MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)

By Atikesungunapsa

2.5M 214K 76.9K

Bu bir bağımlının değil, bağlılığın hikayesi... Aykut'un en yakın arkadaşı, Mısra'nın en yakın arkadaşını ald... More

Tanıtım..
M.L 1.1 (Nabız)
M.L 1.2
M.L 1.3
M.L 1.4
M.L 1.5
M.L 1.6
M.L 1.7
M.L 1.8
M.L 1.9
M.L 1.10
M.L 1.11
M.L 1.12
M.L 1.13
M.L 1.14
M.L 1.15
M.L 1.16
M.L 1.17
M.L 1.18
M.L 1.19
M.L 1.20
M.L 1.21
M.L 1.22
M.L 1.23
M.L 1.24
M.L 1.25
M.L 1.26
M.L 1.27
M.L 1.28
M.L 1.29
M.L 1.31
M.L 1.32
M.L 1.33
M.L 1.34
M.L 1.35
M.L 1.36
M.L 1.37
M.L 1.38
M.L 1.39
M.L 1.40
M.L 1.41
M.L 1.42
M.L 1.43
M.L 1.46
M.L 1.47
M.L 1.48
M.L 1.49
M.L 1. 50
M.L 1.51
M.L 1.52
M.L 1. 53
M.L 1-54 (Final)
M.L 2.1 (Reis)
M.L 2.2
M.L 2.3
M.L 2.4
M.L 2.5
M.L 2.6
M.L 2.7
M.L 2.8
M.L 2.9
M.L 2.10
M.L 2.11
M.L 2.12
M.L 2.13
M.L 2.14
M.L 2.15
M.L 2.16
M.L 2.17
M. L 2.18
M.L 2.19
M.L 2.20
M.L 2.21
M.L 2.22
M.L 2.23
M.L 2.24
M.L 2.25
M.L 2.26
M.L 2.27
M.L 2.28
M.L 2.29
M.L 2.30
M.L 2.31 (Final)
Fragman..
M.L 3.1 (Senin İçin)
M.L 3.2
M.L 3.3
M.L 3.4
M.L 3.5
M.L 3.6
M.L 3.7
M.L 3.8
M.L 3.9
M.L 3.10
M.L 3.11
M.L 3.12
M.L 3.13
M.L 3.14
M.L 3.15
M.L 3.16
M.L 3.17
M.L 3.18
M.L 3.19
M.L 3.20
M.L 3.21
M.L 3.22
M.L 3.23
M.L 3.24
M.L 3.25
M.L 3.26
M.L 3.27
M.L 3.28
M.L 3.29
M.L 3.30
M.L 3.31
M.L 3.32
M.L 3.33
M.L 3.34
M.L 3.35
M.L 3.36
M.L 3.37
M.L 3.38
M.L 3.39
M.L 3.40
M.L 3.41
M.L 3.42
M.L 3.43
M.L 3.44
M.L 3.45
M.L 3.46
M.L 3.47
M.L 3.48
M.L 3.49
M.L 3.50
M.L 3.51
M.L 3.52
M.L 3.53
M.L 3.54
M.L 3.55
M.L 3.56
M.L 3.57
M.L 3.58
M.L 3.59
M.L 3.60
M.L 3.61
M.L 3.62
M.L 3.63
M.L 3.64
M.L 3.65
M.L 3.66
M.L 3.67
M.L 3.68 (Final)
M.L 4.1 (Nefes)
M.L 4.2
M.L 4.3
M.L 4.4
M.L 4.5
M.L 4.6
M.L 4.7
M.L 4.8
M.L 4.9
M.L 4.10
M.L 4.11
M.L 4.12
M.L 4.13
M.L 4.14
M.L 4.15
M.L 4.16
M.L 4.17
M.L 4.18
M.L 4.19
M.L 4.20
M.L 4.21
M.L 4.22
M.L 4.23
M.L 4.24
M.L 4.25
M.L 4.26
M.L 4.27
M.L 4.28
M.L 4.29
M.L 4.30
M.L 4.31
M.L 4.32
M.L 4.33
M.L 4.34
M.L 4.35
M.L 4.36
M.L 4.37
M.L 4.38
M.L 4.39
M. L 4.40
M.L 4.41 (Son Final)
Anket...
En Özel Bölüm...
Özleyenlere gelen ÖZEL bölüm...

M.L 1.30

18.9K 1.6K 557
By Atikesungunapsa

Hayattan bezmiş, kendinden geçmiş, sabır dilemeye usanmış bir reis Aykut eve bıraktı. Pardon kahvehaneye bıraktı. Dağ yolunda söve söve ağzı yamulduğu yetmiyormuş gibi bir de eve gelene kadar sövdü. Hayır, yani sen bana dedin mi hiç? 'Mısracığım gel benim sevgilim ol.' diye. Demedin. Hala bana cevap diyordu. Metal erkeği değil mi? Hepsi kalas. Hepsi odun.

Kahvehane ağzına kadar doluydu her akşam olduğu gibi. Baktım yani apartmana girerken, Türkmenler apartmanı yazıyordu. Türkmenler kıraathanesi yazmıyordu ki. Sokak boyunca araba doluydu resmen. Hepsi bizdeydi. Hepsi kıraathanedeydi.

Kimseye bakmadan aklımda İlknur'un öğlen bana yazdıkları olduğu için ilk olarak onun yanına gittim. Köyden arkadaşları yanındaydı. Konuşamadım tabii, çıktım odadan. Çay servisi için yardıma başladım. Bir de annemin öyle bir huyu vardı ki, mutfağa götürdüğüm her bardağı yine aynı kişiye götürecek dahi olsam önce yıkayıp kurulayıp sonra götürüyordum. Kadında hastalık vardı. İçsin işte adam. Bardak onun, ağız onun...

Neyse işte böyle zırvalıklarla uğraşırken bizim büyük Kırisçın Grey gelmişti. Ve Kemal amca da bizdeydi bu akşam. Babamla muhabbetimizin kötü olduğunu bildiği için beni övmeye gelmişti adamcağız. Allah razı olsun.

Dedemle iki lafın belini kırarken Kemal amca yarışmayı anlatmaya başladı. Öve öve bitiremedi. Dedem Grey de sevine sevine helak oldu. Bir daha umreye giderse beni de götürecekmiş. Söz verdi adam. Gideriz be dede dedim. Ne diyecektim başka? Adam sekiz kere gitti aslında ama yine gitmek istiyordu.

Kemal amca beni anlattıkça İlkay suratsızı tepki bile göstermedi. Kocası desen, dinlemedi bile ama amcamlar falan hep tebrik ettiler, sağ olsunlar. Babamı soracak olursanız şayet, yüzüme bakmadan, Kemal amcaya bakarak, "İyi." dedi buz gibi bir sesle. "Aferin."

Aslında demek istediği şey, 'Hayret bir boka yaramış.'tı ama pat diye öyle demedi. Ayıp insanların içinde. Müşteri onlar. Kahvenin müşterisi. Müşteri velinimettir.

Dedem Grey'le muhabbete devam ettim. Daha doğrusu dedem bana sohbet anlatır dille dinimiz hakkında bilgiler verdi. Ben de tabii can kulağıyla dinledim. Dinlemezsem kulak çekiyordu çünkü. Ne kadar Asil hayranı bir insan olsa da bütün torunlarını severdi bu adam. Aynı zamanda çok da sivri dilli ve otoriterdi. Bembeyaz sakalları vardı ama öyle pamuk dede değildir kendisi. Canı isterse gülerdi.

Gecenin ikisine kadar misafirlerle uğraşırken Aykutçuğumu unuttum tabii. Ceketimin cebindeki telefonu aldığımda gördüm ki, bir sürü mesaj atmıştı reis efendi.

'Evdeyim Mısra.'

'Misafir mi var Mısra?'

'Arada bir şu telefonuna bak Mısra.'

'Ne misafirmiş amk. Saat kaç oldu Mısra!'

'Hadi bea! Bir mesaj at bari Mısra.'

Şeklinde adımı ezberler gibi Mısra yazıp durmuştu. Ben ona doksan dokuz çeşit isim buluyordum. O bana anca Mısra desin, ressamlık kızı desin, giderli desin, güzel suratlı desin, Türkmen kızı desin... Daha yaratıcı şeyler bulamıyordu hiç.

'Reisçim egolayzırcım. Metalci, reis bozuntusu, reis efendi, Aykut reis, Aykutçuğum, General Aykut Dinçsoy, karizmatik metal erkeği misafirler yeni gitti sayılır. Mutfağı topladık ve şimdi aldım telefonu elime. Kusura bakma, yazamadım. Dedem Grey gelmişti. Kemal hoca bizdeydi, ortam karışıktı. Çay doldurma işim bir türlü bitmedi. Kahve burası çünkü. Mahalle kahvesi.' Yazıp gönderdim. Tek mesaj ama her şeyi anlattım sonuçta. Okusun dursun sabaha kadar, işi ne? Yarın götünü devirip yatacaktı nasılsa. İşe gidecek olan Mısra düşünsündü.

Tam uykuya dalmak üzereyken Aykut'tan mesaj geldi. 'Bu ne amk? Oku oku bitmedi. Bir dünya isim koymuşsun bana da. Aykut demen yeterli ressamlık kızı. Dedem Grey derken? Bütün gün yorulmadın mı sen? Senden başka iş yapan yok mu?' yazmıştı düşünceli reis. Bak bunu yazmayı unuttum. Tüh!

'Peki Aykutçuğum derim o zaman. Dedem yaşlı Kırisçin Grey işte. Asil'in yaşlı kurt hali oluyor kendisi. Evet bütün gün yoruldum ama misafir varken yan gelip yatamazdım. Ayıp anasını satayım. Tabii ki yardım eden vardı.'

'Aman 'cum'unu ihmal etme sakın. Asil abi dedene mi benziyor? Ressamlık kızı çok da hamarat bakıyorum da. Neyse yat dinlen. Sabah işe gideceksin.'

'Çok hamaratım evet. Kıçım terledi resmen. Evet, maalesef dedeme benziyor. Uzatmak isterdim muhabbetini ama kollarım tutmuyor telefonu. İyi geceler Aykutçuğum.'

'Yarın çıkışta gelirim. İyi geceler güzel suratlı.'

Cumartesi tabii ki iş çıkışıma geldi. Gelmeseydi olur muydu? Olmazdı bence. Zaten eve bırakacak olmasa görüşemezdik doğru dürüst.

Pazar günümü evde her şeyden kurtulmuş olarak geçirmeye niyetim varken ucu bucu tükenmeyen müşterilerin gelişiyle hayallerim suya düştü. Sadece bizim köy değil, komşu köylerden de duyan geliyordu. Komşular hep bizde amk. Hasta var evde, yatsın dinlensin. Yayılmaya yer arıyorsunuz sizde tabi.

Pazartesi günü gerine gerine okula girerken bizden büyük, son senesini okuyan ressamlık ablalarından Petek abla yakaladı girişte. Bugün stajları yokmuş. Tebrik etti. Asil'de gözü vardı bunun. Aslında yakışırlardı da... Bu da ela gözlü doğuştan sarışındı. Çok da kibar ve tam bir ressamlık kızıydı. Ama Asil'e ayarlayıp da başını yakmazdım bu ablanın. Kıza yazık...

Bölüme gitmeden önce defterimizi almaya Kemal hocanın odasına girdim. Adam hala seviniyordu. Ve okuldan kaçtığımda mesaj göndermeyecekti babama. Ama yine de sen okuldan kaçma diyordu. Ara sıra be gülüm. Genciz, güzeliz.

Bölümde de aynı coşku devam ediyordu. Hocalarım canlarım, Mısra diyor başka bir şey demiyordu. Bütün başarıyı onlara borçluydum aslında, burnum kalkmadı. Mütevazi bir şekilde karşılıyordum bu tepkileri. Bir ressamlık kızına da bu yakışırdı zaten.

Salı günü okul çıkışı kızlarla Zafer plazaya gitme kararı aldık. Dedem Grey yarışma parası vermişti. Ankara gezisi için kıyafet almaya gidiyorduk kızlarla. Çünkü metalcilerin geleceğini söyledim. Tabii ki sevindi kevaşeler. Ama çok güzel olmamız lazım, daha çok dikkat çekmemiz lazım gibisinden teoriler ürettiler.

Aynı şeyi düşünerek mağazaları talan ederken füme rengi, bele oturan, boyu iki karış kiloş bir etek aldım kendime. Aslında almazdım ama kızlar çok yakıştı dedi. Reisçimin haberi yoktu. Ona sormayacaktım herhalde. Hala bir bok yemedi. Bir şey yapacak ama dur bakalım.

Bacaklarım ince olduğu için kızlar eteği çok yakıştırdılar. Aldım anasını satayım. Üzerine de bir tane siyah kazak aldım ancak yedek olsun diye bir de kot gömlek aldım. İkisi de üzerime yapışan, belimi incecik gösteren cinsten...

Eteği çıplak bacakla giymeyecektim elbette. Kendimi dondurmaya hiç niyetim yoktu. İki kat kalın siyah çorap giymeyi düşünüyordum. Bir de uzun siyah çizmelerimi giyerdim. Bir de üstüne geçen sene sezon sonundan aldığım kısa, siyah deri montumu, tamamdı işte.

Çarşamba günü beden eğitimi dersine başladık. Kızlar Ender bulunan adama, "Hocam benim karnım ağrıyor. Dinlenebilir miyim?" gibisinden sorular sormaya başladılar.

"Hepinizin mi ağrıyor?" dedi elbette Ender rastlanan.

"Evet!" diye bağırdık.

"Gidin ne haliniz varsa görün." şeklinde bize defolu çektiğinde hiç geç kalmadık yani. Doğruca soyunma odasına doluştuk. Odaya girdiğimiz an elde ısıtılan ağdalar, cımbızlar, makaslar ortaya çıktı.

"Kızlar metal erkeklerini Ankara gezisinde deli etmeye ant içiyorum." diye bağırdı Mehtap. Ona kalsa sadece Atakan'dı ama neyse.

Bacaklar açıldı ve ah'lamalar, küfürler, bağrışmalar kopmaya başladı. Saf kızlar okulda ağda yapıyorlardı birbirlerine. Ben o işlerimi evde hallettiğim için kıçımı devirip yattım. Dokunmuyordu kimse bana. Ama uyunmuyordu bu bağırış sesine. Sanki canlarını alıyorlardı. Altı üstü kıl koparıyorlardı.

Kaşlar alındı, bıyıklar alındı, bacaklar tamam derken ders bitimine kadar oda kuaföre döndü. Reisciğim de mesaj attı. Sınıfta beni göremeyince bir eksiklik oluyormuş. Kıyamam sana. Artık şu benim anlamayacağım şeyi yapsan da ben de anlamasam.

Atakan'la Mehtap flört hayatı yaşıyorlardı ama el ele gezmiyorlarmış. O da olur yarın bir gün. Betül, Koray konusunda azimle devam ediyordu pislik yapmaya. Okulda yüzüne bakmıyor ama sürekli mesajlaşıyorlarmış. Buluşalım diyen pislik Koray'a ben ne zaman dersem diyormuş. Aferin benim arkadaşıma.

Perşembe oldu, reis efendiden hala tık yoktu. Ben bekletiyorum diye o da beni bekletiyordu. Şerefsiz metal erkeği işte. İş çıkışına geldiğinde, "Yarın akşam gelecek misin işe?" diye sordu. Timurtaşa yürüyorduk beraber.

"Yarın geleceğim ama Cumartesi gelmeyeceğim tabi ki reisçim."

"Yarın gelirim gene çıkışa o zaman." dedi ciddi reis olarak.

"Gerek yok Aykut. Eşyalarımı yanıma alacağım yarın sabah. Buradan çıkınca da Gökaylara gideceğim, öyle konuştuk." Çünkü en yakın ev buraya Gökayların eviydi. Hem Gönül teyzeyi de çoktandır görmemiştim.

"Niye Gökay?" diye sordu kıskanç reis. Güya onlardan kıskanmayacaktı.

"En yakın onların evi çünkü." cevabını aldı benden ters olarak. Arkadaşımdan bari kıskanma be reis.

"İyi." şeklinde bir trip-kıskançlık karışık bir kelime çıktı ağzından.

"Gökay gelir beni akşam buraya almaya." Ben de trip atıyordum. O kadar da demedik be egolayzırcım. Cevap vermeden Renegade'nin yanına geldik. Eve bırakana kadar da devam etti karizmatik reis olmaya. Aslında sempatik reis daha güzeldi ama neyse artık. Buna da razıydım.

Karizmatik reis o kadar sinir oluyordu ki bu duruma düşünün, öpmedi bile. Oha falan oldum. Ne olacaktım başka? Resmen öpmedi lan. Tamam, meraklısı değilim ama alışkanlık yani, insan bekliyordu canım.

Ben de hiçbir şey demeden indim arabadan. Eve girdiğimde her zamanki gibi müşteri vardı ama yengem beni kurtarmak amaçlı kendi evine yolladı. Ben de hakikaten beni düşünüyor sanmıştım ama.

"Yengem bak bütün malzeme hazır. Yarın akşam Ankara'ya gidiyorsun ya, abine saralım da götürüver. Çokça sar da yolda siz de yersiniz." dedi ve beni sarmanın başına oturttu. Yemesindi Asil Bey. Boğazında kalsındı. Yemeyiversindi. Bok boğazlı.

Müşterilerden kaçtığıma sevinmiş olarak müzik açıp sarmaya başladım. Aykut reis mesaj attı. 'Evdeyim.' Dümdüz. Net. Tek kelime. Mısra demek yoktu bu sefer.

Neyse, fazla takılmadan, 'Tamam' dedim

Sarmaları üç sardım, bir yedim derken saatlerce sardım ve resmen üç tencere sarmış oldum. Hamaratım kızım ben. Elim yatkındı bir kere böyle şeylere. Yengem evvel ezel sardırırdı zaten. Ufacıklıktan öğretmişti bunları bize.

Masayı toparlarken yengem geldi yanıma. "Yarın eve gelecek misin yengem sen?" diye sorduğunda hala masayı topluyordum.

"Yok yenge, işten sonra arkadaşıma geçeceğim. Oradan okulun önünde toplanacağız."

"Ben akşam üzeri pişiririm o zaman. Gitme saatinize yakın amcanla getiririz okulun önüne." Onayladım ve işimi bitirip eve geçtim.

Annem, "Kızım biz yarın akşam köye gideceğiz hepimiz, İlknur'a değişiklik olsun." dedi odama girerken.

Ona dönüp, "Tamam anne, ben de Ankara'ya gideceğim. Haberiniz var mıydı bilmiyorum ama Asil abim izin almıştı." dedim suratsız kız olarak.

"Tamam Mısra. Pazar akşamı döneriz biz kızım." Okey verip odama girdim.

Kıskanç fesat reis efendiye, 'İyi geceler.' mesajı attım. Anında cevapladı ama kendisi yazmamıştı daha önce. Bir de tripçi çıktı, iyi mi? Bu adamla işim çok zordu benim. Manyak herif.

Cuma sabahı bizde bir heyecan, bir heyecan. Kızlar Ankara'da gezmek için can atıyorlardı. Dermişim. Tabii ki o değildi. Tamam, Anıtkabir ve Meclis binası gibi önemli yerleri görmek güzeldi ama bu heyecanın sebebi metal erkeklerini sinir etmekti. Ben de reisçimi sinir etmek için elimden geleni yapacaktım zaten. Alışsın benim erkek arkadaşlarıma. O yokken, onlar vardı. Hem daha bir teklif bile etmedi bana. Hala neyin kafasıydı bu, anlamadım.

Kızlar da güzellikleri uğruna hiçbir şeyden kaçınmıyorlardı neredeyse. Yeni makyaj malzemeleri alınmış, maşalar düzleştiriciler sınıfa getirilmişti. Hatta Neslişah yolda eğlence olsun diye gitarını bile almıştı yanına. O da çıkışta Yeliz'lerde hazırlanacaktı. Reis bozuntusu okulda da pas vermedi. Yetmediği gibi mesaj dahi atmadı. Tam şerefsiz reis. Yüzüme bakmıyordu lan benim. Metalci işte ne olacaktı!

Fazla naz aşık mı usandırdı diyeceğim de aşk nereden çıktı? Daha ortada aşk yoktu bence. Adını tam koyamadığımız duygular vardı. İstiklal marşı sırasında bile yanıma geldi. O derece abarttı bu durumu. Ama benim de moralim alt üst olmuştu. Neredeyse gitmeyecektim Ankara'ya, o kadar sinir oldum. Bilerek mi yapıyordu, ne bok yiyorduysa artık.

Çıkışta Gökay'a kıyafetlerimi verip işe gittim. Kendim gittim. Aykut bey eve gidip akşama kadar uyuyacağını söylemişti. Nasıl olduysa mesaj atmıştı. Ama yazıda bile ne kadar bozuk attığını belli ediyordu. Neyse canım, kısasa kısas yapardım ben de. O bozuk atıyorsa, ben de atardım.

Akşam dokuzda Gökay almaya geldi beni. Onların mahalleye doğru giderken, "Annem sen seviyorsun diye kısır yapmış Mısra." dediğinde resmen çığlık attım. Çünkü ekşili ekşili kısıra bayılırdım.

"Valla mı lan?"

"Valla lan. Gelmeden üç dört tabak yedim bile." dedi gülerek.

Kızan bir yüzle, "Bitirseydin hain arkadaş!"

"Dolu lan daha. Boğazına kadar doyarsın o kısırla. Düğünlük yapmış sanki. Bir de ekşi ekşi." dedi ağzını şapırdatarak.

Adımlarımı hızlandırıp bir an önce kısıra ulaşabilmek için bayırı çıkmaya başladım. Mahallenin ismi Pınarbaşı'ydı. Merter kendi evlerinin camında bizi gördüğünde, "Pınarbaşı burma burma yar yar yar yar. Yar yar aman!" türküsünü bağırmaya başladı. Bir iki laf atıp arka sokaktaki Gökayların apartmana girdik. Koşarak çıktım merdivenleri. Bacaklarımın feri dermanı kesildi ama ucunda ekşili kısır vardı oğlum. Ve resmen apartmanı sarmıştı cağnım ekşili limonun kokusu.

Alacaklı gibi kapıya vururken bir yandan ayakkabılarımı çıkartıp Gönül teyze açtığı an daldım içeriye. Çantamı askıya asıp, "Gönül teyze!" diye çığlık atarak sarıldım.

"Nerede kaldın hayırsız? Unuttun beni bu aralar!" diye sitem etti.

"Haklısın Gönül teyze ama çok yoğundum bu sıralar, valla fırsatım olmadı." deyip ayrıldım. Yarışma muhabbetini yapıp, tebrik etti kadıncağız. "Geç hemen mutfağa." dedi ama önce ellerimi yıkadım. Sonra mutfağa girip tabak tabak kısırı götürdüm. Gönül teyzem yanımıza yolluk olsun diye cevizli lokum yapmıştı. E tabii bu bok boğazlı oğluna para yetiştirebilir miydi insan? Tabii ki hayır.

Kadın düşünceliydi bir kere. Ben kısırın dibini görürken bir de çay demledi ve termoslara döktü. Yanına karton bardaklar koydu. Resmen yolda bize ziyafet çekin diyordu kadın. Çekerdik be Gönül teyze.

Dişlerimi fırçalayıp Gökay'ı odadan kovdum ve onun odasında hazırlanmaya başladım. Aldığım eteği ve kot gömleği giydim. Gömleği eteğin içine soktum. Güzel oldum sanki. Makyaj da yaptım zaten. Saçlarım tabii ki dümdüzdü. Üşürsem Ankara'da diye bir de aldığım kazağı çantama koydum. Üşürdüm kesin.

Reis bozuntusu yazmamıştı. Göt devirme operasyonuna devam ediyordu sanırım. Yengem aradığında saati söyledim. Ona göre geleceklerdi okulun önüne. Asil'zadenin sarmaları getirecekti.

Derken Merter sokağa geldi galiba. "İçim yanar yanar, canım yanar yanar." diyerek Ferdi baba takılmaya devam ediyordu.

İçim acıyordu şu çocuğa ama neyse artık. Gökay koca kafalısı etek giydiğimi görünce şoka girdi. Ama yakıştırdı. Kız gibi olmuşsun dedi. Gönül teyze de ensesine indirdi bir tane. Ellerine sağlık.

Çayları, lokumları alıp aşağıya indik. Elimdeki ağır şeyleri Merter'in eline tutuşturup çantamı taktım. Zaten beş dakikada okulun önündeydik. Özge hocaya hangi otobüste olacağımızı sorduğumuzda orta otobüsü gösterdi ve Gökay'lar elindekileri otobüse koydular.

Üçerli beşerli toplanıyordu herkes. Betül, Nesli ve Yeliz geldi. Bizim kızlar geldi. Muhabbet ettiğimiz esnada metalciler de toplandılar. Şımarık reis de geldi. Ve anında mesaj geldi.

'Eteğin nerede Mısra!'

Okuduğum an ona baktım. Gülmemek için zor tutuyordum kendimi ama neyse artık. Sen misin bana trip atan pis metalci?

'Üzerimde ya Aykut.'

'Ben görmüyorum da!'

Tam cevap vereceğim zaman yengemlerin araba durdu. Telefonu cebime atıp yanlarına gittim. Ben onlarla konuşurken metalci şerefsiz, "Merhaba abi." deyip amcamla tokalaştı.

"Ben Aykut. Asil abinin babasısınız galiba? Asil abiyi tanırım eskiden. İyi anlaşırdık." demesin mi? "Mısra da bize Asil abiden emanet." diye devam etti gülerek gülüşü batasıca.

Al rabbim canımı!

Eteğin acısını çıkartıyordu güya pislik. Şerefsiz. Bok kafalı. Arsız yüzsüz reis bozuntusu. Sen görürsün metal erkeği.

"İyi iyi ne güzel. Biz çok severiz Mısra'yı. Benim kızım gibidir o." diyordu amcam. Gayet keyifli muhabbet ediyorlardı lan resmen. Yetmedi bir de diğer metalciler geldi, hepsi konuşuyordu amcamla. Kaldım mal gibi. Bir baktım arabadan dedem çıktı. Buyurun düğün halayına!

"Dede!" deyip yanlarından ayrıldım. Amcamlarla köye gidiyormuş o da. Bu kadar havasızlık yetermiş ona. Köyde mis gibi hava varmış. Hiç de sevmem köyü. Mecburiyetten giderdim çoğu zaman. Mesela her bayram oradaydık. Bok gibi. Her yer inek kokuyordu köyde.

Dedem arabaya bindikten sonra yengemin getirdiklerini alıp otobüse götürdüm. Amcamlar gitmeye niyetlenirken yengem, "Mısra biz gidiyoruz kızım. Gidince haber verin."

"Asil abim haber verir yenge, bana ne hacet." dedim gülerek.

Gülerek karşılık verirken elime sıcak su torbası uzattı. "Al yengem yanına. Sen üşürsün şimdi ısınırsın yolda bununla." Küçük kızlar gibi sevinip aldım yengemden sıcacık su torbasını. Sonra tabii sarıldım düşünceli kadıncağıza. Anam bu kadar düşünmüyordu lan beni. Aramadılar bile.

Onları gönderip sıcacık su torbamla metalcilere bakmadan otobüsün yanına geri gittim. Ve artık yola çıkma saatimiz yaklaştığı için Özge Hoca yüksek sesle, "Herkes beni dinlesin!" dedi.

Bütün öğrenciler sustuk. "Herkes gösterildiği otobüsün yanına toplansın." dediğinde biz ortadaki otobüsün önüne geçtik. Her otobüste bir tane öğretmen olacaktı, bizim otobüste neyse ki Özge Hoca vardı.

"On bir S, on bir Ş, on bir T" dedi. Yani Yeliz'ler, biz ve Aykut'lar.

"Toplamda otuz öğrenci var. Cnc, ressamlık ve metal, en önden geriye doğru yerleşin." Asıl düğün buradaydı. Neyse ki metal erkeklerini yolculuk esnasında da delirtmek için elimize fırsat geçmişti. Çok şükür.

Yeliz'ler önden girip yerleşirken biz de girdik ön kapıdan. Aykut'lar da Özge hocanın talimatıyla arka kapıdan doluştular ve herkes yerleşti yerine. Yeliz ve Nesli, Gökay ve Merter, Berkay ve Betül yan yana oturduklarında ben de Mehtap'ın yanına geçtim.

Aykut reis efendi en arkada ve tam ortada, tüm otobüsü görecek şekilde yayılarak oturmuştu. Hem ters bakıyordu, hem az önce yaptığı yüzsüzlük için resmen alay ediyordu. Sinir olarak oturdum yerime. Hemen sınıf grubuna, 'Bu gece metalcilere uyku yok kızlar. Var mısınız?' yazdım ve yolladım. Hepsinin telefonlar ötmeye başladı ve hepsi, 'Varız.' yazdı.

Otobüsçü amca biz yerleşmeden Demet abladan bir şarkı açmış onu dinliyordu. Merter ayağa kalkıp amcanın başına giderek, "Hava kapalı ama akalım. Arabaya bindim yürü bakalım. Tabi radyomuzda yine Demet Akalın. Bir kez olsun bizi çalmadın adamım." diyerek amcanın gülmesine sebep oldu.

Yine Fero'nun bir şarkısını söylemişti ve amcaya el kol hareketleri yapmıştı. Biz bu duruma alışık olarak gülmeye başladık. Ama metal öyle değildi. Bu gece asla onlara rahat yoktu. Göz dahi kırptırmayacaktım.

Nasıl oluyormuş gidere gider, gör bakalım Aykut reis!

Continue Reading

You'll Also Like

870 455 19
Günlük yürüyüşüne çıktığında yaşadığı olay ile hayatı değişen kızın hikayesi Hiç beklemediğin birinden hiç beklemediğin bir anda gelen tatlı itiraflar
3.2K 195 3
"Her şeyi görmüş olmalı abi," Dedi,farklı bir adam konuşarak."Onu da öldürelim." Onu da öldürelim. Geceye soğukluğunu katan bu cümle beynim'de birkaç...
1K 237 8
🌑~🌑 Avrupa'nın hanedan aileleri ile yönetildiği, devletler arasında evlilikle bağ kurulduğu dönemde, asil soylardan bir kaçı zenginlikleriyle devle...
791 166 16
Sonsuz olduğu düşünülen bir okyanusa şeytanın son parçası düşmüş derler, bunun sonucunda o parçanın suya değdiği an yok olduğunu anlatırlar. Bundan ç...