49.Bölüm Gerçekler ve korkular..

422 16 1
                                    

Gözlerimi açmak için zorlasamda aralanamadı. Lanet olası hastalıklar! Cem'in yazlık evinden geldikten yaklaşık bir hafta sonra bu haldeydim. Hayır, burnum akmıyor veya rahatsız edici birşekilde hapşurmuyordum ama ateşim vardı ve gözümü aralayamıyacak kadar güçsüz hissediyordum. Üç gündür annemden zar zor izin alarak evde kaldım ve eve gitmedim. Zaten birkaç sınav kalmıştı sonra tatile giriyorduk. O birkaç dediğim aınavlardan lanet olası matematik sınavı bugündü. Bu yüzden gitmem gerekiyordu. Zaten devamsızlığım tavandı. Annem devamsızlıklarımı öğrenince çok kızmıştı. Bunların hepsinin Cem yüzünden olduğunu biliyordu. Notlarım geçen seneye göre fazla düşüşe geçmişti. Cem'in okul hayatımı etkilediğini bilmsine rağmen birşey demiyordu annem. Tuhafıma gidende buydu zaten. Cem annem ile ne konuştuysa, annem Cem ile sevgili olduğumuzu ve öpüştüğümüzü görmesine rağmen konuyu hiç açmamıştı. Cem'e sormaya korkuyordum resmen.
"Hayell! Biz İdil ile alışverişe gidiyoruz! Birazdan Özgür gelip seni alır. Kahvaltıyı masaya koydum! Görüşürüz!!"
Annemin bağırmasıyla, üşüdüğüm için kafama kadar çektiğim yorganı daha yukarıya çektim. Sabah sabah İdil için alışverişe gidiyorlardı. Bu sefer gerçek bir Özgür alarmıydı İdil için. Yani alarm derken Özgür'ün ona evlenme teklifi etmesinden bahsediyorum. Bir sefer daha bu şekilde umut edip gitmişti ama sonuç bir adet hayal kırıklığıydı. Aynı şekilde hayal kırıklığına uğramasını istemiyordum. Özgür'ü gerektiğinden fazla seviyordu. İkisi uyumluydu ama Özgür, İdil'e eskisi gibi bakmıyordu. Kim bilir bu akşam çıkıcakları yemekte ne olucak? Tahmın ettiğim gibi sadece hayal kırıklığı. Tekrar İdil'i o ağlamaktan bayılcak durumda olan hâlini görmek istemiyordum.
Tüm bunları boşvermeye çalışarak uykulu bir ses tonunda inledim. "Kızım! Hadi kalksana! Biz kıyafet bakmaya gidiceğiz diyorum! Birazdan Özgür gelicek! Okula geç kalama sınavın var!" dedi annem aynı sinir bozucu ses tonunda.
Gözlerimi aralamaya çalışsamda tekrar başarısız olmuştum. Kıpırdayamıyordum ve üşüyordum. Nasıl bu kadar hasa oldum fikrim yoktu. Yazlık evde gece kumsalda Cem ile uyuduktan sonra, sabah yatağımdaydım. O sırada üşütmüş olmalıydım. İki gündür Cem'i hiç görememiştim ve cidden içimde bir özleme hissi vardı. Onu özlemiştim..
Gürültülü birşekilde dış kapının sesi geldi. Sanırım gitmişlerdi. Off nasıl okula gidicektim ben? Birazdan Özgür gerçekten gelicekti ve ayağa kalkıp kahvaltımı yapmamıştım daha! Oflayarak yorgana yapıştım. Telefonumun sesi kulaklarımı doldururken tekrar ofladım. Büyük ihtimal Özgür arıyordu. Elimi telefonu aramak için gezdirdiğimde buldum ve hiç gözümü açmadan telefonu cevapladım.
"Efendim?"
"Aşağıdayım. Sen iyi misin?"
"Biraz." Çıkan sesime kendim bile inanmamıştım. Çok soğuk, yorgun ve ölmek üzere olan bir insanın sesi gibiydi. Boğazımı temizleyip toparlamaya çalıştım ama çok yorgundum. Özgür yüksek sesle birşeyler söyledi ama daha fazla konuşamadığım için telefon elimden kayıp yatağa düştü. Ben ise umursamadan iki büklüm oldum. Çok üşüyordum. Fazlasıyla.
Uyku beni tekrar kendine çekmeye başlarken kapı sesi geldi. Şuan hırsız bile girmiş olabilirdi. Ah bi gözüm açılsa. Yavaş yavaş uykuya doğru giderken yorganın üatünden güneş ışıklarını gördüm ve bir el yorganı kafamdan çekip üzerimi açtı.
"Ah! Hayel?"
Çok hafif gözümü araladığımda Özgür'ün tuhaf bakışlarını gördüm. Bir tek "Matematik sınavım var," demeyi becerebilmiştim.
"İyi misin?"
Sorusuna cevap vericek durumda değildim. Bugün son üç günden daha beterdim. Dün sadece baş ağrım vardı.
"Özgür. Çok üşüyorum sadece."
Yogana uzanmaya çalıştım ama o ellerimi tutup yatağa sabitledi. Anlamıyordum! Üşüdüğümü söylüyordum ama yorganı vermiyordu.
İç ses: ateşin olduğu için üşüyorsun salak.
İç sese lanet ederken Özgür içeri gidip geri geldi. Elinde ıslak bir bez vardı. Alnıma bezi koyup yorganı ayaklarımdan da çekti.
"Ateşin çıkmış."
Sesindeki endişeyi anlayabiliyordum.
"Bugün okula gitme," dedi. Demesi kolaydı. Kocaman bir matematik sınavım vardı herhalde.
"Matematik sınavım var."
Gözlerimi hafif aralamayı başarmıştım. Özgür yatağa oturmuş ne yapıcağını şaşırmış gibiydi. Matematik sınavım olduğunu söyleyince düşünüyormuş gibi yaptı ve odamdan çıktı. İki dakika sonra elinde kahvaltı tepsisiyle geri geldi.
"Sınav olduktan sonra seni alırım. O samana kadar da okulda beklerim. Çok fazla ateşin yok."
Başımı zar zor sallayıp suyumu yudumladım. Ağzımada birkaç tost parçası attıktan sonra üzerimi giyindim. Gözüm hâlâ kısıktı. Bu şekilde matematik sınavımın iyi geçiceğini tabikiii düşünmüyordum. Ama bu sınavada girmezsem okuldan atılabilirdim.
Aşağı indiğimizde Özgür'e yapışmış birşekilde yürüyordum. Şuan Özgür beni tutmazsa yere düşücekmişim gibi hissediyordum. Arabaya zorla bindikten ve okula geldikten sonra Özgür bahçede bekliyiceğini söyledi. Bende hızlıca sınıfa girdim. Geç kalmış olacaktım ki herkesin önünde bir kağıt vardı ve oflayarak birşeyler yazıyorlardı. Matematik hocası beni görünce sırıttı.
"Geç kaldın."
Başımı sallayıp "Özür dilerim," dedim.
Her zamanki gibi boş olan sırama oturdum. Cem yoktu. Zaten ne zaman gelmişti ki? Ben okulda kalıcağım diyordum ama bu gidişle asıl okulda kalan Cem olucaktı galiba. Yağmur arkadan endişeli gözlerle bana baktı. Rüzgar'da bana doğru eğilmiş Hoca görmeden birşeyler demeye çalışıyordu. Elimin tersiyle alnımdaki teri sildim ve saçımı sağ omzumda topladım.
"Cem hasta olduğunu söylemişti ama bu kadarını beklemiyordum," dedi Rüzgar.
O kadar kötü göründüğümü düşünmüyordum ama fazlasıyla üşüyordum ve yorgundum.
"Tatlım istersen Nedret Hoca ile konuş eve git. Sınava bu hâlde nasıl giriceksin?"
Yağmur'un dedikleri beynimde yankı yapıyor ve sesi uğulduyordu. Hastalıktan farklıydı sanki. Hiçbir zaman ateşlendiğimde bile böyle olmamıştım.
Arkama dönmeden ve çaktırmadan "Hayır ben iyiyim," dedim. Üşüdüğümü ve başımım dönmesini unutmaya çalışarak önüme koyulan kağıttakı soruları cevaplamaya başladım. Sınavın daha yarısına gelemeden sınıf kapısı çalındı. Herkes odaklandığı sınavından başını kaldırıp kapıya baktığında içeriye o tanıdık gelen yüz girdi.
"Çok geç kaldın Berk."
Berk suratındaki ifadeyi bozdan sınıfı taradı. O sınıfı tararken birçok kızın bakışlarının ona gittiğini hissettim. Bu oldukça komikti. Berk gibi birine ağzları açık bir şekilde bakıyorlardı. Özür bile dilemeden en arkadaki boş sıraya oturuyorduki Nedret Hoca gözlerini büyüterek ona baktı.
"Oğlum sınav olucaksın farkında mısın? O en arkadaki köşede oturup Gamze'den kopya çekmene izin mi veriyim? Önlerdeki boş olan sıraya otur!"
Gamze dediği Berk'in önünde oturan sınıfın süper zeki kızıydı. Berk oflayarak ayağa kalktı ve sınıfı taradı. Ah hayır hayır hayır hayır hayır! Bende hafiften ayağa kalktım ve sınıfı taradım. Boş olan tek yer benim yanımdı! Lanet olası Cem! Ne diye gelmiyorsun okula! Berk'in yeşil gözleri gözlerimi bulduğunda tüylerim diken diken oldu. En son matematik dersinde tahtada bu kadar yakın olmuştuk. Onun etrafımda oluşu bile beni rahatsız ediyordu! Somurtkan yüzü bir anda dondu ve ardından sırıtmaya başladı. Sınıftaki herkes dönüp bana bakarken etraftaki fısıltılar ve Rüzgar'ın yüksek sesli küfürü kulağımda uğuldamaya başladı. Arkama yaslayıp nefesimi dışarı üfledim. Sakın Berk'e dönme ve sorulara odaklan!! Berk yanıma oturup bana sırıttı.
"Soruların bütününe bakmıyorsun. Gizli kelimeler saklı ve bütüne bakamadığından o gizli cevapları bulamıyorsun."
Daha geleli bir dakika olmamışken ne çözdüğümü bulup soruya odaklanmıştı. Ona yandan bir bakış attım. Suratıma bakıp kaşlarını çattı.
"Sırf yanına geçtiğim için ölü numa-"
Sözünü kestim.
"Kapa çeneni!"
Bu tepkime şaşırmış birşekilde gözlerini büyüttü ve ellerini ben masumum anlamında havaya kaldırdı.
"Gerçekten geç lamama rağmen sırf matematik sınavı için okula geldiğimi mi düşünüyorsun?"
Sorusuna ilk cevap vermedim ama öyle düşüyordum. İstemsizce başımı salladığımda sırıttı.
"Ne kadar zeki olsamda matematik sınavı için değil, seninle konuşmak için geldim."
Bir an için Cem'in şuan yanımda olamamasını Berk'in planladığını zannettim ama sonradan ne dediğini anladım. Benimle konuşmak istiyordu. Gözlerimi devirdim.
"Sana değişmeme yardım etmelisin derken ciddydim ve sen beni dinlememiştim bile. Bazen seni Melis'e benzetiyorum."
Melis? Aklıma Berk'i ilk gördüğüm ve benimle ilk sert konuşması geldi. Melis oradaki siyah saçlı, sigara içen kızdı. Berk'in sevgilisi olan kızdı. Eski sevgilisi yani.
"Melis mi? Ah cidden kes sesini!!"
Ufaktan bağırmamla Berk sinirli bir bakış attı ve dizimde duran elimi kemiklerimi kırıcak şekilde sıktı. Sesli inlerken çığlık atmamak için kendimi zor tuttum.
"Bence ilk sen sesini kesmelisin."
Kolumu daha çok sıkarken zaten gözümü açıcak halim olmadığından gözlerim doldu ve nefes alıp verilim hızlandı. Bunu hissettiğinde sırıttı ve elini çekti.
"Sakın yanlış bir hareket yapıyım deme lan!" Arkadan Rüzgar'ın sesini duyduğumda biraz olsa da rahatladım. Berk sırıtmaya devam ederken bana biraz daha yaklaştı. Tamam sakin bir şekilde sorulara odaklan. Beni nasıl Melis'e benzetiyordu? Gözlerimi devirdim.
"Melis gibisin. Oda eskiden senin gibi masum, hiçbirşeyden haberi olmayan ve kendini kandıran biriydi. İçindeki sürtükten haberi yoktu. Tek yaptığı o içindeki sürtüğü bastırıp, kendini kandırmaktı. Ona güzel bir yol yaptım. Benim yanımda kendini buldu. Emin ol eskisinden daha mutlu ve daha havalıydı. Tabii kendini kaptırıp yaptığı hataları saymazsak."
Ona bakmadan tekrar gözlerimi devirdim.
"Bunları bana neden anlatıyorsun? Sınav oluyorum farkettiysen."
Nedret Hoca sınıfa gözlerini gezdirdiğinde Berk sınav kağıdıyla ilgileniyormuş gibi yaptı.
"İçindeki sürtüğü dışarı çıkartabilirsin belkide. Bunu sende farkındasın. Cem sadece senin için vakit kaybı güzelim. Onu sevdiğini söylemişsin ama Cem için neyi ifade ettiğini farkında değilsin. Sevgilisi? Ah hadi ama! Cem Üstüner'in yeni sevgilisi mavişi. Bunun olanaksız olduğunu farkındasın. O seni sevgilisi olarak görmüyor ve sende etrafında olup seni ölümüne seven masum kişiyi görmüyorsun."
Beni ölümüne seven derken aklıma biri gelmişti ama Doruk olduğunu kabul etmek istemiyordum. Cem'e her seferinde sormak istediğim 'Biz neyiz?' sorusunu sorduğumda sen benimsin gibi cevaplar alıyordum. Bu cevap değildi. Asıl cevap arkadaşız, sevgiliyiz diye net bir cevap olmalıydı. Birde Berk bana resmen sürtük demişti az önce! Gözlerimi öfkeyle kısarak ona baktım.
"Bana bir daha sürtük deme! Ayrıca Cem ile ne olduğumuz seni hiç ilgilendirmez. Seninle beraber olucağıma kendimi asarım daha iyi be! Doruk benim sadece arkadaşım!"
Küçük bir kahkaha attı.
"Doruk öyle demiyor ama. Seni ne kadar sevdiğini farkında değilsin. Değişmemi istediğimde yardım etmedin, bende beni böyle sevdiğini düşündüm. Yanımda olursan Cennette olmuş sayılırdın. Benim yanıma gelen kendini buluyor. Şuan gerçek Hayel değilsin. Bu matematik projesi bana kalırsa gayet iyi oldu. Sana süre veriyorum. Zora başvurmak istemediğimden kendi ayaklarınla yanıma gelsen çok iyi olur."
Gözlerim şaşkınlıkla açılırken ağzımda açıldı ve ona uzaylı bakışlar attım.
"Ruh hastası! Ne diyorsun ya! Senin yanına niye geliyim! Manyak! Beni rahat bırak! Artık yeter! Cem'den ne istiyorsun bilmiyorum ama cidden yeter! Rahat bırak bizi! Ne istiyorsun?!"
Azıcık bağırmış olucaktım ki sınıftaki bakışlar bana döndü. Utançla başımı eğdim. Nedret Hoca farkında bile değildi. Oturmuş birkaç kağıda birşeyler yazıyordu.
"Ne istediğimle ilgili hiçbir fikrin yok! Artık olayım amacım Cem değil güzelim. Artık tek amacım sensin. Senin gibi masum, saf olanların içindeki sürtüğü çıkartmak. Başarılı olduğum konusunada varmak lazım. Melis dahil birçok saf, masum kızın içindeki şeytanı çıkarttım ve benimle yol almasını sağladım. Sanırım sıra sende Cem'in mavişi."
Ne dediği beynimde uğuldamaya başladığında gözlerim şaşkınla tekrar açıldı. Dedikleri.. Onun hastaneye kapatılması gerekiyor bence! Ruh hastası olmuş! Benden istediği şey diğer sürtükler gibi onun sürüsüne katılmam! Manyak!
"Ruh hastası!"
Çarpık bir şekilde sırıttı.
"Aslında Cem'in saf mavişinin içindeki sürtüğü çıkartıp benimle yol alması ayrı bir zevkli olur."
Ellerim titremeye başladı ve göxlerim kısıldı. Sesler uğulduyordu resmen. Sertçe yutkundum. Gözlerim kapanıyordu resmen. Dediği şeyler resmen saçmalıktı. Berk psikopatın tekiydi!
Dediği şeyi Rüzgar duymuş olucak ki aniden ayağa kalktı ve ben daha ne olduğunu anlamadan yumruğunu Berk'in suratına geçirdi. Arkadan Yağmur çığlık atarken ben ayağa kalktım ve Rüzgar'ın attığı yumrukları durdurmaya çalıştım. Berk hiçbirşey yapmadan öylece sırıtıyordu. Nedret Hoca ise ayağa kalkıp yanımıza gelmiş bağırıyordu. Ah bunlar bir tür kabus olmalıydı!
Rüzgar'ın Berk'in suratına attığı birkaç yumruk sadece zberk'in burnunu kanatırken sırıtıyordu. Resmen eğleniyordu!
"Rüzgar! Ne yapıyorsun?! Çocuklar biriniz yardım etsin ayırın şunları!!" diye bağırdı Nedret Hoca.
Sınıftaki birkaç kişi Rüzgar'ın kolundan tutup geriye doğru götürdü. Birkaç kişide Berk'in kollarından tuttu. Herkes çığlık çığlığa ikisine bakıyordu.
"Orospu çocuğu! Ne dedin lan sen?! Cem'in buna göz yumucağını mı sanıyorsun?! Tek senin planın yok burda! İnsanları şeytanlaştırarak eline ne geçiyor ha?! Sürüne daha fazla kişi mi katıyorsun?!!"
Rüzgar'ın bağırmaları sınıfı doldururken Berk öfkeyle bana bakarken kolundan tutan ve onu geriye çeken çocuğu bir hamlede duvara yapıştırdı. Herkesten bir çığlık daha kopu ve o kimse engel olamadan Rüzgar'a oha diyebiliceğiniz bir yumruk attı. Benim bile canım yanmıştı o derece. Rüzgar'ın dudağından kan gelince herkes geri çekilmişti. Nedret Hoca bile müdür çağırmaya gitmişti. Berk bir yumruk daha attı ve onu altına alıp ardı ardına yumruklar atmaya devam etti. Kimse durdurmuyordu!
"Evet! Hayel'i de kendi sürüme katıcağım tamam mı?! Oda bizim gibi uyuşturucu için dilenicek! İşim artık sizinle değil! Cem'de sende artık yoluma çıkmayın! Yoksa bundan daha kötüsü olur! O çok sevdiğin sevgi pıtırcığın, aşk böceğin Yağmur'un da içindeki şeytanı dışarı çıkartmamı istemiyorsan!"
Rüzgar öksürmeye başlarken Yağmur'a dönüp baktı. Yağmur geriye çekilmiş ve korkuyla tırnaklarını kemiriyordu.
"Eğer Yağmur'un bir geline zarar verirsen öldürürüm oğlum seni!" dedi Rüzgar.
Berk sırıtarak onun üzerinden kalktı. Sanki yumruk sırası Rüzgar'a geçmiş gibi yumruğunu havaya kaldırdı ama tam o sırada sevgili müdürümüz içeri girdi.
"Siz çok fazla oluyorsun çocuklar! Hepiniz odama! Derhal!"
Hepiniz derken beni, Yağmur'u, Berk'i ve Rüzgar'ı göstermişti. İnanmıyormuş gibi Yağmur'a baktım o da korku dolu gözlerini Rüzgar'a attı.
Müdür odasından neredeyse ayakta duramıyacak kadar zor durumda çıktım. Rüzgar ve Berk uzaklaştırma almışlardı. Yağmur'da akşam bana geliceğini söyleyerek Rüzgar ile birlikte okuldan çıkmıştı. Şimdi eşyalarımı toplamam gerekiyordu. Biraz daha burada kalırsam ölebilirdim. Karnım da ağrımaya başlamıştı ve artık soğuktan donma etabını atlayıp başımın dönme etabına geçmiştim. Yavaş adımlarla sınıfa girdim. Herkes beden dersi için spor salonundaydı. Çantamdan suyumu çıkardım ve titreyen ellerimle suyu içmeye çalıştım. Ellerim titriyordu. Zar zor bir yudum aldıktan sonra şişe elimden kayıp yere düştü. İnanamıyormuş gibi baktım. İlk defa bu şekilde oluyordum. Sıkıca masaya tutundum. Artık eve gidip uyumam gerekiyordu. Kesinlikle.
Sınıfa Nedret Hoca girince yutkundum. Al işte. Birde söylemleriyle uğraşmak istemiyordum.
"Proje hakkında konuşabilir miyiz?"
Başımı salladım.
"Yarışmanın olucağı okulda sorun çıkmış. Yani iptal oldu. Ama ben yinede bir proje hazırlamanızı istiyorum. Cem'de katılmak istediğini aöyleyince şaşırmıştım ama Doruk Cem ile olmaz dedi. Buyüzden ikinci grubu iptal ettim. Zaten tüm sorularımı eksiksiz yapan sen ve Berk'tin."
Verebileceğim tepki yoktu. Şaşkınlık tepkileri az kalırdı. Artık tepki vermekten bile yorulmuştum. Böyle bir şansızlık yoktu herhalde! Cem olsaydı en azından güvende hissedersim ama Berk ile yalnız.. Gözlerimi yumdum. Bu olamazdı!
"Nasıl bir proje?" diye sordum.
"Matematiği araştırıcaksınız ve sınavlarda alt sınıflar için neler yapılması gerektiğini kısaca anlatıcaksınız. Üç güne istiyorum."
Başka birşey deme fırsatı bırakmadan sınıftan çıkıp gitti. Oflayarak nr yapıcağımı düşündüm. Cem'e söylemeliydim hemen. Çantamı sırtıma takıp yavaş yavaş sınıftan çıktım. Koridor ders saati olduğundan bomboştu. Ellerim titremeye devam edince duraksadım. Adımlarım daha da yavaşladı ve duvara tutundum. Şuan duvar olmasa düşüp bayılabilirdim! Ah Cem nerdesin-
"Maviş?!!"
İç ses: İyi insan lafın üzerine gelirmiş.
Gözlerimi çok azıcık aralayabildiğimde Cem'in bana doğru koştuğunu gördüm. Artık bacaklarım beni taşıyamadığından yere çöktüm.
"Maviş??!!!!!"
Sesi olduğundan daha yüksek ve daha gergin çıktı. Bu zamana kadar nerdeydin acaba Cem bey! Maviş diye bağırmaları kulağımda uğuldarken elimi duvardan çekiğ onun kaslı göğüsüne koydum.
"Cem."
Sesim çok kısık çıkmıştı. Cem beni kucağına alıp saçıma bir öpücük kondurdu. Hasta olduğumdan haberi vardı ama okula gelmemişti. Beni aon zamanlarda yalnız bırakmamak konusunda zorlasada bugün gelmemişti.
"Seni özledim. Neden gelmedin?" dedim.
Cem hafif bir gülümseme sunarken merdivenlerin başında Berk'i ve Özgür'ü gördüm. İkisi beraber konuşuyolardı. Onları görmemle bakışlarımı Cem'e çevirdim. Gözlerinden alev çıkıyordu. Sanki bütün olanlardan haberi varmış gibi.
"Cem Üstüner hastalığına yakalanmış olabilir."
Berk'in sırıtarak dediği şey kalbime bir ok saplanmış gibi bir his yarattı.
"Ne yaptığını zannediyorsun lan sen?! Ben okulda yokken herhalde kendini buraların lideri sandın. Siktir git lan! Peşimizi bırak! Annen nasıl babama yapıştıysa sende sürüngen gibi yapıştın."
Cem'in söylediklerine Berk gözlerinden alev çıkartıyormuş gibi baktı ve ardından o yeşil gözlerimi bana çevirdi.
"O kız arkadaşın diyemeyeceğim, belki değer bile vermediğin, parmağında diğer kızlara taktığın isimler gibi maviş diyip döndürdüğün kız benimle beraber geldiğinde, altımda inlediğinde, değişimini gözlerinle izlediğinde bakalım aynı şeyleri söyleyebilicek misin?"
Kalbimdeki ok daha derine girerken Özgür'ün tepkisiz kalması dah çok garibime giderken Cem beni yere indirdi ve Berk'in suratının ortasına bir yumruk geçirdi.
"Bu yumruk bana bir zamanlar ölmemek için yalvaran ve yumruklarımdan kurtulmaya çalışan Cem Üstüner'i hatırlattı."
Berk'in ikinci kez sanki Cem'i kızdırmak istiyormuş gibi o sözleri söylediğinde Cem kendini kaybetmiş gibi bağırım Berk'in üzerine atladı. Berk'e yumruklar atıyordu ama Berk karşılık vermiyip gülüyordu. Zihnim Berk'in tüm yaptığı hareketlerin sanki bilerek olduğunu aöylüyordu. Rüzgar'a karşı Yağmur'u kullanarak uzaklaştırma almasını sağlamıştı.
Cem'in kolundan tutup çekmeye çalıştım ama hiçbirşey görmüyormuş gibi bağırarak sert yumruklar atmaya devam etti. Berk'in yaptığı herşey bir plandı. Korkuyla geri çekilirken Cem'in yumruklarının arkasında yeşil gözleriyle bana baktığını gördüm. Resmen sırıtıyordu!
"Cem dur! Cem bunların hepsini planlıyor! Yapma! Cem!"
Ne kadar bağırsamda hiçbirşey fayda etmemişti. Üstüne birde Özgür beni uzaklaştırmaya çalışıyordu.
"Bıraksana beni Özgür! Cem dur! Cem hayırr!"
Berk'in yüzü kandan görünmezken Özgür beni kenara çekti ve ateşimi yokladı. Ateşim olmadığını biliyordum. Sadece yorgundum. Özgür benide bırakıp Cem'in yakasından tuttu ve duvara yapıştırdı. Ah Özgür'e neler oluyordu? Cem Özgür'e aldırış bile etmeden yumruk atıcaktı ki okuldakiler bağırma sesleriyle sınıflarından çıkıp büyük bir kalabalık oluşturdular. Cem'in yumruğu havada kaldı ve o kalabalıkla bana bakmaya başladı.
"Cem abi dur!"
Cihangir koşarak yanıma geldi ve kolumdan tuttu. Henelde Cihangir Cem'e abi diyecek gibi biri değildi. Rüzgar eve gitmeseydi bunları engellerdi. Piç kurusu Berk! Hepsini planlamış olamazdı!
"Neler oluyor tekrar! Ah yine mi siz? Önce Rüzgar ve Berk, sonra Cem ve Berk. Cem uzaklaştırma aldın! Tam iki haftalığına uzaklaştırma. Sen şu okula gelip bekleyen çocuk! Eğer birdaha seni bu okulun çevresinde görürsem polisi ararım!"
Cem uzaklaştırma almıştı! Özgür'ü okulda birdaha görmek istemediğini polis çağıracağını aöylemişti! Şaşkınlıktan gözlerim büyürken Berk ayağa kalktı ve kanlar içinde kalan yüzünle bana göz kırptı. Korkudan tüylerim diken diken olurken kalabalığa karışık kayboldu. Ah hayır! Cem'in uzaklaştırma alması için bunları yapmıştı! Önce Rüzgar, sonra Cem, sonra da Özgür! Biri kolumdan sertçe tutup beni merdivenlerden indirmeye başladı. Bu kişinin Cem olduğunu anlamam tabiki iki saniye sürmüştü. Onun sert nefes alış verişi, kolumdaki kemikleri kırmak istercesine tutuşu, kokusu beni kendime getirmeye yetmişti. Alt kattaki erkekler tuvaletine beni sokarken hâlâ şokun etkisindeydim. Erkekler tuvaletine girdiğimde tabii gözlerim olabildiğince fazla açılmıştı ama korkudan konuşamıyordum. Ne korkusu mu? Berk'in bana yapabileceği korkusu! Dediklerinin hepsi doğruydu! Bir plan kurmuştu ve kafayı takmıştı. Melis'e de mi böyle kafayı takıp en sonunda onun değişmesini sağlamıştı? Daha büyük bir korkuyla tüylerim diken diken olmuştu. Her ne olursa olsun Cem beni kurtarır yalnız bırakmazdı.
Değil mi?
Erkekler tuvaletine girdiğimde Cem hariç herkes bana uzaylıymışım gibi bakışlar atmaya başladı. Bazıları ise sırıtıyordu. Cem'in onlara attığı bakışla hepsinin kafası öne eğildi ve sessiz sessiz dışarı çıktılar.
"Berk'in dedikleri doğru mu?"
Sesindeki sakinlik bulmak istedim ama öfke gözünü kör etmişti.
"N-ne doğru mu?"
Gözlerinden çıkan alevlerle beni duvara ittirdi ve bileğimi sıkıca kavradı. O kadar sıkıca kavramıştıki neye uğradığımı şaşırıp inledim.
"Onunla gitmeyi kabul mu ettin?!"
Canımı acıttığı yetmiyormuş gibi bağırmıştı. Gözlerimi kapatıp bileğimdeki acının oradan kaybolup gitmesini diledim. Bunu nasıl söyleyebiliyordu? Onunla gitmeyi nasıl kabul ederim!? Bu sefer gözlerimi öfkeyle açtım.
"Nasıl onunla gitmeyi kabul ederim?! Saçmalama tabiki hayır!"
Benim gözlerimdeki öfke, onun gözlerindeki öfkeyle karşılaştığında savaşmayı tercih etmiş gibi önünde dikiliyordu.
"O piç sana ne dedi?!"
Bağırmasa belki gözlerimdeki öfke daha sağlam kalabilirdi ama buna rağmen titresede gözlerindeki öfkeye meydan okuyordu.
"Onun yanına gelmemi, içimdeki şeytanı çıkarmamı, senin bana değer vermediğini ve Melis'e benzettiğini söyledi."
Kaşlarını olabildiğince çattı.
"Melis mi?"
Ah Tanrım! Neden onun bana değer vermediğini söylediğine değilde Melis'e benzettiği konusuna takılmıştı! Bende kaşlarımı çattım.
"Birşeyler planlıyor. Bu hiç hiç hiç iyi değil. Melis'e neler olduğu konusunda hiçbir fikrin yok. Sikicem! Uzaklaştırma aldım birde! Rüzgar'da uzaklaştırma almış. Siltir!! Okulda seni yalnız bırakmaya çalışıyor! Hayel bundan sonra yanımdan asla ayrılmıyacaksın! Anladın mı? Seni Melis gibi birine çevirmesine asla izin vermiyeceğim!"
Sonunda planını anlamıştı. Benim tam olarak anlamadığım kısım ise Melis'in eskiden nasıl biri olduğuydu. Hiç tepki vermeyince o gözündeki öfke geri geldi ve kolumu daha fazla sıkabiliyormuş gibi sıktı. Tekrar inlerken ona sabahtan beri yarıştığım öfkemle baktım.
"Anladım. Beni neden değiştirmeye çalışıyor ha? Senden istediğini alamadı. Değer verdiğin birini aradı, o kişinin ben olduğunu anladı bana zarar verip sahip olmak istedi ama yapamadı, Seni dövdü, Uzay ve Emre'den kurtulup bizim okula geldi. Bunların hepsini ne için yaptı Cem? İlk başlarda annesi senin baban yüzünden veya senin yüzümnden gittiği için senin değer verdiğin birine sahip olmak istediğini biliyorum ama şimdi? Şimdi ne istiyor? Şimdi neden bunları yapıyor? Beni neden Melis'e benzetip kendi sürüsüne katmak istiyor? Bu soruların cevabını aramaktan sıkıldım ve artık korkuyorum. Korkuyorum Cem."
Cem öfkeli gözlerini tam mavi gözlerimin üzerine kenetledi. Sanki onun öfkesiyle rekabete giren öfkem arkasına bakmadan kaçıp gitmişti. Gözlerim yavaş yavaş dolmaya başladı. Bunu görünce sıktığı kolumu bırakıp bekimden tuttu ve kendine çekti.
"Sen güçlü bir kızsın Hayel. Korkmamalısın. Ben varken asla Berk'den korkmana gerek yok. Sana birşey yapamaz. Seni Melis gibi değiştirip sürtüğü yapamaz."
Alnımı alnına yasladım ve dolan gözlerimi kapattım. Berk'in tek isteği beni Melis gibi yapmaksa ona ne yaptığını öğrenmem gerekiyordu. İlk gördüğümde o kızda birşeyler hissetmiştim. Şimdi Berk ile ayrılmışlardı ama ortalıklarda yoktu.
"Sana sahip olmasına izin vermiyeceğim. Korkma maviş. Seni seviyorum."
Gözlerim dediği şeyle şaşkınlıkla açılırken o bu şaşkınlığıma gülümsedi. Az önce bana 'seni seviyorum' demişti! Bu sözü ondan birkaç kere duymama rağmen kalp atışlarım öyle bir hızlandı ki ben bile inanamadım.
"Sakin ol," dedi Cem sırıtarak. Sanırım kalp atışlarımı oda duymuştu.
"Seni gerçekten çok özledim. Neden gelmedin bugün."
Gülümsemesi aniden söndü ve dudaklarıma baktı.
"Halletmem gereken ve gitmememiz gereken bir davet vardı. Tatlı Sanem annem ile konuştum. Artık o davetten kurtulduk merak etme."
Şu davet işi gibi Berk ile olan 'matematik' projesinden de kurtulsaydık keşke. Aslında tek hayal ettiğim şey Cem ile birlikte başka bir şehre gitmekti. Belki orada huzur bulabilirdik. Ama hayal gerçek değil tabii.
"Mavişimi görmeyeli üç gün oldu. Bende özledim ve bir eğlenceyi hak ediyorum."
Çapkınca sırıtırken domates tarlasına döndüğüme eminim. Hemen toparlamak için "Uzaklaştırma aldın. Eğlenceyi değil, cezayı hak ediyorsun," dedim.
Kaşlarını havaya kaldırdı.
"Cezaları sadece ben veririm bebeğim."
Gözlerimi devirip ona dil çıkartmak için kendimi zor tuttum. Beni duvar ile arasına alıp dudaklarımı dudaklarına bastırdı. Onu özlemiştim. Onun kokusunu, bakışını, sırıtışını, gülüşünü, nefes alışverişini, yürüyüşünü, öpüşünü, saçlarını, dudaklarını, gözlerini, herşeyini özlemiştim..
Yavaş yavaş öperken sırf gıcık etmek için karşılık vermedim. Kaşlarını çatıp geri çekildi ve saçımı canımı acıtmıyacak şekilde çekti.
"Karşılık vermezsen çok büyük bir ceza ile karşılaşıcaksın."
En son beni denize atıp bu şekilde hastalanmamı sağladığı aklıma gelince bende kaşlarımı çattım. Şuan kendimi çok daha iyi hissediyordum. Eskiden olduğu gibi Cem ilacım olmuştu. Beni tekrar öpmeye başlayınca bende karşılık verdim. Sırıtarak duvara dahada yapıştırdı. Bir bez bebek gibi bacaklarımdan tutup kaldırdı ve beline sabitledi. Şuan Cem'in kucağında, duvara dayalı birşekilde öpüşüyorduk. Bu düşüncenin domates tarlası olmamı sağlamadan ellerimi saçlarına koydum. Saçlarını çok seviyordum. Onlarla şuana kadar hiç filmlerde veya diğer kitaplarda kızın oğlanın saçıyla oynadığı sahnedeki gibi oynamamıştım. Tadını çıkartmak için o öpüşünü sertleştirdi ve bende saçlarında elimi gezdirdim. Saçında elim gezinirken gözleri gözlerimi buldu. Gözleri kararmıştı. Bu anlamadığım birşekilde ürkmeme neden olurken dudaklarını çenemde hissettim. Yavaş yavaş aşağı indi ve boynuma küçük öpücükler kondurdu. Bu oldukça hoşuma gitmişti. Öptüğü yerler yanıyordu sanki.
İç ses: Hayel kendine gel!
Başımı geriye yatırdım ve duvara yasladım. Cem tekrar sırıtırken bu sefer boynumdaki öpücükleri sertleşti ve kulağıma doğru burnunu sürtere çıktı.
"Beni bu şekilde tahrik ettiğini farkında değilsin ama umarım pişman olmazsın."
Gözlerimi kapattım ve hiçbirşey demedim. Öpüşünü özlemiştim ve şuan beni öpüyordu. Bu çok hoşuma gitmişti. Cem tepki vermediğimi görünce dudağıma hiç beklemediğim sert bir öpücük kondurdu ve saçlarımı çekiştirmeye başladı. Dudaklarımdan bir inleme dökülücek diye o kadar korkuyordum ki bu u düşünmemeye çalıştım. Hâlâ onun kucağında havadaydım.
Sert öpüşmemizi bitirip boynumu emmeye başladı. Bu sefer tepkisiz kalmak için saçlarında olan elimi hafiften sıktım.
İç ses: Hayel beni duyuyor musun? Kendine hemen gelmezsen alarm çalmaya başlıyacağım! Hayel!
Boynumu emmeye devam ederken kendimi kontürolümü kaybetmiş gibi başımı tekrar geriye atıp inledim. Lanet olsun! Gerçekten! Yüzüm dometes tarlasına dönmeye başlamıştı ki Cem boynumdan ayrılıp tekrar çapkınca sırıttı. Boynuma küçük bir ısırık bırakırken kendimi çığlık atmamak için zor tuttum. Yüzüme bakmaya devam ederken dudağını öpmeye başladım. Oda tekrar karşılık verdi. İkimizde nefes nefese ayrılırken Cem'in eli üzerimdeki gömleğin ilk düğmesine gitti ve bana baktı. Düşmemem için duvara yaslıyordu. Kıpırdayamıyordum bile. Cem Üstüner'in kucağında havada, okulun erkekler tuvaletinde, duvara düşmemek için yaslanmıştım! Bu kulağa çok fazla sürtükçe geliyordu. Ama Cem'i özlemiştim ve bunlar iyi geliyor gibi hissediyordum.
İç ses: Kızım gözün kör oldu Cem sayesinde galiba! Hemen kendine gel! Okuldasınız Hayel!
İç sesin haklı olduğu kanısına varırken Cem ilk dört düğmeyi açmıştı bile! Şuan saçmalıyordum! Düğmeleri açmaya devam ederken dudağımı yavaş yavaş öpmeye başladı. Konuşmak için başımı geriye atsamda o öpmeyi bırakmıyordu. Bedenim korku hormonu salgılarken dudaklarımı ondan ayırmayı başardım. Bana şaşkınca baktı. Açılmayan sadece üç düğmem kalmıştı ve iç çamaşırım görünüyordu. Gözlerine bakmamaya özen göstererek "Okuldayız," dedim.
Cem gözlerini devirirken öpmeye devam etti.
"Kimin umrunda? Karşında iki hafta uzaklaştırma alan bir insan duruyor. Şuan umrumda olmayan tek şey okulda olmamaız."
Tekrar dudaklarımı çekmek iatedim ama farkında bile olmadan ona karşılık veriyordum. Bu oldukça sinirime gitti. Tam durmasını söyleyecekken kapı hızlıca açıldı. İkimizde oraya dönerken şaşkınlıktan ağzı açık kalan Cihangir, Özgür ve Doruk'a domates suratımla baktım. Cem anında beni yere indirip gömleğimi kapatmamla ilgili sert bir işaret verirken Cihangir boğazını temizledi ve bir adım geriledi. Hemen düğmeleri kapatıp saçımı topuz yaptım.
"Şey sizi arıyorduk ama bırada olduğunuzu düşünmemiştik," dedi Cihangir çekinerek.
Özgür'ün ve Doruk'un donuk suratı dışında dikkatimi çeken Cihangir'in omzunun arkasından kafası görünen Berk dikkatimi çekti. Keyiflice sırıtarak bana bakıyordu. Boğazımda bir yumru oluşurken ağzını oynatarak "Şimdiden o sürtüğü görebiliyorum. Maviş," dedi.
Korkuyla irkilirken iki adım geriye gittim. Cem irkildiğimi hissetmiş gibi bana kaşlarını çatarak baktı.
"Burası okul lan! Hayel'e ne yaptığını sanıyorsun?!"
Özgür'ün bağırması beni kendime getirirken Cem gözlerini devirdi ve ellerini karizmatik birşekilde ceplerine koydu.
"Sen kim oluyordun? Hayel'in sevgilisi? Hayel'in babası? Ah dur Hayel'in gizli aşığı? Bu daha mantıklı."
Kaşlarımı çattım. Gizliği aşığı mı? Dedikleriyle ona meydan okuyordu resmen Cem. Doruk gözlerinden alev püskürterek bana baktı ve hiçbirşey demeden arkasına dönüp gitti. Hâlâ benimle konuşmak istemediğini biliyordum ama bu aralar Doruk gibi davranmıyordu. Bu aralar fazla tuhaf.
Cem birşey demeden elimden yumuşak birşekilde tuttu ve lanet ettiğim tuvaletten sonunda çıktık. Özgür ve Cihangir peşimizden koşarken Özgür, "Ben götürüyorum Hayel'i!", Cihangir, "Konuşmamız gerek! Akşam size geliceğim." diye bağırdı. Cem Cihangir'e ters bir bakış atarken bana "Akşam sizs geliceğim," diye Cihangir'in taklidini yaptı. Kıkırdayıp omzuna vurdum.
"Özgür senin gitmen gereken ve evlenme teklifi etmen gerekn bir İdil yok mu? Şimdi sinirimi hoplatma."
Cem'in söylediği doğruydu. İdil onu beklerken o burada benim peşimden koşuyordu.
İç ses: Ne Maviş miş amk!
İç ses ben Cem Üstüner'in mavişiyim bir kere! O benim tek kaslı kafalı, kendini beğenmiş erkeğim..
***
"Rüzgar uzaklaştırma aldığından bana sırf Berk için okula onsuz gitmememi söyledi. Annemler ne der bilmiyorum ama okula gidiyormuş gibi yapıp Rüzgar'ın evine gidiceğim. Daha fazla vakit geçirmiş olucağız ama Berk'in kurduğu plandan hâlâ huzursuzum," Ben çorba yapmaya çalışırken dedi Yağmur.
Bir buçuk saattir beraber oturup konuşmuştuk. Hastalığım tam anlamda geçmediği için bize çorba yapmaya çalışıyordum. Annem ve İdil alışverişi bitirmek üzerelerdi ama Özgür benimle uğraştığından hazırlanamamıştı ve annemde İdil'i orada yalnız bırakmamıştı. En azından yemek yapmayı biliyordum ve bu çorba gayet güzel olmak zorundaydı.
"Berk gerçekten birşeyler planlıyor ve bu büyük bir plan Yağmur. Ne yapıcağı belli olmaz. Çok dikkat etmemiz gerek. Aslında şu matematik projesiniokulda halletmek çok daha mantıklı olur. Onunla yalnız kalmak istemiyorum. Cem ve zdoruk projeden çıkmış. Ne yapacağım? Beni Melis'e benzettiğini söylüyor ve onun gibi benide değiştiriceğini dedi! Melis hakkında hiçbir bilgim yok. Biliyorsun beraber yarışma için gittiğimizde müdürle uyuşturucu için kavga ederken görmüştük."
Yağmur gözlerini büyütere sanki o günü hatırlamış gibi yüzünü buruşturdu. Çorbayı karıştırmaya başladığımda kokusunu içime çektim. Güzel olmuştu ve bana iyi geliceğine emindim. Tam birşey diyecekti ki zil sesi kulaklarımı doldurdu. Yağmur koşarak kapıya gitti.
"Sana hâlâ güvenmiyorum haberin olsun."
Cem'in sesini duyduğumda yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. Kapının görüş açısına girdiğimde karşımda Cihangir'i de gördüm. Kaşlarımı kaldırırken Cihangir ve Cem bizi takmadan kendi aralarınd akonuşuyorlardı.
"Senin düşmanın değilim Cem. Hayel'in de en yakın arkadaşıyım. Neden güvenmiyorsun hâlâ?"
Kapıdan içeri girdiler. Yağmur gülmemek için kendini zor tutan bir ifadeyle bana baktı ve gözleriyle Cem ile Ciho'yu işaret etti. Bende şaşkınlıkla onlara baktım.
"Çünkü erkeksin, okulda pek havan olamasada Cihangir'sin ve Maviş'imin arkadaşısın?"
Cihangir gözlerini devirdi.
"Bence seninlede arkadaş olabiliriz Cem. Sonuçta okulda benim kadar popilersin ve maceralı bir hayat yaşıyorsun doğrusu."
Bu sefer Cem gözlerini devirdi.
"Macera seviyorsan sana güzel bir macera yaşatabilirim."
Rüzgar gayet samimi bir şekilde arkadaş olabiliriz derken, Cem ona yumruğunu göstererek sert bir cümle söylemişti. Yağmur kendini daha fazla tutamayarak kahkahalar atmaya başladı. Cem Yağmur'un kahkahasına anlam veremezken bana baktı ve bileklerimden tutup kendine çekti.
"Gelicem derken doğru aöylüyordum. Bu kişi Cihangir bile olsa seni yalnız bırakmam. Okulada sırf senin için gelicem."
Cihangir Cem'in bana dediklerini duyunca kaşlarını çattı.
"Dediğim gibi gelmene gerek yok. Burada onun en yakın arkadaşı olarak onu koruyabilirim."
Cem ona ters bir bakış atarken Ciho'yu korumak için "Bencede senin yorulmana gerek yok. Nasıl olsa Cihangir var," dedim. Cem gözlerini kısıp bana baktı ama omuz silkerek mutfağa geçti.
"Şuan çok acıksım ve yemekten başka birşey düşünemiyorum," dedi Cihangir. Cem sırıtarak ocakta yanmaya başlayan çorbaya baktı.
"Hayel bize yemek yapar demiştim ama artık çok geç galiba."
Yüzünü buruşturarak yemeyi gösterdi. Çorbamdan buharlar çıkıyordu ve dışarı taşmıştı. Çığlık atarak ocağı kapattım. Yağmur ise kahkahalarına son vermeden yardıma geldi. Güzelim çorbam yanmıştı! Hepsi Cem ve Ciho yüzünden!
"Sizin yüzünüzden bana iyi gelicek çorbayı yaktım be!"
Sinirlice tüm çorbayı lavoboya döktüm.
"Aç kaldık yani?"
Cem'e ters ters baktım. Birde aç kaldık yani diye soruyordu. Gel kendin yap beyfendi!
"Aslında çorbamı yakan sizsiniz! Hani senin cezaların varya Cem bey. Benim cezamda bu olsun! Bize yemek yapıcaksınız! Aç kalmak istemiyorum."
Rüzgar gözlerini şaşkınca açtı.
"Ebru Eyze gelmiyor mu?"
O gelseydi şuan ne Cem, ne de Ciho burda olurdu.
"İdil için Özgür'ün o çok bekledikleri evlenme teklifine yardım ediyor. Geç gelicek. İdil yalnız eve dönmesin diye."
Herkes Özgür için kahkahalar atarken bir tek Cem somurtuyordu.
"O Özgür'e hiç ama hiç güvenmiyorum. Pndan da uzak dur Hayel. Sana bakışlarını davranışlarını görüyorum. Onda da birşeyler seziyorum."
Gözlerimi devirdim.
"Bunları değilde yemekte ne yapıcağını düşünsen daha iyi olur Cem."
İkiside şaşkın şaşkın bana bakarken Yapmur'a işaret ettim ve odama doğru gittik.
"Biz içerdeyiz. Yemek olunca çağırırsınız."
Onları orada kendi kurduğum cezayla yalnız bırakıp Yapmur ile odama girdik. Şu Melis kim araştıracaktım gerçekten. İnternetten girip araştırdık. Bir okul sitesinde Melis Öztunç yazıyordu. Fotoğraftan ve eski kayıtlı olduğu okuldan tanıdık. Okul sitesindeki fotoğrafı ve internet sitelerindeki fotoğrafları oldukça farklıydı. Okul gazetesinde Berk ve onunla ilgili bir haber gördüğümde Yağmur'u yanıma çağırdım.
'Berk Sağlam'ın herkesi şok eden haberi!
Bu sene okula yeni gelen ve herkes tarafından ezilip, saf bir kız olan Melis Öztunç'u çoğunuz tanıyordur. Okulda tek bir arkadaşı bile olmayan Melis Öztunç yaklaşık olarak üç haftadır okulda yoktu. Öğretmenler tarafından ciddiye alınan durumda ailesine ulaşılmak istedndi faka bilindiği gibi ailesi yoktu. Endişelenen tüm öğretmenler yaklaşık üç hafa sonrasında rahatladılar ama bu hiç iyi bir rahatlama değildi. Okula kimsenin tanıyamıyacağı birşekilde dönen Melis Öztunç şaşırttı. Eski hâlinden eser kalmamıştı. Asıl bomba olna kısmı ise sabah okula gelirken okulun havalı, zengin çocuğu Berk Sağlam'ın arabasından inmesiydi. O hafta sonrasında yaşanılan olaylarda fazla karışıktı. Okuldaki aramalarda Melis Öztunç'un çantasından ve montunun cebinden sigara, uyuşturucu çıktı. Kimseye açıklama yapmayan Berk ve Melis nasıl olduysa müdürden bir ceza almadan kurtulmuşlardı. İkilinin sevgili olduğu ile ilgili çıkan dedikodular doğrulandı ve kimse tarafından tanılmayan Melis Öztunç Berk,Uzay,Emre üçlüsüne girmeyi başardı. Sanırım korkmanız gerek kızlarr. Yeni bir bomba geldi ;)'
Son okuduğuma gözlerimi devirirken haberin tarihine baktım iki ay önceydi. Demek beni Melis'e benzetmesi bu yüzdendi. Berk insanları değiştiriyordu. Berk masum insanlardan bir canavar yapıp kullanıyordu. Berk onları kullandıktan sonra bir kenara atıyordu. Beynimde bunlar yankılanırken bakışlarımı Yağmur'a çevirdim. Tüm duygularımı okumuş gibi yutkundu. Bilgisayarı alıp mutfağa gittim. Cem ve Cihangir önlükleri takmış fırına tavukları koyuyorlardı.
"Bunu okumalısınız."
Hepsi kaşlarını çatarak yayınlanan habere baktılar. Cem okudıtan sonra elindeki bezi masaya fırlattı.
"Bana, beni Melis'e benzettiğini söyledi! Burada demek istediği masum insanları değiştirerek bir canavar yaptığı! Melis'i bir canavar yapmuş ve sonrada köşeye atmış! Bana bunu yapamaz değil mi?"
Ah hayır! O birşeyler planlıyordu ve bu planladığı şey beni fazlasıyla korkutuyordu! Melis'e yaptıkları ortadaydı! Onun gibi canavara dönmek istemiyordum.
Cem bilgisayarı kapatıp belimden tuttu.
"Sana bunu yapmasına izin verir miyim sence? O, insanların beynini yıkamaktan ve masumları canavara dönüştürmekten zevk alıyor! O böyle bir piç. Melis'e ne olduğunu zannediyorsunuz? Kız tam dört haftadır tekrar kayıp. Diğerlerinede yaptığı gibi beynini yıkadı, canavara dönüştürdü ve sırada ondan zevk alıp köşeye parasız bırakma kısmı kaldı!"
Zevk almak derken onu dövmesine kadar herşeyi ima etmişti. Korkarak geri çekildim. Sadece Melis değildi birkaç kişiyede böyle yapmıştı ve sırada ben ve başka biri daha vardı.
"Aslında Hayel ile bende bu konu hakkında konuşucaktım. Doruk son zamanlarda oldukça tuhaf davranıyor. Beni dinlemiyor ve sürekli Hayel'den bahsediyor. Geçenlerde para verip birini dövdüğünü gördüm. Bunlar yetmiyormuş gibi son zamanlarda kantinde Berk ile konuşuyorlar. Sanki bakışları değişmiş gibi. Artık tek kelime etmiyor. Bunu söylemek istemiyorum ama dün gece onu aradığımda buradaymış. Hayel galiba seni takip ediyor olabilir. Berk gerçekten beyin yıkıyorsa Doruk'a aynı şeyi yapmış olabilir mi?"
Cem gözünden öfke fışkırtıyormuş gibi baktı.
"Keisnlikle seninle okula geliceğim. Doruk, Berk ve Özgür ile göz teması dahi kurmanı istemiyo-"
Sözünü kestim.
"Berk neden bunları yapıyor? İnsanların beynini yıkayıp onlardan bir canavar yataratmanın amacı ne?"
Ellerini saçlarına daldırdı.
"Küçükken herkesin olduğu gibi oda masumdu. Annesinin belkide babam yüzünden gitmesiyle ailesi tamamen yıkıldı. Bu olaylar olurken ben evden kovulmuştum tabii. O da tek başına yaşamaya başlamış. Daha yedi yaşındayken çocuk masumluğundan çıktı. Geceleri sokaklarda dolaşıp tam bir serseri olmuştu. O çocukluğunu yaşayamadan sadece hayatta kalmaya çalıştı. Masum olan insanlardan nefret ediyordu. Nefreti de kendisi gibi giderek büyüdü ve sonunda masum insanları nefretini söndürmek için beyinlerini yıkayıp kendi gibi canavara dönüştürdü. Nefreti dinmeyince beni buldu. Masumluğunu kaybetmiş bir çocuk nefretiyle değer verdiğim kişiyi buldu. Sen. Amacının sadece sana sahip olmak olduğunu düşünüyordum ama yapmadı. Seni tanıdı, gözlemledi ve olay benimle ilgisinden çıktı. Yeni masum canavar hedefini sen olarak koydu. Piyonu da Doruk," dedi Cem.
Berk'in içinde küçük masum bir çocuk vardı. O küçükken elinde olmadan değer verdiği kişileri kaybedip hayatta kalmak için masumluğunu kaybetmişti. Belkide çocuk olamamıştı. Çocukluğunu yaşayamamıştı. Bir tarafım Berk'e üzülürken kendime kızdım. O sırf nefreti için insanları şeytana dönüştürüyor ve senide dönüştürücek! Ellerimle kollarımı sıvazladım. İçimde korkuyla beraber bir üşümede başlamıştı. Cem'in boynuna atladım. Cem verdiğim tepkiye şaşırarak ellerini belime sardı.
"Sadece sen korkma. Ben varım. Ben varken asla sana birşey yapamaz. Okula gelmediğim zamanlar yanımdan ayrılmayacaksın. Annen falan umrumda değil."
Gülümsedim. O varken korkmama gerek yoktu. Sonuçta Cem'in mavişiydim.
"Siktir! Tavukları ve patatesleri yaktın!"
Cihangir'in bağırmasıyla sırıtan Yağmur çığlık attı ve fırının kapağını açtı. Fırından dumanlar yükselirken Yağmur ve ben öksürmeye başladık. Tüm mutfak dumanla kaplanmıştı. Ölmeden yemek yersem cidden büyük şansdı!
Cem "Siktir," diye bağırdı ve eliyle dumanları havada dağıttı. Tavukları patatesleri çıkartıp çöpe atarken hepimiz öksürüyorduk. Lanet olsun gerçekten!
"Off! Ben çok acıkmıştım şimdi ne yapıcağız?" Diye söylendi Yağmur.
Bende çok acıkmıştım. Hepimiz oflayıp lanet okurken ne yiyeceğimizi düşündük. Saat geç olmuştu zaten. Evde yemek yapıcak malzeme kaldığınıda sanmıyordum. Benim güzelim çorbamda gitmişti.
"Acaba Rüzgar'ı arasam, bize pizza getirse?"
Yağmur'un sorusuna çözüm bulmuş gibi bakıp başımı salladım.
"Açlıktan ölmeden Rüzgar'ı ara!"
Yağmur gülümseyerek aradı. Kadro tamamlanıyordu. Bir Rüzgar eksikti şimdi geliyordu.
Geldikten sonra sonunda pizzama kavuşmuştum. Hepimiz açlıkla oizza sömürdük. İki yemeğimizde yanmıştı sonuçta!
"Abi bu kadar acıktığınızı söyleseydiniz baştan getirirdim."
Cem gözlerini devirdi ve pizzaya gömüldü. Bende ağzım yüzüm pizza sosu olmasını umursamadan yedim.
"Hayel?" dedi Cem.
"Hı."
Yüzümü tutup ona çevirdi ve gülümsedi.
"Şuranda sos kalmış. Dur alıyım."
Dudağıma eğilip sosun olduğu yeri emdi. Kızarırken diğerlerine baktım. Yağmur gülümseyerek bize baktı ve sonunda Rüzgar'da onu öptü. Aramızda tek kalan ve somurtmayan kişi Ciho tabikiiii.
Bulaşıkları Yağmur ile hallettikten sonra salona geçtik.
***
Telefonumun lanet sesini duymamla gözümü araladım. Boğazımda sanırım hastalıktan yavaş yavaş kurtulduğum için oluşan bir yanma hissi vardı. Rahatsızca kıpırdanıp öksürdüm. Saat kaçtı? Yağmur ve Rüzgar ikili koltukta, Cem elindeki cips tabağıyla yerde, Cem ve bende üçlü koltukta garip bir şekilde uyuyorduk. Garip bir şekilde derken Cem'in ağır ayağı karnımdaydı. Benim başım göğsüne düşmüş, kolum da altında kalmıştı. Sanırım kalktıktan sonra kolumu kaybedebilirdim. Rüzgar'ın evden izlememiz için getirdiği film bitmişti. Sehpanın üzerinde inatla çalan telefonuma uykulu bir bakış attım. Annemler hâlâ gelmemiş miydi?
"Cem."
Fısıltıyla konuştuğumdan kendi sesimi bile zor duymuştum.
"Cem?"
Birşeyler mırıldandı ve beni kendine daha çok çekti. Ah şuanı yaşamak harikaydı ama lanet telefon ısrarla çalmaya devam ediyordu!
"Cem? Heyy?"
Gözlerini hafiften aralayıp uykulu uykulu baktı.
"Ne var Hayel?! Sana herzaman söylüyorum. Uyku herşeyden değerli."
Demek uykusu benden bile değerliydi? İçimde uykuya olan bir kıskançlık oluşurken iç sesim kahkahalar atmaya başladı.
İç ses: Artık uykuyu bile kıskanıyorsun ya ne diyeyim?
Uykusu kadar değerli değildim demek. Ah ne harika! O uykuyu yolarım kızım ben!
İç ses: Devreler yandı bunun.
"Cem telefonum çalıyo. Ayrıca uyku kadar değerim yok demek?!"
Kollarını belimden çekip mırıldandı ama ne dediğini anlamadım. Hâlâ uyuyordu öküz! Şurada Berk beni kaçırsa, öldürse yine uyanmazdı!
Gözlerimi devirerek sehpanın üzerindeki altıncı çalışı olduğunu tahmin ettiğim telefonu aldım. İdil arıyordu. Ayrıca on cevapsız arama annemden vardı.
"Efendim İdil?"
Telefonda hışırtılar duyuldu. Ah saat gece üç! Hadi ama ciddi olamazsın?
"Hayel?! Hemen buraya gel! Hayel çok kötüyüm! başımıza neler geldi bilmiyorsun!"
Sesi ağlamaklı çıkıyordu. Şaşkınca gözlerimi kırpıştırdım.
"İdil neler oluyor? Bu saatte evde olmanız gerekmiyor mu? Nereye geliyim?"
İdil derin bir nefes aldı.
"Hayel Doruk ve Ö-özgür. Kavga ettiler! Sonra olan oldu! D-Doruk Özgür'ü vurdu! Hayeel Doruk yanında silah taşıyomuş! Herşey gözümün önünde oldu!! Doruk Ö-Özgür'ü vurdu."
Ayaklarım şokun etkisiyle beni taşıyamadı ve yere düştüm. Doruk yanında silah mı ta- Doruk Özgür'ü mü vurmuştu?!
"Hayel? Hayel cevap verr! Hemen mesaj attığım hastaneye gel. Annem Doruk için karakola gitti. Yalnız kalmak istemiyorum. ÖGür durumu ne bilmiyorum. Hayel yardım et."
Telefon elimden düştü. Özgür'ü vurmuştu. Doruk, Cihangir'in dediği gibi Berk'in etkisinde kalmıştı. Özgür'ü vurmuştu! Aha beynim bana ihanet ederek Doruk'un yanında silah taşıdığını söylüyordu. Başım dönmeye başladığında dudaklarımdan "NE?!" Sözcüğü dökülmüştü. Doruk Özgür'ü vurmuştu! Özgür? Neden Özgür'ü vurmuştu? Bana ulaşmak için bir engel olduğu için mi? Gözlerim kararmaya başladığında derin derin nefes aldım. Bu sırada telefonuma mesaj geldi. İdil hastanenin adını söylemiştir diye telefonu titrek parmaklarımla açarken mesajın ondan olmadığını farkettim.
Kimden: Berk
Nasıl masum olunuyordu Hayel? Seni Melis'e benzetiyorum demiştim ama onun yaptığı hatayı da yapma da demiştim. Yavaş yavaş benim yoluma geldiğini düşünüyorum. Yoksa Cem ile erkekler tuvaletinde ne işin var değil mi? Eh en az senin kadar masum olup bana yardım edenler de var. Doruk'un seni ne kadar sevdiğini göremiyorsun demiştim. Aşk insanın gözünü karartır demişlerdi de inanmamıştım. Özgür içinse şimdide özür dilerim güzellik. Yolumuza çıkan plotonik, gizli aşıkları temizlememiz gerekiyordu. Umarım biraz da olsa İdil'e vakit ayırabilir.
Okuduklarım karşısında dudaklarımdan tiz bir çığlık döküldü. Sanki bu çığlığı duymuş gibi telefona tekrar mesaj geldi
Kimden:Berk
Umarım korkmamışsındır. Cem'in de dediği gibi sen güçlü bir kızsın. Bende bu güçlü kıza karşı zor kullanmak istemiyorum. Sevdiklerine yazık güzelim.Yarın ilk ders okul kapısında bekle. Sonuçta matematik projesine iki gün kaldı. Cem'i öpüyorum, selam söyle.
Tekrar çığlık attım ve ayağa kalktım. Bacaklarım hâlâ zangır zangır titriyordu. O öfkeyle Berk'i aradım. İlk çalışta açtı. Suratına sövüp kapatıcaktım!
"Seni adi şerefsiz, pislik! Manyak,paikopat! S-sen ne yaptın? D-Doruk'un beynini yıkamışsın resmen! D-Doruk senin yüzünden Özgür'ü vurdu! S-sen kimsin ya? Melis'e neler yaptığını biliyorum! Asla, asla, asla senin kuklan olmam tama mı? Bırka peşimizi! Başkalarını ara! Benden uzak dur! Şerefsiz!"
Telfonu kapatıyordum ki bir kahkaha sesi duyuldu.
"Saat çok geç değil mi minik? Senin gibiler bu saatte sütünü içip uyur. Bak şimdi kimi vericeğim. Onun beynini yıkamadım. Tamamen kendi tercihi."
İki saniye sonra Doruk'un sesini duyunca yere dülüyordum ki güçlü kollar belimden tuttu.
"Artık Hayel demekten sıkıldım ben Hayel! Senin peşinden gelmekten yoruldum! Berk haklı. Cem'den başkasıyla ilgilenmiyorsun. Bundan sonra o Cem gerçek Doruk'u görücek. Bana dediklerini ödettireceğim. O davete gelmediğine pişman olucak! Hepiniz Doruk Üstüner kimmiş görücek be! Sanem Üstüner'in gerçek oğlu olmasamda, gerçek oğlundan hayırlıyım ona göre. Siz gepiniz görüceksiniz. Masum maskeni çıkar Maviş."
Tüylerim diken diken olurken telefon kapandı. Bu Doeuk olamazdı. Gözümden bir damla yaş istemsizce aktı. Doruk bu değildi!
"Maviş neler oluyor?!"
Cem beni koltuğa otuttururken yüzümü kaldırdı. Gözlerim gözlerine bakmak istemiyordu çünkü ağlıyordum.
"Maviş! Neler oluyor?!"
Kendimi zorlasamda o deli olduğum gözlerine baktım.
"Herşey için çok geç Cem. Berk başarmış. Doruk resmen delirmiş."
Kaşlarını çattı.
"Hayel ne diyorsun?"
Hıçkırıklarım artarken diğerleride uyku sersemi kalkmış bana bakıyorlardı.
"Özgür. Doruk Özgür'ü vurmuş. Yanında silah taşıyormuş."
Yağmur çığlık atarak Rüzgar'a sarıldı. Cem fözlerini büyüterek gözlerime baktı. Tek istedikleri benim Berk ile beraber olmam ve buralardan uzaklaşıp Cem'den ayrılmamdı. Gözleri o kadar kararmıştı ki Özgür'ü öldürebilirlerdi. Hıçkırıklarım arasında boğulurken Cem bağırdı.
"Hiçbirşey için geç değil Hayel! Onlar senin pes etmeni bekliyorlar! Berk'in yanına gidersen ne olucak biliyor musun? Sana sahip olduktan sonra belki vidio çekip bana atıcak. Ben burada ölürken sen orada- her neyse! Seni koruyacağım maviş. O Berk'e gününü göstericem! Bunu düşünmek, planlar kurmak neymiş göstericem!!"
gözyaşlarım artarken herkes korkuyla bakıyordu. Cem o kadar çok sinirlenmişti ki sanki bu zamana kadar olan Berk olayları bir sinek vızıldaması gibi kalırken eskiden dediğim bir söz aklıma geldi. Daha ilk Berk ile olan tanışmamızda Cem'e bahsetmemiştim. O zaman kıyamet kopucak diyordum ama yanılmışım. Asıl şimdi kıyamet kopucaktı. Berk ve Doruk oldukça tehlikekiydi. Berk'in bu zamana kadar geçmiş hikayesini kimseden öğrenememiştim. Kimse doğruyu söyleyip nokta koymamış dolandırmıştı. Sonunda Berk ve Cem arasındaki gerçeği öğrenmiştim. İkiside çok acklıydı. Berk'in annesi Cem'in babasıyla Sanem hanımı aldatmıştı. Cem'in yaptığı bir hata sonucu kalp krizi geçiren babası ölmüş ve Sanem hanım ömür boyu Cem'i suçlayıp evden kovmuş Esma teyzelere emanet etmişti. Kimsenin bu bilgiden haberi olmasın diye yalanlar uydurup evlatlık Doruk'u almıştı. Berk'in annesi Cem'in babasının ölümüne dayanamayıp çekip gitmişti. Hayatta yedi yaşında tek başına yaşamak zorunda kalan Berk çocukluğunu yaşayamamış tüm masumluğunu kaybetmişti. Sadece intikam için yaşıyordu. Kendisi yedi yaşında masumluğunu kaybettiği için insanların beynini yıkamaya ve şeytana dönüştürmeye başlamış. Tıpkı Melis gibi. İntikam duygusunun yarısını Cem için yarısını çocukluğunu yaşayamadığı için kullanıyordu.
Peki asıl soru şuydu. Benim bunlarla alakam neydi? Ben nşye hedeftim? Neden Berk beni istiyordu?
Bunların hepsi Cem'in Maviş'i olduğum için miydi?
--MERHABA:) BİLGİNİZ OLAUN ENN KISA ZAMANDA FİNAL YAPMAYI DÜŞÜNÜYORUM. VOTE VE YORUM ATIN LÜTFENN--

RÜYAWhere stories live. Discover now