16-Dert

4.1K 661 194
                                    

5 Gün Sonra

Dışarıda duyduğum çığlık ve annemin sevgi sözcüklerini art arda sıralayan sesi arka taraftaki rafa yerleştirdiğim yün yumaklarını bir kenara bırakıp dükkânın dışına koşmama neden oldu. Çünkü İpek gelmişti! Birbirimizi görür görmez ikimiz de büyük bir coşkuyla çığlık atarak birbirimize sarıldık. Bir süre o halde hasret giderdikten sonraysa geri çekilerek onu inceledim. Buradan gittiği zamankinden çok daha iyi görünüyordu. Uzaklaşmanın ona iyi geldiğini hiç konuşmadan bile anlayabiliyordum.

Başımı arkaya çevirip onu getiren arabaya, daha doğrusu o arabayı kullanan adama baktığımda içimi başka bir heyecan ve mutluluk sardı. Çünkü uzun boylu, kumral, yakışıklı bir adam bize bakıyordu. Pekâlâ, doğrudan İpek'e bakıyordu. Yüzümde anlamlı bir gülümseme eşliğinde bakışlarımı ikisi arasında gezdirince ne düşündüğümü anlayan İpek hemen durumu sıradanlaştırmaya çalışarak konuşmaya başladı.

"Yolda Çağdaş'la beraber geldik. Onun da tayini buraya çıktı." Daha önce telefonda zaten öğrendiğim bilgiyi yeniden dile getirince sadece gülüşümdeki imanın artmasına neden oldu. İpek'in kuzeninin çocukluk arkadaşı, yakışıklı ve bekâr bir genç polis olan Çağdaş'ın benim güzel kuzumla baş başa bu yolu gelmiş olmasından beni daha çok ne memnun edebilirdi? Galiba hâlâ gözlerini ondan alamıyor oluşu edebilirdi evet. Bizimkiler hemen Çağdaş'ı davet edip bir kahve ikram etmek istediler. Esma anneyle annemin kibarlıktan kırılarak Çağdaş hakkında bilgi toplamaya çalışmaları, onun her soruya verdiği saygılı cevaplar bende mutluluktan dans etme isteği uyandırdı. Üstelik İpek'in mahcup tavrı da bu ilginin karşılıklı olduğunu anlamamız için yeterli olmuştu.

Toplasak on beş dakika oturmayan çocukcağız kahve fincanını bırakıp gitmeye kalktığında ise annelerimizin aşırı ilgisi yüzünden afallamıştı. Anne yemeğini özlerse diye yemeğe mi çağırmak dersiniz yoksa tanıdık emlakçı ve ev sahipleriyle görüşüp ev bulmasına yardım etmeyi teklif etmek mi? Nihayet yalnız kaldığımızda kolundan tuttuğum gibi İpek'i bir kuytuda kıstırmaktı niyetim fakat buna da izin vermediler. Açıkça bir şeyleri dile getirmeseler de Çağdaş hakkında konuşup durarak İpek'i de yorum yapmaya zorladılar. Hatta annem bir ara kendini kaptırıp Esma annenin kulağına doğru inşallah başka bekâr arkadaşları da vardır diye dua bile etti. Bu noktada gülüşümün dudaklarımda donmasına engel olamadım. İçimi, midemi bulandıran bir korku sardı. Ya Çağdaş da diğerleri gibiyse? Ya Sarp'ın bana yaptığını o da İpek'e yaparsa? O an anladım ki insanın kalbiyle beraber inancı da kırılıyordu. Hangi tatlı sözün, sıcak bakışın gerçek olduğuna inanabilirdim? Günlerdir yaşadıklarım için bu da bir tecrübe oldu işte diye geçiştirmeye çalışıyordum. Oysa benim tecrübe dediğim şeyin asıl anlamı hayal kırıklığıydı. Umutlarım, inancım yara almıştı. İtiraf etmek gerekirse acemiliği bu incitici tecrübeye tercih ederdim.

***

"Anlat bakalım, senin bu saatte pansiyon yerine burada ne işin var?"

Bahçedeki minik taburelerin üstüne kalın hırkalarımızla oturmuş Türk kahvelerimizi yudumlarken İpek'ten gelen soru iç geçirerek gülümsememe neden oldu.

"Patronların arayıp çağırmaya yüzü tutmuyor da ondan, benim de işime geliyor. Kaytarabildiğim kadar kaytarıyorum. Senin gelişini bahane ettim bugün, işe gitmedim."

"Peki, bu daha ne kadar böyle devam edecek?"

"Paşamız çantasını alıp terki diyar edene dek sürecek."

Sarp'ın gidişinden böyle rahatça bahsedebilmem İpek'in şüpheyle yüzüme bakmasına neden oldu.

"Bu toparlanmış haline sevindiğimi inkâr edecek değilim. Yalnız sence de biraz hızlı bir geçiş olmadı mı? Benden saklanmıyorsun değil mi Melek?"

Klişe Hayaller Durağı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now