"Bu sınırlı zaman içinde var olduğumuz dünyada, vaktimi iyi değerlendirmeye çalışıyorum. Her şeyin üzerinden biraz zaman geçiyor ve ben sorunlarımı böyle çok daha kolay çözüme ulaştırıyorum" "Sen ne güçlü bir adamsın" başını sevgilisinin heybetli omuzların ayaslayan Beren, ondan yüzünü saklamıştı. "Ne büyük bir kalbin var. Sanki tüm dünyayı içine sığdırabilirmişsin gibi" başını kaldırdığı sıra onunla göz göze gelen Beren, sevgilisinin yüzünü iki avucu arasına almıştı.

"Kalbin o kadar güzel ki, bir eşin, benzerin olduğunu düşünmek bile saçma geliyor. Belki de, anne ve babamın ardından seninle ödüllendiriliyorum" yavaşça başını yaklaştırıp, sevgilisinin dudaklarına yöneldi. Ares ise onun yapmak istediği şeye müsaade ederken, yüzünde ufak bir gülümseme vardı. Beren sevgilisinin dudaklarına masum bir öpücük bahşetmişti. Kapalı gözlerini araladığı sıra Ares' in gözlerindeki, ışıltıya şahit oldu. "Peki, sen ne yaptın da, benimle cezalandırılıyorsun" Ares tanıdık gelen bu sözlerin ardından gözleri kısılana kadar gülümsemiş ve sevgilisine ayak uydurmuştu. "Benim gözüm ile kendini görseydin. O zaman belki, kimin ödüllendirildiğini birkez daha düşünürdün"

Ertesi sabah güneş gökyüzünü aydınlatıp, insaoğlunun koşuşturması başladığı sıra, aile bireyleri de, güne çoktan başlamıştı. Ares, Egemen ve Mert; Azerbaycan' daki iş için hazılıklarını tamamlamış ve diğer aile bireyleri ile gitmek için vedalaşma zamanı gelmişti.

"Lütfen, kendine dikkat et Ares. Oraya vardıktan sonra beni ara, olur mu?" "Ararım. Sen de kendine dikkat et" sevgilisini kolları arasına alan Ares, onun saçları arasında dudaklarını gezdirmişti.

"Çabuk dön. Söz veriyorum, döndüğünde daha dikkatli bir Beren olacağım" kollarını sevgilisinden ayırmadan onunla göz göze gelen Beren, ardından dudaklarını onun kulağına yaklaştırdı.

"Şeref sözü" Ares'in ufak kahkahasını duydu Beren. Kollarını sevgilisinden ayırdığında, gözlerine bakarak, hoş bir gülümseme sundu.

Beren, araba gözden kayboluncaya kadar ardından baktı. Kalbi, bir savaş alanıydı sanki. Keskin kılıçların birbirine değen seslerinden başka bir şey duyulmuyordu. Her asker kan revan içinde zemine düşerken, onların acı dolu çığlıkları arşa uzanıyordu. Sevgilisi gitmiş ve Beren o savaş alanının ortasında kalmıştı. Yaptıkları yüzünden böyle bir cezanın bile az kaldığını düşünürken bu ilahı gücün gönderdiği ayrılığı bedeni kabul edemiyordu. Sanki onu kaybetmiş gibi hissediyor ve işin içinden çıkamıyordu. Gözleri Nilay ve Çağla' nın üzerinde gezindiğinde, onların da, kendi ile aynı hisleri paylaşıyorlar mı, merak etti. Ancak öyle değildi. Kardeşleri ile salonda öylece oturmuş sohbet içinde olan kızlar, son derece keyifli görünüyordu. Neden olsunlardı ki, onlar sevgililerini kırmamış, yaralamamış ve onları incitmemişlerdi. Sadece onların dönmeleri sabırla bekliyorlardı. Bir şeyin acısnı taşımıyor ya da vicdanları ile baş etmeleri gerekmiyordu. Beren yaptığı tüm o şeyler için vicdan azabı çekiyordu. Şuan sevgilisinin gitmiş olmasını kendine kesilen bir ceza olarak algılıyordu.

"Beren?" omuzunda hissettiği elin sahibi ile göz göze geldi. "Birkaç seslendim sana, iyi misin?" onun yanında oturan Beril, sessizce oturan Beren' in hali dikkatini çekmişti. "Şey, ben-" sözlerinin devamı yoktu. İçinde devam eden savaşı hangi kelimeler karşılayarak dile getirebilirdi? "Sadece iki gün Beren, bu kadar endişe etme" Beril, sözlerinin ardından ona biraz daha yaklaşmış ve kolunu omzuna dolayarak, ona destek olmak istemişti. Sadece iki gün sonra Ares, gelecek ve her şeyin kaldığı yerden devam edecek düşüncesine kendini inandırmaya çalıştı.

Kahvaltı hazırlıkları sona gelirken, zilin sesi yankılandığında, geleni karşılamak için Cenk, ayaklanmıştı. "Yolda gelirken, kaplumbağalar ile mi, yarıştın kardeşim. Bu ne yavaşlık" Can, dışarıdaki keskin soğuktan kurtulmak için acele ile içeri girmek istersen, Cenk' de, bir yandan ona geciktiği için söyleniyordu. "Kurusa bakma, kardeşlerim fırından yeni çıkmış sıcak simitler, poğaçalar yiyebilsin diye, pastaneye uğramak istedim" sözlerinin ardından kapıyı örten Cenk' e elindeki torbaları gözüne sokmak istermişçesine, elini havalandırıp, ona göstermişti. "Simit pizza da, aldın mı?" Can' ın elinde torbalara yöneldi. "Yarıştan sonra kaplumbağalar ile paylaştım, kardeşim" "Beril' den örendiğin tripleri, kardeşlerine mi, satıyorsun. Bu ne hava?" onu sahte bir kızgınlık gösteren Cenk, onun peşi sıra arkasından ilerliyordu.

Karanlığın EfendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin