SIR (TAMAMLANDI)

By gulsahhcan

437K 28.5K 7.2K

Beş başarılı genç... Aralarına sonradan dahil olan masum bir kız... Bir patlama sonucu kişilikleriyle örtüşen... More

SIR | Bölüm 1
SIR | Bölüm 2
SIR | Bölüm 3
SIR | Bölüm 4
SIR | Bölüm 5
SIR | Bölüm 6
SIR | Bölüm 7
SIR | Bölüm 8
SIR | Bölüm 9
SIR | Bölüm 10
SIR | Bölüm 11
SIR | Bölüm 12
SIR | Bölüm 13
SIR | Bölüm 14
SIR | Bölüm 15
SIR | Bölüm 16
SIR | Bölüm 17
SIR | Bölüm 18
SIR | Bölüm 19
SIR | Bölüm 20
SIR | Bölüm 21
SIR | Bölüm 22
SIR | Bölüm 23
SIR | Bölüm 24
SIR | Bölüm 25
SIR | Bölüm 26
SIR | Bölüm 27
SIR | Bölüm 28
SIR | Bölüm 29
SIR | Bölüm 30
SIR | Bölüm 31
SIR | Bölüm 32
SIR | Bölüm 33
SIR | Bölüm 34
SIR | Bölüm 35
SIR | Bölüm 36
SIR | Bölüm 37
SIR | Bölüm 39
SIR | Bölüm 40
SIR | Bölüm 41
SIR | Bölüm 42
HER ŞEYİN SONU

SIR | Bölüm 38

4.5K 345 133
By gulsahhcan




-SIR- Bölüm 38

Multi : Yeni Kapak Tasarımını nasıl buldunuz?


Sorun çıkacağına emindim. Ameliyat vakti hayli yaklaşmışken, ikisi arasında gidip gelen bakışlarım, Mavi Göz'ün ''Neden buradasınız?'' deyişiyle tek bir noktada sabitlenmeyi başardılar.

"Ela, kardeşime iliğini verecek. Biliyorum, kaçtığımı düşündünüz ve bu yüzden beni takip-"

"Seni takip etmedim. Ela'nın burada olduğunu biliyordum."

Mavi Göz'ün ağzından dökülenler, bunun olabileceğine dair tahminlerimi kanıtlarken "Diğerleri de burada mı?" diye sordum. Beni başıyla onayladıktan sonra beklediğim hiçbir davranışı sergilememesi, şaşırmama neden oluyordu. Önce ''İyi misin?'' diye sordu. Ardından Ateş'i yanında götürme ihtiyacı hissetmeden, ona ''İyiyim." dediğim an odadan çıktı. O çıkar çıkmaz, Mine ve Bulut'un telaşla içeri girmeleri, Bulut'un Ateş'i yakasından tuttuğu gibi duvara yapıştırmasıyla hızla gerçekleşirken ''Dur!'' diye bağırdım ikisi arasına atılarak.

''Bulut, lütfen bırakır mısın?''

''Seninle sonra konuşacağız Ela! Sonra!''

Fazla öfkeliydi. Bu tutumu Mavi Göz'den beklerken Bulut'tan görüyor olmak, onlara açıklama yapmadığım için pişman olmama sebep oluyordu. Ateş, Bulut'u üstünden atmayı başardığında Bulut bu kez gücünü kullandı ve sanki görünmez bir elle Ateş'in morarmasına neden olacak kadar sıktı boğazını.

''Bulut lütfen!''

Bu kez daha gür çıkmıştı sesim. Beni dinlemeye karar vererek gözlerini Ateş'ten çektiği an, Ateş boğazına sarıldı. Birkaç kez öksürdü. Onun da Bulut'a saldıracak gibi olduğunu fark ettiğim an aralarına girdim ve bu kez çıkmaya niyetim yoktu.

"Ateş'in bir suçu yok. Kaçmadı, size haber vermediğim için beni yalnız bırakmak istememiş hepsi bu!"

"Esas soru, senin neden bize değil de Ateş'e haber verdiğin zaten!'' diye söylendi Mine. O da en az Bulut kadar kızgındı. Bunu ses tonundan anlarken ''Eğer dün gece olacakları görmeseydim belki de-" diyerek başladığı cümlesini yarıda kestim.

"Dur biraz. Bu anı daha önce görmüş müydün?"

"Bu anı değil. Senin Berna'nın yanından Umut'u gizlice alışını gördüm. Hemen Yiğit'i aradım. Anında anladı. Senin ona iliğini vereceğini biliyordu." dedikten sonra soluklandı ve devam etti. "Sabah hangi hastaneye gittiğini bulabilmek için toplandık. Ama Yiğit bunu da tahmin etti. Diğerleri her ihtimale karşı diğer hastanelere giderken, o senin en uzaktaki hastaneyi seçeceğinden emindi."

"Yine de haber vermeliydin."

Bulut biraz sakinleşerek bana doğru döndü ve birkaç adımda yanıma ulaşıp bedenimi göğsüne bastırdı. O an, vücudunun titrediğini fark edebilmiştim. "Çok korktuk. Bunu bize söylememen için hiçbir sebep yoktu."

"Eğer size söyleseydi, ona engel olmaya kalkmayacak mıydınız yani?" diye sordu Ateş. Bulut'a öyle sert ve öyle öfkeli bakıyordu ki az sonra aralarında bir kavgaya tutuşsalar, bu kez kimsenin ayıramayacağına emindim. Ancak Bulut'un az önceki tavrından eser kalmamıştı.

"Elbette engel olmazdık. Konu sen olsan, bu durumu engellemek için elimden gelen her şeyi yapardım ama kardeşinin hiçbir suçu yok. Bunu sana söylemekle emin ol ki içinde bir minnet duygusu uyandırmaya çalışmıyorum ama zaten bir hafta önce Berna ve ben de kan vererek test yaptırmıştık."

Şimdiyse Ateş'in yüzündeki öfke yerini şaşkınlığa ve gittikçe anlamakta zorlandığım bir başka ifadeye bırakıyordu. Bulut ve Berna'nın test yaptırdığından haberim yoktu. ''Siz de bir şey söylemediniz.'' dediğimde ''Eğer ameliyat olacak olsaydık, emin ol söylerdik.'' diyerek yeniden kızgın bir bakış attı ve beni susturdu.

"Ben Furkanları arayacağım."

Mine dışarı çıktı. Bulut, Ateş'e sırtını tamamen döndükten sonra ''Ameliyattan önce Yiğit'le konuşsan iyi olacak. Çok korktu.'' dedi fısıltıdan farksız çıkan sesiyle. Ardından yeniden Ateş'e döndü ve ''Sen de ameliyatın ardından kardeşinin durumunu öğrenir öğrenmez kiliseye döneceksin. Biz Ela'nın yanındayız." diye ekledi.

Ekibin beni iliğimi vermem konusunda durdurmak isteyeceğini düşünerek aptallık etmiştim. Biz kötü değildik. Kötü olanla savaşmaya zorlanan insanlardık yalnızca. Bunu zaman zaman unutuyor oluşum, beni Nur yüzünden arkadaşlarıma bile güvenemeyecek birine dönüştürüyordu.

Konuş onunla.

Kafamda yankılanan sesi onayladım. Kapıya doğru ilerledim ve Ateş'in hala orada olduğunu fark ederek duraksadım odadan çıkmadan hemen önce. "Sakin kaldığın için teşekkür ederim." derken gözlerimi, gözlerinden ayırmıyordum. "Unutma olur mu? Karşılık beklemek değil bu söylediğim ama sen yine de unutma Ateş."

Ateş bir şey söylemedi. Ancak gözlerinden, bana bir kez daha söz verdiğini anlayabilmiştim. Beni bir kez daha yaralamayacağına ve doğru olanı yapacağına kesin olarak güveniyordum artık. Gülümsedim. İçten bir gülümsemeydi bu kez yüzümdeki. Ardından odadan çıktım ve koridorda duvara yaslanmış, kambur bedenini taşımakta hayli güçlük çekiyor gibi görünen Mavi Göz'ün yanına doğru ilerledim. Beni görür görmez doğrulurken ellerini cebinden çıkardı ve karşımda dik bir vaziyette durdu.

"Doktorla az önce konuştum. On dakika kadar sonra gelip seni operasyon için hazırlayacaklarmış."

Cevap vermedim. Yalnızca yüzüne baktım ve uzun zamandır dillendirmek isteyip de bir türlü söyleyemediğim ve canımı ölesiye yakan kelimeler döküldü ağzımdan.

"Çok zayıflamışsın. Uykusuzsun, yorgunsun... Seni böyle görmek bana acı veriyor."

Hastane koridoruna yüksek bir mırıltı hakimken bile aldığı nefesin sesi, sanki beynimin içinde yankılanıyordu. Kafasını iki yana salladı ve "Senin kadar zayıflamadım." dedi. "Senin kadar uykusuz, senin kadar yorgun değilim. Buna rağmen birazdan ameliyata girecek sen kadar güçlü de değilim."

Hep yapardı bunu. Sözleriyle beni kendine hayran bırakır, ona sarılma, onu öpme isteğimi uyandırırdı sık sık içimde. Ancak o tüm bunları söylerken, kollarında dinlenmek istediğime dair hiçbir belirti çıkmıyordu cümlelerimden hayli zamandır. Ya da hiçbir davranışım, bir zaman sonra onu affedebileceğime dair umut vermiyordu Mavi Göz'e. İşte onu asıl yaralayanın, yorgun düşmesine sebep olanın ve uykularını kaçıranın bu olduğunu biliyordum. Bu kez farklı bir şey yapmak istedim. Kendimi zorlamadan, gözlerinin içine bakarak gülümsedim. Bugünlerde sık sık gülümsüyordum. İçimdeki umut, ona vermekten kaçınırken öyle çok büyümüştü ki artık onunla paylaşmaktan korkmuyordum.

"Sana sarılabilir miyim?" diye sordum birden.

Mavi Göz anlamadı. Öylece yüzüme bakarken dudaklarının titrediğini bir anlığına da olsa görebilmiştim. Bir adım daha attım ve bana oldukça büyük gelen hırkam, parmak uçlarımda yükselirken omuzlarımdan kaydı. Kollarımı Mavi Göz'ün boynuna doladığım esnada nefesimi tuttum. O da tuttu, bunu hissedebiliyordum. Sonunda biraz daha cesaret belirtisi göstermeyi başardım ve sıkıca sardım güçsüz kollarımla bedenini. Kolları kalkmadı. Hala şaşkınlık ve adını koyamadığım o başka duygunun esiriydi şüphe yok. Sağ elinin havalandığını, arkamızda bedenlerimizin yansıdığı aynadan görebiliyordum. Ancak yapamadı. Havalanan eli ağır ağır yeniden indi ve parmaklarını sıkarak sıkı bir yumruk yaptı.

Ondan ayrıldım.

"Sonra görüşürüz." diyerek yeniden odaya adımladım ve hemşirelerin gelip beni operasyon için hazırlamalarını beklemeye başladım. Üstelik içimdeki çocuksu ve umut dolu his de bana eşlik ediyordu bu kez.

#

Başarıyla sonuçlanan ilik nakli operasyonunun ardından, ekibin bir kısmı Ela'nın yanındayken, diğerleri Ateş'le birlikte camekanlı yoğun bakım ünitesinin önünde Umut'un yanındalardı. Umut'un günlerdir ailesinin yanında olmayışı, onlara Furkan sayesinde kolayca unutturulurken, Ateş'i görmelerini engellemek de ekibe düşüyordu. Mine ünitenin önünde nöbetteydi. Ateş'in annesi ve babası doktorla konuşuyorlarken Ateş de o sırada kardeşini izliyordu.

Her şeyin yolunda gittiğine emin olmaları ve ailesinin Umut'un yanına dönmesiyle kısa süre içerisinde Ela'nın odasına doğru adımladılar.  Ateş bitkin ancak fazlasıyla mutlu görünüyordu. Koridorda bekledikleri süre boyunca birkaç kez Bulut'a, birkaç kez de Berna'ya teşekkür etmişti. Ela'ya olan minnetiyse, sanki her dakika çığ gibi katlanıyor ve altından kalkamayacağı bir yük haline dönüşüyordu.

Sırrı yüzünden...

Sakladığı bu sır , Ela'nın bir kez daha güvenini boşa çıkaracaktı öğrendiklerinden sonra. Ve bunun genç kıza haksızlık olduğunu biliyordu. İtiraf etmek istiyordu ancak Ela'nın bir daha onun yüzüne bakmayacağı korkusuyla susmaya devam ediyordu. Ameliyat öncesinde kiliseden kaçarak buraya gelme sebebi de tam olarak buydu.
Ela'ya anlatmak...
Ancak Yiğit ve diğerlerinin gelişi, planlarının suya düşmesine neden olmuştu.

Yiğit, son zamanlarda olduğundan daha hareketli ve heyecanlı görünüyordu. Bir an evvel Ela'nın uyanmasını beklerken bir an bile yerine oturmamış, saatler boyunca odanın önünde volta atarak geçirmişti zamanı. Bulut bu değişimin nedenini merak ederken, sormak için yalnız kalacakları bir anı kolluyordu.

"Ateş, sen Okan'la birlikte kiliseye dön artık. Hatta siz de.'' diyerek Mine, Furkan ve Gülce'ye döndü. "Nasıl olsa burada yapılacak bir şey kalmadı. Yiğit ve ben buradayız, bir şey olursa haber veririz."

Bu sırada Bulut, Sarp'ın yokluğunu fark etmiş olacak ki ''Sarp nerede?'' diye sordu. Mine, Sarp'ın adını duyar duymaz cevap vermeden çıkışa doğru ilerlerken Gülce birkaç saniye onu izledi. Ardından şaşırmış bir biçimde ağzını açtı ve ''Hadi ya!'' diye söylendi. Bulut'un meraklı bakışları Gülce'ye sabitlenmişti. Ancak o da bir şey söylemeden Bulut'un yanından geçti ve "Akşam kilisede görüşürüz." diyerek Mine'yi takip etti. Furkan da Bulut da hiçbir şey anlamamıştı. Ateş'se olduğu yerde kalmış, kımıldaman durmaya devam ediyordu.

"Ateş, hadi." dedi Furkan. Ancak Ateş hareketsiz kalmakta ısrarcıydı.

"Hayır. Ela'nın uyanmasını bekleyeceğim. Ona teşekkür etmeden gitmek istemiyorum." dedi kararlı bir şekilde. Bulut itiraz etmek üzere Ateş'in karşısına geçtiğindeyse her zamanki çarpık gülümsemesi yüzüne yayılırken konuştu.

"Eğer tek kelime eder ya da beni zorla yürütmeye kalkarsan, geçmişe dönüp burada karşınıza çıkar, delirmenize sebep olurum."

Bulut sustu. Söyleyeceklerini yutmuş bir edayla kızararak yumruğunu sıktı ancak Yiğit onu omzundan tutup geri çekti. "Bırak kalsın." dedi ondan beklenmeyecek şekilde. Bulut anlam veremez gözlerle Yiğit'e bakıyorken "Gözümüzün önünde olsun. Onu kiliseye sen götürürsün." diye ekledi.   

Doktorun odadan çıkışıyla, her biri ayaklanırken zaten ayakta olan Yiğit odanın kapısına ilk ulaşan isim oldu. "Nasıl?" diye sordu içeriye doğru bir bakış atarak. Aralık kapıdan göründüğü kadarıyla Ela uyanmıştı ve ayakları yatağın üzerindeki pikenin içinden kıpırdanıyordu.

"Gayet sorunsuz bir operasyon oldu. Ela Hanım yaklaşık üç-dört gün kadar misafirimiz olacak. Rutin kontroller ve oluşması muhtemel bazı sorunlar için gözetim altında kalması gerekiyor."

"İçeri girmemizde bir sakınca var mı?" diye soran Ateş'ti. Yiğit, bundan son derece rahatsızlık duyarken ona doğru bakmadan derin bir nefes aldı. Sıktığı yumruğu, her an Ateş'in gözünün ortasında patlamaya hazırken sakin kalmakta epey zorlanıyordu.

"Tabii, girebilirsiniz. Birkaç dakika sonra hemşire hanım kan almak için odaya girdiğinde orada olmamanız yeterli."

Doktor yanlarından geçerek uzaklaşırken Ateş kapıya doğru bir adım attı. Ancak durmasına sebep olan şey, kapıya uzattığı kolunu havada yakalayan Yiğit olmuştu. "Bekle." dedi soğuk ve ürkütücü bir ses tonu kullanarak. "Öncelik senin değil."

Ancak Ateş, Yiğit'ten korkmadığı gibi, onu kızdırmaktan da hayli keyif alıyordu. İfadesinden anlaşıldığı üzere, geri adım atmaya pek niyeti yoktu. "Öncelik tam olarak benim." dedi alışık olduğu gülümsemesini takınırken. "Sen bölmeden önce Ela'yla yapmak üzere olduğumuz bir konuşma vardı ve yarım kaldı. Bence önce beni görmek isteyecektir."

Yiğit sabır çekiyordu. Bulut onu tutarak geriye doğru çekmekte biraz zorlansa da sonunda bunu başardı ve Yiğit'in kulağına "Bırak girsin, sonra da onu alır kiliseye dönerim. Siz de yalnız kalırsınız, bir parazit olmadan ne konuşacaksanız konuşursunuz." diye fısıldadı. Yiğit kafasını olumlu anlamda sallarken Ateş'in kolunu bıraktı "Uzun sürmesin. Teşekkürünü edip çık." diyerek uyarıda bulunmayı da ihmal etmedi.

Ateş kapıyı iterek içeri girdikten sonra Ela'nın yatağına doğru ilerledi. Genç kızın uyandığını sanıyorlardı ancak yanılmışlardı. Yalnızca huzursuz bir biçimde yerinde kıvranıyor, yüzü bir ekşiyip bir gevşiyordu.

"Rüya mı görüyorsun?" diye sordu Ateş havaya doğru. Şimdi sahici bir gülümseme yayılmıştı yüzüne. Ela'ya bakarken kendini suçlu hissedişi, onda bu gülümsemeyi uyandırdığı her an daha çok kabarıyordu sanki. "Sana ne diyeceğimi, nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum." dedi dizlerinin üzerinde çömelerek.

Kapıyı aralık bıraktığı aklından tamamen çıkmıştı.

"Sana itiraf etmem gereken iki şey var ve keşke sen ameliyat masasına yatmadan önce bunları söyleyip kendimi de seni de bu yükten kurtarabilseydim."

Şimdi sesi titriyordu. Ateş'in sakladığı büyük sır, Ela kardeşine iliğini vermeden önce az kalsın dilinden dökülecekken son anda yapamamıştı. Yiğit'in gelişiyle oradan sağ çıkamayacağını biliyordu ancak belki de Ela bu sırrı bilse, Ateş'in kardeşine iliğini vermekten bile vaz geçebilirdi.

"Senden bir şey saklamadığıma ve her şeyi dosdoğru anlattığıma güvenmemeliydin. Bu kadar iyi kalpli olmamalıydın Ela!''

Ağlıyordu. Farkında bile değildi ancak sol gözünden düşen bir damla yaş, ona yaşadığının vicdan azabı olduğunu bir kez daha hatırlattı. "Özür dilerim." dedi Ela'nın ince parmaklarını, kendi avuçları arasına aldıktan sonra.

"Senden bunu sakladığım için özür dilerim. Bunu öğrendiğinde bir daha bana güvenmeyeceğini, hatta belki de bu kez beni ölüme gönderenin sen olacağını biliyorum."

Fısıltıdan farksız çıkan sesi, kapının ardından onu dinleyen Yiğit'i durduramadı. Konuşmaya ortasından dahil olan Yiğit, Ateş'in neden özür dilediğini anlamaya çalışıyordu.

"Yine de sana söylemek istediğim diğer sırrımı şimdi itiraf edeceğim."

Yiğit kapıya doğru iyice yaklaştı. Ateş'in bir an evvel onu yok etmesini sağlayacak olan fırsatı kendisine vermesini bekliyordu ancak duyacakları, duymayı istediği türden bir sırrın cümlelerini oluşturmuyordu.

"Bunu sen karşımda bana bakıyorken, bilincin yerindeyken hiçbir zaman söylemeyeceğim Ela. Yüzüne böyle zor bakıyorken bir de kendimde seni sevme hakkını görmek... sanırım yapabileceğim en büyük aptallık olurdu. Ama şu an sen uyuyorken, kendimi daha fazla tutamadığım için beni affet."

Yiğit dinlemekle kalmadı. Aralık kapıdan kafasını uzattı ve çatık kaşları, Çilli'sinin ellerini tutan elleri takip etti. Öfkesi, Ateş'in ağzından çıkan itirafla daha çok büyürken, daha fazla kendini tutabileceğine dair inancı çoktan tükenmişti.

"Ben sana aşık oldum iyilik perisi." dedi Ateş, Yiğit burnundan solurken.  "Sana deli gibi aşık oldum."

Continue Reading

You'll Also Like

154K 11.6K 48
İLK KİTAP : ELYSİUM'UN SIRRI Gökyüzünün ve hava olaylarının mutlak hakimi Zeus elinde şimşeğiyle düşmanını bekliyordu. Güç dolu bakışlarında teredd...
13.4K 1.3K 24
{TAMAMLANDI} sen ki bu kalbe düştüğün gün, beni önce yakıp sonra küle çevireceğini bilmiyordum. 02.07.2019🌌
535K 14.7K 46
"Aşk yıldızlara benzer, yıldızlar da sana. Umudunu sevdim ben senin, umutsuzluğunu sevdim. Hiç göremesem bile orada olma ihtimalini sevdim." İstiyord...
452K 23.6K 36
Bıyıktan başlayan kelimeler binlerce olaya, binlerce olay özenle kaldırılmış bir resim gibi anılara dönüştü belki aklınızda. Bu hikayenin tekrardan b...