40. Bölüm

106K 4.7K 195
                                    

O sıralarda deponun dışında olan Mehmet Bey silah sesini duymuştu. İçeri girmeden öylece kaldı olduğu yerde, daha sonra kapı aralanmış ve insanların ona taktığı ismi son derece hak eden bir ifade ile oğlu dışarı çıkmıştı. Bir Azrail' den ne farkı vardı oğlunun, elindeki silahı beline takmaya çalışan, ben bir adam vurdum edası ile depodan çıkan... Mehmet beyin adımları, oğlunun çıktığı odanın kapısını buldu. "Gerisini ben hallederim. Siz gidebilirsiniz" evlatlarını ayağa kaldırdı onun bu cümlesi. Kimse konuşmuyor, kimse doğru düzgün düşünemiyordu bile.

"Anıl" arabalara yönelen kardeşler ancak daha sonra Egemen' in sesi ile birlikte birden çok Anıl varmış gibi aynı anda ona döndüler. "Onun neler hissettiğini az çok biliyorsun. Onlanlar için kendini sorumlu tutuyor. Şimdi elbette sana biraz öfkeli olabilir ama kısa zamanda toparlanacağız. Sadece biraz zaman, tamam mı?" Anıl, Ares' in gidişinin ardından yıkılmıştı. Ares' e karşı gelmek, üstelik bunu ilk kez kendi yapıyordu. Bunun sorumluluğu altında ezildi Anıl. Her şeyden önce Ares gibi bir adama karşı gelmekten utandı. Ailesi için her şeyi göze alan, ailesi için elinden geleni ardına koymayan Ares gibi bir adama karşı gelmiş ve onun söylediğini yapmamıştı.

Can' ın vurulduğu sıralar Ares o günlerde, çok daha sık sinir krizleri geçirmeye başlamıştı. Daha içine kapanık ve daha öfkeli bir adama dönüşmüştü. Çünkü Ares kaybetmenin eşiğine gelmişti. O günlerde bedenin üzerinde gezen korkuyu bir türlü atamamış ve kendine gelmesi hayli zaman almıştı.

"Sen de biliyorsun Egemen, beni affetse bile bugünü hiçbir zaman unutmayacak" doğru sözün üstüne daha söyleyecek bir şey bulamadı Egemen. Daha sonra kardeşler arabalarına binip, evlerin yolunu tutmuşlardı.

Akşam yavaş yavaş şehre çökmüş ve Ay' ın tüm ihtişamını gözler önüne sermişti. Kızlar restorandan ayrılıp, eve doğru yolu koyuldukları vakit, erkekler de, aynı şekilde, olanlardan sonra eve ulaşmayı hedefliyordu. Malikâneye ulaşan erkekler bir umut Ares' in arabasını burada göreceklerini düşünmüş olsa da, boş park yeri onları hayal kırıklığına uğratmıştı. Her olan şeyde kendini toplantı odasına kapatan Ares, başka nereye gitmiş olabilirdi ki?

Anıl kendini yaptığı şeyden affedemese de, daha çok Ares' in onu affetmeyeceği düşüncesine yanıyordu. Daha önce Ares ile hiç böyle bir şey için karşı karşıya gelmemişlerdi. Ares ne hissetmiş ve ne düşünüyor olduğunu ufacık bile tahmin edemiyor olmak onları korkutuyordu. İçeri adımını atar atmaz, merdivenlere yöneldi Anıl. Aceleci adımları ile merdivenlerden koşar gibi çıkıyordu. İçi içini kemiriyor ve elinden bir şey gelmiyor oluşu ona hasar veriyordu. "Anıl!" ona arkasından seslenen Egemen' i, o an Anıl duymamıştı bile. "Biraz yalnız kalsın Egemen, eminim içi içini yiyordur" Can' ın sözlerini başı ile onayladı.

Sanki bir yas havası vardı etrafta. Kızlar kapıda gördükleri sevgililerinden bir şey olduğunu sezseler de, bunu sormak gibi bir düşünceleri yoktu. Beren' in Ares' in gelmiş olmasını umut dolu gözler ile bekliyor olmasını gören erkekler, olanların daha da acı verdiğini ve bu işin birçok şeyi etkileyeceği hissine kapılmalarına neden olmuştu. Salona ilerlediklerinde sanki bir yemin vardı üzerlerinde. Konuşmak, başını kaldırmak ve diğerleri ile göz göze gelmemek için yemin etmiş gibi ilerliyorlardı salona doğru. Ares' in dünyasında yalnıca iki mekân vardı. Tabii iş seyehati için birkaç kez başka şehirlere veya yurtdışına çıkması gerekmediyse. Ama ne malikânede, ne de şirketteydi...

Odaya kaçar gibi çıkan sevgilisinin halini fark eden Selin, peşinden gidip, onun neyi olduğunu öğrenmek için hayli meraklanmıştı. "Anıl, neyin var sevgilim" sevgilisinin yanına oturdu Selin. Onun enerjik ve yerinde durmayan halinin yanında şuanki hali arasında koca kocadağlar vardı sanki. "Vuruldum, hem de bir polis tarafından"

Karanlığın EfendisiDär berättelser lever. Upptäck nu