SIR | Bölüm 27

6.6K 479 67
                                    



-SIR- Bölüm 27

Bakabileceğimiz her yerde Ateş'i arayarak geçirdiğimiz iki koca günün ardından, saklanabileceği tüm yerleşim yerlerini listeden elerken sinirle önümdeki defteri fırlattım.

''Adamı Eskişehir'den buraya kadar getirmeyi başardık ve elimizden tam ona ihtiyacımız olduğu anda kaçmayı başardı. Aklım almıyor! Nur nasıl böylesine şanslı olabiliyor, sahiden anlamıyorum.''

Sakinlik adına tek bir kırıntının boy göstermediği zihnim, uykusuzluktan iyice yorgun düşmüştü ve artık düşünemiyordum. ''Gidip biraz uyu Ela. Bu şekilde gücünü toplayamazsın.'' dedi Bulut oturduğu yerden kalkarken. Ardından kilisenin çıkışında beklediğini bildiğim Yiğit'e götürmek üzere hazırladığı sandviçi bir peçeteye sardı.

''Ben götüreyim.'' dedim Bulut'un elindeki sandviçe uzanarak. Mavi Göz'e sormam gereken birtakım şeyler vardı. Kendim duymak istiyordum ve benden bir şeyler saklayıp saklamadıkları konusunda emin olmalıydım. Bulut tereddütle kafasını sallarken sandviçi bana uzattı ve yeniden tabureye oturdu. Kiliseden çıkmak üzereyken Ateş hakkında sorular sorup duran Sarp'ın sorularını sabırla cevaplamaya çalışan Mine'nin tiz sesi yankılanıyordu duvarlar arasında.

Sağa doğru döndüm ve dışarıdaki banklardan birine oturmuş, ellerini cebine sokarak arkasına yaslanan ancak sanki yaslandığı yere güvenmiyormuşçasına tedirgin görünen Mavi Göz'ü izledim bir süre.

Beni farketmedi.

Zayıflamıştı. Bu, bende nefes alma ihtiyacı doğururken yutkundum. Üzerinde bol bir tişört, altında ise dizleri neredeyse uzun zamandır yalnızca kendisinin giyildiğini anlatmak istercesine parçalanmış bir pantolon vardı. Ayakkabıları, günlerdir yorulmadan bir tarlada yağmurla boğuşarak koşturmuş gibi kirlenmişti. Yorgundu. Uykusuzdu. Güçsüzdü. Çaresizdi. Ne yapacağını öyle bilemiyordu ki bu hali aynaya baktığımda gördüğüm kişiyle aynıydı şüphesiz.

Uzun süre onu izlediğimi anlamış olacak ki soluna döndüğünde göz gözeydik. Kendimi toparlamak adına hiçbir şey yapmadım. Nasılsa rol yaptığımı anlardı. Dolan gözlerimi saklamadım ondan. Duruşumu dikleştirmedim. Bakışlarımdaki hüzün biraz olsun azalmadı. Ona karşı başından beri hep dürüst davranmıştım ve beni dağıtan insan karşımda duruyorken, ona karşı başımı dik tutamayacağımı çok iyi biliyordu. Aynı çaba onda da yoktu hem. Yalnızca mavilerini kaçırmadan gözlerime baktı. Ne doğruldu yaslandığı yerden, ne de yanıma gelmek için bir hamlede bulundu.

''Bir şey sormak istiyordum.'' diyerek ona doğru yürümeye başladım. Aramızdaki büyü bozulmuş gibi sesimi duyar duymaz gözlerini benden kaçırarak kirli ayakkabılarına dikti yeniden. Yanındaki boşluğa oturup oturmamak konusunda kararsız kaldım ancak çektiğim bu acıyı, aramızdaki mesafenin kısalışına bağlamak aptallıktı. O, milyonlarca kilometre uzağımda olsa bile, şimdiki hissim neyse aynını hissetmeye devam edecektim.

Bu nedenle kendimi Mavi Göz'ün yanındaki ufak boşluğa sığdırdım.

''Ateş-'' diyerek söze girerken elimdeki sandviçi yanıma bıraktım. Tıpkı onun bakamadığı gibi, ben de onun yüzüne bakamıyordum. ''-Seni orada tutarlarken, gidebileceği herhangi bir yerden bahsetmiş miydi?'' Mavi Göz bıraktığım sandviçe dokunmadı. Bir şey söylemek istediğinde çatallaşan sesi kelimelerini öyle boğuk bir hale getirdi ki yutkunarak, öksürerek ayarlamaya çalıştı birkaç dakika boyunca ses tonunu.

''Bildiğim her şeyi anlattım. Söz ettikleri ve gidebilecekleri her yeri arıyoruz iki gündür. Hala bir iz yok, üzgünüm.''

İki yabancı gibi yaptığımız bu konuşma, Mavi Göz'ün bir şey bilmediğini net bir şekilde ifade edişiyle son bulurken başka hiçbir şey söylemeden kalktım yanından. Ellerimi cebime sokarak soğuk havanın bedenimi titretişini engellemeye çalıştım. Ardından yeniden kiliseye doğru yürüdüm. İtiraf etmeliyim ki belki o an beni durdurmak adına bir şey söylese kendimi kollarına bırakacak kadar güçsüz ve yorgun hissediyordum. Görüşüm bulanıklaşırken en çok istediğim şey Nur'u ya da Ateş'i bulmak değildi o an.

SIR (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin