Karanlığın Efendisi

By AysunAltnbas

10.6M 469K 41.5K

"Kaç benden, uzak dur. Ben katilim, Azrail'im. Azrail'in bir insana sunabileceği tek şey ölümdür. Bu yüzden g... More

Tanıtım
Karakterler
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
Özel Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66. Bölüm
67. Bölüm
68. Bölüm
...
69. Bölüm
70. Bölüm
71. Bölüm
72. Bölüm
73. Bölüm
74. Bölüm
75. Bölüm
76. Bölüm
77. Bölüm
78. Bölüm
79. Bölüm
Duyuru
80. Bölüm
81. Bölüm
82. Bölüm
83. Bölüm
84. Bölüm
85. Bölüm
86. Bölüm
87. Bölüm (Final)
Duyuru
Soru - Cevap
Karanlığın Efendisi • Nepenthe
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Karanlığın Esiri

44. Bölüm

104K 4.8K 483
By AysunAltnbas

Güneş veda etmişti artık gökyüzüne. Aralık ayının getirisi ile tüm şehir artık kar yağışı altındaydı. Hiçbir kar tanesinin acelesi olmadan düşüyor ve yeryüzünde kendine yer ediniyordu. Şehri bile esir alan bir sessizlik vardı. Sesleri içine hapseden kar taneleri bile farkındaydı belki de. Birazdan Doktor Ahmet' in ağzından dökülecek olan sözlerin. Belki de bu yüzdendi her birinin gökyüzüne olan hüzünlü vedası... Aile bireyleri eksiksiz olarak malikâne çatısı altına toplanmış ve Doktorun gelmesini bekliyorlardı. Arabadan inen Doktor Bey, malikâneye yaklaştığında hala aklında doğru kelimelerin hazırlığı vardı. Bu birkaç gün içinde yaşadığı şeyler ona bile fazla gelip, etkisi altına alırken, bu merakla korku ile haber bekleyen aileye karşılık nasıl söyleyebilirdi?

Ahmet Beyi içeri buyur eden Egemen' in ardından girişte bu kez Mehmet Bey ile karşılaştı, Doktor Bey. Gözlerine baktığı bu adamın yıllar süren bir dostlu vardı. Onu bir tek böyle yıkık, böyle güçsüz ve acınasına haline Ares' in sebep olduğunu biliyordu. On yıl öncede onun bu hallerine çok kez şahit olmuştu Doktor Bey. "Mehmet istersen, yalnız görüşelim" söyleyeceği şeyler ağırdı. Doktor Bey önem almak istiyordu. "Benim nefes almaya bile mecalim yok. Kimseye açıklama yapamam, herkes aynı anda duysun" kan kusan bir adamın sözleriydi bunlar. Oğlunun şu kapından içeri gireceğini umut eden Mehmet Bey, tek gelen dostundan sonra yıkılmış gibi hissediyordu.

Doktor Bey ona bakan gözler arasında; Bir anne, bir baba, kardeşler ve sevgilisinin haberini almak için yanıp tutşan bir genç kız görüyordu. Hepsinin ne halde olduğu, nasıl eriyip, bittikleri gün gibi ortadaydı. Sözleri onları ne hale koyacaktı kim bilir? "Ares, neden sizinle gelmedi?" gözyaşları her an düşmek için göz kenarlerına yuva yapmış olan genç kıza baktı. Kuru bir boğaz yutkunduğunda, canı yandı Doktor Beyin.

"Sözlerim bitene kadar lütfen bölmeden dinleyin. Henüz nereden başlasam, nasıl anlatsam bilemiyorum bile" gözlerine baktı bu aile, sessizliğe yemin etmiş gibi bakıyordu. Oturduğu koltukta öne gelerek, ellerini birleştirdi. "Sanırım başlamaya önce nasıl uyandığından bahsetmeliyim. Eski eve vardığımızda, birkaç torba kan takviyesinin ardından uyandı" sesi titremeye başladığında, sanki odada tek başına konuşuyordu. "Ben böyle bir şey ile karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim, hem de elinde ki o derin yaraya rağmen. Yanındaydım, bir şeyler sayıklıyordu ama anlaşılmıyordu. Sonra bir anda gözlerini açtı, benimle göz göze geldiğinde birkaç saniye öyle kaldı, ama sonra-" Sözlerinden dolayı kendi canı da yanıyordu. Genç bir adamın hayatının bu laneti nasıl olurda bitmezdi?

"Bana on yıl önce de öyle bakıyordu. Yataktan hışımla doğruldu. Dengesiz adımlarla, etrafa saldırmaya başladığında, ben, ben on yıl önceyi yaşıyordum sanki" gözyaşları düştü Doktor Beyin. "Çırpınıp, elimizden kurtulmaya çalışıyordu. Sanki gücü kalmış gibi direniyordu. Korkuyordu, titriyordu. Sözlerini duyduğumda, sandım ki dünya başıma yıkıldı" elleri ile yanaklarını kuruladığında, gerçekten bunları söylemeli mi, emin değildi. "O bu on yılı hiç yaşamamıştı sanki. O fabrikadan kurtulalı, birkaç gün önceki Ares gibiydi. Öyle zannediyordu. Annesinin bir mezara ihtiyacı olduğunu söyledi. İntikam alması gerektiğini ve sonra onunda artık ölmesi gerektiğini haykırıp, duruyordu" durup, biraz nefeslendiğinde, başını kaldırıp, karşısındaki manzaraya bakmaya cesareti yoktu.

"Aklı kaybettiğini düşündüm önce. Yemin ederim öyle çok korktum ki... Onu hemşirenin yaptığı sakinleştiri iğne durdurabildi sadece. Onun düzelmiş hayatı normale dönmüştür diyorum bu on yıl içinde, ama bu çok başka bir şeydi. Kendini hala on yıl öncede sanıyor, bilinci artık iflas etmiş gibi ona oyun oynuyor. Onu ele geçirmiş gibi onu istediği şeye inandırıyor" son akan gözyaşını silip, burnu çekti Doktor Bey. Gözlerinde canlanan görüntüleri kovuyordu.

"Biz Ares' i bulduğumuzda ölü bir bedendi. Kalbi atan ve nefes alan bir ölüydü. Sanki bedenindeki tüm kanı kaybetmişti, öyle çok derin yarası vardı ki... On altı yaşında bir çocuk bunu nasıl kaldırabildi bilmiyorum. Ben onu hayata döndürebileceğimden bile emin değildim. Yaşayacağına pekte ihtimal vermeden, onu iyileştirmeye çalışıyordum. Yaptığım bu şey imkânsız gibiydi. Elimden gelen her şeyi yaptım. Onu uyandırabilmek için gecemi gündüzüme eş ettim. Sonunda uyandığında, o uzun ve meşakkatli tedavi süreci başlamıştı bizim için. Hangimiz unutabilir ki olanları. Onun nasıl ayağa kalkabildiğine, haykırışlarına, acılar için kıvranmasına hep birlikte şahit olduk" bu ailenin eline kaç kez bulaşmıştı Ares' in kanları. Kaç krizine şahit olmuştu. Kaç kez kâbusunda attığı çığlıkları dinlemişti. Kriz geçirdiği sıra kaç kez iğneleri yetiştirip, durdurabilmişlerdi. Her birinin gözleri önündeydi. Nasıl başa çıkmışlardı o zamanlar... "Biliyorum ki o zamanlar çaresizce onu durdurmak, sakinleştirmek için çok çabaladık. Onu durduran tek şey elindeki bu yara oldu. Kurtulduğuna ikna edebilmek için elindeki bu yarayı tazelemesi gerekti ve biz o an buna müsaade etmek zorundaydık. Buna ihtiyacı vardı. Ares akli dengesini kaybetmek üzereyken, bunu yaparak kurtulduğunun gerçek olduğuna inandı" gözleri her birinin yüzünde gezinirken, onların dehşetine baktı. Her birinin ifadesi ayrı bir keder, ayrı bir acıydı.

"Ama on yılda bazı şeyler değişmeliydi. O yarayı koca on yılın ardından nasıl olurda hala tazeler. Yaşadığı hayata karışmıyor ve üzerinde hiçbir baskı olmadan yaşamasına müsaade ediyorsunuz, bunu anlayabiliyorum. Ama bunun olması ona ne kadar zarar verdiğinden hiçbirinizin haberin yok" sözlerini yavaşça kurup, onları şuan yaşadığı duyguların içinde anlamasını umuyordu.

"Ares aslında on yıldır size rol yapıyor. Yanınızdayken, tüm acısının, tüm üzüntülerinin üzerine örtüp, ona sunuduğunuz hayatı yaşamış sadece. On altı yaşında bir çocuktu o, onun annesini katlettiler, hem de gözlerinin önünde. Bu kaybın acısını dahi yaşayamadı. Odaklandığı, inandığı yeminleri, almak istediği intikamı vardı gözlerinin önünde. Tüm o zamanlara şahit olan sizler için artık hep dik durmaya, sizi iyi olduğuna inandırmak istemiş. İçinde koca bir yara taşırken, sizler gözlerinizin önündeki yaraları iyileşiyor diye sevinmişsiniz"kuru boğazı ile yeniden yutkundu Doktor Ahmet Bey.

"Her gün biraz daha iyileştiğini sanarken, aslında tüm acısını sırtında biriktirip, kendine bu malikâne kadar yük yapmış. Hiçbir zaman rahat nefes alamamış, hiçbir zaman o fabrikadan kurtulamamış. Öyle ki her krizi, onun bedenin de bir volkan etkisi gibi ulaştığı her yeri eritmiş. Sık sık krizler geçirdiği için günden güne, bedeni güçsüzleşti. Geceleri uyuyamadığı için her defasında dozu yüksek ilaçlar kullanmaya başlamış. En kötüsü de, kriz anlarında gerçekleşiyor. Eğer iğnelere zamanında yetişemezse; kendini o fabrikada sanıyor ve kurtulmak için tüm gücü ile çırpınıyor. Bu olanlardan hiçbirinizin haberi yoktu belki. Kendi dünyasında her şeyi apaçık yaşarken, siz onun gülen yüzüne bakıyorsunuz. Onun için yaptıklarınıza karşılık olarak size iyi olduğunu gösterip, sizi mutlu etmek istiyor" karşısında olan gözlerden gözlerini ayırdı, Doktor Ahmet Bey.

"Ares acılarını hiç tüketmiyor, hiçbir şeyi dışa vurmuyor. Hangi gün onun bağıra çağıra ağladığına şahit oldunuz. Ben on altı yaşındaki Ares' in bile böyle bir anında şahit olmadım, hem de hiç. Hâlbuki o annesini kaybetmiş bir çocuk, bunu nasıl olurda içinde tutmayı başarır, bunu nasıl kaldırır? Böyle bir ağlamanın bile onu ne kadar rahatlatacağından haberiniz var mı? Yaşadığı onca ağır şeyden sonra tamamen toparlanabilmiş olabildiğine nasıl inanabildiniz? Tüm bu söylediklerimden anlamanız gereken şu ki; Ares hiçbir zaman toparlanamamış, beden olarak yanınızda ama beyninde hala fabrikada yaşıyor. Ares' in sizden uzak kalması ve kendi isteği ile ayağa kalması gerekiyor. Bu şekilde devam ederse; üzgünüm ama birkaç sene sonra artık onu tamamen kaybetmiş olabilirsiniz. Onun sizden uzaklaşması gerekiyor çünkü dik durmak, iyi olduğunu göstermek istediği kimse olmamalı. Ne kadar üzülmek istiyorsa, ne kadar acı çekiyorsa, bunları gün yüzüne çıkarıp, kendi isteği ile aşmalı. Bir nedeni olmalı ama bu neden kendi hayatını yaşamak için olmalı. Kendini dinlemeli ve ne istediğine karar vermeli. Tüm bunları dün psikolog arkadaşlarımla oturup, uzun uzun konuştuk. Bu kararı onlarla birlikte aldık. Bu tedavi ne kadar sürer bilmiyorum, onu görmemeniz sizi fazlası ile etkileyecek ondan eminim. Ama inanın bana, beni görmesi bile onu etkileyebilir diye gözünün önünde olmuyorum. Hatta odasına şuan için sadece hemşireler giriyor. Sadece sizden her şey normale dönene kadar onu sabırla beklemenizi rica ediyorum. Lütfen hiçbiriniz onunla görüşmek bir niyetle o eve gelmeyin. Çünkü bu tedavinin bozulmasına neden olur" bu Doktorun ağzından neler dökülmüştü öyle, neler neler söylemişti...

"Benim tekrar Ares' in yanına dönmem gerek. Şu an durumu iyi, bedeni bitkin olduğu için uzun süreli uyuyor ama birkaç güne daha iyi olacak. O güçlü bir çocuk kısa zamanda tekrar bir araya geleceğinizden eminim" ayakladığında, bir enkaza bakıyor gibiydi. Herkes kendi dünyasına gömülmüş, kendi acının ortasında yuvarlanıyordu.

Kelimler bir kılıç görevi görebilir miydi? Duydukları ile kan kaybedebilir miydi bir insan? Kurduğu cümleler ile koca on yılı çöpe atabilir miydi? Acı hayatınızda hiç başköşeye oturdu mu? Atılmayan, satılmayan acılar bedeninizi kemirdi mi hiç? Yaşadıkları bu on yılın içi boş bir bolandan ne farkı vardı. Bir iğne ile patlayıp, yok olmuştu sanki. Onun gülümsemesi, ara sıra dâhil olduğu o eğlenceli sohbetler, bir hayal gibiydi şimdi. Keyifli sohbetlere, iştahlı akşam yemeklerine şahit olan bu salon, neler duymuştu biraz evvel. Koltuklar, perdeler, halılar sessiz çığlıklarla ağlaşıyordu sanki. Bu salon böyle bir güne tanık olacağını hiç düşünebilir miydi?

Tek bir kandamlası ile kirlenmden, kan kaybedebilir miydi insanoğlu? Ares hiçbir zaman toparlanamadı nasıl bir sözdü? Her biri kör mü olmuştu, bunca yıl nasıl kimse bir şey fark etmezdi. Hiç mi bir şey başamamışlardı?

Doktor Ahmet bir bomba bırakıp, kaçmıştı sanki. Bu koca malikâne şimdi yerle bir olmuştu. Onun heybetinden geriye kalan koca bir toz bulutuydu. Göz gözü görmüyordu. Her bireyin kulağında sağı eden bir uğultu vardı.

O parlak güneş yarın sabah doğmasa, dünya durmak istese, dünyanın tüm aydınlığını göremese; Beren için ne fark ederdi? Karalığın en kuytu yerine canından can gömülmüştü, Beren' e neydi, akrep yelkovanı kovalamıyorsa? Süresinin dolmasını bekleyen adam, ölüme bu kadar yaklaşmışken, kendi için ayağa kalkmayı ister miydi? Yaşama dönmek ister miydi? Bedeninde, ruhunda hala can var mıydı ki? "Mehmet biz ne yaptık?" bir annenin feryadı yükseldi semaya doğru. Düşen kar taneleri şahit tutuldu o geceye.

"Biz bunu evladımıza nasıl yaptık Mehmet. Nasıl görmedik, nasıl duymadık onun yardım çığlıklarını? Kör müyüz biz, ne zaman sağır olduk?" çocukluk arkadaşı olan Nermin' in emaneti, öz bir evlat kadar benimsediği Ares' e olanları duyduktan sonra aklını bile kaybedeceğini hissetti Meliha Hanım.

"Bizim ne farkımız kaldı şimdi. Oğlum annesinin çığlıklarından uyuyamıyorsa, kendini hala o fabrika arasında hissediyorsa..." ellerini yüzüne örttüp, koca evde duyuldu hıçkırıkları. Herkes kendi acısı içindeydi. Herkes kendi kaybettiğine yanıyordu. Kimi evladını kaybetmişti, kimileri kardeşini, kimi ise hayatının her anını onunla paylaşmak istediği sevgilisini... 

Lütfen desteğinizi esirgemeyin.

Sorularınız olursa, lütfen benimle iletişime geçin.

İnstagram: aysunaltnbas

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 88.6K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
1.2M 53.7K 39
Ölüm. Tek kelime, 4 harf. Bir kuşun ölümü, sevdiğiniz birinin ölümü... Yakın bir arkadaşın, dostun ölümü... Anne babanızın ölümü... Her şeyden habe...
1.8M 96.9K 34
Sahi, sevdiğin imtihanın olur muydu? Ve bir gün, o imtihanın ellerinden kayar mıydı? Yüzünde bir gülümsemeyle veda edebilir miydin sevdana? Hiç sev...
120K 5.6K 41
Kelimelerinizin tükendiği bir nokta olmalı . Hani böyle tir tir titrediğiniz, beyninizin bom boş olduğu bir nokta. Hani kalbinizin sanki ağır bir kal...