12. Bölüm - Küçük Cadı!

En başından başla
                                    

“Tamam!” diyorum ifadesiz bir şekilde “Ben seni götüreyim odasına” diyerek önüne geçiyorum. Beni takip edip dışarı çıkıyor. Daha demin odadan kovduğum arkadaşlarım şimdi ikimize “Ne oluyor?” bakışı atıyorlar onları hiç takmadan yürümeye devam ediyorum. Yüzüme Zeynep’e çeviriyorum ama o bir noktaya gözlerini dikmiş bakıyor. Merakıma yenik düşerek bende aynı yere kafamı çeviriyorum ve o denyo’yu görüyorum. Yumruğunu sıkıyorum ona şu an hiçbir şey yapmamak için! Belasını arıyor galiba ama ne demişler; “Arayan Mevla’sını da bulur, belasını da.”  Bir gün dışarı da tek yakalayayım o zaman göreceğim ben seni! Zeynep’in yüzüne bir kez daha bakıyorum ve ona bakarken ki siniri görüyorum yüzünde, ne o bunlar sevgili değil miydi? Kavga falan ettiler galiba? Hah! Senin hayatın çok düzenliymiş gibi bir de başkalarının ilişkilerini düşünüyorsun Kerem! Kendine gel!

İlerlemeye devam ediyoruz. Merdivenlerden aşağıya inerek sağdan ikinci odaya giriyoruz. Odaya girdiğimizde Defne’nin uyuduğunu görüyorum. Zeynep buna aldırış etmeden direk yanına giderek yatağa usulca oturuyor. Minik ellerini ellerinin arasına alıyor. Şu an ikisi de o kadar masum ki.. Zeynep’in ağlama sesiyle kendime geliyorum. Defne’nin ellerini tutup onu izlemeye başlıyor. Ben ise ikisini birden izliyorum. Şu an daha önce hiç görmediğim bir manzarayla karşı karşıyayım! Zeynep’in Defneye bakışları o kadar farklı ki daha önce hiçbir bakıcının Defneye bu kadar şefkatle ve sevgiyle baktığını görmemiştim. Aslında Zeynep’e büyük bir özür ve teşekkür borçluyum. Hangi bakıcı bir çocuk için kendini tereddütsüz ölüme atardı ki? Bu yüzden Zeynep farklıydı işte ama bu affedilir bir hata değildi! Ne yapacağımı şaşırmış halde hala Zeynep ve Defneye bakarken bakışlarımı üzerinde hissetmiş olacak ki kıpırdanıp Defneyle konuşmaya başlıyor.

“Özür dilerim Defne! Seni bırakmamalıydım, affet beni.. Her şeyin farklı olacağını düşünmüştüm seninle güzel günlerimiz olur diye hayal etmiştim ama buraya kadarmış küçük cadı…” diyor Zeynep. Dediklerinden sonra biraz şaşırıyorum. Küçük cadı mı? Bunu sadece Defneye ben söyleyince başkasının ağzından duymak çok garip oluyormuş. Zeynep’in konuşmasını beklerken o ise ağlayarak ayağa kalkıyor. Tekrar Defnenin yüzüne eğilerek öpücük konduruyor. Kapıya doğru ilerlerken durup yüzüme bakıyor. Gözleri ve burnu ağlamaktan kızarmıştı, o an içimde anlamadığım bir şekilde acı oluyor.. Daha sonra suratını tekrar Defneye döndürüyor ve gülümsüyor daha sonra kapıdan çıkıp gidiyor.

“Buraya kadarmış” diye mırıldanıyorum kapıya doğru bakarak

***

Zeynep gitmesi üzerinden birkaç saat geçiyor. Can, Melis, Aksel ve ben kafede oturup kahvelerimizi yudumluyoruz, geçen süreçte kimse ağzını açıp tek laf etmedi bundan sıkılıp ben konuşuyorum.

“Melis, Zeynep’in kuzeni nerede?” diyorum. Aslında cevabı biliyorum ama asıl amacım Zeynep’in nasıl olduğunu öğrenmek belki Melis’i aramıştır falan diye düşünüyorum. Ama Melis’ten cevap gelmiyor.

“Melis sana diyor kızım duymuyor musun?!” diyor Aksel Melis’e seslenerek

“Duyuyorum Aksel, duyuyorum ama cevap vermiyorum çünkü cevap vermek istemiyorum!” diyor Melis hala yüzüme bakmayarak anlaşılan birileri Zeynep’i gönderdiğim için bana kızgın

Ya Sen Olmasaydın? (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin