MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)

By Atikesungunapsa

2.5M 214K 76.9K

Bu bir bağımlının değil, bağlılığın hikayesi... Aykut'un en yakın arkadaşı, Mısra'nın en yakın arkadaşını ald... More

Tanıtım..
M.L 1.1 (Nabız)
M.L 1.2
M.L 1.3
M.L 1.4
M.L 1.5
M.L 1.6
M.L 1.7
M.L 1.8
M.L 1.9
M.L 1.10
M.L 1.11
M.L 1.12
M.L 1.13
M.L 1.14
M.L 1.15
M.L 1.16
M.L 1.17
M.L 1.18
M.L 1.19
M.L 1.20
M.L 1.21
M.L 1.22
M.L 1.23
M.L 1.24
M.L 1.25
M.L 1.26
M.L 1.27
M.L 1.28
M.L 1.29
M.L 1.30
M.L 1.31
M.L 1.32
M.L 1.33
M.L 1.34
M.L 1.35
M.L 1.36
M.L 1.37
M.L 1.38
M.L 1.39
M.L 1.40
M.L 1.41
M.L 1.42
M.L 1.43
M.L 1.46
M.L 1.47
M.L 1.48
M.L 1.49
M.L 1. 50
M.L 1.51
M.L 1.52
M.L 1. 53
M.L 1-54 (Final)
M.L 2.1 (Reis)
M.L 2.2
M.L 2.3
M.L 2.4
M.L 2.5
M.L 2.6
M.L 2.7
M.L 2.8
M.L 2.9
M.L 2.10
M.L 2.11
M.L 2.12
M.L 2.13
M.L 2.14
M.L 2.15
M.L 2.16
M.L 2.17
M. L 2.18
M.L 2.19
M.L 2.20
M.L 2.21
M.L 2.22
M.L 2.23
M.L 2.24
M.L 2.25
M.L 2.26
M.L 2.27
M.L 2.28
M.L 2.29
M.L 2.30
M.L 2.31 (Final)
Fragman..
M.L 3.1 (Senin İçin)
M.L 3.2
M.L 3.3
M.L 3.4
M.L 3.5
M.L 3.6
M.L 3.7
M.L 3.8
M.L 3.9
M.L 3.10
M.L 3.11
M.L 3.12
M.L 3.13
M.L 3.14
M.L 3.15
M.L 3.16
M.L 3.17
M.L 3.18
M.L 3.19
M.L 3.20
M.L 3.21
M.L 3.22
M.L 3.23
M.L 3.24
M.L 3.25
M.L 3.26
M.L 3.27
M.L 3.28
M.L 3.29
M.L 3.30
M.L 3.31
M.L 3.32
M.L 3.33
M.L 3.34
M.L 3.35
M.L 3.36
M.L 3.37
M.L 3.38
M.L 3.39
M.L 3.40
M.L 3.41
M.L 3.42
M.L 3.43
M.L 3.44
M.L 3.45
M.L 3.46
M.L 3.47
M.L 3.48
M.L 3.49
M.L 3.50
M.L 3.51
M.L 3.52
M.L 3.53
M.L 3.54
M.L 3.55
M.L 3.56
M.L 3.57
M.L 3.58
M.L 3.59
M.L 3.60
M.L 3.61
M.L 3.62
M.L 3.63
M.L 3.64
M.L 3.65
M.L 3.66
M.L 3.67
M.L 3.68 (Final)
M.L 4.1 (Nefes)
M.L 4.2
M.L 4.3
M.L 4.4
M.L 4.5
M.L 4.6
M.L 4.7
M.L 4.8
M.L 4.9
M.L 4.10
M.L 4.11
M.L 4.12
M.L 4.13
M.L 4.14
M.L 4.15
M.L 4.16
M.L 4.17
M.L 4.18
M.L 4.19
M.L 4.20
M.L 4.21
M.L 4.22
M.L 4.23
M.L 4.24
M.L 4.25
M.L 4.26
M.L 4.27
M.L 4.28
M.L 4.29
M.L 4.30
M.L 4.31
M.L 4.32
M.L 4.33
M.L 4.34
M.L 4.35
M.L 4.36
M.L 4.38
M.L 4.39
M. L 4.40
M.L 4.41 (Son Final)
Anket...
En Özel Bölüm...
Özleyenlere gelen ÖZEL bölüm...

M.L 4.37

6.6K 745 299
By Atikesungunapsa

Merhaba meslek lisesi ailesi. Bölümleri sindire sindire okuyoruz bu ara. Çünkü yolumuz az, üzüntümüz çok. Neyse bu bölümü ithaf ettiğim kişi @nurrr_- adlı okuyucum. Geçenlerde bir bölümde de @pirensess di sanırım o istemişti. İkisine gelsin bu bölüm.

Ama bir uçaksavar füze gönderdim ki, hepiniz düşüşe geçeceksiniz. Hepimiz yere çakılıyoruz. Hatta yeraltı dünyasında Mısra reise selam veriyoruz. Masasına falan oturuyoruz. O derece bir bölüm. İyi okumalar ve yorumlamalar. Artık beğeni demiyorum. Çünkü atmayan atmıyor.

Her gün yeni bir durumla karşılaştığımız Aydın Alparslan bebeğim büyürken, diğerleri olduğu yerde saymıyordu. Karnım fazlasıyla şişmiş, kendisini gösteriyordu.

Küçük abim 6 aylık olduğu için ek gıdaya da geçmiştik, anne sütünü istemeye istemeye bıraktırmak zorunda kaldım. Ama bu sefer emziğe merak sardı. İki tane emziğin saplarını minicik işaret parmağına geçiriyor, birini çıkartıp, diğerini ağzına atıyordu. Geceleri de böyleydi. Canı sıkılınca sağ elindeki emzik, ondan sıkılınca sol elindeki emzik...

Doktorunun verdiği listeye uyarak meyve, sebze, kahvaltılık her şeyden azar azar veriyordum. Aynı zamanda devam sütü içiyordu. İnek sütü bir yaşına kadar yasak olduğu için de keçi sütü içiyordu. Babası her sabah taze alıp getiriyor, onunla bazen cici bebe yapıyorum, bazen de yoğurt yapıp yediriyordum. Maşallahı var, tosun gibi oldu. Eli de pek ağır, babasına vuruyor bazen, ben hiç acımıyorum ama babası canının acıdığını söylüyor.

Ama benim oğlum maalesef mide konusunda babasından yana olduğu için sebze yemiyordu. Et, tavuk, köfte gibi et ürünlerini daha çok seviyordu. Bazen İlyas dedesi, bazen Aydın dedesi sürekli kurban etlerinden gönderiyorlardı da, bu çocuğun sebze de yemesi gerekiyordu. Geçenlerde yaptığım ıspanağı beğenmeyip "Öög." diyerek ağzından çıkartmıştı mesela. Ben onca uğraşayım, yapayım, ama sen beğenme. Olacak iş değil. Giderli metal erkeği oluyor bazen. Ama genel olarak giderli ressamlık oğlu.

Annemler ve geri kalan herkes bir erkek, bir kız olacak ikizlerimiz için çok sevinmişlerdi. Herkes bana benzeyen bir kız istiyordu. Bilmiyorlar ki, canlarına okur o kız onların. Ama istiyorlardı işte. Bende ses etmeyip boyun eğiyordum bu fikre.

İşten geleceği zaman arayan baba reis "Bir şey lazım mı?" diye sordu. "Sen ve ekmek." Güldü şerefsiz gülüşüyle. "Bana da siz lazımsınız."

Yemekleri hala annemlerle yiyorduk ama sabaha ekmeğimiz olmayınca Aydın Alparslan geriliyordu. Eline bir parça ekmeği verdiğim zaman peynir ve yumurtasını aradan sıradan sokuyordum ağzına. Yoksa sadece ekmekle beslenecek.

Kapının açılma sesini duyduğu gibi kapıya doğru komando sürünmesi yapmaya başladı. "Ma-ma." Babası eve ne zaman gelse mama diyordu. Öteki şerefsiz de bu işe bozuluyor tabi.

"Mama değil, baba oğlum, baba." diyip kucakladı. "Mama." demeye devam ettiği zaman bana trip attı baba reis.

"Lan bana meyve sebze taşıttırmaktan çocuk beni mama diye öğrendi."

"Bana ne?" dedim ellerimi karnıma koyup. "Tek başıma yapmadım bu çocukları. Uçkuruna sahip çıksaydın da, bir senede üç doğum yapmak zorunda kalmasaydım."

Gülerek mutfağa girip elindekileri bıraktı. Bu hamileliğimde çok saçmaca biliyorum ama içinden sakız çıkan lolipoplardan yiyordum sürekli.

Poşetleri açıp lolipoplarımı zararlı olduğu için oğlumdan saklarken pakete baktım. "Aykut. Ya bunların içinden sakız çıkmıyor."

"Ay ananı be. Gene mi onlardan almışım?" Bir kolunda oğlumuz varken elini saçlarının arasına attı. "Gel babacım, markete gidip değiştirelim şunları." 10'lu paketi eline alıp kapıya gittiler.

"Bebek arabası?"

"Hayır, iyiyiz biz böyle."

Onlar markete gidip lolipoplarımı değiştirirlerken bende annemlere geçtim. Sofrayı hazırlayıp işimiz bittiğinde geldiler. İkisini ve şekerlerimi gönderdiğim marketten poşetler dolusu geldiler. "Al Mısra şunları elimden." Oğlumu bırakmıyordu, poşetleri veriyordu.

Ben mutfağa girerken arkamdan seslendi. "Bak bakayım doğru mu?"

Bu sefer doğru almıştı. Bunların içinden sakız çıkıyor ama diğerleri neydi? Dünyanın çubuk krakerini, ıvırını, zıvırını almışlardı.

Salona çıktığım gibi sordum. "Ötekiler ne Aykut? Marketi kaldırmışsınız..."

Oğlum babasının sakallarını çekiyordu. Her zamanki gibi üzerine yatırmıştı. Koltuktan başını azıcık kaldırıp "Oğlum istedi, bende aldım." dedi gülerek. Hepsini anlarım da tövbeler tövbesi, bir tane dişi çıkmış çocuğun sakızla ne işi olurdu?

"Sakızı da mı Aydın Alparslan istedi?"

"Evet." dedi başının altındaki yastıkla.

Hep beraber sofraya geçtiğimizde oğlum mama sandalyesinde bizim yediğimiz yemeklere uzanıyordu. Aslında doktor yağlı yedirmemem gerektiğini söylemişti ama babasının umrunda olmadı. Gidip küçük kaşık alıp oğluma mercimek çorbası yedirmeye başladı. Benim yaptığım pürelerin hiçbirisini böyle iştahla yemedi bugüne kadar. Sadece karnını doyurmak için yiyordu. Ağzını şaplata şaplata bir kase çorba yedikten sonra bana bakıp gülmeye başladı.

İlk kelimesini herkes mama veya dede diye beklerken ilk söylediği "An-ne." olmuştu. Yine öyle diyordu. "Anne."

"Söyle annecim."

"Mama ohh." Oh tabi amk. Götürdün bir kase çorbayı, bir de gazını çıkarttın, oh.

Telefonum çalınca kalkıp baktım. İlyas dede bey arıyordu. Bize gelmek istiyorlarmış. Uzun zamandır gelmediler. Ben bir kere bile aramadım ama onlar sürekli arıyorlardı. Sabah akşam birisi arıyordu, bizi soruyorlardı.

Sofrayı kaldırıp çayı koyduk. Oğlum salonun ortasında oyun matının üzerinde hiçbir oyuncakla oynayıp yerlere atıyordu. Acımıyordu, bütün oyuncakları harcıyordu. Babası kılıklı part 3. Harcıyor. Oynadığı tek oyun babasıyla beraber araba yarışı yapmak. Daha şimdiden play stationlar bile alındı eve. Sinema odasına tezgah kuruldu. Şimdi de demir arabaları geri sürtüp salıyorlar, araba hızlı gidince kahkaha atarcasına gülüyordu minik erkeğim.

Zil çaldı, Türkmen ailesi geldi. Beş karış suratımdan ödün vermeden içeriye buyur ettim. İlk olarak hepsi oğlumu seviyordu. Aksi gibi Aydın Alparslan İlyas dede beyi seviyordu. Her ona seslenişinde "He." diyip gülümsüyordu. Bir de o tek dişi çıkmıyor mu? Çıkıyor amk. Yiyesim geliyor bir tanecik dişini.

"Kızım.." dedi İlyas dede bey. Çaylarımızı içerken ben yere oğlumun yanına oturmuştum. Kimseyle muhattap olmuyordum. Onlar mutlu aile tablosu falan çiziyorlardı.

"Efendim?"

"Biz annenle düşündük de, düğününde yada Aydın Alparslan'ın doğumunda hiçbir şey yapmadık, yapamadık... Bu bebeklerin bütün masraflarını biz karşılayalım diyoruz, eğer iznin olursa."

"Olur abi." dedi amcam. "Neden olmayacak? Mısra uyumludur." Bana baktı. "Dimi amcacım?"

Amcama kızamıyorum. Amcama kıyamıyorum. Dedeme kızamıyorum. Dedeme kıyamıyorum. Bu yaşadıkları ömür kadar daha yaşamayacaklar. Zira dedem 180 yaşına kadar yaşamayacak mesela. Ama uyuzluk yapmaktan geri kalamadım. Çünkü Asil dayı efendi hamile kaldığımı öğrendiğinde çok dalga geçmişti benimle. Biraz daha uğraşırsam seri üretime geçermişim. Göt.

"Bezlerini dayısı alır gene ya." Bok Asil dayıya baktım. "Dimi dayısı, sen çok mutlu olmuştun öğrendiğinde..."

Şerefsiz şerefsiz güldü ama kabul etmedi. "Abicim ilk bebek için anlaşmıştık biz.."

"Bana ne?" dedim omuz silkerek. "Dayı olmak zor zanaat makina erkeği. Parça kontrolü yapmaya benzemez."

"Alır alır." dedi dedem. "Benden yediklerine tutar. Nasılsa senin hakkını da zamanında abin yedi kızım."

Asil bok kafalı dayıya sinsi sinsi gülerken az önceki soru tekrar geldi. "Ben size parayı veririm, siz beğendiğiniz gibi alırsınız kızım olur mu?" Konuşurken yüzüne baktım ama cevap verirken oğluma bakıp oyun oynamaya devam eder gibi yaptım.

"Olur." Derin bir nefes aldığını duydum sadece. Sabrını mı zorluyorum baba? Benimde sabrım böyle zorlanmıştı işte. Benim sabrımı böyle zorlamıştın.

Onlar gittikten sonra oğlumuzla beraber evimize geçtik. Anne sütünü bıraktığı zaman uyuma sorunu yaşadık biraz ama zamanla alıştı. Şimdi kısa masallar okuyorum, emziklerini değiştire değiştire bir süre sonra uykuya dalıyor.

Okuduğum masal bu gece kurbağa prensti. Ben oğlumla muhattap olup okurken koca bozuntusu araya kaynak yaptı.

"Ne anlıyor acaba bu anlattığından?" Gülüyor bir de utanmaz herif.

Masal bitene kadar cevap vermedim ama bittiği zaman oğluma baktım. Uyumuştu. Hemen yanımda uzanıp telefonunu kurcalayan koca bozuntusuna döndüm.

"Bu masallar çocuklar için yazılmış Aykut, sana ne?"

"Böyle saçma şey mi olur amk? Ne o? Kurbağayı öpmüş. Amk kurbağayı öpecek kız var mı bu dünyada?"

"İstersen seni öpsünler. Ne dersin?"

Şerefsiz gülüşünü gösterdi gene piç. "Zamanında öperlerdi."

"Aykut." dedim dişlerimi sıkarak. Tehdit bakışları gözlerime yüzde yüz yüklendiği an üzerine doğru eğilip söylenmeye başladım. "Bak yemin ederim seni tavuk dönerli dürüm yapar yerim. Seni et sote yaparım. Satır kıyması yapar pideli köftenin köftesi yaparım." Hatta yetmedi bir de kolunu ısırdım tavuk dönerli dürüm gibi.

"Ahh." ladı sessiz sessiz. "Napıyorsun lan Mısra? Yedin kolumu."

"Yerim seni demiştim sapık."

"Kolumdan daha tatlı yerlerim var bebeğim. Mesela dudaklarım." Şeytan diyor ki, dişlerini kırarken dudaklarını da patlat.

"Dilber dudağı yaparım o dudaklarını. Üzerine şerbet döker, servis ederim seni."

"Karım." dedi uzatarak. "Ama bak söylediğin lafı ben çok yanlış anladım. Sen canice söylüyorsun. Bense başka türlü..."

"Ölmek mi istiyorsun? O zaman tercih senin. Yastıkla mı boğmamı istersin, yoksa camdan aşağıya atmamı mı?"

"Ben nefes alamazsam, sende nefes alamazsın bebeğim.." Uzandığı yerden doğrulup üzerime gelmeye başladığında başımı boynuma koydu. Tipik ürkütücü, kışkırtıcı sesiyle devam etti. "Benim nabzım atmazsa, seninki de atmaz. Tercih senin..."

İnce noktamdan vurup inceden inceden niyetini belli ederken omuzlarından geriye ittim. "Bu hamilelikte beni kandıramazsın. İki çocuk, iki hormon değişikliği... O yüzden kocam, yat yattığın yere, canımı sıkma."

"Sen onu bunu bırak da, canın söylediklerinin hepsini istiyorsa gidip bulayım karım. Canım feda hepinize."

"İstemiyorum ya. Zaten çok kilo alıyorum."

"Normal bebeğim. Ama yemeni ihmal etmiyorsun. Bir daha ne zaman böyle kilo alacaksın?"

Ters ters baktım. "Bir daha hamile bırakmaya kalkarsan, yine alacağım." Ben baygın baygın yüzüne bakıyorum, arsız yüzsüz gülüyor. "Bakacağız bakalım, kısmet." Kolunu bir daha ısırdığımda kollarının arasına çekti.

Oğlum artık sarılmalarımızda uyanmıyordu. En azından bir tık daha rahattık. Oğluma dönerek uyusam bile, kocam sarılıyordu. Bu kadarını öpüp başımın üzerinde taşırım valla. İlk zamanlarda neydi o öyle? Okyanus Aykut kokusuna hasret kalmıştım.

Gece yarısı kocamın çalan telefonunun sesiyle ikimizde uyandık. Başucumda duran gece lambasını yakıp yarı kapalı gözlerimle kocama döndüm. "Kim Aykut bu, hayır olsun?"

"Batuhan.." dedi. Kimdi acaba o Batuhan? Onunda gözleri yarı açık yarı kapalıyken cevapladı.

"Hayırdır Batuhan, saat gecenin 3'ü?"

"Aykut.."

"Ne var amk? Bu saatte hayır için aramazsınız. Birine mi bir şey oldu?"

"Mete abi..."

Yataktan doğrulup pikeyi üzerinden attı telaşla. "Ne oldu Mete abiye?"

"Vuruldu..." Çocuğun sesi ağlamaklı geliyordu. "Kaybettik Mete abiyi..."

Elini alnına götürüp gözlerini kapattı. "Ha siktir."

"Tamam geliyorum." diyip telefonu kapattı. Aceleyle yataktan kalkıp altından şortunu çıkartıp eşofman giydi. Hava sıcak diye üzerine bir şey giymiyordu, beyaz tişört koleksiyonundan bir tane tişört giydi. Oğlunun başından hafifçe koklayarak öpüp benim yanıma geçti.

"Mısra..." dedi ellerini yanaklarıma koyup. "Ben Çarşamba'ya gidiyorum. Ne zaman gelirim belli olmaz, annemi yada Berrak'ı çağır yanına. Yalnız kalma."

Uzun zamandır fincanları böylesine dolup taşarken görmemiştim. Şekersiz, çok kavrulmuş, hatta yanmış kahveden pişmiş acı kahveler vardı. Köpüksüzdü.

Alnımdan öpüp geri çekildi. "Ararım seni." Sesi titriyordu canını yediğimin. Tekrar oğlumuzu öpüp, bana döndüğünde karnımın iki yanına da öpücük bıraktığında iki gözümden de yaş aktı.

Mete abiyi severdim. Çok delikanlı adamdı. Nikahımızın kıyıldığı zaman tapu muhabbeti yapması geldi gözümün önüne. Aydın Alparslan'ı görmeye geldiği zaman 'Amcam.' demişti çok içten bir şekilde. Nişanlısı onu askerdeyken terk ettikten sonra aşka inanmadığını söylerdi. Aslında kendisi deli gibi aşıktı hala o kıza. 'Allah sanada nasip etsin.' dediğimde uzun uzun bakmıştı siyaha yakın gözleriyle. 'Bizden geçti abim.' Sesi kulağımdan, görüntüsü gözümün önünden gitmiyordu. Başlığa yaslanıp uzunca bir süre ağladım. Oğlum uyanınca kucağımda onunla beraber mutfağa inip mamasını hazırladım. Gece uyansa bile gri güzel gözleri mamasını içerken hep olurdu. Biberon ağzında, emzikler parmaklarında takılıyken uzanıp gözlerimi sildi. Doyduğu zaman biberonu ağzından itip "Anne." dedi uykulu sesiyle.

"Hadi uyu bebeğim, saat daha erken." Kucaklayıp beşiğinden, yanıma yatırdım. Babasının olmadığını farketti akıllı oğlum benim. "Mama?" dedi sorar gibi.

"Baba işte annecim, biz uyuyalım hadi." Biraz sonra emziği ağzına sokup uyumaya başladığında Berrak'ı aradım. Babama sessizce söyleyip yanıma geldi. Olanı anlattığımda o da çok üzüldü. Diğer odağa geçip uyumaya devam ettiğinde ben hala Mete abiyi düşünüyordum. Dağ yolunda Enes ve düz lise piçlerinden dayak yiyip onun evine gitmiştik. Daha o zaman benim yeni haberim olmuşken, Aykut'un bana olan duygularından Mete abinin haberi var mı? 'Şair kardeşim' diyordu kocama. 'Mısra'ları şiir yaptın kardeşim.' dedi bebeklerin haberini aldığımızda.

Neden vurulmuştu? Kim vurmuştu?

Sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Kocama mesaj atıp durum bildirimi istedim ama gelince anlatacağını söyledi. Sabah Berrak'la beraber annemlere kahvaltıya geçtik. Anneme durumu söyleyince babamı aradı. Kocam öğlen namazında cenaze namazı kılınacağını söylemişti. Fabrikadan çıkıp Çarşamba'ya gitmişti. Kimsesi yoktu Mete abinin. Bir tek Çarşambalı it kopuk kardeşleri vardı. Annesi ölmüş, babası terk etmiş, kardeşi yurtdışına kaçmış ve haber alamıyordu. Bataklığın en dibinde yaşadığı karanlık ve pis bir hayat içindeydi. Ama işinde gücünde adamdı.

Üzerimdeki kasveti atmak için öğlen uykusundan uyanan oğlumla beraber oyun oynamaya başladık. Kocamla araba yarışı yapıyorlardı ama benimle zeka oyunları ve şarkı oyunu oynardı.

Salonun ortasına geçip önümüze bir sürü oyuncak aldık. Elime aldığım oyuncak ineği oynatıp şarkı söylemeye başladım.

"Ceviz adam şip şap şop. Burnu uzun ha ha ha. Kaşları keman gıy gıy gıy." Hakkaten kocamın dediği gibi ne saçma şeyler bunlar. Şarkıya bak amk?

"Örümcek adam duvara tırmanmış." derken koltuğun üzerine örümcek adamı tırmandırdım. "Yağmur yapınca fırlatmış atmış." Örümcek adamı yere yatırdım. Normalde buna çok gülerdi ama gülmüyordu.

Benim suratım Mete abiden dolayı bozuktu. Ben gülmüyordum ki, çocuk gülsün. Baktım olacak gibi değil, bebek arabasını alıp oğlumu içine koydum. En azından biraz hava alalım dışarıda.

Bebek arabasının önüne vura vura kendince ses çıkartıyordu. Gezmek dolaşmak en sevdiği şeydi zaten. Bana da iyi gelmişti. Parka gidip salıncakta salladım. Tahterevalliye bindirdim. Elimle tutarak kaydırdım falan. Eğlendi küçük erkeğim. O neşeyle gülünce bende gülmeye başladım.

Akşamüzerine doğru eve geri döndük. Oğlumu yıkayıp güzelce giydirdiğim gibi babaanne evine geçtik. Annem Mete abi için kuran okuyordu, Berrak Doğu beyle konuşuyordu. Oğlumla bahçe keyfi yaparken babamız ve dedemizin araba sesleri geldi.

"Mama." dedi hiç beklemeden. Sallandığımız bahçe salıncağından indirip yere bıraktım. Yeni giydirmiş olabilirim ama toprağa dokunsun, enerjisini atsın. Maşallah bitmiyor çünkü enerjisi. Bu yaşta çocuklar günde üç kere uyur benim oğlan bir kere uyuyor.

"Babam." Oğlum çimlerin üzerinde komando gibi sürünürken babası gelip kucakladı. Dayanamıyorum böyle üzgün yüzüne. Fincanlar kızarmış, hatta kahve telveleri bile gözükmüyordu.

"Ne yaptınız?" Bakışlarını eve çevirip başını sağa sola salladı. "Gömdük..." Başka ne yapılacaktı zaten?

Babamla konuşarak eve girdik. Herkesin morali sıfırdı. Kocam doğru dürüst yemek yemiyordu. Hatta çay bile içmek istedi. Çorbasını yine oğluma içirdi.

"Hadi geçelim eve Mısra. Çok uykusuzum." İkiletmedim. Oğlumun eşyalarını aldım ortalıktan. O da bebeğimizi kucakladığı gibi kapıya gittik. Annem ağladıkça daha çok üzülüyordu sanırım, gözlerine bakıp bakıp bakışlarını kaçırıyordu.

Duş alıp yarı çıplak haliyle yatağa uzandığında gidip oğlumun mamasını hazırladım. Akşam uykusu saatiydi. Beşiğinde yatan oğlumu doyururken kocama doğru döndüm.

"Bebeğim iyi misin?" Çok içten bir nefes verip yerinden kalktı. Üzgün olduğu zaman dizlerime yatmayı çok seviyordu. Bende saçlarıyla oynardım sürekli. Yine öyle yapıyorduk. Oğluma kafadan bir masal anlatırken uykuya daldı.

"Nasıl olmuş?" dediğimde gözlerini kapatıp anlatmaya başladı.

"Mahallede kavga çıkmış. Zaten karışık orası, biliyorsun. Mete abi de gece mesaiye kalmış, işten geliyormuş. Sesleri duyunca oraya doğru gitmeye başlamış. Bizim diğer çocuklar da evlerinden çıkmışlar. Ne oldu ne bitti anlamadık diyor hepsi. Tek el silah sesi duymuşlar, bir kaç saniye içinde Mete abi dizlerinin üzerine çökmüş. Bir bakmışlar tam buradan..." Boynunu gösterdi. Adem elmasının alt tarafında duran boşluğu. "Soluk borusu, yemek borusu delinmiş zaten. Şah damarına da çok yakınmış, hastaneye gidene kadar çok kan kaybetmiş. Kurtulma ihtimali solda sıfırmış, öyle dediler. Otopsi raporu, savcı, polis, ifade falan derken cesedi öğlene doğru yıkamaya götürdüler. Ben ve bir arkadaş daha, beraber koyduk mezara. Hala boynundan kan akıyordu, kefeni bile kan oldu. İlk toprağını ben attım. Bende hakkı çoktu onun, Allah yattığı yerde dinlendirsin." O fincanlardan kahveleri dökmemek için kapatmıştı ama benim çikolatalar çoktan erimişti. Gözlerimi silip yüzüne bakarken dizlerime yaşları aktı.

"Anlayacağın, bok yoluna gitti adam gibi adam. Bir yanlışı olmamıştır kimseye. Herkese hak ettiği değeri vermiştir. Yazık oldu, yazık ettiler." Yan dönüp dizlerini karnına doğru çekti, göbeğime değiyordu yüzü.

"Çok üzgünüm Mısra." dedi sesi titrerken. "Çok çok üzgünüm. Abim gibiydi. Canım gibiydi. Çocukluğumdan beri tanıdığım en düzgün insandı. O bana hep abilik yapmıştı. Hepimize... Ama elimizden toprak atmaktan başka bir şey gelmedi..."

Gözlerimi silip burnumu çektim. Anlatmaya başladığımdan beri ağlıyordum zaten. Bir iki nefes alıp kendime gelmeye çalışıyordum.

"Kocam..." dedim ellerim saçlarının arasındayken. "Biz ikizlere hiç isim düşünmedik bebeğim. Erkek olanın ismini Mete koymak ister misin?" Düz yatıp gözlerini açtı.

"Ciddi misin?" Tuhaf bir tebessüm ettim.

"Ciddiyim..."

Yerinden kalkıp alnıma reis Aykut mührünü basıp alnını alnıma getirdi. "Koyalım Mısra." Hala ağlıyordu. "Koyalım bebeğim..."

Elimizden tek gelen şey bu olabilirdi sanırım. Onun gibi delikanlı bir erkek olsundu küçük oğlumuz. Harbi adam olsundu. Abisi gibi yiğit, cesur anlamını taşısındı.

Geri çekilip gözlerime bakarken ellerini yüzüme koydu, ellerimi yüzüne koydum. "Şair kardeşim derdi hep sana. Ama Aykut... Ben babamın hakkını yiyemem. Aydın dedemin adını nasıl koyduysak, babamında adını koyacağız. Ayhan Mete Dinçsoy." Babamın hakkını ödeyemeyiz. Babamın bize yaptıklarını göz ardı edemeyiz.

Avucumun içinden öpüp burukça tebessüm etti. "Ayhan Mete Dinçsoy."

Bende onun avucunun içinden öptüm. "Karım." dedi dolu gözleriyle. Bir eli yüzümde, diğerini karnıma koyup gezdirmeye başladı.

"Şair mi olmaya karar verdin, demişti bana. Bilmiyorum demiştim. Ama şair oldum. Mısra'yı aldım. Sen benim şiirim oldun..." Nabzımdan öpüp geri çekildi.

"Sen benim şiirimsin, şiir dizemsin. Bilirsin ben sana şarkılarla gönderme yapmayı severim. Kızımızın adı da, Beste olsun mu? Beste Dinçsoy. Sen şiir dizem Mısra, sana benzeyen kızımız şarkı dizesi Beste..."

Ağlayarak boynuna kollarımı dolayıp başımı salladım. "Olsun Aykut. Olsun yüreği güzel kocam. Olsun ödülüm. Mükafatım, olsun."

Sanırım bir bölüm daha okuyacağız ve öyle final bölümünü okuyacağız arkadaşlar. Ağlamak üzereyim daha şimdiden.

Continue Reading

You'll Also Like

677K 45.2K 43
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
247K 20.7K 87
#Gerilim 2. Sırada #Şeytan 2. Sırada #Melek 2. Sırada #Tanrı 1. Sırada #Tanrıça 1. Sırada #Zaman 2. Sırada #Melez 4. Sırada #Kanat 4. Sırada...
682K 45.4K 31
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...