41. Bölüm ♡İsteme♡

24.7K 882 184
                                    


3 ay sonra

İlahi bakış açısı...

Derme çatma, tamamlanmamış bir inşaatın girişinde adımlarını yeri döver gibi atıyordu Murat. Kısa aralıklarla kolundaki saate, ardından ise etrafa göz atıyordu. Gözden uzak, ağaçlarla çevrelenmiş tenha bir yerdi burası. Emre ile bu tamamlanmamış inşaatın içinde buluşmak için sözleşmişlerdi fakat sözleşme saatlerinin üzerinden yaklaşık on dakika geçmesine rağmen ne gelen vardı ne de giden.

Gerginlikten ve öfkeden kaskatı kesilmiş boynunu ovaladı. Saliseler saniyeleri, saniyeler dakikaları kovaladıkça daha da sinirleniyordu. Daha da sabırsızlanıyordu. Karşısına geçtiğinde öfkesine engel olamayarak gırtlağına çökebilirdi o şerefsizin! Hak ediyordu her şeyi aslında. Arkalarından çevirdiği işleri ilk öğrendiğinde gözü dönmüştü genç adamın. O an, işini bitirmek için çıktığı adamın evinin önüne kadar gidip gebertmediyse tek sebebi ailesiydi. Sevdiği kadın ve doğmamış çocuğu için kendi kendine büyük bir savaşa girmiş ve evinin önüne kadar gelmesine rağmen arabasından inip içeri girmemişti. Evin yanan ışıklarına, içinde dolaştığı belli olan Emre'nin silüetine bakarken farklı bir plan şekillenmişti aklında. Ne Evin'i üzecek ne de çocuğunun hayatını tehlikeye atacaktı. Emre'nin ipini farklı şekilde çekecekti, bugün o yüzden buradaydı.

Üç gün önce pazartesi günü oldukça yoğun ve yorucu bir günün ardından şirketten çıkmak ve bir an önce sevdiği kadının sinesine sığınmaktı tek gayesi. Bunun verdiği sabırsızlıkla portmantodan paltosunu alırken çalmıştı kapısı. Sekreteri Büşra Hanım, içeri girip kapıyı ardından kapattıktan sonra dışarıda gençten bir adamın ısrarla onunla görüşmek istediğini, ne yaparsa yapsın daha sonra gelmesi için ikna edemediğini mahcup bir tavırla dile getirdiğinde sınandığını düşünmüştü Murat. Sınanıyordu, başka bir açıklaması olamazdı. Paltosu hâlâ elindeyken, "kimmiş?" diye sordu. Duyduğu ismin ondaki değer ve önemine göre karar verecekti görüşüp görüşmemeye. Hoş, onun için karısından daha değerli kimse yoktu şu hayatta artık.

"Melih Tekin." dedi Büşra Hanım. Murat, daha önce böyle bir isim duymamıştı. Çıkaramamış olma ihtimalini göz önünde bulundururken kaşları çatıldı genç adamın. Melih Tekin de kimdi?

"Emre Çelik hakkında sizinle konuşmak istediğini, çok acil bir durum olduğunu söyledi." diye ekledi Büşra. İşte bu dikkatini çekmişti Murat'ın. Paltosunu portmantoya geri asıp masasına kurulurken, "İçeri alın, gelsin." dedi ciddiyetle.

Bir müddet sonra odasına giren genç adam ile ayağa kalkıp tokalaşarak selamlaştı ve oturması için sandalyelerden birini işaret ettikten sonra kendi de oturdu. Bir süre sessiz kaldılar.
Melih uzun boylu fakat sıska olarak nitelendirilecek bir adamdı. Zayıftı. Açık kahveye çalan saçları düzgünce taranmış, sağa doğru yatırılmıştı. Dilini sıklıkla dudakları üzerinde gezdiriyor, avuç içlerini sanki terliyorlarmış gibi pantolonuna sürüyordu. Yeşile çalan ela gözleri bir suça ortaklık etmişcesine mahcup bakıyor, Murat ile uzun süre göz teması kuramıyordu.

İşkillendi Murat adamın bu tavrından. Dik dik bakmaya başladı ister istemez. Melih'in konuya girmesini bekliyordu ancak genç adamdan ses seda çıkmıyordu. En sonunda asabi çıkmasını önleyemediği bir tonda, "Benimle konuşmak istemişsiniz. Emre hakkında... Konu nedir?" diye sordu. Yoksa uzun saatler burada kukumav kuşu gibi oturacaklardı.

Murat'ın sorusu sonrasında oturduğu yerde huzursuzca kıpırdanıp boğazını temizledi Melih. Öğrendiği kan dondurucu gerçekler nutkunun tutulmasını sağlamış ve onu içinden çıkılmaz bir ikilemin içine atmıştı. Sanıyordu ki şu şirketin kapısından içeri girene kadar aklında dönen düşüncelerin sayısına, bir ömür düşündüğü düşünceler yetişemezdi. Hayatı boyunca düşünmediği kadar çok düşünmüştü.

BERDEL  { TAMAMLANDI }Where stories live. Discover now