MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)

By Atikesungunapsa

2.5M 214K 76.9K

Bu bir bağımlının değil, bağlılığın hikayesi... Aykut'un en yakın arkadaşı, Mısra'nın en yakın arkadaşını ald... More

Tanıtım..
M.L 1.1 (Nabız)
M.L 1.2
M.L 1.3
M.L 1.4
M.L 1.5
M.L 1.6
M.L 1.7
M.L 1.8
M.L 1.9
M.L 1.10
M.L 1.11
M.L 1.12
M.L 1.13
M.L 1.14
M.L 1.15
M.L 1.16
M.L 1.17
M.L 1.18
M.L 1.19
M.L 1.20
M.L 1.21
M.L 1.22
M.L 1.23
M.L 1.24
M.L 1.25
M.L 1.26
M.L 1.27
M.L 1.28
M.L 1.29
M.L 1.30
M.L 1.31
M.L 1.32
M.L 1.33
M.L 1.34
M.L 1.35
M.L 1.36
M.L 1.37
M.L 1.38
M.L 1.39
M.L 1.40
M.L 1.41
M.L 1.42
M.L 1.43
M.L 1.46
M.L 1.47
M.L 1.48
M.L 1.49
M.L 1. 50
M.L 1.51
M.L 1.52
M.L 1. 53
M.L 1-54 (Final)
M.L 2.1 (Reis)
M.L 2.2
M.L 2.3
M.L 2.4
M.L 2.5
M.L 2.6
M.L 2.7
M.L 2.8
M.L 2.9
M.L 2.10
M.L 2.11
M.L 2.12
M.L 2.13
M.L 2.14
M.L 2.15
M.L 2.16
M.L 2.17
M. L 2.18
M.L 2.19
M.L 2.20
M.L 2.21
M.L 2.22
M.L 2.23
M.L 2.24
M.L 2.25
M.L 2.26
M.L 2.27
M.L 2.28
M.L 2.29
M.L 2.30
M.L 2.31 (Final)
Fragman..
M.L 3.1 (Senin İçin)
M.L 3.2
M.L 3.3
M.L 3.4
M.L 3.5
M.L 3.6
M.L 3.7
M.L 3.8
M.L 3.9
M.L 3.10
M.L 3.11
M.L 3.12
M.L 3.13
M.L 3.14
M.L 3.15
M.L 3.16
M.L 3.17
M.L 3.18
M.L 3.19
M.L 3.20
M.L 3.21
M.L 3.22
M.L 3.23
M.L 3.24
M.L 3.25
M.L 3.26
M.L 3.27
M.L 3.28
M.L 3.29
M.L 3.30
M.L 3.31
M.L 3.32
M.L 3.33
M.L 3.34
M.L 3.35
M.L 3.36
M.L 3.37
M.L 3.38
M.L 3.39
M.L 3.40
M.L 3.41
M.L 3.42
M.L 3.43
M.L 3.44
M.L 3.45
M.L 3.46
M.L 3.47
M.L 3.48
M.L 3.49
M.L 3.50
M.L 3.51
M.L 3.52
M.L 3.53
M.L 3.54
M.L 3.55
M.L 3.56
M.L 3.57
M.L 3.58
M.L 3.59
M.L 3.60
M.L 3.61
M.L 3.62
M.L 3.63
M.L 3.64
M.L 3.65
M.L 3.66
M.L 3.67
M.L 3.68 (Final)
M.L 4.1 (Nefes)
M.L 4.2
M.L 4.3
M.L 4.4
M.L 4.5
M.L 4.6
M.L 4.7
M.L 4.8
M.L 4.9
M.L 4.10
M.L 4.11
M.L 4.12
M.L 4.13
M.L 4.14
M.L 4.15
M.L 4.16
M.L 4.17
M.L 4.18
M.L 4.19
M.L 4.20
M.L 4.21
M.L 4.22
M.L 4.23
M.L 4.24
M.L 4.25
M.L 4.27
M.L 4.28
M.L 4.29
M.L 4.30
M.L 4.31
M.L 4.32
M.L 4.33
M.L 4.34
M.L 4.35
M.L 4.36
M.L 4.37
M.L 4.38
M.L 4.39
M. L 4.40
M.L 4.41 (Son Final)
Anket...
En Özel Bölüm...
Özleyenlere gelen ÖZEL bölüm...

M.L 4.26

7.9K 738 245
By Atikesungunapsa


Herkese merhaba. Uzun zamandır burada yokum. Özlediniz biliyorum. Bende özledim. Ama bölüm yazacak durumda değildim. Canım, kanım, amca oğlum, ailemizin en küçüğü, kuzenim, elimizde büyüttüğümüz, daha yaşı 16 olan dedemin son torunu intihar etmişti. Bölüm yazacak kadar iyi değildim. Hala değilim ama kafa dağıtmak için girdim buraya. Sabrınız için teşekkür ederim. Sonraki bölüm ne zaman gelir inanın bilmiyorum. Yazdığım gibi atarım. Sizleri seviyorum.

"Baba oldum baba."

Üçümüzde ağlamaya devam ederken bebeğimizi aramızdan aldılar. Giyinmesi gerekiyordu. Anadan doğma duruyordu çünkü hala.

"Kilo 3550 gram, boy 51 cm, kafa çapı 35, doğum günü 3 Ocak, doğum saati 07.50."

9 aylık bir süreç. Her gün biraz daha büyüyen karnım. Her gün hareketlerini daha fazla hissetmem. 13 saat süren doğum maceramızın sonuna geldik.

Aydın Alparslan'ı temizleyip ince bir çarşafa sararak odadan çıkarttıkları zaman Evren hanımın benimle işi bitmemişti. Bebeğin eşi denilen plasentayı çıkarttı.

"İyi miyiz anne?" diye seslendiğinde hala ağlamaya devam ediyordum. "Kalkabilecek misin?" Ne ağrım kaldı, ne sancım. Onu gördüğüm an her şey bitti. Değer demiştim dimi? Değer amk. Hem de ne değer. Kocamın dediği gibi, ömrümü harcamaya değer.

Başımı sallayıp kocamın yardımıyla ayağa kalktığımda odadan lohusa pijamalarımı getirdiler. Hemşire kız sağolsun bacaklarımı silip giyinmeme yardımcı oldu.

"Tartıl bakalım." Amk daha burada mı tartılacağım lan?

Doktorun dediğini dinleyip kenardaki tartıya çıktım. 48 kilo ile hamile kalıp, 63 kilo ile doğuma girdim. Ve doğumun üzerine 55 kiloyum. Fazlam sadece karnımda var. Onun dışında kocamın dediği gibi arkadan bakınca zaten hamile olduğum anlaşılmıyordu bile.

Kocamın eli belimde sarılarak doğumhaneden çıkıp odamıza doğru adım atmaya başladık. İkimizde susmuş değildik. Odaya girmek üzereyken durup yüzünü sildi kocam. Bebeğimizin içeriden ağlama sesi geliyordu. Kapıyı açtığımızda bütün aile başında toplanmış hemşirenin giydirmesini bekliyordu.

Beni gördükleri gibi iyi olup olmadığımı sordular ama sorular umurumda değildi. Gözüm açık mavi tulumunu giyen bebeğimizdeydi.

"İyiyim." diye kestirip attım.

Yatağa oturup bebeğimin başında giyinmesini bekledim. Hemşire hazır olur olmaz uzanmamı istedi. Bacaklarımı uzattım ama yatmadım.

Kucağıma doğru uzatırken "Emzirmen gerekli." dedi. Çünkü bebeğim hala ağlıyordu.

Bunu duyan amcam ve babam dışarı çıkacaklardı. Ama çıkmadan ikisi de başıma geldi. Babam alnımdan öpüp geri çekilirken elini yüzümden çekmedi. "İyisin kızım dimi?"

"Bugün yeniden doğdum baba. En az Aydın Alparslan kadar iyiyim." Gülümseyişime dolu gözleriyle gülümseyerek karşılık verdi. Aynı şekilde amcamında yüzü gülerken gözleri doluydu.

"Güzel kızım benim. Her şeyden daha çok yakıştı sana anne olmak." Kucağımdaki yeğenine bakıp tekrar bana baktı. İkisi de kapıya yöneldikleri zaman hemşire nasıl emzireceğimi anlatmaya başladı.

Petek abladan gördüğüm kadar biliyordum. Biraz daha anlatıp Alparslan'ında hevesle emdiğini görünce dışarıya çıktı. Kocam yanıma oturup bir bana bir bebeğimize bakıyordu.

Annemle yengem hala ağlıyordu. Berrak bir yandan ağlayıp bir yandan fotoğraf çekiyordu. İlk kez kucağımıza almışız. İlk kez emziriyormuşum falan filan.

Süt müt geldiği yoktu ama annem "Emdikçe gelir kızım, en iyisi anne sütü." diye öğüt vermeye başladı bile. Emmeye çalışıyor falan demiyorum. Sanki içeride öğrenmiş de gelmiş. Anında vakumlamaya başladı amk. Babası gibi olacağı bir kesin. Uyku, yemek ve Mısra, yani annesi.

Gözümü ayıramıyordum bebeğimden. Dakikalar önce doğdu tamam ama daha gözlerini görmedim. Ağlıyordu ve gözleri kapalıydı sürekli. Göğsümü bırakıp minicik kafasını geriye doğru çekerken gözlerini ilk kez açtı.

Ben şahsen kocama bu kadar benzeyen bir bebeğin gözlerininde babası gibi olacağını bekliyordum. Kaşları aynıydı. Dudakları aynıydı. Yüz biçimi aynıydı. Saçları çok az olsa bile yana dönüklüğü aynıydı. Hatta kirpikleri bile babası gibi uzundu. Gözlerinin çukurları bile Aykut'a benziyordu. Ama göz rengi aynı değildi. Göz rengi dedem gibiydi. Göz rengi dayısı gibiydi. Göz rengi griydi. Resmen gri gözlü, Sadık dedesi gibi, dayısı gibi gri, cam gibi gözlere sahipti.

Çok şaşırarak kocamla birbirimize baktık. "Gözleri gri."

Yatağın üzerine yavaşça bırakıp göğsümü kapattım. Annemler bile hayretle baktılar. Çünkü bizim sülalede dedem ve Asil'den başka kimsede gri göz yoktu. Resmen Aydın Alparslan'ın gözleri griydi.

Tam o esnada kapı tıklatıldı. Kapıda dayısı, yengesi ve ablası vardı. Asil'in bir kolunda Balım kuşum, diğer kolunda koca bir buket kır papatyası vardı.

"Abicim çiçekleri odaya sokmak yasakmış, buraya bırakıyorum." diyip kapının yanına koydu. Üçü beraber içeriye girdiler. Balım kuşumu yengem kucağından aldı.

Şerefsiz dayı önce yeğenine baktı. Kollarını beline koyup öylece bakınan Aydın Alparslan'a gülümseyerek baktı.

"Kahraman Dinçsoy, ben dayın Asil." Şerefsiz falan ama sesi titriyordu. Kollarını belinden indirip bana döndü. Sol yanağındaki çukuru fazlasıyla gösterirken gri gözleri dolu doluydu.

"Gözleri bana benziyor. Sen misin Balım Petek'e benzeyecek diyen, al işte bak senin çocuğunun gözleri de bana benzedi." Aga derdimizde buydu dimi zaten? Huyu benzemez inşallah, yavşak dayı.

İkimizde saçmaca gülümseyerek sarıldık. "Güle güle büyütün Ceylan." Bitmedi Ceylan demesi.

"Ceylansın anladık da, insan doğum yaptığını hastaneyi de Ceylan olarak mı seçer?" Valla öldüreceğim şimdi ama he.

"Ne Ceylan'ı?" diye sordu annem. Tabi olayı bilmiyor onlar. Bayadır da dememişti. Demez olaydı. Yengem açıklamayı yaptı. Bende anca gözlerimi devirdim. Petek ablayla konuşmaya başladığımız zaman diğerlerinin bana hayırlı olsun demesi akıllarına yeni gelmişti.

Asil bok dayısı tazecik, çiçeği burnunda babanın yanına geçti. "Hayırlı olsun." dedi dayılanarak. "Bana benziyor gözleri." Hey Allah'ım ya. "Başka her şeyi bana benziyor ama Asil abi. Balım aynı Petek yenge." Aferin lan reis. Sende öğrendin bu bok kafalıya laf sokmayı. Şaka bir yana erkek sarılması gerçekleştirip muhabbete başladılar. Dayı bey baba beyle konuşuyorken bir anda odadan çıktı kocam.

Geldiği zaman kapıda dikiliyordu. Bir kolunda normal boy, diğerinde devasa boy kır papatyası vardı.

"Mısra bak bu.." dediğinde sağ kolunu gösterdi. "Asil abimin aldığı buket." Diğerini, devasa olanı gösterdi. Neredeyse üç katı kadar vardı. "Buda benim aldığım buket." He yani kocam daha büyüğünü almış, olay bu. Doğum yapan benim, bunların kafa gitti. Valla bak. Hiçbirisi normal değil. Biri gözleri benziyor diye söylenir, diğeri büyük buket aldı diye gösteriş yapar.

Bugünde kocamın egosu şişmeye devam ediyordu. Çok beğendiğimi söyledim çünkü. Asil bok kafalı dayıya söylemedim.

Asil bey ile kaçamak bakışlar atıyorduk birbirimize. Aslında babamın durumunu merak ediyordum ama sormadım. Onu sormak yerine Aydın dedemin durumunu öğrenmeye karar verdim.

Odaya Ahmet abi girince konuşmasına fırsat bile vermedim. "Ahmet abi dedem ne durumda?"

"Gülüm öncelikle hayırlı olsun, güle güle büyütün inşallah. Hayırlı evlat olsun. Babamın durumuna gelecek olursam, sen doğuma girerken ameliyata hazırlamaya başlamışlardı. Tahlilleri normal çıktı, şimdi aldılar."

Hepimiz dedem için dua etmeye başladığımızda kaçamak bakışlar devam ediyordu. Herkes birbirine kaçamak bakışlar atıyordu.

"Amcamda ben gelirken ameliyata hazırlanıyordu." Sormadım ama cevabını aldım.

Merak etmek bile istemiyorum ama yürek işte. Diyorum size yakında börek yapacaklar. Aklıma gelmeden olmuyor. He bide şu durum var tabi, kaza geçirdiğim zaman mahkemelerle uğraşması onu affetmem için bir sebep değildi ama ben insanlık görevimi yaptım ona karşı. Her ne kadar o bana zamanında babalık görevi yapmamış olsa da...

Herkes ameliyathanenin önüne gidince kocamla yalnız kaldık. Aydın Alparslan'ı yatağına yatırdı annem gitmeden. Taze baba dayanamıyordu. Diğer yanıma, oğlumuzun yanına geçip yatağın kenarına oturarak oğluna bakmaya başladı.

"Gerçekten bana benziyor." Diyesim geliyor 'kocacım kendine benzettin, az daha şişir egonu' diye ama demiyorum işte. Kızdırmayayım şimdi. Hevesi bile güzel. Hele işaret parmağını nabzının üzerine götürüp dolu gözleriyle bakmıyor mu? Bakıyor amk. İçim gidiyor. İçime sımsıcak bir sevgi akıyor.

Uyuyan prensi bırakıp bana döndüğünde uzun bir reis öpücüğü bıraktı alnıma. Sonra yanaklarıma, ellerime, boynuma. En son dudaklarıma. Sıcacık avuçları yüzümdeyken alnını alnıma getirdi.

"Senin gibi kokuyor. Nabzı senin gibi hızlı atıyor. Çok güzeldin, şimdi çok güzelsiniz." Sesi de titremiyor mu? Titriyor amk. Daha çok akıyor sevgi içime içime.

"Ama sana benziyor, siz daha güzelsiniz." Benimki de titriyor. Ama Alparslan "Viyaak." diye bir ses çıkartıyor. İkimizde ona dönüyoruz falan.

"Babacım.." diyip elini uzattığında Aydın Alparslan kolunu ince battaniyenin içinden çıkartarak o sesi çıkartmaya devam etti.

Babasının işaret parmağını yakalayıp sımsıkı sıktı. "Burdayım babacım, burdayız oğlum." Babasının parmağını sıkıp sustu, uyku daha ağır basıyordu.

Kafasını hafifçe bana çevirip "Uyu bebeğim sende, ben yanınızdayım." dedi. Gece uykusuzduk. Çok yorulmuştuk evet ama yanımda yenidoğan bebeğim huzurla uyurken, kabul etmek istemesem bile hem İlyas dedesi, hem adını aldığı Aydın dedesi ameliyattayken nasıl uyurum bilmiyorum.

"Boş boş bakma bana Mısra, yat uyu biraz. Dinlenmen lazım."

"Sen?"

"Bana bakma sen, ben alışkınım uykusuzluğa. Hem dinlenmek gerek ki, sütün olsun."

"Ama içim el vermiyor uyumaya."

Boşta kalan eliyle saçlarımı alnımdan geriye itti. Baya romantik bişey diyecek sandım. "He bu çocuk aç kalsa için el verecek yani? Öyle mi karım?" Şerefsizlikten baba olunca da vazgeçemedi. Can evimden vurdu beni it herif.

Yatağı yatırmadan kocam ve oğluma dönüp uzandım. Çok yorgunum, çok uykusuzum, inanılmaz acayip bir durumdayım. Sanki hala karnımda gibi hissediyorum. Bebeğim içimde büyüdükçe iç organlarım geri çekilip yer değiştirmişlerdi. Sanırım onlar yerlerine geri geliyordu. Ama ben bu duruma aylarca alışmış, içimdeki kıpırtıyla uyumuş bir insan olarak kocam reisin sözünü dinledim. Bir eli oğlumuzda, bir eli bende gözlerimi kapattım.

"Bişey olursa uyandır beni. Uyandırmazsan uyanınca seni döverim." Tarazlı çıkan sesimle hala konuşup tehdit etmeye çalışıyorum ya, helal olsun bana. Amk daha yarım saat önce doğumdan çıktın, bir sus, bir uyu.

"Tamam sevgilim, bilirim döversin."

Uyumamın üzerinden ne kadar geçti bilmiyorum ama gördüğüm rüyanın üzerine sıçrayarak kalktım yataktan.

"Noldu bebeğim?"

Telaşlanarak bana doğru yürümeye başlayan kocamın kucağında oğlumuz yatıyordu. "Neden kaldırmadın beni?"

"Uyuyalı bir saat olmadı hayatım, Aydın Alparslan'da kucağıma alınca sustu." Amk o kadar derin mi uyudum acaba? Nasıl duymadım bebeğimin sesini?

"Kıpırdanıp gözlerini açınca kucağıma aldım, ama çok korktum."

Bacaklarımı uzatıp arkama yaslandığımda kocamda ayak ucuma oturdu. "Neden korktun?" diye sordum gülerek.

"Korktum işte. Çok küçük, bişey olursa diye..."

"Saçmalama bebeğim, dikkat edersen bişey olmaz. Kafasına dikkat et sadece. Daha boynunu tutamaz tam olarak."

"Her neyse, bir şekilde tuttum. Annemlerde geldiler bir ara ama uyuyordunuz ikinizde gittiler. Sen neden sıçrayarak kalktın, onu söyle bakalım."

"Rüya gördüm ya..."

"Ne rüyası?" Fısıltıyla konuşuyoruz bu arada.

"Dedem..." dedim gözlerimi kaçırarak. "..bebeğimizi göremiyordu."

Yüzü bir anda düşüp korkuyla bakarken kapı tıklatıldı. "Kızım uyandın mı?"

"Uyandım yenge. Dedem nasıl?"

Yengem içeriye doğru gelip bir bana bir Aydın Alparslan'a baktı. "Daha ameliyatta kızım, ne zaman çıkacağını bilmiyoruz. Ben haber veririm size de, sen yat dinlen. Hatta Aykut, oğlum sende yat biraz. Ben beklerim Alparslan'ı."

"Yok yenge, ben uyuyamam şimdi."

Nasıl uyuyalım amk? İkimizde diken üzerinde duruyoruz bu odada zaten. Bende mecbur olmasam uyumam ama mecburum. Kocamda akşama yatacağını söylüyor. Maşallah bizim oğlan kendisini hala anne karnında zannettiği için uyuyor.

Yengem bir kere daha emzirmem gerektiğini, bişey olursa hemşirelere haber vermemizi söyledi. Ben uyurken bir hemşire gelmiş zaten, şimdilik ters bir durum yoktu.

Emerken uyuyan kahraman Dinçsoy'u yatağına bıraktım. Odanın içini de ben doğumdayken süslemişler. Kenara bir masa hazırlanmış, her yerinde oğlumuzun adı yazıyordu. Bebe mavisi ve beyaz tüllerle hem yataklarımızı, hem masayı süslemişler.

Bebeğimiz uyurken kenara kayıp kocama yer açtım. "Yanıma gelsene."

"Bebeğim, rahatsız olursun belki. Canın acımıyor mu?"

"Sen yanıma yatınca geçer." Elbetteki az çok ağrım vardı ama dayanamayacağım bir ağrı değildi. Ama kocam yanımdaydı, oğlum yanımdaydı, daha ne isteyecektim? Varsın o kadar da ağrım olsun.

Açtığım yere uzanıp geceden beri özlediğim okyanusa bakmaya başladım. Gece sancılardan dolayı dalış yapamıyordum. Ama şimdi yapıyorum. Derken Aydın Alparslan'dan bir "Viyaakk." sesi daha geldi. Kocam alel acele kalkıp oturdu.

"Noldu babacım?" Anlamıyor ama karnımdayken benim sesimden çok babasının sesini duydu çocuk, bir şekilde tanıyor işte babasının sesini ve parmağını yakalıyor.

"Bir daha mı emzirsem acaba?"

"Olur." Yavaşça kucağına alıp kucağıma uzattı. Evet bu çocuk gerçekten babası. Hakkaten aynı Aykut. Harbiden ona çekmiş. Boğazına düşkün olduğu daha mantı istemesinden, Brüksel lahanası istemesinden belliydi zaten de, bu kadarını da beklemiyordum.

Boş boş biraz emdi ve yine uyudu bizim oğlan. Yanımda babasının az önce yattığı yere yatırıp yanına uzandım. Kocam içinde bir yatak vardı odada. O da tam karşımıza geçip uzandı. Bu sefer benim işaret parmağımı tuttu oğlumuz. Canımın canı. Kocam tipli. Canımın en güzel yeri.

Kapının çalmasıyla uyandım. Uyandığımda uyuduğumu fark ettim tabi. Doğal olarak amk. Uyumadan uyanılmaz. Kocam yine uyumamış, kalkıp kapıyı açtı.

Kapının önü ressamlık kızı ve metal erkeği doluydu. "Biz geldik." dediler sessizce. Ne kadar sessiz olabilirlerse tabi. Bir sürü kişi var kapının önünde. Mehtap kucağındaki kocaman mavi ayıcığı içeriye getirdi. Betül kocaman peluş tavşanı, Sema devasa fili, Merve kucağını dolduran mavi, yanına uçan balon bağlanmış arabayı getirip masanın üzerine bıraktı. Diğerleri çiçeklerini dışarıda bırakarak teker teker odaya girdiler.

"Yenge geçmiş olsun."

"Bebeğim hayırlı olsun."

"Güle güle büyütün."

"Hayırlı evlat olsun."

Gibisinden bir sürü tebrik cümlelerine cevap vererek başladık. Kızlar öncelikle bana bakarken metal şerefsizlerinin gözü yanımda yatan oğlumdaydı.

"Lan bu küçük reis." dedi Atakan şerefsizi gülerek. "Harbiden yenge. Resmen kocanı doğurmuşsun."

"Ay gerçekten Mısra. Kocanın bebekliği sanki."

"Valla bir an reis küçüldü sandım."

Atakan Aykut'u bebeğimizin yanına getirip durdu. "Aga şu suratlara bir bak." Surat. Ayı bu metal erkekleri.

Bir Alparslan'a, bir Aykut'a bakıyorlardı gülerek. "Valla aynısı." derken Alparslan gözlerini açıp diğer kolunu da battaniyeden çıkarttı.

"Ha siktir."

"Küfür etme lan çocuğumun yanında piç." diyip asıl piçliği yapan kocam, Atakan'ın kafasına arkadan patlattı bir tane.

"Reis şoka girdim kusura bakma." Belli canım, şoka kesin girmiş. Piç demesine küfür demediğine göre...

"Aga lan.."

"Tip Aykut reis." Aykut'a bakıyorlar. "Gözler Asil reis." Alparslan'a bakıyorlar. Reisliğinizi sikeyim diye bağırmam an meselesi.

"Yenge sen ne yaptın?" Ebenin şeyini Samet.

"Harbiden be yenge." Hakkaten be Koray.

"Cam gibi gözleri." Yok Oğuzhan itciğim, ayna gibi.

"Maşallah diyin çocuğuma." diye sahtece tersledim.

"E maşallah canım."

Kızlarıma doğumu baştan sona anlatırken şerefsizler odadan çıktılar. Odanın havasını şerefsiz nefesleriyle doldurmayıp oğluma o havayı solutmadılar neyseki.

Tüm sancılı saatlerimi dakikası dakikasına dinledikten sonra şerefsizlerden birisi kapıyı açtı. "Gitsek mi artık kızlar? Yengem dinlensin." Atakan şerefsiz falan ama düşünceli çocuk yine.

Ve Safiye Aykut'un yanında asla söylememesi gereken bişey söyledi. "Yavrum sen şimdi saatlerce sancıyı 3 buçuk kilo çocuk için mi çektin?" Sonra Aykut ne yaptı dersiniz?

"Valla Safiye kollarıma bak." Morarmış valla.

"Bak şu ellerime." Tırnaklarımı geçirmişim.

"Altı üstü 3 buçuk kilo çocuk çıkartacak, ne kolum kaldı ne elim. Parçaladı her yerimi. Bas bas bağırdı, hastane ayaklandı. Ev yıkıldı amk."

"Aykut." dedim tersleyerek. "Dua et elin kolun parçalandı. Benim her yerim parçalandı. Abartmana sokayım, ev de sesim çıkmadı. Hastanede de son dakika bağırdım."

Herkes gülüp eğlenirken ben gayet ciddi bir şekilde kocama bakıyordum. Bozulduğumu ve kızdığımı bildiği için yanıma gelip alnımdan öptü.

"Takılıyorum sevgilim." diyip diğerlerine döndü. "Şu kadar söyleyeyim, ben olsaydım herhalde dayanamazdım. O sancı çekti, benim canım yandı. O bağırdı, benim boğazım acıdı. O sabretti, ben zor durdum."

Onları gönderdikten sonra annem odaya geldi. Tam o esnada benim oğlan altına yapınca Babaannesi olarak altını değiştirdi. Bende dikkatlice izleyip öğrenmeye çalıştım. İkimizi de okuyup üfleyip gittiğinde öğlen yemeğimizi getirdiler.

"Amk bir an yemek getirmeyecekler sandım." Akşam yemeği bile yemedik. Aykut kahvaltı bile yapmadı, bu çok büyük bir başarı ve bu başarı 3 buçuk kilocuk oğlum sayesinde oluyor. Aferin oğlum. Babanı bile yola getiriyorsun. Sonra bide bok atıyorlar. Kolum kadar bebeğim babasını adam etme yolunda sağ kolum oluyor. Ne mutlu.

Yemeğimizi bitirdiğimizde Berrak hala odaya geldi. "Aykut sende çık biraz hava al, bunaldın akşamdan beri." Akşamüzeri onu uyandırdığımdan beri doğru dürüst sigara bile içmedi adam. Sonra geriliyor şerefsiz, yay gibi oluyor.

Kendisinin farkında olduğu için nasılsa ikileme yapmadan çıktı. Uyuyan prense abisine bu kadar benzemesine hayret ederek bakıyordu Berrak. Uzun bir süre yeğenini inceledikten sonra yatağın kenarına oturup bana baktı.

"Baban da bu hastanedeymiş abla. Metin amcalar seni söylemeden ikna etmişler. Dedemle yan yana ameliyatta ikisi de." Cevap vermeyip bakışlarımı kaçırdım, Berrak'ta sağolsun uzatmadı.

Dışarıda durmayı içine sindiremeyen kocam kendini dezenfekte edip içeriye girdi. Bazen üçümüz de kardeş oluyoruz. Mesela şu anda... Sanki beraber büyümüşüz gibi hissediyorum kendimi. Kimse konuşmuyor, sadece bakışıyoruz.

Odanın kapısı hızlıca açıldığında annemle babamın odaya girdiğini gördük.

"Dedeniz çıktı ameliyattan. Yoğun bakıma aldılar."

"Durumu nasıl?"

"Doktor iyi geçtiğini söyledi, inşallah düzelecek kızım."

İnşallah. Küçüğümün kordonundan alınan kök hücre umarım dedesini iyileştirir. Ama doktoru dedemin sağlam bir insan olduğunu söylemiş. Eski toprak anam o. Herhalde sağlam olacak.

Amcamlar geldi. Sadık dedem geldi. Ahmet abiler geldi. Aykut'un halaları geldi. Doktorum geldi. Ara sıra uzanıp, ara sıra kalkıp dolanarak saati akşam yaptık. Aşınan kapı bir kere daha tıklatıldı.

"Biz geldik biz." dedi Berkay sessiz bir tonda. "Yeğenimi, canımın içini görmeye geldik." Berkay, Yeliz, Neslişah, Gökay girdi içeriye.

"Merter yok mu?" diye sorduğumda Yeliz görüntülü arama yaptığı telefonu bana uzattı. "Kardeşim." dedi Merter. "Hayırlı olsun, güle güle büyütün." Teşekkür edip neden gelmediğini sordum.

"İstanbuldayım kardeşim, konserim var. Bursa'ya geldiğim gibi ilk işim size gelmek." Onun adına çok seviniyorum. Dibe ne kadar sağlam batarsan, yüzeye o kadar hızlı çıkarsın. Merter'de öyle oldu. Sağlam battı, hızlı ve tam çıktı. Derya düz lise kaşarı da ağlansın şimdi arkasından.

Telefonu kapatıp Berkay'ın bebek sevgisini izlemeye başladım. "Ah annem. Ah aşkım. Çen neleleyden geydin bööye.. Çen çok mu güçey bi bebekçin? Annen seni ballayla mı yoğuumuş? Baban çeni nasıy yapmıç?" Sen nerelerden geldin böyle, sen çok mu güzel bir bebeksin, annen seni ballarla mı yoğurmuş, baban seni nasıl yapmış? Çocuğa sorduğu sorulara bakın.

Kocamdan öksürük sesi gelince başını Alparslan'dan kaldırmadan konuyu değiştirdi. "Nasıy doğdun çen? Anneni üsdün mü? Babana ne kadan bençiyoysun çen ööye. Aman da çana maçayyah."

"Ya bebeğimle düzgün konuş Berkay." diyerek uyardığımda ters ters bakıp ters ters cevapladı.

"Sus kız. Soru soruyorum cevap versene. El kadar bebek cevap vermeyecek herhalde." İrkildim yemin ediyorum. Kocamda tam yanıma oturuyordu ki, bebeğim dayısının cırlamasından korkup ağlamaya başladı.

"Soruları bana mı sordun Berkay?" diye sordum şaşırarak. "Aydın Alparslan'la konuşuyordun en son..."

Kafasını çevirip ellerini birbirine vurdu. "Ay bu kız anne olunca şaşırdı." Tekrar bana döndü. "Kız bu el kadancık yavrucak nasıl cevap versin?" Bu arada Alparslan ağlamaya devam ediyor.

"Şaşkınsın sen. Yada heyecandan böyle oldun. Bebeklere bakılır, anneler cevaplar. Anlat bakayım şimdi doğumun nasıl oldu?" Bu soruyu cevaplamayacağımı bildiği halde soruyor ya, neyse artık. Tabi ki ayrıntısına kadar öğrenmek istiyordu, ama kocam Berkay'a anlattırmayacaktı doğumu.

Aykut ayağa kalkıp "Hadi biz çıkalım, oğlumu emzirecek." dedi umursamaz bir şekilde. Gökay'la Berkay'ı yanına alıp odadan çıktıkları zaman kucağıma alıp emzirmeye başladım. Yeliz ve Neslişah'a da doğum sancılarımı anlatıp bebeğim uyuyunca beşiğine yatırdım.

"Ben gidiyorum." dedi Neslişah. "Dur beraber gideriz birazdan."

"Yok öyle değil..." Yüzü düşüp gözleri doldu. "Ben Amerika'ya gidiyorum."

"Nasıl yani?" dedim hayretler içinde. Neslişah'ta Merter gibi babasını kaybetmişti, abisiyle de uzun zamandır araları bozuktu ama Amerika'ya gitmek de nereden çıktı?

"Annem evlenmeye karar verdi... Yarın nikah kıyılacak, ama abim evi tamamen terk etti. Koskocaman kızım, annemlerle yaşamak istemiyorum. Size bugüne kadar söylemedim ama benim en büyük hayallerimden bir tanesiydi Amerika'ya gitmek. Efe'de askerden geldi, ikimizde gidiyoruz."

Ne ara bu kararı aldı, neden böyle bir karar aldığını, tüm detaylarıyla öğrendik. Babası öldükten sonra bağlanan maaşa hiç dokunmamış, o da benim gibi çalışıp parasını kazanmış. Uzun zamandır birikim yapmışlar sevgilisiyle beraber, ikisi de gidiyordu.

"Ne zaman geleceksin?" Sesim titriyorken gözlerim dolu doluydu. Dört senemiz bir arada geçti, her şeyimizi bilirdik, bir simiti paylaşıp aynı şişeden ayran içtik.

"Belli değil, belki hiç..." dedi gözünden yaş akarken.

"Ayran içtik..." derken benimde gözümden yaş aktı. "...ayrı düşelim diye mi içtik Nesli?" Histerik bir şekilde gülerken yanağını sildi.

"Bunu burada söylemek istemezdim ama vaktim çok az, işlemler tamamlandı ve gidiyorum artık. Nikah sabahtan kıyılacak, benim uçağım akşama..."

Şurada sadece Betül eksikti. Mengeneye parça sıkıştırmayı bir türlü beceremez, eğe sürterken parçası bozulurdu. 'Şu şerefsiz mengeneye bir bak Mısra.' diye bağırdığında parçasını ben düzeltirdim. Çizimden nefret ederdi. Sırf ressamlık okumamak için cnc bölümüne kız almadıkları halde üç gün Yeliz'i yanına alıp müdürün kapısında yattı. İstediğini öyle yada böyle elde ederdi. Ve şimdi gideceğini söylüyordu, belki bir daha Türkiye'ye gelmem diyordu.

Üçümüz birbirimize sarılıp sessizce ağladıktan sonra bizi bırakıp bebeğimize baktı. "Teyzecim, sana Amerika'dan bol bol görüntülü arama yapacağım. Beni çok tanımayacaksın ama gerek yok zaten, annen dünyanın en iyi insanı... Onun oğlu olduğun için çok şanslısın..."

İçeriye erkekler girince onlara da olup biteni anlattı. Berkay çeşmeleri çoktan açıp eliyle ağzını kapatıyordu konuşmamak için. Gökay ve Aykut'a sarıldıktan sonra Berkay'ın önünde durdu.

"Git başımdan!" diye tersledi Berkay. "Çok şerefsiz bir arkadaşsın, insan bizi nasıl bırakır?" Kızgınlığı sadece çok sevmesindendi. Ama dayanamayıp kendisi sarıldığında dakikalarca ağladılar.

Veda etti ve gitti. Neslişah hayallerini gerçekleştirmek için Ankara'ya değil, Amerika'ya gidiyordu. Dünyanın diğer ucuna. Saat farkımızın çok olduğu bir ülkeye. Yolu açık olur, istediğini elde eder inşallah.

Arkalarından gözlerimi silip pencereye çevirdim başımı. Kocam yanıma oturdu. "Herkesin bir hayali var sevgilim. Sen nasıl gerçekleştirdiysen o da gerçekleştirmek için gidiyor..."

"Ama bir daha gelmem dedi..." Hala ağlamaklı, hala üzgündüm.

Kollarını belime sarıp başımı göğsüne çekti. "Ağlamaaa... Ağlarsan sütün olmazmış, annem öyle söylüyor." Aklı fikri hala sütte. Ve bebeğimiz yine ağlamaya başlıyor.

"Anne oldun anne.."

Bir ikileme daha yapıp yüzümü güldürürken Alparslan'ı işaret etti.

"Bebeğini düşün önce."

Yorumlarınızı okuyup gülmek istiyorum. Görüşmek üzere.

Continue Reading

You'll Also Like

681K 45.3K 31
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
203K 9.1K 39
Arkamı dönmemle duvara dayanmış olan ve beni kurtarmak için dayak yemiş bulunan çocukla göz göze gelmem bir olmuştu. Çocuk hafiften sırıtırken dayanm...
42.5K 2.8K 19
Oruç başıma vurmuştu galiba günah olduğunu bildiğim halde gözlerimi alamiyordum karşımdaki yeni imamdan bana bakmıyordu ama benim bütün odağım oydu...
1K 237 8
🌑~🌑 Avrupa'nın hanedan aileleri ile yönetildiği, devletler arasında evlilikle bağ kurulduğu dönemde, asil soylardan bir kaçı zenginlikleriyle devle...