30-Zafer

3.5K 601 107
                                    

Boş gözlerle yüzüme bakarak birkaç saniye boyunca sessizliğini korudu. Ben de ona ayak uydurarak söylediklerimi sindirmesi için zaman vermiş oldum. Ağzını açtığı an ise aramızda esaslı bir tartışma başlama ihtimaline karşı savunmaya hazırdım. Ancak hiç beklemediğim bir şeyle karşılaştım.

"Sa... Saç... Mel..."

"Ne? Dilin mi tutuldu? Zaten evlenmek için birbirimize söz vermemiş miydik? Bunu benden önce dile getiren sendin." Gülüyordum ama yüzüne baktıkça onun o kaybolmuş, aklı karışmış hali içimi huzursuz etti. "Sarp?"

Kolları artık beni sarmıyordu, iki yanında öylece duruyordu. Elini tuttum ve parmakları beklediğimin aksine benimkileri sarmadı. Elinde hissettiğim seğirmeyse bana pansiyonda onu yerde bulduğum gün kaşığı tutamadığı anı hatırlattı. İçimi aniden kaplayan panikle bir kere daha adını dile getirdim. "Sarp!"

Sonunda bir uykudan uyanmış gibi gözlerini üstüme çevirdi fakat ben ondan aklı başında bir kelime beklerken sadece "hı?" diyebildi.

"İyi misin?"

Usulca başını sallayıp elini geri çekti. Biraz savruk da olsa adım atıp eve doğru yürümeye başladı. Öyle uyuşuk hareket ediyordu ki koluna girip ona destek olma isteğimi bastıramadım. Yardımıma ihtiyacı olabileceğini bilirken sırf gururuna dokunur diye korkumdan destek olamamak çok ağırıma gidiyordu.

"Bir şey söylemeyecek misin Sarp?" İlgisini çekebilmek adına önüne geçmek istedim ama bana toslayarak geriye sendeledi. "Aşkım?"

Acaba yardım gerekir mi diye endişeyle başımı çevirip geriye, hastaneye doğru baktım. Gözlerim yeniden onu bulduğu an ise ben ne olduğunu anlayamadan ve müdahale edemeden yere yığıldı. Son günlerde verdiği kilolara rağmen hâlâ taşıyamayacağım kadar ağırdı, iriydi. Tek yapabildiğim başının yere çarpmasını engellemekken kulağımı oldukça rahatsız edici bir çığlık tırmaladı. Ancak boğazım acıyınca bu sesin benden çıktığını anladım. İnsanlar koşturarak başımıza toplandı. Sarp yattığı yerde titriyordu. Hastanenin içinden sağlık görevlileri koşturarak geldiler. Birileri beni geriye çekti. Sedyeyle içeriye taşındı, doktoruna haber verildi. Dakikalar içerisinde acilin kapısında öylece kimsesiz bir halde haber beklerken buldum kendimi. Sanki yaşanmakta olan şeyin ilk defa idrakine varır gibi gözyaşı bile dökemedim. Onu kaybetmeye bu kadar yakın olmak... İçeriden gelecek bir haberi beklerken ruhumun parçalarının etrafımda uçuştuğunu hissettim. Bu ana dek sırf dağılmamak adına düşünmeyi kendime yasak ettiğim şey en gerçek haliyle yüzüme çarptı. O ölüyordu. Romantik hayaller kurup dilediğim kadar bizim hikâyemizden bir masal yaratmaya çalışabilirdim. Fakat insanın gücünün de bir sınırı vardı. Başımıza gelense bizim çok daha ötemizdeydi. Sarp'ın çaresizliğinin bir benzeri kalbimi sıktı. İnsan nasıl kafasının içindeki bir düşmanla savaşıp galip çıkabilirdi ki?

Telefonum beni düşüncelerimden sıyırmak ister gibi çalınca öylesine açtım. İpek'in telaşlı sesi kulağıma dolarken ne diyeceğimi bilemedim.

"Melek, sizi merak ettik. Doktorda sıra mı vardı yoksa yine tartıştınız mı? Neredesiniz?"

"Sarp fenalaştı. İçeride doktorlar müdahale ediyor. Ben acilin kapısındayım."

İnsanın boğazında onu nefessiz bırakan bir yumruyla konuşması meğer ne zormuş. Yeri geldiğinde kendi sesi bile ona yabancı olurmuş. Bir şey daha öğrendin işte Melek Hanım, diye düşündüm. Ev çok yakın olduğu için sadece birkaç dakika içerisinde soluk soluğa bir halde hastaneye geldiler. Doktor da müdahalesini bitirip yanımıza geldi. İpek ve Çağdaş'ın aksine benim bir şey sormak için bile sesim çıkmadı. Fakat neyse ki onlar sordular ve doktor da bizi rahatlatacak açıklamasını yaptı. Yani bu durumda ne kadar rahat olunursa işte...

Klişe Hayaller Durağı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now