MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)

By Atikesungunapsa

2.5M 214K 76.9K

Bu bir bağımlının değil, bağlılığın hikayesi... Aykut'un en yakın arkadaşı, Mısra'nın en yakın arkadaşını ald... More

Tanıtım..
M.L 1.1 (Nabız)
M.L 1.2
M.L 1.3
M.L 1.4
M.L 1.5
M.L 1.6
M.L 1.7
M.L 1.8
M.L 1.9
M.L 1.10
M.L 1.11
M.L 1.12
M.L 1.13
M.L 1.14
M.L 1.15
M.L 1.16
M.L 1.17
M.L 1.18
M.L 1.19
M.L 1.20
M.L 1.21
M.L 1.22
M.L 1.23
M.L 1.24
M.L 1.25
M.L 1.26
M.L 1.27
M.L 1.28
M.L 1.29
M.L 1.30
M.L 1.31
M.L 1.32
M.L 1.33
M.L 1.34
M.L 1.35
M.L 1.36
M.L 1.37
M.L 1.38
M.L 1.39
M.L 1.40
M.L 1.41
M.L 1.42
M.L 1.43
M.L 1.46
M.L 1.47
M.L 1.48
M.L 1.49
M.L 1. 50
M.L 1.51
M.L 1.52
M.L 1. 53
M.L 1-54 (Final)
M.L 2.1 (Reis)
M.L 2.2
M.L 2.3
M.L 2.4
M.L 2.5
M.L 2.6
M.L 2.7
M.L 2.8
M.L 2.9
M.L 2.10
M.L 2.11
M.L 2.12
M.L 2.13
M.L 2.14
M.L 2.15
M.L 2.16
M.L 2.17
M.L 2.19
M.L 2.20
M.L 2.21
M.L 2.22
M.L 2.23
M.L 2.24
M.L 2.25
M.L 2.26
M.L 2.27
M.L 2.28
M.L 2.29
M.L 2.30
M.L 2.31 (Final)
Fragman..
M.L 3.1 (Senin İçin)
M.L 3.2
M.L 3.3
M.L 3.4
M.L 3.5
M.L 3.6
M.L 3.7
M.L 3.8
M.L 3.9
M.L 3.10
M.L 3.11
M.L 3.12
M.L 3.13
M.L 3.14
M.L 3.15
M.L 3.16
M.L 3.17
M.L 3.18
M.L 3.19
M.L 3.20
M.L 3.21
M.L 3.22
M.L 3.23
M.L 3.24
M.L 3.25
M.L 3.26
M.L 3.27
M.L 3.28
M.L 3.29
M.L 3.30
M.L 3.31
M.L 3.32
M.L 3.33
M.L 3.34
M.L 3.35
M.L 3.36
M.L 3.37
M.L 3.38
M.L 3.39
M.L 3.40
M.L 3.41
M.L 3.42
M.L 3.43
M.L 3.44
M.L 3.45
M.L 3.46
M.L 3.47
M.L 3.48
M.L 3.49
M.L 3.50
M.L 3.51
M.L 3.52
M.L 3.53
M.L 3.54
M.L 3.55
M.L 3.56
M.L 3.57
M.L 3.58
M.L 3.59
M.L 3.60
M.L 3.61
M.L 3.62
M.L 3.63
M.L 3.64
M.L 3.65
M.L 3.66
M.L 3.67
M.L 3.68 (Final)
M.L 4.1 (Nefes)
M.L 4.2
M.L 4.3
M.L 4.4
M.L 4.5
M.L 4.6
M.L 4.7
M.L 4.8
M.L 4.9
M.L 4.10
M.L 4.11
M.L 4.12
M.L 4.13
M.L 4.14
M.L 4.15
M.L 4.16
M.L 4.17
M.L 4.18
M.L 4.19
M.L 4.20
M.L 4.21
M.L 4.22
M.L 4.23
M.L 4.24
M.L 4.25
M.L 4.26
M.L 4.27
M.L 4.28
M.L 4.29
M.L 4.30
M.L 4.31
M.L 4.32
M.L 4.33
M.L 4.34
M.L 4.35
M.L 4.36
M.L 4.37
M.L 4.38
M.L 4.39
M. L 4.40
M.L 4.41 (Son Final)
Anket...
En Özel Bölüm...
Özleyenlere gelen ÖZEL bölüm...

M. L 2.18

10.7K 1.1K 397
By Atikesungunapsa

Başlamadan önce beğenileri hatırlatmak istiyorum arkadaşlar. Dokunalım yıldıza. Onca işim varken bile merakta bırakmamak adını sürekli yazmaya çalışıyorum. Rica ediyorum sizden de.

Canım ressamlık gülleriyle anlaşıp İlknur'un cemiyeti için elbise almaya gidecektik aslında bugün. Ama reis efendi "Ya bende gelirim, yada gidemezsin." diye diretince sadece Mehtap gelmeye karar verdi. Sonrada Atakan metalcisiyle buluşacakmış çünkü. Dağ evinden çıkıp kahvaltı yaptıktan sonra Çarşı'nın girişinde Mehtap'la buluştuk.

Bir iki mağazada Mehtap'cım canımın içiyle bakındık ama bişey beğenmedik. Son girdiğimiz mağazada Mehtap elinde birkaç elbiseyle yanıma geldi. Kabine girip denemeye başladım. Ben böyle kıyafet işlerine kafa patlatmayı sevmem aslında ama canım bu sefer baya baya abiye giymek istiyor.

İlk giydiğim elbise sırf payetten. Bronz rengi ve kolları uzun, balık iniyor, kuyruklu falan. Ama sırtı bel oyuntusuna kadar açık. Aslında çok güzel duruyor. Çıktığımda reisçim pek bir memnun baktı.

Ama arkamı döndüğüm an "Sikmişler lan bu elbiseyi! Sırtı nerde bunun?" diye bağırdı. Ayıp amk ayıp. Mağazanın ortasında sikmişler bilmem ne! Hiç yakışmıyor piç reisçim sana böyle laflar. Cık cık cık cık.

Mehtap cevap veremedi tabi bu tepkiye. Kabine geri girip değiştirme kararı aldım. Göt biti reis. Bok işi var benim alışverişimde.

Şimdi giydiğim elbise limon sarısı, yine balık, yine kuyruklu, önü ve arkası üçgen iniyor ama çok açık değil. Askılı ama askıların üzerinde kabarık omuzlar falan koymuşlar. Fena değil hani. Gideri var.

"Ay bu çok güzel durmuş!" dedi Mehtap güzeli. İki adım daha atıp önlerine giderken bacağımdaki maşallah kasığıma kadar yırtmaç gözükünce bok kafalı kıskanç reis ayağa kalktı. "Bununda ipini sikmişler herhalde! Dikememişler elbiseyi!"

"Ya kadınlar var kınada sadece. O zaman giyerim bunu." Ulucami de yakın zaten buraya. Hemen bir cenaze namazım kılınır.

Önümde durup yüzüme eğildi. "Kınasını sikiyim! Çıkart şunu!"

Cevap bile vermedim. Her şeye yetiyor zaten şeyi. Geri dönüp kabine girdim. Mehtap'ın verdiği son elbiseyi giydim üzerime.

Fuşya rengi, dizlerime kadar krep kumaştan, aşağısı genişleyerek tülden yapılmış. Omuzları kalın askılı ve belin iki yanında tülle kapatılmış pencereleri var. Ama kollarımdaki kesikler böyle elbiselerde çok belli oluyor ve bizimkiler hala bilmiyor. Tabi bilmeyecekler oğlum. Ne diyecektim? Anne beni sevgilimin düşmanı kaçırdı da kollarıma faça attılar bak. Tam 8 tane. Güzel duruyor dimi? Böyle mi diyim amk?

Ayak seslerimi duyan Aykut'un ağır ağır başını kaldırışını izledim. Derinden bir yutkundu. Aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya bakışlarını gezdirdi. Ayağa kalktı, iki ağır adım atıp önümde durdu. Sol elimden tutup kolumu önüne uzattı. Boğazını delip geçen bir yutkunmadan sonra bende koluma baktım. 8 derin kesik izi 'Biz buradayız ve hep olacağız!' diye bağırıyordu yüzüme arsızca.

Kolumu indirirken aynı anda ikimizde birbirimize baktık. Mehtap bişey demedi. Aykut bişey demedi. Ben bişey demedim. Sinirlerim kendini göstermeye başlarken arkamı dönüp hızlı adımlarla kabine geri döndüm. Üzerime kendi kıyafetlerim olan kotumu ve uzun kollu tişörtümü, deri ceketimi giyip çıktım. İkisine de bişey söylemeden dükkanın çıkışına ilerledim.

Arkamdan ikisi de geldiğinde yerimde durup onlara döndüm. "Bişey bulamayız biz. Evden ayarlarım artık." Kolumun görüntüsünün verdiği sinir bozukluğu ile az önce çarşıya gelirken olan alışveriş heyecanım yerle bir olmuştu.

Mehtap Atakan'ın geldiğini söyleyip ayrıldı yanımızdan. Bizde yan yana yavaş yavaş yürümeye başladık. Nereye gittiğimizi bence ikimizde bilmiyoruz. Boynundaki kızarıklığa gözüm takıldı. Cumhuriyet caddesinin ortasında ikimizde durup öylece birbirinize bakmaya başladık. Ben boynuna bakıyordum, o yüzüme bakıyordu. Birkaç dakikalık bakışmanın ardından elini omzuma koyup yönümüzü Zafer plazaya çevirdi. Diğer elini siyah kotunun cebine attı, ağır ağır konuşmadan yürüdük. Zafer plazaya girdik. Merdivenleri indik. Boyner ilk gördüğümüz mağazaydı. Konuşmadan sanki adımlarla anlaşır gibi oraya girdik. Elini omzumdan çekip o bir tarafa ben bir tarafa bakınmaya başladık. Bakıyordum ama görmüyordum. Neye baktığımı bile bilmiyordum.

Arkamdan sesini duyunca askıların arasından ellerimi çekip ona baktım. "Erkek çocuk kıyafetleri arasında sana göre bişey yoktur bebeğim. Şunu bi denesene." Elime nar çiçeği renginde bir elbise uzattı. Buruk bir tebessüm edip aldım elinden. Ben önden o arkadan kabinlere doğru ilerledik.

Aynada kendime hiç bakmadan giyip çıktım. Şifon kumaş. Bileklerime yakın boyu var. Ne diyorlar bu boya bilmiyorum. Ama kötü durmuyor. Belden aşağıya genişliyor. Üst kısmı iç tarafı üzerime tam oturdu, üzerine de aynı kumaştan hem önünde hem arkasında pelerin tarzı bişey yapmışlar. Kollarımı kısmen kapatıyor. En azından diğerleri gibi ortaya çıkartmıyor.

"En çok bu yakıştı." Oturduğu pufta bir bacağını diğerinin üzerine atmış yayılarak oturduğu yerden kalktı. Kabinin kapısında duruyordum. Yanıma geldi, kabine doğru soktu, kapıyı kapattı. "Diğerleri senin tarzın değil Mısra zaten. Sen öyle şeyler giymezsin, yakıştı ama bu daha güzel oldu." Neden böyle diyor anladınız siz.

Böm Böm baktım yüzüne. Omuzlarımdan tutup aynaya çevirdi. "Doğru mu? Değil mi? Sen söyle.." Evet. Bence de diğerleri benim tarzım değildi. Abiye falan sevmem hiç. Ama neden almak istedim bilemiyorum. Bu daha iyiydi. Hakkaten yakışmıştı.

Beni içeride bırakıp çıktı dışarıya. "Bekle." Bekledim. Elinde tekrar bi elbiseyle geldi. "Bunu da beğenirsen, bunu da alırız."

Dışarıya çıkınca onu da denedim. Üzerime tam oturmuyordu ama kötü durmuyordu. Yine belimden aşağıya genişleyen salaş bir elbiseydi. Uzun kollu, bilekleri lastikli, bacaklarım gözükmesin diye dizlerimden baya aşağıda boyu, yakasıda sırtı da sırıtmayacak şekilde açık karışık renkli bir elbise. Buda kötü durmadı. Birini düğünde, birini kınada giyerim diye düşünüp annemin verdiği parayla almayı planlayarak çıktım kabinden. Tabi çıkmadan önce Aykut'a da gösterdim. Onayladı.

Ayakkabıların yanından geçerken elime bantlı ten rengi bir topuklu aldım. Çok topuğu yoktu. Gayet kibar bir ayakkabıydı. Bana kalsa bunların altına bile spor ayakkabı giyerim ama baldızım ya amk, topuklu giyeyim. Onlarında numarasına bakıp aldım elime. Kasaya geldik, ben çantamı karıştırırken Aykut kartını uzattı. Onunla hiç muhattap olmadan direkt görevliye "Ondan almıyorsunuz." dedim. Net.

"Tabi ki buradan." Net.

"Hayır hanımefendi, buradan." Parayı uzattım. Kadın bir bana bir Aykut'a bakıyordu. Kadına tehdit eder gibi baktım, Aykut'a baktı. Bende Aykut'a döndüm. Dimdik, sert bakışlarla kadına değil duvara bakıyordu.

Arkamızdaki insanlar seslenene kadar öylece durduk. Sonunda kadın Aykut'un kartını aldı eline. Sinir olarak eşyaları almadan kasadan çıktım. Hatta Boyner'in kapısına gittim. Arkam mağazaya dönük kollarımı önümde birleştirerek Aykut'u beklemeye başladım. Patlamak için bekliyordum. Tik tak yapıyordu bombanın saati.

Yanıma geldiği gibi bir elinde poşet, diğer elini de omzuma koyup zorla yürütmeye başladı. Daha çok sinir olup adımımı atmayarak sertçe ona döndüm. Tam ağzını açıp "Sen ne.." dediğim anda sözümü kesip "Daha sonra ödersin, evlenince." dedi rahat rahat. Bide göz kırpıp gülümsedi. Öldür beni diyecek ama götü yemiyor işte. O da böyle tuhaf tuhaf yollar seçiyor kendine. Tekrar elini omzuma koyup yürütmeye başladı.

Yürüdükçe yaptığına sinir olarak gülmeye başladım. Salak mıyım neyim? Resmen gülüyorum. O da gülüyordu zaten. Zafer plazadan çıkarken kulağıma eğilip "Bir öpücükle istersen mağazayı alayım sana bebeğim. Birkaç tane olursa plazayı bile alabilirim." Dedi. Nah alırsın dememek için gülmeye devam ettim. Ayhan amca olmada nah alırsın be gülüm. Bok alırsın. Anca poşet parası bulursun kendine.

Eve bıraktıktan sonra nasıl olduysa annem aradı. Perşembe akşamı konuşmuştuk. Elbise al kendine falan filan diyip para vermişti. Tamam bursum yatıyor, tamam Aykut maşallah para harcatmıyor ama çalışıyor olsaydım almazdım o parayı kesinlikle.

Alışveriş ne zaman yapacakmışım falan diye sorduğunda öğlen molasında çıkıp aldım diye uydurdum. Çünkü hala çalıştığımı sanıyorlar. Sansınlar amk. Ne güzel takılıyoruz reisle.

Adana Urfa takılıp hafta sonumu bitirdim ders çalışarak. Son sınavlar geliyordu çünkü. Seneyi bitirmek üzereydik. Aykut'la anlaşıp o yazın babasının yanına gidecekti çalışmaya. Bana da ettiği ısrarlara istediği cevabı vermemek düştü. Hayır gideyim okey de, bana para lazım. Onlardan para almak istemiyorum. Zaten yapacağını yapıyor. Şimdiden üniversite parası biriktirmem gerekiyor çünkü. Öyle böyle ikna edip eski dükkandaki Ayten ablayı aradım, bi arkadaşının dükkanını söyledi. Okullar bitikten sonra Pazartesi günü orada çalışmaya başlayacağım. Bilmediğim bir iş değil, yine bayan kıyafetleri satan bir mağaza.

Sınav haftamızı reisçimle ders çalışa çalışa bitirdik. Ve sonuçlar açıkladığında canımın reisi yüzyılın şokunu yaşattı hepimize. Geometriyi bile 75 yaptı adam. E tabi benim gibi öğretmeni olunca normal. Takdire şayan, çerçevelettirip Ayhan amca duvara asacak bir karne getirecek muhtemelen bu dönem. Gözyaşları sel olur eminim malikanelerinde.

Çarşamba günü sabahı okula girdiğimizde cnc sınıfına baktım, bizimkiler yoktu. Hemen gruba mesaj attım. Okula gelmeme kararı almışlar bugün ama Aykut'la aram açılmasın diye bana söylememişler. Ben gidemiyorum diye Betül'de gitmemiş. Ama canımız nasıl kaçmak istiyor bir bilseniz. Mayıs ayı be yavrum. Havalar cillop gibi ısındı. Bu güzelim havada okuldan kaçmayalım da ne yapalım siz söyleyin.

İlk ders başladığında direkt olarak Aykut'a yazmaya başladım.

'Reisçim, canımın içi..'

'Ne isteyeceksin acaba bebeğim?'

'Tamam yalakalık yapmayıp pat diye söylüyorum o zaman.'

'Ben sabırsız bi insanım sevgilim, öğrenemedin mi?' Gayet sabırlısın bence salak reis.

'Yelizler okuldan kaçmış, pardon gelmemişler. Nolur bizde kaçalım. Bak yerimde duramıyorum.'

'Göremiyorum şu anda seni. Yerinde dur Mısra. Devamsızlık anasının amı gibi oldu. Ayhan beye hala mesaj gidiyor.'

'Ben söylerim Ayhan amcaya, ders çalıştık derim. Müze gezdik derim. Valla derim.'

'Amk. Bilirim söylersin ama otur oturduğun yere.'

'Ya çok sıkıldım lütfeeeeeennn.'

'Mısra.'

'Yelizlerde oturuyorlarmış, hadi be reis. Gidelim.'

'Ya nerden çıktı şimdi kaçmak Mısra! Canımı sıkma.' Hay senin o canına.

'İyi be! İyiki bişey istedik. Sakın yapma istediğimi. Hep tersini yap.'

'Tribini sikiyim. Koray'da gidelim diyor. Okulu da sikiyim. Teneffüste çıkarız.'

'Yaşşa be reis! Büyüksün! Adamsın! Adamın ham maddesisin!'

'Dedi beni adam etmeye çalışan babamla iş birliği yapan ressamlık kızı.'

'Aman okul bitti zaten be reis. Ders yok bişey yok.'

'Tamam reis tamam. Dediğin gibi olsun tamam.' Haha. Bana reis diyor.

Ve okulda kaçma planımı yaptım bile. Teneffüste emaneten getirdiğimiz çantalarımızı alıp çıktık sınıftan. Betül Koray reis ben. Okuldan kaçıyoruz.

"Kapıdan çıkmıcaz mı?" diyor metal erkeği piç Koray. "Hayır." diye cevapladı sevgili sarışın kız.

"O niye amk? Mahmut abi açar bana kapıyı." Havana sokayım reis. Ama aksiyon iyidir. Daha önceden denediğim bir yöntemi uygulamak için okulun en arkasında kalan makina bölümüne ilerlemeye başladık.

"Sessiz olun." dedi Betül sessizce. "Niye buraya geldik amk? Aksiyon mu arıyorsunuz kendinize?"

"Bi sus Aykut, derste herkes." Fısıltıyla konuşuyoruz hepimiz. Bölümün madalyalarının olduğu dolabın yan tarafında kimsenin bilmediği sınıf kapısına yaklaştık, Betül etrafı gözetlerken ben kapıyı yavaşça açıp içeride birisi var mıdır diye baktım. Yoktu. James bond filmlerine döndük. Yada banka soyacak daltonlar da olabilir. Çünkü şu an gerçekten öyleyiz. Kapıyı yavaşça açıp içeriye girdim. Arkamdan Aykut, Koray ve Betül sırayla geldiler. Kapıyı kapattık. Sınıf camına ilerledik. Bu sınıf kullanılmıyor diye kapalı. Genelde az bilen kişiler sigara içmeye kaçar buraya.

Camı açıp arkada kimsenin olmayacağını bildiğim halde tekrar gözetledim. "Hadi Mısra atla." Betül atla dediği an yüksek pencereden aşağıya atladım. Arkamdan Aykut geldi, ve diğerleri atladı. Küçük ve ağaçlı bahçeden kapıya doğru gittik. Demir kapı çok gıcırdıyordu geçen sene. Ama setleri atlamakta çok zordu. Tırmanamıyorduk. Bizde kapı gıcırdamasın diye yavaşça açıp çıktık dışarıya. Sanki cezaevinden kaçmışız havası yaşarken Mahmut abi ön kapının olduğu sokaktan polis havasına bürümüş "Durun! Kaçmayın!" diye bağırdı. Muhtemelen kameralardan gördü bizi. Onun ters tarafına, hastaneye doğru dönüp koşacaktık ama koşamadık. Çünkü oradan da hastane sokağındaki güvenlik bize doğru koşuyordu.

Aykut'un elini tuttuğum gibi Ortapazar mahallesinin ara sokaklarına dalmak üzere karşıya koşmaya başladım. Arkamızdan hala kendilerini polis sanan iki güvenlik koşuyordu. Ara vermeden koşup ara sokaklarda izimizi kaybettirene kadar koştuk. Sonunda paçayı sıyırdığımızı anladığımızda nefes nefese olduğumuz yerde durduk. Gökayların mahallesindeydik. Yani üst mahalleye kadar koşmuşuz.

"Lan.. siz.." Zorla konuşmaya çalışıyordu Aykut. "Mayyak mısınız? Hadi macera istedi canınız tamam dedik. Ne diye koşuyorsunuz? Söylerdik Mahmut abiye.."

"Of Aykut! Çok sıkıcısın! Ne var okuldan böyle kaçtıysak? Bence çok eğlenceli! Gayet güzel.. Hatta harika. Çok iyi. Çok başarılıyız. Aferin bize. Ne güzel kaçtık. Mis gibi oldu. Hadi şimdi Yelizlere gidiyoruz. Yürüyün." Arka arkaya sıraladığım cümlelerimin ardından hızlı hızlı yürümeye başladım. Arkamdan gelmediklerini farkettiğim an dönüp "Lan yürüsenize! Reisinize karşı mı geliyorsunuz?" dediğimde reis erkek bozuntusu sinir oldu.

Hızlanıp yanıma geldi, elimi sıkarak tutup "Sikmişim reisliğini. Ne bu enerji amk sabah sabah?" diye söylenmeye başladı. Söylediklerini umursamadan Yeliz'lere geldik.

İçeriye selam vererek girdiğimizde mutfaktan kokular geliyordu. Mutfağa girdim. Berkay mutfakta pankek yapıyordu. Berkay pankek yapıyordu.

Önüne önlük bağlamış, kravatını kafasına takıp uzun yerini at kuyruğu gibi arkaya atmıştı. Gerçekti. Evet Berkay böyleydi. Beni farkeder etmez "Aşkımmmm!" diyerek kollarını açıp yaklaşırken bir anda arkama bakıp durdu. Arkama baktım, Aykut kollarını önünde bağlamış ters ters bakıyordu. Sonra gülmeye başlayıp "Kolay gelsin." dedi.

Berkay'da önlüğüne ellerini silip elini uzattı. "Sağol reis enişte, hoşgeldin." Reis enişte. Berkay böyle söylüyor Aykut'a. Aykut'ta enişte deyince zaten hiç ses etmiyor neyse ki.

Salondaki masayı hazırlamaya başladığımızda Koray, Gökay, Merter, Aykut muhabbet ediyorlardı. Maç muhabbeti. Fener vurmuş, Galatasaray çakmış, Beşiktaş girmiş falan filan.

Kahvaltı masasının Gözde yiyeceği olan pankeklere saldırdı herkes. Ben bi tane alıp çekildim. Bu sabah iştahım yerinde değil sanırım. Aykut tabağıma zeytin peynir koydukça onun tabağına koydum, tekrar tabağıma koydu ama yiyemedim. Ters ters bakıyordu, diğerleri gülüyordu.

Çay içmeyi bitiremeyen erkeklere isyan çıkartarak Betül'le Berkay kahve yapmaya gittiler. Kahveleri Berkay'cım getiriyordu, arkasından Betül su ve çikolata getiriyordu.

Sırayla herkese dağıttılar. Aykut'la yan yana oturuyorduk. Bir yudum aldıktan sonra çok ciddi bir şekilde konuştu. "Gelelim sebebi ziyaretimize." Hepimiz şok olarak Aykut'a bakmaya başladık. Tek kaşını kaldırmış olarak bir yudum daha aldı.

"Oğlumuz." diyip diğer yanında oturan Koray'ın omzuna elini koydu. "Koray'a, kızınız Betül'ü istiyoruz." Elektro şok yemiş etkilerimizle kocaman olan gözlerimiz sadece Aykut'a bakıyordu. Hatta Aykut sözünü bitirir bitirmez sandalyede oturup bacak bacak üstüne atmış Berkay ağzındaki kahveyi salonun ortasına püskürttü.

Aykut direkt olarak yan yana oturan Yeliz ve Merter'e bakıyordu. Kimseden ses çıkmıyordu. Koray gülmeye başlayana kadar, yaklaşık 1 dakika kadar elektro şok dalgası yayıldıkça yayıldı.

Koray gülünce Aykut'ta gülmeye başladı. Arkadan hepimiz gülmeye başladık. Kahvesini keyifle yudumlayan reis sadece bakışlarını bana döndürerek "Hatun bunlar bizi kaale almıyorlar." dediğinde Berkay bir anda ayağa kalkarak bu sefer kahveyi komple yere döktü.

Merter ve Gökay gülme krizlerini yerlere vurarak devam ettiriyorlardı. Berkay Aykut'un önünde diz çöküp "Kardeşimi vermem.." diye ağlamaklı konuşmaya başladı. Aykut ters ters bakınca kalkıp Betül'ün yanına gitti. Betül donup kalmıştı. Yeliz halıdaki kahve lekesinden gözlerini alamıyordu.

"Betüüüülll!" diye ağlamaklı sesiyle bağırmaya devam etti. "Veremem seni ben. Her şeyimi isteyin, kardeşimi almayın benden. Ben onsuz yaşayamam. Ben onsuz adım atamam. Betül gitme.."

Saf arkadaşım sanki Betül'ü hakkaten, harbiden, cidden, baya baya istiyormuşuz gibi tepkiler veriyordu. Ve asıl olay Aykut benim arkadaşlarımın yanında ilk kez bu kadar rahattı. Kantinde, sınıfta, okulda defalarca kez oturup muhabbet etmişliğimiz var ama bugün ilk kez böylesine içten görüyorum onu. Canım benim. Yerim onu.

Berkay ağlanmaya devam ederken herkes tepkisini koruyordu. Koray en sonunda dayanamayıp ayağa kalktı. Aykut'un bana verdiği yüzükten sonra okul kaynar kazana dönmüştü. Yeterince göz önünde bir çiftiz zaten de bu yüzük ve dövme muhabbeti şeker ve çikolata etkisi yaratıp, aslında tuz biber derler ama neyse, okulda herkesin dilinde günlerce gezmişti. Bende yüzüğü çıkartmıyordum zaten hiç. Hatta Asil bile aradığında hayırlı olsun falan dedi. Aykut'la konuştukları zaman Aykut söylemiş yüzük verdiğini. Niyetim ciddi demek istiyor abi'ye herhalde. Götümün abisi.

Koray ayağa kalkıp Betül'ün elinden tutup kaldırdı. Saf arkadaşım Aykut'un yaptığından sonra kalp krizi geçiriyordu çünkü. İkisi de bize doğru dönük bir şekilde durduklarında "Reis hadi tak yüzükleri." demesin mi piç Koray? Dedi valla.

Merter araya atlayıp "Öhö öhö! Bir dakika ben kızımı daha vermedim." dedi. Gökay gülmekten kıpkırmızı olmuştu ama hala devam ediyordu. Hatta yerleri yumruklamayı bırakıp halıyı tutup katıla katıla gülmeye çalışıyordu.

"Kız evi naz evidir." Yeliz bu cümleyi kurduktan sonra o da ayaklandı. Ben her konuşana bakarken Nesli'yle beraber sessiz kalıyorduk ve Berkay Betül'ün bacağına yapışmış ağlanma eylemini sürdürüyordu.

Yanımdaki göt reis ellerini pantolonunun cebine atmış, sağ ayağı sol dizinin üzerinde rahat bir oturuş sergilerken anne baba diye tabir ettiğimiz Yeliz ve Merter'i tehdit etti. "Yoksa bana kız vermiyor musunuz?" Allah aşkına biz bu muhabbete ne ara girdik? Ne ara geldik? Bu neydi şimdi? Burada noluyordu? Aykut iyi mi?

Merter yerine geri oturdu. "Ne münasebet reis. Verdim gitti." Bu rollere ne ara kaptırdılar kendilerini anlayamadım ama gülmeyi bırakıp salak salak yüzlerine bakıyordum hepsinin. Gökay'ın gözünden yaş akıyordu artık gülmekten.

"Oğlumuz işinde gücünde.." derken Aykut'un lafını böldü Yeliz. "Reis iyi güzel dedin ama bizim kızımızın gönlü var mı acaba?"

Herkes gülerek, ben gülmeyerek Betül'e döndük. Ve Berkay yüzyılın cümlesini kurdu. "Betül falını kapatmıştın dimi sen? Aşkım ben sana hemen bi fal bakayım. Koray sende kapa, sanada bakayım. Benim fallarım çıkar." Tam ona yakışan bir cümleydi zaten. Başka bir cümle çıkamazdı ağzından.

Aykut bana dönüp baktığında "Bişey mi oldu?" diye sordu sessizce. "Yüzün gülmüyor, iyi misin?"

Ona baktım, etrafıma baktım, tekrar Aykut'a baktım. "Yoo.. Bişey olmadı. Öyle izliyorum işte herkesi."

Ortada gülünesi bir durum vardı aslında ve az önce gülüyordum. Ama şimdi neden gülmüyorum bilmiyorum. Derken fallar açıldı. Berkay fal pozisyonu olarak bu sefer halının üzerinde bağdaş kurmaya karar verdi.

"Betül, çok az kaldı annecim. Sen iki seneyi bulmadan giyiyorsun gelinlik. Hemde bu metalci oğlanla. Bak burada K harfi çıkmış."

Gökay böldü falı. "Amk salağı. Koray'la aynı gelinliğe mi girecekler piç? Daha düzgün bir cümle bulamadın mı?" Doğru söylüyordu. Bu metalci oğlanla iki seneye kalmaz gelinliği giyiyorsun da ne demek amk? Kıt Türkçeli herif.

"Ay sus bir Gökay. Bak benden söylemesi he. Sen giyiyorsun gelinliği. Sana bu gelinliği giydirecek kişi yanında ki oğlan. Mutluluk gözyaşı var." Diye diye bir sürü aklına gelen şeyi söyledi. Hatta Merter'e bile zorla kapattırdı. Herkese baktı, en sona Aykut'la ben kaldım. Aykut tabi ki kapamadı ama ben kapamıştım. Eline aldı, fincanı açtı, bize doğru döndü. En son baktığı fal çıkmıştı, umarım yine çıkmaz söyledikleri diyerek dinlemeye başladım.

"Kalabalık var. Baya kalabalık."

"İlknur'un düğünüdür o."

"Evet eğlenceli bi kalabalık annem. Ortada oynuyorsun, etrafında tanıdık insanlar var."

"Ressamlık gelecek kınaya sizde gelin lan." Teklif ettim ama Merter'le Gökay olmaz dedi. Yeliz karneyi aldığı gibi annesiyle Gemliğe gidecekmiş. Ananesinin yanına. Bir tek Berkay gelirim dedi. Nesli zaten sevgilisi geliyor diye kendini yaz tatilinde bize çevrim dışı yapıyor sağolsun.

"Bu kalabalığın hemen ardından kavga gözüküyor Mısra." Ciddi ciddi bakıyordu yüzüme. Tınlamadım.

"Tavuk alma, baklava alma falan yaparlar kesin. Genelde çıkar kavga. O'dur o."

"Orasını bilemedim ama kavga var." Hala ciddi ciddi bakıyor. Bu çocuk ciddi bakınca yakışmıyor bir. Dedikleri çıkıyor iki.

Bir Aykut'a bir bana bakıyordu. İkimiz arasında halı dokuduktan sonra yutkundu. "Çok gözyaşın var Mısra." Cümlesini söyler söylemez Aykut fincanı elinden alıp sehpaya koydu. "Sikmişim falını! Fal nedir amk!"

Kimseden tepki yoktu. Biz bilirdik bu arkadaşın fallarını. Ama umarım bu sefer yanılıyordu. Ortamın sessiz havasını dağıtmak üzere Koray tekrar ayağa kalktı. Betül'ün elini tutup ayağa kaldırdı.

Aykut yanlarına gitti. Cebinden bi kutu uzattı Koray'a. Koray kutusu açtı. Betül'ün parmağına gümüş bir alyans taktı. Özentiler sizi. Bizden özendiler amk. Betül zaten aşık olmuştu benim yüzüğüme. Nazar değirme diyip duruyordum. O da okuyup üfleyip duruyordu. Sonunda onun da bir yüzüğü oldu. Artık bana nazar değirmesin.

Betül ağlamaya başladı. Berkay resmen gözleri dolu dolu izliyordu ikisini. Aykut yine yanıma gelip oturdu. "İyi değilsin Mısra. Çıkalım istersen?"

Noluyordu bilmiyorum ama benim burada çok gülüp eğlenmem gerekiyordu. Sabahki enerjimden eser yoktu. Resmen Betül'le Koray yüzük takıyorlardı ve Gökay çiftetelli açtığında hepsi oynamaya başladılar. Ben kalkmadım. İlk kez! Bugünün tarihini geçebilirsiniz. Ben! Oynamaya! Kalkmadım!

Ne oluyordu? Ne bitiyordu? Bence eğlenceli bir bölümdü ve Berkay'ın çok sevilen bir karakter olduğunu söylediler bana. O yüzden bu bölümü onlara ayırmak istedim. İyi okumalar ve yıldıza dokunalım lütfen. 9000 okunma oldu ama yıldızlar henüz 3000'de. Rica ediyorum arkadaşlar. Sıralamada yükselmemiz için yıldıza dokunmanız bir üst seviyeye çıkartabilir hikayeyi. Ve severek okuduğunuzu biliyorum. Okunma sayısı yükseliyor ama beğeni sayısı stabil.

Continue Reading

You'll Also Like

28.7K 6.2K 68
Neden farklı olduğumuz için dışlanıyoruz? Farklı doğduğumuz için mi suçluyuz? Herhangi bir yerimizde kusur olduğu için mi bizi buraya kapattınız? Düş...
270K 22.2K 45
Bin yıl önceki savaşın bugünü etkileyemeyeceğini mi düşünüyorsunuz? Öyleyse çok yanılıyorsunuz çünkü tarih tekerrürden ibarettir. Savaşlarda öyle. L...
367 61 14
Yazım hatası vardır. "kurtulacak mıyız Aras" dedi Selen başını Arasın omzuna yaslamıştı "kurtulacağız Selen söz veriyorum.." dedi Aras kendinden emin...
1.5K 115 40
Kış Çağı Serisi'nin yeni hali.