MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)

By Atikesungunapsa

2.5M 214K 76.9K

Bu bir bağımlının değil, bağlılığın hikayesi... Aykut'un en yakın arkadaşı, Mısra'nın en yakın arkadaşını ald... More

Tanıtım..
M.L 1.1 (Nabız)
M.L 1.2
M.L 1.3
M.L 1.4
M.L 1.5
M.L 1.6
M.L 1.7
M.L 1.8
M.L 1.9
M.L 1.10
M.L 1.11
M.L 1.12
M.L 1.13
M.L 1.14
M.L 1.15
M.L 1.16
M.L 1.17
M.L 1.18
M.L 1.19
M.L 1.20
M.L 1.21
M.L 1.22
M.L 1.23
M.L 1.24
M.L 1.25
M.L 1.26
M.L 1.27
M.L 1.28
M.L 1.29
M.L 1.30
M.L 1.31
M.L 1.32
M.L 1.33
M.L 1.34
M.L 1.35
M.L 1.36
M.L 1.37
M.L 1.38
M.L 1.39
M.L 1.40
M.L 1.41
M.L 1.42
M.L 1.43
M.L 1.46
M.L 1.47
M.L 1.48
M.L 1.49
M.L 1. 50
M.L 1.51
M.L 1.52
M.L 1. 53
M.L 1-54 (Final)
M.L 2.1 (Reis)
M.L 2.2
M.L 2.3
M.L 2.4
M.L 2.5
M.L 2.6
M.L 2.7
M.L 2.8
M.L 2.9
M.L 2.10
M.L 2.11
M.L 2.12
M.L 2.13
M.L 2.14
M.L 2.15
M.L 2.16
M.L 2.17
M. L 2.18
M.L 2.19
M.L 2.20
M.L 2.21
M.L 2.22
M.L 2.23
M.L 2.24
M.L 2.25
M.L 2.26
M.L 2.27
M.L 2.28
M.L 2.29
M.L 2.30
M.L 2.31 (Final)
Fragman..
M.L 3.1 (Senin İçin)
M.L 3.2
M.L 3.3
M.L 3.4
M.L 3.5
M.L 3.6
M.L 3.7
M.L 3.8
M.L 3.9
M.L 3.10
M.L 3.11
M.L 3.12
M.L 3.13
M.L 3.14
M.L 3.15
M.L 3.16
M.L 3.17
M.L 3.18
M.L 3.19
M.L 3.20
M.L 3.21
M.L 3.22
M.L 3.23
M.L 3.24
M.L 3.25
M.L 3.26
M.L 3.27
M.L 3.28
M.L 3.29
M.L 3.30
M.L 3.31
M.L 3.32
M.L 3.33
M.L 3.34
M.L 3.35
M.L 3.36
M.L 3.37
M.L 3.38
M.L 3.39
M.L 3.40
M.L 3.41
M.L 3.42
M.L 3.43
M.L 3.44
M.L 3.45
M.L 3.46
M.L 3.47
M.L 3.48
M.L 3.49
M.L 3.50
M.L 3.51
M.L 3.52
M.L 3.53
M.L 3.54
M.L 3.55
M.L 3.56
M.L 3.57
M.L 3.58
M.L 3.59
M.L 3.60
M.L 3.61
M.L 3.62
M.L 3.63
M.L 3.64
M.L 3.65
M.L 3.66
M.L 3.67
M.L 3.68 (Final)
M.L 4.1 (Nefes)
M.L 4.2
M.L 4.3
M.L 4.4
M.L 4.5
M.L 4.6
M.L 4.7
M.L 4.8
M.L 4.9
M.L 4.10
M.L 4.12
M.L 4.13
M.L 4.14
M.L 4.15
M.L 4.16
M.L 4.17
M.L 4.18
M.L 4.19
M.L 4.20
M.L 4.21
M.L 4.22
M.L 4.23
M.L 4.24
M.L 4.25
M.L 4.26
M.L 4.27
M.L 4.28
M.L 4.29
M.L 4.30
M.L 4.31
M.L 4.32
M.L 4.33
M.L 4.34
M.L 4.35
M.L 4.36
M.L 4.37
M.L 4.38
M.L 4.39
M. L 4.40
M.L 4.41 (Son Final)
Anket...
En Özel Bölüm...
Özleyenlere gelen ÖZEL bölüm...

M.L 4.11

6.9K 750 286
By Atikesungunapsa


Nasılsınız canımlar? Bişey söyleyeceğim. Yarın belki bölüm atamayabilirim. Biliyorsunuz ki yarın çocukların sokağa çıkma izni var. Bende doğal olarak Cihangir'le beraber sabah 11'de çıkıp öğleden sonra 3'te eve anca girebilirim. Yaşamama gibi bir ihtimalim var. Anlayışınız için teşekkür ederim şimdiden.

Ben ne bok mu yiyorum? Durun ve dinleyin amk.

Pazartesi sabahı alarmı kapatıp uyumaya devam ettim. Çünkü okula gitmeme kararı aldık Ahsen'le beraber. Ama yine de uyuyamadım. Aklıma Ahsen'in yaptığı şerefsizlik geldi. Telefonuma baktığımda kocamdan mesaj gelmediğini görmenin yaşattığı boktan duygu yüzünden yerdeki terliğimi Ahsen'e doksandan çaktım. Tam kafasına isabet etti.

"Ne oluyor amk sabah sabah?" diye isyan ederek kaldırdı kafasını.

"Ananın şeyi oluyor. Şerefsiz oda arkadaşım, neden Bursa'ya gittiğimi söyledin kocama bok?" Ben hala yatıyordum yerimde. Kafasına denk gelen terliğimi alıp bana atarken yorganı üzerime çektim. Üzerime geldi ama yorganda kaldı.

Yorganı indirdiğimde Ahsen yine ağlıyordu. Telefonuma bir daha baktım, bir bok olduğu yoktu. Berkay arayana kadar. Berkay hala okulunu bitirmediği için gitmemişti askere. Yemin ederim size, Berkay askere gitsin gelmişinden geçmişine döverler. Gitmesin amk. Hakkaten ya.

Berkay askere gitmesin. İmza falan toplayalım bence. 'Berkay askere gitmesin diyorsan Berkay yaz 1111'e gönder. Berkay askere gidip dayak yemesin.' Kampanyayı başlattım brolar.

"Efendim?" dedim ağlamaklı bir sesle.

"Aşkım." Çok içten konuşuyordu, her zaman olduğu gibi.

"Allah reisine tez zamanda kavuştursun inşallah bebeğim, su gibi gitsin, su gibi gelsin annem."

Cevap vermeden Ahsen'in haykırış sesine eşlik edip bende haykırmaya başladım.

"Ay noldu? Gider gitmez şehit mi oldu?" diye cırladı.

"Lan suusss!" dedim ağlarken. "Ne şehidi lan, daha dün öğlen teslim oldu."

"Annem sen neden böyle ağlıyorsun? Altı üstü altı ay kadarcık."

"Söylemesi kolaaayyy." diye bağırdım bu seferde. "Kocam gitti lan benim. Üç hafta göremeyeceğim. Aramadı bugün.."

Onunda sesi titrek gelmeye başladı. "Aşkım ben ararım seni." Lan kocamın yerini nasıl tutacaksın sen?

"Seni çok seviyorum Mısra Dinçsoy." demeye çalıştı Aykut gibi ama ağlıyordu.

"Mısra reis, seni seviyorum."

"Berkaaaayy. Deme öyle deme." Hıçkıra hıçkıra ağlıyorum valla yalan yok.

"Ay tamam be." diyip kendini toparladı. Şimdi ağlamıyordu. "Demem bir daha, deli kız seni. Neyse aman Allah kavuştursun, kapatıyorum ben." Bişey dememe fırsat vermeden kapattı bile. Asıl kendisi deli. Bide bana diyor utanmaz.

Telefonu komidine bırakıp ağlamaya devam ettim. Yastığımı alıp yüzümü gömerek ağladım. Ahsen'in ayaklandığını farkedince ne yapıyor diye merak edip yastığı yüzümden çektim. Camı açmıştı, ben havalandırmak için zannettim ama öyle değildi. Camın önünden dondurma kutusu alıp yanıma geldi.

"Bu ne?" İkimizde susmuştuk artık.

"İçli köfte?" İçli köfte?

"Buyur?" diye sordum gözlerimi kısarak.

Yine ağlamaya başlayıp açıklama yaptı. "Doğan çok sever içli köfteyi.." Bir ısırık aldı. "..kayınvalidem yapmış, ama çok yapmış. Benim yanıma da koydu.." Bir ısırık daha aldı, ağzı dolu dolu konuşuyor. "..bende normalde sevmem ama bu sefer hoşuma gitti." Elime bir tane alıp sabah kahvaltısı niyetine içli köfte yiyecektik.

"Kız bu kıymalı, bozulmuştur." Hala ısırmadım. "Dolaba verseydin ya yemekhanede."

"Mısra salak salam konuşma." Salak salam.

"Kütahya'nın soğuğu buzdolabından daha soğuk." Allah için doğruyu söylüyor. Bende soğuk moğuk yemeye başladım.

Aga kadın harbi Anadolu kadını. Öncelikle ellerine sağlık. Ve dondurma kutusunu saklama kabı olarak kullanan bütün annelere buradan selam olsun. Hepsinin ellerinden öperim. İçli köftede yaptığı için, hakiki bir Anadolu kadını oldu gözümde.

Ben bir tane, Ahsen beş tane yedi ve bitti. Hala biten kaba bakıyordu. Bir anda ayaklanıp pijamasının üzerine montunu giyip ayağına botlarını geçirdi.

"Ben gidiyorum, dondurma almaya." Bu soğukta? Dondurma almaya?

"Sen bişey istiyor musun?"

"Hayır?" Kabı yatağımdan çekip yastığa attım kendimi. Aklıma kocamın tesbihi geldi. Çıkartıp ona bakmaya başladım. Benim tesbihimin orta kısmında M, sonsuzluk işareti ve A vardı. Onunkinin ucunda M ve A vardı. Resmen tesbihi kokladım. Yetmedi. Kalkıp kocamın duş jeliyle ellerimi yüzümü yıkadım. O da yetmedi. Parfümünü yastığıma ve üzerime sıkıp yatağıma geri girdim.

Olmadı. Kalkıp telefondan eski konuşmalarımızı okuyup gözlerimi sildim. Çekindiğimiz resimlere baktım. Hem ağladım, hem güldüm. O arada Asil arayıp halimi hatırımı sordu. Onun üzerine yengem ve amcamla konuştum.

Ahsen dondurma almaya diye gidip süper marketi kaldırıp odaya getirince amcamla son cümlelerimi konuşup kapattım telefonu.

"Ahsen bu ne?" Yatağının üzerine ne aldıysa hepsini boşalttı. Çikolatalar, cipsler, meyveli yoğurtlar, gofretler, jelibonlar gibi bir sürü şey almıştı. Hala ağlıyordu.

"Dondurma bulamadın mı?"

"Buldum." dedi gofreti ısırarak. Bana da bir tane attı. "Ama yolda üçünü de yedim. Kusura bakma sana getiremedim."

Sorun değildi. Yesin amk. Bu soğukta dondurma falan yemem ben zaten. Bir tane gofreti yiyip başka bişey yemedim.

Ahsen önünde ne var ne yoksa götürüyordu. Acımıyordu. Her yerinde sivilceler çıkacaktı. Ama olsundu. Onun umurunda değil gibiydi. Kesin değildi. Bok boğazlı olmuştu. Doğan askerden gelince tanıyamayacaktı. Hala ağlıyordu. Hem yiyordu, hem ağlıyordu. Değişikti.

Annem aradı. Babam aradı. Ahmet abi aradı. Fatma abla aradı. Berrak aradı. Petek abla aradı. Aydın dedem aradı. Dedem aradı. Asil bir daha aradı. Amcam bir daha aradı. Yengem bir daha aradı. Mehtap'la konuştuk. Nerdeyse herkesle konuştuk. Hatta görüntülü arama yapıp Mehtap'ın benim gibi, ama Ahsen'in tuhaf olduğunu gördük.

Akşam olana kadar ben kader mahkumları gibi odanın içinde bir sağa bir yola yürüdüm. Ellerim arkada bağlı, elimde tesbihi çekiyordum. Sabır diliyordum. Cezaevinde gibi bütün gün odada geçen vaktimizin sonunda Kader hanım "Kızlar yaşıyor musunuz siz?" diyerek odamıza geldi.

"Ne bu hal?" Doğal olarak şoka girdi. Çünkü nasıl girmesindi? Ahsen yediği her şeyin çöpünü sonra toplarım diyip yere atmıştı. Ve son paket cipsini gömüyordu.

"Depresyona mı girdiniz kızlar siz? Bu haliniz ne? Öncelikle tamam Allah kavuştursun ama ölmeye gitmediler, askerlik yapıp gelecekler." Abi kadın haklı be. Valla haklı.

"Kalk Ahsen." dedi cips paketini elinden alıp. Ahsen paketi elinden gidince daha çok ağlamaya başladı. "Hadi biraz bahçeye çıkın."

Demesini bekliyormuşum gibi montumu ve ayakkabılarımı giyip Ahsen'i de zorla kaldırıp bahçeye indik. Ben sakinleşmiştim, hala zoruma gitse bile. Ama Ahsen hayvan gibi böğürüyordu bahçenin ortasında. Hava soğuk olduğu için bahçede sağa sola yürüyüp sigara alanında sigara içip içeriye girdik. Ameliyattan beri doğru düzgün içmedim aslında ama efkarlının aga. İçesim var.

Kocamın sözünü dinleyerek akşam yemeğimi yedim. Ahsen doğal olarak yemedi. Akşama kadar yedi maşallah.

Annemlere iyi geceler mesajı atıp uyumaya çalıştım. Sabah okula gitmeliydim. Geçen hafta derslerimden kalmıştım zaten ve finaller geliyordu. Hasta sonu zaten Bursa'ya gitmeyecektim. Annemler derslerine çalış, boşuna yol çekme dediler çünkü.

Salı günümü kocamı düşünüp derslerime girerek geçirirken ders bitiminde Ahsen'in hala ağladığını gördüm. Yurda doğru yürürken eczaneye sokup hamilelik testi aldım. Bu iş normal bir iş değildi çünkü. Ablam hamileliğinin ilk zamanlarında sürekli ağlıyordu. Oradan biliyorum.

Yurda geldiğimizde lavaboya giren Ahsen'i heyecanla bekledim. Ağlayarak lavabodan çıkıp testi önüme uzattı.

"Çift çizgiii.." Hala uzata uzata ağlıyordu. Testin kutusunda okumuştum, çift çizgi hamile demekti.

Boynuna sarılıp tebrik ettim. Şimdi sorunumuz şuydu. Ahsen bunu Doğan'a nasıl ve ne zaman söyleyeceğini düşünerek ağlıyordu.

Dün konuştuğum tüm kişilerle yine konuştum. Kocam hariç herkesle konuşuyordum. Annemde ağlamıyordu artık. Çok özlediğini söylüyordu. Benim eksikliğim zaten yetiyormuş ona, bir de Aykut'un bir eksikliği çok zor geliyormuş.

Çarşamba oldu. Kocam hala aramamıştı. Şerefsiz güzellikteki sesini en son Pazar günü öğlende duydum. Ve Çarşamba öğle saati yurda gidiyordum ama hala duymamıştım. Çok özledim.

Yine herkesle konuştuk. Hatta kızlarla toplu görüntülü arama yapıyorduk. Annemler ve yengemler sağolsunlar her gün arıyorlardı. Ama kocamın sesi yoktu. Geceleri videolarımızı izlerken kulaklığımı takıp sessiz sessiz yastığımı ıslatıyordum.

Perşembe oldu ama yine yoktu. Telefonumun sesi sonuna kadar açıktı. Geceleri şarja takarken bile kulağımın dibine koyuyordum ama arayan yoktu. Kocam dışında arayan çoktu ama kocam aramamıştı. Çok özledim.

Cuma oldu. Normalde bu saatlerde kocam beni almak için yola çıkardı. Ama öyle bir ihtimal dahi yoktu. Kocamın asker ocağından gelme gibi bir şansı milyonda bir bile değildi.

Okuldan çıkarken nabzım boynumu delip nefesim kesilirken Ahsen'i teselli etmeye çalışıyordum bir yandan. Hiç susmadan ağlıyordu. Doğan'da daha aramamıştı. Hamile olduğunu haber veremediğini söyleyip ağlamaya devam ediyordu. Elinde bitmek bilmeyen gofretlerinden veya başka bişeyler oluyordu sürekli.

Yurda gidip yemeğe kadar biraz ağlayıp çokça ders çalıştım. Çalışmaya çalıştım. Aklım sürekli kocamdaydı. Kafayı derslerime fazla veremiyordum, vermeme çalışıyordum sadece.

Yemek saati gelince Ahsen'le beraber yemekhaneye inip oturduk. Sırf kocam zayıflama dedi diye yemek yemeye özen gösteriyordum, içim aldığı kadar.

Ama Ahsen maşallah, yemeyen kızların yemeklerine de dadanıp sürekli ağladığı için içime fenalık geliyordu. Ondan önce yiyip odaya çıktım. Biraz sonra peşimden geldiğinde göz pınarlarının kurumayışına hayret ederek ona bakıyordum.

Telefonu çalmaya başladı. "Ankesörlü telefon!" dedi heyecanla. Koşarak yatağımdan kalkıp yanına geçtim. Destek olmak ister gibi ellerini tuttuğumda ikimizinde elleri titriyordu.

"Ahsen.." Doğan'ın sesiydi bu. Ahsen daha çok ağlamaya başladı. "Doğan." dedi uzatarak.

"Nasılsın aşkım? Seni çok özledim.."

"Doğan.." Hala uzatarak ve çok ağlayarak konuşuyordu. "Doğan bizde seni çok özledik. Doğan biz seni özledik. Doğan seni çok seviyoruz.."

"Aşkım bir sakin ol, siz derken? Mısra'da Aykut'u mu çok özledi?"

"Evet, evet çok özledi ama o seni özlemedi. Doğan ben hamileyim. Doğan bebeğimiz olacak." Bende başladım ağlamaya. İkimizinde elleri zehir zemberek bir soğukta kalmışız gibi titriyordu.

"Ciddi misin? Ahsen doğruyu söyle.." Doğan'ında sesi titriyordu. Görecekmiş gibi kafasını salladı. "Çok ciddiyim. Beni yalnız bırakmadın Doğan, giderken bana, bize çok güzel bir hediye bıraktın." Doğan konuşmadı. Doğan sustu.

"Doğan? Orada mısın?" Bir kendi yüzümü, bir Ahsen'in yüzünü siliyordum. Diğer elim hala elini sıkıyordu.

"Buradayım.." Kekeleyerek geliyordu sesi. "Ahsen.. Ben.. çok mutlu oldum. Ben şimdi.. babamı olacağım?"

"Allah'ın cezası bende anne olacağım. Kendini düşünme sadece." Tekrar bağırarak ağlamaya başladı.

"Şey ya.. ben şaşırdım biraz da, ondan öyle dedim. Ahsen.. ben çok sevindim. Bana burada söylenecek en güzel şeyi söyledin sen. Seni çok seviyorum aşkım."

"Bende başımın belası, bende seni çok seviyorum."

"Yine aramaya çalışacağım aşkım, kendine dikkat et, bebeğimize de. Mısra'ya çok selam söyle. Arama sürelerimiz kısıtlı, uzatamıyorum konuşmayı ama yine arayacağım."

Veda konuşması yapıp telefonu kapattı ikisi de. Telefonu yatağa bıraktığı gibi ikimizde hıçkırarak ağlamaya devam ettik. Ama daha fazla dayanamadım. Duvarlar üzerime üzerime geliyordu. Bu oda beni boğmaya başladı. Doğan aradı, yine herkes aradı ama Aykut hala aramadı. Bu saatlerde ben kocamın yanında olurdum. Evimizde olurduk. Film izlerdik, hatta kavga ederdik.

Odanın kasvetli havasından bunalıp bahçeye çıkmaya karar verdim. Ahsen ağlayıp ağlayıp uyudu. Montumu üzerime geçirip sigara alanına geçtim. Ama otururken üşüdüm, kalkıp bahçeyi turlamaya başladım.

Binanın etrafında geziyordum. Arka bahçeye doğru ağır ağır gittiğimde telefonum çalmaya başladı. Cebimden ümitsizce çıkartıp baktım. Arayan numara ankesörlü telefona ait değildi. Yabancı bir numaraydı. Ressamlık kızlarından numarasını değiştirenlerden birisi arıyordu herhalde yine.

"Efendim?"

"Mısra.." dedi şerefsiz güzellikteki özlediğim ses. Dizlerim titremeye başlayınca binanın duvarına yaslanıp yere çöktüm.

"Aykut.."

"Karım, seni çok özledim.."

Ağlıyordum. Hemde öyle böyle değil. Çok özlediğimi size en başından beri anlatıyorum ama bu kadar özlediğimi sesini duyunca farkettim.

"Aykut.." Başka bir kelime çıkmıyordu ağzımdan.

"Benim bebeğim, Aykut.." Asker adımlı, asker duruşlu, asker sesli..

"Aykut seni çok özledim." Resmen bağırdım. Bahçede kimseler yoktu ve ben resmen bağırdım. İçim içime sığmıyordu. İçim içimi yiyordu. İçim dolup taşmıştı. İçimden taşanlar okyanusa akıyordu.

"Bende seni çok özledim bebeğim, iyi misin? Ağlıyorsun dimi?"

Sesim titriyordu, burnumu çekiyordum. Evet ağlıyordum.

"Çok özledim Aykut, sesini özledim."

"İyi misin karım?"

"Sen iyi misin onu söyle. Beş gündür duymadım sesini, ne yapıyorsun bimiyorum. İyi misin Aykut?"

"İyiyim. Beklediğimden daha iyiyim hatta. Tek sorun var.." Derin bir nefes verdi. "Seni çok özlüyorum sadece karım. Kokunu özledim, bende senin sesini özledim, gülüşünü izlemeyi özledim.."

Gözlerimi silip gülümsedim söylediklerine. "Bende kocam, her şeyini özledim. Nasıl gidiyor orada işler, alıştın mı, ne yapıyorsunuz?"

"Sabah kahvaltı saati belli. Sonra içtima var, eğitimler falan oluyor işte. Komutanlarımızla tanıştık, bu telefonda bir komutanımın telefonu."

"Bol su içiyorsun dimi? Bak suyunu ihmal etme Aykut." dediğimde küçük bir gülüş sesi geldi.

"İçiyorum karım, içmem mi? Sen içiyor musun?"

"İçiyorum, yemeğimi de yiyorum. Annenleri aradın mı? Onlarda çok merak ediyorlardı seni."

"Yok aramadım. Sen haber verirsin onlara. Komutan evli olduğumu öğrenmiş, yanına çağırdı. Bende anlattım. Konuşamadığımızı biliyordu, kıyamadı bana." Her yerde kendisini belli etmese şaşarım ki. Şeytan tüylü herif.

"Allah razı olsun Aykut. Ne diyeyim?" Ben ne kadar ağlıyorsam onun sesi bir o kadar güzel geliyordu. O ağlamıyordu.

"Ağlama Mısra." dedi durgun bir sesle. "Sen ağlarken ben ağlayamam."

"Sen mi ağlamak istiyorsun?" Koskoca Aykut reis ağlamak istiyor. İlginç.

"Seni istiyorum, ağlamak değil." Ama şimdi ağlamaklı geliyor sesin reis, ona ne demek istersin?

"Ağlamayacağım." Gözlerimi silip derin bir nefes aldım.

"Söz mü?"

"Söz kocam."

"Seni çok seviyorum Mısra Dinçsoy."

"Seni çok seviyorum Aykut Dinçsoy." Çok seviyorum bok kafalı karizmatik kocam. Hem de çok.

"Kapatıyorum. Fırsatım olunca yine ararım bebeğim, kendine iyi bak."

"Sende bebeğim, Allah'a emanet ol."

"Sende." Kapattı. Ama ben kulağımdan indiremedim telefonu. Sesi kafamın içinde çınlıyordu. Söyledikleri bir bir tekrarlanıyordu.

Yerimden kalkıp sakin sakin odaya geçtiğimde Ahsen'in hala uyuduğunu gördüm. Sessizce yatağıma girip kocamın tesbihini elime alıp uyudum.

Üç hafta boyunca bir yada iki kere, en fazla üç dakika konuşabildik kocamla. Fazlasını konuşamadık. Bir kere ankesörlü telefondan aradı, diğerlerini komutanının telefonundan. Her gün herkesle konuştum. Annemleri bir kere aramış sadece. Ben onlara göre biraz daha şanslıydım.

Şimdide Fatma ablaya yurdun konumunu gönderip buraya gelmelerini bekliyordum. Yarın sabah yemin töreni vardı kocamın. Annemler Aydın dedeyi alıp sabaha karşı Çanakkale'ye geçeceklerdi. Ahmet abiler kızları annemlere bırakıp beni almaya gelmişlerdi.

Geldikleri gibi arabaya atladım. Zaten hava buz gibiydi. Bir an önce sabah olsun da kocamın kollarındaki sevdiğim sıcaklığa ulaşayım diye arabaya bindiğim gibi uyudum.

Fatma ablanın sesiyle uyandığım zaman askeriyenin yakınlarına gelmiştik. Saçımı başımı düzeltip üstümü toparladım.

Ahmet abi babamı aradı. Onlar bizden önce gelmişler, içeriye girmişlerdi. Kocaman kocaman birkaç tane binası olan bir yerdeydi burası. Doğal olarak her yerde askerler vardı. Ama bugün inanılmaz bir kalabalık vardı burada. Babam yanımıza gelip diğerlerinin yanına götürdü. Stadyum gibi büyük bir bahçenin kenarlarında bir sürü oturma yeri olan yere geçip herkesi selamlayarak gözümü askerlere çevirdim.

"Mısra abla abimi göremiyoruz biz ya, baksana herkes birbirine benziyor." Ama ben görüyorum. Onca, yüzlerce askerin arasında bile olsa, isterse uzayın boşluğunda olsun, yine de aşık olduğum adamı bulurum. Görüyorum.

Demiştim size. Her şeyin çok yakıştığı gibi askeri üniformada çok yakışmıştı.

İşaret parmağımla orta yerleri gösterdim. "Bak orada." Baktılar ama seçemediler. Hiçbirisi göremedi.

Ama oradaydı. Ben kocamı duruşundan tanırım. Saçı başındaki bereden dolayı gözükmeyebilir belki ama ben tanırım.

Saygı duruşu ve İstiklal marşıyla başlayan tören alay komutanının konuşmasıyla devam etti. Sonra bölük komutanları kendi askerlerine bişeyler söyledi. O söyledikçe askerler tekrar etti.

"TÜRK SANCAĞININ ŞANINI CANIMDAN AZİZ BİLİP, İCABINDA VATAN, CUMHURİYET VE VAZİFE UĞRUNDA, SEVE SEVE HAYATIMI FEDA EYLEYECEĞİME, NAMUSUM ÜZERİNE AND İÇERİM."

Elleri yanlarındaki masaların üzerinde duran silahlarındaydı. Onlar bağırdıkça tüylerim diken diken oldu. Onlar bağırdıkça sessizce gözyaşlarım aktı. Onlar and içtiklerinde kocamla bir kere daha gurur duydum. Ahmet abinin dediği gibi, kocasını askere göndermek herkese nasip olmuyordu.

Tören bittikten sonra askerler komutanlarının emriyle sıra sıra alanı boşaltmaya başladılar. Bizde annemlerle beraber alandan çıktık. Aykut'un nereden geleceğini öğrendi babam, oraya gidip binanın kapısına yakın beklemeye başladık. Onlar geldikleri zaman görmüşler, ama biz görmedik. Ahmet abi Fatma ablayla beraber kalabalık girişin yanına gitti. Çok kalabalık diye babam yanından ayırmıyordu beni. Oğlunun emanetiyim sonuçta.

Her geçen saniyede taramalı tüfek gibi atış yapıyordu nabzım. Her kapıdan çıkan askere Aykut mu diye bakıyordum. Her yerim titriyordu. Berrak koluma girmese ayakta bile duramayacak bir haldeyim.

Ahmet abinin birisine sarıldığını gördüğüm an sanki titremem durdu gibi. Ahmet abi bıraktı, Fatma abla sarıldı. Ama benim bakışlarım nasıl ondaysa, onun bakışları da bendeydi. Fatma abla bırakınca ikimizde önce yavaş yavaş adım atmaya başladık. Bir adım attık, iki adım attık, üç adım attık. İkimizde durduk. Ben onun yüzünü tarıyordum, o benim.

"Mısra." dediği an koşar adımlar atıp sarıldık birbirimize. Şimdi ısındım. Sabahtan beri hem üşüyordum, hem titriyordum. Ama şimdi ısındım.

"Aykut." dedim sessizce. "Karım." Gözlerimi kapatıp kokusuna adapte olduğumda onun da aynı şeyi yaptığını biliyordum.

Biz çok konuşan, yeri geldiğinde birbirimize hakaret eden, küfür eden ama bir o kadar da çok seven bir çiftiz. Ama bazen ikimizde susuyorduk. Şu yaşadığımız an o sustuğumuz anlardan bir tanesiydi.

Nefesinin sesini dinledim, nefesimin sesini dinledi. Kalbi sağ tarafımı delip geçiyordu, kalbim sağ tarafını delip geçiyordu. Saçlarımı eliyle arkaya itip kollarını ayırmadan nabzımın üzerine dudaklarını koydu. Öpmedi, sadece orada durdu. Seviyordum, seviyordu.

Ellerini yüzüme getirip alnıma reis öpücüğünü bırakıp alnını getirdi. Bu fincanları daha öncede böyle özlemiştim. Okyanustu, en derinine çekiyordu beni.

"Seni çok seviyorum karım." Etrafımızda kimse bizi duymazdı ama sessizdik.

"Seni çok seviyorum kocam." Duysalar kaç yazardı. Yalan değildi ki. Değil amk. Seviyoruz işte.

Üniformalı haline bakabilmek için geri çekildiğim zaman Berrak fotoğrafımızı çekmek istedi. Şerefsiz tipi çok güzeldi. Bok kafalı kocama bu cağnım üniforma çok yakışmıştı.

İçeriye gidip üzerini değiştirdi. Çantasını alıp yanımıza geldiğinde hep beraber yemek yiyip Bursa'ya döndük. Gelen giden eksik olmayacaktı biliyorduk ama yine geceler bizimdi.

Amcamlar, dedem ve Asil bizden önce gelip kapıda karşıladılar. Hep beraber içeriye girdik. Dün geceden beri yollarda olduğum için çok yorgun olabilirdim. Ama halaları, dayıları, bizimkileri ağırlamaktan geri kalmadım. Yengemle annemin yaptıklarını çayla servis ettim. Aykut geçen üç haftasını anlatıyordu, ben doğru dürüst anlayamıyordum. Mutfak ve salon arasında sık sık mekik dokudum.

Gece yarısı olunca evlerine gitmek akıllarına gelen insanlar çok şükür dağıldılar. Kapıyı kapatan kocam arkasına dönüp okyanus fincanlarıyla baktı. Ama çok bakmadı. Kucağına aldığı gibi odamıza çıktık.

Bir sonraki bölümde çok muhtemel Aykut'un ne boklar karıştırdığını öğreneceğiz gençler. Askerlik anılarını çok uzatmayı düşünmüyorum. Tamamen bitirsin askerliğini öyle birkaç bişey anlatırım belki. Görüşmek üzere. Bir iki saate başıbozuktan bölüm atacağım bilginiz olsun.

Continue Reading

You'll Also Like

270K 22.2K 45
Bin yıl önceki savaşın bugünü etkileyemeyeceğini mi düşünüyorsunuz? Öyleyse çok yanılıyorsunuz çünkü tarih tekerrürden ibarettir. Savaşlarda öyle. L...
4.9K 270 10
» şimdi sıra bende bu minik iyiliğim karşılığında benimde senden ufak bir ricam olacaktı... -ne istiyorsun? » karım ol.
247K 20.7K 87
#Gerilim 2. Sırada #Şeytan 2. Sırada #Melek 2. Sırada #Tanrı 1. Sırada #Tanrıça 1. Sırada #Zaman 2. Sırada #Melez 4. Sırada #Kanat 4. Sırada...
203K 9.1K 39
Arkamı dönmemle duvara dayanmış olan ve beni kurtarmak için dayak yemiş bulunan çocukla göz göze gelmem bir olmuştu. Çocuk hafiften sırıtırken dayanm...