34. BÖLÜM

43 4 7
                                    

Adım attıkça gıcırdayan karlı yolda burnumu çeke çeke yürüyordum.

Musluklarımı kim açmıştı benim?

Cebimde belki otuzuncu kez titreyen telefonumu otuzuncu kez yok saydım. Konuşmak istemiyordum, düşünmek istemiyordum. Kafamın içindekileri susturmak istiyordum ama dönüp dolaşıp aynı şeyler yankılanıyordu kafamda.

Neden böyle olmuştu? Nasıl gelmiştik bu hale?

Ağladığımdan dolayı başımda öyle bir basınç oluşmuştu ki ağrıdan önümü göremiyordum. Adım atacak halim kalmadığında kendimi öylece bıraktım kaldırımın kenarına. Artık düşünemiyordum bile. 

Orada ne kadar oturdum bilmiyorum ama önümde bir araba durdu. Ardından kapı sesi duydum, ve kardan dolayı gıcırdayan adımlar. Son olarak da telaşlı bir tonda adım:

"Nihan!"

İri vücudu telaşla yanıma çöktü. İki eliyle iki kolumu tutup hafifçe sarstı beni. Gözlerini hızlı hareketlerle üstümde gezdirdi. "Neyin var, ne oldu?"

Buğulu gözlerle başımı kaldırıp ona baktım. Yeşil gözlerinin bebeği korkuyla büyümüştü. Onu görünce daha da bir ağlayasım gelmişti. "Eve gidelim." dedim titrek sesimle. Beni kucaklayıp arabaya bindirmesi ve eve varışımız birkaç dakika sürmüştü yalnızca. Yürürken eve ne kadar yaklaştığımı fark etmemiştim.

Elinde bir bardak suyla yanıma geldi ve oturduğum koltuğun hemen önüne, yere çöktü. Suyu içtiğimde bardağı elimden alıp kenara sertçe bıraktı.

"Ne kadar endişelendim haberin var mı senin?"

Bana sesini yükseltmesi şu an beklediğim en son şeydi. Bir an durup yüzüne baktım. Kıpkırmızı kesilmişti. "Elli defa aradım, açan yok! Aklıma bin türlü şey geldi. Eve bakmaya geliyordum, yol kenarında seni gördüm. Aklım çıktı seni öyle görünce!"

Burnumu çektim şaşkınca. Bu kadar telaşlanmasına anlam verememiştim.

"Ben seni bulmasam ne zaman bakacaktın o siktiğim telefonuna?"

Sahiden çok sinirlenmişti. Gözleri ateş püskürüyordu. Kusura bakmazsa biraz üzülmüştüm?

"Ben," diyebildim. Ne, dercesine başını sallayıp gözlerini belerte belerte baktı bana. Korkutuyordu beni. Bakışlarımı kaçırdım, ürkmüştüm. "Kusura bakma." diye mırıldandım ve oturduğum yerden kalkıp salondan çıktım. Zaten üzgündüm, bir de ondan azar yemeyecektim! Peşimden geldiğini duyuyordum. "Nereye?" diye çıkıştı. Nereye gidebilirdim 3+1 evde? Odama gidiyordum!

Kolumdan tutup sertçe kendine çevirdi beni. "Çocuklaşma! Anlat."

Bense sadece acıyla inlemiştim çünkü yeni yeni iyileşen kesiğin üstünden tutmuştu. Refleks olarak kolumu kendime çektim.

"Hay sikeyim ya!" Bu kez yaranın aşağısından tuttu. "Bakayım bir."

"Gerek yok." diye mırıldandım. Neyeydi bu öfkesi? Beni itip kaksın diye mi yanımda kalıyordu? Öfkesini benden çıkarmaya ne hakkı vardı?

"Nihan," dedi oflarcasına. Mesafeli bakışlarım gözlerini buldu. "Bakayım bir." dedi rica eder bir tonda. Lütfen derse incileri dökülürdü. "Kanamış olabilir." Sıkıntıyla çenesini sıvazladı. "Düşünemedim birden," dedi sıkıntılı bir şekilde. Özür dilemeye mi çalışıyordu?

Gündüz DüşüWhere stories live. Discover now