MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)

Od Atikesungunapsa

2.5M 214K 76.9K

Bu bir bağımlının değil, bağlılığın hikayesi... Aykut'un en yakın arkadaşı, Mısra'nın en yakın arkadaşını ald... Viac

Tanıtım..
M.L 1.1 (Nabız)
M.L 1.2
M.L 1.3
M.L 1.4
M.L 1.5
M.L 1.6
M.L 1.7
M.L 1.8
M.L 1.9
M.L 1.10
M.L 1.11
M.L 1.12
M.L 1.13
M.L 1.14
M.L 1.15
M.L 1.16
M.L 1.17
M.L 1.18
M.L 1.19
M.L 1.20
M.L 1.21
M.L 1.22
M.L 1.23
M.L 1.24
M.L 1.25
M.L 1.26
M.L 1.27
M.L 1.28
M.L 1.29
M.L 1.30
M.L 1.31
M.L 1.32
M.L 1.33
M.L 1.34
M.L 1.35
M.L 1.36
M.L 1.37
M.L 1.38
M.L 1.39
M.L 1.40
M.L 1.41
M.L 1.42
M.L 1.43
M.L 1.46
M.L 1.47
M.L 1.48
M.L 1.49
M.L 1. 50
M.L 1.51
M.L 1.52
M.L 1. 53
M.L 1-54 (Final)
M.L 2.1 (Reis)
M.L 2.3
M.L 2.4
M.L 2.5
M.L 2.6
M.L 2.7
M.L 2.8
M.L 2.9
M.L 2.10
M.L 2.11
M.L 2.12
M.L 2.13
M.L 2.14
M.L 2.15
M.L 2.16
M.L 2.17
M. L 2.18
M.L 2.19
M.L 2.20
M.L 2.21
M.L 2.22
M.L 2.23
M.L 2.24
M.L 2.25
M.L 2.26
M.L 2.27
M.L 2.28
M.L 2.29
M.L 2.30
M.L 2.31 (Final)
Fragman..
M.L 3.1 (Senin İçin)
M.L 3.2
M.L 3.3
M.L 3.4
M.L 3.5
M.L 3.6
M.L 3.7
M.L 3.8
M.L 3.9
M.L 3.10
M.L 3.11
M.L 3.12
M.L 3.13
M.L 3.14
M.L 3.15
M.L 3.16
M.L 3.17
M.L 3.18
M.L 3.19
M.L 3.20
M.L 3.21
M.L 3.22
M.L 3.23
M.L 3.24
M.L 3.25
M.L 3.26
M.L 3.27
M.L 3.28
M.L 3.29
M.L 3.30
M.L 3.31
M.L 3.32
M.L 3.33
M.L 3.34
M.L 3.35
M.L 3.36
M.L 3.37
M.L 3.38
M.L 3.39
M.L 3.40
M.L 3.41
M.L 3.42
M.L 3.43
M.L 3.44
M.L 3.45
M.L 3.46
M.L 3.47
M.L 3.48
M.L 3.49
M.L 3.50
M.L 3.51
M.L 3.52
M.L 3.53
M.L 3.54
M.L 3.55
M.L 3.56
M.L 3.57
M.L 3.58
M.L 3.59
M.L 3.60
M.L 3.61
M.L 3.62
M.L 3.63
M.L 3.64
M.L 3.65
M.L 3.66
M.L 3.67
M.L 3.68 (Final)
M.L 4.1 (Nefes)
M.L 4.2
M.L 4.3
M.L 4.4
M.L 4.5
M.L 4.6
M.L 4.7
M.L 4.8
M.L 4.9
M.L 4.10
M.L 4.11
M.L 4.12
M.L 4.13
M.L 4.14
M.L 4.15
M.L 4.16
M.L 4.17
M.L 4.18
M.L 4.19
M.L 4.20
M.L 4.21
M.L 4.22
M.L 4.23
M.L 4.24
M.L 4.25
M.L 4.26
M.L 4.27
M.L 4.28
M.L 4.29
M.L 4.30
M.L 4.31
M.L 4.32
M.L 4.33
M.L 4.34
M.L 4.35
M.L 4.36
M.L 4.37
M.L 4.38
M.L 4.39
M. L 4.40
M.L 4.41 (Son Final)
Anket...
En Özel Bölüm...
Özleyenlere gelen ÖZEL bölüm...

M.L 2.2

14.3K 1.1K 322
Od Atikesungunapsa

Hayattan istemeden bana gelen bir mükafat bu reis. Daha ne isticem anasını satıyım? O cağnım şekerli köpüklü kahveler öyle endişeyle bakıp "Bişeyin yok dimi?" diye sormuyor mu? Soruyor. Benimde içimi tuzlu suyla yakıp geçiyor.

Belkıs teyze olayı çok farklı anlayıp "Amanda benim oğlum kör kütük aşık olmuş da, birgün geçmeden özlüyormuş." diyip gülerek sıkıca sarılıyor bana. Tabi bende ona sarılıyorum.

Ayaküstü iki kelam edip reisimin odasına çıktık. Atakan'da göt metalci ya amk. O da yanımızda tabi. Gerçi göt demiyim şimdi çocuğa. Beni korumak için kalkan oldular resmen.

Kapıyı kapattığım gibi reisin beline kollarımı dolayıp biraz okyanus Aykut kokusu çektim içime. Belkıs teyze oğluna diyor ama bende kör kütük oldum anasını satıyım. Bok gibi özledim arsızcımı.

Reiste saçlarımın üzerinden boynuma dolu dolu öpücükler bırakıyordu ama Atakan göt listesinin başına geçmeyi yine başardı. Daha az önce listeden çıkartmıştım halbuki adını. "Öhö öhö. Bende burdayım."

Artist reis bozuntusu kafasını kaldırmadan "Burdaysan burdasın amk. Kötü bişey mi yapıyoruz? Sanki sen Mehtap'ı yiyip bitirmiyorsun." dedi. Hala içine içine çekiyor kokumu.

Ben ellerimi çekince o da geriledi neyse ki de, Atakan şerefsizi sustu. Kıs kıs gülüyor şimdi ama. Reiste elimi tutup yatağa götürdü, o uzandı, ben oturdum.

Atakan'da berjere oturunca reis efendi reis olarak "Anlatın şimdi olayı." dedi. Gayet reis reis konuşuyordu. Kavga var oğlum arada, herhalde reis reis konuşucak.

Atakan müsade ister gibi gözümün içine bakınca "Anlat." dedim. Bende emir verebiliyorum artık. Sonuçta kız reis oldum. Vermese miydim? Veririm amk.

Olayı baştan sona izah etti reis yamağı Atakan. Reis bozuntusu bok kafalı da ters ters yüzüme bakıyor. Arada dönüp Atakan'a bakıyor ama genellikle bakışları bende amk.

Sinirli bakışları mekik dokurken "Ellerini sikiyim onların. Ebelerini sikiyim, ellerini götüne soktuğumun çocukları." şeklinde küfürler çıkıyordu ağzından.

"Nee?" diye sordum tip tip bakarken. Atakan'da bitirdi söylediklerini artık ve reisine söz hakkı verdi.

"Ne demek ne lan? Niye bensiz iş yapıyorsun sen?" diye tersledi. Bok reis.

Havalı havalı bakıp "Bende reisim bi kere." dedim. 'Anasının amı' der gibi baktı yüzüme. Atakan yetişti imdadıma.

"Sen gelene kadar reis yenge. Sen gelince de sen Aykut reis, o Mısra reis."

Hala aynı şekilde bakıyor. Küfür eder gibi amk. Öyle olduk lan. Çift reis olduk. Okul oldu olalı çift reis görmedi. Ama şimdi gördü. Alay ağlatırız be annem. Reis neyse bende oyum.

"Bakma öyle be reis." dedim gülerek. "Öyleyiz valla hiç şikayet etme."

Bakışları neyse ki küfürden çıkıp normal hale dönerken "Lan 3 senedir tek başıma yediğim haltları birkaç ayda aldı ya elimden. Ressamlık kızı amk." dedi.

Atakan'la kahkaha attığımız zamanda böm böm yüzümüze baktı. Yediremiyor kendine canım reis. Aldım gülüm reis façanı aşşa.

Atakan'ı da, koltuğu yatağın yanına getirmek kaydıyla, yanıma aldığım defterlerimi açtım. Şerefsiz metal erkeklerine daha dersler başlamadan ders çalıştırdım yemek saatine kadar.

Hatta bir ara çizim teknikleri falan öğrettim. Normalde bir bok anlamıyorlarmış ama anladılar valla.

Yemek saatinden önce Ayhan amca kapıya tıklatıp içeriye girdi. Beni çizim anlatırken görünce memnun bir şekilde sarılıp "Aferin sana Mısra." dedi. Der tabi. İki tane öğrencinin yüz karası var karşımda. Demesin mi?

Hayta metalcilerle kısa bir sohbet edip yemeğe indik. Bir kaşık kendime, bir kaşık reisime veriyorum, diğer metalci de tip tip bakıyor.

Atakan'ında dahil olduğu Dinçsoy sofrasında şen şakrak bir sohbet eşliğinde yemek yedikten sonra reis beni eve göndermemek için elinden geleni yaparken, yanımızdaki herkesin kahkahalarına sebep oluyordu. Diğerleri bu duruma alışmıştı ama Atakan'a tuhaf geliyordu tabi. Şaşkın ördek yavrusuna dönmüş, öylece bakıyordu.

Sonunda tabiki kazanan ben olarak ev halkına veda edip çıktık. Bizim eve doğru ilerleyen yolda Atakan kardeş "Yenge reis hep böylemiydi?" diye sordu. Şaşırdı tabi. Reisini daha önce yavşak görmedi ki. Haklı o da her yönden.

Gülerken şımarık bir tavırla "Valla böyle Atakan'cım. İki haftadır Mısra'da Mısra." dediğimde gülmeye başladı.

"Hayret bişey ya." dedi hayretle. "Çok seviyor be yenge." dediğinde ona doğru bakıp "Seviyor sağolsun. Bende tabi." dedim. Ciddi bir mesele konuşuyormuşuz gibiyiz. Bana da asla ismimle hitap etmiyorlar yalnız. Hep yenge.

"Esrar muhabbetine çok şaşırdım açıkcası. Ona bulaşan bir daha kurtulamaz normalde. Reis nasıl nabzına dokunup sakinleşiyordu anlamadım gitti." dedi. Buna bende şaşırıyorum ama öyle. Atakan'a da öyle dedim zaten. Kimse çözemiyor o durumu.

Eve gelmek zorundayım. Çünkü bizimkiler dün akşam üzeri geldiler köyden. İlkay ve Naz hala bizde. İlknur ilaç kullanımına doktorun kontrolünde devam ediyordu.

Kimseyle muhattap olmuyordum. Çünkü tatil boyunca annem sadece iki kere aradı beni. Daha öncesinde Asil'le konuşup beni soruyormuş. Çünkü evladı Asil, ben eltisinin kızıyım amk.

Salı günümüzü de rutin bir şekilde geçirip gittik. Ama Çarşamba sabahı Gökay'la merdivenleri çıkarken "Biz okuldan kaçıyoruz bugün, sen gelecek misin?" diye sordu. Neden kaçıyoruz ki?

Merakımı gidermek üzere Gökay "Merter'in canı sıkkınmış. Devlette oturuyorlar." dedi. Uzun zamandır reisle haşır neşir olmaktan onları da ihmal ettim aslında. Doğru dürüst konuşamadık bile.

Telefonumu çıkarıp reisçim canımın içine 'Gönlümüm reisine sevgilerle. Reisçim Gökay'lar okuldan kaçıyorlarmış. Uzun zamandır bende kaçmadım. Onlarla da doğru düzgün görüşemedim. Allah'ın emri peygamberin kavliyle sevgilin Mısra Türkmen bugün okuldan kaçmak istiyor. Kaçtım gitti.' yazıp gönderdim.

Biliyorum kızıcak ama sonuçta benim ondan başka da bir hayatım var. Hem reisten önce bu arkadaşlarım benim yanımdaydılar. Şimdi onları ikinci plana atıp, yok sayamam. Ayıp anasını satıyım.

Devlete canlarımın yanına gittiğimizde sarıldık sarmaladık birbirimizi. Özledim lan arkadaşlarımı. Berkay hala burda falcı ablanın baktığı faldan bahsediyordu. Battaniyeyi yakmış mayyak herif. Büyü bozulmuş.

Merter Bursa manzarasına karşı durmuş, ellerini cebine sokmuş, ayakta dikiliyordu. Omzuna dokunup "Naber arkadaşım?" diye sordum. Asık yüzünü bi anlık bana çevirip tekrar manzaraya baktı. Sorduğum soruya cevap vermedi ama "Şurası neresi?" diyerek bi yeri işaret etti.

Kafamı çevirip baktığımda hayvanat bahçesini gösteriyordu. Leoparın devasa kafesi görünüyordu. Merak etmiş neresi diye.

"Gidelim mi amk? Ben gitmedim hiç oraya." dedi. Moralini düzeltmek lazım bu aşık arkadaşımın. Hala Derya'nın yediği boku düşünüyordu.

Gülümseyerek "Gidelim. Sen iste." dedim ve bizimkilere döndüm. "Kaldırın götünüzü, kahvaltı yapıp hayvanat bahçesine gidiyoruz."

Toparlanıp kalktık tabi hemen. Altıparmağa inen merdivenlerden aşağıya inip simit çay yaparak otobüs duraklarına geçtik.

10 dakikada hayvanat bahçesinin önündeydik. Daha açılmamıştı bile amk. Beklerken sigara içip muhabbet etmeye başladık.

Betül Koray'a kaçtığını söylemiş. Piç Koray'da 'Yengeye dikkat edin.' yazmış. Kafayı yicem lan. Sanki aslanlar kaplanlar benimle ziyafet falan çekecek amk. Parçalara ayırcaklar sanki.

Neyseki kimse bu duruma bişey demiyor. Ailemden bu zamana kadar yediğim darbelerden sonra Aykut'un bana iyi geldiğini, hatta iyiki geldiğini söylüyorlar. Yerim hepsini. Arkadaşlık dediğin böyle olur anasını satıyım. Şu okul hiç bitmese keşke.

Hayvanat bahçesi açılıp içeriye girdiğimizde sağdan başlayarak hayvanları inceliyorduk. İlk sırada kuğular vardı. Süzülüyorlar hakkaten.

Yılanların yanına girdiler, ben girmedim. Reisçim aramaya başladı. Dışarda kalıp görüntülü aramasını cevapladım.

"Günaydın gönlümün reisi." dedim şirin şirin. Uykulu Türk kahvelerini ovalayıp "Günaydın." dedi tarazlı sesiyle. "Neden kaçtınız okuldan?"

Gülümsüyorum ki kızmasın. "Merter'in canı sıkkınmış reisim. Değişiklik olsun dedik. Hem uzun zamandır onlarla da vakit geçirmedim, ayıp olacaktı."

Tek kaşını kaldırmış, biraz ters bakıyordu. Kızdığını biliyorum ama napayım? Bende insanım sonuçta. Mal değilim ya.

"İyi. Dikkat et kendine. Keşke kaçıp yanıma gelseydin." diye trip atmaya başladı. Anlamıyor ki anam. Anlamıyor bu adam beni.

Göz devirip "Aykut, yapma ama böyle. Haftalardır yanındayım zaten." dedim. Burnundan bir soluk verip "İyi tamam. Gelmezsin o zaman bugün. Ben bakarım başımın çaresine." dedi. Demogojine sıkayım.

Ama sinirleniyorum yani. Bu kadar da olmaz ya. Bokunu çıkartıyor işin. Ne var arkadaşlarımla vakit geçiriyorsam? Sanki onu ihmal ettim bu zamana kadar.

"Abartma Aykut. Büyütücek bişey yok ortada. Neden büyütüyorsun?" Kızıyorum ama yani. Bu kadar da demedik.

"Sana iyi eğlenceler. Yarın görüşürüz." dedi ve kapattı. Bok kafalı tripkolik reis. Ego diyince sövüyor sonra. Bu ego değil de ne amk?

Bizimkilere bişey belli etmemeye çalışıp yılanların yanından çıktıklarında aslana doğru ilerledik.

Gökay gerizekalı arkadaşım koyu bir Fenerbahçeli olarak yatıp duran aslana "En büyük fener başka büyük yok!" diye tezahürat yapmaya başladı.

"Sarı-Lacivert en büyük fener." diyordu. Durmadan, götünü yırtarak bağırıyordu salak çocuk. Bizde bir aslana bir ona bakıp kahkaha atıyorduk.

"Kanarya gelecek, aslanı sikecek!" dediğinde Aslan yattığı yerde kafasını bize çevirdi. Gökay bağırmaya devam ederken biz şoka girerek aslana bakıyorduk. Gerizekalı çocuk. Resmen aslanın yattığı yerinden dikkatini çekmeyi başardı.

Aslanda anladı mı ne bok yediyse hala bakıyor. Bizim dallama da hala bağırıyor. Sus dememizi umursamadan, bide ellerini havaya kaldırmış da söylüyor. Taraftar olsa anlarım da harbi harbi Aslan bar karşısında. Nasıl insanlarla arkadaşım amk?

Yanımızdan geçen görevlilerden utanarak Gökay'ın yanından yavaş yavaş ayrıldık. O da bunu farkederek arkamızdan gelmeye başladı.

"Götlere bak anasını satıyım." diyor Merter. "Niye pembe bu maymunların götü? Çok mu yediler acaba arkadan?" Pislik insan.

Hoplayıp zıplayıp duruyorlar sabahın köründe. Bide tuhaf sesler çıkartıyorlar.

Zürafa ve zebralara geldik. İki zürafa boyunlarını birbirine sürtüp ara sıra öpüşmeye falan çalışıyorlardı. Baya baya cilveleşiyorlar resmen. Azdılar mı lan sabah sabah?

Hadi onlar sadece cilveleşti. Peki deve kuşlarına ne demeli. Geçmiş bir tanesinin arkasına hem değişik sesler çıkartıyorlar, hem ileri geri hareket falan ediyorlar. Tövbeler tövbesi.

Azıtmış bu hayvanat bahçe halkı hayvanları. İnsan içinde bari yapmayın. Bunlara bi iğne falan yapmıyorlar mı? Adama günah yazdırır bunlar. +18 yemin ediyorum hepsi.

Reis de mesaj falan atmıyor hani. Trip atmaya devam ediyor. Etsin. Burdan çıkınca gidicem yanına nasılsa. O zamanda sıçıcam ağzına. Ne demek 7/24 onunla duracağım yani. O kadar istiyorsan, hatta götün yiyorsa gel babamdan iste beni. Alabilirsen adamsın. Bas nikahı amk.

Hayvanat bahçesi macerasını bitirip, saçma sapan ne varsa her türlü görüntüye maruz kalıp çıkışa yürüdük. Hala deve kuşlarının etkisindeyiz.

"Onlar bile çalışıyorlar." diyor Gökay. "Bi bizde iş yok amk." diyor da acaba kendi sütten çıkmış ak kaşık falan mı oluyor? Tabiki değil.

"Psikolojim bozuldu." diyerek Berkay bence arkadaki deve kuşu mu, öndeki deve kuşu mu olduğunu düşünüyor.

Otobüs duraklarına çıkıp metroya giden ring aracına bindim. Metrodan ineceğim, minibüslere bineceğim. Bademli'ye resmen üç vesait yapıp, tripkolik reisle uğraşacağım. Benim derdim bitecek mi acaba? Bence bitmeyecek.

Bir saatten fazla süren yolculukla reis bok kafalısının malikanesine ulaştım. Bahçelerinde araba koymak için parke taşları var. Arka bahçe yeşillik falan, orası güzel. Hatta veranda var orada.

Zile basacağım esnada Belkıs teyze kapıyı açtı. Beni kapıda karşılıyor canım kaynanacım. Seviyorum bu kadını ama beni karşılamıyormuş.

"Erkencisin Mısra." dedi. Çünkü daha öğlen olmadı. "Erken çıktım bugün Belkıs teyze. Bende hemen geleyim dedim." Ne demezsin? Tripkolik oğlun yüzünden helak oldum be Belkıs teyze.

"Bende komşuya kahve içmeye geçiyordum. Ne zamanlardır evdeyiz kızım. Sana ayıp olmaz dimi?"

Samimiyetine güvendiğim bir insan olur kendisi. Tatlı dili var mesele. Yılanı deliğinden çıkaran cinsten. "Ne ayıbı Belkıs teyze, asıl sana ayıp oluyor. Geliyorum, sürekli Aykut'un yanındayım."

Güler yüzlü kadın canım. Kolumu sıvazlayıp "Hadi çık sen yanına." dedi.

Reisçimin kapısını tıklattım, ses yoktu. Azıcık aralayıp baktım içeriye. Mahrem falan kalmadı zaten aramızda. Niye tıklatıyorsam? Tıklatıyorum işte.

Beyefendi elinden kumandayı düşürmüş, uyuyordu. Belki de numara yapıyordu. Ama numara yapıyor gibi değildi. Sakin sakin nefesler alıyordu. Çok karizmatiksin be adam. Uyurken bile güzel olmak zorunda mısın?

Komidinde ki su bardağını ve sürahiyi alıp sessizce çıktım odadan. Bardağını Belkıs teyzenin dezenfekte yöntemiyle temizleyip, sürahiye su doldurup, tekrar çıktım tripkolik uykucu sevgilimin yanına.

Hala uyuyordu. Uyuyabilirdi. Bende uyuyabilirdim. Geç de kalmadım zaten. Yavaşça yanına girip sırnaşarak yattım. Hatta bokunu bile çıkarttım. Kolunu kaldırıp omzuma falan koydum. Uyanmadı ama reis amk, kolunu sıkabildiği kadar sıktı. Kalp atışlarını dinliyorum bende. Var mı daha güzeli lan? Yok. Olamazda zaten. Tripkolik bebeğim ya.

Neyin nereden geleceğini asla bilemez insan. Bilmiyordum ki başıma böyle bir reisin geleceğini. Hele ki reislikten nefret eden ve her fırsatta bu muhabbeti bozmak isteyen bir insan olarak, şu anda resmen reisin kolunun altında, reisin yatağında yatıyorum.

Dahası bile var. Aşık olduk anasını satıyım. Ve bendeki eksik sevgilerin yerini tek başına doldurabilen bir insan. İlk kez sevgilim oluyor, bende onunla bir ömür geçirmek istiyorum. Normal dimi? İsteyebilirim bunu. Yada bende mi arsızlık yapıyorum? Bilemiyorum.

Elimi tişörtünün içinden karnına koydum. Çok sıcak bir teni var. Benimkinin aksine. Ama onun yanında ısınıyorum. Sıcak. Güneş gibi. Yakıyor, ama rahatsız etmiyor. Çünkü çok güzel seviyor. Bu egolayzır bozuntusundan asla beklemezdim bunu. Ön yargılıyım. Tabularımı yıkmayı başardı canımın içi reis. Adamsın.

Elimi hareket ettirdikçe kıpırdanıyordu. Sağa sola dönmek istiyor ama alçılar izin vermiyor maalesef. Uyansın istemiyorum, ama uyanıp konuşmakta istiyorum. Seviyorum oğlum. Trip atmasın bana. İçim bir tuhaf oluyor öyle yaptığında çünkü.

Gözlerimi kapattım. Bu kalp atışlarının sesini kulağımın içinde dinlemek hoşuma gidiyor. Hiçbir şey düşünmek istemiyorum bunları duyarken. Hele birazdan uyandığında atacağı tripler.. Her neyse, başa gelen çekilir. Çekicez artık söylediklerini. İki saat için, iki saat trip atacak.

Göğsünü indirip kaldıran derin bir nefes aldı, başımı kaldırıp baktım, uyanmıştı reis. Şişmiş Türk kahvelerinin içinde boş boş bakışları vardı ama sorun değil. Halledicez bir şekilde.

"Günaydın." Gülümsüyorum. Tatlı Mısra çıkıyor ortaya, reisi uyandığı zaman kızdırmamak lazım. Kolunun altından çıkıp yan yatarak ona bakıyorum. O da sadece başını çevirebiliyor zaten.

"Ne zaman geldin?" Hoşbulduk reisçim. İyiyim sen nasılsın? Hayır yani uyanır uyanmaz bu mu söylenir? Bi günaydın deseydin sende.

"Çok olmadı, yarım saat falan." Yerinden kalkmaya çalıştığında ondan önce davranıp yardım ettim hemen. Bir bok demeden kalkıp banyoya girdi. Düşük donlu herif. Eşofmanı düştüm düşücem diyor belinden, hala trip atıyor. Artist bozuntusu.

O çıkana kadar da odanın camını açtım biraz. İçersinin havalanması gerekiyor sonuçta. Hatta yatağı falan da düzelttim. Bu reis iyi olsa hiç böyle sakin uyumaz bence. Yatak bozulmuyor bile anasını satıyım.

Yüzüme bakmamaya özen gösterir bir tavırla çıkıp tekrar yatağa geldi. Ben salak ayakta dikiliyordum. Arnavut geliniyim ya. Ayakta durayım bakayım. Beyefendi yatağa oturup eline telefonu alarak kurcalamaya başladı.

Meraklı Mısra'da hanım üstten üstten bakıyor telefona. Metalciler grubundan mesajlar gelmiş. Kesin benim okulda olmadığımı falan söylüyorlar. Gidip camı kapattım ki üşümesin reis. Zaten ben üşüdüm. Hava sıcak değil ki hala. Yaz gelse keşke. Havalar ısınsa.

Reisin yamacına geçtim, çünkü konuşmadan bir konu kapatılmaz. Hem nereye kadar susacak zaten.

"Aykut, trip atmaya devam mı ediceksin?" Sonunda telefonu bırakabildi. Umursamaz tavrını harekete geçirip yatağın başlığına yaslandı, kumandayı eline aldı. Sikerim kumandanı reis! Adamı ayar etme.

Elinden alıp televizyonu kapattım, hatta kalkıp şifonyerin üzerine koydum. Yakınlarında olursa yine açar çünkü. Eski yerime oturup karşılıklı olarak ben bağdaş kurarken, reis bir bacağını aşağıya sarkıtmış, diğerini altına almıştı.

"Niye bu kadar kızıyorsun Aykut? Onlar benim arkadaşlarım." Ben konuşmaya başlayınca bakışlarını bana çevirebildi sonunda. Bi zahmet çevirsin. Eşşek başı değiliz herhalde.

"Gelmeseydin. Arkadaşlarınla geçirseydin gününü." Tribin bi yerlerine koyacağın aklıma gelmemişti daha önce reis. Demek ki onu da yapabiliyorsun.

Sesli nefes verip "Abartma ama.." diyip eline uzandım. Hayret çekmedi elini. "..Üç haftadır yanındayım Aykut. Şikayetim yok ama onlarda benim arkadaşım. Gelir misin dediler, gittim."

Boş bakışlarını oymak istiyorum şimdi. "İyi yapmışsın işte. Gelmeseydin diyorum."

Hay senin tribine sokayım, sıkayım, beynimi dağıtayım be. "Geleceğimi biliyorsun." Elini bırakıp ayağa kalktım. Sinir oluyorum şu haline. "Biraz anlamanı beklerdim. Hiçbirisiyle konuşmadım bile tatil boyunca ve ben onlarla senelerdir beraberim. Hastanede birisi bile ayrılmadı yanımdan."

Camdan Bademli'ye bakarak ona arkamı döndüm. "Bende anlamanı bekliyorum ressamlık kızı. Üç haftadır yataktan kalktığım yok. En azından sen geliyorsun yanıma ama sende haklıymışsın gibi arkadaşlarımla okuldan kaçtım ne var bunda diyorsun. Bende istiyorum okuldan kaçmak, hatta okula gelmek.. Ama sende bunu anlamıyorsun. Kavga oldu, ben yoktum." Kavga sever arkadaş asla tını denilen boka dikkat etmiyordu.

"Okulda birisi sana bişey yapsa yine yanında olmayacağım. Sende beni mi anlasan biraz he?" Okulda bana kimse bir bok yapamaz ki. Haklı olabilir. Tamam haklı. Doğru diyor yani. Bi ben geliyorum yanına. Diğerleri hala çok gelemiyorlar. Reis işte. Yine üste çıktı. Zeytinyağ kılıklı.

Hadi Mısra bokunu çıkartma şimdi. Git yanına yat. "Tamam haklısın. Senin açından düşünmedim." Bide ellerini beline dola, tamam işte.

"Sende haklısın." dedi sessiz bir şekilde. "Hapsettim seni de buraya. Mecbur değilsin."

Ellerimi çekip gözlerine baktım. Zorla yaptırmış gibi konuştu. Ama zorla değildi. Ben seve seve yaptım ne yaptıysam.

Yeni tıraşlı yanaklarına ellerimi koyup "Mecbur değildim ama ben severek yaptım hepsini. Hatta hoşuma bile gidiyordu. Benden başka kimseyi istemedin yanında, anneni bile. Sen beni şımarttın, bende seni." dediğimde zoraki bir gülüş sergileyip önüne baktı. Tekrar kaldırdı bakışlarını.

"Bilmiyorsun ki nasıl özlüyorum. Bilmiyorsun ki nasıl seviyorum." Başlığa yaslanık, yarı oturur pozisyonda. "Anlasan neden yanımdan ayırmak istemiyorum seni, o zaman böyle konuşmazdın."

"Anlatsana biraz." Trip mrip kalmadı ortada. Romantikliğe döndük ve derinlere kulaç atıyoruz. Dikkatle tarıyoruz birbirimizi.

"İfade edebileceğim bir kelime bilmiyorum henüz." Yapma reis. Dedende kalp var, bende nabız.. "Bilsem söylerim. Sende varsa sen söyle."

"Nabız var reis." dedim ciddi ciddi. Gülümsedi. "Baktıkça, konuştukça, seni düşündükçe ayarı kaçıyor, engel olamıyorum. Olmak da istemiyorum."

"Olma o zaman. Uyurken bile duyduğum kokun başımı döndürüyor, bende de var nabız. Saatte 250,300 kilometre yapıyor." Öldürme reis, biraz acıman olsun. Zalim reis.

İstemem yan cebime koy hesabı bacağımı atıp kucağına geçtim reisin. Böyle konuştukça karşı koyamıyorum ben bu adama. Koymak da istemiyorum zaten. Neden koyayım? Seviyorum anasını satıyım.

"Gün sayıyorum." dedi dudakları dudaklarıma temas ederken. "Ne günü?" Nefeslerimiz içli dışlı oldular. "Yaşını dolduracağın günü." Gülmemek elde değil. "Öncesinde ihtimal yok mu?" diyor bide. Bakışların bile yakıyor reis, sen bana ne diyorsun hala. Kül etmeye niyetlisin herhalde beni.

"Alıcam kızım seni. Bugün gidip isterim babandan. Vereceğini bilsem. Bi saniye düşünmem." Kırık kollarına vermez be reis.

Elimi nabzına götürdüm. Şu halde bile soluklarımız hızlı, nabızlar uçtu gitti. "Ondan isteme beni. Beni kimseden isteme. Beni benden istedin, bende verdim gitti. Ama kanunlar var. O yüzden beklemek zorundasın."

Kucağına daha da çok çekti. "Beklerim, beklemek zor değil bebeğim ama sen böyle yaparsan ben nasıl sabredicem?"

"Ben nasıl sabrediyorsam."

Ben gülerken o çikolata yeme derdine düştü. Millet içimde kelebekler uçuşuyor falan diyor ya hani, kelebekler kovalasın onları. Leylekler göç ediyor amk. İç organlarım yer değiştiriyor sanki, hepsi eriyip yok oluyorlar gibi.

Sırtını başlıktan kaldırıp daha yakın, hatta bedenlerimiz yapışacak kadar yakın bir hale geldik. Benim kalp atışım onun göğsünde, onunki bende atıyor. İki ayrı kalp, iki ayrı nabız.. Bizden çıkıp karşı tarafa geçiyor. Kendini hissettirmeyi iyi biliyor bu reis. Böyle yaparak sabır taşına döndüğünü hissedebiliyorum mesela. Başkası böyle kucağında olsa kırık kol falan dinlemezdi bence. Çünkü hormonları atlı koşturur gibi. Hissedebiliyorum. O bi erkek sonuçta. Hissettiriyor..

Sabredenler ve sabredemeyenler arasında ikilem yaşıyorum ama durum ne gösterir bilemem. Görüşmek üzere.

Pokračovať v čítaní

You'll Also Like

344K 20.8K 60
"Zihinlerinizin içine kurulan, dolambaçlı yolların içinde kaybolarak gözlerine örtülmüş kumaş parçasını kabullenen ve duydukları ile adımlarını yönet...
20.4K 2.1K 8
Jungkook'un ondan nefret eden pembe saçlı omegayı, onu haftanın yedi günü aralıksız sevebileceğine (!) ikna etmesi gerekiyordu. Jungkook - Seven MV...
4.9K 270 10
» şimdi sıra bende bu minik iyiliğim karşılığında benimde senden ufak bir ricam olacaktı... -ne istiyorsun? » karım ol.
1.6M 88.2K 47
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...