11. BÖLÜM

745 46 88
                                    

Medya: Deniz 

Bölüm şarkıları:

Anathema - One Last Goodbye

Pera - Seni Kaybettiğimde

Emre Yıldırım - Acın Bile Tatlı (Medyada var. Açmanız gereken yeri belirteceğim.)

Artık tanıdık gelen bahçede göz gezdirirken burada bir buçuk ayın ne kadar çabuk geçtiğini düşünüyordum. Tuhaf bakışlar gün geçtikçe azalıyordu, ya da ben alışıyordum. Bilemiyorum.

Yanımda oturan kazulete alışmıştım. Egemen'in gülüşüne alışmıştım. Cemre'ye alışmıştım. Çeteye bile alışmıştım. Nefret ettiğim bu şehrin sokakları artık yabancı değildi bana. Son iki haftadır birçok yeri gezip görmüş, belki de artık bir şeyleri kabullenmiştim.

Gözlerim etrafı tarıyor, neşe saçan mavileri arıyorlardı. Her sabah günaydın diyerek günümün kötü başlamasına sebep oluşuna alışmıştım. Hatta o kadar alışmıştım ki, onu etrafımda göremeyince gözlerim mavilerini arıyordu.

Suçlandım. Her şeye alışsam bile ona alışmamam gerekirdi. İnsan alıştığını arardı. Egemen ve ben, ismi yan yana gelmemesi gereken iki kişiydik ve ona gitgide daha da alışıyor olma düşüncesi içimde anlamsız bir korku uyandırıyordu.

O benim en yakınımın kalbindeki adamdı. İki senedir onun için çarpan kalbi görmeyip de bana yaklaşması Cemre'ye büyük bir haksızlıktı. İnsan seveceği kişiyi seçemezdi, kalbine söz geçiremezdi ve bundan dolayı Egemen'i suçlamak da haksızlık olurdu; hele ki hiçbir şeyden haberi yokken. Bu yüzden o bana ne kadar yaklaşırsa yaklaşsın ben hep birkaç adım geride durmak zorundaydım. O hiçbir şeyin farkında değildi, istemeden Cemre'yi kırıyordu. Bunu engellemek zorunda olan kişi bendim. Her şeyin farkında olmak o kadar zordu ki.

Sınıfa geldiğimde dersin başlamasına az kalmış olmasına rağmen çete hala sınıfta yoktu. Cemre'nin yanına gittim.

"Günaydın."

"Günaydın." Uykulu gibiydi biraz, durgundu.

"Kantine ineceğim, geliyor musun?"

Cıkladı. "Yok kanka git sen."

"Bir şey ister misin?" Başını iki yana salladı. Ben de üstelemeyip kantine doğru adımlamaya başladım. Zemin kata geldiğimde kantine girdim. Kantinin bahçeye açılan cam balkon kısmından çetenin bahçeye girdiğini gördüm. Bugün hepsi motorla gelmişti anlaşılan. Ayaklarım benden bağımsız olarak dışarı çıktı. Motorlarından inen çeteye göz gezdirdim. Tuhaf bir şekilde hepsi siyah okul pantolonlarının üstüne siyah tişört giymişlerdi. Bir tek Hazar'ın üstünde hiç çıkarmadığı siyah deri ceketi vardı. Açık olan önünden görünüyordu siyah tişörtü. Başımı eğip siyah okul eteğime ve lacivert sweatime baktım. Başımı sallayıp okul kapısına doğru ilerledim. Egemen'le yan yana geldiğimizde bu kez onun aksine ben selam verdim neşe saçmaya çalışan sesimle. Fakat o kadar durgun görünüyordu ki sesim içime kaçmış gibi çıkmıştı onu görünce.

"Günaydın."

Bana baktı bir anlığına. Sonra hemen önüne döndü. Gülümsemeye çalıştığını gördüm fakat içinden gelmiyor olmalıydı ki beceremedi. Yorgunca dudaklarını kıvırdı sadece, fakat bu çok kısa sürmüştü.

"Günaydın."

Gözleri ışıl ışıl ve dudaklarında daima içten bir sırıtma olan Egemen gitmiş, adeta yürüyen bir ceset gelmişti karşıma. Birkaç basamağı çıkıp okul kapısında durduğumuzda kapıyı açıp geçmem için yol verdi. Durup yüzüne baktım. Gözleri çökmüş, kıpkırmızıydı. Yüzünün rengi solmuştu. İçimde filizlenen acıyla sordum.

Gündüz DüşüWo Geschichten leben. Entdecke jetzt