MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)

By Atikesungunapsa

2.5M 214K 76.9K

Bu bir bağımlının değil, bağlılığın hikayesi... Aykut'un en yakın arkadaşı, Mısra'nın en yakın arkadaşını ald... More

Tanıtım..
M.L 1.1 (Nabız)
M.L 1.2
M.L 1.3
M.L 1.4
M.L 1.5
M.L 1.6
M.L 1.7
M.L 1.8
M.L 1.9
M.L 1.10
M.L 1.11
M.L 1.12
M.L 1.13
M.L 1.14
M.L 1.15
M.L 1.16
M.L 1.17
M.L 1.18
M.L 1.19
M.L 1.20
M.L 1.21
M.L 1.22
M.L 1.23
M.L 1.24
M.L 1.25
M.L 1.26
M.L 1.27
M.L 1.28
M.L 1.29
M.L 1.30
M.L 1.31
M.L 1.32
M.L 1.33
M.L 1.34
M.L 1.35
M.L 1.36
M.L 1.37
M.L 1.38
M.L 1.39
M.L 1.40
M.L 1.41
M.L 1.42
M.L 1.43
M.L 1.46
M.L 1.47
M.L 1.48
M.L 1.49
M.L 1. 50
M.L 1.51
M.L 1.52
M.L 1. 53
M.L 1-54 (Final)
M.L 2.1 (Reis)
M.L 2.2
M.L 2.3
M.L 2.4
M.L 2.5
M.L 2.6
M.L 2.7
M.L 2.8
M.L 2.9
M.L 2.10
M.L 2.11
M.L 2.12
M.L 2.13
M.L 2.14
M.L 2.15
M.L 2.16
M.L 2.17
M. L 2.18
M.L 2.19
M.L 2.20
M.L 2.21
M.L 2.22
M.L 2.23
M.L 2.24
M.L 2.25
M.L 2.26
M.L 2.27
M.L 2.28
M.L 2.29
M.L 2.30
M.L 2.31 (Final)
Fragman..
M.L 3.1 (Senin İçin)
M.L 3.2
M.L 3.3
M.L 3.4
M.L 3.5
M.L 3.6
M.L 3.7
M.L 3.8
M.L 3.9
M.L 3.10
M.L 3.11
M.L 3.12
M.L 3.13
M.L 3.14
M.L 3.15
M.L 3.16
M.L 3.17
M.L 3.18
M.L 3.19
M.L 3.20
M.L 3.21
M.L 3.22
M.L 3.23
M.L 3.24
M.L 3.25
M.L 3.26
M.L 3.27
M.L 3.28
M.L 3.29
M.L 3.30
M.L 3.31
M.L 3.32
M.L 3.33
M.L 3.34
M.L 3.35
M.L 3.36
M.L 3.37
M.L 3.38
M.L 3.39
M.L 3.40
M.L 3.41
M.L 3.42
M.L 3.43
M.L 3.44
M.L 3.45
M.L 3.46
M.L 3.47
M.L 3.48
M.L 3.49
M.L 3.50
M.L 3.51
M.L 3.52
M.L 3.53
M.L 3.54
M.L 3.55
M.L 3.56
M.L 3.57
M.L 3.58
M.L 3.59
M.L 3.60
M.L 3.61
M.L 3.62
M.L 3.63
M.L 3.64
M.L 3.65
M.L 3.66
M.L 3.67
M.L 3.68 (Final)
M.L 4.1 (Nefes)
M.L 4.2
M.L 4.3
M.L 4.4
M.L 4.5
M.L 4.6
M.L 4.7
M.L 4.8
M.L 4.9
M.L 4.10
M.L 4.11
M.L 4.12
M.L 4.13
M.L 4.14
M.L 4.15
M.L 4.16
M.L 4.17
M.L 4.18
M.L 4.19
M.L 4.20
M.L 4.21
M.L 4.22
M.L 4.23
M.L 4.24
M.L 4.25
M.L 4.26
M.L 4.27
M.L 4.28
M.L 4.29
M.L 4.30
M.L 4.31
M.L 4.32
M.L 4.33
M.L 4.35
M.L 4.36
M.L 4.37
M.L 4.38
M.L 4.39
M. L 4.40
M.L 4.41 (Son Final)
Anket...
En Özel Bölüm...
Özleyenlere gelen ÖZEL bölüm...

M.L 4.34

7.1K 741 135
By Atikesungunapsa

Size 3000 kelimelik bölümler yazıyorum ve siz bir yıldıza basmayı yorum atmayı unutuyorsunuz arkadaşlar. Kaldı şunun şurasında 3-4 bölüm. Sıkıldık mı? Sarmıyor mu? Her bölüme ayrı ayrı konular düşünüyorum 190 bölüm oldu ve bölümlerin hiçbirisi kısa değil. Trio atıyorum haberiniz olsun. İyi okumalar.

Annemle beraber bebeğimin iki aylık kontrolünden geldik. Benim oğlan maşallah kiloya boya gidiyor. Doktorumuz uzun boylu bir erkek olacağını daha iki aylık olmasına rağmen garanti veriyor. Bir zahmet amk. Anası babası ufak tefek insanlar değil. Babası uzun boylu, anası da kısa sayılmaz. E böyle de süt içmeye devam ederse, ki devam edecek, boy alır başını gider tabi.

Kontrol saatinde kocamda yanımıza geldi ama çıktığımız gibi fabrikaya geri döndü. Biz annemle eve geldiğimizde annemlerin eve geçtik. Aydın dedemlerden geldiğimizin ertesi günü ilk kez oğlumla beraber buraya kahvaltıya geldik. Evde olduğu gibi değildi. Her yeri inceliyordu. Bu çocuk babası gibi rahatına da düşkün bence. Buradaki beşiği beğenmiyor bebeğim. Emerken uyudu, beşiğine bıraktığım zaman ağlayınca tekrar kucağıma aldım. Kucağıma alır almaz uyudu.

Bir konuda bana çekmiş olabilir oğlum. Ben kocamın kollarının arasındaki sevdiğim sıcaklıkta uyumayı seviyorum, oğlumda anasının kolları arasındaki sıcaklığı sevdiği için uyuyor. Canımın en güzel yeri.

Annem ikimize birer kahve yapıp getirdi. "Uyuyor mu kızım?"

"Bırakınca ağladı, ama burada uyuyor." Kocaman beyaz yanaklarını şişirerek gülümsedi. "Rahatını biliyor, anasından ayrılmak istemiyor yavrum. Babaannesinin bir tanesi. Güzeller güzelim benim. Yakışıklı oğlum." Saydırıyordu, bitmiyordu.

Kahvesini bırakıp konsoldan fotoğraf albümü getirdi. "Hazır oğlan uyurken sana Aykut'un  bebeklik resimlerini göstereyim kızım." Yanıma oturup albümü açtı.

"Bak bu ilk anı. Gerçi şimdiki gibi doğuma fotoğrafçı falan girmiyordu, sizin ne güzel oldu resimleriniz." Aynen, doğumda fotoğrafçı girmişti, her anımızı çekmişti. Hepsi çok güzel resimlerdi.

"O zamanlarda Ahmet'in fotoğraf makinası vardı, her şeyi çekerdi. O çekmişti bu resimleri." Aydın Alparslan gerçekten babasına benziyor. Gözleri hariç. Göz rengi hariç aynı babası. Benimle yakından uzaktan alakası yok. Metalci şerefsizlerin dediği gibi 'Reisi doğurmuşum' sanki.

Kaşlar, burun, dudaklar, yanaklar.. Her şeyiyle babasıydı. "Aykut'ta çok ağlıyordu ama Aydın Alparslan kadar değildi. Uykusuna dayanamazdı, uykusu geldiği gibi uyurdu. Bak bu da eve geldiğimizde çekindiğimiz resim." Sıra sıra dizdiği resimleri, bir bir gösteriyordu.

"Bak bu ilk yaş doğum günü." Çok tatlı. Yerim ben bu reisi. O zaman bile duruşu dimdik, dedemin oğluma deyişiyle, çakı gibi.

"Yaşına gelmemişti daha yürümeye başlamıştı." Yürürken çekmişler. Çıplakken, duştan sonra çekmişler. Amk bu çıplak erkek resmî herkeste var bence. Asil bok kafalısının da vardı böyle bir resmî.

"Geçen gün yıkadığımızda Aydın Alparslan'ı da çektim böyle." dedi gülerek. Evet her erkekte olan fotoğraftan oğlumda da olmalı. Aman eksik kalmasın.

"Bu anaokuluna ilk başladığı gün." Kahkaha atmak istedim ama oğlumun uyumasından dolayı atamadım. Çok tatlı. O kadar tatlı bir çocuk ki, şükür edesim geldi oğlum babasına benzediği için.

Altında lacivert pantolon, üzerinde beyaz gömlek. Önünde maşallah yazısı, kafasında şapka, elinde sopa. "Bu sünnetteki fotoğrafı."

Fotoğrafı elime alıp dikkatlice kocama baktım. O zamanda okyanus bakışları varmış. O zamanda Türk kahvesinden okyanusu varmış. Yerim kocamı. Aşkım depreşti resmen.

"Yaaa." diyerek gözlerimi kapattım. Sünnet olmuş haliyle anadan doğma fotoğrafını gösterdi. "Niye kapatıyorsun kızım gözünü? Sanki görmediğin şey." Ya anne ne diyorsun sen ya? Ne demek görmediğim şey? Kadın bozdu kendini.

"O olmasa bu olur muydu?" deyip oğlumu gösterdiğinde utançtan magma tabakasına çak yaptım.

"Bu ilkokula başladığında, o zaman daha Çarşamba'da oturuyorduk. Daha ilk günden sınıftan bir çocuğu dövmüştü." Şaşırmak isterdim. Ama şaşırmıyorum. Benim reis kocam o zaman bile fotoğraflarda kendini göstermek için elinden geleni yapmış. Ciddi duruyor mesela. Reis bakışlarıyla bakıyor. Ellerinin üzerindeki damarları o zaman bile belirgin. O zamanda esmer tenli. O zamanda saçları gür. O zaman bile saçlarının önünde sarıları var. O zaman bile aşık olunası bir çocukmuş. O zaman tanısaydım da herhalde yine Aykut'a aşık oldurdum. Zaten onun da dediği gibi, bana sahip olabilen tek erkek o. Babamın ben doğduğumda bana sahip olduğunu düşünmüyorum. Başka bir erkekle kendimi zaten düşünemiyorum.

Uzunca bir süre fotoğraflara baktık. Kahvelerimizi içip muhabbet ettik. Anne kız gibiydik. Yeri geldi annelik dersleri verdi. Kendi yaptığı hataları yapmamam için uyardı. Yeri geldi doğru bir eş nasıl olunur diye anlattı. Dinçsoy erkeklerinin en ince noktaları, bel altı konusunda bile rahatlıkla konuştu. Ev hanımlığı hakkında bazı tecrübelerinden bahsetti. Anne gibiydi. Olması gereken bir anne gibi.

Akşam yemeğinde maalesef evde olmadığımız için yemek hazırlamadık. Bu akşam Türkmenler çağırmışlardı yemeğe. İlyas dedenin köydeki malikanesine yemeğe davetliydik.

Geçen gün dedemlerden gelirken Fatma abla bir sepet hazırlamış. İçine bebeğimiz için birkaç hediye ve bir koli süslenmiş yumurta koymuş. Kırk uçurma dedikleri bu batıl inançlara kendini kaptırmış insanlara ayak uydurmaya çalışıyordum. Bu akşamda kırk uçurma olarak Uludağ'da uçuracaktık kırkımızı.

Kocamın eve gelmesine yakın oğlumla evimize geçtik. Önce bebeğimin üzerini değiştirdim. Kendim giyinirken aşağıdan kapının sesi geldi. Miniğim yatağımızın üzerinde beni izliyordu. Koşarak merdivenleri çıkan kocam koşarak oğlunu öpmeye gitti. Başkasına yapsa sinir olurum ama benimde önceliğim artık masum bebeğimiz. O yüzden önce onu öpmesine kızmıyorum. Aksine Aykut'un oğluna bu kadar ilgili ve sevgili olması hoşuma gidiyor.

"Babacım naber? Özledim seni öğlenden beri."

"Hiii.."

"Hii tabi oğlum. Anneyi üzdük mü?"

"Gııı.."

"Aferin benim oğluma." Ne anladı acaba gı demesinden? Oğlunun yanından kalkıp ayna karşısında saçımı düzeltirken arkamdan sarıldı.

"Hoşgeldin kocam."

Boynumu, saçlarımı, yanaklarımı öperken gözlerini kapattı. "Hoşbuldum karım."

Kendine doğru çevirdi. "Yine çok güzelsin." Saçımı at kuyruğu yaptım. Gözlerim uykusuzluktan şiş ve makyaj yok.

"Senin bakış açın bebeğim."

Tam öpecekti ki alarm bu sefer erken çaldı. "Öpmüyorum babacım. Öpmüyorum oğlum. Buradayız, seni yalnız bırakmadık." diye diye oğlunun başına gitti.

Oğlumu battaniyeye sarmasını istedim. Kendim hazır olunca devasa sırt çantamı alıp bebeğimizi de pusetine yatırdık. Amk ben okulda bu kadar büyük sırt çantası kullanmadım ama Aydın Alparslan için bez, kıyafet, battaniye, biberon, mama gibi evde olmayınca gerekli olacak ne varsa içinde hazır bekliyordu.

Annemlerle kapının önündeydiler. Onlar babamın arabasına, biz kendi arabamıza binip köye doğru yola çıktık. Arabayla arasındaki ilişkiyi çözememiş olmama rağmen oğlum arabada anında uyuyordu.

Sessiz sedasız yolu bitirdik. Nefret ettiğim köye, nefret ettiğim evin önüne geldiğimizde araba durunca sirenler açıldı, Uludağ inlemeye başladı. Ben çantayı sırtlandım, kocam bebeğimizi.

Kimseyle konuşmadan üst kata, kendi odama çıktım. Bu eve bir daha gireceğim aklımın ucundan geçmemişti. Odam aynen duruyordu. Oğlumun karnını doyururken burada geçirdiğim son günü hatırlayıp daha çok sinir oldum. Ressamlık gülleriyle İlknur'un komasında oynayıp oynayıp burada uyumuştuk. Sabahı berbat. Alt kattaki odaya kilitlenmiştim. Dışarıdan mutlu mesut bir sohbet sesi geliyordu. Beni daha da çok sinir eden. Onca şeyi yaptıktan sonra nasıl bakıyorlar annemlerin yüzüne bilmiyorum.

Karnını doyurup altına yapan oğlumun altını da değiştirirken odaya babamız girdi. "Doydun mu oğlum?" Oğlum derken öyle yürekten geliyor ki sesi, geçip karşılarında onları izlemek istiyorum. Kakasını yapıp rahatlayan bir adet Aydın Alparslan'ı kucaklayan babasıyla gülüşerek salona çıktılar. Pis bezi poşete koydum. Gidip aşağıya bıraktım. Ellerimi temizledim. Yani yanlarına ne kadar geç gidersem o kadar iyidir diye düşünüp oyalandım. Ama işim maalesef bitmişti.

Salona girdiğimde İlyas dede torununu kocamın kucağındayken seviyordu. Hala kucağına almak istemiyormuş. Zaten hiçbir yeri tutmuyormuş, karısı öyle söylemişti. O ellerle, o kollarla baba az mı vurdun be adam? Yarına kalıyor ama yanına kalmıyor insanın yaptıkları. Dimi be Demet abla?

Aynı Murat'ın başına gelenler gibi. Şimdi anlatıyor Nevra anne. Çalıştığı iş yerinde hırsızlık yaptığı iddiasıyla tazminatsız işten kovulmuş. Şerefsizin en önde gideni olabilir ama hırsızlık yapacak bir insan olduğunu sanmıyorum. İnsan evladına haram lokma yedirmez. Sonuç olarak İlyas babası da bu konu yüzünden arkasını dönmese bile, para aktarımı sağlamayı bırakmış. O da para kazanmak için köye gelip annelerinin tarlasında çalışıyormuş. Bugün buraya ben geleceğim için İlkay kızını alıp dedemin evine gitmiş.

"Dedecim." deyip dedemin elini öptüm. Sıkıca sarıldım beni yalnız bırakmayan adama. "Hoşgeldin güzel kızım. Adam baya büyümüş."

"Büyüdü dede, işi ne?" dedim gülümseyerek. Ama sıra geldi diğerleriyle yüzleşmeye. İlyas dede kollarından destek alarak ayağa kalkıp hüzünlü, buğulu ama yine de umutlu gözlerle bakıyordu.

"Evine hoşgeldin kızım."

Burası benim evim değil, bir. Kızın olduğum şimdi mi aklına geldi, iki.

"Hoşbulduk." dedim beş karış suratla bakarak. Nevra anne ayakta bekliyordu. Yanıma gelip sıkı sıkı sarıldı, ben mesafeliyken. Azra aynı şekilde. İlknur ve kocasınında bir farkı yoktu. Bu sefer Serra "Mışra teze hoşdedin." dedi. Teyze diyebildi yani. Aşılamışlar çocuğa.

Amcamlar ve Asil'ler gelince hanımlar sofra hazırlamaya başladılar. Kılımı kıpırdatmadım. Çünkü neden kıpırdatayım?

Zamanın zamanında Türkmenler kıraathanesi vardı hatırlar mısınız? Onların müşterilerine çok çay servisi yapmıştım. O zamanlar o evin bir üyesiydim ama artık değilim. Misafirim bu evde. Onlar istedikleri kadar kızları olduğumu söylesinler. Ben yaşadığım ve bana yaşatılanları unutmadığım gibi, samimiyet göstereceğimi de zannetmiyorum. Mesafeli bir ilişkim olacak, bu kadar. Onlara yapacağım tek iyilik, çocuğuma bana yaşattıklarını yansıtmayacağım. Fazlasıyla yardımcı oluyorum onlara karşı. Oğlumu o rezilliğe dahil etmeyeceğim.

Kucağımda minik erkeğim, yanımda koca erkeğimle beraber sofraya geçtik. Asil dayı karşıdan sürekli laf atıyordu. Oğlumu güldürmek istiyordu ve Aydın Alparslan dayısını seviyordu. Elini uzatıyordu ona doğru. Bir babasına, benden kıskanmadığı sürece, bir de dayısına yapıyordu böyle.

Beş karış suratımı asla bozmazken amcam "Kızım annelik çok zormuş değil mi?" diye sordu. "Zor amca ama uykusuzluk sadece çok etkiliyor. Onun dışında gayet iyi anlaşıyoruz oğlumla." Soru aslında bu kadar soğuk davranmamam gerektiğine yönelikti ama üzerime alınmamış gibi davrandım.

"Hiii." dedi küçük oğlan. Ben konuştukça zaten gülüyordu. "Eeee.." dediğinde gülümseyerek kucağıma baktım. "Ne oldu bebeğim? Neye ee'ledin yine?"

"Anlıyor mu kızım senin söylediklerini?" Sorusuyla yüzüm düşüp başımı kaldırdığımda ters bir cevap vermemek için yutkundum. Hafifçe gülümseyip kocam cevapladı kayınpederini.

"Annesine anlatıyor, annesi dinliyor. Annesi anlatıyor, Aydın Alparslan dinliyor." Çok güzel bir kapak yaparken araya kendisini de katmadan yapamadı. "Gerçi bende anlıyorum onu. Babasına da neler anlatıyor.." Oğlumuza döndü. "..babası da dinliyor evladını. Dimi babacım?" Tamam kendisini kattı ama güzel kattı. Taş kafalarını mı kırar, yoksa zarf adrese mi ulaşır, bilemem.

"Benim kızım bilir işini." diyen babama samimi bir gülüş gönderdim. Bakın kızım kelimesi böyle söylenir. Kız böyle sevilir, şeklinde bir gönderme yaparcasına gülümsedim.

Yemekten sonra çay servisine başlandığı zamanda yerimden kalkmadım. Baş köşeye oturup misafir gibi davranmaya devam ederken İlknur annelik dersleri vermeye çalışıyordu. Sürekli bir şeyler söylüyordu ama dinlemiyormuş gibi yaptım. İlyas bey kocama "Oğlum." dedikçe daha çok sinir oldum. Ara sıra gelen Nevra anne de "Oğlum." diyordu, hadi ona alışmaya başladım ama diğerine alışamıyorum.

Asil'le beraber bahçeden yukarıya çıkan kocam yanımıza oturdu. Annemler mutluydu. En azından bana yapılan haksızlığın farkına varıldığı için onlar mutluydu. Dedem mutluydu. Asil her bokunun ortaya çıkmasına rağmen mutluydu. Kocam Alper'e sürekli laf çarpıttığı için mutluydu. Azra ve Berrak muhabbeti koyultuyorlardı. Bir tek ben mutsuzdum. Oğlumda bunun bilincine vardığı için uzanıp yüzüme dokunuyordu. Etrafımdaki mutlu insanları görmek, beni mutlu etmeliydi ama etmiyordu. Oğluma bakarken bile yüzüm mahkeme duvarıydı. Ama mahkeme duvarı suratıma karşılık herkese laf söyleyen kocam gülerek bana döndü.

"Sinirli olunca sana daha da bir güzellik geliyor bebeğim." dedi kulağıma doğru. "Çok ateşli görünüyorsun. Nabzımı yükseltiyorsun..." Sesi fısıltı gibi çıksa da altında yatan mesajı, ses tonu, dudaklarını değirmesi ne istediğini açıklar nitelikteydi.

Başımı ona çevirirken fincanlardaki incilerin o farkında değildi ama ben görebiliyordum. Hazırla kendini demek istiyordu aslında. Eve gidince mahkememiz var seninle demek istiyordu. Alacağım senin ifadeni diyordu resmen.

"Asma şu güzel suratını. Laf sok, söylen, hatta kız ama asma. Sen yüzünü asma, sürekli gül mutlu ol diye uğraşıyorum Mısra. Biraz bana ayak uydursan, işimi kolaylaştırsan olmaz mı?"

"İçimden konuşmak bile gelmiyor..."

"Sesini eve sakla o zaman." He bok. Amk sanki, tövbe yarabbim.

"Aykut.." diye uyarırken devam etti. "Köy fantezisi yapmamıştık sevgilim. İncir ağacının altında seni bekliyorum." diyip ayağa kalktı. "Aşağıya iniyorum Asil abi." Sigara içmeye gidiyorlardı, utanmaz bir de beni ağacın alına çağırıyordu.

Oğlum karnını doyurmak üzere hareketlenince odama geçtim. Odam demek bile istemiyorum ama neyse.

Babası yanımda olmayınca rahat rahat karnını doyuran kıskançlık sertifikalı oğlumun gazını çıkartmadan ortama girmedim. Ben gitmedim ama kocam yanımıza geldi.

"Nerdesin bebeğim? Seni bekledim aşağıda?" Şerefsiz göt uyuzluk olsun diye böyle yapıyordu. Ama yalnızken ayak uydurun kocama gülümseyerek.

"Ya bir yürü git Aykut. Kasap et derdinde, koyun can derdinde."

"Cık." dedi gülerek. "Aykut Mısra derdinde, oğlum anne derdinde."

Yüzümü gülümseten erkeğe piçlik yapmak istedim. Nasılsa Aydın Alparslan sesini çıkartmadı bu sefer. İkimizde hayret ederek oğlumuza bakarken "Oğlum, nasıl oldu bu iş?" diye sordu babası.

"Bana bunlarla gelin, canımı yiyin lan. Bundan sonra ilk adım senden bebeğim, oğlumuz öyle istiyor." Gülüşe gülüşe odadan çıktığımızda dedem "Kızım, gelsin geleli ilk kez yüzünü gülerken gördüm. Özlemişim gülmeni." dedi. Gözüm diğerlerine kayınca yüzüm düşer gibi oldu ama dedemin gözlerine geri döndüm. "Gözleri aynı senin gibi dimi dede?" Konuyu değiştirmekte üzerime de yok hani.

"Evet. Bir de Asil diyor ki, aynı ben. Hiçte bile. Asil gözlerini benden aldı, tertibim Alparslan'da." Aydın Alparslan değil, tertibim Alparslan. Dedem benim ya.

"Ama aynı babasına benziyor. Bugün annemle Aykut'un küçüklük fotoğraflarına baktık, sanki benim işim varmış da babası doğurmuş."

Hepsi gülerken kocam kaşlarını çatarak bana bakıyordu. "Hepsine mi baktınız?"

"Evet. Hemde hepsine."

Kulağıma doğru eğildi. "Ulan sünnet olduğum fotoğrafa da baktın mı?" Cevabım annemin bana söylediği gibiydi.

"Sanki görmediğim şey kocacım. O olmasaydı, bu olur muydu?"

Gülüşmelerden ve anlatılan muhabbetten kimsenin bizi duymadığına emindim. Kocam şerefsiz de söylediğim cevapla yüzünü değiştirdi. Sempatik reis oldu. "Çok mu özledin yoksa?"

"Hıı. Hem de nasıl?" Elini sırtıma doğru atıp yavaş yavaş gezdirmeye başlayınca kalabalıktan dolayı irkildim.

"Napıyorsun Aykut?" Yüzüne bakmadığım gibi dudaklarını bile kıpırdatmadım. "Ne kadar özlediğini göstermeye çalışıyorum sana."

"Çek elini." Çekmedi. Hatta aşağıya doğru indirdi. "Baya özlemişsin. Söylesene özledim diye bebeğim. Aramızda böyle şeylerin lafı mı olur?"

"Aykut." dedim gözlerimi kocaman açarak. Adi herif, bok kafalı gülüyordu. "Seni kendi silahlarımla vuruyorum karım, niye kızıyorsun? Baya özlemişsin." derken yanımıza Asil geldi.

"Abicim bizim ev boş." Oğlumu seviyormuş gibi yapıyordu ama bize laf sokuyordu. Bu nasıl bir abi, anlamadım gitti zaten. "Halden anlarız abicim. Ne bakıyorsun böm böm? Bizde geçtik o yollardan."

Balım kuşum babasına düşkün bir kız olduğu için Serra'nın yanından ayrılıp yanımıza geldi. "Baba."

"Babam." dedi ona bakarak. "Halanın bebeğine bakıyordum." Petek ablanın kopyası Balım kuşum bana dayanamazdı. "Hala." diyip bana bakarken dayı kucağımdan oğlumu aldı.

"Gel biz halanın oğlunu sevelim." Arkasını dönerken sessiz sessiz laf sokmayı da unutmadı. "Yeğenim bende, siz keyfinize bakın." Bir de utanmadan göz kırpıyor.

"Hadi kalk." dedi yanımdaki şerefsiz meal erkeği. "Amcamların evde bizim bir odamız vardı." Hangi birisine ters bakacağımı şaşırmış bir halde mal gibi kaldım. Hayır bu gece katil olacağım, o ayrı bir konu. Bakalım şanslı olan hangisi olacak?

Aykut'un diğer yanında oturan babam oğluna seslendi. "Kalkalım oğlum isterseniz?"

Babamın yüz ifadesi konuşmalarımızdan haberdar gibiydi. "Yolda uyur torunum, sizde dinlenirsiniz." Kirazlıyayla köyünde de beni yerin dibine sokan bok hayvan yüzünden magma tabakasına el sallamaktan geri kalmadım.

Gidip bok kafalı Asil hayvanından oğlumu alıp hazırladım. Kendi montumu giydim. Bavul niteliğindeki çantamı sırtlandım. "Ben hazırım."

"Otursaydınız kızım biraz daha?"

Söyleyen kişinin yüzüne bakmamayı tercih ettim. "Gidelim, uykusu geldi oğlumun."

Annemle babam giyinirken kendi aralarında fısıldaşıyorlardı. "Duracağını bilsem alalım Ayhan ama oğlan bizimle durmuyor ki.." Babamda kocamın adiliğine dahil olmuş resmen. Hani herkesten beklerdim de, ondan beklemezdim yani. Ayıp ettin baba be.

Duyduklarımı duymamış gibi yapıp yerin altındayken alt kata indiğimizde o berbat odayı gördüm. Odanın kapısına bakarak ister istemez adım atmayı bırakmıştım. Anbean gözümün önünden o odaya girdiğim gün geçti. O merdivenleri sürüklenerek inişim, odaya fırlatılıp atılışım, odada yediğin tokatlar, hayal görmelerim, Aykut'u özlemelerim, abiliğini hatırlayan Asil'in başımda duruşu, türkü söylemem. Hepsini birkaç saniye içinde film şeridi gibi tekrar yaşarken kocamın yanımda olduğunu yeni fark ettim.

"Hadi Mısra, bakma şuraya." Dolu gözlerimi önce kocama çevirdim. Başı eğik ama bakışları üzüntüyle bendeydi. Nefesimi tutup bana o odada, o zamanları yaşatan adama çevirdim. Ona öyle bir baktım ki, nefes aldığı sürece bu bakışımı unutamayacak.

Başımı ağır ağır sağa sola sallarken sol gözümde biriken yaş aktı. "Hadi Mısra." diyen kocamın sözünü dinleyip hızlıca evden çıkıp arabanın yanına geldim.

"Aç kapıları." derken sesimin titrediğimi fark ettim. Görüşürüz falan demeye niyetim yoktu. Annemler davet ederken bile sinir oluyordum ki, evime davet edecek kadar alçakgönüllü olamadım.

Tam arabaya bineceğim esnada Nevra anne seslendi. "Aa, Azra yumurtaları getir kızım. Onları unuttuk."

Azra elinde kucak dolusu sepetle, İlknur poşetlerle çıktı. Oğlumu pusetiyle beraber yanıma alıp önüme bakıyordum. "Mısra, bunlar sizin kızım." Yüzlerine bile bakmadan dışarıda duran kocama seslendim.

"Aykut bagajı açar mısın?" Konuşmayacağımı ve o an ki psikolojimi ilk kez anladıklarına yemin edebilirim. İlk kez anladılar ve üzerime gelmediler. Nefret ederim zaten üzerime gelinmesinden. Sıkıntıya gelemiyorum.

"Gene gelin kızım." dedi kapıya tekrar geldiklerinde. Cevap vermemeye devam ettiğim zaman İlyas dede geldi. O kadar duygu dolu, o kadar içten bir sesle konuştu ki, karşıdan gören bir insanoğlu kesin beni suçlardı.

"Yavrum, gene gelin. Çok özletmeyin kendinizi. Allah'a emanet olun."

Duydular mı bilmiyorum ama "Sizde." dedim. İyi akşamlar demedim. Teşekkür etmedim. Görüşürüz demedim. Dememeye kararlıydım.

Eve gelene kadar oğlumu emzirip, gazını çıkarttım. Ellerini saçlarımın arasına sokup omzumda uyumak en sevdiği şeyler arasındaydı. Uyumuştu bebeğim. Annemlere iyi geceler dilerken babam kocama yardım etmeye geldi. Sepeti Aykut aldı, poşetleri babam aldığı zaman "Onları size götür baba." dedim. Bir an durup yüzüme şaşkınca bakmasını tınlamadım. "Yemeklik bir şeyler vardır muhtemelen. Nasılsa beraber yiyoruz baba."

"Tamam kuzum. Sen öyle diyorsan öyle olsun." Muhtemelen salça, tarhana, komposto gibi bir şeyler vardı. Şişe seslerinden anladım.

Kapının önüne kocam devasa sepetle gelirken ben oğlumuzu ve mühimmatını taşıdım. Sepeti kapının önüne bırakıp kapıyı açtı. Sessizce yukarıya çıkıp oğlumu bıraktım. Aşağıya indiğimde Aykut reis efendi sepeti masaya koymuş, ellerini belinin iki yanına koyarak sepete bakıyordu.

"Bu ne amk?" Sepete baktığımda benim tepkimde aynısı oldu. "Bu ne amk?"

Bir kucak sepetin içinde sayısız yumurta vardı. Çoğusu süslenmiş püslenmiş. Hatta her yumurtaya oğlumun isminin bir harfi yazılmış. Özenle dizilmiş. Alın da görün.

"Keşke tavuk alsalarmış." dedim sinir olarak. "Az yumurta koymuşlar. Sabaha oğlumla kapının önünde satarız biz onları." Benim sinirime karşılık koca efendi söylediklerime gülmeye başladı.

Tezgahın başında su içerken belime milim boşluk kalmayacak şekilde sarıldı. "Sana ne demiştim ben? Sinirlenince daha ateşli oluyorsun bebeğim. Nabzımı daha da yükseltmek için mi sinirleniyorsun?" Konuyu nereden nereye çekiyor yarabbim? Aga bu adamın uçkuru doymadı, doymayacak. Ben diyorum size, biz torun torba sahibi insanlar olup elimizde bastonlarla bile gezsek bacaklarımız titreye titreye odaya götürecek bu adam beni.

Ellerini çekip kendisi de geri çekildi. Hatta teslim olur gibi havaya kaldırdı ellerini. "İlk adım senden karım. Oğlumuz öyle istiyor." Şart mı bu kadar güzel gülmesi? Şart mı böyle güzel bakması? Şart mı bu kadar seviyor olmam? Şart mı koca bebeğim olması?

Yolda minik Aykut'u doyurmuş, gazını çıkartıp uyutmuş anne olarak, sırada büyük Aykut vardı. Ana olmak böyle bir şey. Kıyamıyorsun. O okyanus bakışlara aldanıp, kahve tiryakisi olduğum için doyamıyorum.

Okyanusa bombalama atlamak için elimi ensesine atıp kendime çektiğimde yaptığıma şaşırdı ama ses etmeye ne hacet? Dudak temasımızı bozmadan koca bebeğimin de gönlünü yapmam gerekiyordu. İyi dayanıyor adam, laf yok.

"Odamıza çıkart o zaman beni."

"Bana bunlarla gel sevgilim. Gerekirse kucağımdan hiç indirmem." Bokunu da çıkartsa, anasını da ağlatsa aşk başka bir şey. Bana onca şeyi yapmış, mutluluğum ve iyi olmam için uğraşmış bir adamı geri çevirmek anca nankörlük olurdu herhalde.

Geldik bölüm sonuna. Yorumlarınızı okumaya geçiyorum artık.

Continue Reading

You'll Also Like

684K 45.5K 31
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
12.5K 214 33
Kısaca ,diş hekimliği okurken ne yaşarsınız merak ediyorsanız cevaplar burada. Peki Tıp fakültesinde yaşananları da merak ediyor musun? Onlar da "Tı...
870 455 19
Günlük yürüyüşüne çıktığında yaşadığı olay ile hayatı değişen kızın hikayesi Hiç beklemediğin birinden hiç beklemediğin bir anda gelen tatlı itiraflar
130K 8.3K 37
Bitiş tarihi| 10 Ağustos 2019 あ "Alin."Diye fısıldadı gözlerini açmadan. Dudaklarında bir tebessüm belirdi."Berbat görünüyorsun, Güven."Diye fısılda...