46. Bölüm Dönme dolap

528 18 4
                                    

"Benim biryere uğramam gerek. Rüzgar'a söyledim şu piçten seni şuanlık uzak tutucak. Onun dediğini yap. Sonra akşam planınız varmış Yağmur ile konuşun bana uyar."
Kaşlarımı çatıp karşımda çantasını sırtına atan Cem'e baktım. Yaklaşık dört derstir hocaya konsantire olmaya çalışıyordum ama uzun zamandır Cem ile bu sırada oturmamıştık. Bir Cem'e birde yandan bana pişmiş kelle gibi sırıtıp bakan Berk'e bakıyordum. Fizik dersinden tek kelime anlamamıştım. Hoca benim ikisine baktığımı anlamış gibiydi ve takmıyordu. Sonuçta sınavdan düşük alıcak olan bendim. Yani hocayı ilgilindirmezdi. Cem'in sırtına çantasını atmasıyla Rüzgar ve Yağmur bize bakarak yanımıza geldiler.
"Kardeşim sana emanet. Hemen gelicem. Bakalım niye bu ısrar."
Ne bahsediyordu bilmiyordum. Israr falan? Berk'den bahsedemezdi çünkü o buradaydı. Yağmur ile kısa bir bakıştık ve sonra tekrar gözlerimi Cem'e çevirdim.
"Nereye gidiyorsun ki? Daha dört ders var."
Cem gözlerini devirip umursamaz bir tavırla dudağını yana kıvırdı. Tamam umrunda olmadığını farkındaydım ve biliyordum ama yinede sorma gereği duymuştum. Berk'in gelişiyle ilgili yorum yapmamıştı da sadece sinirli gibiydi ama bir süre sonra siniri geçmişti sanki.
"Çokta umrumda. Okuldan kaçmak diye birşey duymadın galiba zeki."
Ha ha ha çok komik Cemcim! Bende gözlerimi devirdim. Hâlâ dalga geçebiliyordu. Başka birşey demeden sınıftan çıktı. Bende oflayarak yerime oturdum. Off offf! Defterlerimi sıranın altına koymak için topladığım sırada Rüzgar karşımda belirdi.
"Bence onunla gitmeliydin."
Kimse bana ne olduğunu anlatmıyorki! Ah cidden deliriceğim.
"Neden? Nereye gidiyor? Benden birşey mi saklıyor şuan?"
Rüzgar nefesini dışarı üfleyip yanıma oturdu.
"Bizim bara gidiyor. Bence birşeyler kaçırmamak istiyorsan sende git. Benden tavsiye. Hem telefonuna da kavuşmuş olursun."
Telefon diyince kaşlarımı çattım.
"Bir dakika telefonum mu??"
Tüzgar başını salladı.
"Telefonun Cem'in arabasında kalmış. Bunu benden duymadın. Ben olsam giderdim. Bu bir fırsat."
Oh be! Telefonum kaybolmamıştııı! Mutlulıktan içimde dans etsemde bunun ne ilgisi olduğunu düşünüyordum.
"Telefonuna Doruk bara gel diye mesaj atmış galiba. Cem oraya gidiyor."
Dediklerini beynim algıladığında içimde bir heyecan patlaması oldu. Koruyucu siyah bir melek gelip kulağıma 'Cem sana sandığından daha çok değer veriyor' dedi ve gitti. Benim için gidiyordu. Belkide o mesajları kıskanmıştı. Koskoca Cem Üstüner'den bahsediyoruz.
"Yalnız biraz daha beklersen bu fırsatı kaybediceksin. Hemde müdür sayesinde."
Dediklerine cevap vermediğimi ve gülümseyerek dalıp gittiğimi farkedince kendimi tıparladım.
"Okuldan mı kaçıcam? Hemde öğlen yemeyinde."
Hayatımda hiç okuldan kaçmamıştım ve eğer şuan kaçarsam bu ilk olucaktı. Acaba onlar bunu sık yaparlar mıydı?
"Evet ama birazdan müdür katları gezicek ve seni yakalarsa pek iyi olmaz."
Gözlerimi kocaman açarak Rüzgar'a baktım. O sırada bizi dinleyen Yağmur araya girdi.
"Hadi Hayel ne olacak? Acele et."
Şaşkınlıkla başımı salladım ve sıramın altına koyacağım kitapları çıkarıp çantama yerleştirdim. Son hızla çantamı sırtıma astım ve montumu aldım.
"Arkadan gidiceksin ve seni müdür görmeden arka bahçe duvarından atla."
Rüzgar'ın dediği önemli uyarıları dikkate alarak sınıftan çıktım. Berk birşey dememişti ama sanki bizi dinliyor gibiydi. Uff Berk'i falan boşver de müdüre yakalanmadan şu okuldan çıkabiliyim.
Koridorda dolaşan nöbetci öğretmeni görünce panikledim ama Cem gibi umursamaz ve sakin olmam gerekiyordu. Gerçi o elini kolunu sallaya sallaya gitmişti ama ben bu olayı bir dedektifin katili aramasına çeviriyordum. İşsizlik mi dersiniz yoksa ekşın arayışı mı?
"Sınıfına girsene yavrum!"
Hocanın kulakları çınlatan bağırışı ile yerimde sıçrasamda sakin kalmaya çalışarak yanına doğru yürüdüm. Kaşları çatık birşekilde hem bana hemde etrafına bakınıyordu.
"Şey hocam karnım çok ağrıyor. Müdürün yanına gitmem gerek."
Öğretmen kısa bir süreliğine baksada sonra başını salladı ve çabuk ol diye bağırdı. Müdürün odasına dığru gittim ve öğretmen arkasını döner dönmez merdivenlerden koşarak inmeye başladım. En aşağı kattan arka bahçeye çıktım. Görünürlerde müdür falan yoktu. Derin bir nefes verip bahçe duvarlarına koştum. Bir tanesi tırmanabileceğim türdeydi. Zaten kaçanlar hep buradan kaçıyordu. Parmaklıklara sıkıca tutunup kendimi yukarı çektim ve bacağımı dışarı tarafa doğru attım. Tam dışarı atlıyacağım sırada bir ses duydum ve malesef atlayamadım.
"Kızım ne yapıyorsun orada?!"
Kafamı müdüre çevirdiğimde külanet okumaya başlamıştım.
"B-ben mi?"
Müdür kızgın bir suratla yanıma geldiğinde ne cevap vereceğimi düşünüyordum. 'Bara gidiyorum. Ah yok artık!
"Hemen disipline yürü! Şuna bak ya! Sanki görmeyeceğim!"
Dudağımı ısırdığımda başka bir ses duydum ve bu sefer gözlerim büyüdü.
"Hocam! Hemen buraya bakabilir misiniz?! Çok acil!"
Berk'in dedikleri ile ona şok olmuş bir şekilde baktım. Bana göz kırptı ve müdüre endişeli birşekilde bakmayı sürdürdü. Bende dudaklarımı oynatarak 'ne yapıyorsun?' Dedim. Oda müdür çakmadan fısıldıyarak 'Seni kurtarıyorum. Şimdi kaybol." Dedi
Gözlerimi devirmeme fırsat vermeden müdür arkasını döndü ve Berk'e ne oldu diye sordu. Sanırım şuan kaybolmam gerekiyordu. Dışarıya atladım ve koşarak okuldan uzaklaştım. Tamam buraya kadar herşey güzel ama iki sorum vardı.
1. Berk niye böyle birşey yapmıştı?
2. Bu barın yerini pek hatırlamıyordum ve nasıl gidicektim?
Ah harika! Elimi alnıma yapıştırıp gülmeye başladım. Çok zekiyim cidden. Berk beni kurtarmasaydı birde annemi arayabilirdi müdür. Sonra annem telaşlanır ve beni aradı. Ondan sonrası ise belki ceza verir, belki yanımıza gelir veya müdür ile konuşurdu herşey hakkında.
Hayır yani telefonum olsaydı daha iyiydi. Birde Cem Doruk'un attığı mesajları okumuş. Umarım telefonu karıştırmamıştır. Yani mesajlaşmaları falan gördü- hey! Neden bahsediyorum Doduk'un mesajını okuduğuna göre telefona girmişti! Şifre? Yok artık şifreyi 'kendini beğenmiş' yapmıştım! Yolda duraksadım ve etrafıma bakındım. Ufff şifreyi hemen nasıl bulabilmişti! Zeki kaslı kafa!!
Kafamı kurcalayan onca sorudan biride Doruk beni neden bara çağırmıştı? Bir ara Cem beni zorla bara Doruk'un gerçek yüzünü göstermek için götürmüştü. Doruk oralarda takılmazdı. Yani belkide ben öyle sanıyordum. Doruk'un Cem'in üvey kardeşi olduğuna da ilk inanmamıştım. Cem'in hayatı karmakarışıktı. Hemde fazla karmaşık! Bende bu karmaşıklığın içinde gezinen bir kuştum. Uzak durmam gereken kim varsa ona daha çok yaklaşıyordum. Aman ne harika!
Bir kırtasiyenin yanında taksi durağı gördüğümde gülümseyerek oraya gittim. Şimdi nasıl tarif edecektim? Neyse birşekilde hallederim. Taksinin başında bekleyen adam bana baktı ve kaşlarını kaldırdı. İlgisiz görünüyordu. Hemde fazlasıyla.
"Kuzey! Müşteri geldi."
Adam şöför değil miydi? Kapıdan adının Kuzey olduğunu öğrendiğim yakışıklı bir çocuk çıktı. Siyah saçları ve yeşil gözleri vardı. Çok kaslı olmasada fiziği iyiydi.
İç ses: çocuğu kesmeye devam edersen bir yerden Cem fırlar.
İç sesime sırıtırken çocuk bana tuhaf tuhaf baktı.
"Hep böyle deli gibi sırıtır mısın?"
Sırıtmayı kesip ona baktım. Suratında dalga geçer gibi bir ifade yoktu. Ciddiydi. Kızararak başımı iki yana salladım. Hadi ama! Buna bile kızardın salak Hayel. Kızarmadan ve domates olmadan duramıyor musun?!
Kızarık suratımı kapatmak için taksiye hızlıca bindim. Oda bindi ve çalıştırdı.
"Nereye??"
Ters sorusuna karşılık bende kaşlarımı çattım. Bu kadar kızgın görünmek zorunda mı? Oradaki adamda tip tip bakıyordu zaten. Hayır bende mi tuhaflık var.
İç ses: sende tuhaf olmayan birşey var mı?
İç sesime gözlerimi devirirken çocuğun yine bana tip tip baktığını gördüm. Yine beni iç sesimle konuşurken görmüştü.
"Ne? Ben deli değilim. Sadece salak iç sesime laf dinletemiyorum. Kendisi beni bir dakika terslemeden duramıyor da!"
Çocuğun suratındaki ifade şaşkınlıkla gülme arasında gidip gelip kahkahaya dönüştü. İlk defa gülüyormuş gibi kasları gerilmişti. Bende gülmeye başladığımda sorduğu soruya cevap vermediğimi hatırladım ve "Şey ben aslında tam olarak nereye gideceğimi bilmiyorum." Diye cevap verdim. Off cidden harikayım! Yani şu cevaba bak!
İç ses: Beni kötülerken iyi oluyordu ama ben yokken bir hiçsin! Barın adını hatırlıyorsun herhalde.
İç sese kulak verene kadar çocuk kahkahasını kesip gülmeye başlamıştı.
"Nereye gideceğini bilmiyor musun? Yoksa evden falan mı kaçtın? Senin gibi bir deli bunu yapmamalıydı."
Dudaklarımı büküp kollarımı göğsümde birleştirdim.
"Teknik olarak biryerden kaçtım ama evden kaçmadım. Ayrıca ben deli değilim!"
İnatçılığımda harikadır! Oda gülmesini bastırarak gözlerini devirdi. Barın adı yarım birşekilde aklımdaydı. Zar zor ismini söyledikten sonra çocuk donmuş birşekilde bana baktı. Gözlerinin içinden birşey geçiyordu ama anlamadım.
"Orası mı??"
Başımı yukarı ve aşağı salladığımda da bana inanmıyormuş gibi baktı.
"Senin gibi birinin orada ne işi olucak?"
Orayı biliyordu demekki. Hem benim gibi derken ne demek istemişti.
"Benim gibi mi? Ne varki? Hem birini görmeye gitmem gerek."
Çocuk arabayı çalıştırırken bir yandan da bana kaşlarını çatarak aynadan baktı.
"Kimi?"
Bu kadar niye merak ediyordu? Ona neydiki. O benim yaşımda suratı asık biriydi. Benden çok soru soran biri belkide.
İç ses: Ah hayır kimse senin rekorunu geçemez.
"Neden soruyorsun???"
Gözlerini aynaya takrar dikip kaşlarını kaldırdı.
"Söyle."
Uff sanki söyleyince kim olduğunu bulucak.
"Cem. Niye sordun ki? Sanki tanıyacaksın. Çok saçma-"
Sözümü kesti.
"Cem Üstüner mi?!"
Gözlerimi kocaman büyütüp onu tanıyorsun diye fısıldadım. Bir dakika! Nereden tanıyor! O bara gitmiş miydi?
"Nereden biliyorsun?! O bara gittin mi???"
Ellerini saçlarına daldırıp yola baktı.
"Eskiden o barda çalışıyordum. Orada takılan çoğu kişi bu çevrede. Cem oranın en bilinen kişisi sayılır çünkü Berk ile çok olayı oldu. Rüzgar ile geziniyor ve barın çoğu kızına lakaplar takıyordu. Tabii çok kötü bir geçmişi olsada böyle."
Dediklerinden dikkatimi çeken çoğu kıza lakap taktığıydı. Barın kızlarına dediğine göre sıradan kızlardı. Banada maviş diyordu. Beni demi sıradan bir kız olarak görüyordu? Suratım anında asılırken aynadan çocuğa baktım. Birsürü şey biliyor olmalıydı.
"Cem'i uzun zamandır tanıyorum ama hiçbirşeyi doğru düzgün anlatmıyor. Başka bildiğin ne var?"
Çocuk bakışlarını aynadan kaçırarak "Senin de barın kızı olmadığını ve gidip herkese söylemeyeceğini nereden bilebilirim?" Dedi.
Uff cidden şaka gibi. Ben Cem'i daha çok tanıdığımı zannediyordum ama o bana hiçbirşey anlatmıyor ki!
"Sence ben barın kızı olabilir miyim??"
Başını iki yana salladı ve nefesini üfledi. Sanki gizli bir kutunun anahtarıyla kapağını açıyordum.
"Berk ile olayı çok küçüklüklerine dayanıyor. Cem'in babası Berk'in annesi ile birlikteymiş. Sonra babası ölünce Berk'in anneside çom üzülüp gitmiş. Berk kendine bunu yediremiyor ve Cem'in annesinin yaptığı gibi onu suçluyor."
Kalbim Cem için parçalanırken donup kaldım. Onun yaşadıklarını ben yaşasaydım şuan bu dünyada olmazdım herhalde. Bana Yağmur daha farklı bir hikaye anlatmıştı. Demekki onada yalan söylemişlerdi. Bunları biliyorsa daha neler biliyordu?
"Başka?"
Tekrar nefesini dışarı üfledi.
"Bunları bildiğini söylemeyeceksin ve beni tanımıyorsun."
Gülümseyerek "Tamam." Dedim.
"Annesi şuan tek yaşıyor. Cem standart olarak hep bu bara gelir. Bütün kızların gözdesi denilebilir ama hiç onun bir gözdesi olmadı. Her kızla birlikteliği var. Bu yüzden ona düşman olanlar da . Barda tüm kızlar Cem için sıraya girmiş durumdaydı. Gerçi son zamanlarda hiçbir kız ile görülmedi ve bu oldukça tuhaf. Herkes gözdesi olduğunu düşünüyor ama bence zor."
Yüzümde bir sırıtma meydana geldi. Son zamanlarda hiçbir kızla görülmedi dedii! Ben onun gözdesi olabilir miydim? Yada öyle miydim? Ya gerçi kimi kandırıyorsam! Benimle öpüşürken sadece diğer kızlarla daha fazlasını yapıyordu. Bu fazla iğrenç ve sinirlendiriciydi.
"Yani güzelim sende umudu kessen iyi olur. Bu aralar kendisi dolu gibi. Artık tüm kızların o saçını başını yolmak istediği kız kimse."
Başımı anlamaması için yukarı aşağı salladım. Konuşacak durumda değildim. Hem sinirli hemde mutluydum.
"Sen neden Cem'i arıyorsun ki?" Diye sorduğu soruya kaşlarımı çattım.
"Şeyy telefonum onda kalmış. Biz sıra arkadaşıyız da."
Bir kahkaha atıp keyiflice sırıttı.
"Yani o tehlikeli, gitmemen gereken bara sırf telefonun kaldığı için mi gidiyorsun? Güzel yalan ama malesef birdahakine. Hem bu kadar merak etmenin de bir nedeni olmalı."
Yemedi. Gerçi yalanda değildi sonuçta telefonum onda kalmıştı. Omuzlarımı silktim. Konuşursam daha da dibe batardım. Sandığım gibi benim gibi konuşkan biriydi sanki.
"Gözlerinde o maviş dedikleri kızın gözleri gibi mavi."
Gözlerim pörtlerken şaşkınlıkla "Maviş mii?" Dedim.
Çocuk benim bu kadar şaşırmama kaşlarını çattı.
"Yani Cem'in gözdesi olduğuna inanlar o kıza maviş lakabını taktığını söylüyorlar."
Sevinçten gülümsedim ama bu gülümseme anında söndü çünkü bu çocuğa hiçbirşey çaltırmamalıydım.
"Şimdi cidden Cem için neden ait olmadığın o berbat bara gidiyorsun."
Gözlerimi kısıp düşündüm. Rüzgar'ın dediği mantıklı olabilirdi,
"Birşeyler kaçırmamak ve Cem'in birine zarar vermemesi için."
Çocuk ikinci kez keyifle sırıttı.
"Uzaktan Cem'in lakap takabileceği bir kıza benzemiyordun. O bara gidicek gibi biri değilsin bence. Tekrar soruyorum oraya gitmeye emin misin? Orası tehlikeli ve iğrenç. Senin gibiler orada beş dakikadan fazla kalamaz."
Haklıydı ama dayanabiliyordum. Ayrıca oraya gitmem onu bu kadar ilgilendirmemeliydi.
"Evet ama oraya gideceğim. Hem hâlimde ne var ki?"
Üstümde turkuaz kot pantolon ve sarı detaylı gömlek vardı. Tamam bara gidilicek gibi birşey değil ama ne yapayım? O sürtükler gibi yırtık şort ve askılı atletle gitmem! Çocuk gülüp arabayı barın biraz köşesine park etti. Çantamdan tutan parayı çıkarıp ona verdim.
"Sakın ortalıkta Cem nerede falan diye sorma. Sonra işler karışır başına birşey gelir görürsün. Dikkat et bence. Senin gibi biri içeride fazlasıyla dikkat çeker güzellik."
Gözlerimi devirdim ve teşekkür edip arabadan indim. Ben barın kapısına gelene kadar orada kaldı ve sonra gitti. Tabii buraya ikinci, üçüncü kez falan geldiğimi bilmiyordu. Bilseydi şaşkınlıktan ölebilirdi. Ben bile şaşırıyordum. Böyle yerlere hayatta ölsem silah zoruyla bile gelmem derdim ama şuna bak. Bu üçüncü kez falandı! Kendime şaşırıyordum.
Cem ve Berk'in gerçek hikayesini hiç görmediğim, tanımadığım birinden öğrenmek fazlasıyla canımı sıksada en azından gerçeği bilmek rahatlatıyordu. Cem hakkında daha fazla gizli birşeyle yoktu umarım. Bu bar sırların saklandığı kutuydu. Yavaş adımlarla iki koca adamın beklediği kapıya gittim. İkiside işinden sıkılmış ve bezmiş gibi duruyordu. Beni gördüklerinde önce bir süzdüler ve sonra tuhaf tuhaf baktılar. Buraya girmek için o kadarda tuhaf değildim! Hiçbirşey demeden ve takmadan içeri girdim. Bu saatte bile bira içen ve geceki kadar dolu olmasada dans pistinde dans edenler vardı. O kadar kalabalık değildi ama Cem'in nerede olacağını bilemiyordum. Taksideki çocuk ortalığa sorma demişti. Haklıydı onun 'lakap taktığı' bir kız olarak sürtük durumuna düşmek istemiyordum. O herzaman bardaklara bira dolduran çocuğu gördüğümde geçen sefer Cem ile geldiğimiz gün aklıma gelmişti. O çocuğun yanına gidip bir bar sandalyesine oturdum. Bana önce bir baktı ama galiba tanımadı. Kendimi birşeyler söylemek zorundaymış gibi hissedip saçlarımı geriye attım.
"Cem nerede biliyor musun?"
Çocuk kaşlarını çatarak beni süzdü ve biranda yüzünde bir gülümseme oluştu.
"Sen mavişsinnn."
Maviş mi? Ah kaç kişi biliyordu? Adımdan çok artık maviş diye çağrılmaya başlamıştım. Gerçi Cem'in her sürtüğüde böyle lakaplarla anılıyor! Bu düşünce kafa da debelenirken ben kenara ittiriyordum.
"Yani evet. Şimdi Cem'in nerede olduğunu söyleyecek misin?"
Yanımda oturan bir başka kumral saçları siyah gözleri olan çocuk bana bakıyordu.
"Şuan rahatsız edilmek istemeyeceğine eminim. Küçük bir kardeş problemi var galiba."
Kardeş sorunu mu? Rahatsız edilmek istemez mi? Doruk burada mı?? Tamam cidden soru sorma rekoru bende.
"Bekle. Sen Cem'in meseleleri yüzünde bırakıp gidiceği ama bırakamadığı, tam bir aydır başka kızla onun için beraber olmadığı, şu gözdesi sanılan maviş denen kız mısın??"
Yanımda sabahtan beri bana bakan çocuğun dedikleri şok etkisi yaratmıştı. Heyy herkes neden benden bahsediyordu?! Cidden hiç tanımadığım takside çalışan biri bile beni tanıyordu. Cem'e bunları tabikii sorucaktım!
"Sanane??"
Çocuk sırıtarak sandalyede dikleşti ve "Birde aksi, saf ve deli olan maviş demek sensin." Dedi.
Gözlerimi devirip sandalyeden indim. Anlaşılan kimse yardım etmeyecekti. İş yine bana düşüyordu. Tam gidiyordum ki çocuğun sahte bir kahkaha atıp "Ah Cem'in gözdesi mi? Bu kız Cem'in yanında dolaşan sıradan biri bile olamaz bu saflık ve aksilikle dostum!" Demesiyle kafamı hızlıca ona çevirdim. Cidden içimden yumruklayasım gelsede buna hakim oldum ve nefesimi dışarı üfleyip barın içerilerine doğru ilerledim. Yanında dolaşan sıradan kız bile olamaz mış! Piç kurusu!
Biraz daha ilerlediğimde bir çığlık sesi duydum. İçerideki bir odadan geliyordu. Ora fazlasıyla karanlıktı. Üstelik dışarıda güneş varken orası fazla fazla karanlıktı. Yavaş adımlarla gittiğimde birinin bir kızın ağzından tuttuğunu gördüm. Ah tamam gayet harikayım. Buraya Cem ile geldiğimde bunların hiçbirini görmemiş miydim cidden?
İç ses: o zaman yanında Cem vardı gerizekalı! Şimdi önüne baksan iyi olur.
Adam kıza birşeyler söylüyordu ve kızda dinliyip ağlıyordu. Çığlık atmaya çalışıyordu ama o ağzını kapatıyordu. Kimsede buraya bakmıyor yada aldırmıyordu. Aynısı bana olsa aynısını yaparlardı.
Uzun zaman boyunca orada dikildiğimi tehlikeli görünen ve kızın ağzını kapatan çocuk bana bakmaya başladığında farkettim. Çocuk beni öldürücekmiş gibi bakarken kızda bana gözlerini dikmişti. Şaşkınca onlara bakmamaya çalıştım ama çok geçti. Çocuk bana cidden fena bakıyordu. Beynim kjrmızı alarm verirken buradan hiçkimse mi geçmez diye düşündüm. Bir kız geçmişti bir dakika falan önce ama hızlıca geçip gitmiş aldırmamıştı. Bende mal gibi kalmıştım. Allah beni kahretmesin ya!
"Ne bakıyorsun?"
Zar zor bunu mu diyebilmiştim cidden? Bunu onun demesi gerekmiyor muydu?
İç ses: Tebrikler Hayell!
"Buraya gelip bakan sensin zeki sürtük. Ben senin ağzına sıçmadan siktir git bence."
Oha oha oha! Ne dedii?! Gözlerim kocaman açılırken tükürüğüm boğazımda kaldı. Kız içinden sırıttığını gördüğüm zaman neden bu kız için burada mal gibi kaldığımı sorguladım. Kız sahteden çığlık atıp adamı tahrik etmeye çalışıyordu tabii. Ellerimi öne doğru uzatıp geriye doğru yürümeye başladım. Yanımda duran koridordan tanıdık, sinir olmuş ve bağıran sesi duyduğumda içimde bir rahatlama belirdi. Cem o koridordaydı galiba ama arkam dönük olduğundan göremiyordum.
"Ben sana Sude'nin kılına zarar verirsen sikerim dememiş miydim?!!"
Ne dediğini pek umursamamıştım çünkü şuan önümde duran korkunç adamdan bacaklarım titriyordu.
"Hâlâ ne duruyorsun sürtük!"
Adamın ikinci kez sürtük demesini kednime yediremeyip bir deli cesaretle "Ben sürtük değilim! Şu kelimeyi kullanıp durma! O önündeki kız asıl sürtük olabilir mi acaba?!" Dedim. Tamam dediğime gayette pişmanım çünkü adam ellerini yumruk yapıp derin bir nefes verdi ve bana doğru hızlı adımlar atmaya başladı. Koşarak Cem'in sesini duyduğum koridora gittim. Arkamdan geldiğini farkındaydım çünkü paldır küldür ayak sesleri geliyordu. Umarım Cem cidden bu koridordadır.
Koridora girdiğimde karşımda Cem'i gördüm. Adam hâlâ arkamdan geliyor muydu bilmiyorum ama ben tökezleyerek koşuyordum. Cem ani bir hareketle bana döndüğünde gözleri beni buldu ve şok içerisinde açıldı. Hiç aldırmadan Cem'in arkasına geçtim. Cem bir bana birde arkamdan sarsılarak gelen kişiye baktı sonra sinirlice kaşlarını çattı.
"Burada ne işin var maviş?!"
Cem'in beline sarılıp kendimi saklamaya çalışmayı kestim.
"Şu kişiye bişey de cidden korkuyorum!"
Bacaklarım zangır zangır titriyordu. Ekşın ellerime ve bacaklarıma vurmuştu galiba. Cdm gözlerini devirip "Hayırdır? Kız benimle." Dedi.
Ah tamam bu kadar heyecanlanmanın üstüne Cem'in lafı ölmeme neden olabilirdi. Şuan beni korumak için diyor olabilirdi ama yine ölme ihtimalim var.
Çocuk sırıtarak arkasını döndü ve gitti. Bende rahat birşekilde nefesimi dışarı üfledim. Cem kollarımı belinden ayırıp beni karşısına aldı. Gözleri sinirli bakıyordu.
"Sana okulda bekle demiştim. Üstelik o kadar uyarıp Rüzgar'a tembih etmiştim. Şimdi burada ne işin var? Hemde tek başına gelmişsin!"
Eveet burada ne işim vardı? Güzel soru. Birşeyler kaçırmamak için veya telefonumu almak için.
"Telefonum???"
İç ses: Harika bir cevap daha Hayel'i kutluyoruz!!
Cevap vermeyi biliyorum ama şuan pek işime gelmiyor. Ne diyeceğimi bilmiyorum çünkü. Cem kaşlarını daha fazla çattı. Bu sırada arkada Doruk'u görmemle donup kaldım. Doruk mu?! Gözlerinden alev fışkırtarak bana ve Cem'e bakıyordu. Ah ben onu görmemiştim bile. Burada olduğunu tahmin etmiştim ama koridorda görmemiştim!
"Doruk?!!"
Doruk ismini söylememle bana daha kızgın bir bakış atıp duvara yorgun birşekilde yaslandı. Üzerinden kamyon geçmiş gibiydi.
"Önce buraya neden geldiğini söyle! Tek başına buraya nasıl gelebildin?"
Doruk'a konsantire olmuş birşekilde bakarken biranda yaslandığı duvardan doğrulup sinirli ve hızlıca omzuma çarparak yanımdan geçti. Arkasından bakarken Cem bir küfür savurdu. Sanırım onunla konuşmam gerekiyordu. Arkasından gidicekken Cem kolumdan tutup beni durdurdu.
"Gitmene gerek yok. Sadece sana fazla sinirli. Bırak ne yaparsa yapsın."
Neden kızgın olduğunu tahmin edebiliyordum ve bu yüzden konuşmak istiyordum.
"Sadece bir dakikalığına. Hemen geliceğim."
Kolumu hızlıca çekip arkasından koştum. Bardan dışarıya çıkmıştı. Ona yetişip arkasından seslendim ama aldırmadı. Koşarak elinden tuttum ve bana dönmesini sağladım.
"Bana neden sinirlendiğini farkındayım. Konuşabilir miyiz?"
Elini çekip yürümeye devam etti ve "Evet sinirliyim ve şuan cidden konuşmak istemiyorum Hayel. Yada Cem'in mavişi." Dedi.
Gözlerimi devirip tekrar kolundan tuttum.
"Ne yaparsam yapıyım ondan uzak duramıyorum! Denedim ama olmadı. Bunu anla Doruk."
Bana yorgun ve kızarık gözlerle baktı.
"Onu cidden seviyor musun?"
Bir iki saniye bakakalmıştım ve cevap verememiştim. Bu henüz cevap vermek istemediğim ama bildiğim bir soruydu. O gizli hissi bulmuştum ama henüz kimseye söylemeye niyetim yoktu. Etrafta bana karşı olan çok kişi vardı ve ben onları umursamamaya çalışmaktan sıkılıyordum. Bu sorunun cevabını söylerdem sanki bana değer veren birkaç kişi bile beni sevmeyecek, beni kıskanacak veya benden nefret edicek diye korkuyordum. Örneğide karşımda duruyordu. Doruk. Ne cevap verirsem veriyip dediğim şekilde bana sinirlenecek ve o verdiği değeri silicekti.
"Anladım." Dedi ve öylece suratıma bakıp hızlıca uzaklaştı. Bu sefer durdurmamıştım çünkü fazla sinirli olduğundan düşünemediğini biliyordum. Oflaya puflaya bara geri girdim. Cem kapının kenarında duvara yaslanmış dans eden kızları izliyordu. Kaşlarımı çatarak yanına gittim. Onları izliyordu ama birşeyler düşünüyordu. Benim geldiğimi farkedince kaşlarını çatarak kolumdan tuttu ve duvara yasladı.
"Buraya neden geldin?"
Bunu kaçıncı kez soruyordu bilmiyorum ama bende aynı şekilde cevap verecektim.
"Şey telefonum kalmış sende."
Gözlerini devirerek ellerini başımın hizasında duvara yerleştirdi. Bu hareketiyle kendisi ve duvar arasın da kalmıştım.
"İnandırıcı değil maviş. Şimdi son kez soruyorum buraya neden ve nasıl geldin?"
Bende gözlerimi devirip gözlerinin içine bakmadan kaçınarak "Telefonum sende kalmış ve Doruk mesaj atmış. Bende burada Doeuk ile buluşucağını öğrendim ve geldim. Açıkcası Doeuk'un burada olması beni fazlasıyla şaşırttı. Yani bu kada- hey!"
Tekmeliyle cebinden benim telefonumu çıkarttı ve birşeyler yapmaya başlayınca sözümü kestim.
"Telefonumu artık alabilir miyim?"
Son birşey yapıp kapattı ve elinde çevirmeye başladı.
"Öncelikle şifreni çok sevdim." Dedi ve göz kırptı. "Telefonunu almak istiyorsan birdaha bu barın çevresine benden habersiz gelmeyeceksin. Hatta hiç gelmiyeceksin. Burayı aklından çıkar maviş."
Gözlerimi devirdim. Sanki bu bara gelmek için can atıyordum da! Sadece işim olduğunda geliyordum. O 'iş' kelimesinede sinir oluyorum. Cem ve 'senin bilmediğin işler.' miş! Hâlâ o cümledi aklımda!
"Duyamadım maviş??"
"Tamam!" Dedim.
Gülümseyerek telefonu elime verdi ve eğilerek dudağıma bir öpücük bıraktı. Yanaklarım anında kızarırken bunu barın ortasında yapması ne derece doğru diye düşündüm. Sonuçta birçok kişi 'maviş' olarak tanıyorlardı ve Cem'in elde edilemeyen gözdesi olarak biliyorlardı. Bunu yapması o bilgileri giderek kesinleştirirdi. Cem o öpücükten sonra benim kızardığımı farkedince daha çok yaklaşıp alnını alnıma yasladı ve yavaş birşekilde öpmeye başladı. Ona bende hafiften karşılık veriyordum. Öpmesi bittiğinde geri çekilip sırıtarak bileğimden tuttu ve beni barın çıkışına doğru sürüklemeye başladı. O sürüklemeden kızarık yüzümle etrafa bakındığımda dans edenler hariç birçoğu kişi bana bakıyorlardı. Kızlar dudaklarını büzmüş somurtuyorlardı. Erkekler ise sırıtıyorlardı. İyice kızarırken bar sandalyesine oturmuş iki kızın arasında gördüğüm kişiyle kaşlarımı çattım. Saniyelik bir bakış olmuştu ama onun gizemli kız olduğuna emindim. Bana bakıyordu ve yine sessiz duruyordu. Sadece iki saniye oraya bakabilmiştim çünkü Cem hemen beni çekiştirmişti. Gizemli kızı görmeyeli bayağı olmuştu. Lokantadan ayrıldığımdan beri yoktu. Gözlerimi kırpıştırdım. Hayır onu görmüştüm.
İç ses: Belkide orda kimse yoktu ve senin o mükkemmel beynin uydurdu.
İç ses katılıyorum galiba. Yani orda olmayabilirdi ama sanki onu görmüştüm. Bardan çıkıp yürümeye başladık. Bu sefer Cem'in arabası yoktu. Yürümeyi severdim zaten ama yolu bilmediğim için taksi ile gelmiştim.
Yaklaşık beş dakika boyunca sessizlik olmuştu. Kafamda Doruk'un bana yazdığı mesaj kafamı kurcaladı. Acaba ne yazmıştı. Cebimden telefonumu çıkartıp mesajlara girdim. Atılan mesajların hiçbirinde Doruk yoktu. Kaşlarımı çatıp telefona bakarken hafiften yerdeki taşa takılıp tökezledim. Cem bunu farkedince bana döndü ve telefona kaşlarımı çatarak baktığımı gördü.
"Boşuna mesajları arama."
Pislik kesin silmişti. Ona dik dik baktım.
"Sildin mi?"
Dudağını kenara hafifçe kıvırıp "O mesajları görmemen gerekiyordu zaten. O mesajları atarken kafasının güzel olduğuna eminim yoksa iyi benzetirdim." Dedi.
Gözlerimi devirip merakla nefesimi üfledim. Ufff ne yazmıştıı! Zaten tanımadığım insanlardan öğrendiğim çoğu şey miğdeme kıramplar bırakırken birde o mesaj için uğraşamayacaktım ama Doruk ile konuşmam gerekiyordu. Telefonu cevime yeni koymuşken Yağmur aradı. Yolda Cem ile yürümeye devam ederken açtım.
"Hayel okuldan kaçar mıydı?"
Inun gülmesine gözlerimi devirip "Uff sussana sen!" Dedim.
Kahkaha sesi geldi.
"Neyse. Ben planı yaptım. Lunaparka gidicez!!"
Lunapark mı? Bu kelime biraz yabancı geliyordu çünkü ne zamandır hiç gitmemiştim.
"Ciddi misin??"
"Neden olmasın? Çok eğlenicez! Eğlenmenin tek yolu. Hem romantik olur,Unutma Cem'de gelicek yani."
Kızararak hafiften gülümsedim.
"Uff şunu diyip durma. İyi tamam konuşurum Cem ile."
Oda tamam dedi ve telefonu kapattı. Yanımda Cem'den bahsetmesi beni domatese çeviriyordu.
***
"Pamuk şeker istiyorum!"
İşaret parmağımla kocaman korkutucu dönme dolabın yanında duran pamuk şekerciyi gösterdim Cem'e. Lunaparka gelmiştik. Yağmur eğlenecek en iyi yerden biri olduğunu söyleyip durmuştu ve bizde kabul edip gelmiştik. Cidden lunaparklardan eğlenceli başka biryer yok! Daha yeni gelmiştik ama eğlenceyi renkli ışıklardan anlayabiliyordum. İlk kez Cem ile gelmiştik ve buda beni daha çok heyecanlandırıyordu!
"Çocuk musun Hayel? Ne pamuk şekeri?"
Somurtarak kollarımı göğsümde birleştirdim. Çocuk muşmışum! Çocok moson! O pembe pamuk şekeri çok seviyorum ne yapayım yani!
"Çocuklukla ne alakası var? Lütfeen!!"
Cem gözlerini devirip kolunu omzuma attı ve kendine çekti.
"İyi tamam ama sende benimle dönme dolaba biniceksin mavişim."
Dönme dolap mı?!?! Gözlerimi büyüterek ona baktım. Şaka falan yapıyor olmalıydı. O çok yüksekti! Üstelik benim yükseklik korkum vardı.
"Şaka mı? Benim yükseklik korkum var ve o çok yüksek!"
Çapkınca sırıttı ve çenemi yukarı kaldırıp ona bakmamı sağladı.
"Korkarsan bana sarılabilirsin."
Hadi ama! O filmlerdeki gibi asla olmayacaktı. O filmler fazla 'romantik' ve fazla 'saçma' olabiliyordu. Karakter yıpranıyordu ama kafasını toplayı sonavdan yüz alabiliyordu, okuldan defalarca kaçıp sınıfta kalmayabiliyordu. Bunlar gerçe olmayan şeyler. Okuldan bir kere kaçtım ve şuan hâlâ devamsızlıklarımı dert ediyordum. Dönme dolaba asla binemem ki!
"Oraya hayatta binemem Cem! Şuna baksana çok yükseğe çıkıyor! Zorla bile bindiremezsin."
Gözlerini devirip dönme dolaba baktı.
"Hatırlıyorsan deponun yüksek camından atlarken yükseklik korkunu yenmeyi başarmıştın. Şimdi ben yine yanındayım. Bana güven. Birşey olmaz maviş."
Kolumdan sürükleyerek dönme dolaba doğru götürürken bende tökezleyip durdurmaya çalışıyordum. Arkadan Yağmur ve Rüzgar pamuk şekercinin yanına gitmişti. Sızlanarak Cem'i durdurdum.
"Sen yanımda olabilirsin ama benim yükseklik korkumu ikinci kez engelleyemezsin. Bu cidden çok yüksek ve oraya çıktığım an kusabilirim. Bunu göze alıyor musun?"
Tek kaşını kaldırıp "T-shirtüme kusmaman yeterli." Dedi. Kıymetli T-shirt'lerinden biri.
"Önce pamuk şeker alıcağım." Dedim o dönme dolap fikrini umursamayarak. Oda kolumu bırakıp baygınca burada bekle dedi. Pamuk şekercinin yanına gittiğinde Rüzgar ve Yağmur buraya geldi. Yağmur'u bazen kıskandığım oluyordu. Baksana bir kere pamuk şeker istiyorum demişti ve Rüzgar hemen almıştı. Şimdi ise birbirlerine bakıp gülümsüyorlardı.
"Çarpışan arabalara binekim mii?!" Dedi Yağmur gülücükler saçarak. Bende gülümseyerek başımı yıkarı ve aşağı salladım.
Cem elinde pembe pamuk şeker ile yanıma geldi. Bana verdikten sonra bende keyifle açıp keyifle bir parça koparıp yedim. Pamuk şekeri seviyordum tabikii! Hepberaber çarpışan arabalara gittik. Yağmur ve Rüzgar, ben ve Cem ikilisi ile minik arabalara oturduk. Cem şöför koltuğuna oturmuştu öbür tarafta da Rüzgar. Bizde Yapmur ile çığlık atıp kahkaha atan taraftar olucaktık. Süre başladığında Cem deli gibi arabayı kendi etrafında döndürüp saçlarımın savrulmasına sebep olmuştu. Saçlarımdan önümü tam olarak göremiyordum ve arabada öne doğru savruluyordum. Cem'in belinden tutarak çığlık atmaya baladım. Bu harika birşeydi. Cem'in harika sürüşüyle daha da eğlenceli oluyordu. Arabayı kendi etrafında döndürmeyi kesip Rüzgar'ı takip etmeye başladı. Çok hızlı gidiyordu. Yani normalde kullandığı gibi olsada sonuçta çarpışan arabalardı. Rüzgar ve Yağmur'a arkadan vurduk. Onlar öne doğru savrulup kahkaha atarken Rüzgar bana göz kırptı ve kaşıyla Cem'i gösterdi " Şimdi bittin Cem beyfendi!"
Ben gülerken Rüzgar bizi takip etmeye başlamıştı. Cem ondan kolayca kaçıyordu ama hemen arkamızdalardı. Arabayı durdurup onların hızla öne geçmesini sağladıktan sonra biz arkaya geçmiştik.
Aynı taktiği Rüzgar'da kullandı ve bize yandan vurdu. Benim yanımdan vurduğu için çığlık atarak Cem'e doğru hafiften eğildim. O bu hâlime daha çok kahkaha atarken eğlenir bir ses tonunda "Asıl şimdi izle prenses," Dedi.
Gülmeme engel olamazken Cem Rüzgar'ın peşini bırakmış onlara işaret çekmişti ve önümüzde dolanan arabalardan birine doğru sürmeye başlamıştı. Önümüzdeki çifti tam ortada sıkıştırıcakken onlar aradan biranda çıktı ve son hızla ortadan çıktılar. Bunu hesaba katmayan biz, Rüzgar ve Yağmur ile önden çarpışmıştık. Yağmur ile ikimiz öne doğru savrulurken ve çığlık atarken Cem ve Rüzgar ay ı anda ikimizi tek kollarıyla tutmuştu. Bu ikimizi daha çok güldürürken arkama yaslandım ve yerimde etrafta çalan hareketli parçaya (5 seconds of summer- Don't stop) hafif hareketlerle eşlik ediyordum. Aynı şekilde Yağmur'da eşlik etmeye başladığında Cem ve Rüzgar daha da hızlanarak birbirlerinin üzerine sürmeye başadılar. Her çarpışmada kahkaha atıyor ve şarkıya devam ediyorduk Yağmur ile.
Sürenin bitimine az kalmışken koltuğun tepesine oturdum ve ayaklarımı normalde oturmam gereken plastik yere koydum. Saçlarımı savurara şarkıyı söylerken Yağmur'da benim gibi yaptı ve söylemeye devam etti. Cem'de bana bakıp hafiften sırıttı ve sanki gerçekten araba kullanıyormuş gibi yine kendi etrafında dönmeye başladı. Dengemi kaybedip düşmem an meselesiydi ama bu sefer takmadım ce saçlarım tekrardan uçmasına izin verip Yağmur ile bağıra bağıra şarkıyı söylemeye devam ettik. Üzerimde bir şort ve yarım kollu bir T-shirt olduğundan, hafif rüzgar bacaklarımı titretsede umursamayacak kadar mutluydum.
Süremiz bittiğinde sendeleyerek minik arabadan indim ve kenarda Cem'i bekledim. Oda sırıtışla kolunu tekrar omzuma attı.
"Bu harika gösterini dönme dolapta da bekliyorum maviş."
Gülümsemem sönüp yanaklarım kızarırken ona tip tip baktım. Allahım ya!
"Sonuçta dönme dolapta daha da fazlasını yapabilirsin çünkü kimsenin göremeyeceği yükseklikte olacağız."
Göz kırptıktan sonra kahkaha atmayıda unutmadı. Artık hiç oraya çıkamazdım. Hem utancımdan hemde yükseklikten. Tamam bir keresinde o yüksek depo camından atlamış olabilirdim -ki orası fazlasıyla yüksekti- ama oradada Cem'e güvendiğim için yapabilmiştim. O yanımda olunca herşeyi unutuyor gibiydim. Ben ben olmuyır gibi oluyordum, buda bir nedeniydi.
Yağmur ve Rüzgar şu oyuncak kazanıcağın oyunların oraya gitti. Bizde onların arkasından geldik. Rüzgar eline aldığı üç topla iki bardağı devirmeye çalışıyordu. Bende bu fırsattan değerlendirip pamuk şekerimden yemeye devam ettim. Rüzgar ikisinide devirebildiğinde Yağmur ellerini sevinçle çırparak hediyeyi beklemeye başladı. Gelen hediye bir kalpli yastıktı. Yağmur sevinerek Rüzgar'a sarıldı ve dudağına küçük bir buse kondurdu.
"Hayel sende Cem'e söyle senin için oynasın."
Gözlerimi devirip "O böyle şeyleri çocuksu buluyormuş! Pamuk şekeri bile." Dedim.
Der demez Cem'in üç topu eline alması ve bana seslenmesi bir oldu. Şaşkınca ona bakarken tek kaşımı kaldırdım.
"Böyle şeyleri çocuksu buluyordun hani. Bakıyoru-"
"Huysuzluğu kes ve yanıma gel maviş." Diyerek sözümü kesti.
İçimde bir mutluluk kıpırtıları dolaşırken hafiften tebessüm edip yanına gittim. Onda dört bardak ve beş top vardı. İlk üç atışıda isabetledi ama bir atışı kaçırdı. Son atışı heyecanla izlerken Cem dikkatlice attı ve bardağı devirdi. Adam Cem'in elinde çiçekli bir taç verdi. Gözlerime inanamayarak o taça bakarken Cem kafama takmıştı bile. Gülümsemem suratımda yayılırken üzerine atladım ve boynuna sarıldım. Oda belime sarıldı ve beni hafiften salladı.
Kulağına "Bunu beklemezdim. Yani sen pamuk şekerine bile çocuksu diyorsan-"
"Tamam. Sözümü geri alıyorum." Diyerek sözümü yine kesti. Gülümseyerek kucağından indim ve hepberaber ilerlemeye başladık. Orada yumruk atılıp puan kazanılan aleti görünce Rüzgar Cem'in hafiften kafasına vurup gitti. Cem'de gözlerini devirip beni kollarının arasına aldı. Aletin yanına geldiğimizde önce Rüzgar iki kez vurdu. Yüksek bir puan almıştı ama sıra Cem'deydi.
Bana sırıttı ve geriye doğru gitti. Sonra koşarak geldi ve alete yumtuk attı. Yumuşak şey geriye doğru büyük bir gürültüyle giderken Rüzgar'dan daha yüksek puan almıştı. Sanırım başka yüksek puan yoktu. Bende yapmak istedim ve geriye doğru gidip aynı Cem gibi koşarak gelip vurdum. Çok ilerlememişti ama yinede ilerletmeyi başarmam bile büyük birşeydi. Aynı şekilde Yağmur'da vurdu ve benden daha yüksek puan aldı. Somurtarak ona baktım. Sonra Yağmur kahkaha atarak bana sarıldı ve ikimizde gülmeye başladık.
Yağmur korku tüneline girmek istemişti ama bu bence iyi fikir değildi. Yani korkmazdım ama iyi fikir değildi.
İç ses: tabiiiii canım niye koksun?
İç sese tükürüp başımı hafiften salladım. Onun yerine ahtopota binebilirdik. Üstelik pamuk şekerim henüz bitmemişti. Neyse diyip kabul ettim. Koltuğa Cem ile oturduk. Arkamızda da Rüzgar ve Yağmur vardı. Elimi koltuğa koymuş sıkıyordum. Pek korkmazdım ve Cem'in yanında 'Herşeyden korkan kız' modu almak istemiyordum. Koltuk hareket ettiğinde tünelin içine doğru gittik. Önümüze birçok örümcek çıkmıştı ve hiçbiri doğru düzgün etkilememişti. Tâki koltuk olduğu yerde kalıp ışıkların tamamın kapanmasına kadar. Donup kalmıştım ve nefesimi heyecandan tutuyordum.
"Nefes almayı falan mı unuttun?"
Cem'in sesi çok yakınımdan geliyordu. Ah tabikii yakından gelicekti çünkü yanımda oturuyordu! Bir çığlık sesi gelip kırmızı ışıkta önüme gerçek olmayan ama benim o saniyeler için gerçek sandığım bir ölü çıktığında tek benim çığlığım yankılanmamıştı. Aynı şekilde başka bir tonda Yağmur'da çığlık atmıştı. Ellerimle yüzümü kapatıp Cem'in omzuna doğru yattım. Oda bir kahkaha attı.
"Hiç komik değil Cem! Bu nasıl bir lanet olası korkutma şekli?!"
Aynı kahkayı tekrarlayıp elimi tuttu. Ona ters ters bakmak isterdim ama yüzümü kapatmıştım.
"Genelde bu korkutmayı erkeklerin yanındaki kızlar erkeklere sarılsın veya öpsün diye yapmışlar, ama sende buda işe yaramıyor."
Bende gülüp elimi ittirdim çünkü yüzümü açmak istemiyordum.
Korku tünelinden çıktıktan sonra benim isteğimle ahtopota bindik. Hem kendi etrafında hemde kocaman çemberin çevresinde dönüyordu. Cem bu tür şeyleri sevmediğinde sadece koltukların kenarından tutunarak ve beni tutmaya çalışarak geçirmişti. Dönerken çığlık atıp hafif hafif çalan başka şarkılarla ellerimi havaya kaldırıyordum. Cem'in suratı giderek beyazlayınca ve somurtmaya başlayıp beni daha sıkı tutunca ona dönüp "Hadi ama! O kadar kötü değil." Dedi.
Oda hafiften sırıtmaya çalışarak "Bu lafını dönme dolapta sana hatırlatırım." Dedi.
Sadece gözlerimi devirmiştim. Dönme dolaba binmeyecektim o kadar...!
Az önce ne diyordum ben? 'Dönme dolaba binmeyeceğim' mi? Ah kimi kandırmıştım! Şuan Cem beni sürükleyerek dönme dolaba götürüyordu ve oda ahtopota benim yüzümden bindiğini iddiaa ederek sende bineceksin diyordu. Bende neden benim yüzümden diye sormuştum ve aldığım cevap 'Seni korumak için bindim. Şimdi sende biniyorsun. Ayrıca orada seni tutmasaydım belki düşecektin.' Olmuştu. Gerçekten harika! Koltuklara oturmadan önce onu bir kez daha durdurdum.
"Cidden korkuyorum anlamıyor musun? Ölebilirim ve bu gerçek. Yani bunu kaç ke-"
Sözümü kolumdan daha sıkı çekerek ve gözlerini devirerek kesti.
"Birdahakine ağzını bantlamayı düşünüyorum."
Bende gözlerimi devirdim. Zar zor koltuğa otutturduğunda kenara kaydım ve Cem'in de oturmasını bekledim. Oda oturduktan sonra düşme tehlikesini göze alıp kenarda hafiften uzaklaştım. Tam hareket edecekken Cem adama "En üstte unutma!" Diye bağırdı. Ne bir dakika?! Dn üstte o filmlerdeki aptal aşıklar gibi bırakmayı olanlamamıştımdeğil mi?
İç ses: Siz nesiniz? Sizde aptal aşıksınız!
İç sesi umursamayacak kadar panik yapmıştım.
"Ne?! En üstte mi dedin? Cem sakın bir plan falan deme kendimi aşağı atarım! Sakın öyle birşey planladım deme!"
Cem sırıtarak koltukta yayıldı ve "Tamda öyle." Dedi.
Ellerimi saçlarıma geçirip çığlık atasım geliyordu! Benim yükseklik korkum var diyorum o ne yapıyordu!
Yukarı doğru gittiğimizde yanlara bakmamak için gözlerimi kapattım ve sadece düşünmemeye başladım. Hâlâ haraket ediyorduk. Hafif birşekilde gözlerimi araladım. Cem kahkaha atarak beni izliyordu.
"İkinci dönüşte merak etme. Şuan tadını çıkart."
Ağzına bir tane patlatasım geldi ve buna engel olamayarak göğsünü yumruklamaya başladım.
"Ben sana yükseklik korkum büvar diyorum, sen ne yapıyorsun?!! Burada ölebilirim!"
Durduğumuzu hissetiğimde ikinci tur ne ara bitti diye düşündüm. Gözlerimi henüz açmamıştım bile.
Cem adama "Saol kardeşim. Sadece on beş dakika." Dedi. Cidden şuan onu fena halde tokatlamak iatiyordum!
"Gözlerini açmayı düşünmüyor musun?"
O görmesede sinirden gözlerimi devirdim. Ellerimle yüzümü kapatmam sadece yetmiyordu. Yerden çok yüksekte olduğumuzu biliyordum. Yani filmlerde çocuk çaktırmadan yapıyordu, Cem ise seslenerek yapmıştı. Burada olmam, bu kadar yüksekte olmam tamamen hataydı!
"Bunu yapmak ne kadar zor biliyor musun?!!"
Bir kahkaha sesi geldi. Cem'in o güzel kahkahası.
"Hadi ama! O kadar kötü değil."
Benim taklidimi yaparak söylemişti. Off sinir! ZTen onu dedikten sonra bunu sana hatırlatacağım demişti. Sinirden dudağımı kemirip tırnaklarımı avuç içime batırdım!
"O güzel büyüleyen gülüşün, kahkahanla bu pisliği yapıp birde beni sevindirip yakışıklı olman ve başka kızların seni yemek istiyormuş gibi bakması yetmiyor mu?!!"
Bir dakika. Ben bunu sesli mi söyledim şimdi? Sinirden ve korkudan ne dediğimi bilmiyordum ki! Cem bir kahkaha atmadan hemen önce o şokla ellerimi yüzümden çektim ve ona ağzım açık birşekilde baktım. Şaka gibi içimden söylediğimi sanmıştım!
"Bu güzel gülüşümü ve kahkahamı o brni yemek isteyen kızlara değil sadece sana yapıyorum maviş."
Yanaklarım kızarırken hâlâ sinirin ve şokun etkisi vardı. Ona bunların etkisiyle aklıma gelen ilk soruyu sordum.
"O kızlara da bana maviş dediğin gibi lakaplar takıyor musun?"
Sorduğum soruya kafası karışmış gibi bakıp gülümsemesini söndürdü.
"Buda nereden çıktı?"
Cebimden! Tövbe tövbe! Cidden bazen fazla sinir ve uyuz oluyordum! Fazla uzatmamak en iyisiydi.
"Öylesine sordum."
Kaşlarını çatıp bana dik dik baktı. Birşey söylemem gerektiğini anladığımda ağzımda geveleyerek "Aslında benden daha fazla şeyler sakladığını düşünüyordum ama-" diyordum ki biranda yere bakmamla cümlemi tamamlayıp koltukların yanındaki direğe sıkıca tutundum ve gözlerimi kapattım.
"Hayır şuan ölemem! Ölmek için çok gencim! Burası çok yüksek! Yüksekten ölemem şuan! Hele Cem'in yanında asla ölemem!"
Cem dediklerime tatlı bir kahkaha patlatıp içten gülmeye başladı. Onu duymayarak direğe daha çok aypıştım. Tüm bedenim direğe yapışmıştı. Cem kahkaha atarak belime sarıldı ve "Buraya gel maviş." Dedi. Onu aldırmadan yerimden kıpırdamadım çünkü kıpırdarsam dengemi kaybederdim. Dengemi kaybedersem aşağı düşerdim. Aşağı düşersem ölürdüm.
"Hayır cidden düşüp ölücem! Burası çok yüksek! O depoya benzemiyor Cem!"
Sesim çok titrek ve ağlamaklı tonda çıktığında belimdeki eller gevşedi.
"Hey. İyi misin?"
Başımı iki yana hayır anlamında salladığımda kusmak üzere gibi hissediyordum. Başım feci derecede dönüyordu. Ona demiştim. O depodan atlamaya benzemiyordu! Dönme dolap fazlasıyla yüksekti!
"O demirden ayrıl. Ben burdayım. Sakin olur musun? Birşey olmayacak ve ölmeyeceksin."
Sesi dalga geçer gibi çıksada hafif bir ciddilik seziyordum.
Gözlerimi açmadan direkten kollarımı çekip Cem'e sardım. O kolunu omzuma atıp beni kendine döndürdü ve çekti. Kafamı omzuna koyduğumda derin bir nefes aldım ama yüksekliği hissediyordum. Bacaklarım hâlâ titriyordu. Hemde fazlasıyla titriyordu.
"Hâlâ neden titriyorsun? Ben buradayım. Şuan yüksekte olduğunu düşünme. Sadece yanında benim olduğumu düşün. Güven bana maviş. Bunu şuan yenenilirsin."
Bunu sanmıyordum ama deneyecektim. Cem'e güveniyordum. Belkide gerektiğinden daha fazla güveniyordum. Elini tuttuğumda oda sıkıca tuttu. Gözümü araladım ve yüksekte olduğumu düşünmemeye çalıştım. Sadece yanında Cem var! Bunu düşün. Sadece yanında Cem var. Başım fena halde dönüyordu. Cem'e baktığımda gülümsüyordu. Başarmış sayılmazdım ama en azından gözümü açabilmiştim.
"Pamuk şeker ister misin?"
Kaşlarımı kaldırdım. Yanında mıydı pamuk şekerim? Başımı aşağı yukarı salladığımda bir parça koparıp ağzıma attı. Bende yuttuktan sonra geri omzuna yattım. Şuna bak! Yükseklik korkusundan şuan kıpırdayamamam gerekiyordu ama normal -baş ağrısını saymazsak- durabiliyordum.
"Birdaha böyle birşey yaparsan seni şuradan aşağı atarım kaslı kafa!"
Gülerek oda ağzına bir parça attı.
"Sen bu yakışıklı, harika kahkaha atan ve harika gülen, kızların yerim seni bakışlarımattığı adama kıyamazsın ki."
Lanet olsun ya! Beni yine taklit ederek demişti. Keşke onları içimden söylemiş olsaydım. Tam anlamıyla rezilliğin dibine vurmuştum. Yüzüm kızarırken gözlerimi ondan kaçırdım.
"Hey şakaydı. Sende sakın bir daha o maviş gözlerini benden kaçırıyım deme. Birdaha bineriz yoksa."
Tehditi ile gözlerimi büyüterek ona baktım. Oda kahkaha attı ve çenemi yumarı kaldırıp ona tam bakmamı sağladı.
"Senin yüzünden hep domates oluyorum."
Kısık sesle söylemiştim. Oda bana biraz daha yaklaşıp gözlerini dudaklarıma kaydırdı.
"İşte sana bu yüzden fazla değer veriyorum maviş."
Bende onun o harika dudaklarına zar zor bakmamaya çalışmaktan vaz geçip baktım. Hafif bir sırıtış yaptıktan sonra dudaklarımı yavaş bir şekilde öpmeye başladı. Onun klasik öpme şekli önce yavaş ama sonra sertti. Sertken ona yetişemiyordum ama şuan yumuşak öpüyordu. Alt dudağını emmeye başladığımda oda sırıttı ve ellerini yüzümün arasına aldı. Ona karşılık vermem sırıtmasını sağlıyordu ve ben daha çok kızarıyordum sonrada oda benim kızarıklığıma gülüp seviyordu. Aslında şuan bile kendini beğenmişti. Dudaklarını kısa süreliğinden benden ayırıp "Bende hep senin yüzünden kendini beğenmiş ve kaslı kafa olan taraf oluyorum." Dedi.
Öpmeye devam etmeden önce onu durdurup "Bende işte senin bu hâlini seviyorum." Dedim. Daha çok sırıttı ve öpmeye devam etti. Artık sert öpmeye başlamıştı. Söylediklerim onu tahrik ediyor olmalıydı ama ben farkında bile değildim. Durduğumuz yerden hareket ettiğimizde Cem'in elini daha sıkı tuttum ve inene kadar öpüşmeyi kesmedik. Aşağı indiğimizde nefes nefese kalmıştım doğrusu ama belli etmiyordum. Yağmur ve Rüzgar'da farklı şeylere binmişlerdi. Onlarla kısaca vedalaşıp Cem'in arabasına bindim. Birkaç dakika sessiz kalmıştık ve sonra Cem "Umarım misafir kabul ediyorsundur maviş." Dedi.
Bizim eve mi gelicekti?! Kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Nasıl yani."
Gülümseyerek apartmanın parlına park etti.
"Bu gece o mavi ayıcığınla uyumak yerine beni tercih edebilirsin."
Önce şaşırmış birşekilde baksamda sonra gülümsedim ve başımı salladım. Sonuçta evde İdil'de vardı.
Bizim eve çıktığımızda saatin kaç olduğunu bilmiyordum ama anahtarı çantamdan zar zor buldum ve kapıyı açtım. İçeriden tanıdık bir bağırma sesi geliyordu. Bir dakika bir dakika! Bu bağırma sesi!
Cem'e şaşkınca baktıktan sonra koşarak salona geçtim. İdil koltukta suç işlemiş gibi otururken ayakta bekleyen tanıdık yüzü görünce gözlerim yerinden fırtladı. Hayır hayır! Bu bir tür şaka mı? Yada nasıl bir şaka?! Cem arkamdan gelip yanımda durduğunda ona yine şaşkınca bir bakış attım. O henüz karşısında duran kişinin kim olduğunu bilmiyordu ama İdil'in yüzünden birşeylerin ters gittiğini anlamış gibiydi. Kaşlarını çatmış önümüzde bize şaşkın, kızgın, sinirli kadına bakıyordu. Kadın demiştim çünkü şuan şaşkınlıktan konuşamıyordum! Üstelik Cem bir erkek olarak onun gözü önünde bizim eve girmişti şuan. Neler sorucağımı tahmin edebiliyordum. Birsürü soru! Hayır cidden bu olamazdı. Buraya nasıl gelmişti! İdil'e baktığımda bana kötü bakışları atıyordu.
"Hayel?!!"
"Anne?"
---SELAM :) bu bölümde Hayel'in annesinib gelmesi ve Berk'in değişmek istemesi ile ilgili yorum atın. Vote yi de unutmayın tabikii :D. Yeni bölüm= 7 vote ---

RÜYAWhere stories live. Discover now