MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)

By Atikesungunapsa

2.5M 214K 76.9K

Bu bir bağımlının değil, bağlılığın hikayesi... Aykut'un en yakın arkadaşı, Mısra'nın en yakın arkadaşını ald... More

Tanıtım..
M.L 1.1 (Nabız)
M.L 1.2
M.L 1.3
M.L 1.4
M.L 1.5
M.L 1.6
M.L 1.7
M.L 1.8
M.L 1.9
M.L 1.10
M.L 1.11
M.L 1.12
M.L 1.13
M.L 1.14
M.L 1.15
M.L 1.16
M.L 1.17
M.L 1.18
M.L 1.19
M.L 1.20
M.L 1.21
M.L 1.22
M.L 1.23
M.L 1.24
M.L 1.25
M.L 1.26
M.L 1.27
M.L 1.28
M.L 1.29
M.L 1.30
M.L 1.31
M.L 1.32
M.L 1.33
M.L 1.34
M.L 1.35
M.L 1.36
M.L 1.37
M.L 1.38
M.L 1.39
M.L 1.40
M.L 1.41
M.L 1.42
M.L 1.43
M.L 1.46
M.L 1.47
M.L 1.48
M.L 1.49
M.L 1. 50
M.L 1.51
M.L 1.52
M.L 1. 53
M.L 1-54 (Final)
M.L 2.1 (Reis)
M.L 2.2
M.L 2.3
M.L 2.4
M.L 2.5
M.L 2.6
M.L 2.7
M.L 2.8
M.L 2.9
M.L 2.10
M.L 2.11
M.L 2.12
M.L 2.13
M.L 2.14
M.L 2.15
M.L 2.16
M.L 2.17
M. L 2.18
M.L 2.19
M.L 2.20
M.L 2.21
M.L 2.22
M.L 2.23
M.L 2.24
M.L 2.25
M.L 2.26
M.L 2.27
M.L 2.28
M.L 2.29
M.L 2.30
M.L 2.31 (Final)
Fragman..
M.L 3.1 (Senin İçin)
M.L 3.2
M.L 3.3
M.L 3.4
M.L 3.5
M.L 3.6
M.L 3.7
M.L 3.8
M.L 3.9
M.L 3.10
M.L 3.11
M.L 3.12
M.L 3.13
M.L 3.14
M.L 3.15
M.L 3.16
M.L 3.17
M.L 3.18
M.L 3.19
M.L 3.20
M.L 3.21
M.L 3.22
M.L 3.23
M.L 3.24
M.L 3.25
M.L 3.26
M.L 3.27
M.L 3.28
M.L 3.29
M.L 3.30
M.L 3.31
M.L 3.32
M.L 3.33
M.L 3.35
M.L 3.36
M.L 3.37
M.L 3.38
M.L 3.39
M.L 3.40
M.L 3.41
M.L 3.42
M.L 3.43
M.L 3.44
M.L 3.45
M.L 3.46
M.L 3.47
M.L 3.48
M.L 3.49
M.L 3.50
M.L 3.51
M.L 3.52
M.L 3.53
M.L 3.54
M.L 3.55
M.L 3.56
M.L 3.57
M.L 3.58
M.L 3.59
M.L 3.60
M.L 3.61
M.L 3.62
M.L 3.63
M.L 3.64
M.L 3.65
M.L 3.66
M.L 3.67
M.L 3.68 (Final)
M.L 4.1 (Nefes)
M.L 4.2
M.L 4.3
M.L 4.4
M.L 4.5
M.L 4.6
M.L 4.7
M.L 4.8
M.L 4.9
M.L 4.10
M.L 4.11
M.L 4.12
M.L 4.13
M.L 4.14
M.L 4.15
M.L 4.16
M.L 4.17
M.L 4.18
M.L 4.19
M.L 4.20
M.L 4.21
M.L 4.22
M.L 4.23
M.L 4.24
M.L 4.25
M.L 4.26
M.L 4.27
M.L 4.28
M.L 4.29
M.L 4.30
M.L 4.31
M.L 4.32
M.L 4.33
M.L 4.34
M.L 4.35
M.L 4.36
M.L 4.37
M.L 4.38
M.L 4.39
M. L 4.40
M.L 4.41 (Son Final)
Anket...
En Özel Bölüm...
Özleyenlere gelen ÖZEL bölüm...

M.L 3.34

9.1K 834 180
By Atikesungunapsa

Whatsapp grupları bir yandan, instagram bir yandan, evin durumundan gelen mesajlar bir yandan derken hemen hemen her hafta sonu Bursa'ya gidip geliyoruz.

En son kavga ettiğimiz günden beri bizim bok kafalı reisle bir daha kavga falan etmedik. Şu anda da paşam ders çalışıyor yanımda. Halit abi Tuğba'yı İstanbul'a gönderdi, ama göndermeden önce tekrar gelip benden özür diletti tabi. Kardeşinin yaptığı şeyi anne ve babasız olmasından dolayı fazla şımartmasına bağlıyordu. Haklı amk. Şımartmasaymış. Güvenmiyor artık kardeşine ama yapacak bişey yok. Tuğba kaşındı anasını satıyım.

Yengem yazıyor..

'Halı bakmadık daha Mısra.'

Belkıs anne yazıyor..

'Avizeler alınmadı.'

Yengem yazıyor..

'Perde nerden baksak acaba?'

Petek abla yazıyor..

'Hafta sonu gelince bakarlar.'

Berrak yazıyor..

'Mısra abla gelince moda evine gitmemiz lazım. Gelinlikler hazır gibi.'

Belkıs anne yazıyor..

'Altlarına ayakkabı bakmadık daha.' Bide o vardı dimi?

Yengem yazıyor..

'Kına çerezlerini sipariş vermedik Mısra.' Çerez'den bana ne yenge?

Belkıs anne yazıyor..

'Kızım attığım takımları beğendiysen sipariş verelim.' Beğendiğimi söylemiştim.

Yengem yazıyor..

'Beğendiğin nevresim takımı gelmiş yengem. Dün gidip aldım.' Söylemişti bunu.

Belkıs anne yazıyor..

'Arnavut şalvarını Gülbahçe'deki terzi dikiyor kızım. Gelince oraya da girmek lazım.' Üçüncü parti oldu.

Berrak yazıyor..

'Bekarlığa veda partisine elbise seçtin mi Mısra abla?'

Belkıs anne yazıyor..

'Hamam içinde beğen kızım bir tane. Resmini gönder siparişi vereyim.'

Mesajları okuyup içimden cevap veriyorum artık. Vizeleri öyle böyle atlattık ama önümüzde finaller var. Ve Ramazan geldi. Oruç tutacağız yarın.

"Napıyorsun bebeğim telefonda?" Cuma günü okuldan çıkar çıkmaz Aykut'la beraber eve geldik. Bu hafta sonu sınavlara çalışıp Bursa'ya gitmeme kararı almıştık ama keşke gitseymişiz.

"Mesajları okuyorum Aykut. Herkes bişey söylüyor." dedim bıkkın bir şekilde. Yatağından kalkıp elindeki defteri bıraktı. Bende masada ders çalışıyordum. Daha doğrusu çalışamıyordum. Uzanıp kolumdan tutarak yatağa çekti. Boş boş tavana bakmaya başladık ikimizde.

"Tükenmişlik sendromuna girmek üzereyim Aykut. Düğüne kadar telefonlar silahımız, mağazalar vatan toprağı gibi.. Bu işin sonunda ikimizde gelinlik ve damatlıklı halimizle Edirne'ye doğru koşup sınır kapısından kaçmazsak iyidir. Yada Bakırköy'e yatırmazlarsa.."

Gülmeye başladı. "Keşke en başından kaçsaydık amk. Böyle dertlerimiz olmazdı o zaman. Dert de diyemiyorum aslında. Sonuçta bizim için hepsi ama okulla beraber zor oluyor."

"Okul bittikten sonra evlenseydik günah olurdu sanki. Tutturdun hemen düğün olsun diye."

"Bana kalsaydı daha Bursa'ya gittiğimiz zaman nikahla kapatacaktım işi. Ben mi dedim düğün olsun diye? Nikah olsaydı yeterdi bana." Hala gülüyor. Çünkü aklı başka yerde. Ama açık açık söylemiyor. Akıllılık ediyor.

"Sahi.." diyip telefonuna uzandı. "..annem bana da atıyor sürekli resim. Davetiye modelleri göndermiş. Beğenin bu akşam dedi. Sipariş vereceklermiş." İstediğimiz kadar şikayet edelim. Bunların hepsi olacak şeyler. Artık düğünden sonra dinleniriz demek istesem de diyemiyorum. O zamanda Aykut'un elinde kalacağım nasılsa. Bana gün yüzü görmek yok amk yok. Bir gün rahat huzur görmeden göçüp gideceğim şu dünyadan.

Davetiye resimlerini inceleyip aynı modelde karar kıldık yine. Gümüş renk zarfın içinde lacivert renk kartı var. Kartın üzerinde ışık gibi görünen süslemeleri var beyaz renk.. Yazısı italik şekilde. Sade ve şık.. Modeli Belkıs anneye gönderdi. Her şey tamam. Ama bir sorun var. Aykut'un ailesinde Ayhan babam ve Belkıs annemin adı yazacak. Ama benimkinde annemin babamın adı mı yazacak?

Bunu bana soracak gibi bakan Aykut'a net bir cevap verdim. "Amcamla yengemin adı yazılsın." Hiçbir şey söylemeden mesaj yazmaya başladı. Bende kalkıp mutfaktan ikimize de su getirmeye gittim. Atakan ve Mehtap'ta durmadan ders çalışıyorlardı. Sesleri çıkmıyordu.

Odaya geri girdiğimde Aykut'un elinde yine defter vardı. Yatağa yüzüstü uzanmış bişeyler okuyordu. Yanına uzanıp sordum. "Yarın oruç tutacak mısın Aykut?"

Defteri bırakıp gülerek bana baktı. "Ben bu yaşıma kadar anca bir iki kere oruç tutmuşumdur Mısra."

Şerefsizsin der gibi baktım yüzüne. "Ben tutacağım. O yüzden bu gece sahura kadar oturup yarın bütün gün uyumayı düşünüyorum." Bende bu yaşıma kadar ay başısı hariç tutmamazlık yapmadım. Babam inanmıyordu bazen tuttuğuma ama ben hep tutardım.

Uyuz uyuz baktı. "Tamam bende tutarım."

Aynen dediğimizi uygulamaya başladık. Sahura kadar ara sıra Mehtap ve Atakan'la sigara molası vermek dışında hepimiz ders çalıştık.

Yine bir mola için balkona çıktık reisimle. İkimizde sigara yakıp içerken "İçeri girince sırtımı kaşısana Mısra? Çok özledim sırtımı kaşımanı." dedi. Hasta bu reis. Valla bak. Kaza geçirdiği zamanda sürekli sırtını kaşıtıyordu bana. Krem sürmeden önce illa kaşı diyordu. Tövbeler tövbesi ya.

"Tamam." dediğimde o sigarasını bitirmek üzereydi. Mehtap ve Atakan çıktı yanımıza. "Napıyorsunuz ya?" Atakan'ın gözleri şişmiş artık ama sahura biraz daha vakit vardı.

"İyiyiz." dedim. "Ben bi elimi yüzümü yıkıyorum , odaya geçerim Mısra." dedi Aykut. "Tamam. Çıkart üstünü geliyorum." dedim ama demez olaydım. Çünkü üçü de kocaman açtıkları gözleriyle bana baktılar.

"Hayırdır gülüm?" diye sordu Mehtap. "Sahura az kaldı." İmalı bir şekilde gülmeye başladılar.

"Yanlış anladınız lan." Gülüyorlar hala. Gülerler tabi amk. Sırtını kaşıyacağımı bilmiyorlar ki. "Sırtımı kaşı demişti. Ondan dedim."

"Hıhı." diyor Atakan. "Sorun yok yenge. Evleneceksiniz sonuçta. Çekinmeyin yani." Karnına yumruğu geçirince sigaranın dumanından boğulacak gibi oldu ama az bile. "Şerefsizleşme Atakan!"

Ben boş boğazlılığıma ne kadar sinir olduysam onlar o kadar güldüler. Hatta Aykut acayip keyifliydi. Kızsam sövsem nolur ben bu adama? Bir bok olduğu yok amk. Biten sigaramı söndürüp içeriye girdim. Arkamdan gelen gülme seslerini duymamazlığa getirdim. Aykut'ta oda da sinir olacağımı ve acısını ondan çıkartacağımı bildiği için sesini çıkartmadı.

Sahur vaktine yakın erkekler gidip taze ekmek aldılar. Bizde sofrayı hazırladık. Atakan'da tutmuyormuş ama Mehtap ısrar edince tutmaya karar vermiş.

Sahurumuzu yapıp uykusuzluktan kanamaya yüz tutmuş gözlerimize dinlenme imkanı tanıdık. Onlarında ara sıra kapanmaya hakkı var sonuçta. Uyumayı özledik lan resmen.

Özlemişiz ki uyandığımda saat 3'ü geçiyordu. Aykut hala uyuyordu. Kalkıp su içmek istedim ama tabi ki olmadı. Uyanınca su içmeyi huy haline getirmiştim ama imkanı yok. Gelen mesajlara bakıp masanın başına oturdum yine. Ama karnımın açlığından pek bişey anlayamadım. Tekrar yatmaya niyetlendim. Ama ona da aç karnım izin vermedi. Ne kadar çok yesem bile 12 saat oluyor neredeyse. Midem içeriden zile basmakta haklı.

Sağa döndüm olmadı, sola döndüm olmadı. Derken sol böbreğime bir ağrı saplanmaya başladı. Muhtemelen bu kadar susuz kalmaktan dolayı ağrıyordu. Saate baktım ama daha 3 saat vardı ezana. Kalkıp yemek hazırlamaya karar verdim.

Dolapta bulduğum tarhanayı kaynatıp ana yemek için malzemeleri çıkartırken Aykut uyandı. Böbreğim hala inanılmaz ağrıyordu. Elim üzerine gidince yanıma gelip "Seninde mi ağrıyor?" diye sordu. Demek ki onunda ağrıyordu.

Başımı sallayıp sandalyeye oturdum. Akşam çok su içtik aslında ama sabaha kadar doksan dokuz kere tuvalete kalktık. Bu yüzden ikimizinde böbreği yoruldu. Böbreklerimize de kızamıyoruz tabi. O kadar tuvalete gitmemizin sebebi gereksiz su içmemizdi. Sürekli çalışıp bir anda susuz kalınca zorlandı tabi onlarda.

Mehtap uyanıp sandalyede ikimizi de kıvrılarak görünce telaşlandı. "Noldu?"

Aykut benden daha iyi gibiydi. Başını masadan kaldırıp cevapladı en azından. Ben onu da yapamıyorum. "İkimizinde böbreği ağrıyor." O da zorla konuşuyor aslında ama belli etmemeye çalışıyor işte.

Beni kolumdan tutup odaya götürünce Aykut'ta peşimden geldi. İkimizde birbirimize dönük yattık. Niyetliyiz, bozamayız. Söyledi ama tabi ki kabul etmedim. "Bir daha tutmayalım. Biz bunu hiç düşünmedik."

Baygın baygın bakıyordum zaten yüzüne. "Ama günah tutmazsak."

"Başlatma Mısra ama şimdi. Canına kastın mı var? Tutmuyoruz."

Arkadaş ben gerçekten tutmayınca kendimi kötü hissediyorum. Alışkanlık çünkü. Ben mecbur kalmadıkça bırakmazdım bu zamana kadar. Nerden çıktı bu şimdi ya?

"Bebeğim onunda bir usulü var ama. İhtiyaç sahiplerine parasını veririz. Dedemde tutamıyordu, öyle yapıyordu." Demek Aydın dede de tutmuyordu. E yaşlı adam neticede. Kalp var hem bizim tüfekli dedemizde.

"İçime biraz olsun su serptin. Ben alışkın değilim tutmamaya." Elini yanağıma koyup yavaş yavaş sevmeye başladı.

"Bu durumları yaşamanda ki bir sebepte benim. Hele şu an. Ben kendimi suçlu hissediyorum. Yada diğer o rahatsızlıklar. Yine suçlu hissediyorum."

"Saçmalama. Hiçbirisi senin suçun değil."

"Benimde hatalarım çok oldu Mısra sana. Kaç kere yanında krize girdim. Okulda sıkıştırdım, yetmedi arabada boynunu mahvettim. Hiç belli etmedin. Hep üstünü örttün, sineye çektin. Bende hatalıyım. Kazadan sonra okulda bana artistlik yaptın diye dağ evinde yine korkuttum, köye giderken boynun çok açık diyip ağacın yanında yine yapacağımı yaptım.."

Okyanus kahvesi gözlerinde bilmem kaç mil derinlik vardı. Sanki hava karanlıktı. Simsiyah gökyüzü tüm karanlığını vuruyordu okyanusun üzerine. Ama bilmiyor ki o şerefsiz gökyüzü, onun içinde ay var. Koskoca karanlığa inat parlayan bir ay var. Ve o ay okyanusa vurunca ışıldatıyor karanlığını. En derininde, o incilerin bulunduğu yere bile vuruyordu, arsız karanlık gökyüzünün içindeki ay. Aykut'un gözleri böyleydi işte. O zaten Ay'kut..

"Bana yıllar önce bişey demiştin hatırlıyor musun?" diye girdim lafa.

"Hani Enes'ler bizi dağ yolunda sıkıştırmıştı, o gün sen sağlam bir dayak yemiştin. Sonra Mete abinin evinde ilk kez beraber uyumuştuk. O gece ben yan yana yatmamak için çok diretmiştim. Ama kabul etmemiştin. Kolum çarpar canın acır dediğimde sen benim canımı acıtamazsın Mısra, sen anca dokunduğun yeri iyileştirirsin demiştin." Canının acısıyla zoraki gülümsedi.

"Sende benim canımı acıtmıyorsun Aykut. Sen bana kötü bişey yapmıyorsun. Yapamazsın. Sende beni iyileştiriyorsun." Kollarıyla her yerimi sardığında başımı boyun girintisine koydum. Dövmesini izleyerek konuşmaya devam ettim.

"Sana hep acımasız diyorum, vicdansız, gaddar.. Ama sen aslında öyle değilsin." Öyleydi değil mi? Okyanusu karartan gece seması vardı evet. Ama ay parlatıyordu onu. Bende o ayın parlaklığında dalmıştım o okyanusun dibine. Orası aydınlıktı.

Sözümü kesti. "Ben aynen söylediğin gibiydim Mısra. Kimseye acımazdım. Üzülmezdim. Vicdan yapmazdım. Annem üzülmüş, babam üzülmüş umrumda olmazdı. Bana üzülmeyi, acımayı sen öğrettin. Bir insanın vicdanı olduğunu, benimde vicdanım olduğunu sen hatırlattın bana." Demedim mi az önce? O okyanusun dibiydi Aykut'un kalbi. Şerefsiz karanlık gökyüzünün içindeki ayı göremiyordu sadece. Sen kutlu ay'sın Aykut. Ben sana sadece bunu gösterdim.

"Ben sana arkamı döndüğüm zaman, kolunu, sırtını, çeneni, boynunu acıttığım, canını yaktığım zaman vicdan azabı çektim. Sırtının ve kolunun mosmor halini gördüğümde krem sürüp iyileştirmek istedim. Vicdan yaptım. Çenende parmak izlerimi gördüğüm zaman her milimini öpüp geçirmek istedim. Boynunu morartttığım zaman ilk kez elime makyaj eşyası aldım. Annem kapatıcısını aldığımı gördüğünde ne yapacağımı sormuştu. Lazım diyip geçiştirmiştim ama sonradan sorduğunda yalan yanlış anlattım."

"Ne anlattın?"

"Mısra diye bir kız var dedim. Sinir oldum kıza, okulda bana ağalık yapmaya kalktı dedim. Dövdün mü kızı diye sordu, acayip telaş yapmıştı. Yok dedim dövmedim. Bileğinden tutmuştum, çok sıkı tutmuşum ki morarmış. Onu kapatsın diye aldım demiştim. Daha o zaman anlamış sana karşı bişeyler hissettiğimi. Çünkü ben kolejde sinir olduğum kızları bir şekilde rezil ederdim ama arkama dönüp bakmazdım. Annemde bunları iyi biliyordu. Sonra bir gece kafam güzelken yatağa öylece atmışım kendimi. Galiba esrarı kırıp attığım geceydi. Sabah evden çıkarken durdurdu beni. Konuşmaya başladık. İçtin mi akşam o illetten diye sormuştu, ama içmemiştim. Seni aramıştım hatırlıyor musun? Kafam güzel ama sen daha güzelsin dediğim gece." Ağrımıza rağmen anıları yad ediyoruz aga.

"Senin için bırakacağım Mısra dedin oğlum gece, kim bu Mısra diye sordu. Bir kız işte dedim, okuldan bir kız. Bileğini morarttığın kız mı dedi, evet dedim. O kıza iyi bak diyip gönderdi evden. Bizimkiler namaz falan kılıyorlar ya hani, bir gece namaz kılıp yatmış galiba. Ne namazı bilmiyorum ama onu kıldıktan sonra gece rüyanda bişeyler görüyormuşsun. Doğru çıkarmış genelde."

"İstiare namazı Aykut. Din kültürü dersinde anlatıyorlardı onu."

"Her neyse işte. Onu kılıp yatmış. Seni o zaman görmemişti daha ama eve geldiğimde resmini görmek istedi gösterdim. Rüyasında seni görmüş."

"Oha nasıl yani?"

"Masmavi bir deniz görmüş. Ucu bucu gözükmeyen tertemiz bir deniz."

"Okyanustur o." dedim gülerek.

"Olabilir. Arkası da yemyeşil ormanlık bir alanmış. Ben denizin kenarında oturuyormuşum, sende ormanın içinden çıkıp yanıma gelmişsin. Elimi tutup kaldırmışsın beni yerimden. Bu kadardı galiba. Gerisini hatırlamıyorum."

Şoktayım arkadaşlar. Trafo dairesinde kilitli kaldım. Çabuk yetkililileri arayın gelip kurtarsınlar beni. Yüksek voltajdan öleceğim yoksa.

"Çok şaşırdım." Elektrik yiyince fazla konuşamıyorum biliyorsunuz.

"Bende çok şaşırmıştım. Mavi ve yeşil renkler hayırlı olurmuş, siyah ve kırmızı hayırsız olurmuş. Öyle demişti o zaman. O kızın peşini bırakma, o kız sahip çık demişti. Daha seni tanımadan çok sevmişlerdi, hala çok seviyorlar. Şimdi sen söyle, çok uğraşıyorlar diyorsun sürekli, çok harcama yapıyoruz.. Sence boşuna mı? Annem kaybettiği oğlunu buldu sende Mısra. Bence kaybedilen hiçbir şeyle evlat aynı kefeye konmaz. İsterlerse fabrikayı bile satarlar ama ne senden ne benden daha önemli değil onlar için."

Keşke benim ailem içinde aynı şeyi söyleseydik Aykut. Keşke söyleyebilseydim. Babam seni çok seviyor Aykut diyebilseydim.

"Bende onları çok seviyorum Aykut. Hepsini ayrı ayrı seviyorum. O yüzden alınan şeylerde ille benim dediğim olsun istemiyorum. Annen mermer masayı çok beğeniyormuş mesela, özellikle yemek masasına bayıldı."

"Biliyorum." dedi. Neşeli geliyordu sesi kulağıma. Gözüm hala sürekli atan nabzının üzerindeki dövmedeydi.

"Ben merhameti de senden öğrendim bu arada. Onu söylemeyi unutmuştum."

Kollarını gevşetince bende başımı kaldırıp yüzüne baktım. "Ama hala sapıksın." dediğimde yeni bi ağrı saplandı böbreğime. Gözlerimi sıktım. "Çok mu ağrıyor?"

"Ara ara bıçak saplıyorlar sanki." Dişlerimi sıkıyorum konuşurken. "Benimde öyle ama az kaldı. Biraz daha sabır. Mehtap yemek mi yapıyor?"

"Galiba. Sesi geliyor mutfaktan ama.."

"Yandık o zaman."

"Neden?" Ressamlık kızına bok mu atıyor metal erkeği?

"Geçen senede yaptı birkaç kere ama pek yiyemedik." Gülerek söylüyor bunları. Ama daha cümlesi biter bitmez Mehtap'ın sesi geldi. "Allah kahretmesin ya!"

Biz olayı anlamaya çalışırken Atakan'ında sesi geldi. Bağırışmaya başladılar. Oruç tepelerine vurdu bence. İkisi de birbirlerini yerken oruçlar gidecek birazdan.

Kapıyı tıklattılar. "Aykut uyuyor musun?" Atakan gelmişti. "Hayır." Dediğinde ikimizde kalktık yataktan.

Kapıyı aralayıp konuşmaya başladık. "Reis çorba var ama yemek yok. Salata yapayım derken yemek yanmış. Vakitte az kaldı, ne söyleyelim?"

"Yaparız bişeyler şimdi ya." diyip kalkmaya niyetlendiğimde Aykut durdurdu. "Saçmalama böbreğin ağrıyor, hala yaparız diyorsun. Yat şuraya, biz sipariş verelim. İstediğin bişey var mı?"

"Su sadece. Bide su. Bi tanede su olsun." Böbreğini tutarak kalkıp telefonunu aldı. "Oruç sana yaramıyor Mısra." Kafasını salladı. Ben neyle uğraşıyorum der gibiydi.

Odadan çıkarken arkasından tekrar seslendim. "Suuu!" Kapıda arkasını dönüp bezgin bir bakış bakış attı. Sanarsın okyanusta gemileri batmıştı. Yada okyanusu köpek balıkları sarmıştı. Yada ne bileyim işte. Bütün balıkları köpek balıkları yemiş gibi baktı ve çıktı odadan.

O çıktıktan sonra Mehtap geldi yanıma. Çok sinirli görünüyordu. Ben yatarken o da yanıma oturdu beş karış suratıyla beraber.

"Nasıl oldun Mısra?"

Yüzüme falan bakmıyor aslında. Benimde canım acıyor diye fazla laf yetiştiremiyorum canımın canına ama cevapladım tabi.

"Ağrıyor hala. Noldu?"

"Arkadaş ya." Hakkaten çok sinirlenmiş. "Salatayı yapayım derken anında yandı yemek. Hayır anlamıyorum yani, nasıl bu kadar çabuk yanabiliyor?"

"Çok mu açıktı altı?"

Yüzüme baktı. "Evet."

Zoraki bir şekilde güldüm. "Yemek çok açıkta pişmez yavrum. Kaynamaya başlayınca altını kısarsın. Ne pişiriyordun?"

"Valla sen ne yapacaktın bilmiyorum ama çorbanın yanına makarna yapayım demiştim." Makarnayı yakmış? Tepki vermeden dinlemeye devam ettim.

"Baktım sen domates falan çıkartmışsın, dur dedim salata yapayım bide ama olmadı."

"Yarından itibaren burada kaldığımız sürece sana yemek yapmayı öğretiyorum Mehtap. Bir ressamlık kızının arkasından yemek yapmayı bilmiyor dedirtmem arkadaşım."

Gülümsemeye başladığında "Herhalde kızım. Sen yengenden öğrenmiştin. Valla öğret bana da. Kapatalım şu metalcilerin ağzını." Aklıma yıllar önce metalcilerin burunlarını mengeneye sokup eğe sürtme düşüncelerimizin gelmesi normal değil mi? Bu düşünceyle bende gülmeye başladım ama tekrar bir ağrı saplandı.

İçeriye tekrar Aykut girdi. Onunda suratı hala beş karıştı. Gözleri balık gibi bakıyordu. Kesin okyanusuna köpek balıkları dadanmıştı ve bütün balıklarını yemişti. Köpek balığı istilası vardı Okyanusta. Kıyamam bebeğime be.

Derken ezan saatine yakın yemekler geldi, Mehtap masaya bardakları falan hazırlamıştı. Kalktık ve ezan okunur okunmaz yavaş yavaş su içmeye başladık. Yemeklerimizi yedik, kahvelerimizi içtik. Su içtikçe ağrılarımızda azaldı. Zaten birer tane Parol'da çaktık yemekten sonra. Sıra yine ders çalışmaya geldiğini düşündüğüm zaman Aykut ayağa kalktı.

"Atakan abdest al, teravihe gidiyoruz." Bugün yediğim voltajdan ölmezsem bir daha ölmem herhalde. Atakan'da şu anda kırmızı kabloyu ona takmışlar gibi oldu. O da yüksek doz elektrik akımına uğruyor. Mehtap'ta öyle. Üçümüzde Aykut'a bakıyoruz.

"Ne bakıyorsunuz öyle? Madem oruç tutamıyoruz, namazını kılalım en azından." Size bişey söylemek istiyorum. Aykut tek bir lafımla oruç tuttu. Hatta ben ona tut bile demedim. Tutacağımı söyledim sadece. O da tutmak istediğini söyledi ve tuttu. Ama şu anda ikimizde tutamayacağız. Onun telafisini yapacak bebeğim ve namaz kılmaya gidecek, camiye. Acaba camiye hayatı boyunca kaç kere girdi. Çok merak ettim. Hatta namaz kılmayı biliyor mu acaba?

Hiç beklemeden elektrik yemiş olsam bile kalkıp boynuna doladım kollarımı. Baştan bir şaşırdı falan ama çabuk alıştı sarılmama. O da belime dolandı. "Bizde gelelim." dedim.

"Siz sofrayı toplayın, çayı koyun. Biz gideriz."

"Kadınlarda kılabiliyor ama.."

"Olsun. Senin çok ağrıdı bugün böbreğin. Hem biraz dinlenmiş olursun. Gelince yine ders çalışırız." Anlayışlı Türk kahvelerini elime alıp sevmek geldi içimden. Hatta ömür boyu avucumun içinde saklamak geldi. Öyle güzel baktı be.

Erkekler camiye gittikten sonra işimizi halledip uzandık Mehtap'la. İkimizde telefonlarımızı almıştık elimize. Gelen mesajları aramayla cevapladım. Belkıs anneleri ve yengemleri arayıp konuştum. Ağrılarımızdan bahsetmedim ama ikisine de tutamayacağımızı söyledim. Bir saat içinde geldi bizim adamlar.

Sahura kadar ders çalıştık çok şükür. Ara sıra birbirimize sorular sorduğumuzda oluyor hani. Mesela Aykut edebiyattan çok anlamıyor. Ona detaylı bir şekilde anlatıyorum. O da bana İngilizce konusunda yardımcı oluyor. Nasıl yapıyor anlamış değilim ama ben yıllarca öğretmenlerimden öğrenemediğim İngilizceyi ondan öğreniyorum. Hoşuma gidiyor lan. Resmen öğretmencilik konusunda da birbirimize yetiyoruz.

Yorumlarınızı ve beğenilerinizi eksik etmediğiniz çok teşekkür ederim canım okurlar. Hepinizi seviyorum. Hepinizi çok çok öpüyorum. Çok daha güzel bölümlerde görüşmek üzere. Kalın sağlıcakla.

Sonunda dayanamadım. "Oğlum bağırmasana." dedim sessizce hayvana doğru eğilip. "Benim bir suçum yok bu olaylarda. Tamamen Allah'ın takdiri." Elimle Aykut'u işaret ettim. "Sizin yerinize onu mu kesseydik Koç bey? Yapmayın lütfen. Ayıp oluyor ama."

Continue Reading

You'll Also Like

2.2M 139K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
898K 51.6K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
28.8K 6.2K 68
Neden farklı olduğumuz için dışlanıyoruz? Farklı doğduğumuz için mi suçluyuz? Herhangi bir yerimizde kusur olduğu için mi bizi buraya kapattınız? Düş...
20.7K 2.1K 8
Jungkook'un ondan nefret eden pembe saçlı omegayı, onu haftanın yedi günü aralıksız sevebileceğine (!) ikna etmesi gerekiyordu. Jungkook - Seven MV...