Ya Sen Olmasaydın? (Düzenleni...

بواسطة buseedede

1.4M 43.2K 6.8K

KEYİFLİ OKUMALAR ORTAKLARIM! المزيد

Ya Sen Olmasaydın?
1. BÖLÜM - YENİ BAŞLANGIÇLAR
2.BÖLÜM - KARARLAR
3.BÖLÜM - Annemin Yerini Kimseye Vermem!
4. BÖLÜM - BU GECE UZUN OLACAK GİBİ..
5 - BÖLÜM - Zeyno'nun İç Sesiyle imtihanı
6. BÖLÜM - Sayer
7. BÖLÜM - Susmayan Telefon!
8. BÖLÜM - Yeni İş
9.BÖLÜM - Bakıcı Zeynep!
10. Bölüm - Bu Bir İlk!
11.Bölüm - Kaybetme Korkusu
12. Bölüm - Küçük Cadı!
13. Bölüm - Mutlu Başlangıçlar Mutlu Sonu Hak eder mi?
14. Bölüm - Açılmayı Bekleyen Kapalı Kutu Zeynep!
15. Bölüm - Sıra Zeynep'te!
16. Bölüm - Er ya da Geç Kaybedeceksin!
17. Bölüm - Karmaşık Duygular!
19. Bölüm - Acının Merkezi..
20. Bölüm - Karanlığa Yürümek!
21. Bölüm - Çaresizce, sadece onu istiyorum..
22. Bölüm - Barıştık yani?
23. Bölüm - Ona hala âşık mısın..?
24. Bölüm - Eğlence başlasın!
25. Bölüm - Sihirli Değnek
26. Bölüm - Ben galiba âşık oldum
27 Bölüm - Hayal edebildiğin her şey gerçektir.
28. Bölüm - İyi ki doğdun küçük cadı..
29. Bölüm - Huzurun kollarında
30. Bölüm - Benim imkânsızım!
31. Bölüm - Gerçekler..
32. Bölüm - Yaşanmaya değer..
33. Bölüm - En büyük yanlış!
34. Bölüm - Kalbinin ritmi
35. Bölüm (part 1) - Hayal Kırıklığı
35. Bölüm (part 2) - Seni Seviyorum..
36. Bölüm - Karaborsa
37. Bölüm - Ateşin içinde ki aşk
38. Bölüm - Tam Olarak BİZ!
39. Bölüm - Oyun yeni başlıyor!
40. Bölüm - Sonsuza dek!
41. Bölüm - ŞOK!
42. Bölüm - 'Derin' Kararlar
43. Bölüm - Şans?
44. Bölüm - Can Kırıkları
45. Bölüm - Gülüşü Güzel Kadın
46. Bölüm - Tutku Dolu Darbeler (part 1)
Part 2 - Tutku Dolu Darbeler
47. Bölüm - Ansızın Gelen Karanlık
48. Bölüm - İçimdeki Savaş
49. Bölüm - Diğer Yarım
50. Bölüm - Sancılı Günler!
51. Bölüm- Aile!
52. Bölüm - Anne Sözü!
53. Bölüm - Çaresizlik...
54. Bölüm - Teklif!
55. Bölüm - Karanlık!
56. Bölüm - Benim İstanbul'um!
57. Bölüm - Âşık Kadın!
58. Bölüm - Sevmek!
59. Bölüm - Seviyorum Merkez!
60. bölüm - Mutluluk Vakti!
61. Bölüm - Tatlı Telaşlar
62. Bölüm - Özlemek!
63. Bölüm - Masal
64. Bölüm - Son!
65. Bölüm - Gitmekle, gidilir mi?
DUYURU!

18. Bölüm - Nefret Aşka Dönüşür mü?

27K 735 115
بواسطة buseedede

İyi akşamlar.. Söz verdiğim gibi bölümü yayınlamakta bulunmaktayım :D dün ki bölümden sonra hiç keyfim yok açıkçası baya bir şoke oldum yani! Ben zeyker barışmasını beklerken bazı şeyler olmasını beklerken tam tersi oldu. Bir de güneş keremin ikiziymiş benim kayış koptu zaten! Dizi final olacak hala bir ekşın peşindeler anlamadım ki amaçları ne!?! Zeyker dizi de tam olarak kavuşamıyor hikayede de öyle kendimi bir ara gb senaristleri gibi hissettim :D 30.000 i geçmişiz çok teşekkür ederim. Nice güzel okuyuculara diyeyim :D diğer bölüm yorumların harika olduğunu söylemiştim nazar değdim galiba bir an bir düşüklük yaşandı :/

 

Bu bölümün ithafı “ElifYldz875” a gidiyor. Fake hesap açarım ben senin için deyip beni kahkahalara boğan kız :D

 

Keyifli okumalar..

 

 

-Kerem-

 

Karnımızı doyurup kalkıyoruz. Vedalaştıktan sonra herkes kendi arabasına biniyor. Araba da yine sessizlik hâkim ama bu benim canımı gittikçe sıkıyor. Bir konu açmak için uğraşıyorum ama Zeynep’le olan tüm konuşmalarımızın sonu hep kötü sonuçlanıyor. En iyi kararın bizden başkaları hakkında konuşmak olduğuna karar veriyorum.

“Can ve Yağmur uyumlu bir çift oldular bence.” Diyorum

“Efendim? Can ve Yağmur? Benim kuzenim?” diyor şaşkınlıkla

“Evet, sence öyle değil mi? Aralarında bir şeyler olduğuna kalıbımı basarım.”

“Aaıığm sanmıyorum. O gün gördük birbirlerini öldürecek gibi davrandılar.”

“Biliyorum ama daha demin hiç dikkatini çekmedi mi ya da bar da olan yakınlıkları?”

“Aslında fark ettim hatta Yağmur’a soracaktım ama hiç fırsat olmadı.” Diyor sargılı elini göstererek

“Bir ara ikisiyle de konuşuruz ayrı ayrı. Ee senin elin nasıl oldu? İstersen bir gösterelim..”

“Ha yok teşekkür ederim. Elim gayet iyi! Sadece biraz sızlıyor. Doktorun verdiği kremi sürünce bir şeyim kalmaz.” Diyor gülümseyerek, daha sonra Defneye bakmak için kafasını çeviriyor.

“Uyumuş..” diyor sessizce bende arkama baktığım da mışıl mışıl uyuyor olan Defneye görüyorum.

Eve gidene kadar ikimiz de konuşmuyoruz. Kötü sonla bitmeyen bir konuşma. İlginç! Eve geldiğimiz de arabayı park edip iniyorum. Arka kapıyı açıp Defneyi uyandırmamak için usulca kucağıma alıyorum. Anlayamadığım bir şeyler mırıldanıyor yine, küçük cadının meşhur rüyalarından biri olsa gerek diye düşünerek fazla irdelemiyorum. Zeynep’in kapıyı açmasıyla içeri giriyoruz. Merdivenlerden çıkıp odasına götürüyorum. Zeynep’te arkamdan gelip yatağını açıyor. Yatağına yatırıp üstünü iyice örtüyor. İkimizde yanaklarına öpücük kondurduktan sonra odadan dışarı çıkıyoruz. Merdivenlerden tekrar inerek salona geçiyoruz.

“Ben bir kahve alacağım sende ister misin?” diyorum mutfağa yönelerek

 

“Ben koyayım sen geç içeri.”

“Bugün kahveyle fazla haşır neşir oldun zaten sen salona geç ben kahveleri koyup geliyorum.” Dediklerime uyarak salona geçiyor. Bende iki kahve bardağına kahveleri koyup içeriye geçiyorum. Sargısını açmış eline krem sürmeye çalıştığını görüyorum.

 

“Bırak istersen ben süreyim.”

“Yok, teşekkür ederim ben hallederim.” Daha fazla üstelemeyerek kahvemi yudumluyorum ama sürerken canının ne kadar yandığını gözlerinden görüyorum.

“Ver hadi.” Diyerek elinden kremi alıyorum. Elini nazikçe tutup yaraya bakıyorum. Benim yüzümden olan bu yaradan dolayı kendimden nefret ediyorum.

“B-Ben çok özür dilerim.”

 

“Olan oldu sorun değil birkaç güne geçer zaten.”

Eline yavaşça kremi sürmeye başlıyorum. Yarasına her dokunuşum da biraz daha gerildiğini anlıyorum. Kremi yedirmek için avcunun içinde parmaklarımı gezindirdiğim de acıyla birlikte bir anda diğer elimi tutuyor. O kadar çok sıkıyor ki canının yandığını daha da iyi anlıyorum. Benim yüzümden.. Dudaklarından bir inilti çıkıyor. Ne yapacağımı bilmediğim için tuttuğu elini okşuyorum. Gözlerini kapatıp biraz öyle kalıyor. Bende sürme işlemini bitirip yeni bir sargıyla elini sarıyorum.

“Bitti işte.”

“Teşekkür ederim.” Diyor hala elini çekmeyerek bir anda bunu fark edince hızlıca çekiyor elini utangaç bir tavırla ayağa kalkıyor.

 

“Nereye?” sana ne Kerem sana ne?!

“Defneye bakmaya gidiyorum.”

“Hmm anladım.” Diyorum başka ne diyebilirim ki! Tam merdivenlere doğru giderken aklıma gelen bir fikirle onu durduruyorum.

“Zeynep?”

“Efendim?”

“Şey soracaktım aaığm uykun var mı?”

“Hayır! Ne oldu ki?”

“Film izleyelim mi diye soracaktım?”

 

“Olur. Ben küçük cadıya bakıp geliyorum.” Zeynep yukarıya çıkarken bende film seçmek için CD’lere bakıyorum. Çoğunu yeni aldığım için karar veremiyorum ama aklıma gelen fikirle korku-gerilim karışık bir film seçiyorum. Bakalım  Zeynep hanım ne kadar korkakmış..

***

 

-Zeynep-

Arabada ki kısa konuşma sonrası nihayet eve varıyoruz. Kerem Defneyi kucağına alıp odasına çıkartıyor. Bende peşlerinden gidip Defnenin yatağını açıyorum. Yatağına yatırıp üstünü örtüyorum. İkimizde aynı anda eğilip yanaklarına öpücük konduruyoruz. Bu gülümsememe neden oluyor. İlk Kerem daha sonra da ben odadan dışarı çıkıyoruz. Merdivenlere yönelip aşağıya iniyoruz. Keremin mutfağa doğru gittiğini görüyorum. Bana dönerek;

 

“Ben bir kahve alacağım sende ister misin?”

“Ben koyayım sen geç içeri.” Diyorum ayağa kalkıp ona doğru ilerleyerek

 

“Bugün kahveyle fazla haşır neşir oldun zaten sen salona geç ben kahveleri koyup geliyorum.” Diyor. Kendimi ilkokul çocuğu gibi hissederek sözlerini dinliyorum. İçeriye geçip poşetten aldığımız kremi çıkarıyorum. Elim acıdığı için yavaş yavaş sürmeye çalışıyorum ama pek başarılı olduğum söylenemez. Çaktırmadan Kerem’e baktığımda iki kahve bardağıyla beraber yanıma oturuyor.

“Bırak istersen ben süreyim.”

“Yok, teşekkür ederim ben hallederim.” Diyorum. Halledersin Zeyno halledersin! Bok halledersin işte! Kremi sürdükçe canım daha fazla yanıyor!

“Ver hadi.” Diyerek elimden kremi kapıyor. Ben şaşkınca ona bakarken dikişli elimi bir pamuk kadar yumuşakmış gibi davranıyor. Yüzüne baktığımda suçluluk duygusu içinde olduğu hissene kapılıyorum.

 

“B-Ben çok özür dilerim.”

“Olan oldu sorun değil birkaç güne geçer zaten.” Diyorum onu rahatlatmak için ama işe yaramışa benzemiyor.

Elime kremi nazikçe sürmeye başlıyor. Elime kremi sürmek için her dokunuşunda canım yanıyor. Boynumda ki ve elimdeki damarların gerildiğini anlıyorum. Yarama doğru uzun parmaklarını kremle birlikte dolaştırdığında o an ki acı hissiyle bir anda boşta olan elini tutuveriyorum. Kendimden geçiyorum bir ara canım yandığı için istemsiz olarak inliyorum. Canımın ne kadar yanmış olacağını anlamış olacak ki tuttuğum elimi nazik bir tavırla başparmağıyla gel gitler yapıyor. Bu sakinleşmemi sağlıyor. Bir süre öyle kalıyoruz. Daha sonra kremi iyice yedirdikten sonra elimi tekrardan sargıya sarıp işlemi bitiriyor.

“Bitti işte.”

 

“Teşekkür ederim.” Diyorum gözlerimi elime çevirdiğimde hala sıkıca tuttuğumu fark ediyorum. Hemen elimi çekip daha fazla kızarmamak adına bir anda ayağa kalkıyorum.

“Nereye?” Nereye mi? Nereye? Uydur bir şey Zeynep! Hah! Buldum.

 

“Defneye bakmaya gidiyorum.” Diyerek merdivenlere yöneliyorum.

 

“Hmm anladım.”

İsmimi söylemesiyle duraksayıp kafamı sesin geldiği yöne çeviriyorum. “Zeynep?”

“Efendim?”

 

“Şey soracaktım aaığm uykun var mı?”

 

“Hayır! Ne oldu ki?” acaba niye sordu şimdi bu soruyu?! Psikopata bağlamasın gece gece!

 

“Film izleyelim mi diye soracaktım?”

“Olur. Ben küçük cadıya bakıp geliyorum.” Diyorum. Sen mi kolay lokma değildin Zeyno! Gördük! Hızla merdivenlerden çıkıp küçük cadıya bakıyorum. Üzerine açmış olduğunu görünce içeriye girip üzerini örtüyorum. Uykusunda biraz onu seyredip kendi odama geçiyorum. Üstüme başıma düzen verip aşağıya geri iniyorum. Salona baktığımda kimsenin olmadığını görüyorum. Mutfaktan çıkan karaltıyla irkilsem de bu kaslı gövdenin sahibini anlamam geç olmuyor.

“Korku filminin yanında mısır iyi gider diye düşünmüştüm.” Diyerek elinde patlattığı mısırları gösteriyor.

“İyi olur da korku filmi mi izleyeceğiz?” uzun süredir korku filmi izlemenin verdiği kuşkuyla ve şu aklımda kurduğum senaryolardan dolayı izlemekten çekiniyorum.

“Korkuyor musun yoksa?” hah! Kim ben mi? Ne korkacağım ya en fazla geceleri uyuyamam o kadar.

“Yo neden korkayım ki film sonuçta gerçek değil.” Diyorum cesaretle, bunları söylediğime ben bile inanmazken onun inanmasını beklemek imkânsız!

“E iyi o zaman başlatayım filmi.” Diyor kanepeye kurularak bende yanına oturuyorum. Yani mısır yiyeceğim sonuçta yoksa korktuğumdan falan değil(!)

Film tam olarak başlamadan önce elime korkunç bir sahne geleceği sırada yüzümü gömmek için bir yastık alıyorum. Kerem’e baktığım da ise gayet rahat bir pozisyonda filmi izlemeye başlıyor. Her korku filminin başında olduğu gibi eğlenceli vakitler geçiren bir genç grup var. Asıl eğlenceyi gece olunca görecekler haberleri yok! Filmi izlemeye devam ediyorum henüz korkunç sahneler olmadığı için rahatlıyorum. Kendimi filme iyice kaptırdığım dakika bir anda kızın arkasından bir şey geçmesiyle yerimden sıçrıyorum. Kerem’e baktığımdaysa bana ‘hani sen korkmuyordun!’ bakışı atıyor. Bu bakışı görmezden gelerek olduğum yere iyice siniyorum. Yastığı da başıma doğru çekiyorum. Filmde artık tam anlamıyla gece olduğunda ölümler başlıyor. Bir ara dayanamayıp kafamı çevirdiğimde yağmur yağdığını görüyorum. Yağmuru sevdiğim için bu beni gülümsetiyor. Ben yağmuru izlerken bir anda şimşek çakmasıyla yerimden ikinci kez sıçrayarak kalkıyorum. Hah! Çok harika tam da sırasıydı şimdi şimşeğin! Yerime oturup filme odaklanıyorum tabi gözlerim kapalı. En sona kalanlardan bir kız katilden kaçmak için var gücüyle koşuyor. Kızın arkasından koşan psikopat katil kızın sırtına baltayı geçirerek kızı öldürüyor. Bense o gerilimle birlikte kendimi Kerem’e sarılmış vaziyette buluyorum. Kollarımı çekmek için harekete geçiyorum ama bu sefer onun kaslı kolları buna izin vermiyor.

“Üzgünüm ama ikide bir yerinden sıçrayıp dikkatimi dağıtmana bir daha izin veremem onun için uslu bir kız ol!” diyerek beni şaşkınlığa uğratıyor. Bunu fırsat bilip daha çok sarıyorum onu. Kokusunu daha çok çekiyorum. Hala adını koyamadığım bu şey ne?! Bana yaptıklarından dolayı ondan nefret ederken şimdi ki yaptıkları karşısında ise ona karşı beslediğim duygunun adı ne?! Nefret aşka dönüşür mü..?

 

Film sonuna kadar aynı pozisyonda kalıyoruz. Kollarımı doladığım belinden çekip yavaşça doğruluyorum. Boş mısır kâsesini ve kahve fincanlarını alıp mutfağa götürüyorum. Bulaşık makinesine yerleştirip geri salona geçiyorum. Kerem’in bana pis pis sırıtmasıyla duraksıyorum. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum ama hiçbir ipucu vermiyor.

“Ne? Ne oldu?”

“Hani sen korkmazdın? Kollarını belime ahtapot gibi sarıldın, korkunç sahneleri görmemek için yüzünü yastığa gömdün ve en saçması şimşekten korktun.” Diyor alayla. En saçması şimşekten korktum doğru ama insanlar yaşadıklarından dolayı korkmazlar mı bir şeylerden? Benim şimşekle anım dizilere dram konusu olacak türden..

“Zeynep? Kötü bir şey mi söyledim?”

“Hayır sadece.. Neyse ben yatıyorum. İyi geceler.” Diyerek hızla odama çıktım. Kıyafetlerimi çıkartıp eşofmanlarımı giydim. Her yağmur yağdığında yaptığım gibi koşuya çıkacaktım ama terk farkla gece yarısı.. Odamdan çıktığımda tam odasına girecek Keremle karşılaşıyorum.

 

“Zeynep nereye gidiyorsun?”

“Koşuya çıkıyorum Kerem!”

“Gecenin bu saatinde asla olmaz! İzin vermiyorum.”

“Birilerinden izin alacak yaşı geçtim sanırım.” Diyerek merdivenlerden koşarcasına iniyorum. Spor ayakkabılarımı giyip kendimi dışarı atıyorum. Yağmurla beraber son hız koşmaya başlıyorum. Sadece koşuyorum. Kaçmak istediğim anılar yine gelip kapıyı çaldığı dakikalardayım. Babamın beni bırakıp gittiği gün geliyor aklıma.. Uzun süredir düşünmediğim anılarım yine en zayıf noktamdan vuruyor.. Tam mutlu olmaya başladığım zamanlar da.. Aslında mutlu olma düşüncesinden zamanla vazgeçmiştim. Şimşek çakmasıyla birlikte gözyaşlarımda beraberinde akıyor. Aynı o gün olduğu gibi..

 

Flashback

“Baba? Neyeye gidiyoyuz?”  diyorum babamın elindeki valizlere bakarken

“Ben gidiyorum..”

“Neyeye gidiyoysun baba beni bıyakma.” Diyerek ağlamaya başlıyorum babamın arkasından koşarken yağmur eşliğinde..

“Babaa! Beni bıyakma duy gitme.. Baba dışayda şimşek çakıyoy çoyk koykuyoyum duy noluy gitme! Baba!” son baba diye haykırışımda yağmurda koşarken ayağım takılıp yere düşmüştüm. Zorlukla ayağa kalmıştım. Babamın arkasından baktığım da çoktan gecenin karanlığıyla baş başa kalmıştım. Daha beş yaşındaydım ama hayat bana en kötü yüzünü göstermişti çoktan..

Flashback Son

Hızımı daha da arttırıp koşmaya devam ettim hiç durmadan yorulmak bilmeden. Yağmur sevmemin nedenlerinden biride ağlamamı ört pas etmesiydi kimsenin görmesine izin vermemesiydi.. Üşüyordum.. Hücrelerime kadar soğuğu hissediyordum. Sahile doğru indikten sonra kayalıkların oraya doğru koşmaya başladım bu sefer. Taşların arasından geçerken ayağımın bir taşa takılmasıyla yere kapaklanmıştım. Düşmenin etkisiyle dizimi çarpmamla birlikte canım yanmıştı.. Daha ne kadar yara alacaktım?! Kötü zamanlar ne zaman peşimi bırakacaktı? Yorulmuştum artık.. Yavaşça ayağa kalkmaya çalışsam da dizimde ki ağrı ve acı buna izin vermiyordu. Bir süre daha yerde oturduktan sonra kalkmaya yeltendiğimde birinin omzuma dokunmasıyla refleks olarak geri çekiliyorum.

“Zeynep! Sakin ol benim Kerem!”

“K-Kerem? Ne işin var senin burada?” diyorum hıçkırıklarım arasından

“Senin arkandan bende çıktım ama sen çoktan gitmiştin. Seni burada bulabileceğimi biliyordum zaten!” diyor beni ayağa kaldırırken. Beni ayağa kaldırmasıyla ona sıkıca sarılıyorum. Hiç tereddüt etmeden kollarını belime sarıyor. Hiç hareket etmeden kalıyoruz bir süre öyle.

“Şşş tamam geçti. Bak ben buradayım.” Diyor yüzümü ellerinin arasına alırken

“Beni asla bırakma çok korkuyorum Kerem.” Diyorum başımı göğsüne yaslayarak

“Sakin ol! Benim bir yere gittiğim yok. Ben her zaman senin yanındayım güzelim.” Bana güzelim demesini seviyorum..

“Zeynep sen titriyorsun hadi eve gidelim artık.” Beni kolunun altına alıp arabaya götürüyor. Arabaya bindiğimde yağmur sesinin biraz kesilmesiyle soğuktan titreyen dişlerimin sesleri duyuluyor. Ceketini çıkartıp üstüme geçiriyor. Klimanın sıcak üfleyen tarafını da açınca biraz daha ısınıyorum. Kısa sürede eve ulaştığımız da beni odama çıkarıyor. Dışarıya çıkıp ben ne olduğunu anlamadan geri içeriye giriyor. İlk üzerimden ceketi alıyor. Bense vermek istemediğim için geri bürünüyorum.

“Zeynep çıkar o ceketi üzerinden.”

 

“Ama üşüyorum..”

“Zeynep! Çocukluğun sırası değil hadi çıkar. Hasta olacaksın.”

“Off! Peki, tamam.” Diyerek ceketi çıkartıyorum. Elimden tutup beni çekiştiriyor. Banyonun kapısını açtığında beni duşa kabine sürüklüyor.

“Hadi gir duşa.” Diyor bana emir vererek. Elimi akan suya uzattığım da çok soğuk olduğunu anlayıp hemen geri çekiliyorum.

“Çok soğuk bu su giremem ben buna.” Diyorum dudaklarımı büzerek

“Zeynep senin yaptığını Defne yapmaz gir hadi şu suya.” Diyor gözlerini devirerek

“Bana ne yaa! Çok soğuk bu su” Diyorum. Bir anda ne olduğunu anlayamadan ikimizi birden duşun altında buluyorum. Soğuk suyun tenime değmesiyle kaçmaya çalışıyorum ama bedenimi sıkıca sarmış kolları buna izin vermiyor. Tek hareketiyle siyah kısa kollu tişörtünü çıkartıp dışarı atıyor. Soğuk suyun bedenime her değişiyle daha çok sokuluyorum sıcak bedenine.. Ona ne kadar sarılırsam soğuk suyu o kadar az hissediyorum tenimde. Ellerini yavaşça aşağıya indirip bel kısmımda duraksıyor. Bluzumu yavaşça yukarı çıkartıyor.

“Ne yapıyorsun sen?” diyorum çatallaşmış sesimle

“Bir şey yaptığım yok sadece başıma bela olmaman için yapıyorum. Merak etme yemem seni!” diyor kızgınlıkla daha fazla üzerine gitmeyerek ve soğuktan dolayı tüm bedenim uyuştuğu için bana yön vermesine izin veriyorum. Bluzumu tamamen çıkarttıktan sonra elleriyle sırtımdan akan suyu okşuyor. Yüzümü yukarıya kaldırdığımda bir anda suyu yüzümde hissetmemle gözlerimi kırpıştırıyorum. Gözlerimde ki su yerine netliğe kavuştuğunda pürüzsüz cildiyle karşı karşıya kalıyorum. Bir heykeli aratmayacak kadar kusursuz bir vücuda sahip.. Saçından damlayan her su tanesi bedenime değdikçe ona sarılma dürtüm daha da artıyor. Eşofman altıma doğru eli gidince elini tutuyorum. Zaten şu an sadece sutyenimle bile utanç içerisindeyim!

“Şey teşekkür ederim. Ben gerisi hallederim diyorum.” Utanç içerisinde bana ‘emin misin?’ bakışı atıp hala suyun altından bana bakıyor.

 

“Gerçekten iyiyim.” Diyorum bana sıkıca sardığı kollarını yavaşça gevşetip duştan çıkıyor. Dolaptan bir havlu alıp dışarı çıkıyor. Gittiğine emin olup ıslak iç çamaşırlarımı ve eşofmanımı da çıkartarak tamamen soyunuyorum. Soğuk suda birkaç dakika daha durduktan sonra suyu kapatıp duştan çıkıyorum. Bornozumu giyip sessiz adımlarla odama geçiyorum.

***

 

-Kerem-

 

Banyodan çıkıp hızla odama yöneliyorum. Islak kıyafetlerimi üzerimden çıkartıp dolaba yöneliyorum. Rahat bir şeyler giyindikten sonra çaktırmadan banyoya bakıyorum. Zeynep’i göremeyince odasının kapısını çalıyorum. İçeriden ses gelemeyince merakıma yenik düşüp kapıyı açıyorum. Kapıyı açmamla iç çamaşırlarıyla yere oturmuş düşünce yara olmuş olan dizlerine krem sürerken görüyorum. Bir anda ne yapacağımı bilmediğim için öylece kalakalıyorum. Beni fark edince hemen utanıp yatağın üzerinde duran havluyla vücudunu örtmeye çalışıyor.

“Ne yapıyorsun sen ya? Kapı çalma gibi bir şey var bilmiyorum biliyor musun?” diyor sinirle

“Kapıyı çaldım ama duymadın! Bende ses gelmeyince bir şey oldu sanıp girdim içeri! Hem sanki daha önce hiç görmediğim şey..”

“Bana bak düzgün konuş! Bana ne senin kimleri gördüğün, kimler olduğun! Ben o barda ki kızlara benzemem!” diyor siniri daha da artarak bu halleri beni gülümsetse de çaktırmıyorum.

“Aman tamam be yemedik!” diyerek kapıyı çarpıp mutfağa iniyorum. Kendime içki ona da bir bardak ıhlamur kaynatıp bir bardağa koyuyorum. Ayak sesleri duyunca onun olduğunu anlıyorum. Mutfağa girip beni görünce bir an irkilse de kendini toparlayıp elimdekilere bakıyor.

“Ihlamur iyi gelir diye düşündüm.” Diyerek açıklama yapma gereği duyuyorum. Elimde ki ıhlamuru alıp önce kokluyor.

“Kokusunda bir farklılık yok zehirlenmem herhalde..” diyerek bir yudum alıyor. Beğenmiş bir ifadeyle dudaklarından bir ses çıkıyor.

“Gayet başarılı.” Diyor gülümseyerek bende gülümseyip kendi içkimden bir yudum alıyorum.

“Gece koşularını sevdiğini bilmiyordum.”

“Benim hakkımda bilmediğin daha çok şey olduğuna eminim ne kadar beni çözdüğünü diretsen de henüz değil.” Diyor bilmiş tavırla

“E o zaman anlat da bileyim.” Diyorum içkimdeki son yudumu da kafama dikerken

“I-ıh olmaz! Bu sefer sana kanmam Kerem Sayer! Sıra sende olduğu için zamana bırakalım diyorum. Ihlamur için teşekkürler ve bugün içinde teşekkür ederim Süpermen!” diyerek elindeki bardakla yukarıya çıkıyor. Bende salona geçip masaya ayaklarımı uzatıyorum. Tazelediğim içkimden bir yudum daha alarak bugün ki yaşanılanları düşünüyorum. Ama düşüncelerimin yerini uyku alıyor..

***

Gelen seslerle birlikte yerimden sıçrıyorum. Gözlerimi açtığımda gökyüzünün hala karanlık olmasıyla saate bakıyorum. Havanın aydınlanmasına bir saat kadar kaldığını görüyorum. Kendime gelmeye çalışarak ayağa kalkıp esniyorum. Seslerin daha net gelmesiyle merdivenlerden olabildiğince hızlı çıkıyorum. Defnenin odasına girdiğim de mışıl mışıl uyumaya devam ettiğini görüyorum. Üzerini örtüp saçlarına öpücükler konduruyorum. Kapıyı kapatıp kendi odama geçerken Zeynep’in kapısının önünde durduğum da seslerin daha yakında geldiğini duyuyorum. Bu sefer daha mantıklı davranıp kapıyı birkaç kez tıklatıyorum. Ses gelmeyince yine aynısını yaparak içeri giriyorum. İçeriye girdiğimde yatağında uyuyan Zeynep’i görüyorum. Üzerini açtığını görünce örtmek için yeltendiğimde bir şeyler mırıldandığını fark ediyorum. Sesi gittikçe netleşince babasıyla konuştuğunu anlıyorum. Başucundaki komodinin üzerindeki gece lambasını yakınca kan ter içinde kaldığını görüyorum. Elimi alnına götürdüğüm de alev alev yandığını hissediyorum. Hemen yorganı üzerinden çekiyorum. Yine duşa sokma fikri geliyor aklıma ama bu sefer hasta olma ihtimalini de düşünüp odadan çıkıp banyoya gidiyorum. Dolapların birinden bez türü bir şey alıp ıslatıyorum. Odaya geri döndüğüm de Zeynep’in yanına oturuyorum. Islak bezi hızlıca alnına koyuyorum. Bir süre daha bekledikten sonra vücut ısısının normale döndüğünü anlıyorum. Ayağa kalkıp başında ki bezi alıyorum. Her şeyin normale döndüğüne iyice karar verdiğimde odadan çıkmaya karar veriyorum ama avucumun içine dolan baskıyla bunu yapamıyorum.

“Kerem.. Gitme.. Korkuyorum..”

“Şşş uyu hadi güzelim ben buradayım.” Diyerek yanına kıvrılıyorum. Alışık bir durum haline gelen şeyle Zeynep direk kafasını göğsüme dayıyor. Bende onu kendime çekip ikimizde uykuya teslim oluyoruz.

***

-Zeynep-

 

Sabah uyandığımda kendimi düne göre daha dinç hissediyorum. Elimi yatakta gezdirdiğimde ise tek başıma olduğumu fark ediyorum. Kerem gitmiş. Ne bekliyordun ki Zeynep?! Sana kahvaltı mı hazırlayacaktı! Dün ki yaptıklarım aklıma geldikçe utancımdan yerin dibine giriyorum. Ona gitmemesini söylemiştim rüyamın etkisiyle o da hiç itiraz etmeden yanıma gelip yatmıştı. Neden yapmıştı? Neden olacak adamın başına hastalıklı bakıcı olma diye Zeynep! Anlam yüklemeye hiçte gerek yok bence! Kapımın çalınmasıyla içinden bir türlü çıkamadığım düşüncelerimden kurtuluyorum.

“Zeynep abya? Giyebiliy miyim?”

“Elbette küçük cadı gel hadi.” Diyerek yatakta yana kayıp ona yer açıyorum.

“Yatağa koşarak atlayarak bana sarılıyor.” Bende ona sarılıp saçlarına öpücükler konduruyorum. Gülümseyerek yüzünü kaldırıp bana bakıyor;

 

“Zeynep abya? Dün gece şeşley geydi biy süyü ne oydu?”

“Şey hiçbir şey olmadı tatlım. Sadece babanla korku filmi izledik ve ben biraz korktum.” Diyorum tüm geceyi anlatmayarak

 

“Ama biy aya kapı şeşleyi geydi?”

“Mmm ben tuvalete gittim, mutfağa su almaya falan gittim ondandır.”

“Banyo şeşleyi?”

“Bana bak yoksa sen gece uyamayıp bize rol mü kesiyorsun?!” diyorum işaret parmağımı öğretmen edasıyla sallarken

“Yoo uyuyoyum sadece şeş duyunca uyandım. Biy aya gece senin yanına geymiştim ama-“ diyor ve susuyor. Hii! Olamaz! Ne olur bizi beraber uyurken görmüş olmasın! Lütfen!

 

“Ama?”

“Ama sana şeşlendim duymadın bende babamın yanına gittim.” Diyor rahat bir nefes veriyorum.

“Hıı şey dün biraz yorulmuştum tatlım hastane falan derken ondan duymamışımdır.” Diyorum. Demek Kerem beni uyutup yanımdan gitti! Hah! Ne beklersin ki o Kerem Sayer!

“Babamda ben uyandıktan ayz sonya gitti bende şenin yanına geydim.”

“Acıktın mı?”

 

“Çooykk!”

“Hadi o zaman.” Diyerek yataktan kalkıyorum. Defnenin yattığı kısma gidip kollarımı açıyorum. O da hemen ne yapmak istediğimi anlayıp yatakta ayağa kalkıp kucağıma geliyor. Beraber aşağıya indikten sonra doğru mutfağa geçiyoruz. Buzdolabından birkaç parça yiyecek çıkarttıktan sonra elimi yüzümü yıkamak için yukarıya çıkıyorum. Lavaboya girip çıktıktan sonra çalan telefonumun sesiyle odama geri dönüyorum. Bilinmeyen bir numarayla karşılaşınca önce tereddüt etsem de daha sonra açıyorum.

“Alo?”

 

“Alo? Kiminle görüşüyorum?” cevap gelmeyince telefonu kapatıp mutfağa geri dönüyorum. Tüm deliler de beni buluyor galiba!

“Oo bebeğim bakıyorum da sen her şeyi halletmişsin!” diyorum kahvaltı sofrasına hayran bir şekilde bakarken

“Güzey oymuş mu?”

 

“Harika olmuş. Hadi sen geç bende sana meyve suyu koyayım.”

 

“Zeynep abya?”

 

“Efendim canım?”

 

“Şey aaıım bende çay içebiliy miyim?”

 

“Olmaz tatlım! Biliyorsun ki kurallar var.” Diyorum yüzümü buruşturarak. Defne de dudaklarını büzerek;

“Ama evde hiyç kimşe yok bizi göymezley! Ne oluyyy!” diyor yanıma gelip bana sarılarak

“Ama babaannen duyarsa ne olur biliyor musun sen?” Sevim Hanım ve saçma kurallarından biri daha!

 

“Geyçekten duymaaz ne oluy!”

“Off! Peki, tamam ama ağzından kaçarsa ikimizde yanarız ona göre!” diyorum onun şeker konuşmasına dayanamayarak

“Yeppa! Söz veyiyom kimse duymayacak!” diyor bende iki tane fincan çıkartıp içlerine hazır çay koyuyorum. Sıcak suyu da üzerine koyduktan sonra çay bardaklarını masaya götürüyorum. Keyifli bir kahvaltı yaptıktan sonra salona geçip televizyon seyretmeye başlıyoruz. Küçük cadı başını dizlerime koyup çizgi filmini izlerken bir anda yerinde sıçrayarak kalkıyor.

“Zeynep abya?”

“Canım! Ne oldu?” diyorum merakla

“Ödüyüm?”

 

“Ne ödülü tatlım?” bilmezlikten gelme! Oyunculuğuma bir alkış!

“Ya hani  şen bana ödüy veyecektin Can abileye düzgün davyanıysam ödüyü kazanmıştım ya unuttun mu yoksa?!” diyor kızgın bakışlarıyla. Bakışlarından biraz çekinerek düşünüyormuş gibi yapıyorum. Ama korkularımın üstüne gitmek en iyi galiba diyerek;

 

“Tamam, hatırladım yangını diyorsun?”

“Eveyt! Kiminle konuştun?”

“Bak bu yaşına göre saçma gelebilir ama annemle konuştum yani öyle sandım galiba rüya gibi bir şey benim annem öldü bilmiyorum biliyor musun? Onun için o gün onunla konuşuyordum..” diyorum tek nefeste söylediklerim karşısında ağzı açık kalsa da kısa süre de kendini toparlayıp olgun bir şekilde konuşmaya başlıyor.

“Anlıyoyum şeni Zeynep abya! Ayada bende annemle konuşuyoyum ama aytık konuşmuyoyum çünkü annem gitti bana veda edip gitti.. Annen için çoyk üzüydüm ikimiz çoyk benziyoyuz..” diyor yaşından büyük konuşup beni şaşırtarak keşke o yaşım da bende böyle biri olsaydım..

Kısa bir sessizlik son küçük cadı tekrardan konuşmaya başlıyor; “Zeynep abya?”

 

“Efendim canım?” diyorum onu kucağıma alıp saçlarını okşarken

 

“Aklıma biy şey geydi şana soyabiliy miyim?”

 

“Elbette tatlım! Seni dinliyorum.”

“Şimdi benim annem yok e şeninde annen yok babamın da eşi yok..” bundan nasıl bir soru çıkacağını çok merak ederek küçük cadıyı dinlemeye devam ediyorum.

 

“Şen benim annem olsana?!”

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

96.6K 11.3K 50
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
570K 64.4K 40
çapkın bir omega olan kim taehyung, kızgınlıklarını geçirmek için gözüne alfa jeon jungkook'u kestirir
144K 16.4K 37
jeon jungkook en yakın arkadaşının amcasına aşık olmuştu.
149K 6.2K 34
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!