44. Bölüm

104K 4.8K 483
                                    

Güneş veda etmişti artık gökyüzüne. Aralık ayının getirisi ile tüm şehir artık kar yağışı altındaydı. Hiçbir kar tanesinin acelesi olmadan düşüyor ve yeryüzünde kendine yer ediniyordu. Şehri bile esir alan bir sessizlik vardı. Sesleri içine hapseden kar taneleri bile farkındaydı belki de. Birazdan Doktor Ahmet' in ağzından dökülecek olan sözlerin. Belki de bu yüzdendi her birinin gökyüzüne olan hüzünlü vedası... Aile bireyleri eksiksiz olarak malikâne çatısı altına toplanmış ve Doktorun gelmesini bekliyorlardı. Arabadan inen Doktor Bey, malikâneye yaklaştığında hala aklında doğru kelimelerin hazırlığı vardı. Bu birkaç gün içinde yaşadığı şeyler ona bile fazla gelip, etkisi altına alırken, bu merakla korku ile haber bekleyen aileye karşılık nasıl söyleyebilirdi?

Ahmet Beyi içeri buyur eden Egemen' in ardından girişte bu kez Mehmet Bey ile karşılaştı, Doktor Bey. Gözlerine baktığı bu adamın yıllar süren bir dostlu vardı. Onu bir tek böyle yıkık, böyle güçsüz ve acınasına haline Ares' in sebep olduğunu biliyordu. On yıl öncede onun bu hallerine çok kez şahit olmuştu Doktor Bey. "Mehmet istersen, yalnız görüşelim" söyleyeceği şeyler ağırdı. Doktor Bey önem almak istiyordu. "Benim nefes almaya bile mecalim yok. Kimseye açıklama yapamam, herkes aynı anda duysun" kan kusan bir adamın sözleriydi bunlar. Oğlunun şu kapından içeri gireceğini umut eden Mehmet Bey, tek gelen dostundan sonra yıkılmış gibi hissediyordu.

Doktor Bey ona bakan gözler arasında; Bir anne, bir baba, kardeşler ve sevgilisinin haberini almak için yanıp tutşan bir genç kız görüyordu. Hepsinin ne halde olduğu, nasıl eriyip, bittikleri gün gibi ortadaydı. Sözleri onları ne hale koyacaktı kim bilir? "Ares, neden sizinle gelmedi?" gözyaşları her an düşmek için göz kenarlerına yuva yapmış olan genç kıza baktı. Kuru bir boğaz yutkunduğunda, canı yandı Doktor Beyin.

"Sözlerim bitene kadar lütfen bölmeden dinleyin. Henüz nereden başlasam, nasıl anlatsam bilemiyorum bile" gözlerine baktı bu aile, sessizliğe yemin etmiş gibi bakıyordu. Oturduğu koltukta öne gelerek, ellerini birleştirdi. "Sanırım başlamaya önce nasıl uyandığından bahsetmeliyim. Eski eve vardığımızda, birkaç torba kan takviyesinin ardından uyandı" sesi titremeye başladığında, sanki odada tek başına konuşuyordu. "Ben böyle bir şey ile karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim, hem de elinde ki o derin yaraya rağmen. Yanındaydım, bir şeyler sayıklıyordu ama anlaşılmıyordu. Sonra bir anda gözlerini açtı, benimle göz göze geldiğinde birkaç saniye öyle kaldı, ama sonra-" Sözlerinden dolayı kendi canı da yanıyordu. Genç bir adamın hayatının bu laneti nasıl olurda bitmezdi?

"Bana on yıl önce de öyle bakıyordu. Yataktan hışımla doğruldu. Dengesiz adımlarla, etrafa saldırmaya başladığında, ben, ben on yıl önceyi yaşıyordum sanki" gözyaşları düştü Doktor Beyin. "Çırpınıp, elimizden kurtulmaya çalışıyordu. Sanki gücü kalmış gibi direniyordu. Korkuyordu, titriyordu. Sözlerini duyduğumda, sandım ki dünya başıma yıkıldı" elleri ile yanaklarını kuruladığında, gerçekten bunları söylemeli mi, emin değildi. "O bu on yılı hiç yaşamamıştı sanki. O fabrikadan kurtulalı, birkaç gün önceki Ares gibiydi. Öyle zannediyordu. Annesinin bir mezara ihtiyacı olduğunu söyledi. İntikam alması gerektiğini ve sonra onunda artık ölmesi gerektiğini haykırıp, duruyordu" durup, biraz nefeslendiğinde, başını kaldırıp, karşısındaki manzaraya bakmaya cesareti yoktu.

"Aklı kaybettiğini düşündüm önce. Yemin ederim öyle çok korktum ki... Onu hemşirenin yaptığı sakinleştiri iğne durdurabildi sadece. Onun düzelmiş hayatı normale dönmüştür diyorum bu on yıl içinde, ama bu çok başka bir şeydi. Kendini hala on yıl öncede sanıyor, bilinci artık iflas etmiş gibi ona oyun oynuyor. Onu ele geçirmiş gibi onu istediği şeye inandırıyor" son akan gözyaşını silip, burnu çekti Doktor Bey. Gözlerinde canlanan görüntüleri kovuyordu.

Karanlığın EfendisiWhere stories live. Discover now