15. BÖLÜM

710 46 164
                                    

Medya: Cemre

Bu bölüm biraz sıkıcı olmuş olabilir çünkü her şeyi netleştirmeye çalıştığım, uzun anlatımlarla dolu bir bölüm oldu. Çeteyi, Deniz'i, Cemre'yi biraz daha iyi anlayın istedim. Bundan sonra bölümler daha olaylı olacak ehehehehheh

E haydi bölüme geçin bari.

Yaslandığım duvarda kollarımı göğsümde kavuşturmuş, sıkıntıyla ayağımı sallıyordum. Başımı sağa çevirdiğimde Hazar'ın profiliyle karşılaştım. Karşı duvarda da bir kaşık suda boğma isteğimin her saniye katlanarak arttığı üç kız duruyordu. Hazar, hissetmiş gibi başını bana doğru çevirdiğinde göz göze geldik. Göz kırpıp hafifçe başını salladı. Bu rahatlığını neye yormalıyım bilmiyordum.

Halledeceğim, demişti. Bense koşulsuzca güvenmiştim. Nasıl bilmiyorum ama bir şekilde halledeceğinden adım kadar emindim. Kendime kocaman bir şekilde gözlerimi devindim. Neydi bu? Hazar'dan bahsediyordum, uyuz sıra arkadaşımdan. Bu aptal düşüncelerimi bir kenara bırakıp gözümü kapıya diktim. Saniyeler sonra kapı açıldı ve içeriden rehberlik öğretmeni, velilerimizle birlikte müdür ve son olarak da gülen yüzüyle Kuzey Hoca çıktı.

Kuzey Hoca ne alakaydı yahu? Ayrıca yüzüne yayılan bu neşe de neydi? Annemlere baktım, normal bir şekilde müdüre bakıyorlardı. Bir şeyler dönüyordu, bunu anlayabilmiştim çünkü bu kadar rahat görünmeleri imkânsızdı.

"Yani anlayacağınız önemli bir şey yok, dediğimiz gibi gençlerin üstünde yoğun bir stres var. Sınav baskısı onları germiş olacak ki takışmışlar biraz." Müdür, Kuzey Hoca'ya döndü. "Ayarladığımız geziyle bir süre kafalarını dağıtıp deşarj olacaklarından eminiz."

Gezi? Neler dönüyordu burada? Müdür en sonunda bize döndü.

"Öpüşün barışın bakalım kızlar, bir daha da böyle sudan sebeplerden kırmayın birbirinizi."

Yumruklarımı sıktım. Sudan sebepler mi? Bu muydu halledeceğim dediği? Bunu bu kadar basite indirgemek miydi?

"Ben özür dilerim, haksız yere çıkıştım sana." Elebaşları olduğunu tahmin ettiğim kız tedirgin haliyle karşıma geçti. "Bilmeden konuştum, uyarmana rağmen de dinlemedim. Çok özür dilerim, lütfen affet."

"Biz de özür dileriz, yanlış taraftaydık."

Pekala, halletmişti. Kızlara ağızlarının payını nasıl olduğunu çok merak ettiğim bir şekilde vermişti. Yine yapmıştı yapacağını, şaşırtmıştı beni. Şaşkınlığımı ustalıkla gizleyerek Hazar'a kısaca göz attım. Sadece benim anlayabileceğim keyifli bir ifadeyle bakıyordu. Sadece benim anlayabileceğim?

"Sorun değil." dedim samimiyetsiz bir şekilde. Müdürün ve rehber öğretmenin birkaç cümlesinden ve gezi hakkında çok kısa bir bilgilendirmesinden sonra annemlerle vedalaştım ve sınıfa döndüm. Annem giderken evde görüşeceğiz, bakışları atıyordu. Tatlı tatlı sırıtıp ona el salladım. Kusura bakmasındı ama keyfim yerindeydi. Şu gezi olayı da iyi olmuştu. Detayları daha sonra anlatacakları için üstünde fazla durmamıştık.

Hazar'ın oradan ayrılmadan babama ciddiyetle baş selamı verdiği ve babamın da aynı ciddiyetle başını salladığı da gözümden kaçmamıştı.

Hazar'la sınıfa girdiğimizde çetenin şaşkın bakışları bizi buldu. Sınıftakiler de tuhaf tuhaf baktıktan sonra aralarında fısıldaşmaya başladılar.

"Ne sırıtıyorsunuz lan siz?" Onur Bora çetenin tepkisini dile döktüğünde kaşlarımı çatıp Hazar'a baktım. Yüzü anında ifadesizleştiğinde ben de kaşlarımı düzeltip yerime oturdum. Sırıttığımın farkında değildim, muhtemelen Hazar da öyleydi.

Gündüz DüşüOnde as histórias ganham vida. Descobre agora