32-Mükemmel

3.4K 578 84
                                    

Mutfakta telefondan açtığım şarkının eşliğinde yemek yaparken annemin deyimiyle sanki benim içimde de helva karıyorlardı. Sabah doktora gidip Sarp'ın test sonuçlarını alacaktık ve tümörün büyümesini kontrol altına alıp almadığımızı öğrenecektik. İkimiz de bu konuda bir şeyler söylemediğimiz halde olumsuz bir şeyler duyarsak ne yapacağımızı bilemiyorduk. Zaten biraz da bu yüzden bu konudan kaçıp konuşmayı reddediyorduk.

Yemekleriyle bizzat ilgilendiğim halde üç kilo daha vermişti, ancak ilaçların tesiriyle olduğunu düşünmeme sebep olacak şekilde o fit karnının yerinde minik bir göbek çıkmıştı. Bense ağrı dolu geceler, ona belli etmeden başında nöbet tutmalar derken iki haftada beş kilo vermiştim. Neredeyse tüm giysilerim bol geliyordu. O yemeyince benim de boğazımdan bir şey geçmiyordu. Dalgın bir şekilde çorbanın altını kapayıp salatalık malzemeleri doğramaya başladığım sırada mutfağa gelerek belime sarılıp yanağıma bir öpücük bıraktı. Sırf kokudan rahatsız olup midesi bulanmasın diye mutfağın camını açmıştım.

Sarp tarafından böyle dikkatle süzüldüğüm her seferinde olduğu gibi yine kendi üstüme bir bakış attım. Tepeden atkuyruğu yapılmış saçlarım ve üstümde eşofmanımla pek dikkat çekici göründüğümü sanmıyordum. Oysa o her defasında olduğu gibi sanki içermişçesine gözlerini üstümden çekmiyordu. Bende bu bakışın altında yatan anlamı bilerek gülümsemeye çalıştım. Daha ne kadar ayrılık korkusuyla birbirimizi ezberleyecektik?

Elimi yanağına koyup içimi saran kasveti dağıtacak bir şeyler yapmak istedim. Aynı anda da bir gerçeğin zihnime süzülmesine engel olamadım. Biz Sarp'la belki de hiçbir zaman gerçek bir çift olamamıştık. Aramızda hep yalanlar ve sınırlar vardı. Hiç korkusuzca adımlar atıp doyasıya hislerimizi yaşayamamıştık. İkimizin de bir ayağı hep frendeydi. Ben onun beni terk edeceğinden, bırakıp gideceğinden korkarken o da korktuğum şeyi bana yapmaktan korkmuştu. Oysa şimdi tüm gerçekler ortaya dökülmüşken aramızdaki bu duvarlar niyeydi? Neden hâlâ bir şeyleri açıkça dile getirmekten korkuyorduk? Daha doğrusu birbirimizi incitmekten... Bunca olaydan sonra hislerimizin ve aramızdaki bağın bu kadar hassas olmaması gerekirdi.

"Ne düşündüğünü söyleyecek misin yoksa telepati yeteneğimi mi geliştirmem gerekecek?"

Esprili bir dille sorduğu soru gülüşümün samimiyet kazanmasını sağladı ve artık ağzımdan çıkan her sözü ölçüp tartmaktan yorulmuş biri olarak lafa doğrudan girme ihtiyacımı bastıramadım.

"Sarp bizim hâlâ konuşmaktan çekindiğimiz, ertelediğimiz şeyler var, farkındasın değil mi?"

Evlendiğimiz günden beri birlikte uyuyorduk, birbirimize sarılıyorduk, öpüşüp dokunuyorduk. Ancak geçemediğimiz sınırlar vardı. Yakınlaştığımız her seferde ne olduğunu anlamadan tutkunun yerini şefkat alıyordu. Birden yapmakta olduğu şeyi keserek sadece bana sarılan, beni kolları arasında uyutan şefkatli bir âşık oluveriyordu ve ben ona neden durduğunu sormaya çekiniyordum. Aldığı ilaçlar ağırdı, tedavisi acılıydı. Eğer bir sorunu varsa bu konuda ona soru sormanın ne kadar çok inciteceğini düşünmek bile istemiyordum. Ama bir tarafım da ya sorunun bende olduğunu düşünüyorsa diye içimi kemiriyordu. Onu istemediğime veya hazır olmadığıma inanıyorsa bu da başlı başına bir sorun demekti.

"Ne gibi sevgilim?"

Ona dokunan avucumdan öpmesi ve dudaklarını bileğime doğru kaydırması nabzımı hızlandırdı. Ağzının tatlı sıcaklığı tenimi karıncalandırdı. Yutkunarak kelimeleri toparlamaya çalıştım.

"Sen bana dokunmaya çekiniyor olabilir misin?"

Gülümseyerek soruma alaycı bir yanıt verdi. "Yoksa çekinen bir adam gibi mi dokunuyorum?" Vücudumu kendisinden tarafa çevirerek bedenimi tezgâhla kendi bedeni arasına sıkıştırdı. Ancak bu beklentiye sokan tavırlarının devamı gelmediği için heyecanım bir iç geçirmeye dönüştü.

Klişe Hayaller Durağı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now