27-Gerçek

3.3K 610 166
                                    

Keyifli okumalar :) yeni bölüm için yine 230 sınırı olacak, çok öpüyorum. 

Soğuk şubat havasını içime çekip fincanımdaki kahveden büyük bir yudum aldım. Pansiyonun bahçesindeki minik masanın iki yanında İpek'le beraber taburenin üstünde oturuyorduk. İkimizin de elinde telefonlarımız vardı fakat bir farkla. Çağdaş'la Sarp gitmeden önceki akşam hep beraber yediğimiz yemeğin ardından resmen görüşmeye başlamışlardı. Hatta eski moda bir centilmen olan Çağdaş, İpek'in ailesinin karşısına geçip bizzat kızlarıyla görüşmek için izinlerini istemişti. Verdiği sinyaller üzerine yakın zamanda ailesiyle beraber İpek'i isteme amacıyla bir ziyaret gerçekleştireceklerinden şüphe ediyorduk.

Şimdiyse İpek Çağdaş'la mesajlaşıyordu ve ben... Benim durumum araya giren zamanla beraber her geçen gün biraz daha karmaşıklaşıyordu. Sarp'a gün içerisinde iş yerinde, şantiyede çok yoğun çalıştığını söylediği için mesaj atamıyordum. Çünkü bunu benden kibarca rica etmişti. Akşamları konuşmak, sesini duymak ya da görüntülü görüşerek yüzünü görmek istediğimdeyse genelde ya çok yorgundu ya da mesaiye kaldığını söylüyordu. Haftalardır yüzünü görmemiştim. Sesini çok az duyuyordum. Ben ona gün içerisinde bazen şakayla bazen de onun seveceğini düşündüğüm bir şeyler giydiğimde, makyaj yaparak fotoğraf atıyordum. O ise ne iş yerinden ne de evden bunlara karşılık vermiyordu. Ziyaretime gelmemişti, benim onu görmeye gitmemi ise kesin bir dille istemediğini söylemişti. Sözde bunu benim iyiliğim için istiyormuş. Ailemi huzursuz etmeyi, benim adımı çıkarmayı kendine yakıştıramıyormuş. Bir hafta sonu günü birlik bile olsa hâlâ görüşmemiş olmamız bu kadar taze nişanlıyken kimseye normal gelmiyordu. Kendimi terk edilmek üzere burada bırakılmış gibi hissediyordum. Sarp'ta bariz bir sorun vardı. Sanki ayrılmak istiyor da bunu dile getiremiyormuş gibiydi. Bir başkasının ilişkisinde aynı sorunları duysaydım şüphesiz sevgilisinin ayrılan kişi olmak istemediği için onu ayrılmaya zorladığını söylerdim. Fakat insan olayın içindeyken bunu kabul etmek istemiyordu. Üstelik hiçbir sorun yokken, ağlayarak vedalaşmışken şimdi ne çabuk gözden ırak olan gönülden ırak oluvermişti anlayamıyordum. Çoğu zaman gururuma yediremediğim için Sarp'ın bu hallerini herkesten saklıyordum.

"Bir sorun mu var?"

İpek'in sesi beni kendime getirdi ve başımı hızla iki yana sallayarak gülümsemeye çalıştım. Ona daha önce sadece Sarp'ın benimle neden görüntülü konuşmuyor olabileceğini sormuştum. O da evinin dağınık olabileceğini, kendisini ön kameradan yeterince yakışıklı bulmama ihtimalini ve teknolojiden hazzetmeyebileceğini söylemişti. Bunlardan hiçbiri Sarp'lık sebepler değildi.

"Hiç, Sarp mesajımı görmedi. Toplantısı olduğunu unutmuşum."

Belki de büyükşehrin cazibesine kapılmıştı. Orada kendine tıpkı İstanbul'daki gibi bir sosyal çevre bulmuştu. Birileriyle tanışmıştı. Onun geldiği yerdeki gibi birileri... Neticede benim ona verebileceğim şeyler sınırlıydı. Aynı çevrede yaşamamıştık. Eskilerin deyimiyle taşra kızıydım. Küçük yer insanıydım. Şimdi de verdiği sözlerin altında ezilmemek adına beni bırakamıyordu. Bense ondan ayrılma dirayetini gösteremeyecek kadar gurursuz davranıyordum.

"İpek, sence neden Sarp bana evinin adresini söylemiyor?"

Arkadaşım benden beklemediği bu ani soru karşısında şaşırarak bir an yüzüme baktı ve sonrasında kaşlarını çatarak beni tekrarladı. "Sarp sana adresini söylemiyor mu?"

"Hayır, birkaç defa sorduğum halde söylemedi. Onu ziyaret etmemi, sürpriz yapmamı istemiyormuş."

"Çünkü yakışık almayacağını düşünüyor."

Aslında bu şekilde dile getirince çok saçma bir sebep değildi söylediği. Buralarda nikâhtan önce bir erkekle kızın aynı çatı altına girmesi ne kadar süreyle ve ne sebeple olursa olsun yakışık almazdı. Ki bizim tadilat sırasınca ustalar ve babası da orada olduğu halde aynı pansiyonda olmamızı bile kendine dert edinen işgüzarlar çıkmıştı.

Klişe Hayaller Durağı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now