49

10.1K 503 61
                                    

Seha Okuş: Hasretinle Yandı Gönlüm

Ali'den

Onsuz geçirdiğim kaçıncı gündü sayamadım. Yokluğu içime saplanan hançerlerin sadece bir kaçı idi. Veyahut, kırdığım gönlü, ele avucu bile sığmayacak kadar derindendi. Onu gördüğüm son zaman bana olan bakışlarını ölsem unutamazdım. Kanayan yarasını kanatan bir adamdım ben. Öl dese ölürdüm. Git dese giderdim. Bunları yapacak olmam bile artık birşeyleri değiştirmez idi.

O susmuştu. En çok o vakit anladım susmuş kadın, gitmiş kadındı. O, masum gözleri bana birçok şeyi haykırırken ona ihanet etmiş bir dilim vardı. Onu yaralayan sözlerimin can yakacak kadar derin olduğunu sözcükler dilimden çıktığı vakit anladım. Dilim lal olaymış ardından dedim de, yine yediremedim adamlığıma.

Erkeklik gururum sevdamın önüne geçti. Tüm, yollarım ona kapalı kaldığı vakit soluksuz kalmış gibi, nefeslerim bile başkalaşmış idi. Herşeyim, dediğim kadın hiçbir şeyim olduğunda anladım.

Kör olsaydı gözlerim dedim, o adamın yanında görmez olsaydım. O öfkeli bakışlarını bir adama savurmasaydı bir bana açık olsaydı tüm duyguları dedim. Olmadı. Ne bana yar oldu, ne de derdime dermanım oldu. Bir başkasına yar oldu. O gözlerinin yosun yeşili bir başkasına bakar oldu. Acımak, desem adına kolay gelir söylemesi, insanın içi olur ya hani, mutlu iken bile bir eksiklik konar ya yüreğine he o hesap kaldı içimde.

Anamın sesi tüm düşünceleri böldü.

"Oğlum, Şueada geldi" dedi yanıma gelmeye bile çekinir olmuştu koca Zerda hanım, öfkem yeri göğü yıkacak kadar derin kalmıştı.

Başımı salladım.

Sözümü çiğnediğim bu dakikalarda ayağa kalktım. Elimde avucumda bile Kudret yoktu. Dermanım kalmamıştı.
Aşağıya merdivenlerden indiğimde ilk babamın yüzüne rast geldi gözlerim. Yüzü her zaman olduğundan daha keyifliydi. Ne de olsa ağa kızıydı gelen soy sopa önem veren babam, mutsuzluğumun temelini atıyordu. Gözlerini bana çevirdiği zaman duraksamadan bir kahkaha patlattı.

"Ne diyodum dünür, düğünü gelecek yaz yaparız ne dersin"

Birşey hissetmemek bu olsaydı. Gözlerim, babamın üstünden kasım, kasım kasılan Mahmut denen adama gitti. Sanki kız değil de mal pazarlıyormuş gibi keyifliydi. Babamın, yanına oturdum. Gözlerim halının desenin de kalmıştı. Gözüm, o kıza bir defa bile değmemiş idi.

"He bize yakışmayacak ta kime yakışacak"

"Değil mi Ali" dedi babam ne konuşuyordu bunlar dönüp babama bakmak bile gelmedi içimden. Beni bu hala getiren onlar idi. Yanımda bir kıpırtı hissettim, anam yanıma gelmişti. Omzuma elini koydu.

"Oğlum baban sana diyor" dedi gözlerimi sımsıkı kapadım. Bunları bana refah gören bir adamın kuytusunda oturmak beni kasıp kavuruyordu. Başımı babama doğru kaldırdım. Koskoca bir adam olmuştum lakin, yine de gözlerinde bir sıcaklık aradım.Yahut bir umut umdum. Ama o gözlerde gördüğüm ihtiras vardı. İnsan kendi canından olanına bunu nasıl yapardı.

Gözlerimin içine bakıyor vereceğim cevabı bekliyordu. Gözlerimi babamdan çektim, karşımda bakışları bana savrulan kıza bakmaya başladım. Gözleri, siyah tonunda çekingen bir edayla bana bakıyordu. İçim kadar düzdü. Daha fazla bakmak istemedim eğer bakarsam gözlerim onu değil içimde bana bulanan kadına değecek idi. Bunu kendime yapmak arzusunda değildim.

Ayağa kalktım, arkamdan babamın bana seslenmesini duysam da başımı kaldırmadım. Gövdemi ağaca yasladım. Biran önce buradan çıkmam soluklanmam lazımdı. İçime, içimde olandan sığamıyordum. Yara aldıkça yaralandım, savruldukça bir ona savruldum. Şimdi sorsalar bana derdin derin mi diye; Derdim, dert olmaktan bile çıktı derim.

O bir yekpare idi içimde

Yolların aynı oluşu bile yoruyordu beni. Bana biçilen bu hayat o denli üstüme geliyordu ki, yaşama olan arzum günden güne boynuma halat geçiyor idi.

"O gardaşım nereye böyle" diyen bir Mahir vardı.

Bana doğru geliyordu. Yüzü düzdü.

"Hava almaya çıktım mahir'im. Sen nereye" diye sual ettim.

"Bende senin gibi hava almak için çıktım de hadi düş önüme" dedi sesi yanık bir türkü gibi dertli çıkmıştı.
Mahir yaralı bir adamdı, doğum esnasında Ayten'i kaybetmişti. İçi talandı. Acısı derin idi.

Beraber yürümeye başladık, taş duvar dibinde durdu ayaklarımız.

"Derdin ne Ali" dedi bana doğru

Dudaklarımdan bir tebessüm geçti.

"Derdim bile dert olmaktan geçti be mahir'im"

Onunda benim gibi dudakları kıvrıldı.

"O kadar batık diyorsun"

"O kadar batık olsa yeri boylardı, ben o kadar ayaktayım ki, yeri boylayacak gücüm bile yok"

Tık

Tık

"En azından ölmedi be" dedi bana doğru döndü

Kan çanağı olmuş gözleri tüm acılarını gün yüzüne çıkarıyor idi.
Mahir'in yüreği kendi gibi derin idi.

"Elimi uzatsam tutamam be Mahir" dedim sesim titremiş idi.

Mahir, gözlerini kapadı. Derin bir nefesi dudaklarından verdi.

"Onu kendi ellerinle ittin be Ali'm yapma bunu kendine daha fazla kurcalama"

Gözlerim doldu.

Adamlık diye kaybettiğim kadını, tüm herşeyi ayaklar altına almış bir şekilde gözlerimden akmaya başladı yaşlar.

"En kötüsü de bu ya, öldürmüyor lakin yaşatmıyor da" dedim

Konuşmalarımız burada sona ermişti. Tüm gece sabahı etmiştik, sabah olduğu zaman herkes evinin yolunu tutmuştu. Sonra nasıl oldu bilmem yol boyunda durdum. Kalbim her zaman olduğundan daha heyecanlı bir hal almıştı. En son ne zaman böyle attığını unutmuştum. Sonra, gözlerim kuyunun başında onu gördü. Eğilmiş testiye su dolduruyor idi. Canımdan birşey koptu. Hasret, koca bir hasret!

Saçları, her zaman olduğu gibi etrafa salıyor idi. Yüzünü, eğdiği için görmüyor olsam da oradaydı ya bir önemi var mıydı? Sevdam.

Yüzünü, kaldırdı. O yasun yeşili gözleri uzağımda kalsa da içime öyle saplanmıştı ki, anlatamam. Gözleri, ardında duran bedende durdu. O adamın kuytusunda kaldı bakışları...

Şimdi ölsem, unutabilir miyim?

Ben ölsem unutamazdım...

Ali ne yapıyor diyenlere gelsin

MİHRİMÂH |TAMAMLANDI|Donde viven las historias. Descúbrelo ahora