gelen İpek de krakerle su getirdi.

"Kuzum, annen gelecekti ben durdurdum. Şimdi onun yanında güçlü durmaya çalışırsın, üzülmesin diye kendini üzersin. Daha iyi misin? Bir bahçeye çıkıp hava alalım mı?"

"Onun içeride kaç nefesi var bilmezken mi?"

"Düşünme öyle ne olur." Bana sarılarak teselli etmeye, güç vermeye çalışınca "İyi ki varsın, iyi ki yanımdasın," dedim. "Sarp hep sana sahip olduğum için çok şanslı olduğumu söylerdi." Sonra dili geçmiş zaman kullandığımı fark ederek ürperdim ve elimi ağzıma götürdüm. "İpek ben o kadar güçlü bir kadın değilim. Tam âşık oldum, düşlediğimden bile büyük bir aşk yaşadım derken ondan bu kadar erken ayrılamam. Hani Allah dağına göre kar verirdi? Ben o gittikten sonra benden gidenlerle, ondan kalanlarla nasıl yaşarım? İnsan nasıl baş eder? Nasıl delirmez? Benim şimdiden nefesim kesiliyor."

Bazen sözler bitiyordu, bazı acıları hafifletecek bir teselli olmuyordu. Bu yüzden İpek de sustu. Onun yerine yine ben konuştum. "Ben Sarp'tan gizli çok büyük bir şey yaptım. Duysa o ameliyata giremezdi. Hayatımda ilk defa sadece kendimi düşünerek bir şey yaptım İpek."

Endişeyle kaşlarını çattı ve sormaya korkarak yüzüme baktı. Ben de itiraf ettim. "Korunmayı bıraktım, oturdum takvim hesabı yaptım hamile kalabilmek için bilerek ihtimalin en yüksek olduğu günlerde Sarp'la birlikte oldum."

"Ne?"

"Hamileyim, dün evde gizlice test yaptım. Eğer o ölürse ben ondan bana bir çocuk kalsın istedim. Anne olmak, ona tutunmak, onun için yaşamak... İpek ben başka türlü Sarp'a verdiğim sözü tutup hayatta kalamam. Başka türlü bu sınavı geçemem."

İpek de sonunda ağlayarak bana yeniden sarıldı. "Ah be Meleğim, ah be kuzum..."

"Ya uyanamazsa? Ona hiç söyleyemezsem baba olacağını? Tüm hesapları bir şekilde kapadığını düşünerek girdi o ameliyata, eğer bebeği duysaydı iyice korkardı. Belki de doğana kadar ameliyat olmamak için direnirdi. Ben bilemedim, korktum. Şimdi de korkuyorum. İpek ben ne yapacağım?"

Ne yazık ki buna da verecek bir cevabı yoktu. Bu yüzden beraberce ağlamaya devam ettik. Ta ki yeniden insan içine çıkıp nöbetin başına dönünceye dek... Dördüncü saatin sonuna geldiğimizde sinirlerim öyle bozulmuştu ki annemin tesellileri, babamın beni oyalayacak çare arayışları hiçbir işe yaramıyordu. Hayatımın en zor, en ağır bekleyişiydi. Ömrümden ömür götüren, gözümde yaş bırakmayan... Doktorlar, hemşireler dışarıya çıkıp duruyordu ama kimse bize bir şey söylemiyordu. Tek tesellim hâlâ yaşıyor olduğunu bilmekti. Kötü bir şey olsa söylerlerdi diye umuda tutunuyordum. Doktor çıktı. Gözümün içine baka baka "Tümörü aldık ama beklenmedik bir komplikasyon gelişti, beynine pıhtı attı, ölmedi ama uyutmak zorundayız," dedi. Üzgünmüş, öyle söyledi. Aldığım nefesi, kalbimin atışını beraberinde götürerek beni o ameliyathanenin kapısına gömdü. Hayat durdu, gözüm karardı, canım çekildi ve boş bir çuval gibi yere yığılırken bir başıma, rahmimde pıhtı kadar bir canla yere yığıldım.

Klişe Hayaller Durağı (Tamamlandı)Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ