46. Bölüm

96K 4.6K 306
                                    

Odadan ayrıldığında onu uzun uzun arayan elbette kadim dostu, Ares' in manevi babası Mehmet Arslan' dı. Korkan elleri aramayı yanıtlamıştı. "Neredesin Ahmet sen, neler oluyor orada, Ares nerede?" haklı bir öfkeydi bu. Oğlu ona veda etmişti. Nasıl sakin ve aklıselim kalabilirdi ki? "Önce sakin ol Mehmet, Ares ne söyledi bilmiyorum ama yemin ederim ki, o iyi" "Ne demek sakin ol, oğlum az önce ailesine veda konuşması yaptını be adam. Neredesin sen, ne oluyor orada?" Sesinin ulaştırdığı kadim dostu değil, oğlunu iyileştirsin diye emanet ettiği bir Doktordu. Eğer bu adama işini doğru yapmazsa, o zaman vay onun haline... "Ares az önce bir intiharın eşiğinden döndü Mehmet" hayat damarı koptu o an sanki Mehmet Beyin. Öfke, kızgınlık bedenini başka duygulara bıraktı o an. "Ne? Sen ne diy-" sözlerinin devamı olsa da, dilini bile hareket ettiremiyordu o an.

"Ne kadar üzgün olduğumu tahmin bile edemezsin ama gerçek bu. Şimdi biraz –" onun konuşmasını dinlemek istemeyen Mehmet Arslan, torparlanıp sesini ona duyurdu. "Oraya geliyorum. Oğlumu görmem gerek" "Mehmet önce lütfen biraz sakin ol. Buraya gelmen bir şeyleri daha iyiye getirmeyecek. Bir şeylerden vazgeçmek üzere olsa da, aslında belki de bu günden sonra neden ayakta durması gerektiğine karar verecek" derin bir nefes verdi, Mehmet Bey. "Kendi bedeninin ne istediğini dinliyor. Lütfen biraz ona zaman verelim. Ben onun yanındayım. Sana yemin ederim oğlunu karşına, her şeyden kurtulmuş; sağlıklı bir adam olarak çıkaracağım"

"Sana canımı emanet ediyorum Ahmet. Eğer dediğin gibi olmazda, Ares' e bir şey olursa; bunca yıllık dostunun, nasıl bir düşmanın olduğunu gürürsün " burnundan soluyan Mehmet Bey, eli kolu bağlı olmaktan nefret ederek sözlerini dile getirdi. O güçlü ve itibarı yüksek bir adamdı ancak onu çaresiz kılan tek şey Ares' di.

"Emanet ettiğin canın, benim canımdan farkı yok. Senin oğlun, benimde oğlum sayılır Mehmet. Hatta üstelik onun üzerinde senden daha fazla emeğim var, ona bir şey olmasına asla izin vermem" Mehmet Bey ikna olmuştu. Zira başka çaresi de yoktu. Kendi dostunun sözlerinden ikna olmuş ancak kendisi gözlerinin içine bakıp, açıklama bekleyen ailesini nasıl ikna edecekti. Salona döndü. "Ares sadece kendini kötü hissedip, bu tedavinin işe yaramayacağını düşündüğü için bir anda böyle düşüncelere kapılmış. Her şey yolunda" gözlerini kaçırıyordu ama diğerleri de zaten onun gözlerine değil, dudaklarından çıkan sözlere odaklanmıştı.

"Siz de öylece inandınız yani?"Beren bir anda bir bomba atmıştı sanki. "Siz Ares' i oğlunuz olarak görüyorsunuz Mehmet Bey, bu kadar umursamaz davranamazsınız. Ares bize veda etti. Bunu fark eden tek ben miyim? Sözlerinin ne demek olduğunu siz anlamamış olabilirsiniz ya da o Doktor sizi ne diyerek ikna etti bilmiyorum ama ben Ares' in yanına gidiyorum" eli yüreğinde, sevgilisinin iyi bir haberini beklerken, günler sonra gelen telefon ile tanımadığı sevgilisinin sesi ona, son sözlerini fısıldamıştı. "Sakın aklından bile geçirme, bu kapıdan dışarıya adım bile atamazsın" can sıkıntısının yanında bir de şuan olan bu durum iyice tadını kaçırmış ve gür sesi ile bu genç kıza engel olmak istedi Mehmet Bey.

"Üzgünüm ama sizin fikrinizi almıyorum. Ben onu görmek istiyorum ve göreceğim"

"Ses tonuna dikkat et küçük hanım, karşında kim olduğunu unutma. Odana git hemen" küçük bir çocuğu azarlar gibi değilde, daha çok bu olanların bir an evvel bitmesini istiyordu, Mehmet Bey. Zira diğerleri her şeyin yolunda olduğunu belki ikna olmuş olabilirdi ancak Mehmet Bey, oğlunun intihar etmek istediğini biliyordu. "Onun bu halde olmasına sebebin siz olduğunu biliyorsunuz değil mi, onun bu hali hoşunuza gidiyor mu?" erkekler olabilecek bir şey için hazırda beklese de, Mehmet Bey daha fazla dayanamayıp, elini sertçe masaya vurduğunda, sanki oda bombuş gibi tüm odada yükselerek yankı bulmuştu.

"Senin ağzından çıkanı kulağın duysun, bu ne terbiyesizlik. Nasıl bir söz bu, ben onun babasıyım. Benim kadar canın yanabilir mi?" şiddetle ayağa kalkan Mehmet Bey, öfke ile karşısındaki genç kıza bakıyordu. "Onun yanına gittiğinde ne bekliyorsun. Dizlerine yatıp, tüm acılarından kurtulacağını mı? Bu senin etklilendiğin romantik aşk filmi değil kızım. Bu gerçek hayatın en sert tokatı. Ares, senin geldiğini duyduğunda evin dış kapısından bile girmene müsaade etmeden buraya dönmeni sağlar. O halini senin görmene izin verir mi sanıyorsun? Bunca insan onu keyfimi burada öylece bekliyor. Oğlumu senin aksine iyi tanıyorum. Eğer seni karşısında görürse, yeniden dik durmak ve iyi olduğunu göstermek için rol yapmaya başlayacak. Onun çok güçlü bir gururu var kızım; yüzüne sağlam bir tokat atsan hemen diğer tarafını çevirip, vurmanı bekler. O düştüğünü, tökezlediğini asla göstermez, onun yüzüne bakarken, bunu asla anlayamazsın bile. Baksana biz oğlumuz on yıldır ne halde, göremedik bile" Mehmet Bey, enkazın altında kalan bir adamın nasıl mecali kalmamışsa öylece çöktü sandalyesine.

"Şimdi kaybol gözümün önünden" yapılan saygısızlığı kabullenemeyen Mehmet Bey, onun yüzüne bakmadan, kendi acısının içine gömülmüştü. Beren, olanlardan sonra tek yaptığı koşarak, salonu terk etmek olmuştu. Gözyaşları yanaklarını ıslattığında, Ares, güzelinin bu halini görse ne yapardı, kim bilir?

Meliha Hanım, Beren için kaygılanırken, oğlunun korkusunu da henüz atlamamıştı. Onu biraz da olsa rahatlatan tek şey, şuan eşinin hala burada öylece oturmasıydı. Eğer gerçekten Ares ile ilgili kötü bir durum varsa; dünyayı altına üstüne getirir, yine de ona ulaşırdı. Bunu bilen Meliha Hanım, bu yüzden oğlunun şuan iyi olduğunu düşünüyordu.

"Ares, gerçekten iyi değil mi, Mehmet?" "O, iyi ve daha da iyi olacak. Sen yukarı, onun yanına çık Meliha, o bize oğlumuzun emaneti" oğlunun ihtiharın eşiğinden döndüğünü, onun iyi olduğuna kendini ikna etmenin yanında, bir de ailesinin toparlamaya çalışan bir babaydı o...

Beren, sevgilisinin yatağında, oturmuş, yaşanan tüm bu şeylerden artık kurtulmak için dualarda bulunuyordu. Odasının kapısı aranmış ve içeri Meliha Hanım girmişti. Kollarını hiç beklemeden onun bedenine sardı Meliha Hanım. Saçlarını okşamaya başladığında, genç kızın hıçkırıklarını duyuyordu. "Ben sadece onun yanında olmak istiyorum Meliha teyze, ne zaman bitecek, ne zaman gelecek Ares?" kendi gözyaşları da, ona inat yanaklarından süzüldüğünde, Beren' in saçlarını okşamayı kesmeden, devam etti. Kollarını ayırdığında, dizlerine vurup, onun başını koymasını bekledi. Yeniden parmakları Beren' in saçlarının arasındaydı.

"Ares sekiz - dokuz yaşlarında küçük bir çocukken, okulda kendinden iki yaş büyük, uzun boylu oldukça şişman bir çocuk tarafından zorbalığa maruz kalıyormuş. Annesi Nermin bir gün, gece onun ağladığına şahit olmuş. Ona neyi olduğunu sorduğunda, Ares ona söylememiş. İkici gün, yine onu gece yatağında ağlarken bulduğunda, böyle böyle günler geçmiş ama Ares bir türlü ne olduğunu, neden ağladığını söylemiyormuş" dikkatle dinliyordu Beren, Meliha hanımın sözlerini.

"Uzun uzun, düşünen Nermin, sorunu okulda onu rahatsız eden bir durumun olduğunu bulmuş. Bir gün Ares' in okuldan çıkış saati geldiğinde, o gün onu okuldan almaya gitmiş. Gittiğinde, şişman bir çocuğun Ares' i yere ittiğini görmüş. Olaya müdahele edip, karşısındaki çocuğu uyarmış ve oğluna bunu yapmaması için onu azarlamış. Ertesi gün annesine şikâyet ettiğini sanıp Ares' i hırpaladıklarında, Nermin onu bu kez; kaşı patlak bir halde bulmuş. Kendini bu konuda sorumlu tutan Nermin, oğluna pansuman yaptığı sıra gözyaşlarını da işine dâhil etmiş. Diğer gün ise annesinin ağlamasına sebep olan bu şişman çocukken, tüm yaptıklarının yanında bir tek o gün intikam almak istemiş Ares. Başka sınıftan olan bu şişman çocuğun, beden dersinde, soyunma odasına girip, önce pantolonunu almış. Soyunma kabinene giren çocuk eşfoman altını çıkarıp, pantolonunu giymek isterken, Ares bir arkadaşının yardımı ile eşofmanını da alıp, onu iç çamaşırı ile bırakmış. Çocuk eve eşofman üstünü belinde sararak, evine ulaşmış. Mesele onun canının yanması değil güzel kızım; mesele onun sevdiği, değer verdiklerinin canının yanması. Eğer onun yanına gidersen, bize yaptığını sana da, yapıp iyi olduğunu gösterecek. Biraz daha sabır"

O günden sonra her şey değişmişti. O gün, on yıl önce ailesinin emekleri için hayata dönmeyi kabul eden Ares, o günün ardından Beren ile hayal ettiği hayatı yaşama karar vermişti...

Lütfen desteğinizi esirgemeyin.

Sorularınız olursa, lütfen benimle iletişime geçin.

İnstagram: aysunaltnbas

Karanlığın EfendisiWhere stories live. Discover now