MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)

By Atikesungunapsa

2.5M 214K 76.9K

Bu bir bağımlının değil, bağlılığın hikayesi... Aykut'un en yakın arkadaşı, Mısra'nın en yakın arkadaşını ald... More

Tanıtım..
M.L 1.1 (Nabız)
M.L 1.2
M.L 1.3
M.L 1.4
M.L 1.5
M.L 1.6
M.L 1.7
M.L 1.8
M.L 1.9
M.L 1.10
M.L 1.11
M.L 1.13
M.L 1.14
M.L 1.15
M.L 1.16
M.L 1.17
M.L 1.18
M.L 1.19
M.L 1.20
M.L 1.21
M.L 1.22
M.L 1.23
M.L 1.24
M.L 1.25
M.L 1.26
M.L 1.27
M.L 1.28
M.L 1.29
M.L 1.30
M.L 1.31
M.L 1.32
M.L 1.33
M.L 1.34
M.L 1.35
M.L 1.36
M.L 1.37
M.L 1.38
M.L 1.39
M.L 1.40
M.L 1.41
M.L 1.42
M.L 1.43
M.L 1.46
M.L 1.47
M.L 1.48
M.L 1.49
M.L 1. 50
M.L 1.51
M.L 1.52
M.L 1. 53
M.L 1-54 (Final)
M.L 2.1 (Reis)
M.L 2.2
M.L 2.3
M.L 2.4
M.L 2.5
M.L 2.6
M.L 2.7
M.L 2.8
M.L 2.9
M.L 2.10
M.L 2.11
M.L 2.12
M.L 2.13
M.L 2.14
M.L 2.15
M.L 2.16
M.L 2.17
M. L 2.18
M.L 2.19
M.L 2.20
M.L 2.21
M.L 2.22
M.L 2.23
M.L 2.24
M.L 2.25
M.L 2.26
M.L 2.27
M.L 2.28
M.L 2.29
M.L 2.30
M.L 2.31 (Final)
Fragman..
M.L 3.1 (Senin İçin)
M.L 3.2
M.L 3.3
M.L 3.4
M.L 3.5
M.L 3.6
M.L 3.7
M.L 3.8
M.L 3.9
M.L 3.10
M.L 3.11
M.L 3.12
M.L 3.13
M.L 3.14
M.L 3.15
M.L 3.16
M.L 3.17
M.L 3.18
M.L 3.19
M.L 3.20
M.L 3.21
M.L 3.22
M.L 3.23
M.L 3.24
M.L 3.25
M.L 3.26
M.L 3.27
M.L 3.28
M.L 3.29
M.L 3.30
M.L 3.31
M.L 3.32
M.L 3.33
M.L 3.34
M.L 3.35
M.L 3.36
M.L 3.37
M.L 3.38
M.L 3.39
M.L 3.40
M.L 3.41
M.L 3.42
M.L 3.43
M.L 3.44
M.L 3.45
M.L 3.46
M.L 3.47
M.L 3.48
M.L 3.49
M.L 3.50
M.L 3.51
M.L 3.52
M.L 3.53
M.L 3.54
M.L 3.55
M.L 3.56
M.L 3.57
M.L 3.58
M.L 3.59
M.L 3.60
M.L 3.61
M.L 3.62
M.L 3.63
M.L 3.64
M.L 3.65
M.L 3.66
M.L 3.67
M.L 3.68 (Final)
M.L 4.1 (Nefes)
M.L 4.2
M.L 4.3
M.L 4.4
M.L 4.5
M.L 4.6
M.L 4.7
M.L 4.8
M.L 4.9
M.L 4.10
M.L 4.11
M.L 4.12
M.L 4.13
M.L 4.14
M.L 4.15
M.L 4.16
M.L 4.17
M.L 4.18
M.L 4.19
M.L 4.20
M.L 4.21
M.L 4.22
M.L 4.23
M.L 4.24
M.L 4.25
M.L 4.26
M.L 4.27
M.L 4.28
M.L 4.29
M.L 4.30
M.L 4.31
M.L 4.32
M.L 4.33
M.L 4.34
M.L 4.35
M.L 4.36
M.L 4.37
M.L 4.38
M.L 4.39
M. L 4.40
M.L 4.41 (Son Final)
Anket...
En Özel Bölüm...
Özleyenlere gelen ÖZEL bölüm...

M.L 1.12

22.3K 1.8K 293
By Atikesungunapsa

Beni takip etmeyi ve beğeni atmayı unutmayalım lütfen. Ve instagram hesabım atikesungunapsa. 

Eve doğru ilerlemeye başladığımızda mahkeme duvarı suratıma karşılık az gülme izni olan reis gülmeye başladı. Bence bugünlük gülmesi üç günlük kotasını doldurmuştu. Fazlası faturaya falan yansırdı. Yine de gülebilirdi. Sonuçta parası var, faturayı öderdi. Herkes benim gibi züğürt takılmıyordu. Bir kere arkasında fabrika sahibi bir baba vardı. Benim de arkamda tarla zengini babam vardı demek isterdim ama diyemedim. Çünkü neden diyeyim? Babam arkamda falan değildi. Babam hep karşımdaydı. Konu ne ara buraya geldi? Kurtarın beni Gencolar.

Boğazını temizleyip sesini düzeltti. Artık gülmüyordu. O da fark etti herhalde, gülme faturası kol gibi girecek diye ki, ciddi Aykut reis geldi. Hoş gelmedi ama neyse artık.

"Birincisi, okulda senden başka limon ısıran yok. İkincisi, aynı saatlerde çıkıyoruz farkındaysan. Kızların yanında görmedim seni, Okçubaba'da yoktun. Tahmin ettim sadece. Üçüncüsü, sen kabul etmiyor olabilirsin ama bu okulda benim sözüm geçiyor Mısra. Kime ne desem harfiyen uygular. Atakan da bana söyledi. Sözüm dinleniyor ya hani. Bütün gün beynimizi oyuyor okulda." derken lafını kestim.

"Ne diye oyuyormuş? Nasıl aldattığını mı anlatıyor?" diye hain bir soru sordum.

Kızgın bir bakış atıp yola geri baktı. "Hayır. Laf anla biraz. Aldatmadığını ve sevdiğini söylüyor. Zaten bir daha konuşmadı bile Ferda'yla." Nefes almak için susmuştu ama ben susmadım. Kantinde yan yana oturuyorlardı ama. O ne olacaktı?

"Bak reisçim. Senin sözün geçiyor olabilir ama ben de eski reisin kuzeniyim diye sınıfa söz geçirmiyorum. Muhtemelen Mehtap'la görüşmek için saldı seni benim başıma. Ancak şöyle de bir şey var ki, üzerinden neredeyse iki ay geçti. Bir kere bile Ferda yanından ayrılmadı. Gerçekten isteseydi konuşurdu." Çok denedi ama başarısız oldu.

"Bir sus dinle!" diyerek bağırdı. Yine yüksek sesle anlatmaya devam etti. "Mehtap yüzüne bile bakmıyormuş. Bana söyledi ki sözümü kimse ikiletmez diye. Ben de sizden kimseyle muhatap olmak istemiyordum ama Asil'den dolayı sana söylemek istedim. Hem de sınıfta en dikkat çeken kız sensin. Yok konferans salonunda şarkı söylemeler. Yok kravatı sallayıp halay çekmeler. Halay başı sensin. En çok dikkati kendi üzerine çekiyorsun. Bu yüzden uyarmıştım seni. Birisi ters bir şey söyler, sikerim sülalesini!"

Şimdi arkadaşlar. Ben bu metal sınıfına had bildirecektim nasılsa. Hazır elime Atakan'la bir fırsat geçmişti. Hemen yürürlüğe koyuyordum bu kanunu. Ve Aykut reise itaatkarca konuşuyordum. Çok itaat!

"Tamam. Mehtap'la konuşurum ama önce Atakan'la ben konuşacağım. Söyle ona, gelsin önce bana inandırsın sevdiğini. Yoksa kılımı kıpırdatmam. İnandığım an Mehtap işi bende. Altından girer üstünden çıkarım. Hatta nikah masasına bile oturturum." Yapar mıydım? Yapardım tabii oğlum.

Bir dakika ya, bu salak reis kimin sülalesini sikiyor? Ne dedi o, dikkat çekiyormuşum!

"Hem ne oluyor ne sülalesi, ne dikkati Allah aşkına? Eğlenmek suç mu? Ona da mı yasak getirdin yoksa?" Hesap defterini açtım.

"Offf!" Bir daha bağırdı arkadaş. Bayağı sinirlendi hem de. Direksiyona vuruyor manyak! Lan bu arabanın direksiyonu bile kaç paradır kim bilir?

"Yarın gelir konuşur Atakan. Beni de aradan çıkartın artık. Ulan çöpçatanlık yaptırıyorsunuz adama be!" Hakikaten sinirlendi ama yani. Ben olsam ben de sinirlerim ki. Reis dediğin adam aşkla meşkle uğraşıp arabuluculuk mu yapacaktı? Seda Sayan mı canım? Esra Erol'a da benzemiyordu. Saçlarının önlerinde çok az sarılar vardı ama Esra ve ya Seda ablamız gibi tam sarı değildi. Hem saçları zaten kısaydı. Bu mal mısra ne saçmalıyordu yine?

"Tamam." Anca o çıktı ağzımdan. Manyak herif gider direğe falan vurur bir de arabayı. Bana bir şey olmasa da arabaya yazık sonuçta. Renegade oğlum, boru değil.

"Asil dedi bugün."

Ona dönüp "Neyi?" diye sorduğumda gene bağırdı.

"Mısra'ya sahip çık. Gözün üzerinde olsun dedi işte. Ne diyecek başka?"

Hay o Asil'in ağzına martılar sıçsın! Bula bula bu dengesizi mi buldu yani beni emanet edecek? Hem o nereden çıktı ya? Mal mıyım ben, emanet ediyor beni?

"Mal mıyım ben be? Emanet ediyormuş! Sahip çıkacakmışsın!" diye cırtlak Mısra konuştu.

Arabayı yol kenarında gördüğü ilk boş yere sokup durdurdu. Kontağı kapatıp bana dönerek, "Bak Türkmen kızı, benden nefret ediyor olabilirsin. Hiç sorun değil ama, Asil abinin kulağına yanlış bir laf giderse okulu yıkar. Sen benden daha iyi biliyorsundur." dedi. Türk kahvesi içesim geldi.

"Bak reisçim." deyip lafa girdiğimde, "Reisçim ne lan!?" diye bağırdı. Valla buna da iyilik yaramıyordu. Bağırsan suç, bağırmasan suç.

"Sana da bir şey beğendiremiyoruz! Bağırınca bağırma diyorsun, tatlı dille konuşunca, 'O ne?' diyorsun. Nasıl konuşayım anasını satayım?" Tabii ki saçmaca uyumumuzu hatırlayarak ses volümümü ona göre ayarladım.

Önüne döndü. Hızlı hızlı soluk almaya başladı. Sonra yavaşladı. Göğsü inip kalkıyordu. Nefes alışverişi değişiyordu sürekli. Direksiyonda ritim tutuyor parmakları ve alnında damarları belirginleşti. Diğer eli bacağında yumruk halindeydi. Bacağını titretiyordu. Boynunda nabız hareketini net bir şekilde görebiliyordum. Cevap vermiyordu. Burnundan soluyor sesli bir şekilde ve dişlerini sıkıyordu.

Şu anda tamda esrar içme isteği geldi. Allah kahretsin, neden benim yanımda ya? Neden? Asil'de bu manzaraya yeterince şahit oldum zaten. Nereden bulaştım bu belaya? Aynı şeyleri tekrar görmek istemiyorum!

Boğazımı delerek yutkundum. Aykut aynı şekilde devam ediyordu. Hareketleri ve nefesi öfkeliydi ama gözlerini göremiyordum. Kesin kızarmıştı beyazları. Gözbebekleri büyümüştü.

Azıcık bir ses çıkartarak, "Aykut?" dedim. Cevap vermedi. Camdan dışarıya bakmaya devam ediyordu. Parmakları ve nabzı ritmini koruyordu.

Şu durumda benim sakin kalmam ve kafasını dağıtmam gerekiyordu. Hadi dönelim üç sene öncesine Mısra. Bu manyak neyle ilgilenir bilmiyorum ki? Asil futbol seviyordu. Galatasaraylıydı. Marşını falan söylerdik, bir şeyler yapardık. Fenerbahçeli ve Bursaspor maçlarına gitmeme rağmen Galatasaray marşı söyletmişti bana.

Tekrar adını seslendiğimde bana dönerek, "Ne?" diye bağırıp tekrar önüne döndü. Tahmin ettiğim gibi gözleri tarif edilemez derecede yanıyordu.

Düşün Mısra düşün... Hangi takımı tutuyor acaba? Şimdi sorsam daha çok delirirdi. Başka bir şey bul. Hadi hadi...

Saçlarını karıştırmaya başladı. Parmaklarını aralarına sokarak karıştırıyordu. Eliyle yüzünü sıvazlayıp tekrar saçlarına çıkartıyordu. Sesimi temizleyip dikkatini çekmeye çalıştım. Çok sakin bir sesle, "Aykut?" dediğimde tepki vermedi. "Bana bir şey anlatmak ister misin?"

Bakışlarını bana çevirip anlamsızca yüzüme baktı. Bakıp bakıp dururken karşısında ondan korkmadığımı belli ediyordum. Çünkü şu anda gerçekten korkmuyordum. Alışkındım bu zırvalıklara. Kanla pişirilmiş bir çift Türk kahvesi ile bakarken, "Ne anlatayım?" diye sordu sakince.

"Ne istersen. Dinlerim ben." Ortamda herhangi bir sorun yokmuş konuştum. Böylelikle o da beynine bu sinyali gönderebilir. Ruh halini değiştirebilirdi. Aklından o zehir gidebilirdi. Gitmeliydi.

Hala bakmaya devam ediyor ama bir şey söylemiyordu. Hiçbir tepki vermiyordu. Gözüm nabzına takılıyordu, hala çok hızlı ve sert atıyordu. Balon patlıyormuş gibi oluyordu resmen.

Sol elimin işaret ve orta parmağını birleştirip nabzının üzerine koydum. Korka korka götürdüm. İnanılmaz hızlıydı. Parmaklarımı uyuşturacak bir hızla atıyordu. Türk kahvelerine bakmaya devam ediyordum ve hala bir şey demiyordu. Kıpırdamıyordu bile. Donup kaldı ve gözlerinde hiçbir ifade mevcut değildi. Normaldi. Anormal bir durum yoktu ortada.

"Senden nefret etmiyorum Aykut. Asil'den de nefret etmiyorum aslında. Sadece kızgınım." Nasıl davranmam gerektiğini doktor anlatmıştı. 'Huyuna gidin ama eline içmesi için fırsat vermeyin.' demişti. Eve gitme saatime daha vardı. Burada krizi geçene kadar durabilirdik. Belki bildiklerim Aykut'un da işine yarayabilirdi.

Sağ elimle önüme gelen saçı kulağımın arkasına ittim. Gözlerinden ayırmıyordum gözlerimi. Göz teması kurmak çok önemliydi. Sakin ve uyumlu bir kız gibi bakıyordum Türk kahvelerine. Nabzı hala aynı hızda atıyordu.

Yaklaşmaya başladı. Ne yapacağı hakkında bir fikrim yoktu ama geçen seferki gibi kulağıma doğru konuşabilirdi. Çünkü elini enseme koyup beni de kendine yaklaştırmaya başladı. Korkmuyoruz Mısra'lar, baş edebiliriz. Kaç tane Mısra'yız burada. Bir egolayzırdan mı korkacaktık?

Ellerimiz aynı yerlerini korurken çenesini omzuma koydu. Benim yüzümde onun boynuna geliyordu. Güzel bir parfüm kullanıyordu. Baharatlı değildi mesela. Hiç sevmezdim baharatlı erkek parfümünü. Değişikti. Odunsu değil ama boş bir parfümdü bu. Ya da yumuşatıcı kokusu da olabilirdi. Bilemiyordum şu anda. Şu an zaten bunları düşünmemem gerekiyordu.

"Ben sakinim. Sen de sakin ol Aykut. Bırakmak istiyordun." diyen dilim fısıltı şeklinde çıkarttı kelimeleri. Geçen sefer bana, 'konuş' demişti. Bence de konuşmalıydım. Ama ne konuşacağım bu egolayzırla? Hakkında bildiğim özel bir şey yoktu.

Derin bir soluk alıp verdi. Tekrar... Tekrar... Tekrar...

Gözlerimi kapattım. Bu yakınlık fazla gereksiz, fazla saçmaydı. Benim de nabzım hızlandı aslında ama belli etmemeye çalışıyordum.

"Konuşmak istemiyor musun Aykut? Seni dinleyebilirim. Ya da başka bir şey isteyebilirsin benden. Ne bileyim? Seni çok tanımıyorum." Gevezelik yaptığım sırada dudaklarını nabzımın üzerine koydu. Yavaş at sende işte. Korkuyorum sanacak şimdi.

Sustum. Konuşamıyordum çünkü. Belimden sırtıma ürperti yükseliyordu. Bıçak gibi kesildi sözlerim. Aklım durdu, vücudum sadece kalp atışı yapıyordu. Yine nefesim kesildi. Korkmuyordum ama çok tuhaf duygular hissediyordum. Ne olduğunu anlayamıyordum. Ne yapmaya çalışıyordu onu da anlayamıyordum.

Beynime biraz olsun kan sıçratarak, "İçme Aykut o iğrenç şeyi. Sana zarar veriyor sadece." deyip yutkunarak devam edecektim. Ama son yaptığı, bu son yaptığı nefes almamı bitirirken mezara sokacak kadar hızlı kalp atışıma sebep oldu.

Nabzımın üzerindeki duran dudaklarını ayırıp öpmeye başladı. Ağlamak geliyordu içimden. Berbat bir haldeydim. Karşı koyarsam bana da zarar verebilirdi burada. Ama izin vermek istemiyordum. Ne hakla boynumu öpebilirdi? Kim oluyordu ki o?

Ağır ağır hareket ediyor dudakları ama ben de kendime hakim olma çabalarında yoruluyordum. "Ne yapıyorsun Aykut?" dedim titrek bir sesle. Ağlamamak için yutkunuyordum sürekli. Ne yapıyor bu ya! Millet laf atacak diye korumaya alıyorlar beni, kendisi gelmiş sapık gibi boynuma yapışıyordu.

Hızlıca geri çekilip yüzüme bakmaya başladı. Uzaklaşmadı ama. Nefesi yüzüme ılık bir rüzgar etkisi yaratırken bakışları yumuşamış bir halde bakıyordu gözlerime. Nabzının üzerinde elimin olduğunu fark ederek çektim elimi hemen. Öyle boş boş bakıyorduk birbirimize. Tepkisiz. Konuşmadan. Sus pus. Bir an önce kurtulmak istiyordum bir ortamdan. Ama içimde el vermiyordu. Gidip içmesini istemiyordum. İçtikleri zaman ne hale geldiklerini biliyordum çünkü. Ben de bir gün anne olacaktım belki. Benim çocuğumun aynı şeyi yaptığını öğrensem bu kriz anlarının alasını yaşardım herhalde. Pollyanna oldum iyice.

Kendi halimi bir kenara bırakıp Aykut'a odaklandım tekrar. "İçmeyeceksin değil mi?" Kafasını sağa sola salladı. İçmeyecekti herhalde. İşe yaradı galiba. Ya da nabız takıntısı vardı. Geçen sefer de nabzımı öpmüştü.

Elini yine yanağıma koydu. Valla şurada kendimi kesip bavula koysam yeridir. İntihar bile düşünecek kadar bozdu Mısra kafasını.

"İçme." dedim kafa sallamasına karşılık. "İçmen sana kaybettirir."

Sıfır gibi tepkisiz elemanlığa devam etti. Bir süre daha boş bakışlarla bakmayı sürdürdü. Gözlerini üzerimden ayırmadığı her saniye rahatsız oldum. Belki dakikalar geçti. Bilmiyordum. Hava karardı iyice. Saat kaç oldu haberim yoktu. Saatle işim de yoktu zaten. Zaman ilaç olurdu insanlara, içerdik ve önce midemize gider, orada eri, sonra da kanımıza karışırdı. Her şeyin bir zamanı vardı. Her şey saniyesini bekliyordu bu hayatta.

"Daha iyi misin?" Bitsindi bu işkence. Bitmeliydi. Daha fazla aynı havayı solumamalıydık. Bütün organlarım iflas edecekti yoksa. Sinir sistemime format falan atmam lazımdı. Çünkü neden atmayayım?

Başını aşağı yukarı salladı. "Dışarı çıkmak ister misin?" Temiz hava alabilirdik. Normal sigara içebilirdi. İyi gelebilirdi. Bütün Mısra'lar şiir olmaya karar verip alt alta dizildiler içimde. Hep birlikte Aykut'tan gelecek cevabı bekledik.

Cevap gelmeyince yanımdaki kapıyı açıp ona baktım. "Hadi." Kapıya dönüp indim. Arkamdan o da indi. Arabaya yaslanıp yan yana durduk. Bezgin nefesler verdi keş Aykut reis. Gözlerini kapatıp başını yukarıya kaldırdı.

"Derin derin nefes al." dedi doktor Mısra. Başka ne bok yiyecekti ki zaten? Al birini vur ötekine.

Biraz da arabanın önünde devam ettik terapiye. Amatem'e doktor çıkacağım bu gidişle de hadi hayırlısı. Hemşire olamadık, belki keş doktoru falan olurdum. Beyaz önlük giymeye de alışkındım nasılsa.

Birkaç tane üst üste sigara içti ama bu kadar da içilmezdi. Midesi bulanacak bir de onunla mı uğraşacaktım? Bir tanesini yere atıp elini yine cebine attığında önüne geçtim. "Fazla olmadı mı Aykut? Birini bırakıyorsun, diğerinin bokunu çıkartıyorsun." dedi çok bilmiş Mısra.

Elini cebinden çıkarttı. Bakışları Türk kahvesine dönmüştü artık. Orta şekerli en azından. Az önceki şekersizdi mesela. Köpüksüz ve şekersiz kahve. Hiç sevmezdim.

Kafasını çevirip başka yöne bakmaya başladı. Kadrajından çıkabildiğim için ne mutluydu. İnşallah beni bıraktıktan sonra içmezdi. İçmesindi bir zahmet. İki saattir intihar etmeyi bile düşündüm.

Yine kadrajına girmiş bulunuyordum. Çok huzursuz hissediyordum kendimi. Niye böyle dik dik bakıyordu, anlamıyorum ki? Asil'in emaneti olduğum için hep böyle bakmak zorunda mıydı? Eğer öyleyse yanmıştık. Boku moku yemiştik. Yanmıştık gençler.

Bakamıyordum bile, siz düşünün. Sürekli bakışlarımı kaçırıyordum, az önceki hali aklıma geliyor, ağzını burnunu dağıtma isteğim anbean kendini gösteriyordu.

"Bir şey mi isteyecektin?" Çünkü bir şey diyecek gibi bakıyordu. Nefes verdi. Ellerini ceplerine soktu ama sigara içmek için değil, öyle dikilmek için. Kök salacaktı yakında dikilirken. Dibini sulama işi de bana kalırdı kesin. Odun herifin tekiydi zaten. Emir verip duruyordu.

"Korkmadın mı?" Türk kahveleri gerçekten merak ettiğini söylüyordu.

Başımı sallayıp, "Hayır." dedim. "Asil'den alışkınım. Ama şu nabzımla ne işin var, onu anlayamıyorum."

İfade barındırmayan iş adamı edası yüzüyle, "Hiç." dedi. Bakışları nabzıma kaydı. Elini getirip koydu ve dikkatlice baktı.

"Hay sikiyim!" dediğinde neden küfür ettiğini anlamadım. Niye küfür etti yine bu salak reis?

"Ne oldu?"

"Yanında makyaj eşyası var mı?" diye soruma soruyla cevap verdi. O nereden çıktı şimdi? Ne alaka ya?

"Niye ki?" diyerek uyumsuzluk çıkartmadım.

"Kızarmış." Ne demek kızarmış lan?

Cebimden telefonu çıkartıp ışığını açtım. Dikiz aynasına doğru eğilip ışığı boynuma tutarak bahsettiği kızarıklığı gördüğümde, "Bu ne?" diye bağırdım. Daha dikkatli baktım. Kan oturmuştu. Çünkü bir tek bu eksikti.

Bir kere zarar görmesem olmuyordu. Bir zarar vermese, kendinden bir iz bırakmasa kolumu kesecektim, yemin ediyorum. Zaten bu gidişle kolumu kesip vereceğim eline. Bu ne ya?

Karşısına geçtiğimde sinirle baktığımda onun yüzünde mahcup bir ifade vardı. Sinirli Mısra baş gösterince boynumu gösterip, "Bu ne Aykut?" diye yüksek sesle sordum. Bir şey demedi. Ne diyecekti zaten? Diyecek bir şey var mıydı sanki?

Arabadan çantamı aldım. Belki, bir ihtimal kızlardan çantama fondöten düşmüştür falan diye baktım ama tabii ki yoktu. Neden olsundu? Ben fondöten kullanmazdım zaten. Kızlar da gözleri gibi bakarlardı makyaj eşyalarına.

İçimden gelen hırsla çantamı kurcaladım ama bir şey bulamayınca aynı hırsla yerine geri bıraktım. Tekrar Aykut'ta dönüp, "İyi bok yedin Aykut! Ne yapacağım ben bununla?" diye kızarak boynumu gösterdiğimde iki eliyle yüzünü sıvazladı. O da huzursuzdu, memnun değildi bu durumdan. Ama yapmıştı bir kere. Affedecek değildim herhalde. Bunun da acısını çıkartacağımı katip Mısra not aldıktan sonra sabır dileyerek gözlerimi kapatıp açtım.

Krizden yeni çıkmıştı. Sinirlenmemin ikimize de faydası yoktu. Derin derin soluyarak sakinleşip tekrar baktım egolayzır bozuntusuna. "Olan oldu. Kapatacağım bir şekilde." Renegadeyi bile tekmeleyecek kadar sinir bozucu bir durumdaydım ama salak salak sakin kalmaya çalışıyordum.

Saate baktığımda surlardan çıkmamızın üzerinden üç saat geçmiş ve saat dokuz olmuştu. Eve gitmeme on beş, yirmi dakika vardı. Egolayzır gibi arabaya yaslanarak kollarımı önümde bağladım. Yüzüne bakmamaya çalışıyordum. Başarısız olacağımı bile bile ağzını dağıtmak, dudaklarını patlatmak istiyordum.

İnsan bari bir özür dilerdi. Asıl Ayıboğan bu! İyi ki yüzüne de söylemişim zengin züppesi diye. Oh iyi oldu. Kıçımın kenarı. Bir de Asil geri zekalısı buna emanet ediyordu beni. Asıl bu salak reisten kim koruyacak beni anlamıyordum ki. Aptal şeyler.

Continue Reading

You'll Also Like

681K 45.3K 31
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
344K 20.8K 60
"Zihinlerinizin içine kurulan, dolambaçlı yolların içinde kaybolarak gözlerine örtülmüş kumaş parçasını kabullenen ve duydukları ile adımlarını yönet...
491K 14.2K 52
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
3.2K 195 3
"Her şeyi görmüş olmalı abi," Dedi,farklı bir adam konuşarak."Onu da öldürelim." Onu da öldürelim. Geceye soğukluğunu katan bu cümle beynim'de birkaç...