38

8.5K 525 60
                                    


Sabah olduğunda onu bir daha görmemiş idim. Ne kahvaltıda denk gelmiştim ne de giderken! Ninem bu duruma kızsa da pek üstünde durmamıştı. Fatma hanım en kısa zamanda beni yeniden görmek istediğini dile getirmişti.

Eve geldiğimizde herşey sıradan gidiyordu. Odaya dağılmış sıcak içimi ısıtırken o sıra Pınar gelmişti lakin yüzünün hali hal değildi.

"Ali" dedi Pınar gözlerini gözlerime sabitlemiş, birazdan içime akıtacağı acıyı ortaya çıkarmak için ağzını açmaya çekiniyor gibiydi. Söylemesi için benden bir konut bekliyordu. Gözleri ellerinde idi. Elimde duran testiden ona su uzattım, eline aldı.

"Senlen konuşmak istiyor, yol kenarında durdurdu beni" dedi gözleri içime saplandığı acıyı kontrol etmek için bana daha dikkatli bakıyordu. Aylar geçmişti, onu görmedim. Selamı bile artık benden öte giden adam benimle konuşmak istiyordu.

Ali, konusunda o kadar durgun olmuştum ki, biraz ötemden bakan kişi artık o benim sevdam olmadığını anlardı.

O benim yarım bırakılan sevdamdı.

Başımı salladım

"Bir saat sonra dere boyuna gelsin" dedim gözlerim umursamaz bir eda ile etrafta süzülüyordu. Kendimi ele vermek istemezdim. Lakin sol yanım deli gibi çarpıyordu. Bu his, onu aylarca beklediğim his gibiydi.

İnsan kolay sevmezdi zaten kolay unutsun!

Pınar yerinden kalktı birşey demeden sobalı odadan çıkıp gitti. Hangi kelime anlatırdı beni hangi cümleye sığdırabilirdim yaptıklarını. Ne konuşacaktı benle. Bizim konuşacak neyimiz kalmıştı. Elimde yüzüğüm başkasının sözlüsü Mihrimah, vardı karşısında. Yakışık almayan benim yapmadıklarım iken yaptı denilen kıza inanan o değil miydi? Ona kendimi açtığım da sevda mi yoluna koyduğum da susan o değil miydi? O kadar sakin hissediyordum ki elime demiri alıp yanan ocağı karıştırdım.

Yanan kızıl alevler kendi etrafında pervasızca yanarken kendi acılarını yok sayıyorlardı. Ateşin kalbi var mıydı? O yanardı hatta yakardı. Peki canı acır mıydı? Bazı şeyler zamanı gelince sönen bir şeydi.

Tıpkı bu ateş misali içi geçerdi.

Aheste aheste kalktım oturduğum minderden. Sobalı odadan çıkarken, dışarıdan gelen ayaz içimi üşüttü. İki elimde kollarımı sarmaya başladı. Yavaşça dışarı merdivenlerden odama doğru çıkmaya başladım. Kör soğuk odama kadar girmişti. Bu nasıl bir kuru soğuktu. Sağlam genizi bile hasta ederdi.

Üzerime geçirdiğim, kalın diz altı enteri oldu. Yün çoraplar her zaman olduğu gibi ayağımda duruyordu. Siyah enteri içinde kalmış solgun tenim iyi gözükmüyordu.

Artık geçmeye başlayan bir sızı...

Ninem veanam köyde mevlüt olduğu için oraya gitmişlerdi. Verandaya çıktım, alt merdivenden inmeye başladım. Ayağıma yemenileri geçirdim. Dış kapıya doğru yürüdüm. Köy yerinde kapı kitlenmezdi. Çekip, örttüm ardımda duran kapıyı. Sokaklar gözüme oldukça dar gelirken içime kısıldığım gerçeği yüzüme vurmaya başlamıştı. Kaçtığım yer kendimken, sığındığım yine kendim olacaktı. Dar ve taşlı patika yolları yürüdüm. Pınar, Ali'ye haber etmiş miydi? Bilmiyordum. Dere boyuna doğru yürüdüm.

Köy çıkışına ulaştığım vakit etrafımda ev kalmamıştı. Tarla boyu olduğu için rüzgar daha şiddetli yüzüme çarpıyordu. Yazmam kaydı başımdan elime aldım. Uzun kahverengi saçlarım gün yüzüne çıkmış her yana savruluyordu. Engel olamadım.

MİHRİMÂH |TAMAMLANDI|Where stories live. Discover now