54. BÖLÜM "MEZAR"

175 8 11
                                    

Yağmur yağdığı gece karanlığında görülmüyordu ama cama hafif hafif küçük damlaların çarpmalarından şiddetlendiğini anlayabiliyordum. Sokakta tek bir lamba vardı. Bütün karanlığın içinde tek bir nokta. Tek bir işaret.
Buraya gelip kendi sonumu getirmeme yardımcı olan Cihangir'in arabasını aydınlatıyordu. Sanki bütün olanları görmüş umutsuzca beni izliyor gibiydi. Her an kurtulabilmemi umut edip beni buradan götürmeye hazırlanıyor gibiydi. Kim bilir Cihangir arabasının yerinde olmadığını anladığında ne düşünmüştü. Büyük ihtimal çalındığını düşünmüş olmalıydı. Sonuçta benim intihar etmek için berke giderken arabasını kullanacağımı düşünmemiştir. Hoş, ben bile düşünmemiştim. Buraya gelip ölüm için parlayan Berk'in gözleriyle karşılaşana kadar yaptığım hiçbirşeyi düşünmemiştim.
Düşünme yeteneğim de Özgür ile birlikte gitmişti. Herşeyim yıkılmıştı. Artık bir hayatım olacağını düşünmüyordum. Umut yoktu. Umut etmenin hiçbir yolu yoktu. Sadece Ögür'ün ölmesiyle alakalı değildi bu. Cem'in bana sırt çevirişi, İdil'in herşeyin benim yüzümden olduğunu açıklayan gözleri, Cihangir'in göz altında oluşan morluklar, Doruk'un bitmiş bir hayatı temsil eden sözleri. Bunların hepsi yüzünden umut yoktu artık. Kendi hayatımda dahil herkesin hayatının ışıklarını söndürmüştüm.

Karanlık sokağa cam arkasından bakarken aniden çakan şimşekle bir an irkilip bakışlarımı yere indirdim. Eskiden bu kadar ani olan şeylerden ödüm patlardı ama şuan çok ufak birşeymiş gibi geliyordu bu yaşadaıklarımdan sonra. Daha korkunç şeyler görmüş ve yaşamıştım. Ufak bir şimşek çakması beni korkutamayacak boyuta gelmişti.
Dört gündür bu evde Berk ile birlikteydim. Onunla konuşmamak için o kadar çabalıyordum ki bir süre sonra Berk'in hoşuna gitmeye bile başlamıştı. Dört gündür yaptığı eziyetleri saymak bile istemiyordum. İçimdeki korku giderek büyüyor duygularım ise küçülüp azalıyordu. Ondan korkuyordum. Yaptığı ve yapacağı şeylerden.

O gün üç cesedi görmemden sonra hiçbirşey yiyemiyordum. Midem ne aldıysa onu hemen geri atıyordu. Cansız bakan gözler ve vücutların görüntüleri aklımdan çıkmıyordu. Gece kanuslarıma giriyorlar, kilerin önünden geçerken donup birkaç saniye bakmamı sağlıyorlardı. Korkunçtu.

Bir şimşek daha çaktığında ve salon bir saniyeliğine aydınlandığında arkamı dönüp boş boş mobilyalara baktım. Berk dört günden sonra ilk defa beni evde yalnız bırakarak biryere gitmişti. Nereye gittiğini veya ne haltlar ettiğini bilmiyordum. İstediği herşeyi yapabilirdi bana ve çevreme zarar vermediği sürece.
Çok susamıştım ve aşırı derecede açtım ama mutfağa gitmeye korkuyordum. Kilerin önünden geçme düşüncesi bile ürkütüyordu. Korkmam gereken asıl şeyin ne olduğunu bilmiyordum. Cesetlerden korkup Berk'e sığınıyordum ama Berk'den korktuğumda sığınacak biri bulamıyordum.
Yavaş adımlarla mutfağa yürüdüm. Mutfak kapısının girişinde parçalanmış modern beyaz sandalye yerde duruyordu. Dün bana kilerdeki cesetleri gösterdikten sonra olmuştu. Sinirlenip üzerime sandalye fırlatmıştı. Sağ kolum feci halde sandalyenin ayağı tarafından çizilmişti ama umrumda bile değildi. Ruhumdaki yaraların yanında hiçbirşey olarak kalıyordu.

Sürahideki auyu tozlu bardağa doldurup içtim. Berk sabah uyurken gitmişti ve gittiği saniyeden beri evde kaçabileceğim bir delik aramıştım. Her yer kitliydi. Kafamı çıkaracağım tek bir nokta bile yoktu.
Kaçmaya dair hiçbir umudun kalmadığını düşünüyordum ama hala loş sokak lambasının altında duran Cihangir'in arabası bana asla pes etmemi söylüyordu.
Bir şeyler yapmalıydım. Hemde hemen.

Mutfaktan çıkamayacağımı düşünüp tezgahın olduğu yere çömeldim. Beynimde milyonlarca çark dönüyordu.
Ya beni asla bulamazlarsa? Ya burada olduğumu asla düşünemezlerse? Onlara arabayla bıraktığım ufacık kamera kaydına asla ulaşamazlarsa?
Asla en kötüsünü düşünmeyi seven bir insan olmadım ama şuan yapacak bir şeyim yoktu. Günler ağır çekimde akarken ve hala tek bir umut pırıltısı yükselmezken, Cem'in beni asla bulamayacağı düşüncesi kalbimin tam ortasına saplanmıştı.
Kendimi buradan kurtarmam gerekiyordu.
Aniden gelen panik duygusuyla ayağa kalktım ve biraz önce içtiğim bardağı tereddüt etmeden yere fırlattım.
Bardak saniyeler içinde ufaklı irili birsürü parçaya ayrıldı. Hemen büyük ve sivri bir parçayı alıp şortumun cebine koydum.
Ne kadar onu kullanmayı en son plana atacağımı bilsem de her ihtimale karşı burada kalmalıydı.
Geriye kalan parçaları bir çırpıda toplayıp çöpe attım. Bunları Berk'in görmesine hiç gerek yoktu.

RÜYAWhere stories live. Discover now