MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)

By Atikesungunapsa

2.5M 214K 76.9K

Bu bir bağımlının değil, bağlılığın hikayesi... Aykut'un en yakın arkadaşı, Mısra'nın en yakın arkadaşını ald... More

Tanıtım..
M.L 1.1 (Nabız)
M.L 1.2
M.L 1.3
M.L 1.4
M.L 1.5
M.L 1.6
M.L 1.7
M.L 1.8
M.L 1.9
M.L 1.10
M.L 1.11
M.L 1.12
M.L 1.13
M.L 1.14
M.L 1.15
M.L 1.16
M.L 1.17
M.L 1.18
M.L 1.19
M.L 1.20
M.L 1.21
M.L 1.22
M.L 1.23
M.L 1.24
M.L 1.25
M.L 1.26
M.L 1.27
M.L 1.28
M.L 1.29
M.L 1.30
M.L 1.31
M.L 1.32
M.L 1.33
M.L 1.34
M.L 1.35
M.L 1.36
M.L 1.37
M.L 1.38
M.L 1.39
M.L 1.40
M.L 1.41
M.L 1.42
M.L 1.43
M.L 1.46
M.L 1.47
M.L 1.48
M.L 1.49
M.L 1. 50
M.L 1.51
M.L 1.52
M.L 1. 53
M.L 1-54 (Final)
M.L 2.1 (Reis)
M.L 2.2
M.L 2.3
M.L 2.4
M.L 2.5
M.L 2.6
M.L 2.7
M.L 2.8
M.L 2.9
M.L 2.10
M.L 2.11
M.L 2.12
M.L 2.13
M.L 2.14
M.L 2.15
M.L 2.16
M.L 2.17
M. L 2.18
M.L 2.19
M.L 2.20
M.L 2.21
M.L 2.22
M.L 2.23
M.L 2.24
M.L 2.25
M.L 2.26
M.L 2.27
M.L 2.28
M.L 2.29
M.L 2.30
M.L 2.31 (Final)
Fragman..
M.L 3.1 (Senin İçin)
M.L 3.2
M.L 3.3
M.L 3.4
M.L 3.5
M.L 3.6
M.L 3.7
M.L 3.8
M.L 3.9
M.L 3.10
M.L 3.11
M.L 3.12
M.L 3.13
M.L 3.14
M.L 3.15
M.L 3.16
M.L 3.17
M.L 3.18
M.L 3.19
M.L 3.20
M.L 3.21
M.L 3.22
M.L 3.23
M.L 3.24
M.L 3.25
M.L 3.26
M.L 3.27
M.L 3.28
M.L 3.29
M.L 3.30
M.L 3.31
M.L 3.32
M.L 3.33
M.L 3.34
M.L 3.35
M.L 3.36
M.L 3.37
M.L 3.38
M.L 3.39
M.L 3.40
M.L 3.41
M.L 3.42
M.L 3.43
M.L 3.44
M.L 3.45
M.L 3.46
M.L 3.47
M.L 3.48
M.L 3.49
M.L 3.50
M.L 3.51
M.L 3.52
M.L 3.53
M.L 3.54
M.L 3.55
M.L 3.56
M.L 3.57
M.L 3.58
M.L 3.59
M.L 3.60
M.L 3.61
M.L 3.62
M.L 3.63
M.L 3.64
M.L 3.65
M.L 3.66
M.L 3.67
M.L 3.68 (Final)
M.L 4.1 (Nefes)
M.L 4.2
M.L 4.3
M.L 4.4
M.L 4.5
M.L 4.6
M.L 4.7
M.L 4.8
M.L 4.9
M.L 4.10
M.L 4.11
M.L 4.12
M.L 4.13
M.L 4.14
M.L 4.15
M.L 4.16
M.L 4.17
M.L 4.18
M.L 4.19
M.L 4.20
M.L 4.21
M.L 4.22
M.L 4.23
M.L 4.24
M.L 4.25
M.L 4.26
M.L 4.27
M.L 4.28
M.L 4.29
M.L 4.31
M.L 4.32
M.L 4.33
M.L 4.34
M.L 4.35
M.L 4.36
M.L 4.37
M.L 4.38
M.L 4.39
M. L 4.40
M.L 4.41 (Son Final)
Anket...
En Özel Bölüm...
Özleyenlere gelen ÖZEL bölüm...

M.L 4.30

7.6K 750 222
By Atikesungunapsa

Nasıl bir bomba attım bir bilseniz. Her kelimeyi dikkatli okuyun. Mısra bebeğim çok fena konuşup, çok fena susuyor. Karşısında herkes acı çekiyor.

İstek üzerine Başıbozuktan da çok fena bir bölüm yazacağım a dostlar. Hafta içi mutlaka atarım ama buradan bölüm beklerken diğer hikayelerime de bakabilirsiniz. Görüşmek üzere.

"Nereden haberiniz oldu, Aydın Alparslan'ın kordonu olduğundan?"

Ona baktım, diğerine baktım, ötekine baktım derken kimse bir tepki vermiyordu. Herkes susuyordu. Birbirlerine bakıp cevap vermiyorlardı. Oğlum babasıyla beraber yanımıza geldiğinde benim kucağıma verdi.

Amcama bakıp tekrar sordum. "Haberleri olmayacaktı amca, kimden öğrendiler?"

"Biz söylemedik amcacım. Söyleme dedin, söylemedik." Onlara kızmasam bile diğerlerinin öğrenmiş olmalarına sinir olduğum için pek de sakin sayılmazdım.

"Nasıl öğrendiniz?" Bu sefer karı koca yan yana oturan sözde aileme kaydı gözlerim. Sözde babam boğazını temizleyip açıklamaya başladı.

"Hastaneden çıkarken verilen epikrizlerde yazıyordu. Doğru söylüyorlar, kimse bize bişey söylemedi. Asil, Ceylan hastanesinde doğum yapacak birisini bulduklarını söylediğinde o hastaneye geçtik, sizin olduğunuzdan haberimiz yoktu. Ameliyattan iki hafta sonra çıkışımı verdiler. Eve geldiğimizde İlkay belgelere bakıyordu, Dinçsoy bebeğin annesi Mısra Dinçsoy'un izni ile kordon bağından kök hücre tedavisi yapılmıştır yazıyormuş. O zaman öğrendik. Öğrendiğim gibi Metin'le konuştum, o da doğruladı. Babam, baban, Asil ve amcan konuşmuşlar seninle, haberimizin olmasını istememişsin."

"Evet istemedim. Bu yüzden istemedim." dedim ters bir şekilde. "Evimden kovdum diye belki bana kızmış olabilirsiniz ama o Murat denilen haysiyetsizin benim ve ailemin yakınında işi yok. Karısını ve beni tanımasın diye uğraştığı çocuğunu da alıp istediği yere gidebilir, umurumda bile değiller."

Başını öne doğru eğip gözlerini sildi. "Haklısın, sen.. Ne desen haklısın. Biz seni çok yanlış tanımışız Mısra. Ben.." Karşımda bu kadar küçülüp, zorla konuşacağı aklımın ucuna dahi gelmezdi.

"..hep seni suçladım, yargıladım ama bir kere bile seni dinlemedim. Senin yaptığın, sizin yaptığınız çok büyük bir fedakarlık.."

"Teşekkür beklemiyorum. Özür, hiç beklemiyorum." Aydın Alparslan'ı gösterdim. "Oğlum Aydın Alparslan Dinçsoy, daha doğmadan yürekli bir çocuk olduğunu belli etti."

"Aynı annesi gibi..." dedi kocam. Anlamaz bakışlarla ona baktığımda 'Karışma.' der gibi baktı.

"Metin amcamla ve Sadık dedemle bu konuyu konuştuktan sonra amcam beni aradı. Bizimle konuşmak istediklerini söyledi. Kabul etmedim..." Bana bakıyordu ama herkese anlatıyordu.

"..Asil abi fabrikada babamla konuştu. Birkaç günden beri ben görüşmek istemediğimizi söyledikçe herkes diretti. Sinirlerim bozuldu, doğru..." Demek ki akşam o yüzden gergindi.

"...ama anne baba olmanın ne kadar zor olduğunu yirmi günde öğrendik. O yüzden gelmenize izin verdim. Bilemem, belki bizde evladımıza yetemeyeceğiz.. Belki bizde yanlışlar yapacağız. Ama tecrübe edindiğimiz konulardan ilki, dinlemeden evladımızı yargılamayacağız... Dimi İlyas bey?"

"Doğru. Ben Mısra'yı çoğu konuda dinlemedim..."

"Hiçbir konuda." dedim net bir dille.

"Evet hiçbir konuda dinlemedim seni. Ama Aykut bugün gelip her şeyi anlattı. 'Karımın karşısına çıkacaksanız, her şeyi bilin ve öyle çıkın' dedi."

Aykut'a ters ters bakmaya başladım. "Hangi konular Aykut'çum onlar?"

İmalı bir gözle bakmaya devam ediyordu. "Asil abinin mevzuları Mısra'cım."

"Bilmelerini istemediğimi biliyordun Aykut'çum."

"Biliyordum Mısra'cım. Ama yetmez mi kendine yaptığın haksızlık? Herkes bilmeli bence oğlumuzun kime çektiğini.."

"Huyu tüyü bence sen Aykut'çum."

"Yanlış Mısra'cım. Aynı sen."

Babam araya kaynak oldu. "Oğlum konuyu saptırdınız. Atışmanızı sonra yaparsınız."

Aydın Alparslan ağlamaya başlayınca herkes ayaklandı birden ama ben halasına vermeyi tercih ettim. "Karnı tok Berrak. Mutfakta davlumbazı açıp uyutur musun?" Şaşkın şaşkın baktılar ama Berrak bebeğimi aldı. "Tamam abla, uyuyunca getiririm."

Yerime geri oturup herkese ters ters bakmaya devam ediyordum. Sözde babam konuşmayı ele aldı.

"Sana babalık yapmamış olsam da, böyle bir durumda bana yardım etmenizi öğrenmek isterdim. Bir şekilde de Allah gösterdi, öğrendim."

"Ben öğrenmenizi istemiyordum ama. Evet bana babalık yapmadın. Annem annelik yapmadı. Kardeşlerim kardeşlik yapmadı. Herkes kendi çıkarını düşünüyorken ben bir kere bile kendimi düşünmedim." Bakışları salonun içinde her yerde geziyordu ama bana bakmaya cesaret edemiyordu. Yemiyordu bence. O kadar ters ve ciddi duruyordum ki onlara karşı, konuşmakta zorluk çekiyordu.

"Bende Asil abi gibiydim, beni de yargıladınız bu yüzden. Ama şu dünyada tanıdığım, tanıyabileceğim en fedakar insan Mısra. Ailemle aram bozuktu, onun sayesinde düzeldi. Pis işler peşindeydim, Mısra sayesinde kurtuldum. Kavgasız günüm geçmezdi. Kaza yaptım, böbrek nakli olduğum zaman yine kendini düşünmeden Mısra sayesinde kurtuldum. Asil abi de bilir." Hepimiz Asil bokunun suratına baktık.

"Evet, yani tamam bende serserinin önde gideniydim ama kimse bilmiyordu." Utana sıkıla konuşuyor ya Türkmenlere karşı, Allah'ım bugünleri de mi görecektik? Her zaman kendinden emin, başı dik, artist havasını takınırdı. "Herkes Mısra'yı suçlarken bende salaklık yaptım, kendimi ateşe atmak yerine, onu attım." Sözde babam ters ters Asil bokuna bakıyordu. Amcamda, hatta yengemde.

"Bu hadsizin de ne haltlar yediğini öğrendim.." dedi ciddi ciddi.

Söz sırası dedeme geçti. "O kollarındaki dövmelerin altında jilet izleri varmış meğer. Ben kızlara artistlik olsun diye yaptırdı sanıyordum. Hayırsız evlat."

"Deme öyle dede ya." Aman bide mahcup oluyor göt herif. "Kes sesini Asil!"

Dedemi ilk kez sinirlendiren Asil bunu kendine nasıl yediremiyor biliyorum ama dedem inanılmaz sinirli. İlk kez ona böyle tüfeklerini çıkartıp da baktığını görüyorum.

"Senin yüzünden bu kız hasta oldu. Evsiz kaldı, annesiz babasız kaldı.." diye bağırırken sakinleşmesi için susturdum.

"Evet hasta oldum dede ama derdimin dermanı vardı." dedim kocama bakarak. "Evsiz kalmadım, annesiz babasız kalmadım. Serseri diye yargılayıp beni ayırmaya kalktığınız adam, bana derman oldu. Ev oldu, yeri geldi anne baba oldu. Kendi anne babası beni ondan daha çok sevsinler, kendi evlatları yerine koysunlar diye elinden gelenin fazlasını yaptı. Ben evsiz kalmadım. Amcamla yengem bana evlerini açtılar. Ben annesiz babasız da kalmadım, Ayhan babamla, Belkıs annem bana annelik babalık yaptılar. Sende biliyorsun dede. Düğün zamanı, öncesi yada sonrası... Bana hiçbir eksiklik yaşatmadılar, fazlasını verdiler. Gönül isterdi ki, biyolojik annem babamda en güzel günlerimde yanımda olsalardı. Ama o onların tercihiydi."

"Tercih bu it yüzünden kızım." Dedem hala sinirliydi. Hala Asil bokuna kızıyordu.

"Delikanlıyım diye geçinmeyi biliyor, ama insan öz kardeşi gibi gördüğü kişiye böyle yapmazdı. Az mı ağladın baban sana vurduğunda? Az mı üzüldün köye kapattığında? Az mı çektin sana yaşattıkları yüzünden?" Son cümlelerini ağlayarak söylemeye başlayınca kendimi daha fazla tutamadım. İstemsizce gözümden yaşlar indi boynuma doğru. Ama kocam sildi.

"Senden böyle şeyler mi duyacaktık Asil?"

"Dede.." diyerek uyardım aslında. Asil bokuna fazla güveniyorlardı ve yediği haltları öğrendikleri için güvendikleri dağa karlar yağmıştı. Üzgündü. Kırgındı. Kızgındı.

"Asil abi kusura bakma ama Mısra'yı daha fazla yediremezdim kimseye."

"Sana kızmıyorum zaten, bende daha geçen sene köydeki evde söyleyecektim bu durumu ama Mısra engelledi..." Sesi çıkmakla çıkmamak arasında gidip geliyordu. Utançtan yerin dibine giriyordu. Ve ben herkesin haddini bildirmeye yeminliymişim gibi konuşmanın iplerini tuttum.

"Birincisi, abime fazla güveniyordunuz. Sülalenizin tek oğlu diye üzerine fazla düştünüz. Onu o şımarıklığa, o hallere getiren bir nevi sizlerdiniz. Asil diyince içiniz titrerdi, çok yüz verdiniz. O yüzden kimse şimdi ona yüklenmesin. İkincisi, yaşım küçük olmasına rağmen ben hiçbir zaman çocuk olmadım. Çocuk gibi davranmadım, küçüklüğümü sadece abimle atv'yi kaçırdığım zaman yaşadığım kaçamaklarda bildim. Çünkü bana çocukluk yaşatmayan sizlerdiniz. Üçüncüsü, Bilal abi öldükten sonra abimde esrarı bırakmak istediğini söyledi. Ben ona sadece yardım ettim. Doktor bulduk, para bulduk, beraber gittik geldik. Her gece sokaklardan topladım ben sizin sevgili oğlunuzu. Sen o dönemlerde bana bağırıp çağırırken bir kere bile karşına alıp benimle konuşmadın." Sözde babama yıllardır söylemek istediklerimi söylemeye başladım. Hemde gözünün içine baka baka, korkmadan.

"Bir kere bile bana güzellikle sormadın. Ben senden beni karşına alıp konuşmanı beklerdim. Hani diyordun ya bana, sen benim en sevdiğim kızımsın diye. İnsan en başta evlat ayrımcılığı yapmazdı. Hepinizi aynı seviyorum, hepinizin yeri ayrı demeliydin. Sen çok, sen az değil. Sizin oğlunuz gençliğinde bir belaya bulaştı, heba olup gitmesin, üzülmeyin diye kendimi ateşe atan bendim. Evet abim o zaman sesini çıkarmayıp beni ateşe atmış olabilir, ama isteseydim ben çıkartırdım. Her şeyi size açıklardım. Ama gerek duymadım. Bana güvenmeyen, beni dinlemeden yargılayan bir aileyle konuşacak tek kelimem yoktu benim. Şimdi neden sustuğumu, neden abimin mevzularını sizden gizlediğimi, neden kordon muhabbetini sizden gizlediğimi anladınız mı?"

Herkes ağlıyordu. Herkes yüzünü gözünü siliyordu. Ben aksine, gözlerinin içine bakarak kustum içimde biriktirdiğim nefretimi.

"İnsan evladına önce güvenmeli. Ama abime yaptığınız gibi her şeyi önüne sunmamalı. Ben yine aç kalırım, ben yine çalışırım, üç kuruş para için 12 saat ayakta yine kalırım. Ama sen bana güvenmiş olsaydın, ben kendimi böylesine büyütemezdim. Siz büyüttünüz demiyorum bakın.." Kendimi gösterdim. "..ben kendi kendimi büyüttüm. Ama eğer teşekkür edeceğiniz birisini arıyorsanız. Önce amcamla yengeme teşekkür edin, öz evladınıza sahip çıktığı işin. Sonra Aykut'a teşekkür edin, öz evladınızı düştüğünde kaldırmak için değil, düşmesin diye elini tuttuğu için. Dedeme teşekkür edin, büyüğüm olarak başımda durduğu için." Babamla annemi gösterdim.

"Bide beğenmeyip yargıladığın, annelik babalık görevlerini sonuna kadar yapan insanlara teşekkür edin. Bana siz güvenmezken, beni daha bir kaç ay öncesinde tanımış olmasına rağmen bana aile yadigarları olan yüzüğü veren Aydın dedeme teşekkür edin. Ama bana teşekkür etmeyin, oğluma teşekkür etmeyin. Ben sizden hiçbir şey beklemiyorum artık. Beni evinden üç kere kovmuş bir adamdan, ve bunu engellemeyen anneden teşekkür almak için yapmadım bu iyiliği. Sadece merhametimden bir nebze olsun yararlanmak nasip oldu size de."

Ağlamaklar hıçkırıklara döndüğü zaman kimseden kelime anlamında bir söz çıkmıyordu. Suskundular. Pişmandılar. Bitiktiler. Aynı benim seneler önce Aykut'un arkasını dönüp gittiği zamanda olduğum gibi. Liseyi bitirdiğimiz gün gözünün içine bakarak arkamı dönüp gittiğim gün gibiydiler. Bende o zaman bitmiştim. Tükenmiştim. Mahvolmuştum.

"Özür de dilemeyin. Çünkü dileseniz de benim yaşadığım hiçbir şeye geri dönmeyeceğiz. Bana yaşadıklarımı unutturmayacak. En başta, kocamla birbirimizi deli gibi seviyorken 850 gün ayrı geçirmemize kimse açıklama yapamayacak. He ama ben sana teşekkür edeyim, kaza geçirdiğim zaman davayla sen ilgilenmişsin. Halletmişsin mevzuyu, teşekkür ederim."

Berrak'ın ağlayan oğlumla salona girmesi sonucu ayağa kalktım. "Abla uyumadı ne yaptıysam."

"Tamam canım, ver sen bana." Kucağıma alıp ortamdan uzaklaşmak için üst kata çıktım. Söylediklerimi düşünsünler. Kafalarında kursunlar. Kim haklı, kim haksız ayırt etsinler.

Odamıza girip yatağa oturduğum gibi emzirmeye başladım. Boncuk gözleriyle yüzümü ezberler gibi bakıyordu aynı zamanda.

"Anneyi mi öğreniyorsun bebeğim sen?" Kafasını geri çekip "Eee.." dedi. Tekrar karnını doyurmaya başladı babası kılıklı.

"Anne de seni yiyecek, haberin yok. Seni çok seviyorum oğlum. Herkesten, her şeyden, kendimden, babandan daha çok seviyorum."

"Pabucumun dama atılacağını tahmin ediyordum ama bu kadar çabuk olacağını düşünmüyordum." diyerek babamız girdi odaya. Karnını doyuran oğlunun alnından öpüp elini yüzüme koydu.

"İyi misin bebeğim?"

"İyiyim. Konuştukça rahatladım..."

"Rahatlayacağını bildiğim için gelmelerine izin verdim ama... Üzülmüyorsun dimi?"

"Hayır." dedim başımı sallayarak. "Üzülmüyorum. Tamam üzülüyorum ama üzüldüğüm konu onlara söylediklerim değil. Onu bu şekilde bitik görmek sinirlerimi bozdu." Gözlerim yere sabitlenip eski günleri hatırlamaya başladım. "Hep dik dururdu. Hep ters konuşurdu. Kolay kolay yıkılmaz, ağlamazdı. Hep bir çözüm yolu bulur, birilerine yardım ederdi. Ben hariç. Şimdi böyle ağlaması, çökmüş hali sinirlerimi bozdu. Yakıştıramadım ona."

Yanıma oturunca başımı omzuna koydum. Kolunu evimin duvarları girdi sardı etrafıma. İkimizde oğlumuza bakıyorduk, kahraman Dinçsoy'a, minik adama, şaheserimize...

"Biliyorum Mısra. Ama artık üzülmesen olmaz mı? Hem... Baksana gözbebeğimin sana çok ihtiyacı var."

"Biliyorum Aykut. Benimde size ihtiyacım var." Babasıyla sarmaş dolaş oluşumuza fazla katlanan süper minik erkek kafasını geriye çekip kendini hemen hatırlattı.

"Unutmadık oğlum seni ya. Bir rahat bıraksan da annene biraz destek olsam olmaz mı?"

"Eeee.." dedi az önceki gibi. O gri bakışlarının altında bile onlarca anlam çıkartabiliyorum. Sanki her şeyi biliyor gibi. Her şeyi anlıyor gibi bakıyor yüzümüze. 'O benim annem. Annemi üzmeyin. Annemi ağlatmayın. O sadece benim.'  der gibi babasına bakıp minicik ellerini bana, yüzüme dokunmak için uzatıyor. Koklaya koklaya ellerinden öpüp babasına uzattım. Üzerimi toparladığımda ayağa kalktık üçümüz de.

"Daha iyi misin? İyi değilsen inme."

"İyiyim. Daha iyi olmak için ineceğim."

Aşağıya indiğimizde ben ortamı gergin ve sessiz bekliyordum aslında. Herkesi ağlarken bıraktığım ortam, biz gelene kadar çok farklı bir hal almış. Herkes birbiriyle neşe içinde konuşuyordu. Annem İlknur, Azra ve annelerine evi gezdiriyordu.

"Üst kata da çıkalım." diyip merdivenlere döndüklerinde bizi gördüler.

"Doydu mu kızım? Bende annenlere evi gezdiriyordum."

"Doydu anne." Salona doğru baktığımda yengem Balım kuşumu kucağında gezdirirken Berrak ve Petek abla çay servisi yapıyordu. Erkekler muhabbetin dibine vurmuşlardı.

"Depoyu kiraya verdin mi abi?" diye sordu amcam abisine.

"Çok oldu onu kiraya vereli. Alper ilgileniyordu o işle."

"Ne deposu?" diye sordu babam. Dedem cevapladı. "Organize sanayide bir depo almıştı, kiraya vermek için." Ne yapacaktı acaba depoyla?

"Sizin fabrikanın iki alt sokağında Ayhan." Bey gitmiş, Ayhan kalmış sadece.

"İyi olmuş yatırım yatırımdır."

Aykut bebeğimizi beşiğine yatıracağı zaman dedem istedi. "Bana ver oğlum, özledim torunumu."

"Aynı benim gözlerim." dedi hadsiz Asil.

Dedem ters ters bakmaktan geri kalmadı. "Senin değil, benim."

"Huyu sana benzemesin hergele." Amcamda laf sokmaktan geri kalmadı.

"Huyu Mısra'ya çeker inşallah." dedi babam hayran hayran bana bakarken. "Valla gözleri hariç bana benziyor baba, huyları da bana benziyor. Sürekli acıkıyor." Hepsi gülerken bir tek ben gülmüyordum.

"Bende yemeyi çok severim Aykut." He sana benziyor yani İlyas Türkmen. Alakası bile yok.

Bütün evi gezen annemler yanımıza geldiler. "Huyu da babası olacak bence." dedi annem otururken. Misafirlerimize dönüp konuşmaya devam etti.

"Sizin haberiniz yoktu o zaman. Aykut kaza geçirmişti lisedeyken. Mısra'dan başka kimse yedirip içiremiyordu. Ne ilacını içiyor, ne bir bardak su içiyordu. Mısra yavrum sabahın köründe gelip kahvaltısını yaptırıyordu. Meyvesini yediriyordu. İlaçlarını içiriyordu. Yetmiyormuş gibi bide ders çalıştırıyordu."

Babam bana hayran hayran bakmaya devam ediyordu. "Mısra evimizin veli nimeti gibi. Kendisi Allah'ın bir lütfuydu zaten, bide torunumu verdi, o da Allah'ın bir lütfu. Bir tane oğlum var, ona da fazla yüz verdik diye şımardı. Kolejlerin hiçbirisi kabul etmiyordu, gidip Kemal'le konuştum. Al dedim bu oğlanı, tepe tepe kullan ama orada bile haytalık yapmaktan geri kalmadı. Her gün kavga, gürültü. Mısra karşısına nasıl çıktıysa, evimizinde huzurunu getirdi, oğlumuzu da bize geri verdi. Mısra olmasaydı biz oğlumuzun ya mezarına bakıyor olurduk, yada hapishane köşelerine..."

"Abartma baba, o kadar da değil." desem de annemde babama destek çıktı.

"Abartma değil kızım. Adaklar bile adadım. Güneş gibi doğdu Aykut'un başına."

"Yediniz sizde beni." diye trip attı kocam. "Hakkaten yani." diyen Asil'e yengem ağzının payını verdi.

"Sen sus it herif. Senden bunları duyacağım aklımın ucuna gelmezdi. Allah'tan Mısra varmış da, seni çekip almış o kuyunun içinden. Yoksa Bilal gibi ölüp giderdin Allah korusun. Annesi hala her gün hastanelik oluyor."

"Bilal abiyi de biz bulduk." dedim üzgün üzgün. "Haber gelince aramaya çıkmıştık. Sokak lambasının altında cesetini gördüm. Hiç unutmuyorum o günü."

"Kapatalım bu konuyu." diyen annem sözde dünürüne döndü. "Nevra Cumartesi günü mevlidimiz var, sizde gelirsiniz. İstediğinizi çağırın." Hayda ama. Hakkaten hayda.

"Mısra kimi isterse."

"Türkmenlerden kimseyi istemiyorum, yengem hariç."

"Olmaz kızım öyle. Diğer yengenler, halanlar?" dedi annem.

"Kötü günümde yanımda olmayanın, iyi günümde de işi yok anne."

Bıyık altından gülen kocam sessizce söylendi. "Giderli ressamlık kızı olur kendileri."

"Bişey mi dedin oğlum?" diye sordu babam. "Yok ya." derken Asil girdi devreye. "Giderli ressamlık kızı oluyor bu ikisi de." Petek ablayı da gösteriyordu.

"Boşuna seni Petek ablaya emanet etmedim." dedim gülümseyerek. "Vur vur." diyerek bozuk atınca dedem söylenmeye başladı.

"Adi herif. Sus. Ufacık kıza yaptıklarından utan önce. Ama bunun bedelini ödeyeceksin. Bütün mevlit masraflarını sen karşılayacaksın. Bende vermeyeceğim sana para, babanda. Petek, kızım sizin bir ihtiyacınız olursa bana gel. Ama bu it herife para mara yok bundan sonra."

"Naptın dede ya?"

"Mevlit demişken..." dedi İlyas Türkmen. "Ben kurban kestirecektim zaten, adağım vardı. İzniniz olurda Alparslan içinde kestireceğim. Etli pilav dağıtırsınız belki..."

"Aydın Alparslan." diye düzelttim. İzin ister gibi gözlerime bakarken gözlerimi kaçırdım. Benim cevap vermeyeceğimi herkes biliyordu ama önce kocam, sonra babam cevapladı.

"Ben kestirdim Aydın Alparslan için kurban.."

"Dedesisin sende. Biz hallederdik ama madem gönlünden geçmiş, sen bilirsin İlyas."

Gergin ortamdaki herkes bana bakıyordu. Ama inat edip cevap vermedim yine de. Konuyu değiştirmek ister gibi İlknur konuştu.

"Evin çok güzelmiş Mısra, güle güle oturun."

"Sağol." dedim beş karış suratla. Aynı şeyi Azra ve annesi de söyledi. Onlara da aynı tepkiyi verdim.

"Temizlik falan yapılacaksa eğer, yardıma gelirim."

"Yaptırdık İlknur biz, bugün temizlikçiler de buradaydı, bizde yaptık. Sağol yine de." diyerek annem cevapladı.

Dedemin kucağından amcamın kucağına geçen oğlumu sevmek için Azra ve İlknur başına gittiler. "Çok tatlı ya, baksana şuna." Maşallah diyin lan.

Amcamın kucağında boncuk boncuk bakan oğlumu biraz sevip Balım kuşumu sevmek istedikleri zaman İlknur'un kızı "Anne." dedi kıskanarak. Yerine geri oturup kucağına aldığında adını sordum. "Serra." Kızına bakıp beni işaret etti. "Bak kızım, Mısra teyzen o." Serra Azra'yı gösterdi parmağıyla. "Teyze o."

Yaptığını tınlamayıp tekrar Balım'a baktığımda ellerini yemeye çalışıyordu. Aklıma uyuzluk yapmak geldi. Çünkü Balım bebeğim beni çok seviyordu. Fırsattan istifade Balım kuşumu kucağıma alayım diye ayağa kalktım.

"Halam." dedim sevecen sevecen. "Ha-la." Heceleyerek bana hala diyince herkes şaşırırken Asil fesatlandı. "Bana baba demedi bugüne kadar, sana hala diyor."

"Anne diyor ama Asil." dedi Petek abla.

"Sana demiştim abi, kızın beni senden daha çok sevecek diye. Ama yediremiyorsun kendine bir türlü." Asil fesatlanırken ben gülüyordum.

Biraz daha oturduktan sonra annem yemeğe kalmaları için ısrar etti ama dedem kabul etmedi. "Metin, siz Petek'le Balım'ı alın. Asil beni Aydın'ımın yanına götürsün, dertleşeyim tertibimle."

"Niye ben ya?" diye sessizce isyan ederken dedem arkasını dönüp "Sus lan, düş önüme." dediğinde içimin yağları eridi.

Kapıda herkesi geçirirken kucağımda oğluma bakan İlyas Türkmen konuşmaya başladı. "Küçük kahraman, ne senin ne de ailenin hakkını ödeyemem ama hakkını helal et bana olur mu?" İşaret parmağını minik elinin üzerine ufacık dokundurup çekti.

Bakışlarını bana kaldırıp istemediğim cümleleri kurdu. "Sen etme dedin ama benim içime sinmiyor Mısra. Özür de dilesem yaptıklarımı düzeltmeyecek. Yine de özür dilerim kızım, ben çok büyük bir yanlış yaptım. Ama böyle yüreği büyük bir evlada sahip bir annenin de yüreği çok büyüktür. İnşallah birgün beni affedersin. Sende hakkını helal et." Aykut'a baktı. "Sende kusura bakma oğlum, seni de yanlış tanıttılar bana. Keşke zamanı geri alabilsem. Ama alamam. Tek duam hep mutlu olmanız."

"Onlar sizin sandığınızdan çok daha mutlu abi. Onlar neler yaşadılar da, bir kere bile düşmediler. Düştük sandılar sadece. Aykut Mısra'nın, Mısra Aykut'un elini öyle bir tutuyor ki, düşmek bir yana dursun kimse onları sarsamaz bile."

Amcamın sözlerini dinleyip tekrar üçümüze baktığında dolu gözlerindeki pişmanlığı buram buram hissettim. Hemde iliklerime kadar. Pişman olmasını bile istemeyecek kadar körelmişti duygularım onlara karşı. Körelen duygularımı bilemek için geldikleri evimden yine cevap vermeden gönderdim. Hepsi gitti. Geldikleri gibi gittiler. Pişmanlık kokan kokuları evime bırakıp da gittiler.

Yemek boyunca da aklımda sadece konuştuklarımız vardı. Sessizce yediğimiz yemeğin sonunda kahvelerimizi içerken babam hem bana, hem Berrak'a vaaz vermeye başladı bile. Sonumuz hayrolsun be gülüm. Valla bak. Hakkaten hayrolsun.

Geldik yorumlar kısmına gençler. Öpüldüğünüzü bilin. Seviyorum sizleri.

Continue Reading

You'll Also Like

5.3K 2.2K 21
"Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur"Ra'd 28. Ayet Ben kalbimdeki taşıdığım Allah aşkından ilham alıyorum
247K 20.7K 87
#Gerilim 2. Sırada #Şeytan 2. Sırada #Melek 2. Sırada #Tanrı 1. Sırada #Tanrıça 1. Sırada #Zaman 2. Sırada #Melez 4. Sırada #Kanat 4. Sırada...
270K 22.2K 45
Bin yıl önceki savaşın bugünü etkileyemeyeceğini mi düşünüyorsunuz? Öyleyse çok yanılıyorsunuz çünkü tarih tekerrürden ibarettir. Savaşlarda öyle. L...
42.6K 2.8K 19
Oruç başıma vurmuştu galiba günah olduğunu bildiğim halde gözlerimi alamiyordum karşımdaki yeni imamdan bana bakmıyordu ama benim bütün odağım oydu...