MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)

By Atikesungunapsa

2.5M 214K 76.9K

Bu bir bağımlının değil, bağlılığın hikayesi... Aykut'un en yakın arkadaşı, Mısra'nın en yakın arkadaşını ald... More

Tanıtım..
M.L 1.1 (Nabız)
M.L 1.2
M.L 1.3
M.L 1.4
M.L 1.5
M.L 1.6
M.L 1.7
M.L 1.8
M.L 1.9
M.L 1.10
M.L 1.11
M.L 1.12
M.L 1.13
M.L 1.14
M.L 1.15
M.L 1.16
M.L 1.17
M.L 1.18
M.L 1.19
M.L 1.20
M.L 1.21
M.L 1.22
M.L 1.23
M.L 1.24
M.L 1.25
M.L 1.26
M.L 1.27
M.L 1.28
M.L 1.29
M.L 1.30
M.L 1.31
M.L 1.32
M.L 1.33
M.L 1.34
M.L 1.35
M.L 1.36
M.L 1.37
M.L 1.38
M.L 1.39
M.L 1.40
M.L 1.41
M.L 1.42
M.L 1.43
M.L 1.46
M.L 1.47
M.L 1.48
M.L 1.49
M.L 1. 50
M.L 1.51
M.L 1.52
M.L 1. 53
M.L 1-54 (Final)
M.L 2.1 (Reis)
M.L 2.2
M.L 2.3
M.L 2.4
M.L 2.5
M.L 2.6
M.L 2.7
M.L 2.8
M.L 2.9
M.L 2.10
M.L 2.11
M.L 2.12
M.L 2.13
M.L 2.14
M.L 2.15
M.L 2.16
M.L 2.17
M. L 2.18
M.L 2.19
M.L 2.20
M.L 2.21
M.L 2.22
M.L 2.23
M.L 2.24
M.L 2.25
M.L 2.26
M.L 2.27
M.L 2.28
M.L 2.29
M.L 2.30
M.L 2.31 (Final)
Fragman..
M.L 3.1 (Senin İçin)
M.L 3.2
M.L 3.3
M.L 3.4
M.L 3.5
M.L 3.6
M.L 3.7
M.L 3.8
M.L 3.9
M.L 3.10
M.L 3.11
M.L 3.12
M.L 3.13
M.L 3.14
M.L 3.15
M.L 3.16
M.L 3.17
M.L 3.18
M.L 3.19
M.L 3.20
M.L 3.21
M.L 3.22
M.L 3.23
M.L 3.24
M.L 3.25
M.L 3.26
M.L 3.27
M.L 3.28
M.L 3.29
M.L 3.30
M.L 3.31
M.L 3.32
M.L 3.33
M.L 3.34
M.L 3.35
M.L 3.36
M.L 3.37
M.L 3.38
M.L 3.39
M.L 3.40
M.L 3.41
M.L 3.42
M.L 3.43
M.L 3.44
M.L 3.46
M.L 3.47
M.L 3.48
M.L 3.49
M.L 3.50
M.L 3.51
M.L 3.52
M.L 3.53
M.L 3.54
M.L 3.55
M.L 3.56
M.L 3.57
M.L 3.58
M.L 3.59
M.L 3.60
M.L 3.61
M.L 3.62
M.L 3.63
M.L 3.64
M.L 3.65
M.L 3.66
M.L 3.67
M.L 3.68 (Final)
M.L 4.1 (Nefes)
M.L 4.2
M.L 4.3
M.L 4.4
M.L 4.5
M.L 4.6
M.L 4.7
M.L 4.8
M.L 4.9
M.L 4.10
M.L 4.11
M.L 4.12
M.L 4.13
M.L 4.14
M.L 4.15
M.L 4.16
M.L 4.17
M.L 4.18
M.L 4.19
M.L 4.20
M.L 4.21
M.L 4.22
M.L 4.23
M.L 4.24
M.L 4.25
M.L 4.26
M.L 4.27
M.L 4.28
M.L 4.29
M.L 4.30
M.L 4.31
M.L 4.32
M.L 4.33
M.L 4.34
M.L 4.35
M.L 4.36
M.L 4.37
M.L 4.38
M.L 4.39
M. L 4.40
M.L 4.41 (Son Final)
Anket...
En Özel Bölüm...
Özleyenlere gelen ÖZEL bölüm...

M.L 3.45

10.3K 891 310
By Atikesungunapsa

Yengemle ve amcamla oynamıştık ama dedeler hiç kalkmadılar. İkisi de aynı aynı masada kafa kafaya vermişlerdi ve bizi izliyorlardı. Oynayarak yanlarına gittim. Ben oynarken onlar alkış yapıyorlardı. Ama şerefsiz bir adamla evlendim ben. O yüzden ikisini de zorla kaldırdım ayağa. İki hacı, iki dede.. İkisini de sürükleye sürükleye pistin ortasına çektim. Herkes kenara çekilip alkış yapmaya başladığında Aykut'ta geldi yanımıza.

Dördümüz karşılıklı biraz oynadıktan sonra yerlerine geçtiler. Bu ikiliye nazım öyle de böyle de geçiyor ama Belkıs annemle Ayhan babama geçmeyeceği için sadece önlerinde oynadım biraz. Kaldırmaya tenezzül etmedim. Çünkü Belkıs annem annesi öldüğünden beri oynamıyormuş. Babamda namazında niyazında adam olduğu için oynamıyordu. Düğün başından beri ne dans ettiler, ne oynadılar. Babamın kesin talimatıyla bugün alkol kullananda yoktu zaten. Kesinlikle istemediğini söylemiş Aykut'a. Zaten hafta içi bok gibi içtiler amk. İçmesinler bugünde. Yine de Çağrışan delikanlıları için Ahmet abi kasalarca bira almış, viski, votka, şarap ve her tür içkiden alıp, çerezinden sigarasına varana kadar bir bagaj dolusu götürmüş köye.

Votka deyince aklıma geldi. Bugün Buket ve piç kocası Vale yok düğünde. Neden acaba? Çokta lazım değil hani. O yüzden gelip gelmemeleri bizim için sorun teşkil etmiyordu. Hala ve enişte buradaydı zaten.

Metalcilerin az önce çaldıkları davullar kenarda duruyordu. Ve hakkaten çok beğendim  hepsini. Elime bir tanesini alıp boynuma ipini taktım. İnsanların ortasına giderken hem vurdum, hem oynadım. Aykut bu gece güldüğü kadar gülmemiştir bence hayatı boyunca. Çünkü ağzı kulaklarına asılı bir şekilde duruyordu.

Gözüm sürekli üzerindeydi. Şu anda kolejli arkadaşlarının yanında oynuyordu. Davula vura vura yanlarına gittim. Tam önünde durup davula sert sert geçirirken bizimki de gaza geldi. Davula doğru eğilip "Vur, vur." diye bağırdı. "Gelmiyor ses. Biraz daha vur." O vur dedikçe daha sert vurdum ama beğenmedi beyefendi. Oynayarak arkama geçip benim duyabileceğim bi sesle konuştu şerefsiz. "İyi vuramadın bebeğim, istersen öğreteyim sana." Duymamazlığa getirdim, sağıra yattım şahsen. Çünkü neden yatmayayım?

Oynayarak aralarından çıkıp dayı ve amcaların yanına gittim. Kaza yaptığı zaman İsviçre'den gelen bir dayı vardı bizim. Sarı saçlı mavi gözlü Gökhan dayımız. Aykut'un yaptığı gibi davula eğilip "Vur, vur, vur." diye bağırdı. Vurdum amk. "Adamsın gelin." diye bağırdı dengesiz adam. Aykut'la evleneceğini söyleyen kızları da oynuyordu. Bak ben evleniyorum demek ister gibi yanına gidip ona da çaldım davul. Suratsız suratsız oynuyordu. Çünkü Aykut'u ona yar etmemiştim. Büyümüş amk. Güzelleşmiş ama ben kaptım Aykut'u. Bastı nikahı aldı Mısra'yı.

Berat denilen kuzenle Yaren gelinin yanına doğru gidip onlarada davul şov yaptıktan arkadaşlarımın aralarına girdim. Son olarak boynum ağrıyınca davulu yerine geri koydum.

Eğlence son hızıyla devam ediyordu. Şarkıları söyleyen erkek solist bir ara müziği susturdu ve elinde mikrofonla beraber ortaya gelince herkes ona bakmaya başladı.

"Hayatımda gördüğüm en güzel düğünlerden birisine şahit oluyorum. Gelin ve damadımızı bir kere daha tebrik etmek isterim az önce ki oyunlarından dolayı. Ve bizde gelenek haline gelmiş bir parçayı çalmak isterim açıkcası. Erkekler bir tarafa, bayanlar bir tarafa geçsinler ve gelinle damadın önde kalmasını rica ediyorum. Damat beye söylediğim zaman damat bey ne yapıyorsa aynı hareketleri erkeklerden, gelin hanım ne yapıyorsa aynı hareketleri bayanlardan bekliyorum. En çok alkışı kim alacak bakalım? Gir abi müziği."

"Damdan dama damımız
Oynasın damadımız
Sen ordan gel bende burdan
Çatlasın düşmanımız"

Aykut kollarını havaya kaldırdığı an arkasındaki erkeklerde kaldırdı. Başını yukarıya kaldırıp gözümün içine bakarken önümüze geldiler. Aramızda altı adımlık bir mesafe vardı. Tekrar geriye gittiler. Bizde dün akşamki gibi malımsı bir şekilde izledik.

"Oy damat oy damat
Oynasın dönsün damat
Dileriz mutlu olasın
Bir ömür boyu damat"  

Etrafında döndü bizim damat. Eğilerek döndü hemde. Bize baktılar, diğer tarafa doğru döndüler.

"Elinde var çiçeği
Başında var duvağı
Nede güzel yakışmış
Beline de gardaş kuşağı"

Kollarımı iki yana kaldırdım. Ellerimi zarif bir şekilde oynatarak bir öne bir arkaya doğru eğildiğimde arkamdaki herkes aynı şeyleri yapıyordu.

"Oy gelin oy gelin
Oynasın dönsün gelin
Dilerim mutlu olasın
Bir ömür boyu gelin"

Kendi etrafımda dönerek erkeklere doğru gitmeye başladım. Diğerleri de geliyordu. Kollarımız ve ellerimiz hala zarif bir şekilde oynuyordu. Aykut'un önünde bir kez öne ve arkaya eğilip geri geri gitmeye başladım.

"Hep beraber!" diye bağırdı solist arkadaş.

"Hey Maaşallah maşallah
Nazar değmez inşallah
Nede güzel yakışmış
Birbirine maşallah."

Erkekler bize, biz erkeklere doğru oynayarak yürüdük. Herkes eşini karşısına alıp oynamaya devam etti. Aykut'un kolları fazlasıyla açıktı, bende uyuzluk olsun diye kibar kibar oynarken etrafımda dönüp sırtımı göğsüne değdirip başımı geriye yatırdım, omzuna koydum. Şerefsiz herif herkesin içinde boynumdan öptü. Ben göt edeyim diyordum ama o göt etti beni.

"Oy damat oy damat
Oynasın dönsün damat
Dilerim mutlu olasın
Bir ömür boyu damat"

Önüme geçip havalı havalı oynadı.

"Oy gelin oy gelin
Oynasın dönsün gelin
Dilerim mutlu olasın
Bir ömür boyu gelin"

Önünde havalı havalı oynadım.

Solist kahkahalar atarak konuşmaya başladı. "Hayatımda gördüğüm en güzel düğündü, en güzel çift oldular. Asla unutamam bu çifti. Birbirlerini sevdikleri her hallerinden belli ama birbirlerine atar gider yaparak oynuyorlar. Meydan okuyorlar. Bence iki tarafta çok güzel oynadı." dediğinde herkes alkışlayarak karşılık verdi.

Arkadan Atakan bağırdı. "Onların hepsi giderli ressamlık kızı abi." Adam ne demek istediğini anlamadı tabi.

Mehtap'ta benim arkamdan bağırdı. "Bunların hepsi şerefsiz metal erkeği abi." Adam yine anlamadı.

Herkes kahkaha atarak salonun içini dolduruyordu. Hala çok kalabalıktı. Giden insan sayısı azdı. Bulmuşlar amk böyle düğün, kaçırırlar mı hiç?

Şarkı ritmini değiştirdi. "Uykular yalan oldu. Gençliğimde bak talanda oldu. Çok sevdim yalan oldu. Zalim geceler." Coşmaya ara vermeden devam ettik.

Müzik sürekli ritim değiştiyordu. Şimdi de "Neler oluyor hayatta? Bir de şu rüya gerçek olsa olsa. Sabah olup uyanınca, her şey yine aynı kalsa." diyordu. Aykut'la karşılıklı oynuyorduk.

Düğün bitimine kadar bir akrabalar, bir benim arkadaşlarım, bir Aykut'un arkadaşları derken oynamaktan dalağım da şişse, ayaklarımda kopsa, yengem su getirmedikçe susuzda kalsam yerimde durmadım. Bana ne amk? Bir daha düğün olmayacak sonuçta. Bir kere oluyor bu işler.

Düğün bitmek üzereyken son kez duygusal bir parça daha geldi solist adamdan. Yalın'ın şarkısını çalmaya başladı arkadaki müzisyenler. Damadım hemen yanıma gelip ellerini belime sardı.

"Bir bahar akşamı sen diye öldüm ben.
Son gülü soldurup maziye gömdüm ben.
Aşk diye öldüm ben.
Aşk diye öldüm ben."

Gülümsüyordu herkes. Bizde bağıra bağıra söylüyorduk kahve içerken. Ben türk kahvesin fincanına dalmışım, o da sütlü kahve fincanına.

"Yenge." diye sağımdan ülkücü Tuğrul'un sesi geldi. O da bir kızla dans ediyordu. El salladığında bende el salladım. Zaten bütün ülkücüler gelmişti.

Saat 12'ye vurduğu zaman kül kedisi misali davulcu davulu bıraktı, solist söylemeyi bıraktı. Yanımızda kalan herkesle tek tek fotoğraf çekinmeye başladık. Düğün boyuncada video çekildi zaten.

Sosyal medya fanlarımıza canlı yayın yapanlarda oldu elbette. Ama artık rüya gibi düğünün sonuna gelerek herkes arabalara binmek üzere otoparka çıktı. Herkes bizimle beraber evimize geliyordu sanırım. Hepsi arkamızdaydı. 20,30 araba vardı sanırım arkamızda. Geceyi bizde geçirmeyi planlıyor da olabilirlerdi. Ama Aykut eminim kovardı. Ya da insan varmış, yokmuş umursamaz yapacağını yapardı. Bu sefer direkten dönmezdi. Dönmeyecekti biliyorum.

Herkes üç şeritli Mudanya yolunda birbirine makas atarak ilerliyordu ama yanımdaki göt herifin kaza yaptığı yere geldiğimizde anında hızını düşürdü. Bir anlık bana bakıp tekrar yola baktı. Yüzü düşmüştü ama yanımızdan geçenlere küfür ettiğim zaman Gül Ege başladı.

Evimizin önüne geldiğimizde herkesle tek tek tokalaşıp teşekkür ederken, onlarda tek tek tebrik etmekten geri kalmadılar. Metalciler falan diye saymıyorum artık. Kimlerin olacağını tahmin edersiniz herhalde.

Belkıs annem ve Ayhan babama ayrıca teşekkür ettiğimizde düğünde toplanan takıları bize vermeye kalktılar. "Hayır." dedi reis damat. "Sizde kalsın baba. Biz yarın akşam balayına gidiyoruz. Nereye lazımsa kullanın. Siz yaptınız her şeyi." Reddedildi. Ama bu sefer ben girdim araya. "Olmaz baba öyle şey. Sizde kalsın, sayenizde eksik bişeyimiz yok zaten." Konuşmalarına fırsat vermeden sandığı babasının eline verdi damat bey.

Yanımızda gelen üniversiteden arkadaşlarından bir tanesi "Aykut biz sabah gideriz kardeşim." İmalı bir şekilde gülüyordu. "Arayalım mı seni, geçirmeye gelir misiniz?"

Öne doğru gidip çocuğa yaklaştı. "Telefonları kapatıyorum. Sikerim ararsanız." Ama bu kadar da olmaz yani. Ayıp amk ayıp. Nerelerden kalkıp gelmişler düğüne, bizimki hala neyin kafasını yaşıyor. Şerefsiz damat.

Arkama dönüp evimize doğru bakarken "Sıraya geçin çiçeğimi atacağım." diye bağırdım.

Herkes en acilinden sıraya dizildi. "Hadi at bekliyoruz."

İlkinde atar gibi yaptım ama atmadım. Şerefsizlik diz boyu. İkincisinde atar gibi yaptım atmadım. Kocam şerefsiz bir kere. Ama üçüncüsünde attım ve gelenlere baktım, kim kaptı diye.

"Aaaaaaa!" diye çığlık attı Ahsen. "Ben kaptım." Mehtap ve Atakan yere düşmüşlerdi. Çiçeği kapmak için sanırım kendilerini yerlere attılar ama kapamadılar.

Ahsen Doğan'a sarıldı elinde çiçekle ve ikisi de yanımıza geldiler. "Kardeşim allah bi yastıkta kocatsın inşallah." diyip Aykut'a sarıldı Doğan. Ahsen'de bana sarıldığında "Bu iş bu kadar hacı. En acilinden nikah kıydırmamız lazım bizim." dedi.

"Nasıl yani?" Hakkaten nasıl yani?

"Dün gece.." Diyip kıkırdadığında dün gece herkes dağıldıktan sonra öpüşme işini tamamladıklarını anladım. Öpüşmekle kalmadılar yani. Bizden önce davrandılar. Ahsen zaten rahat bir kızdı. Öyle takıntıları yoktu.

Herkesin yanına geçtiklerinde reis kocam bir elini dizlerimin altına, diğer elini sırtıma koyarak kucağına aldı. Herkes alkışlarken elimdeki anahtarla kapıyı açıp insanlara el salladım ve girdik evimize. Ama arkamızdan özellikle Gökhan denilen dayının sesini duydum. "Kolay gelsin yeğenim." Bizim piçte içeriden bağırdı. Göt herif. "Eyvallah dayı." Kafasına patlattım valla bir tane. Hiç acımadım.

"Eşikten geçirirken kucaklamak lazımmış." dedi gülerek. "Amk kaç kilo lan bu gelinlik?" diye ciddi ciddi sordu. Ayağını arkaya atıp kapıyı kapattı. Kapıya yaslandığında hala ciddi ciddi bakıyordu yüzüme. "Nasıl taşıdın sen bunu koca akşam üzerinde? Normalde hafifsin."

Kahkaha atıp kafamı geriye doğru attım. "Gülme lan." dedi ama o da gülüyordu. Kollarımı boynuna dolamıştım ve ayakkabılarını çıkartıp adım atmaya başladığında evimize baktım. Işığı açtığında gördüğüm manzara ağzımı bir karış açmama sebep oldu. Abi resmen giriş kapısından merdivenlere kır papatyaları yol olmuştu. Merdivenleri çıkmaya başladı, her yer papatya doluydu. Hatta odamızın kapısına kadar vardı. Hatta odanın içinde yatağa kadar vardı. Okyanusa gökyüzünden balıklama daldığım an en dibine çoktan ulaşmıştım.

Odaya girdiğimizde kucağından indirdi. "Ya Aykut." diyip boynuna sarıldım. "Çok güzel olmuş. Nasıl aklına geldi bu senin?" Elini sırtımdaki boşlukta aşağıya yukarıya hareket ettiriyordu. Boynumdan derin bir soluk alıp geri çekildi. "Senin için. Sen gündüz hazırlanırken yaptım."

İkimizde gülerken gözlerimizde kayboldukça gülüşümüz azaldı. Gözleri dudaklarım, boynum ve gözlerim arasında gidip gelirken Adem elmasının hareketiyle ceketini çıkarttı üzerinden, yanımızdaki koltuğa attı.

Kol düğmelerini çıkarttı, koltuğa attı. Kollarını sıvadı. Eğilip pantolonun paçalarını sıvadı ve banyoya gitti. Ne yapacağını anlayamazken ayakta bekledim çıkmasını. Yüzü gözü ıslaktı. Yanıma gelip Miss Turkey güzellerinin tacına benzeyen bir karış yüksekliği, kocaman sivri taşları olan tacımı alıp şifonyere koyduktan sonra duvağımı çıkartmaya başladı. Zaten birkaç tokayla tutturmuşlardı. Çıkartıp eline aldı, beni koltuğa oturttu ve duvağın temiz tarafını yere serip kıbleye doğru döndü. Demek ki az önce abdest almıştı.

"Napıyorsun Aykut?"

Arkası bana dönüktü. "Şükür namazı kılıyorum." Bende şu anda boğuluyorum. Aykut'tan bunları göreceğime kendim bile inanamazdım halbuki. Hem de neden duvağımda kılıyordu namaz? Seccade vardı evde.

İki rekatlık bir namaz kıldı. O namaz koşarken bende halıları kirletmemek için ayakkabılarımı çıkarttım. Ayağa kalkıp duvağımı yerden alıp koltukta boş kalan yere koyduğunda elimi tutup ayağa kaldırdı. Camın önüne doğru o önde, ben arkada yürüdük. Beni camın önüne geçirdi. Kendisi de arkamda dururken belime sarılarak arka sokakta duran bir arabayı işaret etti perdeyi çekip. Sokak lambasının altında duruyordu. Kırmızı Volkswagen Beetle.

"Yüz görümlüğü diye bişey varmış gelin hanım." Belimden çekilip şifonyerin üzerinden küçük bir kutu getirip elime uzattı. "Umarım beğenirsin." Kutuyu alıp açtım, araba anahtarı vardı. "Senin için. Düğün hediyesi."

Ona dönüp tekrar doladım kollarımı boynuna. "Çok teşekkür ederim demek isterdim ama izin vermiyorsun teşekkür etmeme." Sesim titriyordu. Çünkü asla böyle bişey beklemiyordum Aykut'tan. Aklımın ucuna gelmemişti. Beni bu kadar duygusala bağlamak zorunda değildi hani. Şerefsiz işte. Yaptı yine yapacağını.

"Teşekkür etmene gerek yok, biliyorsun. Senin benim oluşuna ne versem az.."

Yavaşça geriye doğru çektim kendimi. Göz göze bakıyorduk. Eli hala sırtımdaki boşlukta duruyordu. Beklenen an gelmişti sanırım. Nabzım her seferinde artmıştı bugüne kadar ama bu sefer başkaydı. Anlayın amk. Karnımın ağrısı diye bişey yoktu. Düpedüz beden ağrısıydı bu. Uyuştu gibi her yerim.

"Birincisi, bir haftadan beri güzelliğinin bir acısı olacak demiştim sana. İkincisi.." Sırtımda aşağıya yukarıya yavaşça hareket ediyordu eli.

"..bu gelinliğin acısını da çıkartacağım elbette. Herkes gördü, cümle alem gördü bu açıklığı. Üçüncüsü, onca erkeğin içine dansöz kıyafetiyle çıkmanında bir bedeli illa ki olacaktı." Bitmedi amk. "Dördüncüsü, 45 aydan beri bugünü bekliyordum ben. Bu sefer gün sayamadım." Çarpık gülüşüyle bakıyordu yüzüme.

İncilerini bu kadar parlak görmemiştim daha önce. Kaç kere direkten dönmüştü, kaç kere o duruma gelip r yapmıştık ama ilk kez böylesine parlaktı gözleri. Türk kahvelerinin içine bol şeker atılmıştı mesela. Okyanusa dolunay yakamaz yapmıyordu sanki, okyanus dolunayı yemiş gibiydi. İncilerin hepsi yüzeye çıkmış gibiydi.

İçten içten titriyordum ama gözlerimi kaçıramadım. Bide onun acısını çıkartmaya kalkar, sabaha kesin ceset torbasına koyarlar beni. Ayların vermiş olduğu yetkiye dayanarak nefeslerimizi de kendimiz gibi karı koca ilan etmek için nikahlarını kıydık. Özlemişti, belli.. Gözlerimiz şahitlik ediyordu bu nikaha.

İki eliyle kendine doğru çekip aradaki boşluğu tamamen kapattığı zaman boynuma doğru sırayla öpücükler bırakmaya başladı. Nabzımın üzerinde durduğunda gözlerimi kapattım ister istemez. Ama benimde çıkartacak acılarım vardı. Onu unutuyordu şerefsiz.

"Aykut." dedim sessizce. Oralı olmadı. "Aykut."

"Hıı?" Nabzımın üzerinde durmaya devam ediyordu.

"Aykut benim bu sabah ay başım gelmişti.."

Anında kafasını kaldırıp yüzüne baktı. Oyunculuğum ön plana çıkmıştı ve çok ciddi bakıyordum yüzüne. Gözlerini kocaman açmış, ciddi olmamam için dua eder gibi bakıyordu.

"Hay sikiyim ben böyle işi!" Kafasını çevirip sağ sola salladı. Derin nefesler alıyordu siniri geçsin diye.

"Sana söylemeyi unuttum ben telaştan."

Hayalleri yerle yeksan olmuştu. Bir gemi gibi batıyordu. Küllerini rüzgarda savuruyordu. Sonbaharda bir ağaç gibi bütün yapraklarını döküyordu.

Daha fazla oyuncu kalamayıp gülmeye başladığımda yalan söylediğimi anladı tabi. Kendine daha sert bir şekilde çekti. "Gel lan buraya."

Bunun acısını da az önce konuşan dudaklarımdan çıkartıyordu. Ellerini belimden çekip gelinliğimin omuzlarına getirdi..

—————-

"İyi misin?" diye sordu yanımda uzanırken. İkimizde birbirimize dönüktük. Gözlerimi kapatmıştım ama nefesi tenime çarpacak kadar yakınımdaydı. İkimizde çok hızlı nefes alıyorduk ve düzene sokmaya çalışıyorduk. Tepki veremedim sorusuna.

Elini uzatıp yüzüme gelen saçları geriye doğru çekti. Yüzümü sevmeye başladığında aslında gözlerimi açabilirdim ama açmadım. Yüzüne şu anda bakamam herhalde.

"Uyuma bebeğim."

Yine tepki veremediğim zaman yataktan kalktığını anladım. "Ben duşa giriyorum, sende uyuma." Emir veriyor aslında ama ses tonu öyle değil.

Suyun sesini duyduğum zaman kalktım yerimden. Komidinin üzerinde duran siyah uzun sabahlığı üzerime geçirip yatağı toparladım. Çıktığında giymesi için kıyafet koydum yatağın üzerine.

Banyodan belinde havlu sarılı bir şekilde çıktığında yüzüne bakmamaya özen göstererek banyo kapısına yöneldim. Yanından geçerken saçlarını kuruladığı havluyla beraber kolunu uzatıp önümü kesti. İster istemez baktım yüzüne. Önüme gelip boşta kalan elini yüzüme getirdi. Baş parmağı yanağımda usul usul hareket ediyordu. Bu sefer yutkunan ben oldum.

Ev yıkılmadı, herhangi bir hasar yoktu. Bademli yerinde duruyordu. Trafo falan patlamamıştı. Ama sanırım az önceki durumu asla unutamam. Türkçem bile bozuldu amk. Kurduğum cümleye bak. Sanırım, asla..

"İyi misin demiştim az önce, cevap vermedin." Aslında ortada bir sorun yok ama "İyiyim ya, sorun yok." diye cevapladım. Okyanus gülüşüyle eğilip dudaklarıma reis mührünü bastı. Tekrar banyo kapısına yöneldim. Bu sefer engel olmadı.

Gri granitli, beyaz dolapları ve beyaz kare lavaboya sahip, kocaman küveti olan banyomuz vardı. Aynada kendime baktım. Çok saçma biliyorum ama herhangi bir değişiklik görünmüyordu yüzümde. Ben mi abartıyorum bilmiyorum ama tuhaf hissediyorum kendimi. Başka türlü izah edemem size. Sadece tuhaf.

Makyajımı dakikalarca temizledikten sonra saçımın içindeki milyonlarca tokayı çıkartıp bozdum. Duşumu alıp saçlarımı biraz kuruladıktan sonra Belkıs annemin servet yatırdığı el, yüz, göz, vücut kremlerinden sürünüp banyodan çıktım. Aykut odada değildi. Bunu fırsat bilerek hızlıca giyinmeye başladım. Belkıs annemin hediyesi olan lila uzun geceliği ve üzerime sabahlığını giyip çıktım odadan. Mutfakta ışık yanıyordu. Sanırım kocacım oradaydı.

"Aykut." diye seslendim merdivenlerin başında. "Geliyorum." İnmedim aşağıya. Yerlerdeki çiçekler toplanmıştı. Altına eşofman kumaşından bir şort giymiş ve üzeri çıplak halde yukarıya çıktı. Elinde iki fincan kahve vardı, bide gözleri vardı dört fincan kahve.

"Terasa çıkalım." Önden yürümem için bekledi. Hani böyle zımbırtı geceliklere falan alışkın değilim, Aykut'un imalı şerefsiz bakışları da cabası.

Fincanları orta sehpaya bırakıp içeriye girdi. Telefonunu ve sigarasını alıp geldiğinde ikimizde ikili koltuğa oturduk. Kolunun altına aldı, sigara yaktık. Karşıya bakıyordum. Bademlinin ışıkları yanıyordu.

"Saçların güzel olmuş. Duştan çıkınca dümdüz." Bu kadar piçlik yapmak zorunda değil ama yapıyor işte.

"Hmm evet. İyi oldu." Kahvemi aldım elime. "Sen nerden biliyorsun kahve yapmayı?" Bende şerefsizlik yapabilirim elbette dimi?

"İnternetten baktım makina nasıl çalışıyormuş diye." Gülüyordu. Kahve makinasında yapmıştı demek ki. "Eline sağlık güzel olmuş. Acıkmadın mı sen?" O maşallah sürekli gülüyor ama ben gülmeden konuşuyorum.

"Acıktım aslında. Çok efor sarfettim bu akşam." Eforuna sıçayım hain koca. Sorun yok, sıkıntı yok havasında fincanı elimden bıraktım. "Yengem dolaba sarma koymuş, ısıtayım istiyorsan."

"Kahveni iç önce. Sende mi acıktın?" Bütün akşam oynadım hiç durmadan. Evet, acıktım şerefsiz metalci, acıktım.

"Doğru dürüst yemedik salonda, kaç saat geçti aradan. Acıktım." Sesli bir şekilde güldü. "Bende yememiştim işte, o yüzden acıktım." He kesin öyledir.

Cevap vermeden fincanımı elime geri alıp fondip yaptım. Sigaramı söndürüp mutfağa gitmek için ayağa kalktığımda biten fincanları da elime aldım. Arkamdan bakıyor biliyorum. Şart mı amk bu saten şeyler acaba? Petek abla ille de giy dedi diye giydim ama hiç rahat değilim.

Dolaptan tencereyi alıp tabaklara dizdim, mikrodalga fırında yarım dakikada ısıtıp tepsiye koyup geri çıktım. Terasa baktığımda telefonuna bakıyordu ama sesimi duyunca kafasını kaldırıp gelişimi izledi.

Tepsiyi sehpaya koydum. Yerime geri oturduğumda tabağın birini ona uzattım birini de kendim aldım. "Teşekkür ederim." dedi, cevap vereceğim zaman ağzıma bir tane sarma tıktı.

"Üstündeki çok yakışmış, seni hep böyle görmek isterim." Kızacağımı bildiği için bir tane daha sarma tıktı ağzıma ama omzuna vurmaktan geri kalmadım. Gülüyor hayvan herif. Hala gülmeye devam ederken sarmalardan yemeye başladı. Bende önüme dönüp yüzüne bakmadan yemeye başladım.

Bir daha sesini çıkartmadı. Ya omzu çok acımıştı vurduğumda, yada çok acıkmıştı. İkisi de olabilir. İkisine de inanırım.

"Neden duvağımda namaz kaldın Aykut?" Hem konu değişsin, hem merakımı gidereyim.

"Öyle olduğunu söyledi annem. Duvak başının üzerindeydi. Başımın tacı ol diye." Daha bir gün olmadı ama ben bu adamla evlendiğime çok memnunum. "Güzelmiş." Hayranlıkla baktım yüzüne.

"Kınada çok güzel oynadın." dedi. Tabaklarımızdaki sarmaları bitirip birer tane daha sigara yaktık. Kınada gözünün içine baktığımda yutkunmasını unutamam. Bende sonunda tebessüm edebildim.

Ona bakarak "Çok çalıştık biliyorsun. Ama sizde çok güzel oynadınız." dedim. Gülüyordu. Bir kolu koltuğun yanında, diğeri arkasında duruyordu. Yüzüme baktı, bir süre bişey demedi.

"Sonunda gülebildin. Bir an hiç gülmeyeceksin diye korkmuştum."

"Ne alaka?"

"En son arabayı gördüğünde güldün, bir daha gülmedin. Korktum bir daha gülmeyeceksin diye." Hayır anlamıyor yani. İnsanların utanma duyguları var. Benimde var mesela. Onu anlamıyor.

"Saçmalama Aykut." Sigarasını sehpadaki küllükte söndürüp tekrar arkasına yaslandı. Kolunun altına çekip bir eliyle de çenemden tutup yüzümü yüzüne doğru kaldırdı.

"Utanılacak bişey yok bebeğim. Sen artık Mısra Dinçsoy'sun." Çok ciddi konuşuyordu. "Kocan olarak sana emrediyorum." Sanki önceden emretmiyordun generalcim be. "Utanmak yok." Gel bide bana sor. "Anlaşıldı mı?"

"Tamam." Değil. Tamam falan değil. Ama o tamam olarak algıladı. Sabah ezanı okunmaya başlayınca kucağına alıp odamıza geldi.

"İstediğiniz bişey var mı sultanım?" Gülmemek elde mi amk?

"Su getiriyorum, uyuma. İçince uyursun." Abi bu adamın uykusu gelmedi mi? Bana uyumak diyor sürekli. Kendisi gayet dinç gözüküyor. Hiç yorulmadı sanki. Sabahın köründe kalktık be. İnsanın uykusu gelir.

Elleriyle de su içirdikten sonra bardağı komidine bırakıp üzerimden atlayarak kendi tarafına geçti. Bir kolu boynumun altında, diğeri belime sarılı. Yüzü saçlarımın arasında, yüzüm boyun girintisinde. Kollarım belinde sarılıydı. Sarıp sarmalanmamız yetmedi bide bacağını attı bacaklarımın üzerine.

Selam gençler. Çocuklarım evlendi artık. Torunlarımı göreceğim günler geldi sanırım. Yine upuzun bir bölüm yazdım. Ama bende çok yoruldum. Bütün haftadır düğün haftasını yazıyorum. Sanki yazmadım, hepsini tek tek yaşadım. O derece yoruldum. Bir iki gün bölüm atamazsam kusura bakmayın arkadaşlar. Bölüm hakkındaki yorumlarda görüşmek üzere sizleri seviyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

247K 20.7K 87
#Gerilim 2. Sırada #Şeytan 2. Sırada #Melek 2. Sırada #Tanrı 1. Sırada #Tanrıça 1. Sırada #Zaman 2. Sırada #Melez 4. Sırada #Kanat 4. Sırada...
3.2K 195 3
"Her şeyi görmüş olmalı abi," Dedi,farklı bir adam konuşarak."Onu da öldürelim." Onu da öldürelim. Geceye soğukluğunu katan bu cümle beynim'de birkaç...
791 166 16
Sonsuz olduğu düşünülen bir okyanusa şeytanın son parçası düşmüş derler, bunun sonucunda o parçanın suya değdiği an yok olduğunu anlatırlar. Bundan ç...
12.5K 214 33
Kısaca ,diş hekimliği okurken ne yaşarsınız merak ediyorsanız cevaplar burada. Peki Tıp fakültesinde yaşananları da merak ediyor musun? Onlar da "Tı...