Yaşama amacım; o adamların benzeri her kimse ensesine yapışmaktı. Hayatta kalma amacım bu iken, daha başka şeylere, dünyamda yer vermek istemiyordum. Yalnızca bu ama vardı benim için. Ben yaşayan bir beden bile değildim.

Sadece doğrularım vardı benim, onlara bağlı kalarak ilerliyordum. Bundan vazgeçmek gibi bir durum söz konusu bile etmek istemiyordum.

Ancak onu restoranda ilk kez gördüğümde; keşke demiştim. Keşke onunla hiç karşılaşmasaydım. Adını keşke hiç öğremeseydim...

Üzerimde öyle bir etkisi oldu ki; onun yanında kendimi fazla kirli hissetmiştim. Gözlerine doğrudan bakamadım. Sanki ellerime bulaşan kanı açık ve seçik görüyordu.

Annemin gözlerne sahipti sanki. Her yaptığım şey için bana hesap sormak istiyordu. Onu gördüğüm günden beri kendimi sorguluyordum. Diğer insanlardan çok daha farklı bir aurası vardı sanki. Onunla yan yana olmak benim için bir şey ifade ediyor gibiydi ama ben bu histen nefret ettim.

Benim bir amacım varken, bu hiç hesapta yoktu. Tek bir gülümseme ile kimseye bağlı kalamazdım. Onu hayatımın hiçbir santiminde istemezken, bir muhtaçlık hissi, savaş açtı kendi bedenimde.

Kaçtım, yok saydım, görmezden geldim. Ama o masasının, ya da odanın bir köşesinde oturuyorken, bir vampirin kana susayışı gibi onu görmeye susadım. İşe yaramayan kalbim onun ses tonuna bile coşkuyla çarptı.

Beni hayatta tutan, edindiğim amaçlarımdı. Böyle birinin hayatımın hangi amacına sığdırabilirim diye sordum kendime; her şeyden üstün tut dedi, içimden gelen aptal bir ses. Mutlu et, gülümset, kollarının arasında güvende tut...

O ve ben nasıl bir arada olabiliriz dedim kendime. Elini sıkıca tutup, gözlerine bak. Güzel yüzünden gözlerini ayırmadan bak ona; işte bu kadar basit dedi...

Ama ben kriz geçiren, elini her kriz sonrası delik deşik eden bir adamım. Birkaç saatlik uyku için bile ilaç almalıyım. Akli dengemin bile yerinde olduğu şüpheliydi. Aynada yansımasına bile bakmatan iğrenen bir adam, nasıl böylesine birini hayatına dâhil ederdi?

Diğer türlüsüne inan bir diğer tarafıma kızıyordum. Onu es geçip, olmayacağına ikna ediyorum kendimi, ama onunla göz göze geldiğimde; bende insandım, yeniliyordum...

İnsani duygular hala taşımak benim içinde mümkünmüş demek ki. Annemin bana öğrettiği şeylerden birini hatırladım o gün. Karşılıksız sevgiyi... Hiçbir şey beklemeden, saf sevgiyi, hâlbuki bunu unutalı çok zaman olmuştu.

Böyle bir sevgi vardı evet, ama bunu ben nasıl yapabilirim? Yolunu kaybetmiş bir adamım ben. Her girdiğim sokak çıkmaz, he raçtığım kapı uçurum... Onun sonunda annem ile aynı olur mu demekten alıkoyamıyorum kendimi.

Göz göre göre onu ateşe atmak değil de, ne bu peki? Aynıları yaşamaya gücüm yoktu. Onunla beraber bende yok olurdum. Böyle bir şeyi düşünmek bile canlı canlı kuyuya girme isteğimi körüklüyordu.

Ailemiz şuana kadar birçok süreçten geçti, Beren ise şuan ki görüntüsüne aldanıp, kalmak istiyor. Gözlerine bakarak git diyordum ama o kalmak istediğini söylüyordu.

Tüm gerçeğim ile karşısında durduğumda, gözlerini kaplayan o ifadeyi gördüm. Korkuyordu. İşte dedim kendi kendme, yara izlerini görüp, bu hale gelen, dahasını öğrendiğinde kesinlikle kaldıramazdı.

Benim ona verecek acıdan başka hiçbir şeyim yoktu. Yanlış adamı seçmişti, ben onun okuduğu kitaplardaki; nice romantikliği ile genç kızın gönlünü çalan o oğlan dediğildi. Yaptığım iş ortadaydı, benim canımı yakmak için onun canını yakacaklardı.

Bana ulaşamayan her ne kadar düşmanım varsa, bunun için onu ele geçireceklerdi. Bu basit bir kuraldı. Kötü insanların bedelini, masum insanlar öderdi. Bu yüzden hissettiğim her ne varsa görmezden gelmek zorundaydım.

Ben lanet olsun ki, Cüneyt Karal' ın oğluydum. Ama Beren' in sonu asla Nermin Karal gibi olmamalıydı. Ne kadar onunla yürümek, ilerlemek istesem de yine de yapamazdım.

BEREN BAŞAK

Ben Beren Başak, hiç bilmediğim, hiç duymadığım bir dünyaya adım atmıştım. Onların dünyasından çok daha farklı bir dünyada büyütüldüm. Ama şimdi o bilmediğim o dünyanın tam orasında duruyordum. Tuhaf olan şu ki; o bilmediğim dünyaya kendi ayaklarım ile gelmiştim.

Korku bedenimin efendisi olurken, yine de yanında olmak istiyordum. Kalbim onun adını sayıklarken, öylece arkamı dönüp gidemezdim. O tüm yaşadıklarını tek başına omuzlanmış bir adamdı. Bedeninde sayısız yara izleri varken, ruhunda kaç yarası vardı kim bilir?

Baba sevgisinden uzak büyüyüp, annesinin katledilişine şahit olmuştu. Bedeninde onlarca yaralar olan bir adam, bugün tüm o zorluklara rağmen tüm o heybeti ile her şeye meydan okuyordu sanki. Yeterince acı vardı, birazını da ben üstlenemez miyim? Yanında olup, elini tutsam yine de iyi gelmeyecek mi?

Yaşadıklarını unutturamazdım. Ama kalbini yumuşatıp, daha iyi bir hayat yaşamasını sağlayabilirdim. Bunun için en azından çabalardım. Onu yalnız bırakmaz, her anımı onunla paylaşırdım. Bir kez olsun yüzünün gerçek bir gülümseme ile kıvrıldığını görmek için birçok şey fade edebilirdim.

Kızların bana anlattığı şeyleri yaşamış birini canlı kanlı karşımda görmek, yıllar önce hayatını kaybetmiş bir cesedin beden bulmasına şahit olmak gibiydi. Anlatılanlar hem çok hayaliydi, hem de çok gerçek...

Dinlerken, tüm bunların gerçek olamayacağını düşünüdüm. Bir insan yaşamı için imkânsız olan şeylerdi yaşananlar. Bir baba bunu oğluna, eşine nasıl yapabilirdi, gerçekten algılayamadım. Dünya da böyle insanlar var mıydı? Küçük bir çocuktan, savunmasız bir kadından, işlemedikleri bir günahın bedeli olarak nasıl böyle şeyler yapabilirlerdi?

Kim annesinin gözlerinin önünde, böylesine bir ölüme layık görüldüğünü izledikten sonra nefes alabilirdi? Ayağa nasıl kalkar bir insan? Korkunç bir hikâyeden başka bir şey değildi. Ama şuan odamın hemen yanındaki odada olan o adam, bunları her birini yaşamıştı.

Nefes alıyordu, ayaktaydı. Arkadaşım Derya' nın anlattığı şeyleri anımsadım, dinlediğim o korkunç hikâyeden sonra. O birçok şey anlatmıştı bana. Korkunç, acımasız, cani... Peki, onun yaşadığı tüm bunlardan da haberi var mıydı?

Akli dengesini kaybetmeden, dimdik ayağa kalkma sürecini sorsaydım eğer bunu da anlatabilir miydi bana? Ya da böyle birinin yaşadığı tüm şeylerden sonra tüm insanlara korku salan biri olduğunu ben anlatsaydım ona, buna hayranlık duymaz mıydı?

Yorgun bir bedeni vardı onun. Yarım, tükenmiş bir adamdı. Ama her şeye rağmen, şuanki sahip olduğu ailesine fazlası ile önem veriyordu. O iyi bir adamdı ve ben onu fazlası ile benimsemiştim. Geleceği hakkında endişleri vardı. Hatta belki bir geleceği dahi olsun istemiyordu. Bunu anlayabilirdim.

Ben yanında olmaya çalıştıkça, belki birçok şeyde normale dönerdi. Belki sırf pes ettiği için beni kabul ederdi. Benim ona ihtiyacım vardı, onun da daha iyi bir hayata... Kalbinde bana ne kadar yer var, emin olamıyorum.

Ailemi kaybettiğimden bu yana ilk kez biraz olsun rahat hissediyorum. Gözlerine baktığım zaman orası güvenli diyorum kendime. Kalbim onu tanıyordu sanki. Ben sadece ona uydum, daha fazlası değil.

Bana her git dediğinde; korktum. Gerçekten beni yanından gönderecek ve ben tüm bunlardan mahrum kalacaktım. Onu bırakmak, bu aileden uzaklaşmak istemiyordum. Yaşadığı hayatı kendi de, kabul etmediği için beni buna dâhil etmiyordu. Onu anlayabiliyordum.

Onun yeni, temiz bir hayata ihtiyacı vardı. Ben bunu sağlamak istiyordum. Ne kadar zaman alacağı önemli değildi, onun elini asla bırakmaycağım. 

Lütfen desteğinizi esirgemeyin.

Sorularınız olursa, lütfen benimle iletişime geçin.

İnstagram: aysunaltnbas

Karanlığın EfendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin