MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)

By Atikesungunapsa

2.5M 214K 76.9K

Bu bir bağımlının değil, bağlılığın hikayesi... Aykut'un en yakın arkadaşı, Mısra'nın en yakın arkadaşını ald... More

Tanıtım..
M.L 1.1 (Nabız)
M.L 1.2
M.L 1.3
M.L 1.4
M.L 1.5
M.L 1.6
M.L 1.7
M.L 1.8
M.L 1.9
M.L 1.10
M.L 1.11
M.L 1.12
M.L 1.13
M.L 1.14
M.L 1.15
M.L 1.16
M.L 1.17
M.L 1.18
M.L 1.19
M.L 1.20
M.L 1.21
M.L 1.22
M.L 1.23
M.L 1.24
M.L 1.25
M.L 1.26
M.L 1.27
M.L 1.28
M.L 1.29
M.L 1.30
M.L 1.31
M.L 1.32
M.L 1.33
M.L 1.34
M.L 1.35
M.L 1.36
M.L 1.37
M.L 1.38
M.L 1.39
M.L 1.40
M.L 1.41
M.L 1.42
M.L 1.43
M.L 1.46
M.L 1.47
M.L 1.48
M.L 1.49
M.L 1. 50
M.L 1.51
M.L 1.52
M.L 1. 53
M.L 1-54 (Final)
M.L 2.1 (Reis)
M.L 2.2
M.L 2.3
M.L 2.4
M.L 2.5
M.L 2.6
M.L 2.7
M.L 2.8
M.L 2.9
M.L 2.10
M.L 2.11
M.L 2.12
M.L 2.13
M.L 2.14
M.L 2.15
M.L 2.16
M.L 2.17
M. L 2.18
M.L 2.19
M.L 2.20
M.L 2.21
M.L 2.22
M.L 2.23
M.L 2.24
M.L 2.25
M.L 2.26
M.L 2.27
M.L 2.28
M.L 2.29
M.L 2.30
M.L 2.31 (Final)
Fragman..
M.L 3.1 (Senin İçin)
M.L 3.2
M.L 3.3
M.L 3.4
M.L 3.5
M.L 3.6
M.L 3.7
M.L 3.8
M.L 3.9
M.L 3.10
M.L 3.11
M.L 3.12
M.L 3.13
M.L 3.14
M.L 3.15
M.L 3.16
M.L 3.17
M.L 3.18
M.L 3.19
M.L 3.20
M.L 3.21
M.L 3.22
M.L 3.23
M.L 3.24
M.L 3.25
M.L 3.26
M.L 3.27
M.L 3.28
M.L 3.29
M.L 3.30
M.L 3.31
M.L 3.32
M.L 3.33
M.L 3.34
M.L 3.35
M.L 3.36
M.L 3.37
M.L 3.38
M.L 3.39
M.L 3.40
M.L 3.41
M.L 3.42
M.L 3.43
M.L 3.44
M.L 3.45
M.L 3.46
M.L 3.47
M.L 3.48
M.L 3.49
M.L 3.50
M.L 3.51
M.L 3.52
M.L 3.53
M.L 3.54
M.L 3.55
M.L 3.56
M.L 3.57
M.L 3.58
M.L 3.59
M.L 3.60
M.L 3.61
M.L 3.62
M.L 3.63
M.L 3.64
M.L 3.65
M.L 3.66
M.L 3.67
M.L 3.68 (Final)
M.L 4.1 (Nefes)
M.L 4.2
M.L 4.4
M.L 4.5
M.L 4.6
M.L 4.7
M.L 4.8
M.L 4.9
M.L 4.10
M.L 4.11
M.L 4.12
M.L 4.13
M.L 4.14
M.L 4.15
M.L 4.16
M.L 4.17
M.L 4.18
M.L 4.19
M.L 4.20
M.L 4.21
M.L 4.22
M.L 4.23
M.L 4.24
M.L 4.25
M.L 4.26
M.L 4.27
M.L 4.28
M.L 4.29
M.L 4.30
M.L 4.31
M.L 4.32
M.L 4.33
M.L 4.34
M.L 4.35
M.L 4.36
M.L 4.37
M.L 4.38
M.L 4.39
M. L 4.40
M.L 4.41 (Son Final)
Anket...
En Özel Bölüm...
Özleyenlere gelen ÖZEL bölüm...

M.L 4.3

7.1K 779 215
By Atikesungunapsa

Selam gençlik. Size her zaman soruyorum ne okumak istersiniz diye ama şöyle bişey söylemek istiyorum. Hikayenin devamı için bazı yerde dram kullanmam gerekiyor, bazı yerde ekşın, bazı yerde romantizm. Yani sürekli mizah yapamam mesela. Ya da sürekli olarak Aykut ve mısrayı anlatamam burada. Kurguya başlarken kalabalık başladık ve kalabalık devam edeceğiz. Şu bölümlerde ailesinin, Aykut'un ailesinin, arkadaşlarını neler hissettiğini anlatmak zorundaydım. İyi günde eyvallah, kötü günde iki cümleyle geçemedim açıkcası. Bu son yazar anlatımı zaten. Bir sonraki bölüm mısradan başlıyor artık. İyi okumalar diliyorum. Hepinizi seviyorum.

Gece oluyordu, gündüz oluyordu, günler geçiyordu. Aykut'un bütün sülalesi hastaneye gelmişti. Hatta Ayşegül hala ve Buket bile buradaydı. Mısra'nın ailesinden sadece dedesi, amcası, yengesi, Asil ve Petek buradaydı. Her zaman olduğu gibi, yine yalnız bırakmıyorlardı ressamlık kızını. Ama İlyas bey ne hikmetse içine sindiremeyerek eve gitmemişti. Nevra hanımla beraber hastanenin kafesinde oturuyorlardı. Metin amca ara sıra yanlarına çıkıp durumu bildiriyordu, değişen bişey yoktu.

"Abi." dedi Buğra. "Yengem seni böyle görmek istemez." Aslında haklıydı. Aykut kaza haberini aldığından beri ağzına lokma sokmamıştı. İçtiği sularla ayakta durmaya çalışıyordu. Ama başı dönüyordu artık. O aç kalmayı sevmezdi.

"Git Buğra başımdan." Alnı hala yoğun bakımın camına yaslanmış bir vaziyette bakıyordu.

"Halin kalmadı abi. Ne uyudun, ne bişey yedin. Yengem uyansa onu kaldıracak halin yok. Yakışmıyor sana."

Alnını camdan çekip aynı göz rengine sahip kuzenine baktı Aykut. Buğra haklıydı. Biraz daha karnını doyurmazsa açlıktan kolunu kaldıracak hali kalmayacaktı.

"Hadi." dedi Atakan yanına gelip. "..kızlar kafede, yanlarına çıkalım, hava al biraz."

Aykut'un bakışları Asil abisini buldu o an. "Merak etme." dedi omzuna dokunarak. "Sen gelene kadar yerindeyim." Doldurmazdı yerini ama olsundu. En azından karısını abisine emanet ediyordu.

Aklında hala bebek mevzusu olan Aykut yanındakilerle beraber kafeye girdi. Karşısında İlyas bey ve Nevra hanımın oturduğunu görünce ters yönlerine geçip oturdu. Buğra abisine çorba ve tost almaya gitmişti. Cebinden paketini çıkartıp sigara yakacağı zaman Atakan engelledi. "Aç karınla içme, miden bulanır."

Hamilelikte de mide bulanırdı değil mi? Evet bulanırdı. Hatta insana bişey yedirmez, yediğini çıkartmasına sebep olurdu. Pasta sevmeyen karısının canı pasta istemişti. Ama nereden bileceklerdi ki hamile olduğunu, bilemezlerdi. Gözlerinin dolduğunu kimseye belli etmeden dışarıya bakmaya başladı Aykut. Bu hastanede ne çok zaman geçirdiler.

"Siktiğimin hastanesinden bir kurtulamadık." dedi kendi kendine. "Yıllardır buradayız, bir ben, bir Mısra." Adını söylerken içi titrediğini farketti.

Sinir krizler geçirdiği dönem bu köşelerde çok beklemişti Aykut onu. Çok ağlamıştı. Yine ağlıyordu, ama içine içine. Dışına akıtamıyordu gözyaşlarını. Güçsüzmüş görüntüsü vermek istemiyordu kimseye. Ama bu onu hasta ederdi. Rahatlaması gerekiyordu. Keşke yapabilseydi. Aykut reisti ya amk, ağlamıyordu işte.

Burada çok fazla vakit geçirmek istemediği için biraz çorbasından içip sigara yaktı. Bitirdiği an tostunu eline alıp birkaç ısırıktan sonra yoğun bakımın önüne gelirken tostunu bıraktı elinden. Bebeği içeride ağzında oksijen maskesiyle kendini bilmeden yatarken içine sindiremedi karşısında yemek yemeyi. Bu yediği onu biraz idare edebilirdi.

Eski pozisyonunu aldı yine camın önünde. Doktor gelip gidip kontrol ediyordu. Durumu stabildi. Hemşireler sürekli serumunu değiştiriyordu. Aykut Aykut olalı böyle çaresiz kaldığını hatırlamıyordu. Hastaneye akın akın insanlar geliyordu. Gerek fabrikadan, gerek köyden, gerek okuldan, gerek arkadaşlarından. Herkes hayret ediyordu haliyle.

"Kardeşim çok geçmiş olsun." dedi ilkokuldan arkadaşı Doruk. "Duyduk çok üzüldük."

Başını aşağı yukarı sallayıp "Sağol kardeşim." dedi. Bir anlık bakışlarını arkadaşına çevirdi. Doruk bile şaşırdı Aykut'un bu haline. O vurdumduymaz Aykut gitmiş, yerine bambaşka bir Aykut gelmişti. Aşk insanı böyle yapıyor be Doruk, sende öğreneceksin.

"İyi olacaktır, pozitif bir insana benziyordu düğünde." dedi Hayal. "Umarım bir an önce sağlığına kavuşur."

"İnşallah." Konuşmaya mecali yoktu. Bakışlarını en fazla üç saniye ayırabiliyordu yoğun bakımın camından.

Gelenler bir süre sonra gidiyordu. Hasta ziyareti kısa olurdu. Artık uyuması ve biraz toparlanması gerekiyordu Aykut'un da. "Oğlum geç şu odaya, dinlen biraz. Korkuyorum sanada bişey olacak." Belkıs anne oğlunun halini hiç beğenmiyordu. Türk kahveleri çoktan taşmıştı. Telveler yanmış, simsiyah olmuşlardı. Şişmişti gözleri artık uykusuzluktan.

"Nasıl uyurum anne?"

"Oğlum, biraz daha uyumazsan düşüp bayılacaksın. Kendini ayakta tutman gerek, böyle halinle Mısra'ya ne faydan olacak?" Ayhan baba da haklıydı. Eskisi kadar uyumazdı ama normal bir insanın bedenini dinlendirmesi gerekiyordu.

"Biliyor musun?" dedi Ayhan baba. "Sen orada yatarken bizde kızıma çok yalvardık. Git uyu dedik hepimiz. Sanki zaman döndü, yer değiştirdiniz."

İki Dinçsoy yan yana duruyordu. Aydın dede de katıldı yoğun bakım kervanına. "Benim gelinim düşmez." dedi her zamanki kararlı cümleleriyle. "Sen düşersin, o düşmez."

Ayhan baba devam etti. "Yengen çorba getirdi, zorla içirttik. Eve gönderirim seni dedik, zorla uyuttuk. Şimdi onun neler hissettiğini anlıyorsundur. Çok zor. Senin yattığın günler geldi aklıma. O zaman bize de çok inat etmişti. Yemem dedi, uyumam dedi. Ameliyattan çıktı üzerinde önlüğüyle indi buraya. Ama iki saat uyumuştu. Sıra sende Aykut, gidip biraz uyuyorsun. Geldiğinde izin alacağım, yanına girmen için."

Anında bakışlarını babasına çevirdi. "Girebilecek miyim yanına?"

"Mısra istemişti, izin almıştım. Sen istiyorsun, izin alacağım. Ama uyuman şartıyla. Bu halde içeri girmene ben müsade etmem. Keşler gibi görünüyorsun." Ayıplarcasına gelen bakışlara hem utanarak hem ümitle baktı Aykut. Kabul etmek zorundaydı. Karısının kokusunu duymak istiyorsa gidip uyuyacaktı. Öyle de yaptı zaten.

Sabaha karşı yatıp saatini doktorun geldiği saatten daha öncesine kurup yattı. Rüyasında bile güzel suratlısı vardı. Başka ne olacaktı zaten? Tabi ki o olacaktı amk.

Saat çalar çalmaz kalkıp elini yüzünü yıkadı. Yatağın yanındaki sandalyeye konulan temiz eşyalarını giydi üzerine. Koşarak yoğun bakıma gitti.

"Baba." Daha koridorun başındayken seslendi. "Doktor geldi mi?" Kaşlarıyla arkasını işaret etti Ayhan baba. Doktor geliyordu. Koridor halkına selam verip Mısra'nın yanına girdi.

Geceki değerlerini kontrol edip yeni değerlerle karşılaştırdı. Kan alındı, tahliller yapılıyordu sürekli. Muayenesini bitirip tekrar dışarıya çıktığında Ayhan baba ve Aykut'un konuşması üzerine içeriye girmesine izin verdi.

"Sadece bir kişi, en fazla beş dakika. Ağlamak ve fazla yakınlaşmak yok. Motive edici konuşmalısın Aykut." Seve seve ederdi. Kim bilir neler anlatacaktı o beş dakikada.

Yoğun bakımın kapısının önünde durup derin bir nefes aldı. Herkes bişeyler söyledi Aykut'a, Mısra'ya söylemesi için. Kimseye bakmadan başını sallayıp hemşirenin yönlendirmesiyle içeriye girdi.

Kendisi dezenfektanları sürünüp hazırlanırken hemşireye camdaki jaluzileri kapatmasını rica etti. Kimsenin şahit olmasını istemiyordu. Evet herkesin bu kızı çok sevdiğini biliyordu ama o, onun karısıydı. Yaşadıkları her şey, yaşadıkları yerde onlara özel kalmasını istiyordu.

"Karım." dedi Mısra'nın deyişiyle şerefsiz güzellikteki sesi. Arkasından kapı kapanınca yatağa doğru ilerlemeye başladı. "Sultanım ben geldim, şerefsiz metal erkeği olan kocan reis Aykut Dinçsoy." O kadar çok lakap takıyordu ki Mısra, hangi birisini söylesindi? Hepsini söylüyordu.

"Hani şu egolayzır reis bozuntusu." Yatağın yanında karısına doğru eğilip güzel suratını inceliyordu.

"Nefes olmaya geldim sana karım. Gerçi benim şu anda daha fazla nefese ihtiyacım var. Senin nefesine.. Ama temas yasak dedi orospu çocuğu doktor." Küçük bir gülüş sesi çıktı dudaklarından.

"Mısra sana uyurken söyleyeceğim, ama uyanınca asla söylemeyeceğim bir sır vereceğim hayatım. Bizim bir bebeğimiz olacakmış, bende yeni öğrendim. Ama artık olmayacak. Piçin birisi sana çarpınca ilk askerimizi şehit verdik. Ama olsun. Sana sözüm var, ordu kuracağız biz seninle." Doktorun dediği gibi motive edici bir ses tonuyla konuşuyordu Aykut. İçi tükeniyordu şehit verdik derken ama elinden gelecek bişey var mıydı? Gözleri doluyordu ama engelliyordu kendisini. Aykut reise kendini engellemek yakışırdı.

Boğazını temizleyip devam etti karısıyla konuşmaya. "Asil abi dedi ki, söyle kardeşime hisleri kuvvetliymiş, bir kızımız olacak. Eminim senin dediğin gibi Petek yengeye benzer. Asil abiye benzemeyecek bence. Sen ne dersen olur bence karım." Biraz daha eğildi kokusunu duyabilmek için. Her zaman ona bişeyler söyleyeceği zaman kulağına konuşurdu sessizce. Yine öyle yapmaya başladı.

"Tut, asırlık umutlarla, acılarla. Tut, bırakma peşini, hayatın ateşini gel. Ah, akıp gider oyun, akıp gider devam eder hayat.. Uyan da gel Mısra, yüreğim kan ağlıyor." Elinin üzerindeki serumlardan dolayı elini kendi nabzına koymadı Aykut. Aslında yapmak istemişti, bu her zaman işe yarıyordu ikisinin arasında ama yapamadı.

"Sana söz yine baharlar gelecek, sana söz ışık sönmeyecek. Ölüm yok ki Mısra, uyan. Şimdi yaşanacak." Şerefsiz güzellikteki sesini her zaman çok severdi Mısra. Sesini çok beğenirdi kocasının. Aykut'ta şarkıları Mısra'ya uyarlamasını severdi zaten, ona şarkı söylemeyi severdi.

"Beni sensiz, seni bensiz kimse düşünemezmiş, öyle diyor dışarıdakiler. Her zamanki gibi herkes yine burada sevgilim. Kardeşin ressamlık kızları, gider yapmaktan zevk aldığın metal erkekleri, ailemiz.. Herkes burada bebeğim. Hepimiz seni bekliyoruz. En başta ben. Aç kaldım Mısra, kalkman lazım. Ben aç kalmayı sevmem bilirsin. Kalk evimize gidelim. Burası soğuk, sen soğuğu sevmezsin. Sevdiğin sıcaklığı özlediğini biliyorum bebeğim. Uyan, uyan da sevdiğin sıcaklığı yaşatayım sana." Ağzından maskeyi indirdi. Alnında tampon olmayan yerine ufacık bir öpücük bırakıp nefesini karısına değirerek, hatta dudaklarını alnına değirerek konuştu.

"Seni çok seviyorum Mısra Dinçsoy. Reislere yatmak yakışmaz. Reislere gülmeler yakışır. Aç gözlerini, sen fincan fincan kahve içerken bende biraz çikolata yiyeyim sevgilim." Geri çekilip elinin üzerinden öptü.

"Sana hayran olduğumu söylemiş miydim daha önce? Söylemediysem şimdi söylüyorum. Sana hayranım karım. Her şeyine.. Ayrıca da.." Zor oldu ama çarpık çapkın gülüşünü yaptı maskesini takarken.

"..çok özledim seni. Biliyorum yine kızacaksın ama ne yapayım yani? Ben sana deliyim kızım, ben sana hep yanıyorum.." Kapı açıldı.

"Aykut bey süreniz doldu." dedi genç hemşire. "Eşinizi daha fazla yormamalısınız."

Hala karısına bakmaktayken başını salladı. "Son bir cümle.." Kapının düğmesine basıp dışarıya çıktı hemşire.

Başındaki sargıya dokundu, saçlarına dokunmak istese bile. "Genel kurmay başkanım, generaliniz dışarıda sizi bekliyor. Çok güzel gülen gözlerinizi bekliyor. Lafını dinlersen, lafını dinler general Dinçsoy. Çok bekletme.." Karısına bakarak geriye doğru ilerledi Aykut. Kapıya gelince çok zor olsa da dışarıya çıkmak zorundaydı. Elbet iyileşecekti karısı, o zaman hasret gidereceklerdi.

Aykut önlüğünü, maskesini ve eldivenlerini çıkartırken hemşire jaluzileri açtı. Çıktığında herkes Aykut'a bakıyordu. "Camları niye kapattırdın oğlum, görseydik kızımı.."

Babasına baktı. "Karı koca arasına girilmez baba." Sesi çok tuhaf bir şekilde neşeli geliyordu. İyi gelmişti karısıyla konuşmak. Herkes omzuna dokundu heyecanla. Tekrar camın önüne geçtiğinde umutla, ümitle, hevesle, küçücük bir tebessümle karısına bakmaya devam etti.

Fincanlarını bile kırpmıyordu çoğu zaman. Saatler geçiyordu, akşam oluyordu ama o bir saniye dahi ayrılmıyordu camın önünden. Ara sıra tuvalete gitmek dışında uzaklaşmıyordu buradan. Ama herkes haklıydı, bişeyler atıştırıp kendisini ayakta tutmak zorundaydı.

"Aykut reis." dedi Ayhan bey tersler gibi. "Karınıza kocalık yapmak istiyorsanız, doğru kafeye. Karnını adam akıllı doyurmadan gelmek yok buraya." Onun dışında herkes ihtiyaçlarını gidermişti. Sıra ondaydı. Atakan'la beraber kafeye gittiğinde İlyas beyin hala orada oturduğunu gördü ama umursamadı. İşini halledip tekrar yoğun bakımın önüne gitti.

Ressamlık kızları camın önünde duruyordu. Hepsi kol kola girmişler, bişeyler söylüyorlardı. Ama Aykut'un yerine kimse geçemiyordu. Tapusunu almıştı sanki o noktanın.

"Bir kıvılcım düşer önce, büyür yavaş yavaş.." diyordu kızlar. Onların komutanlarıydı Mısra. Her ne olursa olsun hepsini ayağa kaldıran o olurdu. Betül'ün babası annesini aldattığı dönem Betül'e en büyük desteği veren, ayakta tutan o olmuştu. Mehtap Atakan'la ayrıldığı zaman Mısra sayesinde içindeki ateşe su serpmişti.

"Bir bakarsın volkan olmuş, yanmışsın arkadaş.." Sema çalışkan bir kızdı her zaman. Ama derslere kafayı fazla vermekten kendisini unutmuştu. Bir ailen ver demişti, arkadaşların var. Toparlanmasını ve kendisine çeki düzen vermesini istemişti. Gençliğin bir daha gelmeyecek diyerek uyarmıştı arkadaşını.

"Dolduramaz boşluğunu ne ana, ne kardeş.." Merve tek çocuk diye rahatsız oluyordu bu durumdan. Kardeşim olmasını isterdim dediğinde, benden ala kardeş mi olur sana demişti Mısra. Merve asla bırakmazdı bu yüzden kardeşini.

"Ortak olmak her sevince, her derde kedere. Ve yürümek ömür boyu beraberce el ele.." Safiye'nin babası kanser olduğu zaman koskoca kız yıkılmıştı. Olur mu Safiye demişti Mısra. Sen iyi ol, o da iyi olur. Baba sevgisi görmeyen bir kız toparlamıştı Safiye'yi. Ne mutluydu ona. Hepsinin derdine derman olurdu.

Aykut gülümseyerek bakıyordu karısına. İçinden neler söylemiyordu ki..

"Görüyor musun ressamlık kızı? Bütün ressamlık kızları senin için saygı duruşunda. Sen komutansın, onlar senin giderli askerlerin. Onlar sensiz yapamaz, uyanman lazım. Annem, babam, kardeşim, dedem.. Sen yokken hepsi eksik bebeğim. Senin varlığın yetiyor onlara, uyanman lazım. Amcan, yengen, deden, abin, ablan.. Sen onların tek kızısın, tek kardeşisin. Sen olmadan yarım kalıyor onlar, uyanman lazım sevgilim. Beni hiç sorma. Sen yokken bende yokum zaten. Sen yatıyorsun ya şimdi orada, benimde ruhun yatıyor. Bedenim burada ama ruhum sende. Ben sensiz ben değilim karım, uyanman lazım."

Doktorun gelişini fark eden herkes sus pus oldu. Kısa bir selamın ardından içeriye girip kontrollerini yapmaya başladı. Göz kapaklarını aralayıp ışık tuttuğu an Aykut'un gözlerinin içi incilerle doluyordu sanki. O bir saniyelik bakması bile okyanusundaki gemileri coşturuyordu.

Doktor gece doldurulan raporları da inceleyip onu merakla bekleyen insanların yanına çıktı. Beyaz önlüğünün cebine ellerini sokup herkeste tek tek göz gezdirdi, Aykut'ta durdu.

"Sen ne yaptın bu kıza?" Öylesine ciddi bir soruydu ki bu, Aykut korku dolu gözlerle baktı doktora. "Ne yapmışım?" Sesinin titremesini gizleyemedi.

Başını sağa sola sallayıp nefesini verdi doktor. "Bu kadar çabuk.. Değerleri inanılmaz derecede güzel, sen ne yaptın bu kıza? Tıbbın yetmediği yere yetiştin Aykut.."

Yumruk yaptığı elini biraz daha sıktı. Hatta kaskatı kesildi. Şu an içinden hastaneyi inleterek ağlamak geliyordu ama öylesine saçma bir tebessüm oluştu ki yüzünde. "Biliyordum.." dedi zor bela. "Tıbbın yetmediği yere maneviyat yeter.."

Herkes bir anlık bir sevinç yaşadığı esnada doktor açıklama yapmaya devam etti. "Verdiğimiz serumdan uyuması için kullandığımız ilacı kesiyoruz. Gerisi Allah'ın işi. Ne zaman uyanacağını o bilir. Çok geçmiş olsun."

Doktor arkasını döndüğü an herkes yanındakine sarılıp mutluluk gözyaşları dökerken Aykut cam bitliğine devam etmek için yerine geldi.

Öylece bakıyordu. Tepkisi yoktu. Yüzünde sadece bir tebessüm vardı. Biliyordu, doktora dediği gibi. Onlar birbirlerine nefes olmak için gelmişlerdi bu dünyaya. Birinin nefesi biterken diğeri ona verirdi nefesini.

"Helal olsun be kardeşim." dedi Atakan omzuna dokunarak. "Ne söylediysen artık.." Bakışlarını Atakan'a çeviren Aykut onun bile ağladığını gördü. Arkasını dönüp baktı. Yine herkes ağlıyordu.

"Bu koridorda.." dedi kendini tutmaya çalışarak. "Gözyaşı görmeyeceğim." Yutkundu. "Ağlamak isteyen dışarıya." Parmağıyla merdivenleri işaret etti. "Size karımın ölmediğini söylemiştim. Burada sevinçtende olsa ağlamak yasak."

Tebessüm eden herkes yine kendisini tutamayacağını bildiği için kafeye veya bahçeye çıktılar. Aykut camın önünde, koridorda yalnızdı yine. Herkese söyledi ama kendisi duramadı. Sol gözünden akan yaş cama değerek aşağıya doğru yavaşça süzüldü.

"Hayır ağlamıyorum." dedi yanağını silerek. "Gözüme toz kaçtı Mısra, ağlamıyorum." İki eliyle yüzünü ve gözlerini silip derinden bir nefes alıp karısını izlemeye devam etti.

"Kalk bebeğim, kalk sarılalım. Sarılmak bizi iyileştirir."

Herkes susmuş bir şekilde koridora dolmaya başladı. Aykut'ta kısa bir mola vermek için kanatına çıktı. Hızlıca bir kase çorba içip sigarasını yaktı. Bitirdiği an hızlı adımlara geri döndü yoğun bakımın önüne.

Saatlerce beklediler. Akşam oldu, ama Mısra gözlerini açmamıştı hala. Doktor tekrar kontrol etmek için geldi.

"Ağır bir ameliyat ve travma yaşadı. Beyin olarak dinlenmemiş olabilir. Ama kendinizi her türlü duruma ayarlayın." Diyen doktoru Aykut dinliyordu ama gözü karısının üzerindeydi hala. Anlatmaya devam ediyordu. "Fizik tedavi gerekirse hastanemizde son teknoloji kullanıyoruz Ayhan bey, biliyorsunuz. Ya da herhangi başka bir sorunda yine burada tedaviye devam edebiliriz. Nasıl ister.." Aykut bağırdı.

"Gözlerini açıyor."

Herkes camın önüne gelip dört gündür bekledikleri ana tanıklık etmeye başladı. Doktor camdan bakmak yerine içeriye girdi.

Yine kimse kendisini tutamıyordu. Bu sefer çılgınlarcasına sevinç gözyaşları döküyorlardı. Elini yumruk yapan Aykut ağlamamak için yumruğunu ısırıyordu elini kopartırcasına.

Doktor parmağıyla dışarıyı işaret etti ama Mısra kafasını oynatamıyordu. "Başım.." diyebildi sadece. Başka bir kelime çıkmadı ağzından. Onu bile zor söyledi zaten. Nasıl konuşsundu?

Bir bölümü daha sağ Salim bitirdiğimize göre şükür diyebiliriz. Yeni bölümlere sağlık olsun o zaman. Hepinizi seviyorum 😘

Continue Reading

You'll Also Like

12.5K 214 33
Kısaca ,diş hekimliği okurken ne yaşarsınız merak ediyorsanız cevaplar burada. Peki Tıp fakültesinde yaşananları da merak ediyor musun? Onlar da "Tı...
4.9K 270 10
» şimdi sıra bende bu minik iyiliğim karşılığında benimde senden ufak bir ricam olacaktı... -ne istiyorsun? » karım ol.
203K 9.1K 39
Arkamı dönmemle duvara dayanmış olan ve beni kurtarmak için dayak yemiş bulunan çocukla göz göze gelmem bir olmuştu. Çocuk hafiften sırıtırken dayanm...
683K 45.5K 31
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...