MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)

By Atikesungunapsa

2.5M 214K 76.9K

Bu bir bağımlının değil, bağlılığın hikayesi... Aykut'un en yakın arkadaşı, Mısra'nın en yakın arkadaşını ald... More

Tanıtım..
M.L 1.1 (Nabız)
M.L 1.2
M.L 1.3
M.L 1.4
M.L 1.6
M.L 1.7
M.L 1.8
M.L 1.9
M.L 1.10
M.L 1.11
M.L 1.12
M.L 1.13
M.L 1.14
M.L 1.15
M.L 1.16
M.L 1.17
M.L 1.18
M.L 1.19
M.L 1.20
M.L 1.21
M.L 1.22
M.L 1.23
M.L 1.24
M.L 1.25
M.L 1.26
M.L 1.27
M.L 1.28
M.L 1.29
M.L 1.30
M.L 1.31
M.L 1.32
M.L 1.33
M.L 1.34
M.L 1.35
M.L 1.36
M.L 1.37
M.L 1.38
M.L 1.39
M.L 1.40
M.L 1.41
M.L 1.42
M.L 1.43
M.L 1.46
M.L 1.47
M.L 1.48
M.L 1.49
M.L 1. 50
M.L 1.51
M.L 1.52
M.L 1. 53
M.L 1-54 (Final)
M.L 2.1 (Reis)
M.L 2.2
M.L 2.3
M.L 2.4
M.L 2.5
M.L 2.6
M.L 2.7
M.L 2.8
M.L 2.9
M.L 2.10
M.L 2.11
M.L 2.12
M.L 2.13
M.L 2.14
M.L 2.15
M.L 2.16
M.L 2.17
M. L 2.18
M.L 2.19
M.L 2.20
M.L 2.21
M.L 2.22
M.L 2.23
M.L 2.24
M.L 2.25
M.L 2.26
M.L 2.27
M.L 2.28
M.L 2.29
M.L 2.30
M.L 2.31 (Final)
Fragman..
M.L 3.1 (Senin İçin)
M.L 3.2
M.L 3.3
M.L 3.4
M.L 3.5
M.L 3.6
M.L 3.7
M.L 3.8
M.L 3.9
M.L 3.10
M.L 3.11
M.L 3.12
M.L 3.13
M.L 3.14
M.L 3.15
M.L 3.16
M.L 3.17
M.L 3.18
M.L 3.19
M.L 3.20
M.L 3.21
M.L 3.22
M.L 3.23
M.L 3.24
M.L 3.25
M.L 3.26
M.L 3.27
M.L 3.28
M.L 3.29
M.L 3.30
M.L 3.31
M.L 3.32
M.L 3.33
M.L 3.34
M.L 3.35
M.L 3.36
M.L 3.37
M.L 3.38
M.L 3.39
M.L 3.40
M.L 3.41
M.L 3.42
M.L 3.43
M.L 3.44
M.L 3.45
M.L 3.46
M.L 3.47
M.L 3.48
M.L 3.49
M.L 3.50
M.L 3.51
M.L 3.52
M.L 3.53
M.L 3.54
M.L 3.55
M.L 3.56
M.L 3.57
M.L 3.58
M.L 3.59
M.L 3.60
M.L 3.61
M.L 3.62
M.L 3.63
M.L 3.64
M.L 3.65
M.L 3.66
M.L 3.67
M.L 3.68 (Final)
M.L 4.1 (Nefes)
M.L 4.2
M.L 4.3
M.L 4.4
M.L 4.5
M.L 4.6
M.L 4.7
M.L 4.8
M.L 4.9
M.L 4.10
M.L 4.11
M.L 4.12
M.L 4.13
M.L 4.14
M.L 4.15
M.L 4.16
M.L 4.17
M.L 4.18
M.L 4.19
M.L 4.20
M.L 4.21
M.L 4.22
M.L 4.23
M.L 4.24
M.L 4.25
M.L 4.26
M.L 4.27
M.L 4.28
M.L 4.29
M.L 4.30
M.L 4.31
M.L 4.32
M.L 4.33
M.L 4.34
M.L 4.35
M.L 4.36
M.L 4.37
M.L 4.38
M.L 4.39
M. L 4.40
M.L 4.41 (Son Final)
Anket...
En Özel Bölüm...
Özleyenlere gelen ÖZEL bölüm...

M.L 1.5

24.9K 1.9K 941
By Atikesungunapsa

Beni takip etmeyi ve beğeni atmayı unutmayalım lütfen. Ve instagram hesabım atikesungunapsa. 

Bölüm düzenlendi...


Mahallelere, eski yerleşim yerlerine mesela, müteahhitler girerdi. Orada eskimiş binaları yeniler, yerine efsane binalar inşa ederlerdi. Daha kullanışlı, depreme dayanıklı, yeni yeni binalar olurdu. İnsan hayatı da böyleydi işte. Bir şey olurdu, bir olay yaşanırdı ve zamanla eskirdi. Sonra o eski olay yıkılır ve yerine yeni ve daha kullanışlı olaylar inşa edilirdi. Hayatımız her gün yeniden şekillenirdi. Evin su alan yerini ne kadar da tamir etsek, illa su almaya devam ederdi ve fakat duvarı yeniden yapsak su almazdı. Almaması için daha iyisini yapardık ama, eskisinden çok daha iyi. O yüzden ben bunu neden yaşadım demek yerine, yaşadığımız olaydan ders çıkartırsak eğer hayatlarımızı kolaylaştırırdık.

Kemal hocanın odasına girip sınıf defteri alacaktım ama hoca muhabbete tuttu a dostlar. Gelin kurtarın beni! Babamın arkadaşı olmasa valla kısa keser çabucak çıkarım bu odadan ama mümkün değildi maalesef.

"Ee Mısra nasıl gidiyor okul? Dün kaçmışsın yine," dedi pala bıyıklarının altından gülerek.

"Evet hocam ya. Ne yaparsınız? Gençlik işte." deyip kıkırdadım. Bu adam babamın aksine çok kafaydı.

Masaya doğru eğilerek, "Bak sana bir şey diyeyim," dediğinde meraklandım. Onun gibi masaya eğilerek fısıltıyla sordum. "Neymiş hocam?"

"Bölümdeki öğretmenlerin senden çok memnun Mısra. Eğer böyle devam edersen kaçtığında babana mesaj atmam," dediği an çığlık atmamak için kısık bir sesle, "Aaaaaaa.." dedim. Bağırmadım ama dikkatinizi çekerim.

Kahkaha atarak devam etti. "Liseler arasında bir yarışma olacak. Eğer sen seçilirsen sizin bölümden, söz atmam babana mesaj." Torpilci pala bıyık olabilirdin ama seviyorum seni. İçimde penguen dansı, dışımda horon tepmeye başladım.

"Söz, söz, yemin ederim söz. Ben seçileceğim. Valla ben, billa ben. Huhuuuu... Okulu ressamlıkta ben temsil edeceğim.." diye halay çekmeye devam edip bağırarak konuştuğumda, "Kız sus!" diye uyardı.

Kendimi dizginleyip dersin başlamasına da az kalınca defteri alıp çıktım. Mutluyum arkadaş! Mesaj gitmeyecek lan babama! Bu yüzden kavga olmayacak! Yehhu!

Merdivenleri üçerli falan atlayarak çıkıp sınıfa girdiğimde, "Hele loy loy loy kibar yarim esmerim loy..." türküsünü söyleyip defteri elimde sallamaya başladım. Türküye eşlik eden kızlar sebebini sormadan elimden defteri bıraktığım an boşta kalan elimi tuttular. Ve tuttukları gibi koridorda halaya devam ettik.

Bugün kültür dersi olduğu için eğitim binasındaydık ve ilk ders tarihti. En sevdiğim dersti. Zil çalana kadar halay çekebilirdik. Bizim sınıf 11-Ş, Yeliz'ler 11-S, Aykut'lar 11-T'ydi. Bu yüzden aynı katta ders işliyorduk ve Yeliz'ler yan sınıfta, Aykut'lar karşı sınıfımızdaydı.

"Hele loy loy loy kibar yarim esmerim." Sesine tepkisiz kalamayan kattaki tüm sınıflar koridora çıkıp bize gülüyordu ve halay başı olarak ben çok işlevli kravatımı sallıyordum. Allah'tan şu kravatı icat etmişlerdi. Yoksa ne yaparmışız?

Merdivenlerin olduğu tarafa gittiğimizde, "Esmerim," diye bağırıyordum ki Aykut merdivenleri bitirdi. Sabah şaşkınlığı ile yüzüme bakıyordu ama umurumda değildi. Zaten bugün benimle olan derdini çözmek için konuşacaktım onunla.

Allah'tan başka bir şey istesem olacakmış gibi zil çaldı ve aynı halaya devam edip sınıfın kapısına doğru yön değiştirdik. Aykut bana bulaşmadan sınıfa girdik.

Tarih öğretmeni Celal hoca sınıfa gelip, "Günaydın cumhuriyetin öğrencileri." diye giriş yaptığında alkışlar ve ıslıklar eşliğinde karşılık verdik. Ayağa kalkmamızı istemediği gibi her girdiğinde böyle güzel sözler söyler, biz de alkışlarla karşılardık bu iyimser adamı.

Ders esnasında omuzlarım kendinden bihaber olarak hala halay çekme hareketleri yapıyordu. Haklıydılar. Kesinlikle ne omuzlarıma, ne kafama kızıyordum. Kafam da iki yana sallanıp duruyordu. Aynı zamanda ellerim kollarımın aksine not tutuyordu. Cumhuriyetin öğrencisiydik neticesinde.

Teneffüs zili çaldığında kızlar lavaboya koşmaya başladılar ama ben hala bir halay çekme isteğindeydim. Sınıfta kalan diğer kızları ayağa kaldırıp halaya devam ettik. Bu sefer damat halayıydı ama. Tahtanın önündeki boşlukta, "Abim damat oluyor, sırada bana geliyor, gel bana güzel kız, kalbimi çalan hırsız, haydi halaya, eller havaya..." diye bağırıp halay çekerken karşı sınıfın kapısında Aykut'u gördüm.

Kapıya yaslanmış ve ellerini ceplerine sokup yine bir bacağını diğer bacağının bileğine atmış eğlenmeye çalışan bana bakıyordu. Bugün mutluyum gençler! Egolayzıra bile baş selamı verdim. O derece yani!

Kafasını sağa sola sallayıp gözlerini devirmesi umurumda bile değildi şu anda. Ben eğlenmeme bakardım. Hatta ki Yeliz'ler yan sınıftan sesimizi duyup geldiklerinde onlarda katıldılar ama yine zil çaldı ve herkes eski mekanına geri döndü.

Dersi derste dinlerdim ve dinlediğim her şeyi anında kapardım. Kafa zehir gibiydi ve sınavlar yaklaşıyordu. Ne yapalım? Kopyasız biz şekilde sınava girelim. Biz akıllı gençleriz, çok kopya çekmeyiz. Biyoloji hariç.

Tarih dersinin ikincisi de bitmek üzereyken bir öğrenci girdi sınıfa. "Hocam sınıfa bir duyurum olacaktı." dedi Celal hocaya bakarak. O da kızı onaylayınca nöbetçi öğrenci mağduru arkadaşçık, "Kasım ayının başında, ilk ortak sınavlardan sonra Ankara gezisi olacak arkadaşlar. Ücreti 150 tl. Katılmak isteyenler ücret ile beraber İngilizceci Özge hocayla irtibata geçsinler." dediği an tüm sınıfta çığlık koptu.

Ben tepkisizdim. Çünkü Ankara'da Asil vardı. Gitmeme gerek yoktu ama o anda Betül'le beraber telefonlarımız titremeye başladı. Bizimkiler, 'Sınce 2018' grubundan teneffüste konuşalım yazmaya başlamışlardı bile. Büyük olasılıkla hepsi gidelim diyecekti. En başta Neslişah! Çünkü sevgilisi Gazi'de okuyordu. Asil gibi.

Teneffüs zilinin çalmasıyla eğitim binasının en altındaki kantine inmeye başladık. Halay havam kaçtı valla. Şimdi bunlara ne desem kabul etmeyeceklerdi ve Aykut'la konuşmam lazımdı. Madem bana öğretecekleri vardı, onun da öğrenecekleri vardı. Kantinde bizimkilerin olduğu masaya oturmadan önce elbette ki limonumu almaya gittim. Alıp ısırmaya başlarken yerime oturdum ve Ankara gezisi hakkındaki yorumları dinlemeye başladım.

"Kesinlikle gidiyoruz." dedi Neslişah. "Asla kaçırmam bu fırsatı."

"Ay otobüste çok eğleniriz," deyip ellerini şaklatıyordu Berkay.

"Darbuka bile getiririm Berkay," diyen heyecanlı Betül çığırarak konuşuyordu.

"Ankara'nın bağları da büklüm büklüm yolları." dedi Gökay türkü edasıyla.

"Diktiğimin salakları." diye türküyü devam ettiriyordu küfür ederek Merter.

"Hey safozlar! Önce paraları ayarlayalım." diyerek ünlem işareti koyuyordu Yeliz.

"Ben gelmiyorum." dedim limonumu ısırarak. Hepsi bana dönüp, "Neden!?" şeklinde soru işareti eşliğiyle beraber ünlem bırakıyordu.

Omuz silkip rahat bir şekilde limonumun son parçasını yuttum. "Asil var orada."

"Pislik yapıyorsun Mısra!" diye uyarı cümlesi yolladı Merter. Ve kantin kapısında Aykut'u gördüm ama zil çaldı.

Zille ortak mı çalışıyordu bu Aykut acaba?

10 molasındaki uzun teneffüs için beklemem gerektiğini kendime hatırlatıp yerimden kalktım ve hepsiyle beraber sınıfa çıkmaya başladık.

Ders maalesef Türk edebiyatıydı. Mef ulun mefa ulun... diye diye ders işlemek gerçekten çok sıkıcı ama mecburi dersti. Notlarımı yüksek tutmak ve disipline gitmemek için elimdeki tüm kozları kullanacağıma ant içiyordum brolar. O yüzden dinlemek ve anlamaya çalışmak zorundaydım. Lan babama mesaj gitmeyecekti, daha ne olsundu?

Kimse sormuyordu, 'neden neşelisin?' diye. Çünkü herkes benim bu hallerime zaten evvel ezel alışkındı. Zaten ki, bütün 11-Ş kızları hepimiz böyleydik. Kapı gıcırdasın kollar kalkardı bizde. Buralar lise ve biz ergendik. Şimdi eğlenmeyip ne halt yiyecektim? İçimiz çürümüş, kokuşmuş ve buruşmuş teyzeler gibi oturmayacaktık. Mehtap gülümün üzerindeki ölü toprağı da anca böyle atılırdı zaten.

10 molası vakti gelmişti. Kızlarımız aç bir ilaç kantin sırasına koştular. Ben de reisimizle konuşmaya gidiyordum. Bana şans dileyin diyecektim ama kapıdan çıktığım an Aslı belirdi karşımda. Neyse, muhabbeti uzatmayacaktım bu kızla.

"Mısra!" dedi her zaman kullandığı sert sesiyle. Hayır anlamıyordum yani, böyle konuşunca eline ne geçiyordu annem senin?

"Buyur Aslı'cım?" dedim çirkin bir tebessüm ederek karşımdaki sarı çıyana.

"Umarım uyarılarımı dikkate alırsın." Bir de mavi gözlerini yine kısarak konuşuyordu. Şimdi siz söyleyin, ne yapayım yani ben bu kıza?

"He Aslı. Emrin başım üstüne, bilmez misin?" Alay ederek konuşunca yanındaki sınıf arkadaşları olan besleme tiplilerden birisi tehdit içerikli bir soru sordu.

"Sen kimsin ve nasıl konuştuğunun farkında mısın?"

Elimi uzatıp uyuzluk çıkartmakta üzerime yoktu. "Mısra ben. Ya siz kimsiniz?" Ben Çelik Arçelik ya sen kimsin?

Aslı gözlerini kapatıp açtı. "Cahilliğine veriyorum."

"Eyvallah Aslıcığım. Allah razı olsun." Omzuna iki kere dostane bir şekilde vurup, gülerek aralarından geçtiğim gibi doğruca kantine indim.

Baş köşedeki masada Aykut ve metalciler otururken bizimkilere hiç bakmadan havalı adımlarla oraya yürümeye başladım. Arkamdan adımı seslendiler ama sağıra yatıp, sandalyeye yayılan Aykut'un karşısına dikildim. Hani masan basılmazdı koçum, ne oldu?

"Aykut, konuşacaktık." dedim ciddi yüzümle ciddi yüzüne bakarak. Herkes reis der, ben Aykut diyordum. Lükse bak lükse.

Şaşırmıştı ama belli etmemeye çalışıyordu. Hatta şu an tüm kantin bize bakıyordu. Ve o an Aykut ayaklanıp bir şey demeden yürümeye başladığında peşinden gittim. Merter, 'Seni döveceğim.' deyip parmağını salladı ama derdimi çözmeden rahat edemezdim.

Kantinden bahçeye çıkan kapıya gittik. Bahçeye çıkıp en tenha olan bölgeye, spor salonunun önüne yürümeye başladı. Bu reis de tam bir reis edasıyla yürüyordu. Adımlarımı hızlandırıp ona yetiştim ve arkasında değildim. Aynı konumdaydık. Size demiştim, önüne geçemesem bile arkasında kalmam.

Durunca ben de durdum. Bana dönünce ben de ona döndüm. İki çift kahve göz birbirine bakarken ikimiz de birbirimizi inceledik saçmaca. Aykut kafasını sağa çevirirken derin bir soluk bırakıp tekrar bana döndü.

"Mısra Türkmen. Asil Türkmen'in bilinmeyen kuzeni." diye lafa girdi.

"Ya, tam da dediğin gibi Aykut Dinçsoy." Dünkü gözleri gözümün önüne geliyordu ama bugün çok normaldi. Ne sinirli, ne agresif...

"Bak Mısra, sen farkında olmayabilirsin ama okulda artık Asil abinin yeğeni olduğun duyulmaya başladı." Yeğen değil, kuzen diye bağırasım geldi. Parmağını üzerime hafif hafif salladı ve kaşlarını kaldırarak konuştu. "Eğer hareketlerine dikkat etmezsen, Asil abi buraya gelince senin için iyi şeyler olmaz." Uyarıyor gibiydi ama böyle bir şeye gerek yoktu. 2 senedir bu rahatlıkta okudum bu okulda. Bir 2 sene daha okuyabilirdim. Asıl sen hareketlerine dikkat etmezsen hiç iyi şeyler olmaz. Bana salça olan sensin.

"Bunları söylemene ne gerek var Aykut? Hem bunlar için mi konuşalım diyorsun?" Çok rahattım karşısında, çünkü diğerleri gibi korkacak yürek yoktu bende. Korkulacak bir şey de yoktu zaten.

Burnunu sertçe çekip bakışlarını anlık yere indirip tekrar gözlerini bana dikti. Bir şey söyleyecek gibi oluyor ama geri gönderiyor gibi yutkundu. Kafasını sağa çevirip bir daha bana baktı. Böyle dikilmekten sıkıldığım için bıkkın bir nefes verip kollarımı göğsümde kavuşturdum. "Evet, seni dinliyorum Aykut."

Tekrar yutkunup, "Kolun... Ve sırtın nasıl oldu?" diye sordu. Demek ki dün kolumu sıkıp sırtımı duvara çarptığını hatırlıyordu.

"İyi. Önemli değil zaten." dediğimde gözlerini kocaman açtı.

"Dün acıyor gibiydi ama..." Boş yapmakta da üzerine be yok kurt adam.

"Ne yapayım? Başa gelen çekilir Aykut. Oldu ve bitti. Eğer söyleyecek başka bir şeyin yoksa gidiyorum." Yine bir şey diyecek gibiydi ama demedi. Başını eğip eliyle kantini işaret ettiğinde kollarımı iki yana saldım.

Normalde yürüyüşüm, omuzlarımı dikleştirip kollarımı hafifçe kabartaraktı zaten. Yine öyle yürüyordum ve arkamdan gelen Aykut'la kantinin bahçe kapısında meraklı bir dünya öğrencinin fazla dikkatini çekiyordum.

Özellikle bizimkiler öldürücü bakışlar atıyorlardı ama onları bile tınlamıyordum. Yeliz sıçacaktı suratıma. Önemli değildi. Kim bilir kaç saat nutuk dinleyecektim sonra. Ancak onlar da biliyorlardı, kafaya bir şeyi takarsam dediğim olmadan vazgeçmezdim. Mısra kafasıydı bu...

Aykut'la konuşmam hepsinin tuhafına gidiyordu, ancak benim için tuhaf olan bir olay söz konusu değildi. Aykut da başka bir şey diyecekti ama demedi. Her neyse. Biz işimize bakalım.

Edebiyat dersine girdik ve kazasız belasız dersi bitirdik. Teneffüste sınıftan çıkmayıp en rahat olan yer öğretmen sandalyesi olduğu için oraya geçip yatmayı tercih ettim. Kollarımı yastık yapmak istedim ama tek kolumu yastık yapabildim. Diğerinin üzerine kafamı koyamadım. Neden acaba? Belki sınıf kapısında görür beni diye koymadım tabii ki, belki pişman bile olurdu. Bir kıza zarar vermenin cezasını çekerdi.

5 dakikalık kısacık aradan sonra zilin sesiyle göz kapaklarımı zile söverek açtığımda Aykut kendi sınıflarının kapısında dikiliyordu. Göz göze geldiğimiz an kalkıp sırama oturdum. Herhangi bir tepki vermedik ikimiz de. Umarım kolumu başımın altına yastık yapmadığımı görmüştür. Amin. Ayrıca da Atakan yine Mehtap'ı rahatsız etmişti belli ki, Mehtap cam kenarında durup dışarıyı seyrediyordu.

Öğlen molasına kadar olan Din kültürü dersini bile bildiğim bilgiler olmasına rağmen dikkatle dinledim. Annemler küçükken kuran kursuna göndermişlerdi beni ve duaların neredeyse hepsini biliyordum. Zaten annem kapalı, babamla ikisi de namazında niyazında, dinimize düşkün insanlardı. Ama babam haksızlık konusunda günah sevap düşünmüyordu, o ayrı.

Öğle molasına girdiğimizde yemekhaneye gittik. Osman abiyle, yemek aldığımız esnada kısa bir muhabbet ederken, öğleden sonra ne kadar dersimizin olduğunu sordu. İki dersimiz vardı ve erken çıkacaktık. Çarşıdaki dükkana gitmeme vakit vardı. Bu yüzden Osman abinin yardım çağrısına kifayetsiz kalamayarak kabul ettim ama Betül anasının temizlik çağrısını dikkate alarak gelemeyeceğini söyledi. Geçen sene öğretmenlere verilecek yemekte gönüllü olarak yardım etmiştik. O gündür bugündür burayı beleş tribün olarak kullanıyorduk. Olsundu. Tek başıma bir iki saat patates soyabilirdim. Öyle de yapmaya başlamıştım ki Osman abi, "Mısra ben şu listeyi..." deyip elindeki listeyi gösterdi, "Muhasebeye götüreyim." O yemekhaneden çıktıktan sonra telefonumdan şarkı açtım.

"Derdim olsun, kadehler olsun. Ben kaybederken Azrail seyre dursun." diye hem bağırıp hem patateslerin başına geçmiştim. Müziğin sesi yüksekti ve Osman abi gelirse duymazdım. Sorun yoktu. Gelince o kapattırırdı nasılsa bunu. Zekai Tunca falan dinlerdik.

İçi geçmişti anam bu adamın. Hiç anlamıyordu böyle rap şarkılardan falan. Varsa yoksa eski zaman şarkıları. Tamam ara sıra ben de dinlerdim ama çok ara sıra. Çok nadir.

Oturduğum tabureyi düzeltmek için ayağa kalktığımda yemek aldığımız küçük camda birisini görünce çığlık attım. Aykut dirseklerini dayamış içeriye bakıyordu. Telefondan müziği kapatıp ben içeride o dışarıda olacak şekilde karşısına geçtim.

"Arıza mı var birader?" diye sordum alay ederek. Tepkisiz bir şekilde yüzüme bakıyordu. Fazla ciddi görünüyordu ama komikti. Ne yani? Reis olan kişinin gülmeme gibi bir kuralı falan vardı da benim mi haberim yok?

Gülmeye başladığımda o hala tepkisizce yüzüme bakmayı sürdürüyordu. "Ne? Ne tip tip bakıyorsun oğlum?"

İnme indi sanki üzerine egolayzır bozuntusu şapşal. Ciddileşmeye çalışarak aynı onun pozisyonunda durduğumda cevapladı. "Evet, arıza var."

Gülümsemeye başladım şimdi de, ama cidden komik görünüyordu tutamıyordum kendimi. "Neymiş gülüm? Anlat da biz de bilelim."

Gözlerini kısarak, "Hasta mısın sen? Ya da aklınla zorun mu var? Niye gülüyorsun sürekli?" dediğinde ciddileştim.

"Hasta değilim. Aklımla zorum da yok. Canım istiyor, gülüyorum. Sana ne?"

"Hiç Asil abiyle akraba gibi değilsiniz." Ayıplar gibi bir bakışı vardı. Ben sana kurt adamsın bakışı atıyor muyum? Egolayzır kurt adamsın diyor muyum koçum?

"Evet Asil'le benzemeyiz." Asil deyip sinir ediyordu ve böyle gözümün içine içine bakması da ayrı bir meseleydi.

"Hem de hiç."

"Bu seni niye ilgilendiriyor Aykut?" diye tersledim.

"Bilmem. Canım istedi." dedi az önce benim dediğim gibi.

Bakışlarımı kaçırıp tersledim. "İşin ne burada?"

"Sana konuşalım demiştim. Hem sen ne arıyorsun burada?"

Yine güldüm. "Yardım ediyorum." Patatesleri gösterdim. "Gördüğün gibi."

Tuhaf bir bakışla önce patateslere sonra bana baktı. "Değişik kız." Sonra da çekilip gitti. Neden bütün saftirikleri metal bölümüne toplamışlardı acaba, gidip sormak istiyordum. Bayılırdım zaten beni ilgilendirmeyen şeylerle uğraşmaya.

Patateslere geri dönüp saatime baktım ve 10 dakika daha soyup gitmeye hazırlandım. Osman abi Aykut'tan sonra gelmişti. Onunla vedalaşıp çıkışa yürümeye başladım. Kulaklıklarımı takıp çarşıya yürümeye başladığımda acıktığımı hissedip çiğ köfte dürüm alarak yürümeye devam ettim. Sur kapısından geçerken burada, dünkü halimiz aklıma geldi. Tamam, ben de dengesiz bir insanım ama ben neşeli bir insanım ve öyle kafa yapan şeyler kullanmıyordum. Aykut cigara içiyor ve kafayı buluyordu. Hatta belki kova bile yapıyordu.

Bunları hep Asil'zadeyle uğraşırken öğrenmiştim. Pet şişeye bir şeyler yapıyorlardı. Ciğerlere büyük zararı vardı ve Asil sürekli öksürüyordu. Bizim saf alkol etkisi taşıyan aile de, Asil beye bol bol bal yediriyordu. Kimse farkında değildi elbette, benden başka.

Dükkana girip rutin işlerimi hallettim. Yarın geç çıkacağım için geç gelecektim, biliyordu ama tekrar bir hatırlatma yapıp dükkandan çıktım. Hızlı adımlarla otobüs durağına ilerleyip karşıdan karşıya geçerek durağımın olduğu tabelanın önünde beklemeye başladım. Karşımda Renegade duruyordu. Siyah renkli. Aykut'un arabasından. Hava karanlıktı ve camlar filmliydi. Plakayı da göremediğim için Aykut olup olmadığını bilemedim. Otobüs gelince de umursamayarak otobüse atladım. Yerime yerleştikten sonra arkama dönüp baktım. Kesin Aykut'tu.

Continue Reading

You'll Also Like

28.7K 6.2K 68
Neden farklı olduğumuz için dışlanıyoruz? Farklı doğduğumuz için mi suçluyuz? Herhangi bir yerimizde kusur olduğu için mi bizi buraya kapattınız? Düş...
833K 48.3K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
810 149 25
Sen ağladıkça sevgilim, kalbimdeki delik büyürdü. Delik kalbe sahip bir adamla, o boşluğu dolduracak olan, beynindeki tümörle ve akciğerlerine yapışa...
42.7K 2.8K 19
Oruç başıma vurmuştu galiba günah olduğunu bildiğim halde gözlerimi alamiyordum karşımdaki yeni imamdan bana bakmıyordu ama benim bütün odağım oydu...