MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)

By Atikesungunapsa

2.5M 214K 76.9K

Bu bir bağımlının değil, bağlılığın hikayesi... Aykut'un en yakın arkadaşı, Mısra'nın en yakın arkadaşını ald... More

Tanıtım..
M.L 1.1 (Nabız)
M.L 1.2
M.L 1.3
M.L 1.4
M.L 1.5
M.L 1.6
M.L 1.7
M.L 1.8
M.L 1.9
M.L 1.10
M.L 1.11
M.L 1.12
M.L 1.13
M.L 1.14
M.L 1.15
M.L 1.16
M.L 1.17
M.L 1.18
M.L 1.19
M.L 1.20
M.L 1.21
M.L 1.22
M.L 1.23
M.L 1.24
M.L 1.25
M.L 1.26
M.L 1.27
M.L 1.28
M.L 1.29
M.L 1.30
M.L 1.31
M.L 1.32
M.L 1.33
M.L 1.34
M.L 1.35
M.L 1.36
M.L 1.37
M.L 1.38
M.L 1.39
M.L 1.40
M.L 1.41
M.L 1.42
M.L 1.43
M.L 1.46
M.L 1.48
M.L 1.49
M.L 1. 50
M.L 1.51
M.L 1.52
M.L 1. 53
M.L 1-54 (Final)
M.L 2.1 (Reis)
M.L 2.2
M.L 2.3
M.L 2.4
M.L 2.5
M.L 2.6
M.L 2.7
M.L 2.8
M.L 2.9
M.L 2.10
M.L 2.11
M.L 2.12
M.L 2.13
M.L 2.14
M.L 2.15
M.L 2.16
M.L 2.17
M. L 2.18
M.L 2.19
M.L 2.20
M.L 2.21
M.L 2.22
M.L 2.23
M.L 2.24
M.L 2.25
M.L 2.26
M.L 2.27
M.L 2.28
M.L 2.29
M.L 2.30
M.L 2.31 (Final)
Fragman..
M.L 3.1 (Senin İçin)
M.L 3.2
M.L 3.3
M.L 3.4
M.L 3.5
M.L 3.6
M.L 3.7
M.L 3.8
M.L 3.9
M.L 3.10
M.L 3.11
M.L 3.12
M.L 3.13
M.L 3.14
M.L 3.15
M.L 3.16
M.L 3.17
M.L 3.18
M.L 3.19
M.L 3.20
M.L 3.21
M.L 3.22
M.L 3.23
M.L 3.24
M.L 3.25
M.L 3.26
M.L 3.27
M.L 3.28
M.L 3.29
M.L 3.30
M.L 3.31
M.L 3.32
M.L 3.33
M.L 3.34
M.L 3.35
M.L 3.36
M.L 3.37
M.L 3.38
M.L 3.39
M.L 3.40
M.L 3.41
M.L 3.42
M.L 3.43
M.L 3.44
M.L 3.45
M.L 3.46
M.L 3.47
M.L 3.48
M.L 3.49
M.L 3.50
M.L 3.51
M.L 3.52
M.L 3.53
M.L 3.54
M.L 3.55
M.L 3.56
M.L 3.57
M.L 3.58
M.L 3.59
M.L 3.60
M.L 3.61
M.L 3.62
M.L 3.63
M.L 3.64
M.L 3.65
M.L 3.66
M.L 3.67
M.L 3.68 (Final)
M.L 4.1 (Nefes)
M.L 4.2
M.L 4.3
M.L 4.4
M.L 4.5
M.L 4.6
M.L 4.7
M.L 4.8
M.L 4.9
M.L 4.10
M.L 4.11
M.L 4.12
M.L 4.13
M.L 4.14
M.L 4.15
M.L 4.16
M.L 4.17
M.L 4.18
M.L 4.19
M.L 4.20
M.L 4.21
M.L 4.22
M.L 4.23
M.L 4.24
M.L 4.25
M.L 4.26
M.L 4.27
M.L 4.28
M.L 4.29
M.L 4.30
M.L 4.31
M.L 4.32
M.L 4.33
M.L 4.34
M.L 4.35
M.L 4.36
M.L 4.37
M.L 4.38
M.L 4.39
M. L 4.40
M.L 4.41 (Son Final)
Anket...
En Özel Bölüm...
Özleyenlere gelen ÖZEL bölüm...

M.L 1.47

14.3K 1.3K 176
By Atikesungunapsa

Eğer ortada bir anlaşmazlık varsa genelde iki tarafta suçlu olurmuş. Bir kitapta öyle okumuştum. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış bilmiyorum ama bizim durumumuzda galiba ikimiz de suçluyduk. Ama dönüp dolaşıp kendimi suçlamaya devam ediyor, Aykut'u suçlayamıyordum. Çünkü salak Mısra'nın dinlemesi lazımdı. Bir nebze olsun güvenmesi lazımdı. Tamamdı da, Aykut da az değildi. Zamanında vukuatları çok olduğu için hemen inanmıştım. Bir de son zamanlarda yorgun olduğunu, halsiz olduğunu falan söylüyordu. Normalde öyle bir insan değildi. Nereden bilecektim, böbreklerinin iflas edip de vücudunun halsiz kaldığını? Ben bunları söylediği zamanları hep başka şeylere yormuştum. Bu kadar çok severken o kadar az güvenmemdeki sebep neydi Allah aşkına?

En son yoğun bakımın koridorunda Asil'in omzunda uyukluyordum. Ama şimdi koridorda değildim. Göz kapaklarımı tamamen kaldırdığım zaman odada olduğumu fark ettim. "Ben neden burada?" diyen uykulu Mısra yataktan kalkmaya başladı. Ama Asil reis efendi tekrar yatırmaya çalıştı. "Yat şuraya Mısra."

Kaşlarımı çatıp ters ters yüzüne bakarken "Ya sana aramıza girme demedim mi ben? Aykut'un yanına gideceğim." diye direttim. Tabi ki kalktım yataktan. Gece bir ara doktor kontrol ettiğinde bir sorun olmadığını söylemişti. Bol bol su içmedi istedi sadece. Onu zaten içiyordun. Tek böbrekle de yaşayabilirdim tabi ki ama su içmem gerektiğini biliyordum.

Bugün Pazartesiydi ve çoğu insan yoktu koridorda. İş ve okul zamanı gelmişti. Canımın içi reis hala uyuyordu. Doktoru böbreğin zamanla vücudunun kabul edip etmeyeceğini söylemişti. Sadece kendiliğinden uyanmasını bekliyorduk. Gerisini henüz düşünemiyordu kafam. Nasıl düşünsündü zaten? Düşünemiyordu ki. Durdu. Çalışmıyordu artık. 'Aykut' diye çınlıyordu beynimin içi.

Camdan izlemeye başladım yine canım reisi. Akşam en son gördüğümde de böyle uyuyordu. İşine geliyordu anasını satayım. Bayılıyordu zaten uyumaya ama kotasını doldurdu artık. Canımı çıkarttı burada. 'Uyan lan koca kafalı reis,' diye bağırmak istiyordum.

Asil, "Eve gidelim biz de bir Mısra. Duş falan alırsın." diye teklifte bulundu. Bir anlık ona bakıp tekrar Aykut'a baktım. "Hayır." dedim kesin bir dille. "Öldürsen gitmem bir yere."

"İnat edip durma Mısra. Gidip geleceğiz, en fazla bir saat." dese de kanmadım. O da sonunda pes etti. Eve gidip bana eşya getireceğini ve odada duş alabileceğimi söyleyip eve gitti. Özel hastaneydi lan burası. Bizim evdeki duşakabinden daha güzeldi duşakabini.

Öğlen molasında metal ve ressamlık geldi. Cnc de geldi tabi. Sabahtan beri bir şey yemediğimi duyan uyuz okul halkının başı Atakan, gidip kantinden çorba getirdi yine. İçim dışım çorba olmuştu zaten. Sıvı beslenmem gerekiyormuş. Neyse, reis uyanınca yine götürürüz diyecektim ama götüremezdik. Diyet programı hazırlıyordu doktoru. Ben de hazırlayacağım ona bir diyet. En başta bira ve tuz yasağı getireceğim tabi ki. Bok boğazlı içmeyiversin biraları, yemeyiversin tuzlu tuzlu.

Belkıs teyze, Ayhan amca ve Berrak da eve gitmişlerdi. Amcası Ahmet abi ve yengesi Fatma abla buradaydı. Biraz muhabbet ettik onlarla da ama bakışlarım sadece Aykut'un üzerindeydi. Asil geldiğinde en hızlısından bir duş alıp giyindim. Utandım da hani. İç çamaşırı aklıma gelmemişti mesela. Onları da getirmiş haliyle. Tekrar yoğun bakım katına indik. İçim içimi yiyordu zaten orada durmayınca. Ne yapayım? Şerefsiz falan ama seviyorum abi. Aşıkım şerefsiz alkolik reisçime.

Asil yanımda beklerken, "Annenlerle konuştum." dedi. "Seni sordular, iyi dedim. İşe, okula gidip geliyor." dediğinde ona bakarak, "Beni aramazlar zaten. Seni arasınlar." dedim. Bu cümlenin altında aslında çok şey yatıyordu. Asil de bunu anladı zaten. Tekrar Aykut'a bakmaya başlayıp, "İlkay ne yapmış?" diye sordum. Meraklı Mısra işte. En son onu gördüğümde bir daha o eve dönmeyecekti.

"Belli değil. Kızgınlığı geçmemiş hala İlkay ablamın ama barışırlar. Amcam bulur orta yol." Bulurdu tabi. Bana ne hem? Bulursa bulsun. Çok ilgilendirmiyordu beni şahsen. Ben ölmüşüm bitmişim burada. Benim asıl ailem burada yatıyordu. Onlar beni sormak için beni aramıyorlardı, o kadar önemsiyorlardı yani.

Ayhan amcalar geldikten sonra doktor geldi. "Merhaba Ayhan bey." diye lafa girerek Ayhan amcaya bakarak anlatmaya başladı.

"Artık uyanmasını bekliyoruz Aykut'un. Bu kadar dinlenmek yeter." dedi ciddi ciddi. "Ne zaman uyanır?" diye heyecanla sorduğumda yüzüme gülerek bakıp, "İlacı keseceğiz artık. Şimdi hasta bakıcılar temizliğini yapsınlar. Ne zaman uyanmak isterse o zaman uyanacak." dedi.

Bence kolay kolay uyanmazdı ama dur bakalım. Doktor içeriye girip dosyasını kontrol etti. Saat başı hemşireler makinalardaki rakamları yazıyorlardı dosyasına. Hemşire serumu çıkarttı ve içeriye genç bir hasta bakıcı tahmin ettiğim kız girmeye kalktığında Ayhan amcaya, "Bu kız mı temizliğini yapacak?" şeklinde kıskanç Mısra olarak sordum. Kıskançlık damarım kabardı yine. Kabarırdı tabi. Başkası yok muydu sanki koskoca hastanede? Ayhan amca önce bir şaşırdı. Sonra olayı çaktı tabi. Yanımdakiler de gülüyordu ama bana ne ya? Niye genç kız giriyordu? Başka hasta bakıcı mı yoktu?

Doktor odadan çıktıktan sonra Ayhan amca yanına gidip sessiz sedasız bir şeyler söyledi ve doktor tekrar odaya girdi. İçerideki hasta bakıcı camın perdelerini indiriyordu tam ama indiremedi. Yüzüme tip tip bakarak çıktı odadan. Buldun cağnım karizmatik reisi, kaçırır mısın hiç? Nah sana bırakırım onu.

Erkek ve yaş olarak büyük birisi girdi odaya bu sefer. Memnun bir şekilde yerime oturup adamın çıkmasını bekledim. Çıkmadan perdeleri açtı, yine geçtim camın başına. Geçerdim tabi. Gözünü açar açmaz Türk kahvelerine bakıp dalış yapmayı düşünüyordum çünkü. Ağrım falan da yoktu zaten. Dalardım valla. Hiç acımazdım.

Metalciler ve ressamlık kızları geldiler okul çıkışı. Ama reis hala uyanmadı. Hepimiz heyecanla cama yapışmış olarak Aykut'a bakıyorduk. Çiftlerde sağ olsun, sarmaş dolaş duruyorlardı. Ben tek başıma öyle mal gibi bekliyordum.

Atakan şerefsiz olarak, "Yenge." dedi. Hala Aykut'a bakarak, "Efendim?" diye sorduğumda, "Sen geçen gün neden reisin elini boynuna koydun? Sonra kalp atışları yükseldi." dedi. Şerefsiz diye boşuna mı diyordum ben buna? Tabiki boşuna değildi. Sana ne amk? Sana ne?

"Anlamazsınız Atakan. Hiç girme bence." dediğimde, "Niye anlamayalım?" dedi Mehtap. Baktım Asil yakınlarımda değil, sessizce, "Krize girdiği zamanlardan kalma bir durum. Yine işe yaradı. Nabzıma dokunduğu zaman sakinleşiyordu." dedim. Şaşırdılar. Normal tabi. Hangi manyak nabız atışında sakinleşirdi ki? Aykut'tan başkası olamazdı. Sonradan da Asil kendini kaldırıp yanıma geldi ama onu istemiyordum ki ben yanımda. Ben Aykut'u istiyordum. İlle de Aykut. Sadece Aykut. Bir tek reisçim. Canımın içi reis.

Ve iki günlük kış uykusunu bitirip gözlerini açmayı başarabildi reisçim. 2 gündür bekletiyordu bizi buralarda. Şu ana kadar ölmedim de sanırım şu anda nabız atışından ölebilirdim. Ara sıra ona bakarken gözlerim doluyordu ama ağlamamak için diretiyordum. Şimdi tutamıyordum tabi. İnip inip duruyorlardı gözlerimden. Bir yandan ağlayıp bir yandan gülerek Türk kahvelerine bakmaya çalışıyordum. Hemşire anında doktora haber verdi tabi ve doktor koşarak odaya girdi.

Hemşire bir şeyler yazıyor, doktor kontrol ediyordu. Yanımdaki arkadaşlarım bir bana, bir Aykut'a bakıyorlardı ama ben gözümü ondan alamıyordum. Doktor eliyle camı işaret etti. Canımın içi reis şişmiş gözleriyle bakmaya başladı hepimize. "Buradayız." falan diye bir şeyler söylüyordu yanımdakiler. Ben ağzımı açamıyordum. Gözlerimi silip silip boş bakan reisçime bakıyordum. Yorgun bakıyordu. Ne olduğunu tam olarak anlamış değildi tabi. Normaldi. En son aşırı hız yaptı şerefsiz. Hız diyeti de getirmek lazımdı. Katip Mısra bunu da not aldı.

Doktor anlatmaya devam ederken ona bakmaya başladı. Şu anda odaya dalıp sarılmamak için kendimle savaş veriyordum resmen. Okyanus Aykut kokusunu özledim iki günde...

Elbette içeri giremediğim için elimi cama koyup ağlama ve gülme eylemlerime devam ediyordum ki tekrar cama bakmaya başladı gözünü sevdiğim. Yanımdakiler birbirlerine sarılarak sevinç gösterisi sergiliyorlardı. Asil'in eli de sürekli bir sırtımı sıvazlama peşindeydi. Türk kahveleriyle denk geldik. Ben pişman gözleriyle hatta utanarak bakarken, Okyanus gözler boş bakıyordu. Dalamadım bu sefer. Dalga olmayan okyanusa dalamadım. Suçluydum çünkü. Doktor odadan çıktığında dinledim ama bakışlarım aynı şekilde Aykut'a bakmaya devam etti.

"Şu anda olayın şokunda, durumu anlattım ancak kendine gelemedi henüz. Bir iki saate kadar özel odaya alacağız. Ama yanına girilmesi yasak. Sadece birkaç kişi refakatçi olarak girebilecek ve onlar da kendilerini dezenfekte edecekler. Enfeksiyon riski hala devam ediyor. Tekrardan geçmiş olsun."

"Ben gündüz kalırım." diyordu birileri. "Bende kalırım." diyenler vardı. Kim söylüyordu, bilmiyordum. Belkıs teyze, "Ben kalırım gece gündüz. Ayhan da yanımda durur." dediğinde kimin ne düşüneceğini iplemeden, "Ben de kalırım." dedim, net. "Hem zaten ara sıra kontrol de ediyor doktor beni. Ben kalırım."

Ayhan amca şefkatli bir bakışla, "Kal kızım. Sen de kal ama eve gidip dinlensen daha iyi olur. Abinle gelir gidersiniz." dedi. Kusura bakma Ayhan amcacım, Aykut'u burada bir dakika bırakmam.

"Eve gitmem. Valla gitmem." diye diretirken Asil paşa, "Ben usandım gidelim demeye." dedi bezgin nefes vererek. "Eve gönderebilecek varsa, buyursun göndersin."

Omuz silkip, "Hayatta gitmem. Ben iyiyim burada böyle." deyip tekrar Aykut'a baktım. Anca bakışabiliyorduk şu anda ama konuşacağım çok şey vardı onunla. Daha ağzıma sıçmasına müsade etmedim.

"Yine gelirsin Mısra. Sana gelme diyen var mı?" gibi şeyler söyleyen bir sürü insana, "Gitmeeem." diye uzattım. Özlem giderecektim reisle bir kere. Valla ne düşünürlerse düşünsünler. İsterlerse keçi desinler, ne yapayım? Hiç bir yere gitmem. Gitmeyeceğim de zaten.

Aykut'u özel odaya alırken herkes mesafeyi koruyarak, "geçmiş olsun," dedi. Ben yine ağzımı açamadım. Hepsine tek tek baktı reis. Şişmiş gözleriyle bile karizmatikti bu be. Haksızlıktı resmen yani. Benim de şişti gözlerim ama zombi gibi gözüküyordum. Ama o öyle değildi. En son bana gelen bakışları biraz baktı. İnsanların içinde bir şey demek istemedim. O boş bakmaya devam ederken ben utanç bakışlarıyla baktım. Ve yine dalamadım Türk kahvesi okyanusuna. Çok zoruma gidiyordu ama.., Ne bileyim ya? Bence kim olsa aynı şeyi düşünürdü. Hem olayı baştan sona anlatınca anlardı herhalde. Anlamalıydı. Biliyordu benim kıskanç bir insan olduğumu. Kendisi de öyleydi zaten.

Odaya çıktıktan sonra bir süre daha insanlar kalmaya niyetlendiler ama Ayhan amca gönderdi hepsini. Bunların da sülale bayağı kalabalıktı. Mahalle gibiydi kaç gündür yoğun bakımın önü.

Kaldık Ayhan amca, Belkıs teyze, ben. Dezenfekte ettik tabi kendimizi ve önden onlar girdiler, en son ben girdim. Asil de gidebildi sonunda. Kaç gündür yanımda olduğu için rahat değildim zaten. Hala tam olarak affetmiş değildim onu.

"Oğlum iyi misin?" diyen Belkıs teyze yatağın başına gidip yaşlı gözleriyle baktı oğluna. Aykut çok kısık bir sesle, "İyiyim." dedi kısaca. "Yemek getirecekler oğlum birazdan." dedi Ayhan amca. Çok az başını salladı. Ben yatağın ayak ucunda ayakta öylece kalakaldım.

Bana baktı. Hala boş bakmaya devam ediyordu. Ağlayacağım şimdi yemin ediyorum. O kadar sinir oluyordum kendime. Camdan aşağıya atacağım şimdi kendimi.

İkimiz de birbirimize bakarken yanımızdaki anne baba konuşamadığımızı anladı. Gerçi Aykut'un da çok konuşmaya hali yoktu ama o konuşmasa da olurdu. Ben konuşsam yeterdi.

"Ayhan biz bir doktorun yanına gidelim." dedi Belkıs teyze. İşleri yoktu aslında doktorda ama maksat bizi yalnız bırakmaktı.

"Doğru dedin hatun." deyip kapıya yöneldiklerinde kapı tıklatıldı. İçeriye Aykut'un yemeğini getirdiler. Belkıs teyze yedirmeye niyetlendi ama halledebileceğimi söyledim. Onlar da gittiler. Zaten ona da benim gibi bir çorba koymuşlardı. Ekmek bile yoktu. Reisçim doymazdı ki bununla. Neyse doyduğu kadardı artık.

Tepsiyi komidine koyup, kenardaki sandalyeyi de yatağın yanına getirdim. Sandalyeyi kaldırınca canım biraz acıdı ama belli etmemeye çalıştım. Oturup yedirmeye başladım ama bir kaşık aldıktan sonra, "Tuzsuz bu." diye isyan etti reis. "Yemem ben bunu." deyip kafasını çevirdiğinde, "Aykut, sen olayın farkında değilsin galiba hala?" dedim.

Çok sakin konuşuyordum. Başka ne bok yiyecektim zaten ki? Bir kaşık daha uzattım ama yemedi. Pes ettim. Kaşığı kenara bırakıp tavanı izleyen Aykut'a durumu açıklamaya başladım. Aslı ve Bilge'nin oynadıkları oyunu anlattım. Hala tavanı izliyordu. "Özür dilerim Aykut." dedim. Sinirli bir şekilde yüzüme bakıp, "Dileme." dedi. Çok hali yoktu aslında ama zor da olsa konuşuyordu işte. Razıydım. Yeter ki dinlesin ve affetsindi.

"Bana güvenmeni beklerdim." dedi sakin bir şekilde. Zaten fısıltı gibi az geliyordu sesi. Gözlerim doldu yine. Böyle demesi çok koyuyordu ama haklıydı. Anlamadan, dinlemeden yargıladım.

Ağlamamak için direnmeye çalışarak titrek sesim, "Biliyorum." dedi. Bakışlarımı yere indirerek, "Dinlemem gerekiyordu ama dinlemedim." diyebildim. Yaşlar durmuyordu gözümde ve tekrar başımı kaldırıp, "Hadi iç çorbanı." dedim. Tavana bakmaya devam ediyordu. "Hayır." dedi sert bir şekilde.

İmdadıma Ayhan amca ve Belkıs teyze yetişti. İçeri girdiklerinde beni ağlarken, Aykut'u yemek yemezken gördüklerinde Belkıs teyze yemesi gerektiğini diretirken, Ayhan amca neden ağladığımı sordu. Ben konuşamayıp ağlıyordum, Aykut da yememe konusunda ısrarcı bir tavırla devam etti. Ayhan amca dayanamayıp camın önünde duran bana bakarak, "Mısra ağlamaya devam edersen eve götürürüm seni." dedi. Anında gözlerimi silip sustum. Gider miyim hiç eve? Gitmem.

Aykut'a bakıp, "Sen de iç şu çorbanı." dedi otoriter baba olarak. Aykut da çorbayı içmeye başladı. Aykut'a bakmaya devam eden Ayhan amca, "Mısra böbreğini vermeseydi uyanacak mıydın Aykut?" diye sorduğunda kaşık ağzına girmek üzereyken ağzını açan Aykut, ağzı açık bir şekilde Ayhan amcaya baktı.

"Çapraz nakil yapıldı Aykut, haberin var mıydı?" diye otoriter babalığa devam ediyordu. "Bir saniye bile düşünmeden verdi böbreğini. Kimin için? Senin için. Sen ne yapıyorsun? Çoluk çocuk muhabbeti yaparak iki gün önce ameliyattan çıkmış kızı ağlatıyorsun." diye kızdığında kafasını çevirip bana bakmaya başladı.

"Aynı anda ikiniz de ameliyat masasında uyudunuz. Mısra tanımadığı bir insana verdi, sen de tanımadığı o insanın oğlunun böbreğini aldın. Hala neyin kavgası oğlum bu? Alıp veremediğin ne?" diye sakinleşerek sordu.

Belkıs teyze buz gibi olan çorbayı yerine koyup ayağa kalktı. Bir bana, bir Aykut'a bakarak, "Biz karnımızı doyuralım, siz de derdinizi çözün." deyip Ayhan amcayı alarak çıktılar odadan. Hay allah razı olsun valla. Anlatmak aklıma gelmişti ama kendim söylemek istememiştim açıkcası. Babasından duyması iyi oldu.

Onlar odadan çıktıktan sonra yatağın kenarına oturdum korka korka. Hala niye korkuyordum bilmiyorum ama korkuyordum işte. Sağı solu belli olmazdı bu reisin.

Derin şekilde yutkunan Aykut, "Doğru mu?" diye sordu. Az önce bana olan tavrı için şimdi de o pişman olarak bakıyordu. Bakışlarımı Türk kahvelerinden bir saniye ayırmadan sessizce, "Doğru." dedim.

Baktı, baktım. Sustu, sustum. Sonunda dayanamayarak ayağa kalkıp en sağlam yeri olan başını boynuma koyarak, tek elimi saçlarının arasına daldırdım. Yine ağlamaya başladım. Sinirlerim berbat haldeydi. Tutamıyordum kendimi.

Bir kolu kırık, bir omzu çatlak olduğu için karşılık veremiyordu. Vermesindi amk. Nabzımdan öpmesi bana yetiyordu. İkimiz de aynı anda, "Özür dilerim." dedik. Başını boynuma bastırdıkça daha çok ağladım. Hep o mu saçlarımı öpecekti? Bu sefer de ben onun saçlarından öptüm.

Ayrılıp sandalyeye oturduğumda bir elimle elini tutarken, diğer elimle gözlerini sildim. Acıyordu artık yüzüm silmekten. "Canın acıyor mu?" diye sorduğunda başımı sağa sola sallayıp, "Seni beklerken daha çok acıdı." dedim. Elimi sıktı. "Özür dilerim."

Gülümseyerek, "Senin değil benim dilemem lazım." dediğimde, "Hayır." dedi. "Kavga mı edelim Aykut?" dedim. Az da olsa gülümseyerek, "Cık." dedi. "Daha çok sevelim."

Kanları kurumuş, ince ince kesikler vardı elinin üzerinde. Elini öpüp yüzüne bakarak, "İşimiz ne başka? Seveceğiz tabi oğlum." dediğimde daha çok gülmek istedi ama canı acıdı. Canını sevdiğim reis.

İkimizin de yüzü düştü birden. Ciddi ciddi birbirimize bakıp okyanusa dalmayı başarırken, "Nasıl oldu?" diye sordum. Kazadan bahsediyordum.

Sesli nefes alıp bir anlık gözlerini benden çektiğinde, "Boş ver anlatma." dedim. Tekrar gözlerime odaklandığında anlatmaya başladı.

"Sen aramaya başladığında yoldaydım. Israrla arayınca merak ettim, mahalleye dönmek üzereyken açtım telefonu. Bağırmaya başlayınca ne olduğunu anlayamadım tabi, seninle konuşmak için geri döndüm ama hızlı gidiyordum. E içmiştim de. En son hatırladığım şey takla atmam oldu zaten." 

"Atakan aradı." diye devamını anlatmaya başladım. "Hastanede olduğunuzu söyledi. Evden koşarak çıkarken Asil gördü, beraber geldik. 2 buçuk saat sürdü ameliyatın. Çıktığında durumunun iyi olduğunu ama böbrek nakli olman gerektiğini söyledi doktor." diye o günden beri olup biten her şeyi anlattım.

"Eve gitmedin mi hiç?" diye sordu. "Gitmedim. Bir adım atmam buradan. Daha ağzıma sıçacaksın reisçim. Ne yaparsan kabulüm valla." dediğimde tebessüm etti.

Hatta gülmeye başladı. "Bence o kadar büyük konuşma." diyen sapık reis, hasta yatağında da sapıkça konuşabiliyordu.

Gülmesine karşılık vererek omzumu silkip, "Hatamı telafi edicem reisçim, merak etme." dedim. Derin derin baktı gözlerime. Ben zaten daldım gittim. Bitkilerle beraber yüzüyordum.

"Çok özledim." dedim inciler elime değerken. "Tahmin bile edemezsin." Elimden çekip ayağa kaldırdı. Omzu çatlak, alçıda ama reis amk. Kendisi hafif oturur pozisyondayken beklenti içinde bakmaya başladı.

"Enfeksiyon riskin var, doktor öyle söyledi." dedim. Çok ciddiydim. Daha kaç saat oldu uyanalı, aklı fikri oradaydı.

"Sikmişim enfeksiyonunu. Gel şuraya." emri verdi general olarak. "Valla öyle ama." dediğimde, "Mısra! Gel diyorsam gel." dedi. Telafi edeceğim dedim, çare var mıydı? Yoktu tabi. Reis bu. Dediğini yaptırırdı.

Neyseki kapı tıkladı da hastane fantezisi çok uzun sürmedi. Annesi ve babası girdiler içeriye. Aykut isyan eder gibi bakarken, elini sıkıp yüzünü düzeltmesini bekledim. Ben de saf saf gülüyordum.

Beni gülerken görünce, "Adam oldun mu?" diye sordu Aykut'a Ayhan amca. "Olmuş olmuş." diye Belkıs teyze cevapladı. İkisi de gülümsüyorlardı. Ben de elime kaseyi ve kaşığı alıp, "Aç ağzını." emri verdim. Genel kurmay başkanıyım, olsun o kadar.

"Buz gibi oldu. Hayatta içmem." dedi uyuz reis. Tehdit bakışlarıyla baktığımda kaşığı dudaklarına getirdim, mecbur kaldı tabi. Bitirine kadar da mız mız yaptı ama içti mi? İçti. Başımız da etini yedi aynı zamanda. Artık benimde karnımı doyurmam gerektiğini söyleyen Ayhan amcayla beraber kantine gittik.

Çabuk çabuk yiyip tekrar Aykut'un yanına gittik. Belkıs teyze, "Hepimiz kalmayalım aynı odada." dediği gibi Aykut, "Siz gidin, Mısra kalsın." dedi. Yerin dibine hasta yatağında da soktun be reis. Vicdansız reis.

Bir bana, bir Aykut'a bakan çift, "Oğlum gece tuvalete nasıl kalkacaksın?" diye sordu. "Baban dursun, biz Mısra'yla başka odaya geçelim." dedi Belkıs teyze.

Reis kabul etmedi. "Gitmem ben de tuvalete." diyerek resmen anasını babasını kovdu odadan. İnsanlar da mecbur kaldılar benim yattığım odaya gitmeye. Telefonları açık duracakmış, bir şey olursa arayacakmışım.

Refakatçi yatağında yatmayı düşünüyordum açıkcası. Reis ya amk. Olmaz dediysem de, "Hayır. Yanımda yat." dedi.

"Aykut her yerin sargıda. Nasıl uyuyacağız böyle? Canın acır ya." dedim ama o kendini çoktan hazırlamış. "Gel şuraya, canımı sıkma Mısra." dedi. Mısra demesini bile özlemiştim resmen.

"Hemşireler görürse kovarlar beni." dediğimde bir düşündü. Doğru yani. Kovarlardı. Gece de girip çıkacaklardı illa odaya. Serum takıyorlardı çünkü.

"Bak şöyle yapalım canımın içi reis. Ben sandalyede oturayım." dedim. Kabul etmek zorundaydı. Yoksa bir daha odaya bile sokmazlardı beni. Sandalyeye oturup elini tuttum. Başımı da yatağa koyup ona bakmaya devam ettim. Sırtım tutulacaktı sabaha kadar ama tınlayan var mıydı? Ona bir şey olmasın anasını satayım. Kıyamam. Canım reisçim benim. Canımın içi reis.

Sabah hala aynı pozisyonda uyurken saçlarımı okşayan eli beni uyandırırken sesi de sessiz sessiz, "Bebeğim." dedi. "Mısra. Uyan güzel suratlım. Kahvaltı getirdiler." diye ninni gibi konuşuyordu.

Gözlerim kapalı kafamı kaldırıp, "Tamam. Uyandım." dedim. Ama bence hala uyuyordum. Kolay mı? Günlerdir doğru dürüst uyku uyumamıştım. O da gülüyor zaten halime. Gerçekten uyandığımda elini yüzüme getirip, "Kalk, elini yüzüne yıka. Acıktım." dedi. Şaşırdık mı? Tabi ki hayır. El mahkum annem. Sırtım tutuk tutuk kalktım yerimden.

Kim haklı kim haksız bence siz yazın. Görüşmek üzere gençler.

Continue Reading

You'll Also Like

130K 8.3K 37
Bitiş tarihi| 10 Ağustos 2019 あ "Alin."Diye fısıldadı gözlerini açmadan. Dudaklarında bir tebessüm belirdi."Berbat görünüyorsun, Güven."Diye fısılda...
1.1K 133 9
Kitap bize ait değildir. Halit Ertuğrul'un KENDİNİ ARAYAN KADIN isimli kitabını hiçbir ekeleme / çıkarma yapmadan yazarından izin alarak yayınlamakt...
1K 237 8
🌑~🌑 Avrupa'nın hanedan aileleri ile yönetildiği, devletler arasında evlilikle bağ kurulduğu dönemde, asil soylardan bir kaçı zenginlikleriyle devle...
5.3K 2.2K 21
"Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur"Ra'd 28. Ayet Ben kalbimdeki taşıdığım Allah aşkından ilham alıyorum