26-Şiir Hanım

3.4K 621 246
                                    

Söz verdiğim gibi 230 beğeni olduğunda bölüm geldi :) Lütfen okumadan önce yıldıza basmayı ve okuduğunuzda düşüncelerinizi benimle paylaşıp yorum yapmayı unutmayın. Kocaman öpüyorum hepinizi, yeni bölüm yine 230 beğeniyle gelecek :) Bu arada burada aktif okurum olup İzmirde yaşayan kimler var? Lütfen yorum yapıp kendilerini belli etsinler. Hep içimde olan bir şeydi, elbette virüs bittiğinde -umarım biter- izmirli kardeşlerimle, ablalarımla bir yerlerde oturmak, çay kahve içip sohbet etmek çok istiyorum.

Elimizde yine şişler ve yumaklarla dükkânda otururken İpek'in gözleri üstümdeydi ve üstüme gelmemek adına neler olduğunu sormaya çekiniyordu. Bense deli gibi vereceği akıllara ihtiyacım olduğu halde ona ne paranoyalarımdan ne de Sarp'ın bana yalan söylediğiyle ilgili düşüncelerimden bahsedemiyordum. Çünkü ya aklımı kaçırdığımı söyleyecekti ya da Sarp'ı suçlu ilan ederek "ben demiştim" ile bana eziyet edecekti.

Pansiyondan döndüğüm andan beri divane haldeydim. Bir daha ne zaman göreceğimi bilemezken sevdiğim adamın şehrimdeki son gününü ondan ayrı geçirmek kime ceza vermekti? Onca direnişime rağmen kale gibi inkâr gelmesinin sebebi sahiden doğruyu söylemesinden mi kaynaklanıyordu? Kötü, nankör, hastalıklı bir âşık mıydım yoksa? O beni böyle mutlu etmek için didinirken ben seviyorum dediğim adamın omuzlarına yük mü oluyordum? Ne vardı ki sanki ilaçların sırrına varmaya çalışacağıma sorgulamayıp ona inansaydım? Şimdi kendi ellerimle mutluluğumu bozmuştum. Boşuna demiyorlardı işte insanın en büyük düşmanı kendisi diye...

Şiş ve ilmeklerle meşgul görünürken aslında tek yaptığım düşüncelerimle savaşmaktı. Ne diye Sarp ben pansiyondan gitmeye kalktığımda kolumdan tutup beni durdurmamıştı? Diretmemişti ya da doğruyu da söylememişti. Sanki onu bırakmam işine gelmiş gibi gitmeme izin vermişti. Ya da bana sahiden çok kırılmıştı. Onu bilmeden şimdiden yormuştum. Bana bir şeyleri ispat etmek istemiyordu. Vaktiyle güvenimi hak edecek bir şey yapmamışken şimdi o güvenin eksikliği için gönül koyması da bir nevi haksızlık değil miydi?

Telefonumu elime alarak ona mesaj atmayı düşündüm. Fakat ne yazacaktım? Aklımdan geçene sinirle güldüm. Hani parmağımıza yüzüğü taktıktan sonra bu seviyeleri geçiyorduk? Oysa ben hâlâ ilk mesajı kim atmalı diye boş boş ekrana bakıp düşünüyordum.

"Bu kadarı yeter ama! Senin sahiden neyin var Melek? Neden şu an Sarp'la değilsin de benim yanımdasın?"

Öyle haklı bir isyandı ki İpek'inki... Elimdekileri bir kenara bırakarak arkadaşımın yüzüne baktım. "Biz tartıştık. Daha doğrusu ben tartıştım ve haklı olup olmadığımı bile bilmiyorum. İşin aslı haklı olmak değil, mutlu olmak istiyorum."

Kaşlarını kaldırarak beni süzdü ve rahat bir tavırla konuştu. "Bu adamın yanında mutlu değil misin?"

"Aslında normalde bir tek onun yanında mutluyum, huzurluyum."

"O zaman burada ne işin var? Gidebiliyorken gitsene yanına!"

Yine doğruyu söylüyordu. Gidebiliyorken gitmeliydim. Eğer bir yalan söylüyorsa illa ki açığa çıkacaktı. Sarp'la ilgili yanlış bir şeyler varsa Allah illa ki karşıma çıkarırdı. Benim sınavım bu adamsa eğer, bunda kaçış yoktu. Ancak bu yaşıma kadar yeterince keşkeler ve belkiler ile yaşamıştım. Telefonumu elime alarak onu aradım. Açmayınca mesaj attım.

Neredesin? Ben çok özledim. Seni görmek ve sarılabiliyorken sarılmak istiyorum.

Birkaç dakika boyunca elimde telefonla dükkânın içinde yürüdüm. Sonunda cevap geldiğindeyse hemen açtım.

Evdeyim, eşyalarımı topluyorum ve sakinleşmene tahmin edemeyeceğin kadar çok sevindim. Çünkü ben seni hep özlüyorum.

Gülümseyerek hazır çevrimiçiyken cevap yazmaya başladım.

Klişe Hayaller Durağı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now