MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)

By Atikesungunapsa

2.5M 214K 76.9K

Bu bir bağımlının değil, bağlılığın hikayesi... Aykut'un en yakın arkadaşı, Mısra'nın en yakın arkadaşını ald... More

Tanıtım..
M.L 1.1 (Nabız)
M.L 1.2
M.L 1.3
M.L 1.4
M.L 1.5
M.L 1.6
M.L 1.7
M.L 1.8
M.L 1.9
M.L 1.10
M.L 1.11
M.L 1.12
M.L 1.13
M.L 1.14
M.L 1.15
M.L 1.16
M.L 1.17
M.L 1.18
M.L 1.19
M.L 1.20
M.L 1.21
M.L 1.22
M.L 1.23
M.L 1.24
M.L 1.25
M.L 1.26
M.L 1.27
M.L 1.28
M.L 1.29
M.L 1.30
M.L 1.31
M.L 1.32
M.L 1.33
M.L 1.34
M.L 1.35
M.L 1.36
M.L 1.37
M.L 1.38
M.L 1.39
M.L 1.40
M.L 1.41
M.L 1.42
M.L 1.43
M.L 1.46
M.L 1.47
M.L 1.48
M.L 1.49
M.L 1. 50
M.L 1.51
M.L 1.52
M.L 1. 53
M.L 1-54 (Final)
M.L 2.1 (Reis)
M.L 2.2
M.L 2.3
M.L 2.4
M.L 2.5
M.L 2.6
M.L 2.7
M.L 2.8
M.L 2.9
M.L 2.10
M.L 2.11
M.L 2.12
M.L 2.13
M.L 2.14
M.L 2.15
M.L 2.16
M.L 2.17
M. L 2.18
M.L 2.19
M.L 2.20
M.L 2.21
M.L 2.22
M.L 2.23
M.L 2.24
M.L 2.25
M.L 2.26
M.L 2.27
M.L 2.28
M.L 2.29
M.L 2.30
M.L 2.31 (Final)
Fragman..
M.L 3.1 (Senin İçin)
M.L 3.2
M.L 3.3
M.L 3.4
M.L 3.5
M.L 3.6
M.L 3.7
M.L 3.8
M.L 3.9
M.L 3.10
M.L 3.11
M.L 3.12
M.L 3.13
M.L 3.14
M.L 3.15
M.L 3.16
M.L 3.17
M.L 3.18
M.L 3.19
M.L 3.20
M.L 3.21
M.L 3.22
M.L 3.23
M.L 3.24
M.L 3.25
M.L 3.26
M.L 3.27
M.L 3.28
M.L 3.29
M.L 3.30
M.L 3.31
M.L 3.32
M.L 3.33
M.L 3.34
M.L 3.35
M.L 3.36
M.L 3.37
M.L 3.38
M.L 3.39
M.L 3.40
M.L 3.41
M.L 3.42
M.L 3.43
M.L 3.44
M.L 3.45
M.L 3.46
M.L 3.47
M.L 3.48
M.L 3.49
M.L 3.50
M.L 3.51
M.L 3.52
M.L 3.53
M.L 3.54
M.L 3.55
M.L 3.56
M.L 3.57
M.L 3.58
M.L 3.59
M.L 3.60
M.L 3.61
M.L 3.62
M.L 3.63
M.L 3.64
M.L 3.65
M.L 3.66
M.L 3.67
M.L 3.68 (Final)
M.L 4.1 (Nefes)
M.L 4.2
M.L 4.3
M.L 4.4
M.L 4.6
M.L 4.7
M.L 4.8
M.L 4.9
M.L 4.10
M.L 4.11
M.L 4.12
M.L 4.13
M.L 4.14
M.L 4.15
M.L 4.16
M.L 4.17
M.L 4.18
M.L 4.19
M.L 4.20
M.L 4.21
M.L 4.22
M.L 4.23
M.L 4.24
M.L 4.25
M.L 4.26
M.L 4.27
M.L 4.28
M.L 4.29
M.L 4.30
M.L 4.31
M.L 4.32
M.L 4.33
M.L 4.34
M.L 4.35
M.L 4.36
M.L 4.37
M.L 4.38
M.L 4.39
M. L 4.40
M.L 4.41 (Son Final)
Anket...
En Özel Bölüm...
Özleyenlere gelen ÖZEL bölüm...

M.L 4.5

7.3K 791 264
By Atikesungunapsa

Bölümleri yazmakta biraz zorlanıyorum arkadaşlar. Kafamda kurulu her şey ama buraya yazmaya fırsatım olmuyor açıkcası. Belki yarın paylaşım yapamam. O yüzden söz vermiyorum ve iyi okumalar diliyorum herkese.

Sabah uyandığımda Aykut'un elleri belimde sarılıydı. Başı da boyun girintime girmişti. Çok rahat uyuyordu valla. Kaldırmasam kalkmaz. Ama hastanede hemşireler erken uyandırdıkları için alıştım, erken uyanmıştım o yüzden.

Biraz bekledim falan ama baktım ki uyanacak gibi değil seslenmeye karar verdim. "Aykut, sabah oldu. Uyanır mısın?" Duymadı. Nefesini verdikçe boynum yanıyordu. Ve gerçekten teni çok sıcaktı. Yüzü boynuma değiyor ya, yanıyor sanki orası.

"Aykut." Daha yüksek sesle söyledim. "Sabah oldu." Yine duymadı. Ama telefonu çalmaya başlayınca uyanmak zorunda kaldı.

"Efendim baba?" Babası arıyordu sanırım. Ayhan beyinde sesi az da olsa geliyordu. "Oğlum.." dediğini duydum. "Öldürülmüş."

Kim öldürülmüştü? Neden öldürülmüştü?

Aykut elini alnına koyup yavaşça saçlarına doğru götürdü. "Nasıl olur ya? Nasıl?" Bağırdı diyebilirim. İlk kez bağırdığını duydum.

Ayhan bey arkadan bişeyler daha söyledi ama tam olarak anlamadım. Burnundan sinirli bir nefes verip bana döndü. "Günaydın bebeğim."

"Günaydın." İki eliyle yüzünü sıvazlayıp ağzının içinden küfürler etmeye başladı. "Ne oldu?"

Ellerini çekip bana bakmaya başladı. "Babamın yakın bir arkadaşı vefat etmiş de, onun haberini aldım şimdi."

"Öldürülmüş dedi sanki?" Duraksadı. "Yok ya, yanlış anladın herhalde. Ölmüş dedi."

"Sevdiğin bir insandı herhalde?" Çünkü üzgün duruyordu. Aynı zamanda çok sinirlendi.

"Baş komiserdi, babamla da yakın arkadaştılar. Bende hakkı çoktur."

"Anladım." Yüzüme bakmaya devam ediyordu. İkimizde susup öylece birbirimize bakıp bakıp dururken kalkıp banyoya girdi. Yine küfür ediyordu.

Çıktığında "Çok küfür ediyorsun." dedim. Zoraki bir şekilde güldü. "Seninde benden aşağı kalır bir yanın yoktu hayatım."

Aşağıdan kapı sesi gelince merdivenlere doğru yürüdü. Annesiyle babası gelmişti. Kapının önünde konuşmaya başladılar. Annesi ağlıyordu ve yanıma gelip nasıl olduğumu sordu.

Bacaklarımın uyuşukluğu dışında iyiydim. O her sabah oluyordu zaten. Aykut tekrar odaya girip yatağa yanıma oturdu.

"Bebeğim ben cenazeye gitsem, sen bir kaç saat annemle dursan olur mu?" Olur. Niye olmasın? Sonuçta onları da çok iyi tanımıyorum.

"Olur, git sen." Üzerini değiştireceği zaman annesi aşağıya indi. Bende ona doğru hiç bakmadım, üzerini değiştirip yanıma geldi.

"Bebeğim ben gidiyorum, ne zaman gelirim belli olmaz ama erken gelmeye çalışacağım." Ne sorun yaptı ama. O yanımda yokken bişey olacak diye bir kural yok ya.

"Tamam sorun değil. Ne zaman gelirsen, gelirsin." Yatağa ellerini koyup hafifçe eğiliyordu. Sürekli uzun uzun yüzüme bakıyordu. Yine öyleydi mesela şimdi. Yüzümün her yerine bakıp gözlerime odaklanıyordu.

"Bir kere alnından öpebilir miyim?" Şaşırdım. Kocam olduğunu iddia ediyordu ama her şey için izin istiyordu. Bugüne kadar da beni hiç öpmedi, yada yeltenmedi.

Nasıl baktıysam artık alnımın sol tarafına ufacık bir öpücük bırakıp geri çekildi. "Seni çok seviyorum." Alıştım artık bunu duymaya. "Tamam." dedim sadece.

O giderken annesiyle kardeşi geldiler yanıma. Kahvaltımı galan yaptım derken uzunca bir süre bana onlarla nasıl tanıştığımı anlattılar. Aykut beni eve sokup 'Anne sana gelinini getirdim.' diye bağırmış. Beklerim. Yapar yani.

Annesi yemek yapmak için aşağıya indiğinde Berrak denilen kız bana anlatmaya devam etti. Düğünümüzün rüya gibi bir düğün olduğundan bahsetti sürekli. Köyleri varmış mesela. Büyün kızların gözü Aykut'taymış. Hepsi beni çok kıskanıyorlarmış.

Odada canım sıkılınca aşağıya inmek istedim. Koluma girdiğinde yavaş yavaş merdivenleri indik. Ara sıra zaten yürüyüş yapmam gerekiyordu. Sağolsun Berrak'ta bu konuda bana çok yardımcı oluyordu. Evin içinde her yeri gezip mutfağa Belkıs hanımın yanına girdik. Aykut ancak akşam yemeğine gelebildi. Babasıyla ikisininkinden yüzü asıktı.

Sürekli telefonla arayıp herkes halimi hatırımı soruyormuş. Öyle söylüyorlar. Çevremdeki insanlar beni çok seviyorlar. İki haftadır anladığım buydu.

Aykut'un ailesi evlerine gidince bizde odaya çıktık. Gündüz hiç uyumamıştım, ilaçlar uyku yapıyordu ve sürekli uyuma isteği duyuyordum. Yatağa uzanır uzanmaz uyumuşum. Aslında cenazeyi sormak istiyordum Aykut'a ama soramadım.

Ertesi gün sabah uyandığımda yanımda değildi Aykut. Ama aşağıdan sesler geliyordu. Yavaşça yataktan kalkıp banyoya girdim. Çıktığım zaman Aykut'un merdivenlerden koşarak yanıma geldiğini gördüm.

"Hayatım neden seslenmedin uyandım diye?" Bu kadar telaş yapacak ne vardı acaba? Lavabo ihtiyacımı giderebiliyorum sonuçta.

"Sorun değil, lavaboya girdim sadece." Koluma girdi, aşağıya indik. Yenge ve amca gelmişlerdi. Kahvaltı hazırlamışlar, benim uyanmamı bekliyorlarmış. Yerime oturduktan sonra hepsiyle konuşurken Aykut mutfaktan çıktı. Yanıma gelip tabağıma bişeyler koydu.

"Sen menemen çok seversin." Menemen dediği şey tabağıma koyduğu şeydi sanırım. Değişik bişeye benziyordu.

"Aa." dedi yenge şaşırarak. "Mısra menemen sevmezdi ki oğlum. Ben yapardım, hiç yemezdi." Acaba hangisi doğruyu söylüyordu? Bence yenge söylüyordu. Çünkü kokusundan şimdi bile hoşlanmadım.

"Ne var bunun içinde?"

"Biber, domates, yumurta var Mısra. Pazar günleri her sabah kahvaltısına yapardım, sende yerdin."

Hepsi gülmeye başladığında şaşırarak Aykut'a baktım. "Valla yiyordu yenge ya." Yenge hepsinden çok gülüyordu. "Oğlum o bence seni kırmamak için yiyordu. Yoksa hiç sevmez. Kokusuna bile tahammülü yoktur." Gerçekten öyle.

"Hakkaten mi ya?" Kahkaha atıyorlardı Aykut'un şaşkın haline. Bir çatal alıp tattım, beğenmedim.

"Şimdi de sevmedim ben bunu." Sesini çıkartmayan Aykut tabaklarımızı değiştirdi. "Ben çok severim." Bozulmuş gibi duruyordu. Yazık adama ya. Özene bezene yapmışa benziyordu, ayıp olmasın diye tabaklarımızı tekrar değiştirdim.

"Uğraşmışsın o kadar, yemezsem ayıp olur."

"Zorlama kendini, beğenmediysen beğenmezsin. Damak tadı."

"Olsun, yine de yerim." Sesini çıkartmadı. Bol bol ekmek ve peynirle yemeye çalıştım. Valla ayıp olmasın diye yedim, yoksa gerçekten sevmedim.

Kahvaltımızı bitirdikten sonra yenge ve Belkıs hanım masayı toplamaya başladılar. Bizde Aykut'la odaya çıktık. İlaçlarımı içip iyi misin sorularını cevaplarken amca ve yenge gitmeye karar verdikleri için kapıdan uğradılar yanımıza. Onlardan biraz sonra Aykut'un ailesi de eve gitti.

"Hadi gel." dedi yataktan kaldırarak. "Biraz egzersiz yapalım." Doktor fizik tedavi veya egzersiz yapmam gerektiğini söylemişti hastaneden çıkarken. 

Alt kattaki en son odayı spor odası yapmış, dün Berrak gezdirirken görmüştüm. Oraya girdikten sonra yerdeki minderlerin üzerine oturduk. Telefonundan bişeyler açtı. Kadının biri videoda egzersiz yapıyordu. Kendimi fazla zorlamadan onları yapmaya çalıştım. Aykut'ta bana eşlik ediyordu.

Pazartesi sabahı kahvaltı yapar yapmaz hastaneye geldik. Kafamdaki sargı bezini açıp pansuman yaptılar, tekrar kapattılar. MR, tomografi dedikleri şeyleri yaptırdı doktor. Sonuçlarıma bakıp sorun olmadığını söyledi.

Hastaneden çıktıktan sonra eve doğru gideceğimizi düşünüyordum ama başka bir yöne gitmeye başladı. Arabayı bir sürü arabanın geçtiği geniş bir caddede bıraktı. Bir taraf çarşıymış. Karşısında otobüs duraklarının olduğu yeri gösterdi "Burası da Timurtaşpaşa Mısra. Sen otobüsten burada inerdin."

Geniş bir boş alan. Yol boyunca otobüs durakları var. Küçük küçük büfeler.. Bir yerde Timurtaşpaşa dediği adamın mezarı varmış. Ortada suların aktığı bir süs havuzu. Bursa'nın merkezi gibi bir yermiş.

"Bu merdivenleri her sabah çıkardın. Bende her sabah senin peşine takılırdım." Merdivenleri yavaş yavaş çıkmaya başladık. Kafamda şapka vardı, o yüzden sargı gözükmüyordu neyseki. Yoksa kalabalık bir yer.

"Burada bir sabah senin peşine takılmıştım. Seneler önce bugün bizim ilk tanıştığımız gündü. Dört sene önce tanıştık, ertesi gün burada peşine takılmıştım." Merdivenleri bitirdiğimiz yeri söylüyordu. Sol tarafımda çok yüksek surlar, sağ tarafımızda sadece oturma yerleri olan bir park vardı.

"Şu surların üzerinde ilk kez dertleşmiştik seninle." Surları işaret etti. "Burası da okçubaba türbesi." Sağ tarafı işaret edip parka girdik. En sondaki banka gidip oturduk.

"Bizim okul 5000 kişilik bir okuldu. Bana herkes Aykut reis derdi. Sende Mısra reistin."

"Reis ne demek?" Bir yandan parkı inceliyordum. Ön tarafta Okçubaba denilen adamın mezarı vardı. Geri tarafında yarım ay şeklinde oturma yerleri mevcuttu. Aralarda ağaçlar vardı.

"Yani bütün okulda bizim sözümüz geçerdi. Beni gören herkes ceketini bile iliklerdi." diyince ona baktım.

"Neden sen barbar mısın?" Gülmeye başladı.

"Hayır ama korkuyorlardı işte. Okulda düzeni kuran kişi ben olurdum." Anlamadım ama neyse artık.

"Biz hiç ayrılmadık mı peki seninle?" Ayağa kalktı. Sebebini anlamadığım bir şekilde yüzü fena halde bozuldu.

"Ayrıldık Mısra. Aslında ayrılmadık ama mecbur kaldığımız bazı durumlar oldu."

Onların ne olduğunu sorduğumda bir yandan anlatmaya başladı, bir yandan yukarıya doğru yürüdük. Bu cadde üzerinde de otobüsler geçiyordu. Tophane parkı denilen bir parkın önünden geçip biraz daha yürüdükten sonra okuduğumuz liseye geldik.

Ben daha önceden bipolar ve pasif agresiflik tedavisi görmüşüm. Anlattığına göre Aykut o dönemlerde benden gizli bir şekilde iyileşmem için elinden geleni yapmış. Aynı şimdiki gibi.

Okulun geniş demir kapısından içeriye girerken büyük bir adam selam verdi ikimize de. Aykut'la çok samimi bir şekilde konuşuyorlardı ve Aykut adamın güvenlik olduğunu söyledi.

İçeriye doğru yürümeye devam ettik. Büyük bahçede biz kızlar erkek kavgasına karıştık diye Aykut'ların sınıfla beraber ceza almışız. Değişik bir okul. Aykut bahçenin baş köşesindeki metal bölümünde okumuş, ben en büyük binanın en üst katındaki makina ressamlığı bölümünde.

Köprüden karşı tarafa doğru yürümeye başladığımız zaman merdivenlerde durdu. "Burası." dedi karşıma geçip. "Birbirimizi ilk gördüğümüz yer. Dört sene, üç saat önce seni ilk kez burada görmüştüm. 'İsmin ne senin?' diye sormuştum sana. Bütün okul, sen dahil benim kim olduğumu bilirken 'Mısra Türkmen ben, sen kimsin?' demiştin. O gün bugündür aklımdan çıkmadığın gibi kalbime de girdin Mısra. Oradan da ölsem çıkmazsın."

"Aykut Dinçsoy bende mi demiştin sende bana?" dedim gülerek. O da gülmeye başladı. "E doğal olarak öyle dedim."

Merdivenleri inip binaya girdik. Müdür yardımcısı olan kocaman bıyıklı bir adamın odasına girip konuşmaya başladık. Babam olan kişinin çok yakın arkadaşıymış kendisi. Kemal hoca. Benim açıklarımı kapatırmış sürekli. Bu duruma da çok üzüldüğünü söyledi.

Odadan çıkıp en üst kata çıktık. Sınıflarımız karşılıklıymış. Bir anda müzik sesi gelince irkildim. "Zil çalışıyor. Teneffüs vakti." Teneffüsün ne olduğunu da açıkladı.

Psikiyatri doktorum olan Burak bey terimleri de unutma ihtimalimin olduğunu söylemişti zaten. Ve bazı şeyleri gerçekten bilmiyordum.

Benim sınıfımın olduğunu söylediği oda gibi bir yere girdik. "Burası senin sırandı." dedi sınıfın ortasındaki sırayı gösterip. "Bütün sınıfı halay çektirmek için ayartırdın." Etrafımızdaki kişiler bize bakıyorlardı sürekli. Hatta abi ve abla diyip selam verenler bile vardı.

Buradan çıkıp karşı sınıfa girdik. Bir keresinde esrar dediği bir otun krizine girmiş, bende sınıfın en arka tarafında onu sakinleştirmişim.

Zemin kat dediği yere indik. Orada da sınıflarımızı gösterdi. Bu sınıfta cam kenarında en arkaya oturmuşum. Kantin dediği yiyeceklerin satıldığı yere girdiğimizde yiyecek satan abla bağırdı bize doğru. "Aykut, Mısra." Hayret eder gibiydi kadın. Yanına gidip konuşmaya başladık. Bu kadından sürekli limon istiyormuşum. Limonu çok severmişim ama Aykut bıraktırmış. Kansızlık sorunu yaşamışım çünkü.

Okulun içinde gezdirmediği yer kalmadı. Yarışma düzenlenmiş mesela ve ben Bursa meslek liseleri arasında tek başıma birinci olmuşum. Bölüm öğretmenlerimin yanına götürdü. Benim gibi öğrencileri bir daha gelmemiş. Aldığım madalya bölümün girişinde sergileniyormuş, onu gösterdiler. Hatta küçük bir resmim bile vardı yanında.

Okuldan çıktıktan sonra geldiğimiz yönün aksine yürümeye başladık. Okulun yan tarafında devlet hastanesi varmış. Karşısında Bursa manzaralı bir parka gidip oturduk. Burada ders çalışıyormuşuz sürekli. Benim İngilizcem, onun bütün dersleri kötüymüş. Burada da çok anımız varmış.

Tekrar arabayı bıraktığı yöne doğru yürümeye başladık. Aslında çok yoruldum ama belli etmiyordum. Doktor bacaklarımın ve kaslarımın düzenli olarak çalışması gerektiğini söylüyordu. Arabaya bindikten sonra yol boyunca ilerlemeye başladı. Ama hemen sonra durdu.

Timurtaş'ın önündeki cadde sola doğru kıvrılıyordu. Burada da bir sürü durak vardı. Binaların üst katları kafe, alt katları mağazaydı.

"Buralar Bursa'nın göbeği sayılır. Mesela burası Heykel." dedi arabadan indiğimizde. "Bizde Heykel'e gidilmez. Ya Heykel'e çıktım denilir, ya da indim. Heykel'e gidiyorum demez kimse. Heykel'e çıkarız." Kocaman bir Heykel vardı.

Atatürk atın üzerinde duruyordu. "Atatürk'ü unutmamışsın." dedi hayret ederek. "Tabi ki unutmadım. O bizim Ata'mız. Ama burada bir heykeli olduğunu hatırlamıyorum mesela. Yada buraya inilip, çıkıldığını hatırlamıyorum."

"Peki cantık desem?"

"Oraya da mı çıkılıyor?" Yolun kenarında alt geçit dediği yerden merdivenleri inmeye başladık. "Hayır hayatım. Cantık yenilebilen bişey. Aslında herkes pide olarak bilir ama bizde o, yuvarlak şekilde yapılır ve cantık denir." Cantıkcı yazan dükkana girdik. İkimiz içinde sipariş verdi. Güzel bişeymiş. Çok beğendim.

Tekrar arabaya binip eve geldiğimizde ikimizde tok olduğumuz için bişey yemeyecektik. "Bebeğim sinema odasına girelim, düğün videolarımızı izleyelim ne dersin?" Onayladım. Beni odaya bıraktı, kendisi mutfağa gittiğini söyledi.

Biraz sonra elinde bişeylerle odaya geri döndüğünde eline yuvarlak bişeyler aldı. CD deniyormuş. İçinde bizim düğün videomuz varmış.

"Bu ben miyim?" diye sordum. Çok şaşırdım. Bembeyaz kocaman bir elbisenin içindeyim. "Sen gelmiş geçmiş en güzel gelindin, benim gelinimdin."

Ona doğru baktım. "Sende çok güzel olmuşsun ama, üzerindeki çok yakışmış." Koyu gözlerinin içi bile güldü desem yalan olmaz. "Sen seçmiştin damatlığımı."

Aykut'un arkadaşları ellerinde davullarla hoplaya zıplaya düğün alanına girmişler. Bende gülümseyerek hepsine bakıyormuşum. Sonra beni misafirlerin yanına doğru götürmüş. Arkadaşlarıyla bir oyun oynamış. Gerizler başındanmış oynadıkları türkünün adı. İnanılmaz bir şekilde oynamışlar. Ve sonra ben ne yapmışım? Ellerimi havaya kaldırıp Aykut'la karşılıklı oynamışım.

Düğün boyunca hiç durmadan oynamışım zaten. Hiç oturmamışım. O kadar kalabalıkmış ki düğünümüz, salon zor almış insanları oraya.

"Biz hep göz önünde olan bir çifttik. Hala öyleyiz. Sonunda annemin dediği gibi kurşun döktüreceğim yemin ediyorum. Kimse bizim yaşadığımızı yaşamadı." Burnundan sıkıntılı bir nefes verdi.

"Neden öyleydik?" Yatak yaptığı koltukta karşılıklı oturduk. "Öyleydik işte. Herkesin gözü vardı. Kimisi imrenerek bakardı, kimisi kıskanarak. Benim o okuldan ilk sevgilimdin sen. Sonda oldun zaten. Senin tek sevgilinde bendim. Benden başka bir erkekle konuşmuşluğun bile yoktu. Erkeklerden nefret ederdin, benden de nefret ediyordun zaten. Ama sonra aşık oldun."

Çok güzel gülümsemesini gösterdi. "İyiki de aşık oldun, çünkü ben sana senden önce aşık olmuştum."

"Neden nefret ediyordum peki erkeklerden?" Bir sebebi olmalı bence.

"Baban yüzünden." Yine yüzü asıldı. Babamla ne derdimiz vardı acaba? Neden aramız bozuktu? Neden Aykut hastanede istememişti? Şimdi niye arayıp sormuyorlardı?

"Çok uzun bir hikaye demiştim bebeğim. Hatta bana kalırsa onları hatırlamanı bile istemiyorum. O zamanlar çok ağlıyordun, üzülüyordun. Onlar yüzünden hasta olmuştun. Hatırlasan yine istemezdin onları yanımızda. Ama ben gerçekten bunları anlatmak istemiyorum sana. Ben senin ağlamana dayanamıyorum çünkü. Sen ağlarken gözünden yaş aktıkça benim içimden bişeyler kopuyor, içim parçalanıyor." Ama benim şimdi gözümden yaş akıyor.

"Şimdi de mi öylesin?" Gözümden akan yaşı sildi. "Öyleyim." dedi titreyen bir sesle.

"Ama sen beni çok güzel seviyorsun Aykut. Ben nasıl seviyordum bilmiyorum ama sen çok güzel seviyorsun. Eğer dediğin gibi benim babamla çok eskiye dayanan bir mevzudan dolayı aramız bozulmuş ve ben ondan sevgi görmemişim gibi hissediyorum. Sen bana her anlamda yetmiş miydin?"

"Sen benim omzumda ağlamıştın bir keresinde. Bir ailen olmadığını söylemiştin. Ben sana daha o zaman sana aile olacağımı söylemiştim Mısra. Devlette ağlamıştın sevgilim hatırlasana, ilk kez sarılmıştık." Gözünden yaş aktığını gördüm.

"Madem sen bana doktor oluyorsun, bende sana aile olurum Mısra."

Dediğine göre o gün nasıl sarıldıysak öyle sarıldık birbirimize. Başımı göğsüne koyup ağlamışım. Daha kollarını başımın üzerine sarmış. Yine öyle yapıyordu. Verdiği sözü tut ak için elinden geleni yaptığını söylüyordu. Bence yapmıştı, öyle hissediyorum.

Hello gençler. Bir bölüm daha devirdik be. Eskilere döndük. Reis Aykut'un hatırlatma çabalarına döndük resmen. Helal olsun bu reise. Bir kez daha ayakta alkışlıyorum sabrını. Allah selamete çıkartmak nasip etsin inşallah 😂😂

Continue Reading

You'll Also Like

1K 237 8
🌑~🌑 Avrupa'nın hanedan aileleri ile yönetildiği, devletler arasında evlilikle bağ kurulduğu dönemde, asil soylardan bir kaçı zenginlikleriyle devle...
1.6M 27.1K 33
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
1.1K 133 9
Kitap bize ait değildir. Halit Ertuğrul'un KENDİNİ ARAYAN KADIN isimli kitabını hiçbir ekeleme / çıkarma yapmadan yazarından izin alarak yayınlamakt...
247K 20.7K 87
#Gerilim 2. Sırada #Şeytan 2. Sırada #Melek 2. Sırada #Tanrı 1. Sırada #Tanrıça 1. Sırada #Zaman 2. Sırada #Melez 4. Sırada #Kanat 4. Sırada...