26. BÖLÜM

97 8 94
                                    

Medya: Hazar ve şapşik gülüşü


"Sorun senin Ankara'ya Deniz getirmiş olman!"

Bir anda bağırmasıyla olduğum yerde sıçrarken onu daha önce hiç bu kadar ürkütücü görmediğimi fark ettim. Boynundan fırlayan damar tuhaf bir şekilde hoşuma gitmişti. Başımı iki yana sallayıp bu düşünceyi zihnimden defettim.

"Ne denizi?" diye hayretle sorduğumda güldü. Sinirden güldüğü beş metre öteden belliydi. Ağzını açtı, ardından kapattı ve tekrar açıp yumruğunu ısırdı. Sonunda dayanamayıp gözlerimin ta içine baktığında söylediği şeyle dudaklarım hayretle aralanmıştı.

"Hazar Deniz'i!"

Birkaç saniye ağzım açık ayran budalası gibi boş boş baktım ona. Adeta kal gelmişti. Sonunda kaşlarım havalandı, şaşkınca güldüm. Hemen ardından sinir gülüşüne döndü dudaklarımdaki. Gerçekten tüm bu saçmalığın sebebi bu muydu yani? Öfke damarlarımda kol gezerken derinlerinde kırgınlık barındıran sinirli bir sesle "Ankara'ya Deniz getiren sensin, aptal!" diye bağırdım. Deniz gözlerine sulanan gözlerimle bakarken göğsüne güçsüzce attığım yumruk sitemimin fiziksel yansımasıydı sanki.

Bir adım geri çekildiğinde o da bana hayretle bakıyordu.

Bir süre birbirimize şaşkınca baktıktan sonra sıkıca sarıldık birbirimize. Kendiliğinden, aynı anda oluvermişti ve ben hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Sanki senelerin düğümü bir anda çözülmüşçesine ağlıyordum. Öyle sıkıydı ki tutuşu biraz gevşetse kollarını kayıp gidecektim sanki. Ruhumu dolduran tamamlanmışlık hissi her saniye daha da artıyordu. Saçlarımın arasında gezinen parmaklarını hissettiğimde bir nebze olsun dinmişti fırtınam. 

"Şş," Fısıltısıyla, saçlarımı okşamasıyla iyice sakinleşmiştim lakin hala içimi çekerek ağlıyordum. Öyle sıkıydı ki bedenine sarılan kollarım, biraz gevşetsem bu anı kaybedecektim sanki. Başını biraz kaldırıp çenesini başımın üstüne yasladıktan sonra saçlarımın arasına minik öpücükler bıraktı. Dakikalar sonra ağlamayı ancak kesebilmiştim ama içimi çekiyordum hala istemsizce.

Bedenimi kendinden ayırıp elleriyle yüzümü kavradı. Gözleri hariç her yerde geziyordu gözlerim. Başparmaklarıyla yanaklarımdaki ıslaklığı sildi ve başımı hafifçe yukarı kaldırdı.

"Ağlama," diye fısıldadı. "neden ağlıyorsun?"

Gözlerim sonunda gözlerini bulduğunda kirpiklerimin altından baktım ona. Onun da gözleri sulanmıştı ve o kadar güzel görünüyorlardı ki bu noktadan, dudaklarımın arasına hapsetmek istemiştim mavilerini.

"Bilmiyorum." dedim titreyen sesimle. Yanaklarımı kavrayan ellerinin bileklerini tuttum ben de sıkıca. Sağ elinin başparmağıyla yanağımı seviyordu usul usul. Başımı yana eğip yüzümü avucuna yasladım.

"Özür dilerim." 

Hemen salladım başımı iki yana. "Dileme. Dileme."

Başını bana doğru eğip alnını alnıma yasladı. 

"Ben sana fena tutuldum Deniz Kızı."

💨

Parmaklarımı fincanın etrafına dolamış, dumanı tüten salebin yüzeyindeki tarçınları izliyordum. Gözlerimin yangını dinmemişti henüz, yabancısı olduğu bir şeydi gözyaşı. Alışmaya çalışıyordu yakıcı hissine. Fincanın sıcağından yanan parmaklarımı çekip gözlerimi ovuşturdum. Uyku bastırmıştı birden. Göz kapaklarım ağırlaşmış, kapanmak için yalvarıyorlardı sanki bana. Başım da ağrımaya başlamıştı. 

Gündüz DüşüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin