SIR (TAMAMLANDI)

Por gulsahhcan

437K 28.5K 7.2K

Beş başarılı genç... Aralarına sonradan dahil olan masum bir kız... Bir patlama sonucu kişilikleriyle örtüşen... Más

SIR | Bölüm 1
SIR | Bölüm 2
SIR | Bölüm 3
SIR | Bölüm 4
SIR | Bölüm 5
SIR | Bölüm 6
SIR | Bölüm 7
SIR | Bölüm 8
SIR | Bölüm 9
SIR | Bölüm 10
SIR | Bölüm 11
SIR | Bölüm 12
SIR | Bölüm 13
SIR | Bölüm 14
SIR | Bölüm 15
SIR | Bölüm 16
SIR | Bölüm 17
SIR | Bölüm 18
SIR | Bölüm 19
SIR | Bölüm 20
SIR | Bölüm 21
SIR | Bölüm 22
SIR | Bölüm 23
SIR | Bölüm 24
SIR | Bölüm 25
SIR | Bölüm 26
SIR | Bölüm 27
SIR | Bölüm 28
SIR | Bölüm 30
SIR | Bölüm 31
SIR | Bölüm 32
SIR | Bölüm 33
SIR | Bölüm 34
SIR | Bölüm 35
SIR | Bölüm 36
SIR | Bölüm 37
SIR | Bölüm 38
SIR | Bölüm 39
SIR | Bölüm 40
SIR | Bölüm 41
SIR | Bölüm 42
HER ŞEYİN SONU

SIR | Bölüm 29

6.4K 436 65
Por gulsahhcan



-SIR- Bölüm 29

''Ne demek gitti?!''

Okan öyle bir bağırdı ki boş kilisenin duvarlarında bir süre boyunca titreyen sesi çınladı. Umutsuzca kendini oturduğu tabureye bırakırken ''Nasıl?'' diye sordu bir kez daha. Sarp telaştan delirmek üzereyken volta atmaya devam ediyor, Berna'yla aralarında geçen konuşmayı tekrar tekrar anlatıyordu bir yandan.

Kendimi teselli edebileceğim tek şey, Berna'nın sonunda gerçekleri öğrenerek Nur'un yanında bize karşı durmayacak oluşuydu. En azından bir düşman eksilmişti hayatımızdan. Ancak ikizler ve Sarp için aynını söylemek güçtü. Sarp onu durduramadığı için kendine kızarken, Okan da Berna'yı durduramadığı için Sarp'a kızıyordu. Aralarında, Sarp ve Berna ilişkisinden ötürü gelişen gerginlik gittikçe artıyordu ve Okan'ın sakin kalmakta güçlük çektiğini görebiliyorduk hepimiz.

''N'olacak şimdi? Nasıl bulacaksınız Berna'yı?''

''Üzgünüm.'' dedi Mine. ''Ama önceliğimiz Nur. Berna şu an yaptıklarının pişmanlığı yüzünden yalnız kalmaya ihtiyaç duyuyor olmalı. Bırakalım, kendi isteğiyle ve kendini iyi hissettiğinde dönsün buraya. Eminim Ela'yla yüzleşmek onu çok zorlayacaktır. O da kolay şeyler yaşamadı.''

Açıklamasına harfiyen katılıyordum ancak Sarp ''Gitmesine izin vereceksiniz yani?'' diye sordu bize katılmadığını belli eden bir ses tonuyla. ''Ya Nur ona bir şey yaparsa? Ya Berna, söylediği gibi Nur'un karşısına çıkıp ona hesap sormaya kalkarsa?''

''Haklı.''

Okan yerinden kalkarken çıkışa doğru yürümeye başladı ancak Bulut onu kolundan tutarak yakaladı. ''Hiçbir yere gitmiyorsun.'' dedi önüne geçerek.

''Onu yalnız bırakamam. Sarp'ın dediği gibi eğer Nur'un karşısına tek başına çıkmaya kalkarsa hiç şansı olmayacak Bulut. Bırak beni.''

''Mantıklı düşünemiyorsun.''

''Böyle bir durumda nasıl mantıklı düşünmemi bekliyorsun?!''

Kolunu savurarak Sarp'a doğru ilerlediğinde ''Nasıl izin verebildin gitmesine? Aklım almıyor!'' diye bağırdı bir kez daha kendini kaybetme eşiğine gelerek. Gülce onu onaylarken ''Nur'a ulaşmak ve onu alt etmek için elimizdeki tek seçenek Berna'ydı. Onu da senin yüzünden kaybettik.'' dediğindeyse Okan iyice öfkelendi.

''Tek sebep bu değil mi? Sizin umurunuzda olan tek şey Nur'u alt etmek! Anlamıyor musunuz? Berna benim arkadaşım, sırdaşım, o benim-''

''Bu kadar yeter.''

Mavi Göz'ün sesi, Okan'ın cümlesini böldüğünde başıma saplanan ağrıdan dolayı gözlerimi kapattım. Bitkin hissediyordum. O sırada ''Biliyorum.'' diye devam etti sözlerine Yiğit. ''Berna bizim için bir basamaktı evet. Ama sizin ona verdiğiniz değeri de bizim için nasıl çırpındığınızı ve arkadaşınızı sırf bu sebepten orada, Nur'un yanında bırakmak zorunda kaldığınızı da biliyorum. Emin ol Okan, ne hissettiğini benden iyi anlayacak birini daha bulamazsın.''

Kurduğu o son cümle, kalbimin en derinlerine dokunurken aptal diye fısıldadı kafamdaki ses usulca. Onu yok saymak, son günlerde gittikçe zor bir hal almıştı. Yumuşamaya başladığımı ve Nur'a karşı geldiğimde beni engelleyecek şeylere doğru çekildiğimi hissediyordum.

Mavi Göz'e doğru.

''Berna gitti ve onun dönmesini beklemekten başka çaremiz yok Okan. Sakin olmak zorundasın. Hepimiz sakin olmalıyız ve işleri düzene sokmanın bir yolunu bulmak zorundayız.''

Okan, Mavi Göz'ün cümleleriyle az öncekine nazaran daha sakin bir tavır takınarak ''Biraz hava almalıyım.'' dedi ve kiliseden çıktı. Sarp da onun peşinden ilerledi bir süre sonra. Bulut bir köşede hala araştırmalarına devam ediyorken ayaklandım.

''Eve gideceğim. Herhangi bir şey olursa ararsınız.''

#

Okan yıkık kiliseden dolan gözlerine engel olamadan çıkarken, peşinde ona bir şeyler söylemek için Okan'ın yalnız kalmasını kollayan Sarp vardı.

''Okan!'' diye bağırdı kendisini fark ettirebilmek adına. Okan çatık kaşlarıyla arkasını dönerken ''Şu an konuşmak isteyeceğim en son kişi sensin. Biliyorsun değil mi bunu?'' diye sordu.

''Sana söylemem gereken önemli bir şey var.''

''Umurumda değil. Berna'yı geri getirebilmek için bir şeyler yapmayacaksan, geldiğin yere geri dön.''

''Bu söyleyeceğim de Berna'yla ilgili Okan.'' dediğinde, kelimeleri Okan'ı durdurmaya yetmemişti. Bir kez daha denedi şansını. ''Berna ve seninle ilgili!''
Okan'ın adımları duraksarken Sarp yüzündeki rahatlamayla Okan'ın yanına doğru koşturdu.

''Beni buradan götürdüğünde ve ona tüm gerçekleri anlattığımda buraya dönmek istememesinin tek nedeni yaptıkları ve ona söylenen yalanlar yüzünden Ela'nın yüzüne nasıl bakacağını bilememesi değildi.''

Okan, karşısında neredeyse nefret ettiği adamın söylediklerinde Berna'nın nerede olduğuna dair en ufak bir ipucu ararken, duyacakları belki de onu bambaşka hislere esir edecekti.

''Aslında ilk sırada Ela'yla yüzleşmekten korkması vardı elbette. Katil olduğunu düşünüyordu ve mantık bedenini terk etmişti sanki. Öylece arabaya atladı ve gitti.''

''Ne geveliyorsun Sarp? Birlikte olduğunuzu söyleyeceksen buna gerek yok. Kilisedeki konuşmalarınızdan bunu zaten anlayabildiğime emin olabilirsin.''

''Ne? Ne saçmalıyorsun sen? Berna ve ben birlikte falan değiliz.''

''Yapma. Sizi duydum. Seni nasıl öptüğünü anlatıyordun. Farkında mısın bilmiyorum ama biz de oradaydık.''

Okan'ın yanlış anlaması Sarp'ı tebessüm ettirirken, bu görüntü Okan'ı biraz daha kızdırdı. ''Alay mı ediyorsun benimle?'' diye sordu Sarp'ın yakasına yapışarak. ''Anladın değil mi ona karşı olan hislerimi? Bu yüzden alay ediyorsun benimle.''

''Sen tamamen yanlış anlamışsın durumu.''

Kendini Okan'ın elinden kurtardığında devam etti konuşmaya. ''Anlattığım o şey, seneler önce olan bir çocukluktu. Berna çok sarhoştu ve benim kim olduğumu ayırt edebilecek kadar bile yerinde değildi kafası. Sonrasında o kadar pişman oldu ki...''

''Onu çok zor affettiğini söyledin. Madem sarhoştu, madem kim olduğunun farkında bile değildi, neden kestin onunla bağını bir süreliğine de olsa o zaman? Beni aptal yerine koymaya çalışıyorsun."

''Çünkü ben de çocuktum Okan. Bana göre mükemmel giden bir ilişkim vardı ve kız arkadaşım Berna'nın beni öptüğünü gördüğünde olayı fazla ciddiye aldı. Onu aldattığımı düşünüp beni terk etti. Aslında suçlanacak kimse yoktu ancak Berna'yı suçlamak kolay geldi o sıralar. Bu yüzden ona olan kızgınlığım geçtiğinde bile sanki hala kızgınmışım gibi davrandım ve aramıza mesafe soktum. Ancak Berna'nın en iyi dostum olduğu gerçeğini gün geçtikçe daha iyi anladım. Acım hafiflemişti ve Berna'nın tek suçunun o gece beni dinlememek olduğunu kabullenmiştim. Anlıyor musun, aramızda hiçbir zaman, hiçbir şey olmadı onunla. Olamaz da. O benim yalnızca en iyi dostum.''

Okan'ın kalbindeki rahatlama tüm bedenine ağır ağır yayılırken ''Ya bana söyleyeceğin şey, o neydi?'' diye sordu. Sarp derin bir nefes alarak ''Berna arabaya binerek beni orada bırakıp gitmeden önce bir şeyler söyledi. Sana iletmemi istediği bazı şeyler...'' dedi. ''Seni çok sevdiğini bilmeni istiyordu Okan. Sana inanmadığı için kahrolmuş durumdaydı. Onu affetmen için her şeyini verebilecek gibiydi.''

Okan'ın nefes almasına engel olacak her bir sözcük, tek tek Sarp'ın dilinden dökülüyorken, çaresizliği ve aşkı bir olup sadece ruhen değil, fiziken de yıktı onu. Birkaç adım sendeleyerek kaldırım taşına bedenini bıraktı ve derin nefesler almaya çalıştı gökyüzüne bakıp. Aldığı her soluk sanki Berna'nın nefesinden çalınıyormuş gibi acıttı canını. Gözleri doldu. Saklamadı bunu Sarp'tan. Önce sol gözünden bir damla yaş süzüldü yanağına doğru.

Sahi, 'ilk göz yaşı damlası sol gözden akarsa, nedeni acıdır' derdi batıl inanç. Ancak sanki birçok kez kendini kanıtlamıştı bu yapay bilgi. Tıpkı Okan'da olduğu gibi...

#

Ceren, Onur, Berna, Ateş, Nur...

Tüm sene boyunca, yalnız tek bir isim yüzünden başımıza bunların geldiğini düşünecek olursam, bedelini yeterince ödemeden öldüğü için Ceren'e kızmalıydım. Hala her ne sebepten o lanet patlama günü okulda olduğumu hatırlamıyordum. Her şeyi hatırlamama yardımcı olan, bir kitap serisinde geçen ve sırf bana uyumlu diye Kalkan lakabını verdiğimiz özel gücüm, bir tek bu konuda işime yaramıyordu. Kendinde ilerleme gösteremeyen tek isim bendim ve gücümü yalnızca kendim için kullanmaktan fazlasını yapabilecekken öylece olan biteni izlemeye devam ediyordum. Berna'nın ortadan yok oluşuyla Nur'un daha da öfkeleneceği kesindi. Bu da bize karşı bir hamle yapacağı ihtimalini kuvvetlendiriyordu.

İç çekerek doğruldum yattığım yerde. ''Bir şeyler yapmalıyım.'' diye söylendim. Beynim öyle çok doluydu ki ne daha fazla teori okuyacak yerim kalmıştı ne de sabrım. Bulut'tan bana yardım etmesini istemiştim daha önce ancak ikizler, Berna ve Sarp durumların karışmasına neden olmuştu. Aklım bir yandan Berna'nın nerede olabileceğine veya geri dönüp dönmeyeceğine takılırken, bir yandan da Mavi Göz'e karşı olan kızgınlığımın güç geçtikçe hafiflemesi kurcalıyordu kafamı.

Teyzeme ihanet ediyormuşum gibi hissediyordum ve bu his, derin bir korkuya hapsolmama neden oluyordu.

Ona ihanet etmiyorsun.

''Ediyorum!''

Yataktan fırladım ve teyzemin odasına doğru adımladım. ''Yiğit'i affedemem.'' diye fısıldadım ancak yalnızca dilimdi böyle söyleyen. Sanki kendimi engellemenin tek yolu, kendime karşı çıkmak ve mantığımla hareket edebilmeyi sağlamaktı. Oysa mantığım bile Yiğit'i suçlamaya devam etmenin ne derece mantıksız olduğu yönünde beni ikna etmek üzereydi.

Teyzemin yatağına oturdum ve ''Doğru olanı yapıyorum.'' dedim duygularıma bir kez daha karşı çıkarak. ''Onu affedersem, tekrar zayıflayacağım.''

Güçleneceksin.

''Olur olmaz yerde kafamda belirmenden çok sıkıldım artık!''

Başıma iki elimle sertçe vurdum ve birkaç dakika boyunca süren o zonklamanın geçmesini bekledim yatağa uzanarak. ''Beynim, kalbim, arkadaşlarım, sen bile... Hepiniz aynı şeyi söylerken ben hala neden inat ediyorum?'' Kendimi sorgulamaya devam ettikçe daha büyük bir çıkmaza giriyordum ancak bu kez hataya yer olmamalıydı. Bu kez Nur'un kazanmasına izin veremezdim.

O bana geldiğinde, bu kez hazırlıklı olan ben olmalıydım.

Odama dönerek telefonumu yorganın altında buldum ve Bulut'un numarasını tuşladım hemen. Geçen birkaç dıt sesinin ardından ''Ela, bir şey mi oldu?'' diyerek açtı telefonu.

''Yarın okula gitmeyeceğiz. Ormanda beni çalıştırmanı istiyorum.''

''Ela, sen iyisin değil mi? Yanına gelmemi ister misin?''

''Hayır Bulut. İyiyim.'' derken derin bir nefes verdim ve ''Değilim.'' diye devam ederek çeliştim kendimle. ''İyi değilim ve artık iyi olmak istiyorum. İyi olmak istiyorsam, Nur geldiğinde hazır olmalıyım. Anlıyorsun değil mi?''

''Tamam Ela. Merak etme her şey gü-''

Tamamlamasına izin vermeden telefonu kapattım ve yatağın üstüne fırlattım. O an aynadaki yansımam çarptı gözüme. Üçüncü kez kendimi incelemeye karar vererek, bedenimi çevirdim iyice. Boynumdaki yara dikkatimi çektiğinde kaşlarım istemsizce çatıldılar.
Oysa nedenini biliyordum.
Mavi Göz'ü her gördüğümde ona sarılmamak ve dudaklarından öpmemek için kendime zarar veriyordum. Elimi boynuma götürüyor ve bir şey düşünüyormuş gibi yaparak tırnaklarımı etime geçiriyordum.

Daha az acıtıyordu.

Onu benden uzakta, teyzemin katili olarak karşımda duruyorken onu hala sevmeye devam etmekten daha az acı veriyordu bu yara izi.

Nefes alışverişim yavaşladı birden. Sık sık nefes almak yerine, bir kez derin bir nefes çekiyordum içime ve göğsüm şişiyordu. Ardından yavaşça bırakıyordum ve tahta gibi vücudumun, önden sayılan kemikleriyle ne kadar çirkin göründüğünü düşünüyordum. Birkaç kez tekrarladım bunu. Ardından bir kez daha nefes aldım ve ben göğsümün yeniden şiştiğini izlerken kapı zili doldurdu kulaklarımı.
Fazla yabancı geldi başta.
Uzun zamandır kimsenin o zile dokunmadığını hatırlarken, gelenin ekipten biri olduğunu anlamakta zorlanmamıştım. Eskiden üşengeçlikten yaptığım şey, bu kez halsizlikten ya da yürümek istemememdendi şüphesiz. Ayaklarımı sürüyerek dış kapıya ulaştım. Kilidi bir kez çevirdiğimde kapı açıldı ancak karşımda Mavi Göz'ü görmeyi beklemiyordum.

''Merhaba Ela.''

Sanki bir yabancı gibi kurduğu selam cümlesi canımı acıtıyordu. ''Merhaba.'' dedim titreyen ellerimi gizlemek adına belimde birleştirirken.

''İzin verirsen seninle konuşmak istiyorum.''

Kilitlenmiş gibi öylece yüzüne bakıyorken, gecenin karanlığında ışıl ışıl parlayan mavi gözlerine kendimi kaptırmaktan korkuyordum. Cevap veremediğimde tekrar konuştu.

''Aylardır seninle bu konuşmayı yapmak için hazırlanıyordum ancak bunu başarmak çok zor. Sadece birkaç dakikanı alacağım ve söz veriyorum, konuşmamı istemediğin an beni dinlemen için ısrar etmeyeceğim. Söz veriyorum çekip gideceğim. Bir daha bu cesareti bulamayacağımdan korkuyorum Ela. Lütfen, izin ver.''

Çok şey söylemek geliyordu içimden. Ancak sanki kelimeler dilime uğramadan kayıp gidiyorlardı ve gözlerimi hala gözlerinden ayıramıyordum. O bana bakmıyordu. Ancak kirpiklerini her kırpışında içimde bir şeyler yeniden harekete geçiyordu. Ya da zaten dur durak bilmeyen hislerim, daha da canlanıyordu bakışlarıyla.

Bir adım sağa kaydım ve geçmesi için yana doğru çevirdim bedenimi. Adım atacak gibi olduğunda bir süre tereddüt etti. ''Dışarda konuşursak belki daha iyi olur.'' dedi ancak cümlesinin sonuna doğru titreyen sesini gizleyememişti. ''Hayır.'' dedim kararlılıkla. ''Madem yüzleşmek zorundayız, o halde bunu burada yapalım.''

Teyzemin anılarıyla dolu bir eve girdiğinde onu saracak suçluluk duygusu gittikçe artacaktı, bunu biliyordum. Belki nefes alamayacak, belki de Bulut'un birkaç kez ağzından kaçırdığı gibi sağa sola zarar vererek acısını dindirmeye çalışacaktı. Ancak yüzleşmek zorundaydı. Yüzleşmek zorundaydık. Gelme cesaretini gösterişi bile onu şuracıkta kendime çekip sıkıca sarılmam için yeterliydi.

Sarıl o halde.

Yapamazdım. Söyleyeceği her şeyi tahmin edebiliyordum. Söylemek istedikleri, benim de söylemek istediklerimdi hiç şüphe yok. Yalnızca onu birkaç dakika fazladan görebilmekti amacım. Yüzleşme bahanesiyle ona bir kez daha sevgimi haykırabilmek için fırsat kollamaktı belki de.

''Ela. Yapamam, o eve giremem.'' dediğinde gözlerinde süzülmeye meyilli yaşlar görüyor olmak, beni defalarca kez öldürüyordu ancak başka türlü onu affedebileceğimden emin olamıyordum. Teyzeme ihanet ettiğimi düşünürken, Yiğit'i onun haberi olmadan, içimde usul usul affediyor olmayı kendime yediremiyordum.

''İçeri geç.'' dedim bir kez daha. Ardından kapıyı açık bırakarak salona doğru yürüdüm. Koltuğa geçtim ve ellerimi boynuma sabitleyerek o sesi duymayı bekledim. Ne kadar öylece pes etmeden durdum ve Mavi Göz'ün başarmasını bekledim, hatırlamıyorum ancak sonunda dış kapı hafif bir gürültüyle kapandı ve saniyeler içinde Mavi Göz'ün ayakları göründü salon girişinde. Başımı kaldırıp yüzüne bakmak için zorladım kendimi. Az önce mavilerine bakarken böylesine zorlanmıyordum belki ancak şimdi durum başkaydı.
Teyzemin bizi gördüğünden emindim. Bizi izliyordu. Onun önünde konuşacak olmanın verdiği rahatsızlık, bedenimde kasılmalara neden olurken başımı yalnızca Mavi Göz'ün çenesini görebilecek kadar kaldırmayı başarabildim.

''Otur lütfen.''

Yiğit diğer koltuğa geçerken öyle zor yürüdü ki bir an düşecek sandım ancak koca bedenini nihayetinde sağlam tutmayı başarabilmişti.

''Biliyor musun? Senin nasıl böylesine güçlü durabildiğini hep düşünüp dururdum.''

''Güç mü, ben mi?'' dedim alayla. ''Ben güçlü falan değilim.''

''Öylesin. Karşında sana en büyük zararı veren insan oturuyor ve sen dimdik duruyorsun. Karşında senin ailenden kalan son insanı elinden alan insan oturuyor ve sen onunla konuşmayı kabul edecek kadar güçlüsün. Asilsin. Dirençlisin.''

''Sandığın kadar kolay olmuyor.''

''Kolay olmadığını biliyorum.''

''Hiçbir şey bilmiyorsun.'' dediğimde öfkelendiğimi hissediyordum. ''Ortadan kayboldun. Haftalarca sana ulaşmayı denediler ama sen yoktun Yiğit. Nasıl kolay olmadığını asla görmedin. Ne halde olduğumu görmedin. Beni yalnız bıraktın.''

''Seni yalnız bıraktım. Ama bunu giderek değil, ölmesi için teyzeni tercih ederek yaptım Ela.''

Kurduğu cümleyle birlikte odadaki oksijen yetersiz geldi o an. Ayaklandım ve pencereyi araladım. Soğuk hava içeriye doğru eserken biraz olsun sakinleşmeyi bekledim bir şey söylemek adına. ''Başka çaren yoktu. Birimiz ölecektik.'' dediğimde, bunu söyleyen ben miydim yoksa bana karşı çıkan herhangi bir şey ya da biri miydi emin olamadım.

''Bak, güçlüsün işte. Benden daha güçlüsün. Belki o an yerimde olan sen olsaydın, cesur davranıp, korkmayıp benim ipimi bırakabilirdin.''

''Yapamazdım. Korkuma yenilirdim. Seni kaybetmeyi göze alamazdım. Bunu defalarca kez düşündüm Yiğit. Sana defalarca kez kızdım. Senden nefret etmeyi denedim. Ama yapamıyorum çünkü yerinde ben olsaydım, ben de yapamazdım. Yaşaması gereken kişiye karar veren ben olsaydım eğer, karşında kim olduğu umurumda bile olmazdı. Seni seçerdim.''

''Yapma Ela. Bana kız, küfret, benden nefret ettiğini söyle. Sen böyle söylediğinde benim içim daha da acıyor. Kendimden daha da nefret ediyorum. Cesur davranamadığım için, bencil olduğum için kendimden daha da uzaklaşıyorum.''

''Sen cesurdun Yiğit. Asıl cesaret korkusuz olmak değil ki. Asıl cesaret, korkuyu kabullenebilmek.''

''Hatalı davrandım. Duygularıma yenik düştüm. O çembere yalnız başıma girerek seni kurtarabileceğimi sanıyordum. Kendime fazla güveniyordum ancak başaramadım. En başta kendime yenildim.''

''Böyle olacağını bilemezdin.''

''Yeter Ela!'' diye bağırdı birden. Ardından koltuktan kalktı ve hızla birkaç kez etrafında döndü. Elleriyle yüzünü sıvazladıkça sıvazladı. En sonunda tam önümde diz çöktü ve dolan gözlerini, yüzüme sabitledi.

''Yalvarırım bir şey söyle. Gerçek bir şey... Bağır bana! Senden nefret ediyorum de! Keşke ölen sen olsaydın de!''

''Yiğit, bırak.''

Bileklerimden tutarak ondan kaçmamı engellediğinde kendime hakim olmakta zorlanıyordum. ''O gün, Eskişehir'den dönerken bana söylediklerinde haklıydın. Şimdi böyle sessiz sedasız karşımda oturup, sana yaptığım bu şey için haklı sebepler bulmayı bırak! Bana ne kadar aşağılık, ne kadar şerefsiz bir adam olduğumu söyle!''

''Yiğit lütfen bırak. Gitmeni istiyorum.''

''Hadi söyle! Aptalsın de bana. Teyzemi öldürdün, onun katilisin de. Sadece onu değil, beni de öldürdün, bizi de öldürdün desene!''

''Evet öldürdün!''

Sinirle Mavi Göz'ü iteklerken doğruldu ve geriye doğru sendeledi. Peşinden ayaklanırken bir kez daha vurdum göğsüne doğru. ''Evet, sen hem teyzemi, hem beni, hem kendini, hem de bizi öldürdün!''

''Ben şerefsizin tekiyim!''

''Sen şerefsizin tekisin! Sen aşağılık, pislik, iğrenç adamın birisin Yiğit! Sen benim hayatımı mahvettin ve mahvetmeye devam ediyorsun!''

''Ölen ben olmalıydım.''

''Hayır aptal!'' derken birbiri ardına süzülen göz yaşlarıma engel olamıyordum. Görüşüm bulanıktı ancak Yiğit'in tepki bile göstermeden karşımda duvar gibi dikiliyor oluşu, ona daha çok vurmama rağmen tabiri caizse ondan hıncımı almama yine de yardımcı olmuyordu. Devam ettim bağırmaya.

''Ölen ne teyzem olmalıydı ne de sen! Beni seçmeliydin! Teyzemi değil beni seçmeliydin! Yiğit Karatepe! Aşık olduğu aptal, saf, iğrenç çilli kızı kurtarmak için, onun hayatta sahip olduğu tek şeyi yok eden bencil, adi, düşüncesiz adam!''

Yiğit'in dudaklarından firar eden hıçkırık, onun da tıpkı benim gibi ağlıyor olduğunu gözler önüne sererken buna dayanamıyordum.

''Benden iğreniyorsun değil mi? Beni asla-'' derken duraksadı. Ardından bir küfür savurdu boşluğa. ''Ben bile kendimi asla affetmeyeceğim Çilli.''

''Seni affetmemek için elimden gelen her şeyi yapacağım!'' Bir kez daha vurdum göğsüne doğru. ''Teyzeme ihanet etmeyeceğim! Anladın mı beni?''

''Biliyorum.'' dediğinde bir kez daha vurdum ve bu kez sanki benim bedenime vuruluyormuş gibi güçsüz kaldı bacaklarım. Taşıyamadılar kırk iki kiloluk bedenimi. Kendimi yere doğru bırakırken, Mavi Göz'ün kolları beni usulca tuttular ve birlikte halıya doğru çöktü ruhlarımız da bedenlerimizle birlikte.

''Teyze, beni duyuyorsun biliyorum. Onu asla affetmeyeceğim.'' diyerek ağlamaya devam ediyorken, Mavi Göz beni sımsıkı sarmıştı. Kokusu burnumu her dolduruşunda, beynim yanıyormuş gibi hissediyordum. Kollarından sıkıca tuttum ben de. ''Beni asla affetmeyecek.'' dedi cümlemi onaylayarak.

''Sana asla ihanet etmeyeceğim teyze.''

''Söz veriyorum, size ihanet etmeyecek. Söz veriyorum, beni asla affetmeyecek.''

Cümlelerimize inat birbirine sıkıca sarılmış olan bedenlerimiz, güçlenmek için bir neden arıyor gibiydiler. Deli gibi hıçkırarak ağlarken ''Seni çok özledim Çilli.'' diye fısıldadı Yiğit kulağıma. Ancak yapabildiğim tek şey, daha çok ağlamak oldu.

Acı çekmeye devam edeceğimi bilerek, daha çok ağlamak...

Seguir leyendo

También te gustarán

174K 21.3K 68
WattpadFantasyTR'nin 'Krallıktan Akan Asalet' okuma listesindeyiz! . . Ölüm Lordları Serisi I . . . Hayatımda eksik olan çok fazla şey vardı. Bu eks...
4.1K 527 19
"O pürüzsüz buğday tenini süslemiş kirli sakalları, kızarınca yeşile dönen amber rengi gözleri, adeta hükmedici bir gücün kalıba sığdırılmış bedeniyl...
154K 11.6K 48
İLK KİTAP : ELYSİUM'UN SIRRI Gökyüzünün ve hava olaylarının mutlak hakimi Zeus elinde şimşeğiyle düşmanını bekliyordu. Güç dolu bakışlarında teredd...
133K 9.4K 16
Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarmanın tek yolu ise Saige Nerth ve Zaiden...