24. BÖLÜM

110 9 30
                                    

Medya: Egemen 😙

İnsan hatalarından oluşurdu. Kim ne derse desin, kötü anılar hep daha belirgindi hafızalarda. İyi olanlar anı güzelleştirirdi yalnızca. Bir şeyler öğrendiysek şu hayattan, sebebi olumsuz gelişen durumlardı. İnsandık çünkü. Hep daha iyisi olmalıymışız hissiyle yaşardık. Nasıl iyileşileceğini de kötü anılardan öğrenirdik.

Bir çocuğa çaydanlığın sıcak olduğunu söylediğinizde bunu anlayamazdı belki ama çaydanlığa dokunduğunda yanan eli öğretirdi ona hayatın gerçeğini. Sonraki hayatı boyunca elindeki ize bakıp sıcağın ne demek olduğunu öğrendiği anı hatırlardı. Çünkü hep kötü şeyler iz bırakırdı. İyilerin görevi anı güzelleştirmekti.

Hazar'a bakışım her geçen gün değişiyordu, paralel olarak gördüklerim de. Ruhu izlerle doluydu, ondan emindim; emin olamadığım, izlerin ne kadar taze olduğu, hala kanayıp kanamadığıydı.

Kanıyor olmalıydı ki hiç çekinmeden etrafını da kanatıyordu.

Yaptığım aşırı büyük hata sonrası Anıl'ın kafası tamamen dağılmıştı, tabii benim de kafamı dağıtmaya kalkmıştı. Zor kaçmıştım evden. Beni bulduğu yerde eşek sudan gelene kadar döveceğinden ya da envai çeşit işkencelerle terbiye edeceğinden emindim.

Resmen onu aldatan ve terk ettiği eski sevgilisinin paylaştığı ilk fotoğrafı beğenmiştim.

Ölümlerden ölüm beğenmem gerekirdi ama şu anlık önceliğim Hazar'dı.

Anıl'ı toparlamış, üstüne bir de kendim dağıtmıştım.

Sıra Hazar'daydı.

Bir alt sokağa girdiğimde köşedeki beyazlara bürünmüş parkı seçti gözlerim. Ellerimi montumun cebine sokup ilerlemeye devam ettim. Yaklaştıkça Hazar görüş alanıma giriyordu.

Evden kaçınca Hazar'ı defalarca aramış, açmayınca mesaj yoluyla taciz etmiş ve sonuç olarak parka getirebilmiştim.

Gıcığın tekiydi falan ama zor gününde yanında olmam gerekirdi, tıpkı onun yaptığı gibi. Karşılık olarak değil de, içimden geliyordu işte.

Parka yaklaştıkça aklıma gelen fikirle şeytani bir edayla sırıttım ve kalan kısa mesafeyi koşarak elleri ceplerinde yalı kazığı gibi dikilen Hazar'ın sırtına atladım.

Anlık olarak sarsılırken kısık bir küfür mırıldandı. Ceplerinden çıkardığı elleriyle bacaklarımı yakalayıp öne eğilerek dengesini sağladığında düşmekten son anda kurtulduk.

Sonunda sallanmayı kesip duruşunu dikleştirirken ben de kollarımı boynuna bağladım. Düşmeye hiç niyetim yoktu.

"Nihan," dedi nefes verirken. Resmen adımı oflamıştı.

Beklediğimin aksine sakin çıkan sesi beni tedirgin ederken "Hı?" dedim tedirginliğimi sesime yansıtmadan.

"Manyak mısın kızım sen?"

Beklediğim bağırtı gelmişti. Gülüşümü bastırmak için dudaklarımı dişlerken muhtemelen şempanzeye benziyordum lakin beni görmediğine göre sorun yoktu. Hoş, görse de sorun yoktu. Tuhaftı ama ondan çekinmiyordum. Eh, yanında kusmuşluğum bile vardı.

"Onu da nereden çıkardın?" dedim abartılı bir şaşkınlıkla.

Kısık bir küfürle cevap verdi ama duymuştum. Kıkırdadım. Bayılıyordum onu sinirlendirmeye.

"Felç kalabalirdim." diye homurdandı.

Dirseklerimi omuzlarına yaslayıp başımı avuçlarım arasına aldım. Çenem başının üstüne değiyordu. Kar yağıyordu, kar! Şapkası neredeydi bu dingilin?

Gündüz DüşüWhere stories live. Discover now