27. BÖLÜM

94 8 78
                                    

Medya: Deniz

selam bebişler ben tatilden döndüm 😙 bekleyen varsa selam olsun 🤚🏻


Madrigal'den Anıl'ın sesi kulaklarımı doldururken dans ederek saçlarımı düzleştiriyordum. Üç saatlik uykuyla bu enerjiyi nereden bulmuştum bilmiyordum fakat olduğum yerde duramıyordum.

Gece saat üçe kadar Hazar - Cemre - Egemen arasında mesaj trafiği yaşamıştım. Yarım saatte bir Hazar'ı nasıl oldun diye darlayıp durmam fakat iyileştiğine bir türlü ikna olmamam saat iki gibi beni engellemesiyle sonuçlanmıştı. Ne yapsaydım, merak etmiştim şurada! Cemre'nin içinde bulunduğu tuhaf durumu ikimiz kafa kafaya verdiğimiz halde anlayamadığımızda o da aşağı yukarı aynı saatlerde uyuyacağını söyleyip çıkmıştı. Biliyordum ama uyuyamayacağını, içine öküz oturmuş gibi bir hali vardı ve benim de insan ilişkilerindeki üstün performansım göz önünde bulundurulduğunda kaldıramamıştım haliyle o öküzü.

Diğer yandan da Egemen...

Bir gece içerisinde üç farklı ruh haliyle muhatap olmak iletişim becerilerimi hayli zorlamıştı. Üç gibi uyumuştum ama altıda zınk diye tekrar uyanmıştım. Ben de en sevdiğim şarkılar eşliğinde saçlarımı düzleştirmiş, hafif bir okul makyajı yapmış ve odamı toplamıştım.

Bir şeyler atıştırıp yola koyulmuş, belki de ilk kez okula bu kadar hevesli gidiyordum. Cebimdeki telefon titreştiğinde heyecanla cebimden çıkardım. Tahmin ettiğim gibi Egemen mesaj atmıştı, sırıtarak mesajı açtığımda gülüşüm yüzümde dondu.

E: Nerdesin?

D: Yoldayım?

Beklediğim günaydın mesajı kesinlikle bu değildi. Bir şey mi olmuştu ki? İstemsizce hızlandırdığım adımlarımla kısa sürede okul binası görüş açıma girdi. Bahçe duvarlarının önünde birinin dikildiğini gördüm, yaklaştıkça onun Egemen olduğunu fark ettim. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, bir ayağıyla yere vuruyordu hızlı hızlı.

Sanki ona baktığımı hissetmiş gibi anında o da beni fark ettiğinde hızla bana doğru gelip kollarını bedenime sarması birkaç saniye içinde olmuştu.

"Egemen?" dedim tedirgince, öyle sıkı sarılıyordu ki neye uğradığımı şaşırmıştım. Sonunda kollarımdan tutup beni kendinden uzaklaştırdı ve gözleri hızla tüm bedenimde gezdi. "Bir bakayım sana, iyisin değil mi?"

"İyiyim." dememe kalmadan tekrar sıkıca sarıldı.

"Egemen n'oluyor?"

Yüzünü boynuma gömüp derin nefesler aldı. "Seni öyle çok seveceğim ki, Allah bizi ayırmaya kıyamayacak."

Titreyen sesi kulağıma ulaştığında benim de içim titremişti. Sakinleşmesi adına bir elimi saçlarına daldırıp sevdim usulca. Belki dakikalarca öylece durduktan sonra sakinleştiğine emin olduğumda onu nazikçe ittim. Ellerimle yüzünü kavradım dikkatlice bakabilmek için. Kızarmıştı içinde kaybolduğum gözlerinin akı.

"Neyin var?" diye sordum uysalca. Sağ bileğimi tutup başını çevirdi ve avucumun içini öptü. Ardından elimi elinin arasına aldı ve okula doğru yürümeye başladık.

"Kabus gördüm." dedi sadece. Üstelemedim. Anlaşılan fazlaca korkmuştu ve üstüne konuşmak istememiştim daha fazla. Fakat o yine de konuşmaya devam etti. "Seni de kaybediyordum, Deniz." dedi daha önce onda duymadığım bir ses tonuyla. Dayanamayıp beni tekrar kendine çekti ve başımı göğsüne yasladı. "Seni de kaybedersem yaşayamam ben." Öyle çaresizdi ki sesi, içim titremişti. Dişlerimi sıktım gözlerime dolan yaşları geri göndermeye çalışarak. Güçlü durmam gerekiyordu tam da şu an.

Gündüz DüşüWhere stories live. Discover now