9. Bölüm

136K 6.5K 173
                                    

 Öğleden sonra restorana gelen bir müşteri olmuştu nihayet. Ancak doğru olmayan bir şeyler vardı.

Ares şirketteki ofisinde, işlerine yoğunlaşıp, kafasını yoruyordu. O sıra odasında yankılanan telefon zil sesi, sessizliği bozmuş ve dikkati dağılmıştı. Arayan restoranı gözetlemesi için gönderdiği adamdı. Alnı kırıştı anında, bu adamın araması kesinlikle hayırdan olmazdı. "Söyle" diye sert sesi ile emretti.

"Efendim, bir durumu size bildirmek için rahatsız ettim sizi" sesinde ki, tını onun çokta korkulacak bir haber vermeyeceğinin göstergesi gibiydi. Biraz olsun Ares' in içini rahatlattı bu. "Neymiş o?" "Siyah renkte bir araba birkaç saat ara ile restoranın önünde durup, geri gidiyor. Camları film kaplı ve kimse de, inmiyor" Ares her zaman olaylara geniş pencereden bakan bir adamdı.

Yaşanabilecek her hangi bir durumdan ötürü, bu adamı restoranın kapısı önüne dikmişti. Adam öldürüp, bellerinde silah taşımalarının yanı sıra kızları bundan uzak tutarak hayatlarına devam ediyorlardı. Bu güne kadar hiçbir zaman tehlike ile karşılaşmamıştı kızlar. Ares, onların özgürlüklerini kısıtlamamıştı. Ancak hiçbir zamanda tedbiri elden bırakmamıştı. Tıpkı şuan da olduğu gibi; kızların adım attığı bu işe herhangi bir sinek bulaşmasın diye tetikteydi Ares.

Adam ise gözlerini dört açıp, efendisinin emrini layığı ile yerine getirmeye çalışıyordu. "Anlaşılan bir şeyler için bekliyor. Sen bu gece orada kal. Gözlerini dört aç"

"Emredersiniz efendim" sesini sabit tutmaya çalıştı adam. İşini doğru yapmayıp, savsaklarsa; telefonun diğer ucundaki Azrail diye anılan bu adamın, ona neler yapacağını tahmin etmekte zorlanmıyordu. Telefon konuşması sonra erdiğinde, bunun altından ne çıkacağına ve bunu nasıl engelleyeceği hakkında uzun uzun kafa yormaya başladı Ares. Restoran sahibinin ortadan kalkması ile onun için gelecek olan birilerinin olduğunu tahmin etmekte zorlanmayan Ares yine de, başka kimlerin olabileceğini de düşünmeden edemedi.

Bu gecenin nasıl geçeceğini beklemeli ve ona göre bir plan yapmak düşüncesindeydi Ares.

Güneşin yüzünü en sıcak gösterdiği bir zamanda restoranda işler sakinleşmiş ve son kalan müşteride ayrıldığında, kızlar da biraz mola vermişti. Mutfakta bir şeyler atıştıran kızlar, o sıra mutfağın arka kapısının tıklatıldığını duydular. Karşılaştıkları kişi Can olmuştu. Sevgilisini gören Beril, oturduğu sandalyeden kalkıp, hızla yanına ulaşmıştı. Kollarını boynuna dolamak için havalandırdığında, parmak uçlarında yükselip, onun uzun boyuna yetişmeye çalıştı.

"Geleceğini haber vermedin" Beril söylediğinde, sevgilisinin kollarını kendi bedenine sarıldığını hissetti. "Evet, sürpriz yapmak istedim" sevgilisine sıkı bir kucaklama ile karşılayan Beril' i, diğerleri hoş bir gülümseme ile izliyordu.

"Hoş geldin" diyecek karşıladı kızlar, ziyarete gelen kardeşlerini. Beren sevgilisi ile imrenilecek bir manzara sunan, Can' ı karşısında gördüğünde en az diğerleri kadar mutlu olmuştu. Geçen akşamki yemekte hoş bir sohbeti olduğunu düşündüğü genç adama fazlası ile ısınmıştı. Ona nazik bir gülümseme ile baktı. Onun yüzünde gördüğü kaybolmayan kocaman bir gülümseme, Beren' in de, gülümsemesine sebep oluyordu.

"Ve tabii elim boş gelmedim" dediği sıra sevgilisinden ayrılıp, masanın üzerine bıraktığı pasta kutusunu işaret etti. "Lütfen, çilekli olduğunu söyle" büyük bir heves ile pasta kutusuna ulaşan Çağla, hevesle beklemişti, gelecek olan yanıtı. "Başka neyli olabilir ki zaten" sitemkâr çıkan sesi, kızlardan dolayı sürekli maruz kaldıkları çilekli pasta yüzündendi. "Peki, bu sefer ki kimin adına?" gözleri kutuyu açmaya çalışan Çağla'nın üzerindeyken, söyledi İdil.

"Aramıza yeni katılan Beren adına" gözleri Beren' in üzerinde oyalanan Can, onunla göz göze geldiğinde kibar bir gülümseme gönderdi. Şaşkın bir ifade ele aldı Beren' i yüzünü. Ona karşı söylenen bu durumu kavrayamamış ve onlardan bir açıklama bekler gibi bakıyordu.

"Bu bir oyun aramızda. Aldığımız pastalar genelde birinin adına oluyor. İlk tadına bakan da, servis eden de o oluyor" Selin' in masa üzerinde ki, kutu içinde olan pastayı Beren' e doğru sürükledi. "Ve bu da senin adına, al bakalım" pasta Beren' in önüne ulaştığı sıra Nilay' da hazırladığı; tabak ve çatalları onun önüne sunmuştu. Böyle şeylere uzak kalsa da, yine de halinden oldukça memnundu Beren. Kutuyu açıp, o güzel manzarayı diğerlerinin de, beğenisine sunmuş oldu. Tabakların en üstüne bırakılan bıçağı aldı o an eline. Ancak o an Çağla' nın telaşlı sesini duydu.

"Önce tadına bakmalısın" kelimler ağzından acele ile çıkmıştı kelimeler. Diğerlerinin gözleri Beren' in üzerindeydi, onun tepkilerini izliyorlardı.

Bu kez çatallardan birine uzandı. Şanslıydı ki, çilek en sevdiği meyvelerdendi. Çatalın ucundaki parçayı ağzına kabul ettiğinde, bir şölen yaşıyordu bedeni. Ardından diğerlerine de servis yaptı. Herkes kendi pasta dilimi ile ilgilendiği sıra Selin, aklında biriktirdiği cümleleri döktü ortaya.

"Aslında dün ki yemekte söylemeyi unuttuğumuz bir konu var" pastası ile ilgilenen bireyler, Selin' ın sözleri ile gözlerini ona çevirmişlerdi. "Nedir o?" diyen Can, elindeki çatalı pasta tabağının yanına bıraktı. "Biz, burada elde ettiğimiz kazancı; esirgeme yurtlarına bağışlamak istiyoruz" konuşurken sesinin titremeyişinin nedeni onun ne kadar güçlü bir kız olduğundandı. Bahsi geçen durum şuanda keyifle pastasını yiyen aile için zor bir durumdu. Birlikte konuşup, ortak karara varılmıştı.

"Bu sizin kazancınız, bunu istediğiniz şekilde değerlendirmek yine sizin kararınız" bu kadar kıymetli bir karara varan kardeşlerinden dolayı memnun bir ifade baktı onlara Can. "Ayrıca verdiğiniz bu kadar beni olduğu kadar diğerlerini de son derece hoşnut edecektir" kızlar buna karşılık olacak yüzlerini kaplayan gülümsemeyi gizleme gereği duymadılar.

"Biz o duvarlar arasında yıllarımızı geçirdik. Nasıl bir yer olduğunu hiçbir zaman unutmadık" sesi titreyerek devam ediyordu Beril, sözlerini. "Şartların ne kadar yıpratıcı olduğunu biliyoruz. Bu yüzden biraz olsun onları mutlu etmek istiyoruz" gözleri dolan sevgilisini gören Can, kolları arasına aldı onu. Her biri sanki yeniden dönmüştü o günlere. Sıkı sıkı sarıldı sevgilisine Can, her ne kadar kendi içinde zor olsa da, şuan narin sevgilisi ile ilgilenmeliydi. Beren ise olanları biraz şaşkın gözler ile izliyordu. Duyduğu, gördüğü şeylere bir anlam yüklemeye çalışıyordu.

Arkadaşı Derya'nın anlattığı aile ile bu aile gerçekten aynı mıydı? Bu aile gerçekten insan mı katlediyordu? Depo diye bir yer gerçekten var mıydı? İnsanlara korku salan bu aile nasıl bu kadar sağduyulu olabilirdi? Birbirlerine karşı bu kadar hassas olurken, nasıl işkence edip, çığlıklarını dinliyorlardı. Ellerinde çilekli pasta kutusu taşırken, bellerinde silah taşıyorlar mıydı? Bu duruma bir anlam veremiyordu Beren, kafasında bir yığın soru belirmişti. Ancak bunların cevabını zamanla alabilirdi.

Aradan geçen zamanın ardından Can, şirkete gitmesi gerektiğinden restorandan ayrılmıştı. Kızlar ise yeniden gelmeye başlayan müşteriler ile ilgileniyorlardı. Akşam saatlerine kadar devam eden bu durum ardından artık çıkış saati gelmişti. Beren üzerini değiştirmek için soyunma odasına girmişti. Aklında olan birçok soru nedeni ile odadaki sehpanın üzerinde telefonunu almadan çıktığını fark etmedi. Sabah hüzünlü kabristan ziyareti, öğlen Can'ın ziyareti sırasında aile hakkında öğrendiği farklı bir yön; hepsi bir anda fazla gelmişti.

"Yarın görüşürüz" diyerek restorandan ayrılmak için kapıya yürüdü Beren. "Seni biz bırakalım" o an diyen Beril ile göz göze geldi. "Teşekkür ederim ama hava iyi, biraz yürümek istiyorum" diye nazikçe edilen teklifi geri çevirdi Beren.

"Peki, dikkatli git öyleyse" Beril, aldığı yanıttan biraz hoşnutsuz olsa da, yine de fazla ısrarcı olmak istemiyordu. "Siz de öyle" ufak bir el hareketi ile onlara veda edip restorandan ayrıldı. 

Lütfen desteğinizi esirgemeyin.

Sorularınız olursa, lütfen benimle iletişime geçin.

İnstagram: aysunaltnbas

Karanlığın EfendisiWhere stories live. Discover now