9-Hikâye

4K 646 146
                                    

Hamurlu ellerim hırsla leğenin içindeki karışımla güreşirken annemin ve Esma annenin gözlerinin üstümde olduğunu hissedebiliyordum. Fakat ikisi de beni yeterince iyi tanıdıkları için bir şey sormaya cesaret edemiyorlardı. İpek gittiğinden beri aklımı başıma getirecek, beni doğru yola sevk edecek kimsem kalmamıştı. Artık gerçekten kendimden korkmaya başlamıştım. Başta ciddiye almamak için ne kadar diretmiş olursam olayım Sarp benden çok daha inatçı bir adamdı ve sonunda aklıma girmeyi başarmıştı. Bir zamanlar Mert'in oturduğu o tahta bir güzel yerleşmişti. Her geçen saniyede yerini daha da sağlamlaştırıyordu. Bu da demek oluyordu ki çok yakında kalbimi paramparça edecekti. Her zaman böyle olurdu. Birine karşı hisleriniz çoğaldığında, tam çağlayacakken peşinden hayal kırıklığı gelirdi. Art arda telafisi olmayan hatalar yapılırdı. En sonunda o insanı aslına yanlış tanıdığınızı ve bir hayale vurulduğunuzu anlamanıza neden olurlardı. Aptal değildim. Sarp'ın gerçek olamayacak kadar iyi olduğunun farkındaydım. Kimse bu kadar iyi olmazdı. Kimse sevilmeyi bu kadar hak etmezdi. Üstelik ben; bu hayatta sevgime, gözyaşıma değmeyecek kim varsa sanki kendi gönlümün düşmanıymışım gibi kalbimi o insan için çarptırırdım.

Romantik filmlerdeki, aşk hikâyelerindeki adamların yoluma çıkmayacağını henüz yirmilerimin ortasındayken kabullenmiştim. Ustalıkla yakışıklı adamlardan kaçmıştım. Ağzı iyi laf yapanların şerrinden korunmak için yanıma hiçbirini yaklaştırmamıştım. Kimsenin duygularımla oynayıp beni dönüşü olmayacak şekilde yaralamasına izin vermemiştim. Fakat Mert zırhımda öyle bir delik açmıştı ki... Üstelik onun kaçtıklarımdan olmadığını sanarak bana bunu yapmasına izin vermiştim. Şimdiyse Sarp kaçtığım her şeyin temsilcisi olarak beni ele geçiriyordu. Onun bana yapabileceklerinin düşüncesi bile nefesimi kesmeye yetiyordu. Beni felakete sürükleyecek bir tarikat liderinin müridi olmuşçasına ağzına bakıyordum. Tüm dramatik öykülerde kadınların ya da adamların hayatını mahveden birileri olurdu. Benim mahvımın sebebi peki o olabilir miydi?

Neyse ki annelerim pişileri pişirirken beni yalnız bıraktılar ve bende telefonumu elime alarak İpek'i arayabildim. Neyse ki üçüncü çalışta açabilmişti. Sesini duyar duymaz gözlerim doldu ve ağlamamak için derin bir nefes almak zorunda kaldım.

"Meleğim, nasılsın?"

"Seni çok özledim, ne zaman geleceksin?"

Küçük bir çocukmuş gibi tüm bencilliğimle doğrudan konuya girmem onu güldürdü. Bazen sanki arkadaşım değilmiş de ablammış gibi nazımı çekiyordu.

"Burada kuzenlerimle vakit geçiriyoruz. Bana iyi geldiler. Hem bazı çocukluk arkadaşlarımla da yeniden karşılaştık. Çağdaş polis olmuş, biliyor musun?"

Kaşlarımı çatıp burnumu çektim ve çağdaşı hatırlamaya çalıştım. Uzun boylu, kumral, zayıf bir oğlandı. Fakat on yıldır hiç görmemiştik.

"Şu deve gibi boyu olan Çağdaş mı?"

Soruyu soruşumdaki imayı anlayarak daha sakin, dalgın bir sesle cevap verdi.

"Hı hı... Geçen gün bize yemeğe geldiler. Özgür'ün arkadaşı olduğu için arada böyle geliyormuş. Tayini bizim oraya çıkmış asıl. Dönüşümü biraz daha ertelersem onun arabasıyla gelebileceğimi söyledi. Yani dönerken beni o getirebilirmiş."

Korkuyla karışık bir heyecanla yutkundum. "Peki, o Çağdaş bekâr mıymış?"

"Melek! Ben asla öyle bir şey kast etmemiştim. Sen gerçekten çok fena bir insan oldun."

Nasılsa o görmüyor diye rahatça gülerek pişen pişileri tepsiye alıp yenilerini koydum ve gevşek bir üslupla da konuşmama devam ettim. "Tamam canım, ben de kendim için sormuştum zaten. Madem buralara bekâr, genç bir polis geliyor. Bu fırsatı değerlendirip görüşmeyeyim mi yani?"

Klişe Hayaller Durağı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now