48. Bölüm Minik bir ceza!!!

534 16 3
                                    

İlk defa tabağımda doğru düzgün bir yiyecek olarak tost vardı. Annem süpriz birşekilde eve geleli iki gün olmuştu ve midem bayram ediyordu. Annemin gelmesi hem iyi hem kötü olmultu denilebilir. Dün gece de Cem'i benim odamda görseydi cenaze namazımı kılabilirdiniz. Daha ilk günden Cem gözüne batmıştı. Onu kolay kolay seveceğini sanmıyorum.
Meyve suyumdan son kez bir yudum alıp masadan kalktım. İdil ve Selin ilk defa erken kalkmışlardı. Yani İdil iş günlerinde çok erken kalkıyordu fakat işe bu aralar gitmiyordu. Annemin işten ayrılmasından dolayı tekrar girer diye düşünüyorum. Yoksa sadece babamla geçinmemiz zordu. Şuan babamın hangi şehirde olduğu ile ilgili en ufak bir fikrim yoktu. Haber vermiyordu. Bazen ne kadar ilgisiz olduğunu anneme de söylüyordum ama annem işinin bunu gerektirdiğini söylüyordu.
"Okulun kaçta bitiyor?"
Annemin sorusuyla düşüncelerimden kurtulup ona baktım. Harika bugün Cem ile kaçma planımız vardı. Bu planı anneme anlatıcak olabilen varsa alkışlarım. Bu saçma kaçma planını ortaya atan Cem ise hesap vericek olan da Cem demek çok isterdim ama neden okuldan kaçalım dediğini hatırlayıp susuyordum. Damla ile olan sorunlarını yada bana anlatması gereken birşeyi anlatıcaktı. Merak duygum herşeyin önüne geçiyordu. Kendimde en nefret ettiğim içimde saklı olan ve herşeyin önüne geçen merak duygumdu.
"Genelde dörtte bitiyo."
Annem başını sallayıp İdil'e yandan bir bakış attı.
"Bundan sonra eskisi gibi ya Özgür seni alıcak yada servis ile geliceksin. Geç geldiğini görmeyeceğim. Bana kalırsa Özgür'ün seni getirmesi çok daha mantıklı."
Gözlerimi devirme isteğimi bastırıp nefesimi dışarıya üfledim. Bir Özgür eksikti gerçekten. Ne zamandır ortalıkta hasta olduğu için yoktu bence şimdide olmamalıydı. Eskiden bu kadar uyuz olmuyordum ama artık İdil'i kullandığını düşündüğüm çok oluyo.
"Ben servisle gelirim," dedim.
"Yoo servise ne gerek var. Özgür zaten o saatlerde buraya gelicekken yoldan seni de alır. Hem bende onu daha çok görmüş olurum."
İdil'in ortaya atılıp aöylediği şeye kendimi tutamayarak gözlerimi devirdim. Bu arada annemde söze karışıp idil'e birşeyler söylemeye başladı. Bu fırsatı değerlendirip çantamı omzuma attım.
"Bencede İdil haklı. Servislerde sürünmene boşuna para vermemize gerek yok. Özgür getirir seni bundan sonra."
Mücadele edemeyeceğimi anlayıp başımı salladım.
"Şimdide servisi kaçırmak istemiyorsan aşağı inmelisin."
Gözlerimi büyüterel anneme baktım.
"Sabah servisle mi gidiceğim? Bu çok saçma."
Servisle gitmek pek işime gelmiyordu çünkü oradaki kızlar fazlasıyla beni parçalamak istercesine bakıyordu. Üstelik tüm dedikodularımızı çıkaran kişinin serviste olduğuna eminim. Aralardan bir yerden ismimin sessizce söylendiğini çok duydum. Yani eğlenceli olduğuda oluyo. Cem ile adım duyulmadan ve onu umursamadan önce Cihangir ile arka koltukta kopuyoduk. Şarkı açıp böğürerek söylediğimizde olmuştu ama Cem ile takılmaya başlayınca dedikodular yüzünden binmez olmuştum.
"Servis derken Özgür bey servisinden bahsettim. Artık kendisi senin servisçin oldu."
annem sanki dediği şey acayip komikmiş gibi kahkahalar atmaya başladı. Bende morali bozulmasın diye hafiften güldüm. İdil ise suratını asmış Selin'e bakıyordu. Selin aniden arkasını dönüp bana "Özgür abiye gerek yok. Cem abi zaten ablamın her zaman serviscisi, koruması ve yardımcısı," dedi.
Ona tip tip bakıp sandalyesine ayağımla vurdum. Küçücük yaşıyla benimle uğraşıyo.
"Bencede okula geç kalmamam için çıkmam lazım. Hadi görüşürüz," dedim ve evden koşarak adımlarla çıktım. On saat asansöt beklemem dışında sonunda bahçeye ulaşmıştım. Bizim apartmanlardaki asansörleri hiç sevmiyordum. Sürekli bozuluyor yada dolu oluyordu.
Özgür üstü açık kırmızı arabasından havalı gözlükleriyle bana bakıyordu. Arabanın yanına gittiğimde gözlerimi güneşten kıstım. Bu aralar hava fazla güzeldi. Biranda kar yağıcak diye korkuyordum. Sonuçta Ankara havası belli olmuyor.
"Hep böyle geç kalır mısın? Sevgiline yazık."
"Asansör sağolsun," dedim ve Gözlerimi devirip arabaya bindim.
Arabayı çalıştırıcak sanmıştım ama bana niranda somurtarak bakmaya başladı.
"Sevgilinin olmadığını sanıyordum. Cem ile-"
Sözünü yok artık dercesine kestim.
"Hey! sevgilimin olduğunu söylemedim."
Tekrar sırıtarak ensesini kaşıdı.
"Şaka yapmıştım zaten. Sende hemen kanıyorsun. Şaka canım şaka."
Gerçekten ciddi mi? Beni çocuk falan sanıyor. Hiç oralı olmayıp şu işgencenin bitmesi için dua etmeye başladım. Resmen annem beni Özgür ile ölüme terk ermişti. Cem onunla gidiceğimi öğrense beni keserdi. Bir dakika ya! O niye beni kessin? Sonuçta ne sevgiliyiz ne birşeyiz? İstersem Özgür ile giderim. Ona ne? Yada ondan bana n-
İç ses: Tamam Hayelciğim. Bunların hepsi geçicek. Sadece sus ki konuştukca batma aq.
Sen sus be iç ses!
"Eee nasıl gidiyor? Bundan sonra eskisi gibi seni okuldan ben alıcağım. O Cem'i görmeyeyim bana yeter. Onunla takılmıyorsun değil mi artık?"
Allahım cidden bana sabır ver. Her benimle konuştuğunda Cem'i gömüyordu. Bu konuşmanın benzerini dün arabada da yapmıştık. Cidden şaka gibi!
"Bu seni ilgilendirmiyor."
Kaşlarını çattı.
"Bana sinirli misin sen bakıyım?"
İç ses: Yok sadece biraz uyuz oluyor.
"Hayır."
Bu son cümlemden sonra sinirleri bozulmuş gibi yol boyunca hiç konuşmadı. Bende rahat bir kafayla okula geldim. Araba okulun yanında durduğunda herkesin gözü üzerimdeydi. Onlara bakmamaya çalışarak kemerimi çözdüm.
Özgür etrafında bize bakanlara bakıp "Çıkış saatinde burada ol sinirli bücür," dedi. Başımı sallayıp üstü açık harika arabadan indim. Bu arabada uyuz olduğum birinin olması ne kadar kötü. Cem'in olması olabilirdi. Hayallere kapılıp okul bahçesine girdiğimde tanıdık sinir bozan gözleri yanımda farkettim. Hızlı adımlarla "Cem seni çok boş bırakmış. Dikkat et de bu boşluktan bazıları yararlanmasın," dedi. Bu cümleyi kuran tabiki Berk'ten başkası olamazdı. Sessizce "Senin gibi olanlar!" dedim.
Bunu duymamıştı tabiki. Berk ile ne yapıcağımı bilmiyordum. Başıma bir bela daha almamak için onu umursamayacak ve takmayacaktım. En iyisi sanırım bu olucaktı. Aslında kimseye bulaşmamak en iyisiydi diye düşündüğüm zamanlar kendime sen kimseye bulaşmasanda Damla ve Berk gibiler sana bulaşıyordu cümlesini hatırlatıyordum.
Bunları boşvermeye çalışarak sınıfa girdim. Öğretmenin gelmesine az kalmıştı bu yüzden herkes kitaplarını çıkarmış sıkılgan birşekilde bekliyorlardı. Berk ile iki saniye farkla sınıfa girdiğimizden Yağmur hemen gözleriyle Berk'e ölümcül bakışlar atmaya başlamıştı. Herzaman ki gibi boş olan sıramıza oturdum. Cem ile olan boş sıramıza. Bütün sınıf tam olsa da bizim skramız bomboş oluyordu herhalde. Cem'in gelmemesine şaşırarak kaşlarımı çattım ve sıraya oturdum. Rüzgar köşeye çekilmiş telefonla komuşuyordu. Yağmur sırama doğru eğilip meraklı gözlerle bana baktı.
"Ebru teyze mi geldi? Tamam bu soruyu aslında daha sonra sormam gerekiyordu. Önce sen Özgür ile mi okula geldin? sorusunu sorucaktım. Birde okuldan kaçtıktan sonra neler oldu? Bu soruları cevaplamazsan ölücem cidden."
Derin bir nefes aldım. Yağmur'un en çok meraklı olma konusunda seviyordum. Meraklı gözlerle bakınca çok tatlı oluyordu.
"Annem Cem'i gördü. Bizi güzel bir sorguya çekti ve malesef yalan konusunda giderek yükseliyorum. Dün gecede salak gibi nasıl olduğunu bilmeden ben uyurken odama girdi. Üstelik İdil'de bizim odadaydı. Annem konuşma seslerine uyandı. Allahtan Cem'i görmeden evden çıkarabildim. Yoksa kalpten giderdi."
Yağmur gözlerini büyütüp gülmeye başladı.
"Sizin aşkınız bizimkinden daha heyecanlı olucak gibi. Saçını başını yolarım kanka."
Kahkaha attım. Aşk mı demişti? Ah saçmalamasa iyi olur. Söz konusu Cem olunca bu haşadığımız hiçbirşeyin sonucu 'aşk' olamaz. Sonuçta sevgili falan olmayacağız da. Onun sevdiği sevgili türü benden çok farklı zaten. Sadece bu iddiaa işinde o kazanmıştı galiba ama kazandığından haberi yoktu. Bu iddiaa'yı onun kazanacağına inanmıyordum. Onu sevebiliceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Unuttuğum tek birşey vardı iddiaanın ipleri Cem'in elindeydi. İstedği zaman değiştirebilirdi. Bu oldukça kötüydü zaten.
"Ne haber okul kaçağı?"
Rüzgar sırıtarak yerine oturdu. Gözlerimi devirdim. Hayatımda bir kere kaçmıştım ve olay olmuştu. Şimdide kaçacaktım. Hiç akıllanmıyordum! Cem aklımı alıyor ve çöpe atıyordu. Bende öylece izliyordum bunu.
"Bugününde özel kaçağı ilan ettik seni," dedi.
İyice kızarırken Rüzgar'a "Cem sayesinde. Nereye gidiceğimizide söylemedi. Pislik işte," dedim.
Yağmur aniden gözlerini pörtletti.
"Bugünde kaçacağını söyleme! Hemde yine bensiz. İyice bensizliğe alıştın ama sen!"
Gülerek koluna yavaşça vurdum.
"Sensiz hiçbirşey olmuyor zatende Cem illaha ikinci tenefüs bahçede bekle dedi. Annem kaçtığımızı yine öğrenirse hiç hiç hiç hiçç iyi olmaz. Birde müdüre yakalanırsak düşünemiyorum."
Rüzgar rahatlatıcı bir ses tonuyla "Sen merak etme. Cem varken yanında kolay kolay asla yakalanmazsın. O bu işleri biliyor," dedi.
Tekrar hafiften güldüm ama yinede tedirgin oluyordum. Neden çağırdığını bile bilmiyordum.
"Nereye çağırdığını bile bilmiyorum? Peki şimdi neden burada değil?"
Rüzgar sırıtarak "Ya gece içip sızmıştır yada gece barda bir kızl-" diyordu ki sözünü kestim.
"İçimi rahatlattığın için çok teşekkür ederim Rüzgar! Ciddi misin?!"
Şaka mı yapıyordu? Dalga geçer bir hali vardı ama dün gece benim yanımdana yrıldıktan sonra başka bir kızın yanına gitmiş olabiliceği düşüncesi beynime ulaşınca gözlerim alev aldı.
"Ah sakin ol. Cidden onu kıskanıyorsun yenge. Merak etme uyuyakalmıştır."
Yenge? Bu ikinci kes bana yenge diyişiydi. Gözlerimi devirip önüme döndüm ve hocanın gelmesini bekledim. Yaşlı ve bana takık olan kadın içeri girdiğinde somurtmaktan kendimi alamıyordum. İlk dersin matematik olduğunu beynimin bir köşesine yazmalıyım.
"Bugün bize konuyu anlatıcak olan şanslı iki öğrenciyi seçiyorum."
'Şanslı' ile 'şanssız' kelimesinin arasındaki farkı bilmiyordu. Büyün bir sers boyunca o iğrenç konuyu anlatıcak öğrenciye şanslı diyerek resmen alay ediyordu. Düşünüyormuş gibi yapıp "19. Sıradaki öğrenci," dedi.
Kimse yoklamada kaçıncı sırada olduğunu işsizlenerek ezberlememişti tabikii. Nedret Hoca yoklama defterinden 19. Sıradaki öğrenciye baktı ve sırıtarak sınıfa döndü.
Herkes korku dolu gözlerle birbirine bakıyordu.
"Sanırım yeni gelen öğrencimiz çok şanslı. Berk matematiği sevdiğini düşünüyorum."
Sınıfta kıkırdama sesleri gelmeye başlarken bende pis pis sırıtmaya çalıştım. Berk gözlerini ovuşturarak ayağa kalktı ve üşengeç adımlarla tahtaya ilerledi.
"Tahmin ettiğinizden daha iyiyim."
Nedret Hoca gülümseyerek Berk'e bakarken Berk rahat tavırlarla tahtanın önünde beklemeye başladı.
"Şimdi ikinci şanslı öğrencimi seçiyorum. Berk yirmiye kadar bir sayı söyle."
Berk'in gözleri biran beni buldu ve ifadesiz birşekilde "10" dedi.
Bu kişinin kim olduğunuda kimse bilmiyordu. Yine herkes meraklı bakışlar atarken Nedret Hoca "İşte tamda istediğim kişi. Hayel tatlım ne zamandır tahtaya çıkmıyorsun değil mi? Seni buraya alalım. Bu seferki eşin Cem değil malesef," dedi.
Ağzım açılırken şansıma küfrediyordum! Lanet olası şans ne zaman bana gülmüştü ki? Berk bilerek yapmıştı! Hangi sırada olduğumu ben bile bilmezken o nasıl- ah cidden insanı sinirlendirmenin yolunu iyi biliyordu!
"Burada olduğun için sorun yok. Sana bakıyor olacağım yenge."
Rüzgar'ın rahatlatıcı ses tonu yine içimi azıcık rahatlatırken ayağa kalktım ve somurtarak tahtaya gittim. Yağmur endişeli gözlerle bakıyordu. En köyü ondan kopya alırdım.
"Bu kağıtta olan bütün soruları çözüyorsunuz. Bende sınav kağıtlarını okuyacağım. Ders biyiminde hepsine tahtadan bakacağım ona göre."
Nedret Hoca şeytanın bir türü gibi ya! Gözlerimi yumup elindeki kağıdı aldım. En az yirmi soru vardı!bir kağıda bir Berk'e baktım. Hiç hiç hiç şansımız yoktu. Berk'in bir soru bile çözeceğini sanmıyorum.
Sınıf kıkırdamalar ve konuşmalara boğulurken biz Berk ile herkese arkamızı dönmüş tahtada soru çözüyorduk. Hemüz ilk sorularımızdı ve ben şimdiden biryerde takılmıştım. Soruyu tekrar tekrar okuyup silip baştan çözdüm ama olmadı. Bu soruyu geçip diyerini yapacağım sırada kalemim elimden Berk tarafından alındı. Ne yapıyor diye bakarken uğraştığım soruyu okumaya başladı. Kaşlarını çatıp birşeyler yazdı tahtaya. Gerçekten bu soruyu çözeceğini mi sanıyordu? Diğer sorulardan daha zordu. Hiçbirşey söylemeden ona bakmam tuhaftı. Mutlaka birşeyler demem gerekmiyor muydu? Omuz silkerken Berk kalemi bana geri uzattı ve sırıttı.
"200 burada kullandığın için kullanmayacaktın ve burada çarpman gerekiyorken bölmüşsün. Mantıksal hatalar yapmıyorsun. Sanki konsantire olamıyorsun. Sakin olursan yaparsın güzellik."
Göz kırpıp kendi kağıdındaki soruyu okumaya devam etti. Şaşkınlıkla yaptığı şeylere baktım. Dedikleri ve yaptıkları doğruydu. Soruya odaklanamamıştım ve yaptığım hatalar saçmaydı. Doğru yapmıştı soruyu! Oha diyerek ona bakarken o bu bakışlarımı farketmiş gibi bana baktı ve "Daha yeni başladık. Bitirip benden kurtulmak istiyordan soruları çöz," dedi.
Aynı bakışlarla yaptığı sorulara baktım. Üçüncü sorudaydı! Ben ise birinciyi yarım yapmışken gelip yardım etmişti! Sakin kalmaya çalışarak diğer soruya geçtim. Soruyu güzel ve kolay birşekilde çözdükten sonra diğer ve diğer sorulara geçtim. Şimdilik iyi gidiyordum. Konsantire olmuş ve kendi sesimden başka sesleri duyamıyor gibiydim.
"Ben bitirdim," dedi Berk. Başımı salladım. Cidden fazlasıyla şaşırmıştım. Matematikte iyi olma ihtimali bile vermiyordum. Son sorumuda çözüp tahta kaleminin kapağını kapattım. Berk çözdüğüm sorulara bakarken bir soruya kaşlarını çattı.
"Burada denklem kurman gerekiyordu."
Bende kaşlarımı çattım. Hey? Soruyu çözmüştüm ama!
"Nasıl yani? Cevabını buldum bile."
İfadesini bozmayarak "Yanlış yapmışsın. Buraya kadar getirip burdan sonra denklem kurup 40 bulman gerekiyordu. Öbür yoldan gitmek istemişsin ama denklemden kaçamayıp tökezlemişsin, sonucundada yanlış yapmışsın. Kaçacağını düşünerek yanılma güzelim. Yoksa daha çok tökezlersin," dedi.
Suratına anlamsızca bakmaya devam ettiğinde diğer soruya geçti ve doğru olduğunu söyleyip diğer sorularımıda kontürol etti. O son cümlesine ne dediğini gayet anlamıştım ama konuşmak ilime gelmiyordu. Arkaya bir bakış attığımda Rüzgar'ı bana bakarken gördüm.
"Vayy sorularınızın yarısı doğru gidiyor çocuklar."
Nedret Hocanın sesiyle aniden irkildim. Bu irkilmeme Berk gülerken hiç aldırmadım. İkimizinde soruları bitmişti ama Berk yanlışlarımı bulup bana daha kolay yollarını anlatıyordu. Aslına bakarsan anlamıştım soruları. İyi anlatıyordu. Berk'in anlatmaları bittikten sora Nedret Hoca gelip hepsini kontürol etti. Hepsinin doğru olmasına şaşırmış birşekilde bize bakıp mutlu mutlu gülümsedi.
"İlk defa bütün soruları doğru yapan ikinci grupsunuz. Harikasınız."
Zorla gülümseyerek yerime geçiyordum ki bizi Nedret Hoca tekrar durdu. Elinde iki tane kart vardı. Birini bana diğerini Berk'e uzatıp gülümsedi.
"Okulumuzda matematik projesi gibi birşey var. Bütün sorularınyapan birinci grubu bu projeye aldım. Bu projemiz belki yarışmaya dönebilecek. İki okul arasında olan bir yarışma. Sizde artık bu projede varsınız. Son alıcağım bir grup kaldı. Oda yine soruları doğru yapan grup olucak."
Gözlerimi pörtleterek bir Hocaya, bir karta, bir Berk'e baktım. Matematik yarışması ve ben? Oraya giden öğrencilerin yarısı inek! Tamam Berk'in bu kadar zeki olucağını tahmin etmiyordum ama ikimiz hayatta olmaz! Cem duysa!
"Diğer grup kim Hocam?"
Berk gayet rahat birşekilde soruyordu. Ona iyiydi tabii.
"Doruk ve Onun bir arkadaşı. O arkadaşının kim olduğunu söylemedi. Yedek olarak giricekmiş."
Doruk olduğunu duyunca daha çok gözlerim pörtlerken yanındaki arkadaşının Cihangir olduğuna bahse girerim. Berk teşekkür edip yerine oturdu. Bende şaşkın bakışlarımla birşey diyemeden yerime oturdum.
Rüzgar anında yanıma gelirken Yağmur'da arkadan dürtmeye başlamıştı.
"Bu Hoca dalga mı geçiyor lan? Ne?!"
Elimi alnıma yapıştırıp öfledim. Bende bir bilsem!
"Resmen Berk ile matematik projesi yarışmasına katılacağım! Üstelik Doruk ve bir arkadaşıda gelicek! Birinin beni kurtarması harika olurdu."
Rüzgar "Cem hepimizi sikicek," diye mırıldanırken ona sert bir bakış attım.
"Cem'e ne ki? Ölücek olan benim!"
Tamam. Bunu neden dedim bilmiyorum ama arada sırada Cem'i sevdiğimi falan unutup mal mal triplere giriyordum.
"Neyse şimdi zil çalınca sen hemen bahçeye uç. Ben Cem ile bu konuyu sonra konuşurum. Yada sen konuşursun."
Zil seaini duyduğumda nefesimi dışarı üfleyip başımı salladım. Ne yaparsam yapıyım salak Berk gitmiyordu! Uyuşuk adımlarla çantamı sırtıma takıp sınıftan çıktım. Cem beni kapıda bekliyor olmalı diye düşünüyordum. Öğretmenlere görünmeden çıkış kapısına vardığımda oradaki güvenlikçi beni durdurdu. Zaten tek başıma gidicek değildim bay güvenlik! Birkaç dakika bekledim ama Cem'den iz yoktu. Pes edicek değildim ama gelmemişti. Üstelik zil çalmıştı. Öğretmenler bahçedekileri içeriye sokmaya çalışıyordu. Telefonumu çıkartıp saate baktım. Of Cem ya! Öğretmenin gözü beni bulunca hemen telefon elimdeyken rehbere girip Cem'in adına tıkladım. Telefon çaldı çaldı çaldı çaldı çaldı çaldı-
"Evet?"
"Cem nerdesin?"
"Hayel önemli birşey mi oldu?"
Önemli birşey mi oldu derken? Bana geliceğini söyleyip gelmeyen oydu!
"Seni bekliyorum okul kapısında."
"Tamam."
Tamam? Nasıl yani ya?!
Telefonu sinirlice kapatıp ayağımı yere vurdum. Bu kadar olmaz ya!
"Sinir ve uyuz! Hem çağırıyor hem gelmiyor! Hep böyle yapıyor! Kendini beğenmişin teki! Uyuz etmek zorunda değildi! Kaslı kafa ne olucak!! Uyuz pislik!"
Kendi kendime öfkeyle konuşurken arkamdan tanıdık bir kahkaha sesinin gelmesiyle olduğum yerde ayaklarımı yere vurmayı kesip durdum. Cem??
"Bana bu kadar sinirlenip kendini döveceğini bilseydim şaka yapmazdım maviş."
Kahkaha atmaya devam ederken arkamı döndüm ve domates suratımla ona baktım. Benimle konuşurken ağacın arkasına saklanmıştı ve bir dizi oyuncusu gibi rol yapmıştı! Cidden oyuncu olmalıydı. Kahkahalarının arasına kollarını belime sarıp beni kendine çekti. Cem böyle şeyler yapar mıydı? Kıkırdamalırını sürdürürken bende çatık kaşlarımı, çatmayı bırakıp hafiften güldüm.
"Seni böyle söz verip bırakmam bebeğim. Bunu bir kenara yaz. Cem Üstüner asla ona ait olan birini yüzüstü bırakıp, terk etmez,".
Fazla mı romantik davranıyordu? Ahahaha pardon romantik demiştim. Cem ve tomantiklik ayrı şeylerdi ama şuan Cem garip davranıyordu. Hâlâ kolları belime sarılı birşekilde bana sarılıyorken biranda ayaklarım yerden kesildi. Ne olduğunu anlayamadan Cem'in omzunda sarkıyordum. Oda hiçbirşey yokmuş gibi çıkışa doğru yürüyordu.
"Cem? Ne yapıyorsun?!"
Tekrar gülme sesi geldi. Güvenlik bize tip tip baksada hiçbirşey dememişti. Bu daha çok tuhafıma gitmişti. Arabasının yanına geldiğimizde beni yere indirmeden ön koktuğa koyup emliyet kemerimi bağladı. Hiçbirşey diyemiyordum çünkü cidden şaşırmıştım.
Oda kendi tarafına binip arabayı çalıştırdı.
"Selin evde mi?"
Selin'i sordu. Selin'i? Bu bir tür şaka mıydı!? Anlamayan gözlerle ona baktığımda gözlerini devirip "Bir süprizim var," dedi.
Süpriz? Daha çok şaşırarak "Ne süprizi?" diye sordum.
"Adı üstünde Hayel. Süpriz."
Başımı sallayıp arkama yaslandım. Yiç değilse nereye gittiğimizi söylerdi değil mi?
"Peki. Nereye gidiyoruz? Yani en azından bunu bilmeliyim."
Yola bakmaya devam ederk gözlerini kıstı.
"Meraklı."
"Sende kendini beğenmişsin."
Cem gözlerini devirip "Yazılık eve gidiyoruz," dedi.
Bu demek oluyordu ki yolumuz uzundu ve Cem çok konuşmamı istemiyordu. Bende biraz kafa dinlemiş olurum diye gözlerimi kapattım. Yani şuan içimde ölüyor olmamı söylemiyordum bile. Selin'i neden sormuş olabilirdi ki? Telfonum cebimde titremeye başlayınca gözlerimi açıp baktım. Ne? Berk arıyordu! Gözlerimi büyüterek telefona baktım. Şaka mı? Sürekli bu soruyu sormaktan bıkmıştım ama hayatım şaka gibiydi. Tabiki cevaplamıyacaktım. Cevaplayacak kadar salak değildim. Berk bugün zaten beni yeteri kadar şaşırtmıştı. Matematik dehası çıkmıştı çocuk. Bu oldukça tuhaftı. Birdiğer konu şaka gibi olan sorunum vardı. Cem'e, Berk ile matematik yarışmasına katıldığımı nasıl söyleyecektim? Hiçbir fikrim yoktu ama tabii söyleyecektim. Umarım fazla kızmazdı. Hey neden kızsın ki? Sevgilisi falan değilim! Kıskanıcak hâli yok yani. Hayel sende bir iki kere öpüştünüz ve seninle ilgileniyor diye sevgilisiymiş gibi triplere giriyorsun. Aferin bana! Bu tripten hemen çıkmam gerek. Yoksa kendime kafa atıcağım. Sanki sevgilisiyimde o beni kıskanıcak. İyice saçmalamaya başladım. Cem üyüzünden dengesiz, saçmalayan ve meraklı bir maviş oldum çok teşekkür ediyorum! Berk ile katılmak benim sorunumdu çünkü zarar görücek olan bendim. Oda beni korumaktan vazgeçmeliydi çünkü sevgilisi değilim. Yani aslında beni koruyor olmasının nedeni, beni kardeşi olarak görmeside olabilirdi ama bu oldukça saçma olurdu. İnsanlar kardeş gibi gördüklerini öpmez!
Ah hangi konulara gitmiştim bir anda! Tamamen saçmalıyorum! Kendime gözlerimi devirip etrafıma bakındım.
"Kim aradı?"
Cem'in sorusana kaşlarını çattım.
"Boşver. Önemli biri değil."
Kafamı cama çevirdiğimde şaşırdım çünkü bizim binaya gelmiştik. Cem aniden arabayı durdu. Kaldırımda elinde bir poşetle bekleyen Selin'i gördüğümde Cem'e tuhaf bir bakış attım.
"Selin evde mi diye o yüzden sormuştum. Ayrıca kim aradığınıda söyle."
Arabadan inip Selin'i arka koltuğa bindirdi, kendiside tekrar sürücü koltuğuna bindi. Selin'e baktığımda saçlarını açmış güzel bir elbise giymişti. Annemin bndan haberi var mıydı?
"Biri cidden neler olduğunu anlatabilir mi? Selin? Cem?"
Selin heyecanla Cem'e bir bakış atıp ayaklarını salladı.
"Tamam. Ama Derin'e sana bunu söylediğimizi çaktırmayacaksın tamam mı?" dedi Cem.
Başımı evet anlamında salladım.
"Bugün Derin'in doğum günüü! Özellikle seni, beni ve Cem abiyi çağırdı. Ona çok güzel bir hediye aldım," dedi Selin.
Doğum günü mü? Ben bu okul fotmalarıyla pardon ama nereye katılıyordum? Eteğime baktığımda Cem sırıttı.
"Merak etme Derin sana ve bana özel kıyafetler hazırlamış. Mutlaka onları giymeliymişiz. Zaten o kısa eteğinle gidemezdin. Bana kalsa o eteği hiç giymemelisin. Atık sınıfımızda Berk gibi pezevenkler olduğundan."
Gözlerimi devirdim. Cem'in üzerinde siyah T-shirt ve siyah kot vardı. Onu şuan hiç incelemediğimi farkettim. Kahverengi gözleri mutlu görünüyordu. Saçlarıda dağınıktı. Yüzümde gülümse yayılırken Cem anlamamış gibi baktı. Artık ona nasıl bakıyorsam "Niye öyle yiyecekmiş gibi bakıyorsun bebeğim. Kaçtığım yok," dedi.
Tamam bugünlük rezil olma kotamı doldurdum..
Kollarımı göğsümde birleştirip önüme döndüm. Acaba partiye kimler geliyordu? Esma teyze kesin olurdu.
İç ses: Kimlerin geliceğini değilde annenden Cem'in nasıl izin kopardığını merak etsen senin için daha sağlıklı olur.
Aaaa doğru! Annemi nasıl atlatmıştı? Gözlerimi büyüterek Cem'e döndüm.
"Anneme ne dedin?!"
Cem yine sırıttı.
"Güzel bir konuşma yaptım. Hatta okula gelememin nedeni annenle güzel güzel sohbet etmemizdi. Açıkcası annen beni çok sevdi. Değil mi Selin?"
Selin başını evet anlamında sallayıp elini çırptı.
"Hatta bir ara bize akşam yemeyine gelmeaini istedi. Esma Teyze ile tanışacıkmış. Bizim onlara gittiğimizi öğrenmiş bu sefer sıra sizde, siz bize gelin dedi Cem abiye."
Ay yok artık. O ilk Cem'e gittiğimiz gün aklıma geldi. O zamanlar hsrbiden Cem'den nefret ediyordum.
"Benim annemden bahsediyoruz değil mi? Bunu nasıl becerdin? Büyü falan mı?"
Cem bu sefer piçimsi sırıtma yaptı ve " Bu yakışıklılığımın büyüsü canım," dedi.
İçimden yine kendini beğenmişlik hapıyor diye geçirdim.
Telefonum ikinci kez Berk tarafından titreyince biraz ğrktüm. Acaba birşey mi diyicekti? Cem yine tuhaf bakışları telefonuma atınca hemen ekranı kapattım.
"Kim arıyor? Üçüncü kez sormam kötü olur."
Nefesimi dışarı üfledim. Şuan söylemek biraz saçma ve ölüme gitmek gibi olurdu ama..
İç ses: Ama ne? Eskisi gibi mi oldun istiyorsun?
Hayır tabiki iç ses! Sadece şuan onu mutlu görüyorum ve şuan söylemiyeceğim.
"Özgür."
Özgür demişkeen.. Al işte! Özgür beni çıkışta bekleyecekti! Gözlerimi büyütürken telefonu hemen açıp numarasını girdim. Çaldı ama açmadı. Zaten konuşmak istemediğim için kısa bir mesaj yazdım. Sonuçta anneminde haberi olduğundan sorun olmazdı.
"Ciddeen hâlâ onunla görüştüğünü söyleme."
Gözlerimi kaçırarak "Yeni şöhörüm," dedim.
Cem al işte der gibi direksiyona vurdu ve nefesini üfledi. Artık yapıcak bişey yoktu. İnsanları olduğu gibi kabullenmem gerektiğini öğrenmiştim. Özgür sinir biriydi çinkü İdil'i kandırdığını hissediyordum ama sonuçta İdil onu seviyordu ve İdil benim canımdı.
***
Cem'e açıklama yapmalarla ve onun sıkılgan kendini beğenmiş sözleri ile geçen bir araba yolculuğuydu. Yazlık eve vardığımızda bahçesi her zamankinden düzenli ve temiz görünüyordu. Havalar ısındığı için yerdeki yapraklar gitmiş havuza su doldurulmuş ve balkonları açılmıştı. Esma teyzenin burada olduğu heryerden belliydi. Evin bakımsız hâli gitmişti. Selin koşa koşa kapının yanına gitti. Cem ile plan yapmışlar gibi Selin duvarın arkasına saklandı. Bende zile bastım. Derin heyecanlı gözlerle kapıyı açtı. Cem onu kocaman kucaklayıp öptü.
"Cem abii! Hayel abla! Sizi çok özlemişimm!"
Esma teyzeye "Anneee! Geldiler," diye seslendikten sonra beni süzdü "Özel kıyafetler hazırladım biliyosun değil mi? En azından mumu üflerken o kıyafetleri giyinn.."
Daha kapıdan girerken söylemişti. Cidden çok heyecanlı olduğu belliydi. Bende kocaman sarıldıktan sonra "Bil bakalaım süpriz olarak kim geldii?" diye sordum.
Selin "Süpriiiiiiz!" diye Derin'in benim sorduğum soruya düşünme fırsatı vermeden üzerine atladı. O anda ikisine bakarken Cem ile göz göze geldik. Bana çok dikkatli birşekilde bakıyordu. Bu kadar dikkatli baktığını hiç farketmemiştim. Kahverengi gözlerini bana keneylemişti resmen. Neden öyle bakıyor diye düşünürken yüzümdeki Selin ile Derin'e olan gülümseme kayboldu.
"Hoşgeldiniz çocuklar. Kusura bakma Hayel biraz işlerim vardı onları halletmeye çalışıyordum ilgilenemedim. Nasılsın?"
Esme teyze çok yorgun ve kötü görünüyordu sanki. Üzerinde mor bir gömlek altında da siyah bir pantolon vardı. Saçlarının dalgası dağılmış karışmış, Gözleride kızarmıştı. Bir hâller olduğunu anlasamda çaktırmadım.
"Önemli değil. Ben iyiyim. Siz nasılsınız?"
"Ne olsun kızım? Uğraşıyoruz öyle işte. Bugünde Derin'in kutlayacağımız ilk doğumgünü. Çok heyecanlandı, bende minik bir pasta aldım onu keseriz dedim."
Başımı sallayıp gülümsedim. Hepberaber içeri girdiğimizde Esma teyze Cem ile konuşmak için kenara çekildi. Bende Selin ve Derin ile bana giydirmek istedikleri kıyafetlere bakmaya yukarı çıktım. Yukarıda Cem'in ve Doruk'un odasını es geçerek o ilk girdiğim Sanem Hanım'ın odasına girdiler.
"Buraya girdiğimizi annem görürse öldürür. Bak işte size bunları getirdimm!"
Yatakta olan kıyafetlere bakınca gözlerimi büyüttüm. Bunlar prenses ve prens kostümüydü! İkisinede kahkaha atarak baktım. Hayatımda hiçbir zaman prenses kıyafeti giymemiştim. Küçükken bile bu hikayelerden nefret ederdim açıkcası. Bu tür şeyler bana saçma gelirdi.
"Lütfeeen. Hayel abla en azından mumları üfleyene kadar."
Derin'i kırmak hiç istemiyordum ama bu saçmaydı. Cem'inde prens kıyafetini giyiceğini düşündüm bir an. Vay be onu prens kıyafetleri ile götmek gerçekten gülmemi sağlayabilirdi. Başımı keyiflice salladığımda Derin ellerini çırptı ve prens kıyafetlerini eline alıp Selin ile odadan çıktı. Odada tek kaldığımda elbiseye yöneliyordum ki Sanem Hanım'ın kapağınaçık dolabı dikkatimi çekti. Kaydırmalı bir dolaptı ve yarısı açıktı. Güneş ılığı perdeden çıktığı kadar dolabın içine doluyordu. Yavaş adımlarla dolaba gittim. Birkaç kıyafet görünüyordu. O gördüğüm birkaç kıyafetin bile pahalı birşey olduğuna bahse girerim. Dolabın içinde bir kutu dikkatimi çekti. En öne çıkmıştı ve apartopar kapatılıp koyulmuş gibiydi. Buraya biri girip bakmış sonrada acele edip kapatamadan odadan çıkmış olmalıydı. Kutunun kapağını açtığımda içinde full resimler olduğunu gördüm. Bir tane resimde Doruk'u görmemle gözlerimi büyüttüm. Etrafta havalı ve pahalı kıyafetleri olan iki kadın vardı. Sanırım bir davette çekilmiş fotoğraftı. Doruk'un yanında sarışın bir kız vardı. Gözleri masmavi ve mutlu bakıyordu. Doruk kızın omzuna kolunu atmış gülümsüyordu. Diğer fotoğraflara baktığımda Sanem Hanım'ı, Doruk'u ve Cem'i buldum. Üçü yan yana gülümseyerek yine aynı yerde fotoğraf çekilmişlerdi. Bu oldukça tuhafıma gitmişti çünkü Cem küçük değildi fotoğrafta. Bizim bildiğimiz kendini beğenmiş Cem'di. Geçen sene çekilmiş fotoğraf olabilirdi. Hâlâ Sanem hanımla konuşuyorlarmıydı? Üstelik Doruk ile kolkola çekilmiş fotoğraflarıda vardı. Hep aynı davette çekilmiş fotoğrafları karıştırırken içlerinden biri yere düştü. Elimdekileri kutuya koyup yere düşen parçaya eğildiğimde gözlerim şoka upramış gibi açıldı. Beynim ne olduğunu algılamaya çalışırken şaşkınlık ile yavaş yavaş öfke yayılmak için bekliyordu. Fotoğrafı elime alıp ayağa kalktım. Bu bu bu? Şok üzerimdeyken ağzım açık fotoğrafa bakıyordum.
Damla? Cem?? Yüksek bir masada Cem ile ikisi el ele tutuşmuş gülüyordu. Damlanın boyalı sarı saçları çok dikkatli birşekilde topuz yapılmıştı. Cem resmi ve dikkat çekiciydi. İkiside çeken kişiye mutlu mutlu bakıyorlardı. Damla'nın giydiği kıyafetin dekoltesinden bahsetmiyorum tabii. Krem renkli bir elbiseydi. Aşağalara kadar uzuyor ve yere sürünüyordu.
Ben hâlâ resme şaşkın şaşkın bakarken kapı son hızla sert birşekilde açıldı. Refleksle resmi elimde katladım ve avucuma sakladım. Cem sinirli gözlerle içeri geçti ve kapıyı sertçe kapattı.
"Burada ne yapıyorsun?"
Gözlerimi kırpıştırıp dolabın kapağını kapattım.
"Derin prenses elbisesini giymemi istedi. Bende burada-"
"O elbiseyi giyeceğini söyleme."
Kaşlarımı çattım. Derin'i kıracak değildi.
"Giyeceğim. Zaten kısa süreliğine. Derin üzülsün istemiyorum."
Elindeki prens kostümü olduğunu yeni farketmiştim. Bana gözlerini devirip yataktakı elbiseyi aldı ve kolumdan tutup odadan çıkarttı. Kendi odasına sürüklendiğimde kapısını kapattı ve elbiseyi bana verdi.
Ona anlamayan bakışlar atarken o alaylı bakıyordu.
"Tamam, tamam. Sen giyin bende giyiniyorum işte."
Gözlerimi devirdim. Cem üzerindeki T-shirt'ü çıkarttı. Benim yanaklarım pembe pembe olurken neden kızarıyorlar diye onlara kızıyordum. O üstüne geçirmeyle uğraşırken ve arkası dönükken hazır fırsat diye üstümdeki okul formasını ve eteği hızlıca çıkartıp elbiseyi üzerime geçirdim. Tam üzerime olmuştu. Arkadaki fermuara uzanmaya çalıştım ama imkansız denilecek kadar vardı.
"Acaba fermuarı kapatabilir misin?"
Cem'i üzerinde o prens kıyafeti ile görünce bir kahkahayı bastım. O ise "Ha ha çok komik," dedi.
Ben hiç durmadan kahkahalar atmaya devam ettim. Cidden Cem'i prensim olarak hayal etmek nasıl birşeyse şuan gerçekleşmişti. Sanırım bazı kızların sıradan hayalinin gerçeğini görüyordum.
"Beyaz atın nerde prensim?"
Cem alaylı bakışlar atarak arkama geçti. Saçlarımı toplayıp önüme attı.
"Beyaz atım olmayabilir mavişim. Eyaz atım olmadan da prensesi kazanabilir, kurtarabilirim."
Kahkahaları durdu ve gözlerimi devirdim. Kendini beğenmese olmuyor. Fermuarı yavaş yavaş kapattıktan sonra ellerini belimde bağladı. Şaşkınca ne yapıyor diye bakarken iyice dibime girip yapıştı.
"Bu gece burada kalacaksın bebeğim."
Bunu cidden bilmiyordum. Şaşkınca gözlerimi kırpıştırdım.
"Neden?"
Durdu durdu ve nefesini aniden boynumda hissettim."Çünkü benden kaçamazsın mavişim." Titremeden sonra gelen bir bayılma hissine girdim resmen. Ruhum titremişti. Daha birşey anlamadan Cem beni kollarına almıştı. Küçük bir çığlık atığ ona deli misin? Bakışları attım ama o sırıtarak odasından çıktı. Merdivenlerden inerken ona öyle bir sıkı tutundum ki. Sanki düşücez ya! Aşağı indiğimzde Cem'e bakıp kıkırdarken Cem'in adımları aniden durdu. Gözleri gözlerimden ayrılıp karşıya döndü ve surat ifadesi tamamen dondu. Bu durat ifadesini biryerden biliyordum. Suratını dondurmuş ve karşısındaki kişiye buz gibi bakışlar ayma ifadesiydi. Resmen gözleri kararmış ve alev alıyordu. Kıkırdamaları kesip başımı yana çevirdiğimde gözlerim büyüdü. Hepsinin burada ne işi vardı?! Cem'in tüm bedeninin gerildiğini anlayabiliyordum.
Karşımızda bize sırıtarak bakan Doruk ve Damla vardı!! Damla sırıtmadan çok bana tehlikeli bakışlar atıyordu. Yanda Esme teyze ve zderin hazırola geçmiş gibiydiler. Doruk sadece orada bana ve Cem'e bakıyordu. Şuanki hâlimiz cidden gülünücek tarzdandı. Cem'e yardım ister bakışlar attığımda azıcık kendine geldi ve beni yere indirdi. Saçımı düzelttikten sonra boğazımı temizledim.
"Ooo Cem. Bakıyorum ben yoken kurallarını kendin koyuyormuşsun evde."
Cem saçını karıştırıp "Neden bahsediyorsun?" Diye sordu.
"Mesela burada den varken benim oğlum gelemezmiş. Çok zekisin prensim."
Oğlum derken Doeuk'dan bahsediyordu. Doruk'a bakış attığımda gözgöze geldik. Bana çok sinirli bakıyordu. Gözleri ile öldürüyordu resmen.
"Yada benden habersiz burada bir doğumgünü partisi varmış. Duydum hemen geliyim dedim."
Anlamadığım şey o fotoğraftan sonra Damla'nın burada ne işi vardı? Sanem Hanım ile tanışıyorlardı.
"Esma hemen bana kahve yap. Odam ne hâlde diye bakacağım. Üstelik konuştuklarımızıda unutma. Doruk, Damla ben hemen gelicem. Bir kahve buraya gelmişken iyi olur dedim. Siz kafanıza göre takılın."
Sanem Hanım'ın ince sesinde iğneleyici ton vardı. Merdivenden çekilmemi söylemeden ezip geçiyormuş gibi omuz attı. Duvara doğru yapıştım resmen!
Odasını kapı sesi geldiğinde herkes birbirine şaşkın bakışlar atıyordu. Esma teyzeden ağlamaklı bir ses çıktığında ona odaklandık. Gözleri dolmuştu. Şaşkınlıkla etrafıma bakma konusunda hatika olduğumdan başka birşey yapamadım. Cem "Lanet olsun!" Diyip Esma teyzenin yanına gitti. Esma teyze burnunu çekip bizden uzaklaşmak istermiş gibi merdivenlerden üst kata öıktı. Cem'de onunla beraber hiçbirşey demeden çıktı. Şimdi aşağıda ben, Doeuk ve Damla kalmıştı. Damla nefret ederek bana bakıyordu.
Doruk ensesini kaşıyıp mutfağa gitti. Ne yapıcağımı bilemeyip yukarı kata çıkıyordum ki biri kolumdan çekip beni durdurdu. Damla'nın sert mavi gözleri ile kendi şaşkın mavi gözlerim konuşunca kolumu ondan çektim.
"Başarmışsın. İstediğine ulaşmışsın."
Kaşlarımı çattım.
"Cem gibi birini senin gibiler anca hayallerinde görür. Seni kullandığını göremiyorsun. İstediğin kadar okyanus hayalleri kur, kıyısında olduğun denizde boğulacaksın Hayel!"
İyice sinirlenmiştim. Burada ne işleri vardı bilmiyordum, o fotoğraf neydi bilmiyordum, Sanem hanım neden buraya gelmişti bilmiyordum, Esma teyze neden ağlıyordu bilmiyordum.. Aslına bakarsanız Damla'nın dediklerinide bilmiyordum. Ben neyi biliyordum?
"Ne diyorsun sen be?! Beni rahat bırak kızım! Bi bitmediniz zaten. Hepiniz iğrençsiniz cidden! Benden ve bizden uzak durun!!"
Çok hızlı davranarak merdivenlerden çıktım. Cem'in odasında olduklarını biliyordum. Kapıyı tıklatarak yavaşca açtım. Esma teyze Cem'in yatağına oyurmuş ağlıyordu. Derin ağlamamak için Selin'in elini tutmuştu.
"Sakin ol. Ben herşeyi halledicem. O yokken sen vardın benim yanımda! Şimdide ben senin yanındayım. Buradan giymiyeceksin! O orospulara kalmayacak! Lanet olsun!!"
Cem o kadar sinirliydiki sanki beni bile farketmedi sandım. Esma teyzenin yanına oturup kolunu tuttum.
"Neler oluyor? Onların burada ne işi var?"
Esma teyze içini çekti.
"Sadece Derin'in doğumgününü kutlamak istedim çünkü o hiçbir zaman böyle güxel doğumgününü kutlayamamıştı. Cem, oğlum Sende üstlerine gitme. Ben başka işlerde bulurum. Zaten onlarla hâlâ çalışmam bir saçmalıktı. Gidelim buradan."
Sinirlenmemek için kendimi tutmayı bıraktım.
"Bana birşey anlatmayacaksan ne önemim varki! Gerçi senin herzaman olan 'işlerinden' birşey anlamıyorum!"
Arkamı dönüp odadan çıktım ve merdivenlerden indim. Damla kapıda beklemeyi sürdürürken Doruk evden çıkıyordu. Elimi çabuk tutarak Doruk'un arkasından evden çıktım.
"Doruk!"
Beni duydu ama umursamadan bahçeden çıktı. Onunla hiç konuşmamıştım ne zamandır. Bu bende boşluk hissi hissedirmişti zaten. Sahile koşarak gittim. Şu giydiğim iğrenç prenses kıyafetlerinden kurtulursam harika olurdu aslında. Cem çoktan prens olmaktan çıkmıştı. Doruk'u bağırarak kuma sertçe oturduğunu gördüğümde adımlarım yavaşladı. Kumları yumrukluyordu sanki.
"Doruk??"
Yanına gidip oturdum. Oda çok sinirliydi gerçekten. Belkide birşey anlamadığım için sinirli olmayan ben olabilirdim ama ah tanrım! Birşey bilmemek beni daha çok sinirlendiriyordu!
"Burada neler olduğunu anlatabilir misin?"
Kumları eline alıp yere geri bırakıyordu. Bu bir tür sinirini çıkartmak gibiydi sanırım.
"Cem'in bundan sana bahsetmediğini biliyordum."
Kaşlarımı kaldırdım. Evet Cem'in iki gündür bana bahsetmesi gereken birşey vardı ama kimse bu şeyi söylemiyordu!
"Neyi? Ah cidden deliriceğim Doruk! Biraz beni anlayın! Hiçbirşey bilmiyorum şuan. Herkes burada ben yokmuşum gibi davranıyor! Bu bahsetmeleri gerekn şeyin içinde bende varım ama bana söylenmiyor! Elimde bir fotoğraf var ve cidden şaşkının şaşkını derecede şaşkınım!"
Yaklaşık onbeş dakikadır elimde tuttuğum kırışmış fotoğrafı ona verdim. Doruk fotoğrafa kısa süre içinde bakıp yırttı.
"Bak mutlaka biliyorsundur bütün belirli çevrelerdeki zenginlerin toplanıp davetler, partiler düzenlediğini. İşte o davetlere her yıl gidiyoruz. Bu fotoğraf o davette çekilmişti. Aslında şuanki konumuzda katılıcağımız davetle ilgili."
Başımı salladım. Buraya kadar en azından birşeyler biliyordum.
"Şuan magazine falan yayılmadığı için Cem'in evden ayrıldığı bilinmiyor. Sadece okulunun değiştiği düşünülüyor. İlk başta söyleyecekti ama annem istemedi. Neymiş onuru zedelenirmiş. Benide Cem'in uzaktan gelen ve uzun bir süre boyunca burada kalan kuzeni olarak biliyorlar. Bu olayların hiçbiri kimseye yansıtılmamıştı."
Şaşkınca gözlerimi açtım. Bu kadarını beklemiyordum. Bunca yıl magazine yaymamayı nasıl becermişlerdi. Bizim okuldakiler biliyor desem onların zengin ailerle alakası olmadığından kimsenin haberi olmazdı cidden.
"İnandırıcı olsun diye Damla ile Cem sevgili rolü yapıyorlardı. Bende eski sevgilim olan Sude ile. Şimdi ayrıldığımız için istemediğimi anneme söyledim ve oda ilk olarak seni söyledi. Ama Cem hem senin bu işe karışmanı, hemde Damla ile aynı karelerde görüntülenmek istemediğinden gerçeği söyleyeceğini söylüyor. Annemde Esma teyzeyi işten atmakla tehdit ediyor."
Duyduklarım karşısında gerçekten acayip derecede şaşırmıştım. Doruk ile sevgili rolü mü yapıcaktım? Aude denen kızın sadece ismini duymuştum. Hiçbirzaman gerçekten kim olduğunu öğrenememiştim. Damla ile sevgili rolü yapmalarına sinirlenmedim değil yani!
"Sen Sude'den nasıl ayrılırsın lan?! Piç ayrılmıyacaksın demedim mi?!! O kızı sadece kullandığını bilmem farkında mısın?! O kız diğer kullandığın kızlar gibi değildi diye kaç kere söyledim ulan! Onu üzdüğünde bitersinde demiştim!"
rkamdan duyduğum sesle birlikte Cem sinirli adımlarla önümde durdu ve Doruk'un yakalarına yapıştı. Doruk artık parmak ucunda duruyordu çünkü Cem öyle bir yakasından tutup havaya kaldırmıştı ki ben bile ürkmüştüm.
"Onu hiç sevmediğimi söyledim herkese! Benim duygularımı önemseyen kim ha? Bıraksana beni oğlum!!"
Cem'in gözü yerde yırtılmış fotoğrafa takılınca yutkundum. O kararmış gözleri anında fotoğraftan çekilip bana ulaştı. Kotkunç sinirli bakıyordu. İstemsiz olarak bir adım geriledim.
"Ona herşeyi anlattın dimi? Ina anlattın dimi lan!!? Sen bittin, sen bittin!!"
Doruk'un suratına yumruğunu geçirdi. Gözlerim kocaman olurken bir çığlık attım. Bu yaptığı doğru değildi! Doruk'dan siniri çıkarıyordu resmen!
"Cem!! Dur, yapma! Onun bir suçu yok! Ben herşeyi öğrendim! Zaten anlatacaktın!"
Cem'in kolundan tutup Doruk'a baktım. Birşey olmamıştı. Sadece birazcık kaşı kanıyordu. Ani bir haraketle beni kenara itip Doruk'u yere attı.
"Senin bu işi bilmemeni hatta hiç bulaşmamanı istiyordum. Bu işin içinde Berk'in olduğunuda söyledi mi Doruk sana?! Ha duyamadım? Söylememiştir çünkü Berk yemini gözetleyen aç bir kurt gibi bu davette bekleyecek. Senin oraya gitmeni istemiyorum!"
Berk'in o zengin ailerden olduğunu biliyordum ama oraya geliceğini bilmiyordum. Omuz silksemde cidden Berk ismini duymamla miğdeme kıramplar giriyordu. Daha Cem'e matematik yarışması gibi olan şeyi anlatıcaktı .
Doruk ayağa kalktı ve Cem kötü bakışlar attı.
"Hayel'in yanında olucağım bütün gece! Sadece bir gece Cem! Ben bunların hiçbirinin olmasını istemezdim! Berk benide kaçırdı unutma tamam mı?! Keyfimden Berk'i seviyorum zaten!" Dedi Doruk.
Cem ne yapıcağını şaşırmış gibi ellerini saçlarına daldırdı.
"Lan senin amacın zaten Hayel ile yanyana olmak! Gerizekalı olmak lazım bunu anlamamak için."
Doruk inkar etmek için ağzını açmıştı ama Cem kolumdan sertçe tutup eve doğru sürüklemeye başladı. Damla kapıya çıkmış bize bakıyordu.
"Sanem Hanım itiraz istemiyor Cem. Davet için ve senin için hazır olucağım."
Cem'i durdurmaya çalışsamda olmadı ama kısa süreliğine beni çektiği kolundan kurtulup Damla'nın yanından geçerken "Sen hâlâ ne konuşuyorsun salak! Kapa o çeneni! Kapatamıyorsan ben kapatırım!!" Dedim.
Şuan o kadar çok saçını başını yolmak istiyordum ki bu duyguyu anlatamam! O topuzu tutucan açıcan sonra suratına bi tokat! Ufffff ufff!
Sanem Hanım salonda kahvesinin sonunu yudumluyordu. Bizim geldiğimizi görünce sırıtmaya başladı.
"O davete gitmeyeceğiz o kadar!" Dedi Cem.
Gözlerinden bizimle alay ettiği belliydi. Ben bu kadar iğrenç bir kadın görmemiştim.
"Vayy be! Şu küçük sıradan kız ne zaman Esma Hanım'ı satıcak kadar değerli oldu gözünde?"
Cem yumruğunu sıkıyordu. Bu kadınla başa çıkılmazdı cidden.
"Kapa çeneni! Esma Teyze burada yanında çalışmaya devam edicek o kadar!"
Cem'in sözü üzerine kaşlarını çatıp ayağa kalkıp kahve fincanını sehpaya koydu ve önümde dikildi.
"Bu güzel kızımızın Doruk ile arasını düzeltmesini istiyorum. Doruk gerçekten onu seviyor ve sen cem aralarına girmeye devam edersen sonun olur. Birde bu evde son sözü ben söylerim. İki gün sonra hazır olun. Doruk ve Hayel, Sen ve Damla. Sadece bir gece Cem."
Kafın kıkırdayarak evden çıktı. Birkaç saniye sonrada araba sesi geldi. Gitmişti. Cem ile birbirimize bakarken gözleri hâlâ çok sinirliydi. Esma teyze bizi dinlediğini belli edicek şekilde mutfaktan çıktı.
"Çocuklar balkonda oynuyorlar," dedi.
Cem başını salladıktan sonra sinirlice bana baktı. Esma teyze gidergitmez kolumdan sıkıca tutup merdivenlere çekiştirdi. Şuan ona olduça sinirli olduğumdan gitmemek için debelendim.
"Bırak beni ya! İstemiyorum Cem!"
Gözlerini devirdi ve çabalarımı hiçe sayarak merdivenlerden çekiştirmeye başladı. Canımı acıttığını farkında mıydı? Damla'nın dedikleriyle zaten iyice sinirlenmiştim! Aslına bakarsan benim sevgilim bile değildi ben neden buradaydım?! Bu düşünce beynimde çevrilince ani bir siniflenmeyle gözüm dönmüştü resmen!
"Cem bırak beni!!!! Özgür'ü arıyacağım beni alsın!"
Özgür diyince sürüklemeye devam ederken bana döndü.
"Birdaha Ögür dersen cidden hiç iyi olmaz."
Oflayarak koluna vurdum. Odasına geldiğimizde kapıyı kapatıp ben resmen savurdu. Cem'in kocaman balkonundan baktığımda havanın karardığını gördüm. Bulutlar birbirine kenetlenmiş güneşi kapatıyorlardı. Oysa buraya geldiğimizde çok güzel bir hava vardı.
"Neye bulaştığını farkında değilsin herhalde?!"
Gözlerimi devirip kollarımı göğsümde birleştirdim.
"Neye bulaşmışım? Alt tarafı bir gece Cem. Olay noktası bendim. Benim gitmemi istiyorlardı Doruk ile. Olsun bitsin o gece. Daha fazla abartma."
Cem gözlerini inanamıyormuş gibi açtı.
"Hiçbirşey anlamıyorsun. Orada bütün düşmanlarımız olucak diyorum. Berk var. O piç seni Doruk ile görürse daha çok eline birşeyler geçer. O piçin tek istediği sensin. Görmüyor musun? Aç bir kurt gibi seni bekliyor. Senin ona ait olmanı istiyor. Aynı şekilde Doruk'da! Onun gözlerinden sana nasıl baktığını görüyorum Hayel!-"
Sözünü sinirimi çıkartmak ister gibi kestim.
"Onun bana öyle bakması seni neden sinirlendiriyor?"
Gözlerini yumup bir adım yaklaştı.
"Çünkü sen benim mavişimsin! Bunu artık anla!!"
Öyle bir bağırmıştı ki iki adım gerilemiştim. Duvara yapışmama az kalmıştı gerçekten.
"Berk'in sana yaprıklarını, yapıcaklarını biliyorum. O masunluğunu herşeyini yerlebir etmek istiyor. Artık hedefi benden çok sen oldun! Sana zarar vericek ve ben seni ondan uzak tutmaya çalıştıkça sen bunu engelliyorsun!"
Sinirle ona bakmaya devam ettim.
"Ben mi? Ben çok istiyorum Berk ile aynı yerde durmayı, onun bana kötü kötü bakmasını! Cem saçmalamayı kes! Nasıl engelleyebilirim?!" diye bağırdım.
Kahverengi gözleri alev aldı.
"Benim. İşlerime. Birdaha. Karışma."
Her kelimesinin üzerine basa basa söylemiş ve her kelimesinde bana doğru bir adım atmıştı. Şuan burunlarımız birbirine değecek yakınlıktaydık ve nefesimi anlık korkudan tutmuştum.
"Zaten dediğim gibi senin o 'işlerini' bilmiyorum, anlamıyorum. Nasıl karışabilirim ki?"
Gözlerim büyümüştü. Bugünün amacı çok farklıydı ama şimdi neler olmuştu.
"Bu olanlar saçma işlerimden biri! İşte bu yüzden işlerimi bilip karışmanı istemiyorum! Her zaman ucu sana dokunuyor ve bundan nefret ediyorum!"
Dedikleri ile içimden söylediklerimi saklayamayıp "Şimdi yine 'sana zarar gelicek diye benden uzak dur.' gibi cümleler kuracaksan keşke o yanımda sigara içtiğin gün inat etmeseydim de gitmene izin verseydim!" dedim.
Benim söylediklerime inanmıyormuş gibi bakıp kaldı. O kadar çok sinirlenmiştim ki sinirimin arkadındaki şeyin şaşkınlık mı, öfke mi, kıskançlık mı olduğunu bilmiyordum. Duvar ile onun arasından çıkıp koşarak aşağı indim. Esma Teyze mutfaktan bana şaşkınca bakıyordu. Selin nerede bilmiyordum ama şuan cidden sinirden hiçbirşey umrumda değildi! Bahçeye çıktığımda minik minik damlalar kafama düştü. Yağmur yağıyordu. Üzerimde hâlâ Derin'in bana giydirdiği iğrenç prenses kostümü vardı. Cem ne ara değiştirmişti üstündeki kıyafetleri bilmiyordum ama bana zaman kalmamıştı. Telefondan Özgür'ü arasam kesin gelirdi ama telefonum nerede bilmiyordum, sinirlice ayağımı yere vurdum ve bari evden uzaklaşıyım sinirim azıcık geçsin diye sahile doğru yütüfüm. Yağmur yavaş yavaş hızlanıyordu.
Bunu benden karışmayayım diye saklamış beyfendi! Damla'nın sözleride ayrı bir etki yapıyordu zaten! O kızı takmamam gerekirken daha çok takıyordum! Biryerden kıyafet dilensem sorun çıkar mıydı? Off nereye gidicektim ki? Telefonum bile Cem'de kalmıştı. Öfkeyle yürümeye devam ettim ama yağmur bile bana inat hızlanmıştı. Saçlarım yavaş yavaş ıslanıyorduda. Buradaki evler çok güzeldi cidden. Kocaman bahçeleri ve kocaman havuzları vardı. Üstelik manzaralarında deniz vardı. Sağ tarafımda kalan denize baktım. Bukutlardan dolayı soğukmuş gibi görünüyordu.
İç sesim bile bana saçmalamayı kesip geri dönmemi söylüyordu. Cem'e sinirim geçmemişti ve geçmeyecekti. Herzaman benim açımdan herşey berbat olmak zorunda değil. Eskidende böyleydi! Belki eskiden kimseye aşık olmadığım, aşkın nasıl birşey olduğunu bilemediğim için daha farklı yerlerden sorun çıkıyordu. Tam Cem'i sevdiğimi hissedip mutlu olucakken hep bir sorun çıkıyordu! Önce Damla, sonra Ayaz, sonra Berk, şimdide annem ile Sanem Hanım mı? Çok şey yaşamıştık Cem ile. Ondan nefret edip, ondan kaçmak istediğim zamanlar olmuştu. Onun beni korkutup benimlr alay ettiği zamanlarda olmuştu. Şimdi ise gerçekten bana iyi davranıyordu, beni koruyordu, beni sürekli yanında tutuyordu, güvende olduğumu hissettiriyordu, ağladığımda yanıma grlip beni güldürüyordu. Bunların hepsinide yine kendini beğenmişliğiniöeksik etmeden yapıyordu. Peki cidden bunları neden yapıyordu? Sevgilisi değildim ve Damla'nın dediği gibi olamayacaktım. Cem Üstüner'in sevgilisi olmazdı. Cem Üstüner'in bir gecelik yada bir, iki haftalık bebekleri olurdu. Ben ne oluyordum? Bir gecelik hayatta olamazdım. Bir, iki haftayı çoktan geçmiş bir ay olmuştu. Ben onun neyiydim? Ben onun neyiydim? Kardeş olarak mı görüyordu? Sevgili olarak? Arkadaş? Oyuncak? Sadece bir kız? Onun için sadece bir kız da olabilirdim belki.
Ne kadar onun yolundan kaçmak istesemde sonunda onun duvarlarına çarpıyordum. Bu bir labirent gibiydi. Nereye dönsem Cem'i buluyordum. Okulda onun yanına oturmam, ilk tanıştığımız gün birbirimize çarpmamız, aynı apartmanda olmamız, Selin ile Derin'in iyi anlaşıp sürekli onu görmem, birçok olayda peşimden gelmesi, beni yalnız bırakmaması, beni koruması, bana yardım etmesi, sapık tehlikeli adamlardan kaçmamız ve bir barın küçük yatağında beraber uyumamız, beni korumak için benim nefret ettiğim biri gibi görünmeye çabalaması, onun yanında iç çamaşırlarımla birkaç defa kalmam... Bunları şuana kadar tesadüf olarak adlandırmıştım ama şuan düşündüğümde bir tesadüften farklı şeylerdi. Tesadüflere inanırdım. Bu kadar olaydan sonra Cem'in benim için değerli olması gerekmez miydi? O zaman neden bu kadar karışık hissediyordum? Berk, Damla, Ayaz onlar yüzünden miydi?
Her ne olursa olsun herkes 'Cem üstüner'in sevgilisi olmaz, o bir gecelik bebekleriyle takılır.' Diyordu. Beni nasıl görüyor bilmiyordum ama uzun bir süre olmuştu. Onu sevdiğimi biliyordum ama buna hiçbir zaman galiba aşk diyemiyordum.
Donmuş birşekilde denize bakmayı kesip geriye doğru koşmaya başladım. Sanırım buna aşk deniyordu? Bu kadar tuhaf hissetmeye, onu kıskanmaya böyle deniyordu. Gözlerimi yumup yazlık eve koşmaya devam ettim. Yağmur garip birşekilde azalmıştı ama hava kapalıydı hâlâ. Hafif rüzgarda lanet olası prenses kostümünden tenime geçiyordu ve ürperiyordum.
Bahçedeki ağaçların arasından Cem'i gördüğümde hafiften gülümsedim. Ve son hızla bahçeye girdim. Arabasına yaslanmış eli çenesinde birşeyler düşünüyordu sanırım. Beni gördüğünde kahverengi gözleri ciddi bakıyordu. Hiçbirşey düşünmeden yine koşarak onuh boynuna atladım. Şaşırmıştı galiba ama oda ellerini belime koydu.
"Özür dilerim," dedim sessizce.
Birkaç saniye sadece boynunda sarıldım. O biraz geri çekilince burunlarımız birbirine değdi. Gözleri yumuşamıştı artık.
"Özür dilemeyi kesmelisin. Özür dileyince bazı şeyler tekrar yerine gelmiyor. Başka yollar bulmalısın."
Bunları söylerken dudaklarıma bakıyordu. Gözlerimi devirip dudaklarına küçük bir buse kondurdum.
"Bu kadar mı? Tek yapabildiğin bu mu?"
Ben baygın bakışlar atınca o gözlerini devirip beni öpmeye başladı. Ben gözlerimi kapatırken o yerimizi değiştirmişti. Artık arabaya yaslanan ce Cem ile araba arasında kalan bendim. Tek eli belimde tek elide arabanın kapısındaydı. Öpüşleri sert değil yumuşaktı. Onu öpmek bende farklı hisler hissettiriyordu. Sanki Hayel olmaktan çıkmışta Cem'in yanında gezinen sürtükler gibi hissediyordum. Bütün olan herşeyi unutmamı sağlıyordu onunla öpüşmek.
Dudaklarını dudaklarımdan ayırıp "Damla'nın sözlerini bu kadar umursayacaksan, gerçekten gitmeliydin maviş. Senden vazgeçmem. Sende benden vazgeçemezsin. Bu iddiaa nın bir kuralı. Sürende dolmak üzere üstelik. Hatırladığım iyi oldu görünüşe bakılırsa kazanıcağım," dedi ve göz kırptı.
Sinsice gülümsedim.
"Asla kazanamazsın sen. Hem şu kuralları değiştirip durma. Kurallar bir kere konulurdu."
Sırıtarak dudaklarıma daha çok yaklaştı.
"Cem Üstüner iddiaası bu güzelim. İstediğim zaman kurallarını değiştiririm."
Gözlerimi devirdim. Oda dudaklarımı öpmeye devam etti. Bu sefer bende karşılık veriyordum.
"Oooo çifte kumrular. Yanlış bir zamanda geldik galiba."
Sesin geldiği yöne Cem ile döndüğümüzde gözlerimi büyüttüm. Yağmur? Rüzgar? İdil? Özgür? Ve en önemlisi Anne?!!!
Annem gözlerini kısmış bir bana bir Cem'e bakıyordu. Cem küçük bir kahkaha atarken yanaklarım anında kızarmıştı. Dometes olmuştum yine. Yağmur dudağını ısırdı ve annemi işaret etti.
Allahtan Esma teyze kapıya çıkarak açıklama yapmama gerek bırakmadan konuşmaya daldı.
"Hoşgeldinizz. Hayel ortalık gergin olduğunu düşünüp bari Derin'in doğumgünü diye annenleri çağırdım. Yağmurlar'da size eşlik eder. Biraz eğlenin canım. Güzel güzel yemekler hazırladım."
Annem bana bakmayı sürdürerek içeri girdi. Cem kulağıma "Şansa bak. Neyse ben annenle yine konuşurum," dedi. Gözlerimi kocaman açıp "Aman aman, sen sakın konuşma!" Dedim.
O yine kahkaha atarken Rüzgar ile selamlaştılar ve ikisi içeri girdi. Yağmur benim yanıma kahkaha atarak gelirken İdil çığlık atıyordu. İkisi ile mücadele sırasında Özgür ile gözgöze geldim. Gözleri beni kesip öldürücekmiş gibi bakıyordu.
"Bu kadarını beklemiyordum! Çok tatlıydınız ya. Ben bile İnanamadım. Özgür örnek al Cem'i. Ebru teyzenin görmesi fena oldu ama olsun!" dedi İdil.
Ona cevap vericekken Yağmur "Üzerindeki ne ya? Ha konsepte uygun olsun diye giydinnn! Kesin Cem'de prens kostümü giymiştir! Öpüşme sahnesi ne de olsa? Birde olanları bize anlat. Sanem Hanım, Doruk, Damla gelmiş. Damla ne alaka anlamadım ama neyse," dedi.
Ya tamam da anneme gerçekten ne diyeceğimi bilmiyordum şuan. Aslına bakarsanız annemin tepki göstermemesine şaşırmıştım.
***
Hepberaber yemek yemiştik. Biraz sıkılsamda Rüzgar ve Cem sürekli beraber konuşmuşlardı. Büyük ihtimal Cem Rüzgar'a davete Sanem Hanım'ın yüzünden benimde katılıcağımı anlatıyordu. Sanem Hanım Doruk ile aramızın açılmasından bahsetmişti. Cem'in sinirlendiği noktalardan biriydi. Doruk ile benim gözgöze gelmemden bile nefret ediyordu. Bu davete gidiyordum çünkü Cem'in birine brieşy yapmasını istemiyordum. O davet gecesi biterse cidden rahatlayacaktım. Orada Berk'in olucağını duyduğumdan itibaren Cem'in giderek sinirleneceğini biliyordum ve tam tahmin ettiğim gibi olmuştu. Fazlasıyla sinirlenmişti. Katılmamı istemiyordu çünkü orada olabilecek herşey olabilirdi. Millet Cem'in o evden ayrıldığını bile bilmiyordu. Oraya Damla'nın eşi olarak gidicekti. Bu aklıma gelince mutfağa götürmekte olduğum bardağı o kadar çok sıkmışımki elimde kırıldı. Bardak sanki tüm zihnimdeki karmaşıklığı ve siniri yansıtıyormuş gibi paramparça oldu. Elimde kırılmasıyla gözlerimi pörtleterek elime baktım. Parçalanan bardak parçaları elimden yere gürültüyle düştü. Yanımda tabakları götüren Cem sesi duymasıyla ve bana dönmesiyle tabakları koyup yanıma gelmesi bir oldu.
Bardağı elimde kırdığım için elim kanıyordu. Hemde o kadar fazla kanıyordu ki gördüklerime inanamıyormuş gibi baktım. Kan görünce bayılan biri değildim ama miğdem bulanırdı ve bakamazdım. Annemler sesi duymamıştı galiba çünkü ses yoktu.
"Ne yaptın?!" dedi Cem elime bakarken.
Elime bakmamak için yana döndüm ve yüzümü buruşturdum.
"Ah elimm!"
Cem beni mutfağa çekip kapıyı kapattı ve sandalyeye otutturdu.
"Bir saniye bakmamaya gelmiyorsun ki kızım! Ne düşünüyordun?"
Cem sinirli ses tonunda söylemişti. Sanki küçük bir kızı azarlıyor gibiydi.
"Ne zamandır bu davete Damla ile sevgili rolü yaparak katılıyordun?"
Cem elime bakmayı kesip gözlerini gözlerime dikti.
"Banyoya yürü. Bandajla sarıcağım."
Hiçbirşey demeden ve sorumu cevaplamadan diğer kolumdan tutup beni banyoya çekti. Kapıyı kapattıktan sonra o dolaplardan bandaj ararken ben tuvaletin üzerine oturdum.
"Cidden onu rol icabı öptün mü?"
Yüzünü buruşturarak bana döndü.
"Onu öpmek o kadar zevkli değilmiş. Bunu anlamıştım."
Gözlerimi pörtlettim. Bu cevap onu öptüğünü gösteriyordu!
"N-ne? nasıl? Onu öptün-"
Sözümü kesti.
"Saçmalama Hayel. Sen bu düşünceler yüzünden mi elindeki bardağı kırdın?"
Bandajı eline aldı ve yanıma çömeldi. Elimdeki kana bakmamak için duvarlara bakıyordum. En azından saçmalama demişti. Bu öpmediği anlamına geliyordu. Dalga geçmişti.
Bandajı elime sarmadan önce elimdeki kanları sildi ve kanamayı durdurması için pamuk basırdı. Pamuğun üzerine bandajı sararken sesli birşekilde inledim.
"Canımı acıttın."
Gözlerini devirip bandajı sarmaya devam etti. Umarım cam parçası kalmamıştır diye düşünürken ilk sorduğum sorumun cevabını alamadığımı farkettim.
"Sorumun cevabını alamadım. Ne zamandır Damla ile sevgili rolü yapıyordun davetlerde?"
Cem bandajı sarmayı bırakıp gözlerini gözlerime tekrar dikti.
"İki yıldır falan."
O sevgili rolü yapıyorsa peki bende Doruk ile mi sevgili rolü yapıcaktım? Ah Cem Damla ile sevgiliymiş gibi yaparken ben bunu yapamazdım. Doruk ile sevgili rolü yağamazdım Cem yanımdayken. Yutkunarak "Peki bende mi Doruk ile sevgili rolü yapıcağım?" diye sordum.
Cem kaşlarını çattı.
"Buna izin verdiğimi mi sanıyorsun maviş? Sadece Sanem orospusuna öyle dedim. Seni Doruk'a bırakmam."
Ne yani? Doruk ile gitmeyeceksem iki seçenek vardı. Ya Cem ile gidicektim yada hiç gitmeyecektim. Hiç gitmem biraz zordu sanki. Sanem Hanım güçlü bir kadındı ve Esma Teyze'yi işten atabilirdi. Bu durumda Cem biterdi.
"Sen Damla ile sevgili rolü yaparken Doruk'un yanındaki kız kimdi? Mavi gözlü biri galiba."
Cem bandajı sarmaya devam ederken tekrar durdu ve bir yere odaklanarak kaldı. Sanki onu düşünüyor gibiydi. Aniden aklına birşey gelmiş gibi bandajı hızlı hızlı sarıp ayağa kalktı.
"Boşver. Bu konulara girme Hayel. Sana kaç defa dedim. Benim işlerimi çok kurcalamanı ve karıştırmanı istemiyorum. Sonu Gördüğün gibi Berk'in musallat olması ile sonuçlanabiliyor."
Banyodan ayrılıp odasına girdi. Off lanet olsun! O fotoğraftaki kızı bityerden gördüğüme yüzde yüz eminim ama çıkartamıyordum. Cem için önemli biriydi galiba. Bunu birkaç kez hissetmiş ve anlamıştım. O kız hakkında Doruk ile konuşuyorlardı. Üstümdeki prenses kostümüne bakıp dil çıkarttım. Kan olduğundan artık değiştirebilirdim. Bende banyodan çıkıp yavaş adımlarla Cem'in odasına gittim. Kapıyı aralık bırakmıştı ve sanırım telefonla konuşuyordu.
"Bunu bana neden daha önce söylemedin! Doruk piçinin seni kullanmasına izin veriyorsun! Bundan vazgeç. Sen güçlü bir kızsın Gizem. Doruk'un seni eşyaymışsın gibi kullanıp atmasına izin vermemelisin! Onunla konuşuyorsun hemen!"
Kapıyı tıklatarak içeri girdim. Cem beni görmesiyle boğazını temizledi ve telefonu kapattı. Bu kız kimse benim bulaşmamamı istiyorlardı.
"Şey kıyafet alabilir miyim?"
Cem başını salladı ve dolabından bir T-shirt çıkartıp verdi. Bu T-shirt bana mini elbise gibi oluyordu. Cem odadan çıktıktan sonra üzerime giyip peşinden koştum. Evdekiler sahile gitmişti galiba. Cem banyoda aynaya odaklanmış, ellerini lavabonun kenarına koymuştu. Banyoya girmemle aynada yansımamı gördüm. Cem ile gözgöze geldik. Bugün çok tuhaftı. Birşeye canı sıkılmıştı. İyi görünmediği belliydi. Sanırım Sanem Hanım'ı görmesi ona eski anılarını hatırlatmıştı. Yanına gittim ve aynadan ona bakmaya devam ettim. Oda pür dikkat bana bakıyordu.
"Ne oldu?"
Birşey demeden nefesini dışarı üfledi.
"Heriey çok üstüste geliyor lan. Dünyadaki bütün piçler mi beni bulur?! Hayel bugün oldukça sinirliyim lütfen üzerime gelme, soru sorma."
Tam birşey söyleyicekken kapı sesi geldi ve ardından Özgür sesiyle birlikte banyo kapısında dikildi.
"Herkes sahilde. Bölmek istemezdim kardeşim."
Özgür Cem'e kardeşim derken alay ediyordu resmen. Cem tek kaşını kaldırarak beni kenara çekti ve özgür'ün dibine girdi.
"Bana kardeşim mi dedin lan sen?"
Özgür sorktarak ona bir adım daha yaklaştı.
"Hayel'i mavişin yaptın. Hayırlı olsun giderek bataklığına çekiyorsun kendisini."
Kaşlarımı çattım. Heey ben buradaydım. Görünmez fakan olmamıştım değil mi?
"Özgür saçmalama!" derken daha Cem beni kenara itekledi.
"Bundan sanane lan? Bak bugün hiçbirşey umrumda olmaz öldürürüm seni!"
Cem Özgür'ü ittirdikten sonra banyodan çıktı. Özgür ile bakıştıktan sonra onu yapıştığı duvardan elimi uzatarak doğrulttum.
"Cidden bugün önce neşeliydi ama sonra sinirli bir hâle döndü. Dengesiz olduğu için bulaşmamalısın."
Gecenin diğer kısmı ise saçmalıkla geçti. Herkes Derin'in doğumgünü için pasta kesiti ve pasta yedik. Giydiğim Cem'in T-shirt'ü için İdil dalga geçti tabii. Yağmur ve Rüzgar ise betaber takılmışlardı. Müzik açıp dans ettiğimiz bile olmuştu ama gözüm hep Cem'deydi. O öylece oturmuş bira içmiş beni izlemişti. Sürekli ne yaptığıma bakmıştı. Birşeyler olmuştu kesin. Yada çok kafaya takıyordu. Dengesiz olduğunu söylemiştim değil mi?
İç ses: Her saniye söylemesen olmaz.
Gece ben, İdil ve Yağmur Doruk'un odasında,Derin ve Selin Derin'in odasında. Esma teyze ile annemde Esma Teyze'nin odasında, Cem ve Rüzgar'da Cem'in odasında kalmıştı.
Şuan saat kaçtı bilmiyordum ama gözüme hiç uyku girmemişti. Davet gününü, matematik dersini, Cem'in dengesizliğini, Sanem Hanım'ın sözlerini, Doruk'un anlattıklarını, Özgür'ün bakışlarını, Damla'nın yaptıklarını, Annemin bizi öpüşürken görüp birşey dememesini, Annem ve Cem'in konuşmasını düşünüp duruyordum. İdil'in horlama sesi gelirken Yağmur'da güzellik uykusuna yatsr gibi yatmıştı. Ben ise yattığım yerden camdan dışarı bakıyordum. Sonunda o kadar çok sıkılmıştım ki dayanamayıp yavaş, sessiz adımlarla odadan çıktım.
Cem'in odasının kapısı açıktı ve Rüzgar'ın ağzı açık birşekilde uyuduğunu görebiliyordum. Ama Cem yoktu. Yatağı boştu. Aşağı inip mutfağa gittim ve su içtim. Boğazım kurumuştu resmen. Üzerimde hâlâ Cem'in T-shirt'ü vardı. Onun kokusu bile uykumu getiremiyordu. Cem'in dışarı çıkmış olabileceğini düşünüp bende evden dışarı çıktım. Kapıyı çok yavaş birşekilde kapatıp çıplak ayaklarımla bahçeye çıktım. Hava gece olduğundan iyice soğumuştu. Bahçede de yoktu.
Tek bir yer kalıyordu. O da sahilde olabiliceğiydi. Sahile çıktığımda hiç yanılmadığımı farkettim. Kumlara oturmuş denize bakıyordu. Paytak adımlarla yanına oturudum. İlk başta kim geldi diye bakmadı bile. Rüzgar falan mı sanıyor acaba beni?
"Sen hâlâ uyumadın mı maviş?"
Benim olduğumu bildiği hâlde tepki göstermemişti.
"Uyku tutmadı ve yatakta dönmekten sıkıldım. Sana ne oldu? Genelde uyku senin için önemli değil midir?"
Hafiften sırıtarak bana döndü.
"Uyumadığım zaman da çok oldu."
Gözlerimi devirdim. Hava iyice serinlemişti ve üzerimdeki Cem'in T-shirt'ü beni soğuktan koruyamıyordu açıkçası.
"Yarın erken gidiceğiz. Uyuman gerekiyor. Sonra arabada mızmızlanmanı çekemem maviş."
Tekrar ve tekrar gözlerimi devirdim.
"Kafamdaki düşüncelerden ve yaşadığım şoklardan uyuyamıyorum ki."
Cem bana anlamadığım birşekilde baktı. Gözlerinden ifadessizlik geçiyordu. Ayrıca iki gözüde kızarmıştı.
"Üç şeyi gerçekten merak ediyorum Cem. Hepsi kafamda kilitli bir kutu gibi ve anahtarı da sadece sensin. Birincisi annem bizi öpüşürken görmesine rağmen neden hiçbir tepki vermedi? İkincisi bugün çok fazla tuhaf davrandın. Okuldan beni aldığında gülüyordun ama şimdi neredey-"
Sözümü sert, durgun bakışlarını bana göndererek kesti.
"Neredeyse ağlayacak durumdasın mı diyecektin?"
Bakışları o kadar çok sertti ki yutkundum. Ama o şekilde diyecektim sanırım. Bu kadar açık konuşup ona ne düşündüysem söylediğim için artık çok geç dedim içimden ve başımı salladım. Cem derin bir nefes aldı.
"Seni ilk gördüğüm andan itibaren benim içimde boğulup oradan çıkmayacağını anlamıştım. Aptal gibi seni kendime daha çok bağladım!"
Dediklerinin benim dediklerimle ne ilgisi vardı anlamamıştım. Ona anlamadım bakışları atarken o ellerini saçlarına daldırdı.
"Bütün bu Berk konusu benim yüzümden oldu. O piçin artık beni sinir etme gibi bir sorunu kalmayıp sadece seni elde etmeye çalışıyor. O yarışmada Damla'nın sana yaptıkları.. Bunların hepsinde sen zarar gördün Hayel. Bu zamana kadar giçbir kızla uzun zaman boyunca görünmemeşn nedenide bu zaten. Etraftan benim değer verdiğim birini bulmak ve o değer verdiğim kişiyi kullanarak bana zarar vermeye çalışan kişi çok. İlk gördüğüm andan itibaren böyle birşeyin olucağını tahmin etmiştim zaten."
Kaşlarımı çattım. Sanki içini döküyormuş gibi devam etti.
"Bunları sana daha öncede söylemiştim. Beni yol yakındken bırakman konusundada uyarmıştım ama gitmedin. Sen herkesten farklı olarak yanımda kaldın. Annem dediğim insana baksana bir! Rezil olmamak için kaç yıl olmuş millete hâlâ oğlumu kocamın ölümünden sorumlu tuttum ve evden kovdum diyemiyor. Şuana kadar, hiç senin kadar yanımda uzun süre kalan bir kız olmadı. Bu yüzden sana farklısın diyordum. Damla'nın yaptıkları, Berk'in yaptıklarına rağmen gitmedin."
Haklıydı. Başka biri olsa mutlaka korkar ve giderdi ama ben gitmemiştim. Cem'i bırakmak istemiyordum. Onu gözlerim göremeyince üzülüyor veya sinirleniyorken nasıl bırakıp gidebilirdim ki?
Omzuna kafamı koyup hafiften sarıldım.
"Ben senin yanından hiç gitmiyeceğim ve gitmekde istemiyorum. Diğer kimse umrumda bile değil."
Kafasını denize çevirdi.
"Matematik dersinde olanları duydum Hayel."
Tenim buz kesilmişe dönerken ne diyeceğini merak ediyordum. Kesin yine kızıcak beni korumaktan falan filan bahsedicekti.
"Hoca ile konuşup Doruk'un yanında giricek arkadaş yerine giriceğim bende."
Gözlerimi kocaman açıp ona baktım. Matematik ve Cem?
İç ses: Bir bakarsın oda Berk gibi süper zeka çıkar.
Yok Cem'den öyle birşey asla bekleyemem. bunca konuşması ve dert etmesi demek öğrenmesinden dolayıydı. Gerçi sesinde ifadesizlik gınısı vardı. Kızmamıştı.
"Bu kadar sinirlenip, dengesizleşmeni sağlayacak neden bunu öğrenmen miydi?"
Cem gözlerini devirdi.
"O salak saçma davette seni neler bekliyecek haberin yok küçük hanım. O davet sandığın gibi saf zenginlerin oluşturduğu bir topluluk değil. Berk, sen, Doruk, ben ve Berk'in yanında getiriceği sürtüğü aynı masada oturmak zorundayız. Bütün gece boyunca Doruk ile sevgili pozları vermen ile sinirimi tutmam ve sakinleşmem neredeyse imkansız güzelim. Ayrıca bu sırada yanımda saçma sapan konuşan Damla'yı ve seni gözüyle beceren Berk'i de unutmamak gerekiyor. Hepsiyle başa çıkmak brnim için dünyanın sonu demek. Bu yüzden o davete asla ve asla gitmeyeceksin."
Bir dakika gözü ile beni beceren Berk mi? Heey bu da ne demek şimdi?! Seni kıskanıyor salak diye bağıran iç sesime kulak vermeyip kendi kendime söylendim. Oda Damla ile sevgili pozları verirken iyi oluyor!
"Aynı şeyi sende Damla ile yapıcaksın sonuç olarak! Hem sana kaç defa anlatacağım Berk sadece seni çileden çıkartıp delirtmek istiyor."
Cem kumlarla oynamaya başladı ve "Sen öyle sanıyorsun! O kadar safsın ki onun plan değiştirip tamamen seni istemesini anlayamıyorsun! Hem bunuda kaç kez söyleyeceğim Damla ve Berk aynı şey değil! O davete seni asla götürmeyeceğim bu kadar!" dedi.
Bana yine saf dediği için kaşlarımı çattım.
"Hâlâ bana saf demekten vazgeçmedin mi sen? Hem Sanem Hanım Esma teyze ile tehdit ediyor."
Öfkelenen gözleriyle bana baktı.
"Sıçarım Sanem'e!! Orada Berk'in seni gözüyle becermesine izin falan vermiyorum!!"
Bu kadar konuşmadan sonra yaklaşık iki gündür sürekli ağzımda dolanan cümleyi söyleyiverdim. Tabii bu cümleyi söylemek hesaplarımda yoktu.
"Kıskançlık mı? Biz sevgili bile değiliz!"
Cem bu cümleyi dememle tek kaşını kaldırarak baktı ve sırıtmaya başladı. Sonunda eski Cem gibi sırıtıyordu. Tamam eski Cem gibi sırıtmasını bir kenara atarsak domates tarlası olmuştum. Elini belime bastırarak benim kuma yatmamı sağladı ve kendiside üstüme çıktı. Ağırlığını bana değil kuma veriyordu sadece. Kum ile onun arasında yatar pozisyonda kalmıştım resmen. Burnunu burnuma sürterken hâlâ sırıtıyordu. Domates hâlim biraz gitsin diye "Sonunda kendini beğenmiş Cem sırıtışını görebildim," dedim.
Cem yine sırıtırken gözlerime baktı.
"Sevgili yada değil ama sen sadece benim mavişimsin. Başkasının sana öyle bakmasına veya Özgür gibi özel şöför olmasını istemiyorum. Sana o şekilde benden başka kimse bakamaz."
Gözlerimi devirmek istedim ama şuan pek yapabiliceğim birşey değildi. Sevgili yada değil demişti ama sevgili değilsek bu kıskançlıklar, öpüşmeler, sinirlenmeler, korumalar neydi? Sen sadece benim mavişimsin demek için miydi?
"Herkese lakaplar takıyormuşsun, herkesle öpüşüyorsun, belkide herkese böyle diyorsun? Demekki senin gözünde onlardan bir farkım yok."
Bunu da mı dışımdan söylemiştim. Bugünden sonra kendini tutma dersleri falan alıcaktım. Cem gözlerini kıstı.
"Hiçkimseye sana verdiğim değer gibi değer vermedim. Bu yetmez mi?"
Tamam bu cümle Cem Üstüner'den beklemediğim bir cümleydi. Şok etkisiyle donup kalmıştım. Değer veridiğini birçok kişi bana söylemişti ama onun ağzından bir kere daha duymak kalbimin daha hızlı atmasını sağlamıştı. Başımı gülümewyerek evet anlamında salladım. Oda gülümsedi ve dudaklarımı öpmeye başladı. Bende ona karşılık verdim. Öpüşü yumuşaktı ve bu hoşuma gitmişti. Ellerimi saçlarına yerleştirdim ve yumuşak yumuşak okşadım. Bu hareketim onun sorıtmasını sağlarken bacaklarımı brline dolayıp başımdan tutarak ayağa kaldırdı. Şuan bacaklarım onun beline dolanmış ve ellerim saçlarındayken o brni taşıyor ve öpüşüyorduk. Bu heyecandan miğdemin kasılmasına kadar gitmişti. Dudaklarını dudaklarımdan ayırmadan denize doğru gitti. Düşmeyeyim diye bacaklarımdan tutuyordu. Zaten saçlarımda açık olduğundan onun suratına geliyordu. Sadece sırıttığını hissediyordum. Dizlerinin suya giriceğine kadar yütüdü ve durdu. Benim ayaklarım havada kaldığından suyla temasım yoktu. Neden beni kaldırmış ve dizine kadar suya girmişti? Tomantik gibi duruyordu ama heyecandan öpüşmeyi ve konuşmayı unutucakmışım gibiydi! Dudaklarını dudaklarımdan ayırıp gözlerime ainsice baktı.
"Sanırım sana bir ceza vermeliyim."
Kaşlarımı çattım ve "Ceza? Neden?" diye sordum.
Biraz somurtur gibi oldu ama sonra tekrar sırıttı. Bu sırıtış sinsi sırıtışıydı.
"İlk başın belaya girmesin diye git dediğimde gitmen, bu kadar dikkat çekmen, Hmm Özgür'ün senin özel şöförün olması, Doruk'un sürekli yanında dolanması ve birde Berk'in beni deli eden bakışlarını sana göndermesi yüzünden bir ceza."
Gözlerimi devirdim ve gülümsedim.
"Her ne yaparsan yap, ben senin yanında olucağım ve gıcık etmeye devam ediceğim bay kendini beğenmiş."
Cem bir kahkaha attı.
"Bunu dediğine sonra pişman olmanı istemem ama maviş, bay kendini beğenmiş ha?"
Gülerek başımı evet anlamında salladım. Oda güldü ve sonra "Ceza vakti. Akıllanmalısın," dedi.
O an ne yapıcağı beynim idrak etti ve gözlerim kocaman açıldı. İtiraz etmek için ağzımı açtığım sırada Cem benden günah gitti der gibi baktı ve bacaklarımdan tutup ileriye doğru attı. Denize hiç beklemediğim biranda düşmüştüm resmen. Gece olduğu için hiçbirşey göremiyordum. Zar zor gözümü açtım ama tam itiraz edicekken suya attığı için ağzım açık dalmıştım ve öksürme isteği oluşmuştu. Suyun içinde baloncuklar çıkarken yukarıya doğru yüzdüm. Pislik ya birde derine atmıştı! Cem biraz uzağımda kahkahalarla gülüyordu. Gözlerimi kıstım ve ona doğru çok hızlı yüzdüm. Ya ına geldiğimde tabikii bir planım vardı.
"Pislik ya! Çok gıcıksın! Neyse ki üatümdeki senin T-shirt'ün dü. Kaslı kafa görürsün!" Yüzüne doğru su attım ama o sudan kolayca yana kaçarak kurtuldu. Tekrar ve tekrar su attığımda bu sefer üzerine gelmişti ve korkuyla bana biraz yaklaşıp eliyle üzerime git dercesine su fışkırtmaya çalışmıştı. Zaten yeteri kadar ıslanmıştım. Dibe daldım ve ayaklarından tutup dengesini kaybetmesini sağladım. Yüzeye çıktığımda düşmemişti ama beline kadar su olmuştu. Buda bir zafer diye düşünüp üzerine doğru suda koşabildiğim kadar koştum ve atladım. Cem şaşkınlıkla bana bakarken hem dudaklarını dudaklarıma bastırmıştım hemde dibe batmasını sağlıyordum. Dibe gittiğimizde saçlarım deniz suyundan yukarı doğru çıkmış Cem'in denizin dibine batırmıştım. Gözlerini açıp bana tip tip baktı. Bu kadar yeter diye düşünüp onu bıraktım. Oda rlimden tutarak beni yukarı çıkarttı. Suyun üstüne çıktığımızda kahkahalarla gülüyordum.
"Ne oldu kendini beğenmiş Bey?"
Cem ıslanmış üstüne baktı ve sinirliymiş gibi baktı. Sonra bana yaklaşıp bileklerimden tutup onun göğsüne yasladı. Yine burunlarımız birbirine değiyordu. Islak saçları gerçekten ona ayrı bir hava katıyordu.
"Yok sen akıllanmıyacaksın. İddiaa kurallarını gözden geçiriyim. Bundan sonra yok Berk, yok Doruk ne olursa bana söyleyiceksin küçük hanım. Ha birde, bir kere bile seni Berk, Doruk yada Özgür ile konuşurken görürsem o zaman hiçbiriniz için iyi olmaz. Ceza için farklı yollar denerim. Kötü, çok kötü cezalarım vardır bebeğim."
Son cümlesinde göz kırpmış ve beni kucağına almıştı. Hey bildiğin kıskanıyordu. Hadi Berk ve Doruk tamam da Özgür ve Cihangir ile nasıl konuşmayanilirdim? Biri kuzenimin en değerli sevgilisi, diğeri kardeşim sayılırdı. Oflamak istesemde yapamadım tabii. Eee bu iddiaa da başrolde bende vardım. Bende ona kurallar koyabilirdim. O beni denizden çıkartıp kuma doğru yürürken göğsüne yasladığım başımı hafiften kaldırıp yüzüne baktım.
"Benimde kurallarım var o zaman. Sende o sürtüklerin hiçbiri ile takılmayacaksın, konuşmayacaksın ne biliyim?başka birşey yapmayacaksın. Alev'miş, Damla'mış, Cansu'muş."
Cem gözlerini devirip bana baktı.
"Kurallar sadece bana özeldir. İddiaayı başlatan bendim, kuralları koyanda benim güzelim."
Öyle bir sözleşme, söz hatırlamıyorum. Beni kandırıyo!
"Öyle bir kural yok. İdiaayı başlatan ile iddiaanın kurallarını koyan kişi aymı olmak zorunda değil. Yemedim."
Cem hafiften güldü.
"Bu benim iddiaam güzelim. Cem Üstüner iddiaası bu."
İçimden kendini beğenmiş diye geçirdim yine. Beni kuma otutturup kendiside oturdu ve T-shirt'ünü çıkarttı. Ona kolaydı. Böyle bir durumda hemen çıkartabiliyordu. Üstelik mini elbise gibi olan Cem'in T-shirt'ü ıslanınca iyice kısalmıştı. Kendi kendime kızardım. Cem bunu farkedince güldü.
"Artık kendi kendine mi kızarmaya başladın? Herşeyden bu kadar uyütanmamalısın. Benden utanmana sinir olduğumu biliyorsun."
Aslında bilmiyordum ama artık biliyordum. Kızarıklığım daha çok arttı. Acaba saat kaçtı? Uykum gerçekten gelmemişti. Normalde bu saatlerde mutlaka uyurdum. Ama şimdi neden böyle olmuştu. En azından Cem'in niye tuhaf davrandığını anlayıp onu eski hâline döndürmeyi becermiştim.
"Artık içeri gir. Üatünde ıslandı sonra hasta olursun."
Cem'in dediğine yümü buruşturup mızmız bir çocuk gibi başımı iki yana salladım.
"Tek başıma uyuyamam. Bu evden mi bilmiyorum ama her geldiğimde bir türlü uyku tutmuyor."
Cem gözlerini devirip tek elini başının altına koyup kuma uzandı. Bende göğsüne başımı koydum. Islak saçlarımı sağ omzumda toplamıştım. Belki bu şekilde uyuyabilirdim. Cem'in kokusunu seviyordum sonuçta. O yanımda olduğunda herzaman rahat hissediyor ve gevşiyordum. Kollarımı beline sarıp ona sıkıca sarıldım. Cem bu hareketime sırıttığına eminim. Oda diğer eliyle saçlarımı okşamaya başladı. Açık hava, Cem'in kokusu, Cem'in bakışları, Cem'in saçımı okşaması. Onun nefes alıp verme sesleri, yıldızlar ve kıyıya vuran durgun dalgaların sesi. Daha başka ne istiyebilirdim ki? Gözlerimi kapatıp Cem'in nefes alışverişini dinledim. Uyumuyordu ve gözleri açıktı zaten. Bu yüzden rahatça uykuyu bekledim. Burada uyursam en mantıklısını yapardım çünkü başka türlü bu evde uyuyamıyordum. Bu oldukça tuhaftı ama hep Cem'i arıyordum. O ilk buraya geldiğimde Cem ile yatmanın etkisiydi belkide? Sürekli onun yanımda olmasını istiyordum buraya geldiğimde. Onun kokusunda, onun kollarında uyumak istiyordum. Ancak o şekilde uykuya dalabiliyordum..
--MERHABA :D ÖNCELİKLE BAYA UZUN ZAMAN OLDUĞUNU FARKINDAYIM BUNUN İÇİN ÖZÜR DİLERİM :( UPUZUUN BİR BÖLÜM YAZMAYA ÇALIŞTIM. FİNAL BÖLÜMÜNE AZ KALDI. 2. KİTAP İÇİN HENÜZ KESİN BİR KARARIM YOK. YENİ BÖLÜMÜ BEKLEYİN ;) VOTE, YORUM VE DESTEĞİNİZİ BEKLİYORUM <3 --

RÜYAWhere stories live. Discover now