47. Bölüm "Yalanlar"

523 14 1
                                    

Şaşkın gözlerle oturduğum -otutturulduğumuz- koltuktan kariımda sinirli ve kızgınca sakinleşmek için su içen anneme bakış atıyordum. Buraya o 'önemli' işlerini bırakıp bir anda haber vermeden nasıl gelmişti? Üstelik kapıdan bir erkekle gelmiştim ve oda bunu görmüştü! Şuan sinirden gözleri yanıyor denilebilirdi. Sadece beni ve İdil'i değil Cem'i de zorla otutturmuştu. Ne sorucağını tahmin ediyordum ama ne cevap vereceğimi bilemiyordum! Dudağımı ısırırken su bardağını masaya sertçe bıraktı ve kollarını göğsünde birleştirip kaşlarını havaya kaldırdı.
"Buda ne demek oluyor Hayel?!"
Bende kaşlarımı çattım. Bu giriş ve tuzak soruydu. Neden bahsettiğini bilmeden başka bir cevap verirsem tuzağa düşerdim.
"Ne, ne demek oluyor?"
Elini alnına yapıştırıp Cem'e kötü bir bakış attı.
"Okuldan kaçmışsın, gece saat kaç bilmiyorsun ve bu saatte eve geliyor, birde eve tanımadığım bir erkekle geliyorsun! Zaten notlarının düşmesini saymıyorum bile küçük hanım!"
Baklıydı kendi çapında ama şuan gelmesini beklemiyordum. Ben cevap vermeyince Cem'e bakmayı sürdürdü.
"Hayel senden annen olarak bir açıklama bekliyorum! Bu tanımadığım çocuk kim?!"
Derin bir nefes alıp konuşmaya nereden başlayacağımı düşündüm. Tamam sakin.
"Iıı anne o Cem. Cem annem. Arkadaşım."
İç ses: Arkadaşım mı?
Arkadaşım mı?! Cidden bunu zor demiştim. Harika! Cem hafiften sırıtarak bana baktı ve boğazını temizledi. Annem Cem'e elini uzattı ve Cem'de uzattığı elini sıktı. Şimdilik o kadar kötü değildi. Annem elini ittirip evden kovanilirdi. Yani annemden beklenebilirdi.
"Gecenin bu saatinde ne yaptınız? Üstelik telefonunu da açmadın Hayel! Şuan burada neden olduğumuzu sonra konuşacağız! Okuldan kaçıp arkadaşınla nereye gittin?!"
İdil farklı bir yer salladıysa ve bende başka bir yer söylersem hiç hiç hiç hiç hiç hiç iyi olmazdı. Bu nedenle İdil'e döndüğümde bana bakıp ağzını oynatarak 'kütüphane.' Dedi.
"Şey kütüphane."
Annem inanmıyormuş gibi kaşlarını kaldırdığında Cem'e yardım et gibi bakışlar attım.
Oda bu bakışlarımı ciddiye alıp koltukta dikleşti.
"Evet. Ebru hanım biz kütüphanedeydik."
Annemin adını nereden öğrendiğini Cem'e sonra soracaktım. Annem kaşlarını çatıp ayağı ile ritim tutmaya başladı.
"Bu saate kadar kütüphanede olmanız ne garip. Üstelik saçlarınız dağılmış ve Hayel üzerinde şort, çiçekli taç olarak kütüphaneye gideceğini sanmıyorum."
Gözlerimi devirmek istesemde annemin karşısında yapamadım tabii.
"Peki çocuğum senin evin yok mu? Niye bu saatte iki kızın evine giriyorsun? Hayel sen niye izin veriyorsun?!"
Dudaklarımı gülmemek için birbirine bastırdım. Cem'in de aynı şeyi yaptığına eminim. İdil'e kaçamak bir bakış attığımda Cem'e bakıyordu. Annem daha fazla üzerimize gelmesin diye toparlama yalanı uydurdum.
"Aslında Cem'in defteri benim odamda kalmış. Biz ödev için çalışmıştık. Şimdi onu almak için geldi."
Pek iyi değildi ama başka birşey bulamıyordum. Şuan lunaparka gittiğimizi söylersem kalpten gidebilirdi çünkü ne zamandır beni görmüyordu bile. Şçyle güzel bir kucaklaşmayla karşılasam daha iyi olurdu ama o hemen konuya girmiş bizi sorgu koltuklarına otutturmuştu.
"Demek senin odanada girdi daha önce! Neyse onu geçtim bu saate kadar kütüphanede değildiniz! Doğruyu söyleyin neredeydiniz?"
Pes ederek "İki diğer arkadaşımızla lunaparka gittik." Dedim. Pes ettiğimi görünce Cem şaşırır gibi bana baktı ve hafiften "Keşke benim yanımdada hemen pes etsen ve inayçı olmasan." Dedi. Tabii annem duymadı. Sadece annemin yanında inatçı değildim galiba.
"Demek lunapark ha? İdil kızım ben sana güveniyordum. En başından kütüphane yalanı değil de direk lunaparka gitti deseydin! Uff şimdi konuşacağız kızlar! Çocuğum sende evine. Hayel arkadaşın Cem'i geçir."
Başımı sallayarak Cem ile kapıya gittik. Ben somurtuyordum ama Cem normaldi. Tam tersine sırıtıyordu. Kapıyı açıp "özür dilerim," dedim. Oda hem sırıtarak hemde kaşlarını çatarak bana baktı.
"Ne için?"
Daha çok somurtarak "Annemin dedikleri için," dedim. Annem böyle biri değildi. Sadece sinirlendiğinde fazla değişiyordu. Sanki annem değilmiş gibi oluyor sorgulayıcı tona geçiyordu.
"Sorun değil maviş ama o ayıcığın yerine bugün geçemediysem bir gün geçiceğim."
Konuşmama izin vermeden dudağıma küçük bir buse kondurdu. Annem içerideydi ve heran görebilirdi! Cem ne yapıyordu?!
Başka birşey demeden panikle onu gönderip salona geri döndüm. Annem koltuğa oturmuş İdil'e kızıyordu. Benim içeri girdiğimi görünce sinirli bakışlarını bana çevirdi.
"Buraya sadece müdürünün 'okuldan kaçtı kızınız' ihbarı için gelmedim. İşten atıldım Hayel. Müdürünün demesiylede buraya geldim. İyiki gelmişim de! Şuna bak! Notların düşmüş, serseri bir çocukla gecenin bir yarısı eve giriyorsun ve okuldan kaçıyor, yalan söylüyorsun!!"
Ne?! İşten mi atıldım demişti?! Gözlerimi büyüterek ona baktım. Annem için işi çok önemliydi. Sanki hayatı o iş için kurulmuş dört duvar arasında bir şirketin yanında çalışan yardımcısıydı. Kaç gün işi çok olduğunda eve gelmediği ofisinde sabahladığı olmuştu. O yüzden ayrı evdeydik. Babamda annem gibi zaten evde değildi. Bir yılda iki kez görüşebiliyorduk sadece. Cevap veremeyip gözlerimi kırpıştırınca annem nefesini dışarı üfledi ve oturduğu yerden kalktı.
"O çocuğa değer veriyorsun bunu anladım Hayel. Serseri birine benziyor ama tanımıyorum. Bak ne zamandır bana uğramanın nedenlerinden birininde o çocuk olduğunu biliyorum ama sorduğum sorulara cevap vericeksin hemen. Okuldan kaçmayı nasıl düşünebilirsin? Nereye gittin?"
Ona değer vermekte haklı olabilirdi. Yani Cem'e değer veriyordum tamam. Ama o verdiğim değeri henüz kimseyle paylaşmaya niyetim yoktu. Sorduğu soru karşısında vericeğim cevap 'okuldan Rüzgar arkadaşımın tavsiyesine uyup kaçtım ve çok tehlikeli bir bara gittim mi?' Ah bunu dersem annem bu sefer kalp krizinden ölebilirdi.
"Okuldan kaçmamın bir nedeni yok ve gittiğim yeri boşverir misin?"
Kaşlarını daha çok çattı ve önümde dikildi.
"O çocukla biryere gittiğini biliyorum Hayel! Ah Allah'ım benim kızım bana asla karşı gelmez ve ne sorarsam soruyum doğru cevap verirdi! Hayel nereye ve kiminle gittiğin beni gayet ilgilendiriyo."
Cidden anneme şuan sarılıp özlediğimi belirten kelimeler söylemem gerekirken kavga ediyorduk. Çok fazla üstelemek istemiyordum ama annem üstüme geliyordu.
"Hala bana güvenebilirsin. Sonuçta Hayel'in yaptığı kötü birşey olursa sana mutlaka haber verirdim çünkü onu düşünüyorum. Dediğim gibi Cem ile ikisinin ödevleri vardı ve kütüphane gittiler."
Annem sonunda İdil'e sorgulayıcı bakışlar atmayı kesip bir iki dakika düşünüp gözlerini yumdu ve başını yukarı aşağı salladı.
"Bundan sonra burada kalacağım. İşten ayrıldığıma göre buralarda birkaç işe de bakacağım. Fazla bağırdığımız için şimdi Selin uyanıcak o yüzden sessiz olun. Ben ve Selin İdil'in odasında kalıcağız. Sizde ikiniz kalın."
Nefesimi rahatlamışca dışarı üfleyip anneme koşup sarıldım. Onu cidden özlemiştim. Oda sıkıca sarıldı ve yanağımdan öptü.
"Birdaha böyle şeyler asla yapmayacaksın kızım. Seni çok seviyorum ve cidden çok özlemişim. Şimdi cidden çok yorgunum. Size iyi geceler."
Bende iyi geceler diyip kısaca sarılmamızı bitirdik. Annem odasına girdiğinde kendimi koltuğa bıraktım. Aynı şekilde İdil'de koltuğa atlayıp homurdanmaya başladı.
"Cem ile geliceğini haber verseydin bunlar belkide olmazdı canım kuzişim!"
Gözlerimi devirdim.
"Üzgünüm ama o kadar çok eğlendikki telefonuma bakmayı bile unuttum! Dönme dolap yüzünden üstelik yükseklik korkumu da yendim."
İdil şok olmuş gibi ağzını açtı ve küçük bir çığlık atıp beni kolumdan tuttuğu gibi odama götürdü. Yatağa oturup ona herşeyi ve bilmediklerini anlatmam yaklaşık yarım saatimi almıştı. Konuşmaktan yorulacağım aklımın ucuna bile gelmezdi ama yorulmuştum. İdil kendine yer yatağı yapıp uyumuş bende telefonumu ilk kez yatmadan önce kontürol edip uyudum.
Ertesi gün Yağmur ile geçirdiğimiz vakit dışında fazla sıkıcı geçmişti. Cem okula gelmemişti. Bunun özellikle altını çiziyordum çünkü devamsızlığı sanırım tavan yapmıştı. Rüzgar'da yoktu. Onun nereye gittiğini de Yağmur bilmiyordu. İki kayıp ve birsürü devamsızlıktan bahsediyorum. İkisi beraber olmalılar.
Annem okula gelmiş ve bütün öğretmenler ile konuşmuştu. Bazıları iyi şeyler söylesede bazıları eleştirmişti. Annem çok kızmamıştı. Dün akşamki kızgınlığı yoktu ve benimle daha fazla vakit geçireceğini söyleyip eve iyice yerleşmişti. Cem ile ilgili sorular sorup bazen canımı sıkıyordu. 'Onun sana nasıl baktığını gördüm, Onu benimle ne zaman doğru düzgün tanıştırıcaksın?, serseri birine benziyor ama ailesi kim ve nasıl birileri?, ne zamandır ona âşık oldun?, sürekli onunla mı takılıyorsun?' Gibi sorular.
Bunların hepsini Yağmur'a anlattığımda oda kendinin de tehlikede olduğunu söyledi ve eve erken gitmek için birsürü bahane uydurdu ama hocalar inanmadı. Benim annemin gidip onun annesi ile konuşacığını düşünüyor. Olabilir ama annem daha işsiz bir zamanına erteler diye düşünüyorum bende. Beraber artık kendi çapımızda hocalara ödev çıkartmaya falan başlayacağız diye korkuyorum.
"Annen annemle, konuşursa annem beni öldürür. Ben kaçar mesajlaşırız İdil'e selam söyle."
Yerdeki çıkıntıları kazımaktayken Yağmur'un cümlesiyle daldığımı farkettim. Bugün hava fazla güzeldi ve çıkışta ikimizde dışarıda biraz oturmuştuk. Başımı sallayıp ona sarıldıktan sonra Yağmur el salladı ve gözden kayboldu. Dalgın biriekilde yürümeye devam ederken okul kapısının önünde Cihangir ve Doeuk'u gördüm. İkisi bu aralar hep beraberlerdi ve iyi anlaşıyorlardı. Onlara doğru yürüdüğümda ikiside beni farketti. Doruk suratını asarken Cihangir'de bana tuhaf bakmaya başladı. Tam gülümseyeceğim sırada Doruk sinirlice gözlerini devirip gitmeye çalıştı ama arkasını dönerken Cihangir kolundan tutup geri döndürdü. Yanlarına gittiğimde birşeyler olduğunu anladım.
"Selam." Dediğimde Doruk Cihangir'in tuttuğu kolunu ondan çekip bana öfkeli bir bakış attı.
"Değerli bulduğun ve benimde çok çok çok değerli kardeşim olan Cem bugün okula gelmedi. Dur kesin şimdi sen onun yanına koştur koştur gidiyorsundur ve o bazılarını senden korumaya çalışıyordur. Güzel senaryo ve harika oyuncular ama beni bu yazdığınız senaryolardan çıkarın!"
Doruk'un dedikleriyle gözlerini kırpıştırıp sadece baktım. O ise umursamadan uzaklaştı ve yolda duran son model bir arabaya binip gitti. Arkasından şaşkınca kalmıştım ama Cihangir sesiyle beni kendime getirdi.
"O haklı Hayel. Cem'in gerçekten etrafında belalar ve kötülüklerle dolu biri. Berk bizim okula yazıldı neler olabiliceğini düşünemiyor musun? Doruk'un sana attığı mesajı görseydin içten nasıl üzüldüğünü anlardın ve ne düşündüğünü de."
Herkes Cem'in benim için hiç iyi biri olmadığını söylüyordu. Tamam onun yüzünden Berk beni tanımış ve peşimi bırakmıyor olabilirdi ama bunları Cem'de istemezdi.
"Cem'de o lanet günlerin olmasını hiç istemezdi. Bak ona fazlasıyla değer veriyorum tamam mı? İşte söyledim. Onu seviyorum belki de! Doruk'un ne yazdığını bilmiyorum ama eminim pişman olucağı şeyler yazmış olmalı."
Gözlerini devirip ellerini saçlarının arasına daldırdı.
"Cem için bazılarını kaybediceksin Hayel ama farkında değilsin. Bu bazıları da sadece Doruk değil."
Kendinden mi bahsediyordu bilmiyorum ama Ona Cem'e değer verdiğimi söylemiştim. İstem dışı söylediğime emindim çünkü Doeuk'un yaptıkları ve dedikleri sinirlendirmişti.
Kendimi tekrar savunma gereği hissederek "Sanki Doruk'un benden sakladığı hiçbirşey yok! Neler döndürüyor bilmiyorum ama oda benden gerçekleri saklıyor. Onunda benim bilmediğim ama hem senin, hemde Cem'in bildiği bir sır var!" Dedim.
Cihangir düşünür gibi yaptı sonra göxlerini kısıp bana baktı.
"Boşver Cem'in mavişi." Diye dalga geçer gibi söyledikten sonra arkasını dönüp gitti. Bende arkasından dudaklarımı büzmüştüm. Her 'maviş' kelimesini duyduğumda artık tiksiniyor gibi oluyordum çünkü o taksideki çocuk Cem'in bardaki kızlardan veya birlikte olduğu kızlara lakap taktığını söylemişti. O kızlardan biri olmak hoşuma gitmiş gibi hissetsemde iç sesim sağolsun bu düşüncenin ne kadar saçma olduğunu hemen anlıyordum.
Kolumda bir el hissettiğimde arkama döndüm ve o tanıdık piç bakışları gördüm. Berk'in piç, pislik bakışları. Kolumu anında ondan çekerken bir adım gerilemiş ve onun tamamen kapattığı mesafeyi açmıştım. Bana tuhaf bakışlar stıp kollarını göğsünde birleştirdi.
"Konuşalım mı?"
Yüzündeki sırıtışı ve kendisini umursamayıp sadece Cem'i düşündüm. Şuan Berk'in kolumu tuttuğunu görse üzerine atlardı. Gözlerimi devirip gidiyordum ki o kolumdan tekrar tutup beni kendine çevirdi.
"O koruyucu ve değerlisi, mavişi olduğun Cem yok güzelim. Yani benimle konuşmaman için bir engel de yok. Sadece beş dakika konuşmamız gerek."
Ona sen pisikopat bir manyak mısın bakışları atarken kolumu sıkmasıyla nefesimi dışarı üfledim ve yine umursamayıp arkamı döndüm gidiyordum ki kolumdan sertçe tutmasıyla inleyerek ona "Bıraksana kolumu ya!" Diye bağırdım. Bağırmamı beklemediği için yüzü asılmış birşekilde bana baktı. Etraftaki birçoğu kişi bağırışımla bana bakıyordu. Berk'in okula yeni gelip gizemli çocuk modu oluşturduğunda birçoğu kız onun peşinde koşuyordu şuan. Gidip onlarla oyalanmak yerine neden ben?!
Bağırışımı Cihangir duymuş olacak ki buraya koşturarak geldi. Berk'in bakışları Cihangir'e kaydığında Cihangir kaşlarını çattı ve Berk'e sert bakışlar atarak diğer kolumdan tuttu.
"Hadi gidelim Hayel."
Cihangir'e kafa sallayıp gidiceğim sırada tekrar koluma yapıştı. Bu sefer cidden canım yanıyordu. İnlemeye devam ederek kolumu ondan kurtarmaya çalıştım ama izin vermedi.
"Ooo sen şu okulun havalı, yakışıklı, zengin çocuğu Cihangir değil misin? Selam ben de Berk."
Berk'in yüzündeki piçimsi sırıtma yayılırken Cihangir daha çok sinirlenerek benim kolumda tutup çekiştirmeye başladı. Öbür taraftan da Berk çekiştiriyordu.
"Hayel hemen gidiyoruz!" Dedi Cihangir son bir sinirle.
Berk'in artık kolumu bırakmasını beklerken o daha çok sıkıp "Hayel benimle konuşmadan hiçbir yere gitmiyor havalı çocuk! Şimdi siktir git!" dedi.
Cihangir yüzündeki öfkeyle elini yumruk yaptı. Ona sakin olması konusunda içimden yalvarırken herkesin bize fena halde baktığını farkettim. Biran önce kurtulmak istercesine Cihangir'e gözlerimi yumup beş dakika dedim. Oda zorunlu olduğumu farketti ama sinirlice bana baktı ve "Bununla konuşmak zorunda değilsin Hayel!" Dedi.
Ya keşke bunu Berk piçine de anlatabilsen!! Başımı iki yana sallayınca Berk daha çok sırıttı ve beni okulun kenarındaki duvara sürükledi. Beni duvar ile arasına aldıktan sonra derin bir nefes verdi.
"Tamam. Şuan tam olarak ne düşündüğünü tahmin ediyorum. Bana piç diye seslendiğine kadar düşünüyorum ama yaptıklarımdan sonra haklısın. Tek istediğim Cem ve ailesi yüzünden ben en değerlim olan annemi kaybettim ve Cem'in de değer verdiği kişiyi ondan zorla uzaklaştırmaya çalıştım. Sana zarar verdiğimi kabul ediyorum ama bu arada sana bağlanmayı da çok düşünmemiştim. Genelde her kız benim olmak için ölümü tercih ederken, sen farklı davrandın. Sanırım şimdi kimseye değer vermeyen Cem'in sana neden bu kadar değer verdiğini anladım-"
Sözünü kestim.
"Kısa kes!"
Oda gözlerini devirip usanmadan gözlerime bakmaya devam etti.
"Sana dediğim gibi biraz değişmek istiyorum. Melis'ten ayrıldım ve beni değiştirecek tek masum kişi sensin. Yardıma ihtiyacım var. Emre ve Uzay'dan tamamıyla koptum. Uzay'da Yağmur ile alakasını kesmeyi düşünüyor. Yani hepimiz değişeceğiz. Sadece benim sana ihtiyacım var. Sana yaptıklarım için çok üzgünüm ama birdaha sana zarar vermeyeceğim. Bana yardım etmelisin."
Sözylediği herşey Berk'in ağzından dökülünce bana o kadar yabancı geliyordu ki, kendi dediğine bile inanmadığına bahse girerim. Bu sefer o kolay yutulan yem olmayacaktım. Onun dediği hiçbirşeye güvenmiyordum çünkü o bir pislikti. Tek kelimeyle iğrenç zevkleri olan, sapık, pisikopat bir pislikti!
"Bana zarar vermeyeceğini söylüyorsun ama şuan hâlâ buradasın, benim okulumda ve benim sınıfımda. Aslında buraya gelerek bana en büyük zararlardan birini verdin. Sana neden yarfım edeyim ki? Tamda onları düşünüyorum senin hakkında! Sen iğrenç zevkleri olan bir piçsin! Beni bu zevklerine katma! Sana yardım etmek yerine uçurumdan atlarım daha iyi! Şimdi çekil önümden!!"
Kollarını çekmeyip piçimsi bir gülümsemeyle bana baktı.
"Şimdi gidip o senin için harika olan Cem'in yanında olacaksın. Bir düşündün mü acaba o şuan nerede? Yada sadece o değil, minik arkadaşın Yağmur'un sevgi pıtırcığıda Cem ile beraber nerede acaba? Sen burada onu savunurken o Damla ile konuşuyor olmasın??"
Cidden buna inanacağımı sanıyorsa yanılıyordu. Artık bazı şeyleri öğrenmiştim. 'Kolay inanma.' Dışımdaki bir ses belli olmaz diyordu ama saçmalık! Damla kaç gündür okula gelmiyor! Ayrıca Rüzgar'da yanında demişti. Başka uydurucak birşey bulamamış mıydı?
"Sana inanmıyorum ve inanmayacağım! Daha fazla oyalamayı kes."
Geçmeye çalıştım fakat bir koluyla beni tutup diğer kolunu duvara yasladı.
"Fazla olmaya başlıyorsun küçük kedi. İnanmayabilirsin ama senin tercihin. İsterden gidip bahar kafeye bak," dedi ve ekledi "Bana yardım edeceksin. Değişmeye ihtiyacım var ve bunu ancak sen kendi masumluğunla yapabilirsin Hayel."
Ah hâlâ ne yardım etmesinden bahsediyordu? Ona yardım etmem kafayı yediğimin göstergesi olurdu.
"Sana yardım etmeyeceğim! Git kendine başka oyuncaklar ara be! Beni ve Cem'i de rahat bırak artık. İkimizi kavga ettirmeyi başardın daha ne istiyorsun?!"
Kolundan kurtulup Cihangir'in yanına dönüyordum ki beni durdurup "Seni." dedi.
Gözlerimi devirmem dediğine yetmişti galiba çünkü cevap vermeden Cihangir'in yanına doğru gittim. Arkamda hâlâ bana sesleniyordu.
"Fikrini değiştiriceğini biliyorum Hayel! Lütfen yardım et. Senden başka kimse bunu yapamaz. Mesaj at bana! Bu konuda ciddiyim! Şimdi kimseye değer vermeyen Cem'in neden senin gibi bir maviş seçtiğini anladım. Sen insanı tahatlatan masumsun ve benim değişmeme yardım edeceksin o kadar!"
Ona içimdeki öfkeyi daha nasıl anlatabilirdim bilmiyorum! Pnun burada olması bile beni öfkelendirirken ve Cem'in beni tekrar korumak için bırakıcağını düşünürken nasıl ona yardım edebilirdim?! Onun varlığı bile insanı iğrendirirdi! Cihangir kızgın gözlerle bana bakarak önümde dikildi. Hafif rüzgardan savrulan saçlarımı kulaklarımın arkasına attım. Bana ateş püsküren gözlerle bakmaya devam ederken arkadanda sanırım Berk'e bakıyordu.
"Cihangir ben-"
Sözümü kesti ve belimden küçük bir ittirişle yürümemi sağladı.
"O piçle hâlâ nasıl konuşabilirsin! Bundan Cem bey'in haberi olsa seni ve Berk'i öldürüceğini biliyorsun değil mi? Berk sizin sınıfa geldiğinden beri zaten seni ondan uzak tutmaya çalışıyor. Eğer Cem'i çok seviyorsan ve onu kaybetmek istemiyorsan onunla gözgöze bile gelme! Piç konuşuyo saçma sapan zaten, sinirlerimi bozdu! Dalardım ama sırf senin için!"
Başımı onu haklı bularak salladım ve yütümeye başladık. Sanırım benim yüzümden servise binmemişti. Benimde servise binmem gerekiyordu genelde. Ama bu aralar Cem ile veya yürüyerek gidiyordum.
"Bak o çocuk cidden çok tehlikeli. Cem ile çocukluktan arkadaş olabilirlerdi ama şuan düşmanlar ve o Cem'in değer verdiği kişiyi almak istemesinden hiçbir zaman vazgeçmeyecek. Dediği hiçbirşeye inanma! Bak ne oldu? O iğrenç planında Doruk'u kaçırdı. Hayel onlar daha bilmediğin kötü şeyleri yapıyorlar!"
Daha neler yaptıklarını bilmiyordum ve bilmek istemiyordum. Haklıyıd Berk çok kötüydü. Belki eskiden böyle biri olmayabilir ama annesi gittikten demekki böyle olmuş. Cem'de biraz içine kapanmış, böyle barlarda kızlara lakab takıp yatan biri olmuş. Ama ben Cem'i bu şekilde seviyordum. Onun için herşeyi yapabilirdim. İlk başlarda onun kendini beğenmişin teki olduğunu düşünüp nefret ediyordum. Şimdi ise o bana zarar gelmemesi için beni bırakmayı düşünüyor ama ben onun gitmemesi için elimden geleni yapmıştım.
"Bana değişeceğini ve benim ona yardım etmem gerektiğini söyledi."
Sesim Cihangir'in sesine göre daha kısık ve yorgun çıkmıştı. Dediğime histerik bir kahkaha attı.
"Değişeceğini mi söyledi? Hemde senin yardımına ihtiyacı varmış! Saçmalık. Seni kesin o tahmin edemeyeceğin kötülüklerin döndüğümyere götürücek. Piç kurusu işte! Bir dakika, bana sakın ona yardım edeceğini söylediğini söyleme!"
Başımı hayır anlamında salladım. Ona yardım falan etmeyecektim ama dediği yeride çok merak ediyordum. O tahmin edemeyeceğim kötülüklerin döndüğü yere Cem veya Cihangir daha önce gitmiş miydi?
"Hayır ve Cem'in şuan Damla ile konuştuğunu söyledi. Bahar kafe'de. Bizim lokantanın oradaki. Sen biliyor musun?"
Cihangir gözlerini devirip "Sana onun dediği hiçbirşeye inanma dedim. Ayrıca bir başka konu da Doruk. Bunu seninle konuşmam gerekiyordu zaten. O gün bara gitti ve seni bekledi o. Sonra süpriz birşekilde Cem geldi. Sana demek istedikleri vardı Doruk'un. Tam cesaretini toplamışken herşeyi bilen Cem onun cesaretini söndürdü. Nedenini Cem'de biliyor." Dedi.
Kafamı karıştıran birsürü cümle vardı. Burdan anladığım Doruk o gün bana mesaj atmıştı. Mesajda ne yazdığını bilmiyordum ama bara çağırmıştı galiba ve barda bana bazı kendine ait gerçekleri söyleyecekti. Eğer ben gitseydim tabii. O mesajı atarak ve beni bara çağırarak cesaretini toplamıştı ama mesajı Cem okudu. Bana demek istediğini Cem'de biliyordu bu yüzden onu gidip engelledi. O gün barda 'gizemli' adını verdiğim kızı da görmüştüm. Onunla alakalı birşey olabilir mi diye düşünmemek elde değil çünkü birkaç kez Doruk ile ikisini görmüştüm. Cem'in herşeyi bilip benim herşeyden en son haberimin olması iyice sinirlendiriyordu!
"Beni dinlemedi bile Doruk. Ona anlatacağım çok birşey yok. Cem ile üvey kardeş olduklarını öğrendiğimden beri ikisinede birşey diyemiyorum Cihangir."
Yaklaşık olarak yolu yarılamıştık. Yani bizim lokantanın oraya gelmiştik. -bahar kafenin oralara.- çaktırmadan da olsa gözüm Cem'i arıyordu. Belki buralarda biryerdedir. Berk'e inanmıyordum ama Damla ile konuşuyor olabilir miydi? Damla kaç gündür ortalıklarda yoktu. Belki Cem ile konuşmak için fırsat arıyordu.
"Doruk ile cidden konuşmalısın. Bu aralar herşey için çok üzgün, Hayel. Görmüyorsun ama sana Cem'den daha fazla değer verenler va-"
Gözlerim içeride Cem'i görmesiyle büyüdü ve Cihangir'in sözünü kestim.
"Cem!"
Cihangir bana anlamamış gibi baktı. Kolarsk karşıdan karşıya geçtim ve kafenin önünde durdum.
"Hey! Hayel nereye??"
Cihangir'de koşarak yanıma geldi ve içeride Cem'i görünce gözlerini kıstı. Cem ellerini saçlarına daldırıp kafenin merdivenlerinden aşağı indi. Hiç durmadan kafenin içine girdim ve son sürat merdivenlere ilerledim. Cihangir arkamda gelirken "Tamam ama bu yaptığımız biraz tuhaf değil mi?" Diyordu. Kimin umrunda? Berk'in dediği sanırım doğru çıkmıştı! Merdivenlerden eğilip aşağıya baktığımda bir masada Damla ile ikisinin oturduğunu gördüm. Cem sıkılmış gibiydi ama Damla sürekli gülüyor ve sırıtıyordu. Bu canımı sıkmaya başladığında onların yanına inmek istedim ama Cihangir beni durdurdu.
"Saçmalama! İnersen herşey karışır ve Cem telaşlanır. Gerçi telaşlanmaz çünkü Cem umursamaz. Yani oraya-"
Sözünü kestim.
"Berk'in dediği doğru çıktı diyorum! Ne konuşuyo o sürtükle hâlâ!"
Cebimden telefonumu çıkartıp Cem'i aradım. Telefonu çalmaya başladığında masadan kalktı ve kenarda derin bir nefes vererek telefonu açtı. Çok ciddi derece yorgun ve sıkılmış görünüyordu.
"Efendim maviş."
Maviş miş! Her maviş dediğinde o taksideki çocuğun dediklerini hatırlamak zorunda mıyım?!
"Neredesin?"
"İşlerim var. Ne oldu?"
İşlerinden nefret ediyordum! Sürekli işlerim var diyip duruyordu!
"Oşlorom vor movoş! Ne gibi işler Cem?! Sinir olduğum biriyle konuşma gibi mi?"
Hafiften sırıttı.
"Beni takip etmekten hiç bıkmıyacaksın değil mi?"
Gözleri merdivene eğilmiş beni bulurken hâlâ keyiflice sırıtıyordu. Ah harika şuan burada olduğumu nereden görmüştü? Gözlerimi pörtleterek Cihangir'in kolunu çekiştirdim ve koşarak kafeden dışarı çıktık. Hep rezil oluyordum ve şıüuan feci derecede rezil olmuştum! Telefon hâlâ kulağımdayken Cem "Ayrıca buna senin sinir olduğun biri ile konuşmak değil, bir sürtüğü başımdan atma şekli denir." Dedi.
Ay ne harika bir taktik!
"Neyse ben kapatıyorum. Sizde ne konuşucaksanız konuşun."
Dedim ve telefonu kapatıp cebime sinirlice koydum. Cihangir bu hâlime kahkahalarla gülüyordu. Hiçte komik değildi! Ne zaman ne yaparsam başıma birşey geliyordu! Omzuna vurup "Gülmeyi kes!" Diye bağırdım. Daha çok kahkaha atarken yanımızda bilindik bir araba durdu. Sürücü koltuğundaki cam açılırken güneş gözlüğü ve bol kısa kollu T-shirt'ü ile vücudunu göstermek isteyen tanıdık yüz belirdi. Özgür.
Onu görmeyeli ne kadar olmuştu? O kadar çok değildi ve açıkça özlememiştim.
İç ses: tamam bu kadar Özgür'e uyuz olmana gerek yok.
Cihangir kahkahalarını kesip Özgür'ü görünce bir ses çıkardı ve cama elini koydu.
"Vayyy Özgür! Ne zamandır görünmüyosun?"
Özgür bana bakarak "Sizin eve geliyodum ama işte sizi gördüm. Bu aralar hastaydım. Bşrde bu kadar kahkaha atıcak ne oldu Cihangir?" Dedi.
Cihangir tekrar kahkaha atarak beni işaret etti.
"Bu arkadaş Cem'e fazlasıyla rezil oldu. Yazık âşkından konuşamadı bile."
Özgür biran şaşkın suratını bana çevirirken "Cem hâlâ yaşıyor mu ya? Bir bakayım, ölmemişse halledelim." Dedi.
Ha ha ha çok komik Özgür'ü alkışlıyoruz. Neler yaşadığımızı bilde intihaar falan ederdi galiba. Kaliteli ölüm yolu arardı. Cidden fazlasıyla uyuz oluyorum!
Gözlerimi devirip arabaya Cem yukarı çıkmadan ve beni bulmadan bindim. Cihangir ile evlerimiz yakındı ama o yürüyerek gitmek istediğini söyleyip benimle vedalaştı. Özgür kısa bir yol boyunca bana sorular sorup Cem'i iğneleyici tonda eleştirip durmuştu. Sanki kendisi Cem kadar mükkemmel.
Eve geldiğimizde annem harika yemekler hazırlamıştı. Ne zamandır bu tür yemekler yemiyordum o yüzden tabağımda hiçbirşey kalmadan bütün hepsini vakumlamıştım. Yemek boyunca Özgür ile İdil konuşmuş ben dinlemiştim. Aslında dinlemiş gibi yapmıştım çünkü kafam Cem'deydi. Damla ile ne konuştuklarını merak ediyordum. Tabii sorucaktım da. Selin'de benim gibi konuşmaları dinlemiş ama dinlememiş olan taraftı. İçiceğimi lafama dikip masadan kalktım. Sanırım erken bitirdiğimi görünce Özgür biraz şaşırdı. Genelde yavaş yiyordum.
"Cem ile mi buluşucaksın yoksa?"
Özgür'ün Cem'e takıntılığından kusabilirdim. Sürekli Cem'i eleştirmesi ve kendine bakmamasından iğreniyordum. İdil'i sevmediğini düşündüğüm bile çok olmuştu.
"Bilmem," dedim.
"Bizim eve falan gelmeyecek değil m-"
Sözünü sinirlice kestim.
"Bizim eve gelse ne olur? Hem bundan sana ne? Ayrıca sürekli Cem hakkında konuşmanı istemiyorum Özgür."
Masadaki herkes gözlerini büyüterek bana bakıyordu. İdil bile sırf Özgür için bana sataşan kişiydi. Artık kimseden bir beklentim yoktu o yüzden.
"Tamam küçük prenses. Sakin ol. Sadece sordum."
Ters ters ona bakmayı kesip odama gittim. Küçük prensenmiş! Kimi kandırıyor ki? Bildiğin Cem'i kıskanıyor.
Kafamı dağıtmak için öğretmenin verdiği mükkemmel, sıkıcı ve bir o kadar beyin fırtınası gereken ödevi yapmaya başladım. Ödevlerle uğraşmak işime gelmiyordu ama kafa dağıtmama yardım ediyorlardı.
Birsüre ödev ile uğraştım ve sonunda bitirdiğimde sandalyeme yayıldım. Ödev boyunca Cem'in neden Damla ile konuştuğunu düşünüp durmuştum. Artık düşünceler beynimi kemirmeye yaklaştığını söylerken Rüzgar aklıma geldi. Berk onunda konuştuğunu söylemişti. Tamam tabikii Berk'e güvenmiyor ve inanmıyordum ama Cem'in orada olduğu ile ilgili doğruyu söylemişti. Belki Rüzgar'a sorsam bana doğru cevabı söylerdi. O anlık bir cesaretle telefonumu elime aldım ve Rüzgar'ı aradım. Birkaç kez çaldırdıktan sonra pes edeceğim sırada telefonu açtı.
"Efendim Hayel?"
Telefonun arkasından top sektirme sesleri geliyordu. Kim bilir neredeydi?
"Selam Rüzgar. Şey müsait misin?"
Sanki telefon kulağından uzaklaşmış gibi hışırdadı ama sonra sesi tekrar geldi.
"Evet. Bir sorun mu var?"
"Hayır. Sadece birşey sorucaktım."
"Sor."
Duraksadım. Ya Cem'in yanındaysa. Gerçi top sektirme sesleri geliyordu hâlâ.
"Bugün Damla ve Dilara ile mi konuştunuz?"
Birkaç saniye bekledi ve sonra "Niye sordun?" Dedi.
Gözlerimi abartılı birşekilde devirirken "Bilmem. Ölmeden önce en merak ettiğim şey olarak soruyum dedim! Off Rüzgar sadece cevabını versen yeter," dedim.
Karşı tarafında göz devirdiğine emindim ama o karşı taraf Rüzgar olunca insan bir kere daha düşünüyordu. Rüzgar eğlenceli biriydi ama gerektiğinde. Yağmur ile romantikleşiyordu. Genelde onu hep ciddi olarak biliyordum. Ciddiyetini hiç bozmayan biriydi.
"Tamam sakin ol yenge. Sanırım konuşmuş olabiliriz ama sadece bunu sen bil. Mâlum Yağmur öğrenirse yaşama oranım yüzde sıfıra düşer."
Yenge mi dedi o?
"Neden konuştunuz peki o sürtüklerle!?"
Sesim biraz kontürolüm dışında yüksek çıkmış olabilir.
"Sanırım Cem sana henüz söylemedi."
"Neyi söylemedi?!"
Ah sanırım giderek deliriyordum. Cem bana birşey anlatma konusunda hiç çaba göstermiyordu. Anca ben sorarsam bazen anlatıyordu ama bu nadirdi.
"Cem söylemediyse şimdi sana söyleyemem yenge. Onun sana söyleyeceğinden eminim. Biraz bekle yeter. Şimdi cidden kapatmam gerek güzellik. Unutma Dilara ve Damla ile konuştuğumuz aramızda."
Tam cevap vereceğim sırada telefonun arkasından Cem'in sesini duydum. "Oğlum ne bitmez telefonmuş lan! Bir sinirimi alayım diyorum sen telefonla konuşuyorsun! Maça gel hadi!"
Orada sadece ikisinin olduğunu düşündüm çünkü sesi yankılanmıştı ve ayrıca top sesi de yankılanıyordu. Rüzgar telefonu yüzüme kapatarak beni odamda sessizliğe bıraktı. Ne anlatması gerekiyordu Cem'in bana? Damla ve Dilara ile konuşmalarının kötü bir nedeni olmaşıydı ki Cem telefonun ucunda sinirli olduğundan bahsetmişti. Bir süre oturduğum yerde bunları düşünürken kapım çalındı ve içeriye Selin girdi.
"Abla merak etme Özgür abi gitti."
Kıkırdıyarak kapıyı geri kapattı. Ben ise sadece gözlerimi devirdim. Özgür'ün gitmesi neyi değiştiricekti? Sadece evde uyuz olduğum biri olmayacaktı. En azından sadece evde. Birçok uyuz olduğum kişi var yani. Acaba Cem'i mi arasam? Ama arasam Rüzgar'dan sonra sanki biraz fazla olur. Evet. Ama kimin umrunda?
İç ses: Benim umrumda. Daha fazla rezil omanı bir iç sesin olarak öneriyorum.
Telefonumu çıkarıp ezbere bildiğim Cem'in numarasını tuşladım ve aradım. Neden, nasıl ve ne zaman ezberlediğimi bilmiyordum. Ama ezberlemiştim işte. Acil bir durumda (mesela bir kurt tarafından kaçırılırken yada Ediz Çağıran gibi bir katil tarafından öldürülürken) arayacağım ilk kişi tabikii Cem'di. Telefonu açmadı ve bende inadına tekrar aradım. Çalmaya devam ederken açmasını umut ediyordum. Bana sürekli söylemesi gereken birşey oluyor ama o söyleyemiyordu. Buda ayrı birşeydi. Onun Berk ile olan asıl, gerçek hikayesini tanımadığım bizim yaşımızda olan ve eskiden barda çalışan bir taksi şöföründen öğrenmiştim. İlk benim öğrenmem gerekiyormuş gibi hissediyordum ama bu sonradan saçma geliyordu. Neden bana anlatsın? Onun sevgilisi değilim.
"Ne var??"
Tamam. Telefonu açıcağını bile düşünmemiştim. Sadece umut etmiştim. Açış şekli şaşırmama neden olurken tuhaf tuhaf odama bakındım. Acaba benim olduğumu bakmadan mı açmıştı? Sesi çok fazla sinirli geliyordu.
"Cem?"
Belkide aramanalıydım. Bu iyi bir fikir olmayabilirdi. Bana söylemesi gerekn şeyi öğreneceksin demişti Rüzgar ama ben o kadar bekleyemezdim!
"Ne oldu Hayel?"
Cidden çok yorgun ve sinirli çıkıyordu sesi. O öğreniceğim şeyi unutum Cem'i merak ettim.
"İyi misin??"
Hayır neden merak ediyorsam diye hatırlattım kendime. Ah cidden fazla merak ediyordum.
İç ses: Fazla merak göte batar.
Terbiyesiz iç ses!
"Şuan meşgulüm. Önemli birşey değilse kapatacağım."
"Sadece nasıl olduğunu merak ettim."
Biraz duraksadı sonra "Biraz sonra nasıl olduğumu öğrenirsin maviş," dedi ve kapattı. Biraz sonra? Kafamı daha çok allak bullak etmemek için biraz annemlerle televizyon izledikten sonra erkenden yattım. Annem ve İdil'de yatmıştı. Annem varken evde böyle disiplinli oluyordu işte. İdil bile bu saatte yattığına göre. Gözlerimi kapatıp kendimi uykunun kolların attım.
***
Yatağımda bir ağırlık hissettiğimde göxlerim hafiften aralandı ve uykulu birşekilde kendi kendime mırıldandım. Ne dediğimi bile bilmiyordum.
"Şşş. Sessiz ol maviş."
Gözlerim o uykulu hâlimden çıkıp aniden açılırken karşımda tamda beklediğim kişi duruyordu. Şaşkınlıktan çığlık atıcak gibi oldum ama o güçlü eller ağzımı kapatıp çığlığımı yutmamı sağladı. Gözlerimi İdil'e kaydırdığımda yer yatağında derin uykularda olduğunu gördüm. Cem burada ne yapıyordu?! Ben rüyada falan mıydım? Sessiz olmamı tembih ederek elini ağzımdan çekti ve yatağıma uzandı. Ona şaşkın bakışlarımı gönderirken bana elleri havada 'ne?' bakışı attı. Cidden rüyada falandım yada Cem delirmişti.
"Şaka mı yapıyorsun?! Buraya nasıl girdin??? Ah annem yan odada ve İdil şuan uyuyor! Nasıl eve girmeyi başardın? Ya annem uyanırsa? Rüyada falan mıyım ben???"
Ellerimi yanaklarıma götürdüğümde şoktan kızarmış olduğunu farkettim. Hayır villa olsa camdan girdi diyicem. Ama altıncı kattaydık! Yüzünde bir sırıtış belirirken "Yoksa her gece rüyanda beni mi görüyorsunda şuan gerçek olduğuma inanmadın? Tabi kim benim gibi birini rüyasında görmek istemezki?" derken balışlarım onda sertleşmişti. "Ben seni genelde çok güzel, çok harika, zevkli ve eğlenceli rüyalarıma katıyorum ama seni bilemem. Kim bilir beni nasıl hayal ediyorsundur?" diye ekledi. Gözlerim daha çok açılırken yataktan kalktım ve İdil'e baktım.
"Cem saçmalamayı kes! Eve nasıl girdin? Ya annem uyanırsa? Bu çok tehlikeli. İkinci kez seni bizim evde bulmaması gerek. Hemde bu saatte! Ayrıca beni o kötü rüyalarına alet etme!"
Gözlerini devirip yatağımda daha çok yayıldı.
"O rüyalar kötü değil zevkli. Hem biraz sakin olur musun? Bir kere daha hatırlıyorsan karanlık korkundan yanıma gelip uyumuştun. Bu kadar heyecana gerek yok."
Bende gözlerimi devirdim. Ben neden bahsediyordum o neden?!
"Ah cidden şaka yapıyor olmalısın! Nasıl girdin? Ya annem uyanırsa? Yada İdil uyanırsa? Herhangi bir ses onları uyandırır. Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun? Uyanırlarsa bu hiç iyi olma-"
Sözümü kesti ve bileğimden sertçe tuttu. Onunda bakışları sertleşmişti.
"Soru sormayı kesmeye ne dersin? Zaten sinirlerim tepemde olduğundan sen beni biraz olsun rahatlatırsın diye geldim. Şimdi ya benimle gel. Yada burada kalıp uyuyalım."
Onunla dışarı çıkmam daha kötüydü. Annem evde olmadığımı anlarsa herşey daha betbat olurdu ve beni saçma, kötü yerlere kaçtığımı düşünürdü. Kalp krizi geçirirdi.
"Tamam."
Ruhsuz bir gülümsemeyle beni yatağın ucuna aldı ve yanıma yattı. Onun omzuna kafamı koymuştum. Saçları dağınıktı ve gözleri kızarıktı. Bu haliyle bile yakışıklı olmayı beceriyordu. Neye kızdığını ve bana ne diyeceğini hâlâ merak ediyordum. Birkaç saniye öylece kaldık. Sonra meraktan ölmemek için sorucağım sorularımı hazırladım.
"Damla ile neden konuşuyordun?"
Cem sorduğum soruyla nefesini derince dışarı verdi.
"Ne zaman sorucaksın diye bekliyordum zaten. Bu zamana kadar dayanmak büyük bir mücadele."
Gözlerimi devirdim.
"Sorumun cevabını alamadım."
Umursamaz bir tavırla "Seni pek ilgilendirdiğini sanmıyorum," dedi.
Galiba deliriyorum.
"Benim Berk ile konuşmam, takılmam, yanlışlıkla gözgöze gelmem seni nasıl ilgilendiriyosa, seninde Damla ile konuşmam, takılman, yanlışlıkla gözgöze gelmen beni de ilgilendiriyor!"
Bunları dememiştim değil mi? Yani sesli dememiştim değil mi? Ah hayır çok geçç! Hemde biraz bağırarak söylemiştim! Dudağımı ısırırken İdil yattığı yerde bize sırtını döndü ve birşeyler mırıldandı. Rüyasında konuşuyor olmalıydı.
"Demek bu kadar kıskanıyorsun beni?"
Yanaklarım domatesleşirken gözlerimi ondan kaçırdım. Pek kıskanıyor olamazdım.
İç ses: İnanmadı...
"Berk demişken asıl konumuza dönelim. Buraya sadece rahatlamak için değil sana ceza vermek için de geldim maviş."
Anlamayan gözlerle ona baktığımda "Hem Berk, hem de Özgür. Çok büyük ve ağır cezalar olmalı,"dedi.
Berk ile okul çıkışında konuştuğumu biliyordu. Özgür'ün eve geldiğini de biliyordu.
Daha konuşmama izin vermeden lafları ağzıma tıktı.
"Özgür beni çekiştirmiş sana. Birgün gidip ağzını bırnunu dağıtıcam da-"
Bende onun sözünü kestim.
"İdil uyanıksa ve seni duyuyorsa kendine yediremez. Yazık Özgür onun herşeyi."
İkimizde hafiften güleriz sanmıştım ama Cem hiç oralı olmayıp İdil'e baktı.
"İdil Özgür'ün onu gerçekten sevmediğini göremiyor. Senin kadar saf."
Bunu bana bakıp dalga geçer tavırda söylemişti. Saf olmadığımı bildiğim için bana saf denmesinden nefret ediyordum. Cem'de bunu bildiği için gıcıklık yapıyordu.
"Bana saf diyip durma!"
Hafiften güldü ve kollarıyla beni sardı.
"Bu bir ceza demek. Şimdi Berk işine gelelim maviş."
Al iştee! Ceza alıyordum resmen. Hemde Cem tarafından. Hemen konuyu değiştirmem gerekiyordu.
"Damla ile ne konuştuğunuzu söylemedin!??"
Bana tip tip bakmayı sürdürdü ve kollarının arasından çıkmamı sağlayarak bana doğru döndü. Bedenlerimiz arasında birkaç santim vardı ve burnu burnuma çarpıyordu.
"Bak Berk senin için tamamıyla bir tehlike. Ama Damla benim için bir seferlik eğlenceden ibaret. Bu ikisi çok farklı. Berk'in seni elimden almamasını çabalarken sen gidip onunla konuşuyorsun. Sonra gelip Cem bana yardım et deme, iş işten geçmiş olur."
Uzun konuşmamıştı ama bana uzun gelmişti. Damla benim için bir seferlik eğlence derken? Onunla yatmış mıydı daha önce? Gözlerim kısılırken "Sen Damla benim için bir seferlik eğlence derken? Bana sakın onunla yattığını söylem-" demeye çalıştım ama Cem sözümü kesti.
"İddiaamızın kurallarından biri de benden başka hiçbir erkekle gözgöze gelmemen, takılmaman ve konuşmaman."
Gözlerimi devirdim. Kendi kendine kurallar koyuyordu. Birkaç dakika ikimizde sessizliğe gömüldük. Ne düşünüyordu bilmiyorum ama koyu kahverengi gözleri yice kararmıştı ve gözümün içine bakıyordu.
"Damla seni sinirlendiricek birşey mi söyledi? Çünkü telefonda sesin sinirli geliyordu," diye sordum.
"Hayır. Damla ile bir alakası yok."
"Bana söylemen gerekn birşey yok yani," son direniş olarak bunu demiştim.
"Yok."
Belli söylemeyecekti. Gözlerimi abartlılı birşekilde devirdim.
Sessiz kaldığımız sürede gözlerim istemsiz olarak kapandı ve uyku moduna geçiyordum. İstemsiz olarak geçiyordum yani. Cidden çok uykum gelmişti ve saatin kaç olduğunu bilmiyordum.
Suratıma düşen bir tutam saça Cem'in parmağını dolaması ve oynamasıyla gözlerimi tekrardan açtım. Dudaklarıma baktığını görünce istemsiz olarak kızarmaya başlamıştım bile.
"Berk değişme sürecinde senden yardım istemiş. O tehlikeli yerlere gidip senin ona ait olduğunu insanlara düşündürmeyi ve Cem'in mavişi aslında bana ait havası katmaya çalışıcak."
Gözleri iyicr koyulaşırken kaşlarımı çattım. Kötü bakıyordu. Biranda saçımdan elini çekip ellerini yatakla arama koydu ve şaşırmama sebep olacak kadar hızlıca üzerime çıktı. Elleri ve yatak arasına sıkışmanın verdiği rahatsızlıkla kaşlarımı çattım. Gözleri neden bu kadar koyulaşmıştı?
"Artık ona senin benim mavişim olduğunu kanıtlamanın zamanı geldiğini düşünüyorum."
Dudaklarıma yaklaşınca gözlerimi kapattım. Üst dudağımı emmeye başladığında klasik olarak önce yavaş çpmeye başladı. Elleri bir yandan pijama olan T-shirt'ümün içine gitti ve tenime deydiği an ürperdim. Gözlerimi hâlâ açmamıştım. Cem ne yapmaya çalışıyordu?
T-shirt'ümü göğsüme kadar sıyırıp elini daha da yukarılara kaydırdı. Gözlerimi şimdi açmıştım. Cem kapalı olan gözlerime değil dudaklarıma bakıyordu hâlâ. Yanlarda ölü gibi duran ellerimi kaldırmayı başarıp Cem'in sırtına yerleştirdim. Dudakları sırıtış pozisyonuna gelirken sert öpüşünü surdurup dudaklarını benden kısa süreliğine ayırdı. Nefes nefese kalmıştım.
"Bence bunu artık sende anlamışısın. Seni şuan istiyorum maviş. Sadece benim olduğunu kanıtla."
Gözlerim şaşkınlıkla açılırken Cem konuşmama fırsat vermemiş sert öpüşlerine devam etmişti. T-shirt'ümü yavaş yavaş sıyırıp üzerimden çıkarmaya kalktı. Kollarımla onu ittirmeye çalıştım ama koyulaşan gözleri artık sert bakıyordu.
Umursamadan kollarımdan T-shirt'ümü ve kendi T-shirt'ünü çıkarttı. Onun yanında bir kere daha iç çamaşırlarımla kalmıştım. O gün aklıma gelince kaşlarımı çattım. Beni bırakıp gidiceği gündü. Beni kendinden uzaklaştırmak için yaptığı bir saçmalıktı ama şuan ciddiydi.
öpücükleri dudaklarımdan boynuma indi ve yumuşak öpücükler bırakmaya başladı. Sanırım son dediği yüzünden sinirlenmişti. Dudaklarını dudaklarımdan ayırmasıyla onu tekrar ittirmeyi denedim ama yerinden bile kıpırdatamadım. Boynumda oyalanırken ağırlığını tam olarak bana değil de hafiften yatağa veriyordu.
"Sana çok güzel olduğunu söylemiş miydim?"
Dudaklarımda rahatsız bir tebessüm olurken dudaklarımı boynumdan kaldırdı ve gözlerimin içine baktı. Artık sanırım durdurmam gerekiyordu. Dudakları yukarı doğru kıvrıldı ve ellerini sutyenimin kopçasına doğru götürürken ellerini tuttum.
"Cem."
Beni dikkate almazkrn ellerini kopçadan çektim.
"Cem hayır."
Gözleri iyice koyulaşırken bana tip tip baktı.
"Şuan olmaz. Saçmalıyorsun."
Gözlerindeki sert ifade hâlâ kendini gösterirken yan tarafıma attı kendini. Eskisi gibi burunlarımız değicek şekilde birbirimize dönük yatarken Cem gözlerime çok kötü bakıyordu cidden.
"Bana öyle bakma Cem."
Aynı şekilde bakmayı sürdürüp "Bu şekilde davranmaya devam edersen, o piçlerin hiçbiri senin benim mavişim olduğuna inanmaz!" dedi.
Ben daha cevap veremeden yerinden hızlıca kalktı ve yerde duran T-shirt'ünü eline aldı. Ne yapıyor diye bakıyordum. Ne yapıyordu? Buraya gelip beni istediğini söylemişti. Üstelik Berk yüzünden hâlâ sinirliydi. Nefesimi dışarıya üflerken bende yerdeki pijama T-shirt'ümü alıp üstüme giydim.
"Anlamıyorsun. Henüz hazır değilim ve üstelik senin sevgilin bile de-"
Sözümü kesti.
"Benim mavişim olsuğunu kanıtlaman için sevgilim olmana gerek yok! O piçler bunu anlamıyacaklar. Berk neden hâlâ senin peşinde ve sana 'değişmem için yardım et' diyor olanilir? hiç düşündün mü?!"
Artık gözleri alev saçıyor denilebilirdi. Bugün sinirli olduğunu biliyordum ama şimdi cidden korkunç görünüyordu.
"B-bilmiyorum."
Elini alnına yapıştırıp derin bir nefes aldı. Sabır diliyor gibiydi. T-shirt'ü elinde olduğundan ve giymediğinden tüm kaslarının gerildiğini farkettim.
"Çünkü bütün o siktiğimin piçlerinin amacı seni o tahmin edemeyeceğin kötülüklerin yapıldığı yere götürmek ve tamamıyla değiştirmek!! Sen bunu anlamıyorsun ama!"
Yanına gidip elinden tuttum. Tamamıyla değiştirmeden kastının ne demek olduğunu biliyordum. Melis denen kızın değiştiği gibi benide o şekilde yapmaya çalışıyorlardı. Nuna asla izin vermeyeceğimi Cem'in artık bilmesi gerekmez miydi? Yoksa beni hiç tanımamış mıydı?
"Böyle birşeye asla izin vermeyeceğimi bilmiyor musun? Onların ne düşündükleri umrumda bile değil. Bana sadece maviş diyen kişi sen olucaksın."
Sözümü "Çünkü sen benim mavişimsin!" diye tamamladı. Ah bunu bin kez söylemişti! Benim anlama problemim yok.
"Anladım. Sürekli söylemene gerek yok ama şunuda bil herkesin gözünde diğer lakab taktığın bar kızlarından biri gibi görünüyorum. Bu yüzden bana bunu yapmanı istemiyorum. Sende beni değiştiriyorsun ve yoruyorsun."
Gözlerini devirdi.
"Seni değiştirmek isteseydim bunu çoktan yapardım maviş. Gördüğün gibi asla durmayacağımı bildiğim halde biraz önce durdum," tekrar derin bir nefes aldı ve ekledi "Diğer kızlara lakab taktığımı kim söyledi?"
Kim söylediymiş?! İçimden ona şuan alev püskürtmek geliyordu. Buraya geldiğinde sinirliydi ama en azından böyle davranmıyordu. Hemen değişmişti. Dengesiz. Benide dengesiz yapıyordu.
"Neye sinirlendiğini bilmeme rağmen şuan tüm sinirini benden çıkarttığını farkında mısın? Ayrıca kimden öğrendiysem öğrendim! Damla'ya da böyle bir isim taktın mı??"
Gözlerini kısarak baktığımdan o bana daha sinirli birşekilde bakıyordu. Açıkçası şuan bu kadar sese İdil'in uyanmaması tuhaf dersiniz ama İdil böyle. Onu uçurumdan aşağı atmadığın taktirde asla uyanmaz.
"Damla benim hiçbirşeyim Hayel. Bunu anlamıyor musun? O umrumda bile değil. Lakab taktığımla kalır. Ama sen benim mavişim olduğunla kalmayacaksın. O kadar safsın ki bunu bir türlü anlamıyorsun!"
Elini saçına daldırdı. Bende gözlerimi ondan kaçırdım.
"Bana saf diyip durma!"
"Ama öylesin."
"Hayır değilim!"
"Ne çabuk Berk'in seni kandırmasını unuttun"
"Sen niye hatırlatıyorsun?"
"Çocuklaşmayı kes."
İlk defa doğru düzgün sırıtarak gözlerini devirdi.
Kaşlarımı çattım. "Çocuklaşan sensin Cem! Sabahtan beri Damla ile be konuştuğunu ve neden sinirli olduğunu söylemiyorsun!"
"Çünkü bu senin birinci cezan maviş."
Bo sonon cozon movoş. İkincisi ne olucak kim bilir? Off off! Bende merak etmem. Yani birşekilde Rüzgar'dan öğrenirim. Hem Berk ile konuşmak istememiştim. Benim bir suçum yoktu.
"İkinci saçma cezam ne?"
Göz kırpıp. "Sonra öğrenirsin," dedi.
Ayağımı yere vurup yatağa oturur pozisyonda uçtum.
"Hemen sinirlenme maviş. Süpriz ceza."
Gözlerimi abartılı birşekilde devirdim.
"Yarın okula gelicek misin?"
Başını aşağı yukarı salladı.
"Baktım ki seni boş bırakmaya gelmiyor. Sonuçta Berk piçi dibinde."
Artık gözleri o kadar sert bakmıyordu. Yaklaşık yarım saattir kendi kendime o karizmatik kaslarına bakmamak için çaba sarfediyorum. Üstelik saçları dağılmış ve gözleri çok yorgun bakıyordu. Bu hâliyle bile bu kadar harika olmak zorunda değildi. Şimdi o bar kızlarının onu neden bu kadar hiç görülmemiş mükkemmelliği olduğunu düşündüklerini anladım. Kimse bu kadar mükkemmel olamazdı belkide.
İç ses: Artık Hayel aramızda değil arkadaşlar. Kızım kendine gelsene!
İç sesin dediğini uygulayıp daldığım yerde gözlerimi kırpıştırdım. Cem bana sırıtarak bakıyordu. Ah harika! Onu izlediğimi anlamıştı. Cem'in büyülü dünyasına gidip gelmiştim sanki. Onun gözlerinin derinliklerine bakınca hep böyle oluyordu! Domatese dönerken kendime lanet ettim. Bu bana iddiaa'yı hatırlattı. Güya ona iki,üç veya dört ay boyunca aşık olmayacaktım. Çoktan kaybetmiştim galiba. En azından Cem'in anlamamasını sağlayacaktım. Cidden lanet olsun.
"Bana öyle harikaymışım gibi bakma. Zaten mükkemmel bebeğim."
Bebeğim demesi ilk zamanlarımızı hatırlattı. Ona kötü kötü bakıp "Kendini beğenmişsin işte ne olucak! Hiç ukalalığından vazgeçmeyeceksin değil mi?" diye sordum.
Cevap vereceğini sanmıyordum ama beni şaşırtarak cevap verdi.
"Karşımda her zaman senin gibi güzel bir kız olursa malesef."
Yine domates tarlasına dönerken koridorda bir ışık açılma sesi duyuldu ve odamdaki gece lambası dışında ufak bir ışık kapı aralığından süzüldü. Cem'e ani bir bakış atarken oda bana anlamsız bakıyordu. Odama doğru ayak sesleri gelirken annemin "Hayel?" Dediiğini duydum. Donmuş birşekilde ayağa kalkarken Cem'in kolundan tutup saklanacağı biryer aradım. Ah nere olabilirdi ki? Küçük bir odaydı işte!
"Cem annem geliyo! Çabuk biryere saklan!!"
Bana gözlerini devirerek baktı.
"Hayel saçmalama-"
Sözünü telşa içinde kestim.
"Ne demek saçmalama?!! Annem seni burda şu hâlinle görürse ne olur biliyor musun?!"
Kapı kulpu açılmak için zorlandığı anda bakışlarım oraya gitti. Bir dakika kapı kilit-
Kapı kulpu aşağı indi ama açılmadı. Hey ben kapıyı kilitlememiştim ki? Cem'e tuhaf bir bakış atarken o çapkın birşekilde sırıttı.
"Birde odada İdil olmasaydı ve seni ikna etseydim bütün hayallerim gerçek olucaktı."
Ah şuan bunu nasıl düşünebiliyordu?! Bu bir tür oyun falan mıydı??!
"Hayel?! Kızım?!! Bu kapı neden kitli?! İdiiill!"
Annemin sesi gayet gerçek olduğunu kanıtlıyordu. İdil'e seslenmesiyle İdil yataktan ani bir hareketle sıçradı ve dağınık örgülü saçlarını karıştırarak uykulu gözlerle bana -bize- baktı. Önce bana 'ne oluyor?' bakışı atarken Cem'i görmesiyle gözleri inanamıyormuş gibi kocaman açıldı ve yatakta yavaşça doğruldu. Bende gözlerimi büyüterek bir ona bir Cem'e bakıyordum. Cem yine ifadesizliğini konuşturarak boğazını temizledi ve bana baktı.
"Cem!!"
Öyle bir bağırmıştıki annemin duymadığını düşünmek tamamıyla saçmalık olurdu!
"İdil? Ne Cem'i kızım? Açın şu kapıyı!"
Zaten kapının ardından duyulan annemin sesi duyduğunu belli ediyordu. İdil ayağa fırlarken bana "Neler oluyor?!" diye sordu. Panik içince Cem'e saklanacağı birşüyer arıyordum. Ah böyle olucağını biliyordum zaten!
Sessizce "İdil sus! Sakın bağırma! Bak anlatıcağım sana," dedim. Başını aşağı yukarı salladı ve kapıyı açmak için yöneldiğinde kolundan tutup onu durdurdum.
"Ne yapıyorsun? Saçmalama. Annem Cem'i burada bu şekilde görürse ne olur sence??"
Şok olmuş birşekilde bakıp Cem'e döndük ikimizde. O ise ifadesiz birşekilde dolaba yaslanmış bize ifadesiz birşekilde bakıyordu. Ah birde ellerini cevine sokup baksaydı! Biz burada panikten öleceğiz o ne yapıyor?!
"Hayel, Cem'in üstü neden çıplak ve kaç saattir ben uyurken bunu farketmedim?"
Ona cevap veremedim -ve zaten veremeyeceğimi biliyordum- çünkü annem kapının arkasında korku ve sinir dolu bağırmasını duyduk. Yapıcak iki şey vardı ya dolap ya da kapının arkası. Dolaba koşup kapağını açtım ama içine sığıcağını zannetmiyordum. Zaten bakışlarından bana 'yok artık.' dediğini gördüm. Bıkkınlıkla dolabın kapağını yavaşça kapattım ve Cem'in elinden tutarak kapı arkasına götürdüm.
"Sakın ses çıkarıyım deme, üçümüzünde ölüm gecesi olur!"
Sırıtarak gözlerini devirdi.
Derin bir nefes alıp kapıdaki anahtarı çevirdim ve uykulu bir hâl almaya çalışarak kapıyı açtım. Annem kapıyı açmamla gözlerime sinirli sinirli baktı. Kapıyı tam açmıyordum çünkü Cem'e gelirse kendini belli ederdi.
"Kızım daha ilk günden benim aklımı çıkarmak mı istiyorsunuz?! Korkudan ölüyordum! Bu kapı niye kilitli ve içerideki seslere rağmen niyr bu kadar geç açtınız?!!"
İdil'e döndüğümde bana bakıyordu. Ona birşeyler demesi gerektiğini uyarı dolu bakışlarla gönderdiğimde yanıma gelip "Hayel kabus görüyordu, onu uyandırdım. Kapıyıda ben kilitlemiştim. Genelde kilitlerim de alışkanlık işte," dedi.
Başımı onu onaylarcasına salladım. Annem kaşlarını çattı ve odaya girdi. Aynı anda nefesimi tuttum. Gidip kapağı yarım olan dolabı açtı. Sanırım tek fırsat buydu. Annem dolabın kapağından odanın çıkışını göremiyordu.
Kapının arkasındaki Cem'e sağ elimde alttan git işareti yaptım. Bana gözlerini devirerek bakıp yavaşça kapının arkadından çıktı. Biraz daha acele etmesse annem dolabın kapağını kapatacak ve otarafa dönecekti!
İdil anneme birşeyler söylerken dudaklarımı oynatarak "Hadi git!" dedim. Cebinden küçük bir kağıt çıkarttı ve göz kırparak masama bıraktı. Kaşlarımı çatarak kağıda baktım. Aynı anda cem elindeki T-shirt'ünü sonunda kafasından geçirerek giydi ve koridorda ilerledi. Anneme "Ben su içiyorum," diyip çaktırmadan mutfağa koştum. Cem dış kapıyı yavaşça açtı ve çıktıktan sonra yavaşça kapattı. Derin bir nefes verirken tezgaha iyice yadlandım. Şu son beş dakikadır nefes almıyordum. Ne beş dakikası? Cem odama girdiğinden beri nefes almıyordum.
Bardağa su doldurup tek dikişte içtim. Odama geri döndüğümde annem koridorda beni bekliyordu.
"Birdaha kapıyı kilitleme kuzum. Bak cidden kalbime iniyordu. Şimdi iyisin değil mi?"
Anlamayan gözlerle İdil'e baktığımda kaşlarıyla işaretler verdi. Sanırım birşeyler anlatmıştı.
"Tamam. İyi geceler anne."
Annemde iyi geceler dedikten sonra odasına girdi. Ağır adımlarla odaya girdim. Ruhen Cem ile cebelleşmekten fazlasıyla yoruluyordum. Sorduğum sorulara 'Sen benim mavişimsin.' demekten başka birşey yapmıyordu! Ne sorsam umrunda değildi yada hiçbir suçum olmadığı halde ceza aldığımı söylüyordu. Bu oldukça sinir bozucuydu! Damla ile ne konuşmuştu? Neden sinirliydi? Bunları bilmiyordum ve Rüzgar önemli olduğunu belirterek Cem sana söyler demişti. Ah o bile bu dediğine eminim inanmamıştır. Cem ve benimle sakince konuşmak. Bazen ufak bir cümlede bile birbirimize girebiliyorken, bazen birbirimizi dönme dolapta yada yağmurun altında öpebiliyorduk. İşte bu kadar dengesizdik. Fazlasıyla dengesizdik. Fazlasıyla kıskançtık. Fazlasıyla tehlikeliydik. Bizi özetleyen kelimeler bunlardı. Tehlikeliydik çünkü herkes düşmanımız oluyordu. Her taşın altından bir düşman, hain çıkıyordu.
"Annene senin gece kabus gördüğünü ve Cem diye sayıkladığını söyledim. Oda kabul etti."
Ah bugün ne kadar yalan söylemiştik? Bir yıllık yalan kotamı doldurmuştum. Üstelik anneme karşı! İşte bu yüzden zcem'e beni değiştirdin diyordum ama o farklı anlıyor yada anlamak istemiyordu!
"Tamam. Saol kuzi ya."
Yatağına oturup bağdaş kurdu.
"Şimdi anlat bakalım. Cem neden o haldeydi? Bizim evede ne yapıyordu? Nasıl girmiş bizim eve?"
Ah birde ben bilsem! Anahtarı olduğunu düşündüğüm zamanlar bile oluyor.başka nasıl girebilir ki?
"Göxlerimi açtığımda buradaydı. Hiçbirşey anlatmadı. Bir bende bilsem!"
Gözlerini devirip yorganın altına girdi.
"Her neysee. Beni birdaha güzel uykumdan uyandırmayın."
İkimizde güldük. Bende ışığı kapatıp yorganı boynuma kadar çektim. Cem'in, Doruk'un, Rüzgar'ın, Cihangir'in ve Berk'in dedikleri kafamda dolanıyordu. Cem kendi dedikleriyle haklıydı. Berk beni kullanmak istiyordu. Zaten hayatta Berk'e inanmam. Doruk ise bilemediğim bir sebepten bana Cem'e değer verip vermediğimi sormuş ve ben daha cevap veremeden küsüp gitmişti. Rüzgar, Damla ile neden konuştuklarının önemli olduğunu ve Cem'in bana söyleyeceğini söylemişti. Cihangir, Doruk ile konuşup onu dinlememi istemişti.
Herkes birbirine bağlantılıydı. Ortada çok büyük şeyler dönüyordu. Bu dönen şeylerin baş karakterleri Doruk, Cem, Damla ve Berk'ti. Bende yine yine ve yinee ortada kalan kişiydim. Ortada kalıp beni de ilgilendiren ama bana söylenmeyen önemli olayları arıyordum. Arıyordum ama olaylar beni meşgule atıyordu. Cidden yorulmuştum. Bir düşününce günde kaç kere Cem demişimdir acaba? Herhalde benim bir gün içinde 'Cem' dediğim kadar kimse sevgilisinin ismini söylemiyordur.
Kendime bir kez daha küfredip gözlerimi kapatıyordum ki masamın üzerinde bana bak diye parlayan kağıdı gördüğümde gözlerim ani hareketle geri açıldı. Yani kağıt parlamıyordu tabii ama kağıt anında gözüme çarpmıştı. Yataktan fırlayıp masamdan kağıdı aldım. Üzerinde cem'in yazısı vardı. Telefonumun ışığını üzerine tuttum.
'Yarın ikinci tenefüste bahçe kapısında hazır bekle. Cezanın o zaman ne olduğunu anlarsın. Şimdi güzel güxel uyumana bak maviş ;) -O harika ama bir o kadar istemediğin Cem.'
Yarın? İkinci tenefüs? Bahçe kapısı dediğine göre biryere mi götürücekti? Hemde ikinci tenefüs! Annemin burada olduğunu daha farkında değildi galiba. Gözlerimi devirerek kağıdı okul çantamın içine attım. Bu imkansızdı. Okuldan ikinci kez gitme -kaçma- gibi bi durumum olursa annem cidden beni bu sefer öldürürdü!
Telefonumu çıkartıp Cem'e mesaj attım.
Kime: Kendini beğenmiş
Okuldan falan kaçmayacağız değil mi? Annemin güveni bize biraz azaldı çünkü söylemediğimiz yalan kalmadı.
Yatağa geri uzandıktan birkaç dakika sonra cevap geldi.
Kimden:Kendini beğenmiş
Sence söylediğimiz yalanlar umrumda mı?
Tam bir öküz! Cidden! Bildiğin öküz!
Kime:Kendini beğenmiş
İkinci defa okuldan kaçamam.
Yine birkaç dakika sonra telefon titredi.
Kimden:Kendini beğenmiş
O zaman birincide kaçmayacaktın.
Diyecek birşey bulamıyorum. Yine o son hâliyle alakası yok gibi mesajlar atıyordu. Boşuna dengesiz demiyorum.
Kime:Kendini beğenmiş
Harika bir çözüm Cem! Tebrik ediyorum!
Kimden:Kendini beğenmiş
Damla ile neden konuştuğumu ve cezanı ne olduğunu merak ediyorsan dediğimi yapıp benimle geleceksin o kadar.
Fazla ısrarcıydı. Sonunda kendi içimde savaş verip kabul ettim. Sonuçta Cem yanımda olucaktı. O gün ben kaçarken yakalandığımda oda kaçmıştı ama yakalanmamıştı. Artık tek yapmam gereken hocaların bizi görmemesi için dua etmek!
Kime:Kendini beğenmiş
Tamam. Ama ne olurdu biraz önce söyleseydin. Uykum gelmiyor artık senin yüzünden. :(
Cidden o kadar yorulmama tağmen uyuyanıyordum.
Kimden:Kendini beğenmiş
Benim fotoğrafıma bakarak gayet güzel uyuyabilirsin. Hem rüyanda beni de görmüş olursun.
Mesajı attıktan birkaç saniye sonra kendi fotoğrafını attı. Gözlerimi birkez ve birkez daha devirerek fotoğrafa göz gezdirdim. Güzel fotoğraftı.
Kime:Kendini beğenmiş
Hiç komik değil Cem.
Fotoğrafı incelemeye devam ederken tekrar mesaj geldi.
Kimden:Kendini beğenmiş
Birincisi komik olsun diye söylemedim. İkincisi cidden çok yorgunum.
Yorganı bu sefer kafama kadar çekip yorganın altından yazdım.
Kime:kendini beğenmiş
İyi geceler bay kendini beğenmiş.
Kimden:Kendini beğenmiş
Sanada maviş.
Telefonu yatağımın kenarındaki komidine koyup gözlerimi kapattım. Artık uyumalısın Hayel. Cidden uyumalıyım. Ruhum yorulmuştu. Yarın tekrar uğraşacaktım. Uğraşacağım birsürü şey vardı.
1. Cem ve kendini beğenmişliği.
2.Doruk ve küskünlüğü
3.Cihangir ve söylemleri.
4. Berk ve beni sıkıştırmaları.
5. Annem ve bana kırgınlığı.
6. Öğretmenler ve Cem'e yakın olmama karşı gelişleri.
Bu altı madde sadece bunlardan biriydi. Şöyle bir düşünüyorum da eskiden böyle bir Hayel olucağım aklımın ucundan bile geçmezsi. O karlı günde Cem ile çarpıştığımızdan ve Cem hayatımda değerli bir kendini beğenmiş olarak yer aldığından beri değişmişti herşey..
---Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin arkadaşlar---
Yazardan not: Bugün benim için çok özeldi en harika insan, en tatlı yazar Büşra abla ile tanıştım. Yaklaşık dört saat boyunca beklememe değdi. Çok çok çok tatlı biri. Bu kitabı yazmama sebep olan kişi olduğu için buraya onu çok seviyorum demek istedim. Benim için çok değerlisin BusraKck #meriçinşehri #Kötüçocuk

RÜYAWhere stories live. Discover now