3-Yeni Arkadaşlar

6.3K 682 173
                                    

"Ay bu neymiş ya, valla daraldım be!"

Küçük katalitik sobasını ayaklarımızın dibine yaklaştırmış bir halde kucağımızda yünlerle örgü örüyorduk. Ne zaman gönlümüz kırılsa yaptığımız gibi yine annemin tuhafiye dükkânındaydık. Yakın zamanda doğurması beklenen arkadaşlarımızdan birinin çocuğu için bebek yeleği örüyorduk. Sıkıntıdan bir demlik çay bitirmiştik. Gündemimiz ne yazık ki İpek'in haysiyet yoksunu eski sözlüsüydü. Kendisi tam bir kansız olduğu için istemeye gelirken getirdikleri gondol da dahil olmak üzere her şeyi geri istemişti. Hoş, İpek zaten onun bir çöpünü bile istemiyordu. Fakat telefonda tacizleri bir türlü bitmediği için kızcağızın sinirleri araya giren zamanla düzeleceği yerde tamamen bozulmuştu.

"Ne oldu, örneği kuramadın mı?"

İsyan etme sebebimin bu olduğunu düşünmesi üzerine alaycı bir şekilde gülerek gözlerimi devirdim.

"Ah canım... Valla beni daraltacak şeyler listesinde emin ol bu örnek ilk yüze bile giremez. Çok affedersin ama bir şey soracağım. Bu insanların aile planlaması denen şeyden hiç mi haberleri yok? Her sene maşallah tavşan gibi doğurup duruyorlar. Annemin dükkân sırf bize çalışıyor."

"Bize değil, arkadaşlarımıza. Bak, bu ay bir yumurtam daha ziyan olup gitti. Şu sabahki programda izlediğim beyinsiz uzman da utanmadan otuz beş yaşından önce çocuk doğurmak daha sağlıklı diyordu. Yumurtalarımızı mı dondurtsak acaba?"

O kadar da değildi ama ya... Sonuçta otuz beş olmamıza daha sekiz yıl vardı. Sonra bir durup düşündüm, kafamdan hesap yaptım ve yedi buçuk yıl kaldığını fark ettim. İşte bu biraz tadımı kaçırmıştı.

"Bir şey soracağım. Şu mitoz bölünme hakkında ne düşünüyorsun?"

Kapıdan içeriye Esma Teyze ve annem ellerinde sıcak poğaça dolu tepsilerle girince toparlandık ancak biraz geç kalmıştık. Çünkü son söylediğimi duymuşlardı.

"Sen o kadar marifetli bir çocuk olsaydın yavrum, şimdi burada oturmuş başkasına bebek yeleği örüyor olmazdın. Ay aferin ama size, poğaçalar pişene dek bitirdiniz mi koca demliği? Yemin ediyorum midesiz bunlar Esma."

Annemin azarı üzerine İpek'le göz göze geldik ve utanacağımız yerde kıkırdayınca kafamıza birer yumak yün yedik. Bu da aynı anda "anne ya!" diye bağırmamıza neden oldu. Açıkçası komşu anne dediğimiz olayı –ki bizim komşu annelerimiz aynı zamanda sütannelerimizdi- dibine kadar yaşadığımız için birbirimizin annesine de çoğu zaman anne diye hitap ediyorduk. Onlar da ne azarda ne de dayakta hiç ayırt etmeden bize annelik ediyorlardı. Buna gösterdikleri sevgi de dahildi. Hatta kendimizi bildik bileli kardeşlerimizi de paylaşıyorduk. İpek'in ağabeyi İrfan Ağabey üç yıl önce işi gereği Bursa'ya taşınana dek ikimiz için de ağabey olmuştu. Giydiğimize, sürdüğümüze ve gezdiğimize karışan, büyürken o arkadaşlarıyla dışarıya çıktığında ağlayarak peşine takıldığımız, tüm o kardeş kavgalarına beraber tutuştuğumuz ağabeyimizdi. Şimdi kendisi bizim gelmekten korktuğumuz otuz beş yaşını yaşıyordu. Fakat çoktan evlenmişti ve küçük de bir kızı olmuştu. Ayrı şehirlerde olduğumuz için pek görüşemesek de sayesinde İpek'le hala olmuştuk. Tabii öncesinde gelinimize kök söktüren görümcelerdik. Benim küçük kardeşim Mustafa ise büyüdükçe sevimliliğini yitirmiş evlerden ırak bir ergendi. Henüz on beş yaşında olduğundan ekmek aldırmak için fırına yollamak dışında son yıllarda kendisini pek ciddiye aldığımız söylenemezdi.

Tam yeni demlenen çayı beklerken sabırsız davranıp İpek'le poğaçaları mideye indirirken kokuları takip ederek geldiğinden şüphelendiğimiz Mustafa'da dükkânın kapısını açıp içeriye daldı.

Klişe Hayaller Durağı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now